TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
NAZİFE BAŞKAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/69236)
|
|
Karar Tarihi: 3/7/2019
|
R.G. Tarih ve Sayı: 31/7/2019-30848
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Olcay ÖZCAN
|
Başvurucu
|
:
|
Nazife BAŞKAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Selim
Burak ÖZDEMİR
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1.Başvuru, bitişiğinde inşa edilen köprülü kavşak dolayısıyla
taşınmazın değer kaybetmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 23/11/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirilmesine gerek görülmediğini
belirtmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Öğretmen olan başvurucu 1970 yılında doğmuş olup Trabzon'da
ikamet etmektedir.
9. Başvurucu Trabzon'un Ortahisar
ilçesi Hızırbey Mahallesi Yalı Sofuoğlu mevkii 841
ada 17 parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulunan binanın 2 No.lu bağımsız
bölümünü 1/7/2013 tarihinde tapuda satın almıştır.
10. Başvurucu, taşınmazın bitişiğinde inşa edilen köprülü
kavşağın ortaya çıkardığı olumsuz etkiler sonucunda değer kaybettiği
gerekçesiyle zararının giderilmesi için 1/7/2015 tarihinde Karayolları Genel
Müdürlüğüne (İdare) başvurmuştur. Başvurunun zımnen reddi üzerine 27/10/2015
tarihinde Trabzon İdare Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır. Başvurucu, kavşak
nedeniyle trafik gürültüsü ve kirliliğinin arttığı ayrıca taşınmazının önünün
kapandığı gerekçeleriyle 2.000 TL maddi tazminatın idareye başvuru tarihinden
itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte tazminini istemiştir.
11. Mahkeme 15/3/2016 tarihli kararıyla davayı reddetmiştir.
Kararın gerekçesi özetle şöyledir:
i. Aynı binanın farklı bağımsız bölümleri için yapılan bilirkişi
incelemesi sonucu hazırlanan raporlarda; dava konusu bağımsız bölümün
manzarasının kesilmediği, maruz kalacağı gürültü kirliliğinin bir miktar
artacağı ve bu nedenle değerinin %10 oranında azalacağı belirlenmiştir. Ancak
bu zarar kalemlerinin aynı yol üzerinde bulunan bütün işyeri ve daire sahipleri
için geçerli olduğu, başvurucunun zararının diğer işyeri ve daire sahiplerinden
farklı, özel ve olağan dışı bir nitelikte olmadığı, yapılan viyadük nedeniyle
oluşan genel külfetlere, kamu külfetlerindeki eşitlik ilkesi uyarınca herkesin
katlanması gerektiği belirtilmiştir.
ii. Ayrıca başvurucunun yeni kavşak sayesinde ulaşımı rahatlayan
yolun olanaklarından yararlanabileceği hususu dikkate alındığında kamu külfeti
olmaktan çıkan hizmetten yararlanan başvurucu yönünden maddi zarar bulunmadığı
sonucuna varılmıştır.
12. İtiraz edilen karar Trabzon Bölge İdare Mahkemesince
14/6/2016 tarihinde onanmıştır.
13. Yapılan karar düzeltme başvurusu, Samsun Bölge İdare
Mahkemesi 3. İdari Dava Dairesince 12/10/2016 tarihinde reddedilmiş ve karar
kesinleşmiştir. Nihai karar 25/10/2016 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucu 23/11/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Mevzuat Hükümleri
15. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu’nun "İdari dava türleri ve idari
yargı yetkisinin sınırı" kenar başlıklı 2. maddesi şöyledir:
“ 1. (Değişik: 10/6/1994-4001/1 md.)
İdari dava türleri şunlardır:
...
b) İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel
hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam
yargı davaları,
...”
B. Yargı Kararları
16. Trabzon Bölge İdare Mahkemesinin 10/9/2015 tarihli ve
E.2015/948,K.2015/1009 sayılı kararının ilgili
kısımları şöyledir:
''...Kamu hizmetinin yürütülmesinin neden ve
etkisinden kaynaklanan bir zararın doğmaması için idarece her türlü tedbir
alınmasına rağmen, hizmetin doğal ve zorunlu bir sonucu olarak ortaya çıkan,
hizmetten yararlananlar yönünden genel ve olağan nitelikteki bir külfetten
kaynaklanan zararın, kamu külfetleri karşısında eşitlik ilkesi uyarınca idarece
karşılanmasına olanak bulunmamaktadır. Kamu hizmetinin yürütülmesinden
kaynaklanan bir zararın, kamu külfetleri karşısında eşitlik ilkesi uyarınca
idarece karşılanabilmesi için, uğranıldığı ileri sürülen zararın kamu külfeti
olmaktan çıkıp, hizmetten yararlananlar yönünden özel ve olağan dışı bir
niteliğe dönüşmüş olması gerekir.
...
Davacı tarafından; taşınmazının sahil yoluna
ve caddeye cepheli, ana yola giriş çıkışı olan değerli bir konumda iken
caddenin ortasına yapılan viyadük ile önü kapandığı, ulaşımı ve kullanımı
kısıtlanarak büyük ölçüde değer yitirmesine yol açıldığı ileri sürülerek maddi
zararının tazmini istemiyle bakılmakta olan dava açılmış ise de; mahallinde
yapılan bilirkişi incelemesi sonucu hazırlanan raporda; dava konusu 3 ve 4 no'lu dairenin ve zemin kattaki dükkanın manzarasının üst
geçit tarafından kesilmediği, bağımsız bölümlerin maruz kalacağı gürültü
kirliliğinin bir miktar artacağı, işyerinin ise; yolun sadece tek yöne giden
yol ile bağlantısının kalması neticesinde bir miktar müşteri azalması olacağı
ve bu nedenle değerinin % 10 oranında azalacağı kanaatine varıldığı görülmekte olup;bu zarar kalemlerinin sadece davacı açısından değil
aynı yol üzerinde bulunan bütün işyerive daire
sahipleri yönünden de ileri sürülebileceği, bu haliyle davacı tarafından
uğranıldığı ileri sürülen ve raporda da kabul edilen zarar kalemlerinin diğer
işyeri ve daire sahiplerinden farklı özel ve olağan dışı bir nitelikte
olmadığı, kamu yararı ve hizmet gerekleri doğrultusunda yapılan viyadük
nedeniyle oluşan genel külfetlere 'kamu külfetlerindeki eşitlik ilkesi'
uyarınca herkesin katlanması gerektiği açıktır. Kaldı ki; davacının yeni kavşak
sayesinde ulaşımı rahatlayan yolun olanaklarından hem konut hem de işyeri
anlamında yararlanabileceği hususları dikkate alındığında, idarenin tazmin
sorumluluğunu gerektiren, kamu külfeti olmaktan çıkan, hizmetten yararlanan
davacı yönünden özel ve olağan dışı niteliğe dönüşen bir maddi zarar
bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
...''
17. Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesinin
20/12/2017 tarihli ve E.2017/1308,K.2017/1261 sayılı
kararının ilgili kısımları şöyledir:
''Yaylacık 2.kısım ... ada ... parsellerde
yapılan davacıya ait inşaat projelerinin Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından
yapılan köprülü kavşak inşaatı sonrası gayrimenkullerin önünün kapandığı, bina
ve dükkanların etkin görünümünün zedelendiği ve taşınmazların büyük oranda
değer kaybına uğradığı ileri sürülerekşimdilik 10.000
TL maddi tazminatın işleyecek yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle açılan
davada; 28.2.2017 tarihli ara kararına istinaden yapılan keşif ve bilirkişi incelemesi
sonrası hazırlanan raporda özetle; 'Ankara-Kayseri Devlet Karayollarının
Kırıkkale Şehir İçi Geçişleri, dava konusu kavşak noktasında birbirinden
ayrıldığı, ... köprülü kavşak nedeniyle davacının ulaşım sisteminden
yararlanmasında olumsuzluk olmadığı gibi eskisi gibi kent içi yollardan hizmet
alacağı, ayrıca binalar ile işyerlerinin manzarası, güneşlenmesi ve çevre
kirliliği ile gürültü durumunda eskiye göre değişiklik olacağı
söylenemeyeceğinden davacının taleplerinin imar mevzuatına, bölge şartlarına ve
onaylı imar planına uygun olmadığı görüş ve kanaatine varılmıştır.' şeklinde
görüş bildirildiği, bilirkişi raporu, mevzuat hükümleri ve Danıştay kararı
dikkate alındığında, davacı açısından 'idari faaliyet ile nedensellik bağı
kurulabilen, özel ve olağan dışı zarar' meydana gelmediğinin görüldüğü, bu
kapsamda “kamu külfetleri karşısında eşitlik” ya da diğer adıyla “fedakârlığın
denkleştirilmesi” yolu ile tazmin edilmesi gereken bir zarardan da
bahsedilemeyeceği ve idarenin kusursuz sorumluluğuna başvurulamayacağı
görüldüğünden açılan davanın reddi gerektiği sonucuna varıldığı gerekçesiyle
davanın reddine ilişkin olarak Kırıkkale İdare Mahkemesi'nce verilen ...
kararın, davacı vekili tarafından, idari faaliyet ile müvekkili şirketin
uğradığı olağan dışı zarar arasında nedensellik bağı olduğu, bilirkişi
heyetinde emlak alanında uzman bir gayrimenkul değerleme uzmanı olması
gerekirken bu alanda uzman bir bilirkişi görevlendirilmeden karar verildiği,
bilirkişi raporunun tamamen teknik bir rapor olduğu ileri sürülerek kaldırılmasıistenilmektedir.
...
Kırıkkale İdare Mahkemesi'nce verilen ...
sayılı karar usul ve hukuka uygun olup kaldırılmasını gerektiren bir neden
bulunmadığından, davacı tarafın istinaf isteminin reddi ...''
18. Samsun Bölge İdare Mahkemesinin 28/1/2016 tarihli ve E.2015/2821,K.2016/168 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:
''Samsun İli, Bafra İlçesi, Kavakpınarı Mahallesi, ... ada, ... sayılı parsele kayıtlı
taşınmazın maliki olan davacı tarafından, Samsun-Sinop karayolunun taşınmazın
önünden geçen kısma isabet eden bölümde beton ayaklar üzerine inşa edilen
köprülü kavşak yol yapımı nedeniyle, söz konusu taşınmazda(bina ve arsada)
meydana gelen 14.921,00-TL değer kaybının dava tarihinden itibaren işleyecek
yasal faiziyle birlikte tazminine karar verilmesi istemiyle açılan davada;
davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine, değer kaybı nedeniyle talep edilen
14.921,00-TL'nin 11.605,23-TL'lik kısmının 26.11.2014 tarihinden itibaren
işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı tarafından davacıya ödenmesine,
fazlaya ilişkin tazminat isteminin ise reddine karar veren ... kararının; ... itirazen incelenerek bozulması istemidir.
...
İtiraz dilekçelerinde öne sürülen iddialar,
bozulması istenilen kararın dayandığı gerekçeler karşısında yerinde ve kararın
bozulmasını sağlayacak mahiyette görülmemiştir.
...''
19. Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi 3. İdari Dava Dairesinin
28/12/2016 tarihli ve E.2016/227,K.2016/601 sayılı
kararının ilgili kısımları şöyledir:
''...
Kamu hizmetinin yürütülmesinin neden ve
etkisinden kaynaklanan bir zararın doğmaması için idarece her türlü tedbir
alınmasına rağmen, hizmetin doğal ve zorunlu bir sonucu olarak ortaya çıkan,
hizmetten yararlananlar yönünden genel ve olağan nitelikteki bir külfetten
kaynaklanan zararın, kamu külfetleri karşısında eşitlik ilkesi uyarınca idarece
karşılanmasına olanak bulunmamaktadır. Kamu hizmetinin yürütülmesinden
kaynaklanan bir zararın, kamu külfetleri karşısında eşitlik ilkesi uyarınca
idarece karşılanabilmesi için, uğranıldığı ileri sürülen zararın kamu külfeti
olmaktan çıkıp, hizmetten yararlananlar yönünden özel ve olağan dışı bir
niteliğe dönüşmüş olması gerekir.
Olayda, davacıya ait üzerinde dükkan bulunan
ve Batman şehir merkezinde yer alan taşınmazın bulunduğu alanda, söz konusu
yolun iller arası yollar ile şehir içi trafiğinin kesişim noktasında yer aldığı
gözetildiğinde, bu alanda idarece yol ve köprülü kavşak çalışması yapılmak
suretiyle trafiğin rahatlatılması ve farklı seviyede yol çalışması yapılarak
her iki yönden gelen trafiğin güvenli bir şekilde akışı sağlanarak can ve mal
emniyeti açısından tedbir alınmasının kamu yararına ve hizmet gereklerine
aykırı bir yönü bulunmamaktadır.
Ancak, anılan köprülü kavşak ve yol
çalışmasından, o bölgede oturan ve çalışanlar ile yolun Diyarbakır-Siirt ve
Batman-Bitlis yolunun kesişim noktası olması nedeniyle tüm kamu yararlanmakta
iken, söz konusu köprülü kavşak ve yol çalışmasının yalnızca çok az sayıda
taşınmazın konum ve niteliğini etkilediği, başka bir anlatımla kamu yararı
bulunan bu hizmetten dolayı davacının özel ve olağan dışı bir zararının söz
konusu olduğu açıktır.
Bu durumda, trafik akışının ve yaya geçişinin
rahatlatılması amacıyla şehir merkezinde köprülü kavşak ve yol çalışması
yapılması sırasında farklı seviyede yol yapılması sonrasında veya başka
sebeplerle davacıya ait taşınmazın değer yitirdiği ve oluşan maddi zararın
kusursuz sorumluluk ilkesi uyarınca davalı idarece karşılanması gerektiği
sonucuna ulaşılmıştır.
...''
20. Danıştay Onuncu Dairesinin 4/11/2015 tarihli ve E.2012/2512,
K.2015/4746 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:
''...
Kusursuz sorumluluk, kamu hizmetinin görülmesi
sırasında kişilerin uğradıkları özel ve olağan dışı zararların idarece tazmini
esasına dayanmakta olup; kusur sorumluluğuna oranla ikincil derecede bir
sorumluluk türüdür. Başka bir anlatımla idare, yürüttüğü hizmetin doğrudan
sonucu olan, idari faaliyet ile nedensellik bağı kurulabilen, özel ve olağan
dışı zararları kusursuz sorumluluk ilkesi gereği tazminle yükümlüdür.
Kusursuz sorumluluk sebeplerinden olan “kamu
külfetleri karşısında eşitlik” ya da diğer adıyla “fedakârlığın
denkleştirilmesi” ilkesi, nimetlerinden tüm toplum tarafından yararlanılan
idarenin eylem ve işlemlerinden doğan külfetlerin, sadece belli kişi veya
kişilerin üstünde kalması durumunda, bu kişi veya kişilerin uğradığı
zararların, kusuru olmasa dahi idarece, tazminini öngörmektedir. Risk
sorumluluğundan farklı olarak burada, kazalardan kaynaklanmayan, diğer bir
deyişle arızi nitelikte olmayan, önceden öngörülebilen zararların tazmini söz
konusudur. İdari faaliyetin doğal sonucu olan bu zarar, etki alanı bakımından
sınırlı, özel ve olağan dışı nitelik arz etmektedir.
...
Dosyanın incelenmesinden, yaptırılan keşif ve
bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen ... ek rapora göre; davacılara ait
taşınmazın Tekkeköy Belediyesi imar planı içinde, üzerine ayrık nizam 4 katlı
bina yapılabilir durumda boş arsa olduğu, taşınmazda şu haliyle tarım
yapıldığı, üzerinde bina veya müştemilat bulunmadığı, kavşak ve üst geçit
yapılmasından dolayı, parselin doğusuna duvar çekildiği ve bu cephesinin
kapatıldığı, taşınmazın imar durumu ve mevcut durumu dikkate alındığında
üzerine yapılabilecek inşaat ve eklentilerinde bir azalma olmadığı, ancak köprü
yapılmasından dolayı taşınmazın mevcut kotunun köprünün kotundan 8 metre
civarında değişen yükseklikte aşağıda kaldığı, taşınmazda kavşak ve üst geçit
inşaatı nedeniyle ulaşım, doğal afetler, görünüm, estetik, mimari çözüm, çevre
emniyeti, ekonomi, ticari kazanım ve yapım maliyetleri yönünden % 16 oranında
değer kaybının meydana geldiği anlaşılmaktadır.
Bu durumda, kavşak ve üst geçit yapımı
sonrasında davacılara ait taşınmazın değer yitirdiği ve oluşan maddi zararın
kusursuz sorumluluk ilkesi uyarınca davalı idarece karşılanması gerektiği
sonucuna ulaşılmaktadır...''
21. Danıştay Onuncu Dairesinin 15/3/2016 tarihli ve E.2013/6827,
K.2016/1402 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:
''Dava; Mardin ili, Kızıltepe ilçesi, Tepebaşı
Mahallesi, ... Mevkii, ... sayılı taşınmazların maliki olan davacı tarafından;
anılan taşınmazların önünden geçen yol üzerinde davalı idarece inşa edilen
farklı seviyeli köprülü kavşak düzenlemesi ve üst geçit inşaat duvarı inşaatı
nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen 913.727,12 TLdeğer
kaybının karşılığı zararın kanuni faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmesi
istenilmektedir.
...
Kusursuz sorumluluk türlerinden birisi de, kimilerince kamu külfetleri karşısında eşitlik ilkesi
olarak da adlandırılan fedakârlığın denkleştirilmesi ilkesidir. Dava konusu
olayın bu ilke çerçevesinde değerlendirilerek idarenin tazmin sorumluluğuna
hükmedilmesinde hukuka aykırılık bulunmamaktadır. Ancak tazmin edilecek zararın
miktarının nasıl belirleneceği hususunun değerlendirilmesi gerekmektedir...''
22. Danıştay Onuncu Dairesinin 22/5/2017 tarihli ve E.2014/5034,
K.2017/2518 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:
''Dava; Çorum ili, Merkez ilçesi, ... Mahallesi, .. parsel sayılı
taşınmazda yer alan davacıya ait bağımsız bölümlerin, Çorum-Osmancık Köprülü
Kavşak yapımı sonucu değer kaybettiğinden bahisle, uğranılan zarar karşılığı
162.965,00 TL ve kiraya verilememesinden kaynaklı 7.000,00 TLkira
kaybından oluşan toplam 169.965,00 TL maddi tazminatın yasal faizi ile birlikte
ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
...
İdarenin kusursuz sorumluluğu, kamu hizmetinin
görülmesi sırasında kişilerin uğradıkları özel ve olağan dışı zararların
idarece tazmini esasına dayanmakta olup; kusur sorumluluğuna oranla ikincil
derecede bir sorumluluk türüdür. Başka bir anlatımla idare, yürüttüğü hizmetin
doğrudan sonucu olan, idari faaliyet ile nedensellik bağı kurulabilen, özel ve
olağan dışı zararları kusursuz sorumluluk ilkesi gereği tazminle yükümlüdür.
Kusursuz sorumluluk sebeplerinden olan “kamu
külfetleri karşısında eşitlik” ya da diğer adıyla “fedakârlığın
denkleştirilmesi” ilkesi, nimetlerinden tüm toplum tarafından yararlanılan
idarenin eylem ve işlemlerinden doğan külfetlerin, sadece belli kişi veya
kişilerin üstünde kalması durumunda, bu kişi veya kişilerin uğradığı
zararların, kusuru olmasa dahi idarece tazminini öngörmektedir. Risk
sorumluluğundan farklı olarak burada, kazalardan kaynaklanmayan, diğer bir
deyişle arızi nitelikte olmayan, önceden öngörülebilen zararların tazmini söz
konusudur. İdari faaliyetin doğal sonucu olan bu zarar, etki alanı bakımından
sınırlı, özel ve olağan dışı nitelik arz etmektedir.
... davalı idarece yapılmış olan katlı yol
inşaatı sonrasında davacıya ait bağımsız bölümündeğer
yitirdiği ve oluşan maddi zararın kusursuz sorumluluk ilkesi uyarınca davalı
idarece karşılanması gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır.
...''
V. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 3/7/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mülkiyet Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
24. Başvurucu; maliki olduğu bağımsız bölümün bulunduğu binanın
karşısına inşa edilen köprülü kavşak nedeniyle trafik yoğunluğunun, çevre
kirliliğinin ve gürültünün arttığını, ulaşımının kısıtlandığını ve taşınmazının
manzarasının kapandığını belirtmektedir. Bu nedenlerle taşınmazında meydana
gelen değer kaybının tazmini için İdare aleyhinde açtığı davada keşif
yapılmadan eksik inceleme ve araştırmaya dayalı karar verildiğini iddia
etmektedir. Başvurucu bu gerekçelerle mülkiyet ve adil yargılanma hakları ile
eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
26. Başvurucu, eşitlik ilkesinin de ihlal edildiğini ileri
sürmüştür. Ancak somut olayda başvurucunun bu yöndeki iddialarını
temellendirecek somut bulgu ve kanıtları ortaya koyamadığı anlaşılmaktadır.
27. Başvurucunun şikâyetlerinin özü, taşınmazının karşısına inşa
edilen köprülü kavşağın ortaya çıkardığı olumsuz etkiler sonucu taşınmazının
bedelinin düştüğü ve değer kaybının tazmini için açtığı davada eksik incelemeye
dayalı karar verildiği iddialarına ilişkin olduğundan şikâyetlerini mülkiyet
hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
28. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
29. Anayasa'nın "Mülkiyet
hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz."
30. Somut olayda başvuruya konu taşınmazın başvurucu adına
tapuda kayıtlı olduğu anlaşıldığına göre Anayasa'nın 35. maddesi anlamında
mülkün varlığında tereddüt bulunmamaktadır.
31. İlk derece mahkemesinin kararında, başvurucunun taşınmazının
bitişiğine köprülü kavşak yapılmış olmasının söz konusu bağımsız bölümün maruz
kalacağı gürültü kirliliğinin artmasına yol açacağı ve bu durumun taşınmazın
değerini yaklaşık %10 oranında azaltacağı tespit edilmiştir. Bu kavşağın kamu
gücü tasarrufu çerçevesinde inşa edildiği de dikkate alındığında belirtilen
şekilde taşınmazın değerinin azalmasına yol açılmasının mülkiyet hakkına
müdahale teşkil ettiği açıktır.
32. Bununla birlikte başvuru konusu olayda başvurucunun
mülkünden yoksun bırakılması söz konusu değildir. Başvurucunun taşınmazının
yakınına köprülü kavşak inşa edilmesi suretiyle taşınmazın kullanımına yapılan
müdahalenin mülkiyetin kullanımının kontrolü veya düzenlenmesi niteliği
taşımadığı da açıktır. Bu olayda köprülü kavşak inşası ile başvurucunun
taşınmazında trafiğin ve gürültünün artması, ayrıca taşınmazın manzarasının
kapanması nedenleriyle değerinin düştüğü ileri sürüldüğüne göre başvurunun mülkiyetten
barışçıl yararlanma hakkına müdahaleye ilişkin genel kural çerçevesinde
incelenmesi gerekir.
i. Genel İlkeler
33. Anayasa’nın
"Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin
temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve
toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve
hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak
surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın
maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya
çalışmaktır.”
34. Anayasa'nın 35. maddesinde bir temel hak olarak güvence
altına alınmış olan mülkiyet hakkının gerçekten ve etkili bir şekilde
korunabilmesi yalnızca devletin müdahaleden kaçınmasına bağlı değildir.
Anayasa'nın 5. ve 35. maddeleri uyarınca devletin mülkiyet hakkının korunmasına
ilişkin pozitif yükümlülükleri de bulunmaktadır. Bu pozitif yükümlülükler kimi
durumlarda özel kişiler arasındaki uyuşmazlıklar da dâhil olmak üzere mülkiyet
hakkının korunması için belirli tedbirlerin alınmasını gerektirmektedir (Eyyüp Boynukara, B.
No: 2013/7842, 17/2/2016, §§ 39-41; Osmanoğlu
İnşaat Eğitim Gıda Temizlik Hizmetleri A.Ş., § 44).
35. Ancak hemen belirtmek gerekir ki bazı durumlarda devletin
pozitif ve negatif yükümlülüklerinin birbirinden ayrılması da mümkün
olamamaktadır. Üstelik devletin ister pozitif isterse de negatif yükümlülükleri
söz konusu olsun, uygulanacak ilkeler de çoğunlukla önemli ölçüde benzeşmektedir
(Hesna Funda Baltalı ve Baltalı Gıda Hayvancılık San. ve
Tic. Ltd. Şti. [GK], B. No: 2014/17196, 25/10/2018, § 70).
36. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulması durumunda bu
müdahalenin malik üzerinde doğurduğu olumsuz sonuçların mümkünse eski hâle
döndürülmesini, mümkün değilse malikin zarar ve kayıplarının telafi edilmesini
sağlayan idari veya yargısal birtakım hukuki mekanizmaların oluşturulması
devletin pozitif yükümlülüklerinin bir gereğidir. Bu bağlamda hak ihlalinin
sonuçlarının giderilmesi bakımından ne tür hukuki mekanizmaların öngörüleceği
hususu devletin takdirindedir. Bu husus kural olarak Anayasa Mahkemesinin ilgi
alanı dışındadır. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin tercih edilen idari
veya yargısal mekanizmanın malik üzerinde doğurduğu olumsuz etkilerin
düzeltilmesi bakımından yeterli ve elverişli olup olmadığı hususundaki denetim
yetkisi saklıdır. Bu bağlamda düzeltici bir mekanizmanın hiç oluşturulmaması
veya oluşturulan mekanizmanın müdahaleden önceki durumu tesis edici veya oluşan
kayıpları giderici bir nitelik arz etmemesi durumunda mülkiyet hakkının devlete
yüklediği pozitif yükümlülükler ihlal edilmiş olur (Osmanoğlu İnşaat Eğitim Gıda Temizlik Hizmetleri A.Ş.,§ 46).
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
37. Başvurucu; inşa edilen köprülü kavşak nedeniyle trafik
yoğunluğunun, çevre kirliliğinin ve gürültünün artması, ulaşımının kısıtlanması
ve manzarasının kapanması nedeniyle taşınmazının değerinin düştüğünden ve
zararının karşılanmamasından yakınmaktadır.
38. Başvuru konusu olayda, başvurucuya ait bağımsız bölümün
bulunduğu binanın karşısına yıllara paralel olarak artan araç sayısının yol
açtığı trafik sirkülasyonunu azaltmak, dolayısıyla trafik güvenliğini, can ve
mal emniyetini sağlamak adına Reşadiye
farklı seviyeli köprülü kavşağı inşa edilmiştir. Başvurucunun kavşak
inşası nedeniyle taşınmazında oluşan değer kaybının tazmini istemiyle açtığı
dava ise reddedilmiştir. Mahkeme başvurucunun taşınmazının %10 değer kaybına uğradığını
tespit etmiştir. Ancak Mahkemece bu zarar kalemlerinin aynı yol üzerinde
bulunan bütün işyeri ve daire sahipleri açısından geçerli olduğu, başvurucunun
zararının diğer işyeri ve daire sahiplerinden farklı, özel ve olağan dışı bir
nitelikte olmadığı ifade edilmiştir. Mahkemeye göre başvurucunun oluşan genel
külfetlere kamu külfetlerindeki eşitlik ilkesi uyarınca katlanması
gerekmektedir.
39. Bununla birlikte başvurucunun taşınmazının bitişiğinde köprülü kavşak yapılması nedeniyle doğan
zarara başvurucunun katlanması gerektiği yönündeki derece mahkemelerinin
kararlarında herhangi bir kanuni dayanak gösterilmemiştir.
40. İdarenin trafiğin düzenlenmesi maksadıyla yeni yol, kavşak,
köprü gibi inşa çalışmalarının kamu hizmetlerin sürekliliği ve artan
ihtiyaçların karşılanması maksadına yönelik olarak yapıldığı
değerlendirildiğinden köprülü kavşak inşası sonucu oluşan müdahalenin kamu
yararına dayalı, meşru bir amacının bulunduğu açıktır.
41. Somut olayda İdarenin ulaşım faaliyetlerinin devamlılığını
sağlamak üzere yaptığı köprülü kavşak yüzünden başvurucunun taşınmazında değer
kaybı oluştuğu derece mahkemelerince açık bir biçimde tespit edilmiştir.
Başvurucunun taşınmazında yaşanan böyle bir değer kaybının zarara yol açtığı ve
bu zarara da İdarenin yaptırdığı köprülü kavşağın sebebiyet verdiği ise
kuşkusuzdur. Bu yüzden uğranılan zararların giderilmemesi ise başvurucuya önemli
bir külfet yüklemektedir. Söz konusu idari eylemle başvurucunun taşınmazında
böyle bir zarara yol açıldığı ortada olduğuna göre mülkiyet hakkının
korunmasının devlete yüklediği pozitif yükümlülükler çerçevesinde eski hâle getirme kuralı kapsamında bu
zararın giderilmesi gerekir. Aksi takdirde yani İdarenin salt kusurlu olup
olmadığına göre sorumluluğun belirlenmesi veya söz konusu külfete bütünüyle
mülk sahibinin katlanması sonucuna varılması başvurucuya şahsi olarak yüklenen
külfeti olağan dışı bir biçimde arttırır.
42. Nitekim benzer şikâyetlerle açılan davalarda bazı bölge
idare mahkemeleri ve Danıştay tarafından da idarenin kusursuz sorumluluğu
esasına dayanan hâllerde özel ve olağan dışı nitelik arz eden zararların İdare
tarafından karşılanacağı kabul edilmiştir (bkz. §§ 17-22). Somut olayda her ne
kadar derece mahkemelerince başvurucunun zararının diğer işyeri ve daire
sahiplerinden farklı, özel ve olağan dışı bir nitelikte olmadığı belirtilmiş
ise de aynı binanın başka bağımsız bölümlerinde yapılan keşif sonrası alınan
bilirkişi raporlarında görüntü ve gürültü kirliliğinin artmasından dolayı
taşınmazların %10 oranında değer kaybına uğrayacağı tespit edilmiştir. Buna
göre başvurucunun kavşak yakınında taşınmazı bulunmayan ve yalnızca kavşağı kullanan
kişiler ile eşit şekilde külfet altına sokulduğundan bahsetmek de mümkün
değildir. Dolayısıyla başvurucunun diğer taşınmaz maliklerine oranla daha ağır
bir külfet altına sokulduğunun gözönünde tutulması
gerekir.
43. Bu durumda İdarece yaptırılan köprülü kavşağın olumsuz
etkileri nedeniyle başvurucunun taşınmazında meydana gelen değer düşüklüğüne
rağmen derece mahkemelerinin oluşan zarara bütünüyle başvurucunun katlanması
gerektiğine yönelik yorumları başvurucuya şahsi olarak aşırı ve olağan dışı bir
külfet yüklemektedir. Sonuç olarak başvurucunun köprülü kavşağın hemen
bitişiğinde olan taşınmazı yönünden uğradığı söz konusu zararın karşılanmaması
nedeniyle devlete mülkiyet hakkının yüklediği pozitif yükümlülüklerin somut
olay bağlamında yerine getirilmediği kanaatine varılmıştır.
44. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence
altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
45. Başvurucu, lehine tazminata hükmedilmediği gibi aleyhine
vekâlet ücretine hükmedilerek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
46. Başvurucunun mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ve ihlalin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasına karar
verildiğinden aleyhine hükmedilen vekâlet ücreti nedeniyle mahkemeye erişim
hakkının ihlal edildiği iddiası yönünden bu aşamada inceleme yapılmasına gerek
görülmemiştir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
47. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1)
Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da
edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir...
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
48. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hak ve hürriyetin
ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından
söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani
ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle
devam eden ihlalin durdurulması, ihlale konu kararın veya işlemin ve bunların
yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve
manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer
tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet
Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, § 55).
49. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilmeden önce ihlalin kaynağının belirlenmesi gerekir. Buna
göre ihlal; idari eylem ve işlemler, yargısal işlemler veya yasama
işlemlerinden kaynaklanabilir. İhlalin kaynağının belirlenmesi uygun giderim
yolunun belirlenebilmesi bakımından önem taşımaktadır (Mehmet Doğan, § 57).
50. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda 6216
sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a)
bendi uyarınca kural olarak ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için
yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye
gönderilmesine hükmedilir (Mehmet Doğan, §
58).
51. Buna göre Anayasa Mahkemesince ihlalin tespit edildiği
hâllerde yargılamanın yenilenmesinin gerekliliği hususundaki takdir derece
mahkemelerine değil ihlalin varlığını tespit eden Anayasa Mahkemesine
bırakılmıştır. Derece mahkemeleri ise Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında
belirttiği doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri
yapmakla yükümlüdür (Mehmet Doğan,
§ 59).
52. Başvurucu, yeniden yargılama yapılması talebinde
bulunmuştur.
53. Anayasa Mahkemesi köprülü kavşak yapımı yüzünden başvurucunun
taşınmazının uğradığı değer kaybı zararının karşılanmaması nedeniyle mülkiyet
hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin
idari bir eylemden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Ancak bu idari eylemin
sonuçlarının giderimi için mevcut bir yargısal yolun sonuçsuz kalmasından sonra
bireysel başvuru yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu durumda mülkiyet hakkının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmaktadır.
54. Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı
Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının
ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemelerince yapılması
gereken iş, öncelikle ihlale yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılması ve
nihayet ihlal sonucuna uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple
kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Trabzon İdare
Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
55. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.714,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Trabzon
İdare Mahkemesine (E.2015/1495, K. 2016/323) GÖNDERİLMESİNE,
D. 239,50 TL harç ve 2.475 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.714,50 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
3/7/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.