TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HASAN KAYRAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/68864)
|
|
Karar Tarihi: 26/9/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Selahaddin
MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Murat
BAŞPINAR
|
Başvurucu
|
:
|
Hasan KAYRAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, darbe teşebbüsüyle bağlantılı olarak yürütülen
soruşturmada uygulanan gözaltı ve tutuklama tedbirinin hukuki olmaması,
tutukluluğun makul süreyi aşması, tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme
önüne çıkarılmaksızın yapılması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının;
soruşturma aşamasında arama ve elkoyma işlemlerinin
yöntemince yapılmaması nedeniyle özel hayatın gizliliği ve konut dokunulmazlığı
haklarının; ceza infaz kurumundaki uygulamalar nedeniyle de kötü muamele
yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 19/12/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
A. Genel Bilgiler
6. Türkiye 15/7/2016 tarihinde askerî darbe teşebbüsüyle karşı
karşıya kalmış ve bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl
ilan edilmiştir. Olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihinde son bulmuştur. Kamu
makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün
arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son
yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya
Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın
olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz
ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
7. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde
Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından darbe girişimiyle bağlantılı ya da
doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY ile bağlantılı olan
ve aralarında yargı mensuplarının da bulunduğu çok sayıda kişi hakkında
soruşturma başlatılmıştır. Bu kapsamda teşebbüsün savuşturulduğu gün Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığınca -aralarında Yüksek Mahkeme üyelerinin de bulunduğu-
üç bine yakın yargı mensubu hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılarının bulunduğu
iddiasıyla başlatılan soruşturmada bu kişilerin büyük bölümü hakkında gözaltı
ve tutuklama tedbirlerine başvurulmuştur (Aydın
Yavuz ve diğerleri, §§ 51, 350).
8. Bakanlık verilerine göre yüz altmıştan fazla Yüksek Mahkeme
(Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay) üyesi hakkında tutuklama tedbiri
uygulanmış, bunlardan bir kısmı sonradan tahliye edilmiştir. Soruşturma ve/veya
kovuşturma mercilerince kaçak oldukları değerlendirilen yaklaşık otuz Yüksek
Mahkeme üyesi hakkında ise yakalama emri çıkarılmıştır.
9. Türk yargı organları yakın dönemde verdikleri birçok kararda
FETÖ/PDY'nin silahlı bir terör örgütü olduğunu kabul
etmişlerdir. Bu kapsamda Yargıtay Ceza Genel Kurulu 26/9/2017 tarihinde
(E.2017/16.MD-956, K.2017/370) ve -terör suçlarına ilişkin davaların temyiz
mercii olan- Yargıtay 16. Ceza Dairesi 24/4/2017 ve 14/7/2017 tarihlerinde
verdiği kararlarda (Selçuk Özdemir
[GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, §§ 20, 21) FETÖ/PDY'nin
silahlı bir terör örgütü olduğu sonucuna varmışlardır.
10. FETÖ/PDY'nin (genel özelliklerine
ilişkin olarak bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri,
§ 26) yargı kurumlarındaki örgütlenmesine ve faaliyetlerine ilişkin olarak
soruşturma ve kovuşturma belgeleri ile tedbir/disiplin kararlarında yer alan,
başta haklarında soruşturma yürütülen yargı mensuplarının beyanları olmak üzere
maddi olgulara dayalı bulunan iddia ve tespitler Selçuk Özdemir kararında geniş olarak açıklanmıştır (Selçuk Özdemir, § 22).
B. Başvurucuya İlişkin
Süreç
11. Yardımcı askerî savcı olarak görev yapmakta olan başvurucu,
anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçundan Van Cumhuriyet
Başsavcılığınca yürütülen bir soruşturma kapsamında 16/7/2016 tarihinde
gözaltına alınmıştır.
12. Van Cumhuriyet Başsavcılığı 18/7/2016 tarihinde tutuklanması
istemiyle başvurucuyu Van Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir.
13. Başvurucunun Van 2. Sulh Ceza Hâkimliğindeki sorgu ifadesi
şöyledir:
"Van Askeri Savcılığında iki yıldır görev
yapmaktayım, üzerime atılı suçlamayı kabul etmiyorum, beni sıkı yönetim
mahkemesinde görevlendiren listeye kimin yazdığını bilmiyorum, hiçbir haberim
yoktur, benim o listeyi hazırlayanlardan bir haberim ve alakam yoktur, listeyi
kim hazırladıysa hiçbir alakam yoktur, benim FETÖ/PDY yapılanması ile hiçbir
ilişkim yoktur, bu yapılanmanın hiçbir kurumunda kalmadım, bunların ne dersanesine ne yurduna nede okuluna gitmedim, üzerime atılı
suçlamayı kabul etmiyorum, eşim Van Adliyesinde Adli Yargı Hakimi olarak görev
yapmaktadır, kendisi ile Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesinde 2004 yılında
tanıştık, 2009 yılına kadar kız arkadaş erkek arkadaş ilişkisi içerisinde devam
ederken evlendik, FETÖ/PDY yapılanmasında bulunan kişiler benim medyadan ve
basından okuduğum kadarıyla evleneceği kişileri bu şekilde seçmezler. Benim ve
eşimin bu yapılanma ile hiçbir alakam yoktur, biz Paralel yapının hakim olduğu HSYK'nın da mağduru olduk, çünkü eşim Nizip'te 2011-2014
yılları arasında hakim iken hamile kaldığında ve doğum yıptıktan
sonra ben Gaziantep merkezde bulunduğum için onun da Gaziantep merkeze geçici
görevlendirilmesini haklı olarak istememize rağmen Paralel yapı HSYK'sı sadece doğumdan bir hafta kadar önce bir iki
haftalığına görevlendirme yaptı, bu darbe teşebbüsünde bulunanların Allah
belasını versin, iki yüzün üzerinde şehit olduğu ve benim ismimi haksız yere
kendi sıkı yönetim listesine yazmışlar, bu nedenle hem bu dünyada hemde ahirette iki elim onların yakasına yapışacak, benim
hayat felsefem ve siyasi görüşümü itibari ile de Cumhurbaşkanı ve hükümete
yakın bir dünya bakış açım bulunmaktadır, benim bu darbe girişiminde bulunmamın
bu nedenle dahi imkanı yoktur, Paralel HSYK'sı
döneminde eşimin bulunduğu adliyeye gelen HSYK müfettişi eşimin iş yüzdesi çok
iyi olmasına çok çalışkan bir hakim olmasına rağmen sadece yetmiş üç puan
verdi, biz Paralel yapı mağduruyuz ve bu listede ismimin bulunmasıyla yine
mağdur edildim, ben Türk Milleti adına ve şahsım adına vatan evladını birbirine
kırdıranlardan şikayetçiyim, üzerime atılı suçlamayı kabul etmek bir yana bu
iftiradan ötürü de şikayetçiyim, ben dediğim gibi darbe teşebbüsünü olayın
olduğu gece haberlerden gördüm, bu darbe başarıya uluşsaydı ben sıkıyönetim
mahkemesindeki görevi kabul etmeyecek ve tutuklanacaktım, ben darbe teşebbüsü
yapıldığı sırada nöbetçi savcıydım, Yüksekova'da bulunan ve Bolu'dan görev için
gelen dağ komando tugay komutanının darbe teşebbüsünde yer aldığını başka bir
tugay komutanı bana bildirdi, prosedörü bana sordu
bende sivil savcı ne talimat veriyorsa aynen uygulayın dedim, yani benim bu
darbe teşebbüsüne karşı baştan sona kadar duruşum bellidir, olayın olduğu gün
nöbetçi savcı olmakla birlikte aynı zamanda kıdemli savcıydım, Van Jandarma
Asayiş Kolordu Komutanlığından cep telefonuma izinlerin iptali mesajı gelince
bütün izinde olan personeli tek tek arayarak en kısa zamanda katılış yapmasını
söyledim, ben kesinlikle darbe teşebbüsü içerisinde bulunmadığım gibi süreç
sonrası devletimin ve hükümetimin bana verdiği yetki çerçevesinde görevimi
yaptım, kaçma şüphem yoktur. Sabit ikametgah
sahibiyim, bu nedenle tutuksuz yargılanmamı talep ediyorum."
14. Başvurucu, Van 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin 19/7/2016 tarihli
kararıyla anılan suçtan tutuklanmıştır. Bu kararın gerekçesinin ilgili kısmı
şöyledir:
" ... suçunun gerçekleştirilmesine
yönelik ülke genelinde yapılan soruşturmalarda ele geçirilen belgelerde
şüphelilerin 15/7/2016 tarihinde saat 22:00 civarında özellikle Ankara ve
İstanbul ili olmak üzere ülke genelinde askeri darbeye teşebbüs olayı ile
ilgili olarak darbe teşebbüsünde bulunan Ankara'daki darbeci şüphelilerin Van
Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı'na gönderdiği listede dosyamızdaki 5
şüphelinin askeri hakim ve savcı olarak Van Sıkıyönetim Mahkemesinde
görevlendirildikleri darbenin öncesi ve sonrasıyla bir bütün olduğu, belirtilen
listenin ancak irtibatlı ve anlaşmalı kişiler hakkında olabileceği zira
sıkıyönetim, yönetimde bulunanların en sıkı bir şekilde irtibatını ve
bağlılığını gösterdiği şüphelilerin eylemlerinin TCK nun
309/1 madde ve fıkrasındaki Anayasal Düzeni Ortadan Kaldırmaya Teşebbüs etme
suçuna iştirak niteliğinde olduğu yönünde kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren olgular ve bir tutuklama nedeninin bulunduğu, atılı suçun vasıf ve
mahiyeti, mevcut delil durumu ve atılı suça verilecek muhtemel cezanın yasadaki
üst haddi eylemin mütemadi suç niteliğinde olup temalinin
devam ettiği, suç şüphesine ilişkin delillerin henüz tam toplanmadığı ve
şüphelilerin üzerlerine atılı suçun CMK 100. maddesinde sayılan katalog
suçlardan olması sebebiyle bir tutuklama nedeninin var sayıldığı, işin önemi ve
verilmesi beklenen ceza dikkate alındığında, tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu
ve adli kontrol uygulanmasının yetersiz kalacağı kanaatine varılarak
tutuklanmalarına... [karar verildi.]"
15. Başvurucu, tutuklama kararına itiraz etmiş; Van 1. Sulh Ceza
Hâkimliği 26/7/2016 tarihinde benzer gerekçelerle itirazın reddine karar
vermiştir.
16. Van 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin 1/12/2016 tarihli kararıyla
başvurucunun tutukluluğunun devamına karar verilmiştir. Başvurucunun bu karara
karşı yaptığı itiraz, Van 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin 8/12/2016 tarihli kararıyla
kesin olarak reddedilmiştir.
17. Anılan karar başvurucuya 9/12/2016 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
18. Başvurucu 19/12/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
19. Van Cumhuriyet Başsavcılığı, yürüttüğü soruşturmada verdiği
yetkisizlik kararıyla dosyayı Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir.
20. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 8/1/2018 tarihli
iddianamesi ile başvurucuyla birlikte toplam beş şüphelinin anayasal düzeni
ortadan kaldırmaya teşebbüs etme ve silahlı terör örgütüne üye olma suçlarını
işlediklerinden bahisle cezalandırılmaları istemiyle aynı yer ağır ceza
mahkemesinde dava açılmıştır. FETÖ/PDY'ye ilişkin
genel açıklamaların da yer aldığı iddianamede ilk olarak FETÖ/PDY'nin kuruluşuna ve tarihçesine, hangi amaç ve saikle kurulduğuna, hangi alanlarda faaliyet gösterdiğine,
hiyerarşik yapısına,hukuka
aykırı hangi tür eylemlerde bulunduğuna ve şüphelilerin gerçekleşen eylemlerine
değinilmiştir.
21. İddianamede başvurucuya yöneltilen suçlamaların dayandığı
olgular özetle şöyledir:
i. Başvurucunun Yurtta Sulh
Konseyi tarafından yayımlanan
Sıkıyönetim Direktifi'nin ekinde yer alan Sıkıyönetim Mahkemeleri Görevlendirme Listesi'nde
Van Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı Askerî Savcılığı Van Sıkıyönetim Askerî
Savcılığında (yrd. askerî
savcı olarak) görevlendirildiğinin tespit edildiği ileri sürülmüştür.
ii. Millî Savunma Bakanlığının 13/1/2016 tarihli ve 2016/2 karar
numaralı Komisyon kararı ile Türk Silahlı Kuvvetlerinden ihraç edildiği
belirtilmiştir.
iii. Tanık olarak dinlenen bir kısım hâkim/savcının başvurucunun
örgüt üyesi olduğuna yönelik beyanlarının bulunduğu ileri sürülmüştür.
22. İddianamede başvurucuya yöneltilen eylemlere ilişkin olarak
alınan tanık beyanının ilgili kısımları şöyledir:
- S.G. ifadesinde "...
4/8/2016 tarihinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığında vermiş olduğum tanık
ifadesine ilave olarak, Gazi Hukuk mezunu olan ve daha sonradan askeri Hakim
olduğunu bildiği Hasan KAYIRAN (Kayran olabilir)dışında askeri hakim ve
savcılardan FETÖ/PYD örgütü ile alakalı kimseyi tanımadığını, çünkü örgüt
içerisindeki bu çalışmaların 'mahrem hizmetler' şeklinde ifade edildiği
..." şeklinde beyanda
bulunmuş ve fotoğraf üzerinden yaptırılan teşhis işleminde başvurucuyu kesin ve
net olarak teşhis ettiği belirtilmiştir.
23. Ankara 25. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) 11/1/2018 tarihinde
iddianamenin kabulüne karar vermiş ve E.2018/6 sayılı dosya üzerinden
kovuşturma aşaması başlamıştır.
24. Mahkemece 10/1/2018 tarihinde yapılan tensiple birlikte
başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına da karar verilmiştir. Karar
gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"... suçlarının vasıf ve mahiyeti,kuvvetli suç şüphesi,kaçma şüphesinin bulunması, tutuklulukta geçen süre
ile kovuşturma konusu suçun yasada öngörülen cezasının alt ve üst sınırları
arasında ölçülülük bulunması, adli kontrol hükümlerine uymanın sanığın
iradesine bırakılması ve bu aşamada yetersiz kalma ihtimali nedeniyletutukluluğun
devamı halinde mağduriyete neden olunmaması dikkate alınarak ... tutukluluk
halinin devamına ... [karar verildi]."
25. Başvurucunun 23/3/2018 tarihli ilk duruşmada Mahkemece
savunması alınmış ve 30/3/2018 tarihli duruşmada tahliyesine karar verilmiştir.
26. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk
derece mahkemesinde devam etmektedir.
IV. İLGİLİ HUKUK
27. İlgili ulusal hukuk için bkz. Adem Türkel (B. No: 2017/632, 23/1/2019, §§ 24-39) başvurusu
hakkında verilen karar.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
28. Mahkemenin 26/9/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım Talebinin
İncelenmesi
29. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler
dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin yargılama
giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan ve bireysel başvuru
tarihinde ceza infaz kurumunda tutuklu bulunan başvurucunun açıkça dayanaktan
yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Gözaltının Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiası
30. Başvurucu, suçüstü hâli bulunmamasına karşın yetkisiz
mercilerce hukuka aykırı bir şekilde hakkında yakalama ve gözaltı kararı
verildiğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
31. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
32. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
33. Yukarıda belirtilen Anayasa ve Kanun hükümleri gereğince
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece
mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, §§ 16, 17).
34. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı süresinin
aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına
ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava
sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 4/12/2004
tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesinde öngörülen
tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu
sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve
diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144,
14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK],
B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim
Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47).
35. Somut olayda, başvurucu yönünden gözaltı tedbirlerinin
hukuki olmadığına ilişkin iddialarla ilgili olarak anılan kararlarda varılan
sonuçlardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
36. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
37. Başvurucu, tutuklama tedbiri için mevzuatta öngörülen
koşullar gerçekleşmemesine rağmen tutuklandığını belirterek adil yargılanma ile
kişi hürriyeti ve güvenliği haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
38. Başvurucu ayrıca görevinden kaynaklanan güvencelere riayet
edilmeksizin tutuklandığını iddia etmiştir. Başvurucuya göre tutuklanmasına
karar verildiği tarihte yardımcı askerî savcı olması dolayısıyla hakkında
soruşturma veya kovuşturma yapılabilmesi için 26/10/1963 tarihli ve 357 sayılı
Askeri Hakimler Kanunu'na göre gerekli özel şartlar oluşmadan soruşturma
yürütülmüş, yetkisiz ve görevsiz mercilerce hukuka aykırı olarak
tutuklanmıştır.
b. Değerlendirme
39. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
40. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla
tutuklanabilir."
41. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19.
maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
42. Öte yandan başvurucunun Anayasa'nın 10. maddesinde
düzenlenen eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine yönelik iddiasının soyut olarak
değerlendirilmesi mümkün olmayıp mutlaka bireysel başvurunun kapsamında yer
alan diğer temel hak ve özgürlüklerle bağlantılı olarak ele alınması
gerekmektedir. Buna göre kendisiyle benzer durumdaki başka kişilere yapılan
muamele ile kendisine yapılan muamele arasında bir farklılığın bulunduğunu ve
bu farklılığın meşru bir temeli olmaksızın ırk, renk, cinsiyet, din, dil vb.
ayrımcı bir nedene dayandığını makul delillerle ortaya koyamayan başvurucunun
eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddiası, esas olarak kişi hürriyeti
ve güvenliği hakkı çerçevesinde ele alınmalıdır (benzer yöndeki
değerlendirmeler için bkz. Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §§
33, 34; İrfan Gerçek, B. No:
2014/6500, 29/9/2016, §32).
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
43. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar
başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya
olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek
kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması
kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen
güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen
ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne
dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz
ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu
mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
44. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin
uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları incelerken
Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere ilişkin
güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191). Soruşturma
mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan suçlama
FETÖ/PDY'ye üye olma iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi
anılan suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili
olduğunu değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir,
§ 57; Aydın Yavuz ve diğerleri,
§§ 237, 238).
45. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi
kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun
tutuklanmasının başta Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer
maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek,
aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu
aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242;
Selçuk Özdemir, § 58).
ii. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
(1) Genel
İlkeler
46. İlgili genel ilkeler için bkz. Salih Sönmez (B. No: 2016/25431, 28/11/2018, §§ 99-104)
başvurusu hakkında verilen karar.
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
47. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni
dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu, darbe
teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY mensubu olduğu
iddiasıyla yürütülen soruşturma kapsamında anayasal düzeni ortadan kaldırmaya
teşebbüs etme suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca
tutuklanmıştır.
48. Diğer taraftan başvurucu, görevinden kaynaklanan güvencelere
riayet edilmeksizin tutuklandığını iddia etmektedir.
49. 357 sayılı Kanun'un 23. maddesinin (1) numaralı fıkrasında,
askerî hâkimleringörevlerinden dolayı veya görevleri
sırasında işledikleri suçlar ya da sıfat ve görevlerinin gereklerine uymayan
hâl veya eylemleri yahut askerî yargıya tabi şahsi suçları şikâyet ve ihbar
edilir veya cereyan eden işlemlerden öğrenilirse soruşturma izni verilmesine
lüzum olup olmadığının tespiti için millî savunma bakanı tarafından ilgili
şahıstan kıdemli bir askerî adalet müfettişi görevlendirileceği; 25. maddesinin
(1) numaralı fıkrasında, millî savunma bakanının düzenlenen rapora göre
soruşturmaya lüzum görülüp görülmediğine karar vereceğine ilişkin düzenlemeler
yer almaktadır.
50. Aynı Kanun'un 28. maddesinde ise askerî
hâkimleringenelyargıyatabişahsisuçlarıhakkındagenelhükümlerinuygulanacağı, soruşturmavekovuşturmayapma yetkisinin askerî hâkimin görev
yaptığı yerin bağlı olduğu bölge adliye mahkemesinin bulunduğu yerdeki il Cumhuriyet
başsavcılığı ile aynı yer ağır ceza mahkemesine ait olduğu, ağır ceza
mahkemesinin görevine giren suçüstü hâllerinde soruşturmanın genel hükümlere
göre yapılacağı ve yetkili Cumhuriyet başsavcısı veya başsavcı vekilleri
tarafından bizzat yürütüleceği ifade edilmiştir.
51. Buna göre kural olarak askerî hâkimler hakkında
görevlerinden doğan veya görevleri sırasında işledikleri iddia edilen suçların
yanı sıra kişisel suçları bakımından da özel soruşturma ve kovuşturma
hükümlerine tabi olmasına karşın ağır ceza mahkemesinin görevine giren kişisel
suçlarla ilgili olarak suçüstü hâlinin bulunması durumunda soruşturma genel
hükümlere göre yürütülecek ve bu soruşturmada tutuklama tedbirine genel yetkili
yargı organı olarak sulh ceza hâkimliklerince karar verilebilecektir.
52. Van Cumhuriyet Başsavcılığınca 18/7/2016 tarihinde, yaşanan
darbe teşebbüsüne değinilerek başvurucunun anayasal düzeni ortadan kaldırmaya
teşebbüs etme suçundan tutuklanması talep edilmiştir (bkz.§ 12).
53. Başvurucu hakkındaki tutuklama kararı ve iddianamede yapılan
değerlendirmeler dikkate alındığında soruşturma mercilerince isnat konusu suçun
kişisel suç olduğu ve başvurucu yönünden ağır cezalık suçüstü hâlinin bulunduğu
kanaatine varıldığı ve bu itibarla soruşturmanın genel hükümlere göre
yürütüldüğü görülmektedir.
54. Başvurucuya isnat edilen ve 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı
Türk Ceza Kanunu'nun 314. maddesinde düzenlenen silahlı terör örgütü üyesi olma
suçunun ağır cezalık (ağır ceza mahkemelerinin görev alanında bulunan)
suçlardan olduğu (bkz. § 27) hususunda kuşku bulunmadığı gibi başvurucunun da
aksi yönde bir iddiası yoktur. Diğer taraftan isnat konusu suçun kişisel suç
olmadığı, bir başka ifadeyle görevden doğan veya görev sırasında işlenen bir
suç olduğu yönünde bir şikâyette bulunulmamıştır. Bir suçun niteliğinin
(kişisel suç mu, görev suçu mu olduğu) belirlenmesi soruşturma ve kovuşturma
süreçlerini yürüten adli mercilere aittir. Yine bu belirlemeye göre varılacak
sonucun hukuka uygun olup olmadığı kanun yolu incelemesi ile tespit edilebilir.
Hukuk kurallarının yorumlanmasında -Anayasa'ya bariz şekilde aykırı olarak- keyfîlik bulunması, bunun temel hak ve özgürlüklerin
ihlaline sebebiyet vermesi hâli dışında suçun niteliğinin belirlenmesine
ilişkin olanlar da dâhil olmak üzere kanun hükümlerinin yorumu ve bunların
somut olaylara uygulanması derece mahkemelerinin takdir yetkisi kapsamındadır
(benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Mehmet
Haberal, B. No: 2012/849, 4/12/2013, § 77; Süleyman Bağrıyanık ve
diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, § 223). Başvurucu
hakkındaki tutukluluğa ilişkin belgeler başta olmak üzere soruşturma dosyasında
yer alan tespit ve değerlendirmeler ile Yargıtay 16. Ceza Dairesinin isnat
konusu suçun görev suçu olarak nitelendirilemeyeceği yönündeki içtihadı (bkz.§
27) karşısında söz konusu suçun kişisel suç olarak nitelendirilmesinin temelsiz
ve keyfî bir yaklaşım olduğu söylenemez (aynı yöndeki değerlendirme için bkz. Alparslan Altan, [GK], B. No: 2016/15586,
11/1/2018, § 123).
55. Somut olayda soruşturma mercilerince başvurucu yönünden
suçüstü hâlinin bulunduğu yönünde değerlendirme yapılırken 15/7/2016 tarihinde
yaşanan darbe teşebbüsüne dikkat çekilmekte, ayrıca isnat edilen silahlı terör
örgütü üyesi olma suçunun temadi eden suçlardan olduğu hususuna
dayanılmaktadır.
56. Yargıtayın yerleşik uygulamasına
göre silahlı terör örgütü üyesi olma suçu temadi eden suçlardandır (bkz. § 25;
aynı doğrultuda Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 6/3/2008 tarihli ve E.2007/2495,
K.2008/1358 sayılı; 9/3/2011 tarihli ve E.2010/16588, K.2011/1626 sayılı;
6/11/2014 tarihli ve E.2014/6090, K.2014/10958 sayılı; Yargıtay 5. Ceza
Dairesinin 12/10/2010 tarihli ve E.2010/8491, K.2010/7430 sayılı kararları).
57. Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulu; darbe teşebbüsü
sonrasında başlatılan soruşturmalar kapsamında Cumhuriyet savcısı olarak görev
yapan bir şüpheli hakkında silahlı terör örgütüne (FETÖ/PDY) üye olma,
Anayasa'yı ihlal etme, cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Büyük Millet
Meclisini ve Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini
yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etme suçlarından İstanbul
23. Ağır Ceza Mahkemesinde açılan davada bu Mahkeme ile Yargıtay 16. Ceza
Dairesi arasında çıkan olumsuz görev uyuşmazlığının giderilmesine ilişkin
kararında, anılan suçun temadi eden suçlardan olduğunu belirtmiş ve isnat
edilen suçların kişisel suç olduğuna da değinerek ağır ceza mahkemesinin
görevsizlik kararının kaldırılmasına karar vermiştir (bkz. § 27; aynı
doğrultudaki kararlar için -diğerleri arasından- bkz. Yargıtay Ceza Genel
Kurulunun 10/10/2017 tarihli ve E.2017/YYB-996, K.2017/403 sayılı; 10/10/2017
tarihli ve E.2017/YYB-998, K.2017/388 sayılı kararları).
58. Ayrıca Yargıtay Ceza Genel Kurulu, iki hâkim (anılan
hâkimlerin tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasıyla yaptıkları bireysel
başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez bulunduğuna
dair karar için bkz. Mustafa Başer ve Metin
Özçelik, B. No:
2015/7908, 20/1/2016, §§ 134-161) hakkında darbe teşebbüsü öncesinde
-görevleriyle bağlantılı eylemler dolayısıyla- işledikleri ileri sürülen
silahlı terör örgütü (FETÖ/PDY) üyesi olma ve görevi kötüye kullanma
suçlarından mahkûmiyetlerine ilişkin olarak Yargıtay 16. Ceza Dairesince ilk
derece mahkemesi sıfatıyla verilen hükmün temyiz incelemesi sırasında bu
kişiler tarafından ileri sürülen "hâkim
ve Cumhuriyet savcılarının ağır cezayı gerektiren suçüstü hâli hariç
yakalanamayacakları, sorguya çekilemeyecekleri ve tutuklanamayacakları
kuralının ihlal edildiği, olayda suçüstü hâlinin de bulunmadığı"
yönündeki iddiaları incelerken "Yargıtayın istikrar bulan ve süregelen kararlarında
açıklandığı üzere; mütemadi suçlardan olan silahlı terör örgütüne üye olma
suçunda, daha önce örgütün kendisini feshetmesi, kişinin örgütten ayrılması
gibi bazı özel durumlar hariç olmak üzere kural olarak temadinin yakalanmayla
kesileceği, dolayısıyla suçun işlendiği yer ve zaman diliminin buna göre
belirlenmesi gerektiği, bu nedenle silahlı terör örgütüne üye olma suçundan
şüpheli konumunda bulunan hâkim ve Cumhuriyet savcıları yakalandıkları anda
ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü halinin mevcut olduğu"
değerlendirmesinde bulunmuş ve bu husustaki temyiz itirazlarını kabul
etmemiştir (Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26/9/2017 tarihli ve
E.2017/16.MD-956, K.2017/370 sayılı kararı).
59. Yukarıda yer verilen veya atıf yapılan Yargıtay kararları
ile başvurucunun 15/7/2016 tarihinde başlayan ve ertesi gün de devam eden darbe
teşebbüsünün savuşturulması sonrasında hakkında çıkarılan yakalama kararı
uyarınca (4/8/2016 tarihinde) yakalanarak gözaltına alınıp darbe teşebbüsünün
arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen ve yargı makamlarınca silahlı bir terör
örgütü olduğuna karar verilen FETÖ/PDY üyesi olma suçundan tutuklanması birlikte
dikkate alındığında, başvurucuya isnat edilen silahlı terör örgütü üyesi olma
suçu yönünden suçüstü hâlinin bulunduğu yönünde soruşturma mercilerince yapılan
değerlendirmelerin olgusal ve hukuki temelden yoksun ve keyfî olduğunun kabulü
mümkün görülmemiştir (aynı yöndeki değerlendirme için bkz. Alparslan Altan, § 128).
60. Dolayısıyla somut olayın koşullarında başvurucunun yardımcı
askerî savcı (askerî hâkim) olması nedeniyle Anayasa veya 357 sayılı Kanun'dan
kaynaklanan güvenceler uygulanmaksızın kanuna aykırı olarak tutuklandığı
iddiası yerinde değildir. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
61. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan "suçun işlendiğine dair
kuvvetli belirti" bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi
gerekir.
62. Başvurucu hakkındaki soruşturma belgeleri incelendiğinde
başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken başvurucunun Yurtta Sulh Konseyi
tarafından yayımlanan Sıkıyönetim Direktifi'nin
ekinde yer alan Sıkıyönetim Mahkemeleri Görevlendirme Listesi'nde (bu
kavramların anlam ve kapsamına ilişkin bilgilerin yer aldığı bir metin için
bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri, §
13) Van Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı Askerî Savcılığı Van Sıkıyönetim
Askerî Savcılığında yardımcı askerî savcı olarak görevlendirilmesi olgusuna
dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 21).Bu itibarla başvurucu yönünden suç
şüphesinin varlığını doğrulayan belirtilerin dosya kapsamında bulunduğu
yönündeki değerlendirmelerin keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez (Abdurrahim Özkan, B. No: 2017/25586, 18/4/2018, §
44).
63. Soruşturma dosyasında S.G.nin
yürütülen soruşturmalar kapsamında tanık sıfatıyla verdiği ifadede, yardımcı
askerî savcı olarak görev yapmakta olan başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatının
olduğuna ve bu yapılanmaya mensup olduğuna yönelik anlatımda bulunduğu
görülmektedir (bkz. § 22). Bu itibarla başvurucu yönünden suç şüphesini
doğrulayan kuvvetli belirtilerin bulunduğu görülmektedir. Nitekim Anayasa
Mahkemesi, Selçuk Özdemir başvurusunda
FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan bazı şüphelilerin ifadelerinde, hâkim olarak
görev yapmakta olan başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatının olduğuna ve bu
yapılanmaya mensup olduğuna yönelik anlatımlarını başvurucu yönünden suç
şüphesini doğrulayan kuvvetli bir belirti olarak kabul etmiştir (Selçuk Özdemir, § 75; benzer yöndeki karar
için bkz. Metin Evecen, B. No:
2017/744, 4/4/2018, § 58).
64. Gerçekleşen darbe teşebbüsü sonrasında soruşturma
mercilerince başvurucu hakkındaki FETÖ/PDY yapılanmasıyla irtibatının olduğuna
dair somut olgu isnadı barındıran tanık anlatımlarının ve Yurtta Sulh Konseyi
tarafından yayımlanan Sıkıyönetim Direktifi'nin
ekinde yer alan Sıkıyönetim Mahkemeleri Görevlendirme Listesi'nde isminin
olmasının somut olayın koşullarına göre suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti
olarak kabul edilmesinin de temelsiz ve keyfî olduğu söylenemez.
65. Sonuç olarak başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan
kuvvetli belirtilerin bulunmadığının kabulü mümkün değildir.
66. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu
değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar göz ardı
edilmemelidir. Darbe teşebbüsü sonrasında teşebbüsle veya FETÖ/PDY ile
bağlantılı suçlara ilişkin soruşturmalarda, delillerin sağlıklı bir şekilde
toplanabilmesi ve soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için
tutuklama dışındaki koruma tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir.
Yine FETÖ/PDY ile bağlantılı kişilerin teşebbüs sırasında veya sonrasında
ortaya çıkan kargaşadan yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde
delillere etki edilmesi ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha
fazladır (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§§ 271, 272; Selçuk Özdemir,§§ 78, 79).
67. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen anayasal düzeni
ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçu, Türk hukuk sistemi içinde en ağır cezai
yaptırım öngörülen suç tipleri arasında olup isnat edilen suça ilişkin olarak
kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan
biridir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405,
25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suçlar, 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin
(3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar arasındadır.
68. Somut olayda Van 2. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun
tutuklanmasına karar verilirken tutuklama nedeni olarak iddia edilen suçların
vasıf ve mahiyeti, fiilin kanunda karşılığı olan cezanın miktarı, suçların 5271
sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun
gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlardan olması, adli kontrol
uygulanmasının yetersiz kalacağı olgularına dayanıldığı görülmektedir.
Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar ve somut olayın
yukarıda belirtilen özel koşulları ile Van 2. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından
verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden
dayanılan tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olduğu söylenebilir.
69. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup
olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13.
ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım
(2), [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, § 151). Öncelikle terör
suçlarının soruşturulması kamu makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya
bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve
güvenlik görevlilerinin -özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve
suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden
olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Devran Duran, § 64). Özellikle darbe
teşebbüsüyle veya FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği
ile FETÖ/PDY'nin özellikleri de dikkate alındığında
bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık
olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§ 350).
70. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında Van 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suçlar için öngörülen
yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde
tutarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli
kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz
olduğu söylenemez.
71. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
72. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin bu hakka dair Anayasa'da (13. ve 19.
maddeler) yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden
Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme
yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
3. Tutukluluğun Makul
Süreyi Aştığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
73. Başvurucu, gerekçesiz şekilde verilen kararlarla
tutukluluğun devam ettirildiğini ve makul sayılamayacak kadar uzun bir süredir
hürriyetinden yoksun bırakılmaya devam edildiğini belirterek kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
74. Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrası şöyledir:
"Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde
yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme
hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır
bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye
bağlanabilir."
75. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun tutukluluğun devamına ilişkin
kararların gerekçesiz olduğuna, dolayısıyla tutukluluk süresinin uzunluğuna
yönelen bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrası
bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
76. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için
öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, § 17).
77. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami
süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular
bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucu tahliye
edilmiş ise asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf
yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma
imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Erkam Abdurrahman Ak, B. No: 2014/8515,
28/9/2016, §§ 48-62; İrfan Gerçek,
§§ 33-45).
78. Somut olayda bireysel başvuruda bulunduktan sonra 30/3/2018
tarihinde tahliyesine karar verilen başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi
aştığına ilişkin iddiası 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak
davada incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna göre
başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi aştığının tespiti hâlinde görevli
mahkemece başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271
sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolu başvurucunun durumuna
uygun, telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yoludur ve bu olağan başvuru
yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmamaktadır.
79. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
4. Tutukluluk
İncelemelerinin Hâkim/Mahkeme Önüne Çıkarılmaksızın Yapıldığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
80. Başvurucu, tutuklanmasına karar verildiği tarihten itibaren
kendisi ve müdafii dinlenilmeden tutukluluk
incelemelerinin yapıldığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
81. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
82. Başvurucunun bu bölümdeki iddiasının Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası kapsamında incelenmesi gerekir.
83. Bireysel başvuru yolunun ikincillik niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, § 17).
84. Anayasa Mahkemesi, tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme
önüne çıkarılmaksızın yapıldığına ilişkin başvurular bakımından bireysel
başvurunun incelendiği tarih itibarıyla kişi hâkim/mahkeme önüne çıkarılmış ise
-ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141.
maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili
bir hukuk yolu olduğunu kabul etmiştir (Salih
Sönmez, §§166-177).
85. Somut olayda başvurucu 1 yıl 8 ay 7 gün sonra 23/3/2018
tarihinde mahkeme önüne çıkmış ve itirazlarını etkili bir biçimde ileri sürme
fırsatına sahip olmuştur. Başvurucunun tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme
önüne çıkarılmaksızın yapıldığına ilişkin iddiası, 5271 sayılı Kanun'un 141.
maddesi kapsamında açılacak davada incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak
dava sonucuna göre başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi aştığının tespiti
hâlinde görevli mahkemece başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir.
Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolu başvurucunun
durumuna uygun, telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yoludur ve bu olağan
başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi bireysel
başvurunun ikincillik niteliği
ile bağdaşmamaktadır.
86. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluk
incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapıldığına ilişkin iddiası
ile ilgili olarak yargısal başvuru yolları tüketmeden bireysel başvuru yaptığı
anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden
incelenmeksizin başvuru yollarının
tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
C. Kötü Muamele Yasağının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
87. Başvurucu; tutuklandıktan sonra ceza infaz kurumunda
odaların kapasitesinin üzerinde kişilerle ve kötü şartlarda kaldıklarını,
kişisel ihtiyaçlarının giderilmediğini belirterek tutuklandıktan sonraki bazı
uygulamalar nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
88.Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının
anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak
ihlallerinin düzeltilmesi, idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle
temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiğine ilişkin iddiaların öncelikle derece
mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve
bir çözüme kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, § 16).
89. Bu nedenle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia
edilen hak ihlallerinin yetkili idari ve yargısal mercilerce düzeltilmemesi
hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru
yolunun ikincil niteliği gereği, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda
bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu
ilke uyarınca başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini
öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak
iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara
sunması, aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli
özeni göstermiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, § 17).
90. Somut olayda, benzer yöndeki bir başvuru olan Mehmet Baransu
(B. No: 2015/8046, 19/11/2015 §§ 12-18) başvurusunda Anayasa Mahkemesince
belirtildiği üzere başvurucunun şikâyetlerini iletebileceği ve yapıldığını
iddia ettiği kötü muameleye derhâl son verilmesini isteyebileceği idari ve
yargısal mercilerin bulunduğu görülmektedir. İlgili hükümler kapsamında
başvurucu, şikâyetlerini öncelikle yetkili bu idari ve yargısal mercilere
iletip tutulma yeri ve koşulları sebebiyle kötü muameleye maruz bırakıldığını
ileri sürebilecek ve bu koşulların en kısa zamanda uygun hâle getirilmesini
ve/veya kötü muamele iddiasına konu işlemin infazının durdurulmasını ya da
ertelenmesini isteyebilecek iken bu yollara başvurmamıştır.
91. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Özel Hayata Saygı ve
Konut Dokunulmazlığı Haklarının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
92. Başvurucu; görevli ve yetkili olmayan merciler tarafından
hukuka aykırı olarak arama ve elkoyma kararları
verildiğini, haksız olarak evinde ve işyerinde yapılan aramalarla bir kısım
eşyalarına el konulduğunu belirterek yapılan aramalar ve el koymalar nedeniyle
özel hayatın gizliliği ve konut dokunulmazlığı haklarının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
93. Anayasa Mahkemesi Hülya
Kar (B. No: 2015/20360, 27/2/2019) kararında, koruma tedbirlerinin
maddi hakları ihlal ettiği iddiaları yönünden bireysel başvuruda yapılması
gereken denetimin sınırlarını çizmiştir. Koruma tedbirine karar veren
makamların tedbir uygulanmasının gerekliliğine dair daha iyi değerlendirme
yapabilecek konumda olmaları nedeniyle geniş takdir yetkisine sahip oldukları
kabul edilmiştir. Bu doğrultuda ancak koruma tedbiri nedeniyle uğranılan
zararın kaçınılmaz olandan ağır sonuçlara yol açtığının veya keyfî
uygulandığının ilk bakışta anlaşılacak kadar açık olduğu hâllerde esas yönünden
daha ileri bir değerlendirme yapması gerektiği kabul edilmiştir (ilkeler için
bkz. Hülya Kar, §§21-46).
94. Somut olayda soruşturma mercilerince verilmiş arama kararına
dayanılarak başvurucunun konutunda ve işyerinde arama yapılmıştır. Başvurucu,
bu tedbir nedeniyle özel hayatın gizliliği ve konut dokunulmazlığı haklarının
ihlal edildiğini iddia etmektedir. Söz konusu tedbirin suç delillerini elde
etme amacıyla gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır.
95. Koruma tedbirine yönelik şikâyetlerde Anayasa Mahkemesi,
kararın verildiği dönemin şartlarını dikkate alır. Başvuruya konu koruma
tedbiri maddi gerçeğin ortaya çıkmasını temin etmek amacıyla ve suç şüphesi
bulunan hâllerde uygulanmıştır. Söz konusu tedbir öngörülebilir, kesin bir
hukuki düzenlemeye dayanmaktadır ve başvurucuya itirazlarını sorumlu makamlar
önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağı tanınmıştır. Bundan başka
tedbir süreklilik arz eder biçimde uygulanmamıştır. Süregelen koruma tedbirinin
durumun gerektirdiğinden daha uzun bir zaman devam ettiği veya hedeflenen amaca
ulaşmak bakımından açıkça elverişsiz olduğu değerlendirilmemiştir.
96. Başvuru konusu koruma tedbirinin türü, süresi, uygulanma
tarzı ve kişinin yaşamı üzerindeki etkileri birlikte değerlendirildiğinde
başvurucunun uğradığı zararın kaçınılmaz olandan ağır olduğu veya koruma
tedbirinin keyfî uygulandığı değerlendirilmemiş; başvurucu da bireysel başvuru
formunda aksini kanıtlayacak bir açıklamada bulunmamıştır.
97. Başvurunun özel hayatın gizliliği ve konut dokunulmazlığı
haklarına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olması nedeniyle diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun bulunması gerektiği
değerlendirilmiştir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. 1. Gözaltına almanın hukuka aykırı olmasından dolayı kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutuklamanın hukuki olmamasından dolayı kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
3. Tutukluluğun makul süreyi aşmasından dolayı kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne
çıkarılmaksızın yapılmasından dolayı kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Özel hayata saygı ve konut dokunulmazlığı haklarının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi
mağduriyetine neden olacağından başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten
TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 26/9/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.