TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ANWAR MOHAMMED TAREEF ZAID BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/78974)
|
|
Karar Tarihi: 3/7/2019
|
R.G. Tarih ve Sayı: 31/7/2019-30848
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Özgür DUMAN
|
Başvurucu
|
:
|
Anwar Mohammed
Tareef ZAID
|
Vekili
|
:
|
Av. Zekeriya
ÇETİN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru yurt dışına döviz çıkarmaya teşebbüs kabahatinden
ötürü verilen idari para cezasının iptaline rağmen peşin olarak ödenen tutarın
faizinin ve kur kaybının ödenmesi talebinin reddedilmesi nedeniyle mülkiyet
hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 7/12/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. 2017/15925 numaralı bireysel başvuru dosyasının konu yönünden
hukuki irtibat nedeniyle 2016/78974 numaralı bireysel başvuru dosyası ile
birleştirilmesine, incelemenin 2016/78974 numaralı bireysel başvuru dosyası
üzerinden yürütülmesine ve diğer başvuru dosyasının kapatılmasına karar
verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
9. Başvurucu, Libya uyruklu olup Libya'nın Bingazi şehrinde
ikamet etmektedir.
A. İdari Para Cezası
Süreci
10. Başvurucu 31/3/2012 tarihinde Bingazi'den İstanbul aktarmalı
olarak Ürdün'ün Amman şehrine gitmek üzere yola çıkmış ancak uçağın İstanbul'a
gecikmeli olarak gelmesi üzerine Amman'a gidecek uçağa yetişemeyince 1/4/2012
tarihli -saat 14.25- uçağa bilet almıştır. Havaalanı kontrol noktasında yapılan
arama neticesinde başvurucunun çantasında 2.549.500 Amerikan doları nakit para
bulunmuş ve bu paraya kolluk görevlilerince el konulmuştur.
11. Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı 13/4/2012 tarihinde,
başvurucuya yurt dışına bildirimsiz döviz çıkarmaya teşebbüs kabahatinden
dolayı 2.270.074 TL tutarında idari para cezası verilmesine karar vermiştir.
Kararda idari para cezasının kanun yoluna başvurulmadan on beş gün içinde
ödenmesi hâlinde 1.702.556 TL olarak ödenebileceği belirtilmiştir.
12. Başvurucu 2/5/2012 tarihinde Bakırköy Mal Müdürlüğü
veznesine 1.702.556 TL tutarında ödeme yapmıştır.
13. Başvurucunun 4/5/2012 tarihinde idari para cezasına yaptığı
itiraz Bakırköy 8. Sulh Ceza Mahkemesince 7/6/2012 tarihinde kabul edilmiştir.
Mahkeme başvurucunun İstanbul aktarmalı olarak Amman'a gitmek üzere seyahate
çıktığına vurgu yapmıştır. Mahkemeye göre başvurucunun Libya'dan yanında
getirdiği döviz cinsi parayı ülkeye sokma amacı bulunmadığı gibi paranın
ülkeden yurt dışına çıkarılması da söz konusu değildir. Mahkeme bu sebeple
isnat edilen kabahatin kanunda öngörülen unsurlarının oluşmadığı sonucuna
varmıştır.
14. Ancak Başsavcılığın itirazı üzerine Bakırköy 16. Asliye Ceza
Mahkemesi itiraza konu kararı kaldırmıştır. Kararın gerekçesinde, hangi sebeple
olursa olsun Türkiye'ye giriş yaptığı sırada başvurucunun çantasında bulunan
parayı yetkili makamlara bildirmemesinin yurt dışına bildirimsiz döviz
çıkarmaya teşebbüs kabahatini oluşturduğu belirtilmiştir.
15. Başvurucu kanun yararına bozma talebinde bulunmuş, Yargıtay
7. Ceza Dairesi 9/10/2013 tarihinde Asliye Ceza Mahkemesinin kararının bozulmasına
karar vermiştir. Kararın gerekçesinde, kabahatlinin Libya'dan getirdiği döviz
cinsi parayı ülkeye sokmak amacıyla hareket etmediği gibi yurt içindeki dövizin
ülke dışına çıkarılmasının da amaçlanmadığı vurgulanmıştır. Buna göre itirazın
reddi yerine kabulüne karar verilmesinde isabet görülmediği açıklanmıştır.
16. Bozma kararına uyan Asliye Ceza Mahkemesi 22/1/2014
tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığının itirazın reddi ile itiraza konu idari
yaptırımın kaldırılmasına karar vermiştir. Kararın bu şekilde kesinleşmesi
üzerine 27/1/2014 tarihinde başvurucunun ödediği para kendisine iade
edilmiştir.
B. Maliye Bakanlığı
Aleyhine Açılan İdari Dava Süreci
17. Başvurucu iade edilen paranın kanuni faizi ile dövizin
uğradığı değer kaybının ödenmesi talebiyle 10/2/2014 tarihinde Maliye
Bakanlığına başvurmuştur. Maliye Bakanlığı 8/4/2014 tarihli bir yazı ile
talebin uygun görülmediğini başvurucuya bildirmiştir.
18. Başvurucu 3/6/2014 tarihinde Ankara 12. İdare Mahkemesinde
(E.2014/1046) Maliye Bakanlığı aleyhine iptal davası açmıştır.
19. Mahkeme 22/4/2014 tarihinde davanın reddine karar vermiştir.
Kararın gerekçesinde, kanunda idari para cezalarının kesinleşmeden icra yoluyla
tahsil edileceğine ilişkin veya peşin ödeme indiriminden yararlanılarak ödenen
idari para cezasının iadesi hâlinde kanuni faiz ve kur farkı ödeneceğine
ilişkin bir düzenlemenin yer almadığına vurgu yapılmıştır. Mahkeme idari para
cezasının ancak kesinleşmesi hâlinde tahsil edilebilir duruma geleceğine
dikkati çekmiştir. Mahkeme başvurucunun ise cebri icra tehdidi altında
olmaksızın peşin ödeme indiriminden yararlanmak amacıyla ve rızaen
kanun yoluna başvurmadan önce idari para cezası tutarının dörtte üçüne tekabül
eden miktarı ödediğini belirtmiştir. Mahkemeye göre konuyla ilgili olarak
davalı idareye yüklenebilecek bir hizmet kusuru bulunmadığından tazminat
isteminin reddine ilişkin işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
20. Başvurucu istinaf talebinde bulunmuş, Ankara Bölge İdare
Mahkemesi 8. İdari Dava Dairesi 7/10/2016 tarihinde ilk derece mahkemesinin
hükmünü onamıştır. Kararın gerekçesinde, başvurucunun talebine konu ödemenin
bir yargılama sürecine bağlı olarak gerçekleştiği belirtilerek bu kaybı
karşılama yükümlülüğünün davalı idareye ait olduğu sonucuna varılmasının hukuken
mümkün olmadığı açıklanmıştır.
21. Nihai karar başvurucu vekiline 22/11/2016 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
22. Başvurucu 7/12/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
C. Adalet Bakanlığı
Aleyhine Açılan İdari Dava Süreci
23. Başvurucu ayrıca haksız yere idari para cezasına
hükmedilmesi nedeniyle uğradığı zararlarının tazmini için Bakanlığa
başvurmuştur. Bakanlık 17/2/2014 tarihli bir yazı ile talebi reddetmiştir.
24. Başvurucu 3/6/2014 tarihinde Ankara 12. İdare Mahkemesinde
(E.2014/1047) Bakanlık aleyhine iptal davası açmıştır.
25. Mahkeme 5/10/2015 tarihinde davanın reddine karar vermiştir.
Kararın gerekçesinde, makul sürede yargılanma hakkının adil yargılanma hakkının
en önemli ilkelerinden birini oluşturduğu belirtilerek yargılamanın uzun
sürmesi hâlinde devlete bir kusur atfedilebileceği vurgulanmıştır. Mahkeme
bununla birlikte olayda yaşanan hukuki prosedürün usulüne uygun şekilde ve
makul bir sürede tamamlanarak başvurucunun mağduriyetinin giderildiğini
belirtmiştir. Bu sebeple maddi ve manevi zararının ortaya çıkmasında idarenin
hizmet kusurunun bulunmadığını kabul ederek tazminat istemlerinin reddi
gerektiği sonucuna varmıştır.
26. Başvurucu istinaf talebinde bulunmuş, Ankara Bölge İdare
Mahkemesi 4. Kurulu 27/4/2016 tarihinde usule ve kanuna uygun bulduğu ilk
derece mahkemesinin hükmünü onamıştır. Başvurucunun karar düzeltme talebi de
1/12/2016 tarihinde reddedilmiştir.
27. Nihai karar başvurucu vekiline 10/1/2017 tarihinde tebliğ
edilmekle birlikte başvuru formunda 3/1/2017 tarihinde karardan haberdar
olunduğu bildirilmiştir.
28. Başvurucu 9/1/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
29. 20/2/1930 tarihli ve 1567 sayılı Türk Parasının Kıymetini
Koruma Hakkında Kanun'un 1. maddesi şöyledir:
"Kambiyo, nukut, esham ve tahvilat alım
ve satımının ve bunlar ile kıymetli madenler ve kıymetli taşlarla bunlardan
mamul veya bunları muhtevi her nevi eşya ve kıymetlerin ve ticari senetlerle
tediyeyi temine yarıyan her türlü vasıta ve
vesikaların memleketten ihracı veya memlekete ithalinin tanzim ve tahdidine ve
Türk parasının kıymetinin korunması zımnında kararlar ittihazına Bakanlar
Kurulu salahiyetlidir."
30. 1567 sayılı Kanun’un 3. maddesinin ikinci ve yedinci
fıkraları şöyledir:
"...
Fiil, 1 inci maddede yazılı kıymetlerin
izinsiz olarak yurttan çıkarılması veya yurda sokulması mahiyetinde ise
21/3/2007 tarihli ve 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu hükümlerine göre
suç veya kabahat oluşturmadığı takdirde kişi; eşya ve kıymetlerin rayiç bedeli
kadar, teşebbüs halinde bu bedelin yarısı kadar idarî para cezası ile
cezalandırılır.
...
Kabahatin konusunu yabancı para oluşturması
halinde, idarî para cezasının hesaplanmasında fiilin işlendiği tarih itibarıyla
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının bu paraya ilişkin 'döviz satış kuru' esas
alınır.
..."
31. 11/8/1989 tarihli ve 20249 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan Bakanlar Kurulunun Türk Parasının
Kıymeti Koruma Hakkında 7/8/1989 tarihli ve 32 sayılı kararının 4.
maddesinin ilgili kısmının ilk hâli şöyledir:
"d) Türkiye'de yerleşik kişiler yurt
dışına çıkışlarında, beraberlerinde 3.000 ABD Doları veya eşitine kadar döviz
çıkarabilirler. Bu miktarın üzerinde döviz çıkarılabilmesi, ancak kendilerine
bankalarca döviz verildiğinin tevsiki kaydıyla mümkündür. Dışarıda yerleşik
kişiler ile Türkiye'de yerleşik sayılmakla birlikte yurt dışında çalışan Türk
uyruklu kişiler, yurda girişlerinde beyan etmiş olmak kaydıyla, 3.000 ABD
Doları veya eşitini aşan miktarlardaki dövizlerini beraberlerinde yurt dışına
serbestçe çıkarabilirler."
32. 20/6/1991 tarihli ve 20907 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan Bakanlar Kurulunun 12/6/1991 tarihli ve 91/1935 sayılı Kararı ile 32
sayılı kararının ilgili kısmı şu şekilde değiştirilmiştir:
"f) Yolcular 5.000 ABD Doları veya
eşitine kadar efektifi beraberlerinde yurtdışına çıkarabilirler.
Dışarıda yerleşik kişiler ile Türkiye'de
yerleşik sayılmakla birlikte yurtdışında çalışan Türk uyruklu kişiler, yurda
girişlerinde beyan etmiş olmak, Türkiye'de yerleşik kişiler ise görünmeyen
işlemler çerçevesinde bankalar ve özel finans kurumlarından döviz satın
aldıklarını tevsik etmek kaydıyla 5.000 ABD Doları veya eşitini aşan
miktarlardaki efektifi beraberlerinde yurtdışına serbestçe,
çıkarabilirler."
33. 11/6/2015 tarihli ve 29383 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan Bakanlar Kurulunun 14/4/2015 tarihli ve 2015/7603 sayılı kararı ile
32 sayılı kararın ilgili kısmı şu şekilde değiştirilmiştir:
"f) 10.000 Avro veya eşitini aşan
efektifin yurt dışına çıkarılması Bakanlıkça belirlenecek esaslar dahilinde
yapılır."
34.
Hazine Müsteşarlığının Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 sayılı karara
ilişkin 2008/32-34 sayılı Tebliğ'in 4. maddesine 30/12/2015 tarihli ve 29578
sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan tebliğ ile şu
fıkralar eklenmiştir:
"(2) Yolcu beraberi yapılan 10.000 Avro
veya eşitini aşan döviz çıkışlarında gümrük idarelerine Gümrük ve Ticaret
Bakanlığı tarafından yayımlanan nakit beyan formu ile beyanda bulunulur.
(3)
Yolcu beraberi yapılan 10.000 Avro veya eşitini aşan döviz çıkışlarında beyanda
bulunulmaması veya yanlış ya da yanıltıcı beyanda bulunulduğunun tespiti
halinde söz konusu değerler gümrük idaresince muhafaza altına alınır ve durum
şüpheli kabul edilerek Mali Suçları Araştırma Kurulu Başkanlığına bildirilir.
Ayrıca, gümrük idarelerince Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanunun 3 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca işlem
yapılabilmesini teminen Cumhuriyet Savcılıklarına
bildirimde bulunulur."
B. Uluslararası Hukuk
35. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu Protokol'ün "Mülkiyetin korunması" kenar
başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk
dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak
kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun
genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin
kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da
başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli
gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel
getirmez."
36. Para alacaklarının değer kaybına uğratılarak ödenmesi
nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiaları ile ilgili Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi kararları için bkz. ANO
İnşaat ve Ticaret Ltd. Şti. [GK], B. No: 2014/2267, 21/12/2017, §§
39-43; Ferda Yeşiltepe [GK], B.
No: 2014/7621, 25/7/2017, §§ 25-31; Vildan
Utku Atalay, B. No: 2015/4812, 7/2/2019, §§ 25-28.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
37. Mahkemenin 3/7/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
38. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
39. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
40. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
idari yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak
davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra
aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam
eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının
ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198,
7/11/2013, §§ 45, 47).
41. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
idari yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın
karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Selahattin Akyıl, § 41).
42. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda başvuruya konu iki dava
yönünden yaklaşık 2 yıl 4 aylık ve 2 yıl 6 aylık yargılama sürelerinin makul
olduğu sonucuna varmak gerekir. Bu sebeple makul sürede yargılanma hakkının
ihlal edilmediği açıktır.
43. Açıklanan gerekçeyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddia yönünden başvurunun diğer kabul edilebilirlik
nedenleri incelenmeksizin açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
B. Mülkiyet Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
44. Başvurucu haksız yere ödemek durumunda kaldığı paranın
-sonradan geri almış olsa da- değer kaybına uğradığını ancak kendisine kanuni
faiz veya döviz kaybı değerinin ödenmediğini belirtmiştir. Başvurucu bu parayı
ödemesi sonrası ticaret hayatının sekteye uğradığından yakınmıştır. Başvurucu
sonuç olarak mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
2. Değerlendirme
45. Anayasa’nın
"Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
“Herkes,
mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz.”
46. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olayda başvurucu, adil yargılanma
hakkının da ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de başvurucunun alacağının değer
kaybına uğratılarak ödendiği yönündeki bütün şikâyetlerinin esas itibarıyla
ilgili olduğu mülkiyet hakkının ihlali iddiası kapsamında incelenmesi uygun
görülmüştür.
47. Başvurucu yurt dışına izinsiz döviz çıkarmaya teşebbüs
kabahatini işlediği gerekçesiyle 2/5/2012 tarihinde Bakırköy Mal Müdürlüğü
veznesine 1.702.556 TL tutarında ödeme yapmıştır. Ancak başvurucu idari
yaptırıma itiraz etmiş, itirazı reddedilince kanun yararına bozma yoluna
gitmiştir. Yargıtay 7. Ceza Dairesince 9/10/2013 tarihinde idari yaptırımın
kanuna uygun olmadığı gerekçesiyle Asliye Ceza Mahkemesinin hükmü bozulmuş,
bozma kararına uyan Mahkeme 22/1/2014 tarihinde idari yaptırım kararını
kaldırmıştır. Dolayısıyla başvurucunun mal varlığına dahil olan bu paranın
kendisinden idari yaptırım olarak haksız yere tahsil edildiği kesinleşmiş yargı
kararıyla sabit olduğuna göre söz konusu para alacağının başvurucu yönünden
Anayasa'nın 35. maddesi anlamında mülkiyet hakkı kapsamında mülk teşkil ettiği kuşkusuzdur.
48. Başvuruya konu olayda uygulanacak ilkeler Anayasa
Mahkemesinin Ferda Yeşiltepe
(aynı kararda bkz. §§ 45-76) ile Vildan Utku
Atalay (B. No: 2015/4812, 7/2/2019, §§ 34-42) kararlarında
belirtilmiştir. Anayasa Mahkemesi daha önce değer kaybına ilişkin şikâyetleri mülkiyetten barışçıl yararlanmaya ilişkin
birinci kural çerçevesinde incelemiştir (Ferda
Yeşiltepe, § 51; ANO İnşaat ve
Ticaret Ltd. Şti., § 57). Somut olayda da farklı bir durum söz
konusu olmadığından müdahale, belirtilen genel ilke çerçevesinde incelenmiştir.
49. Anayasa Mahkemesi kamu kurum ve kuruluşlarından olan çeşitli
para alacaklarının değer kaybına uğratılarak ödenmesine ilişkin şikâyetleri
daha önce incelemiştir. Buna göre kamu makamlarının para borçlarını makul
olmayan bir gecikme ile ödedikleri durumlarda para alacağında meydana gelen
değer aşınmalarının başvurucular üzerinde şahsi olarak aşırı bir yük
oluşturması hâlinde müdahale ölçülü olmadığından mülkiyet hakkının ihlaline
karar vermiştir (kamulaştırma bedeli yönünden bkz. Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013; Ali Şimşek ve diğerleri, B. No: 2014/2073,
6/7/2017; bir sosyal güvenlik ödemesi yönünden bkz. Ferda Yeşiltepe; ihale alacağı yönünden bkz. ANO İnşaat ve Ticaret Ltd. Şti.; vergi
iadesi alacağı yönünden bkz. Akel Gıda San.
ve Tic. A.Ş., B. No: 2013/28, 25/2/2015; deprem nedeniyle tazminat
yönünden bkz. Abdulhalim Bozboğa,
B. No: 2013/6880, 23/3/2016; açığa alınan memurun maaş farklarının iadesi
yönünden bkz. Vildan Utku Atalay).
50. Somut olayda idari yaptırım kararının hukuka uygun olmadığı
gerekçesiyle iptali üzerine daha önce ödediği parayı geri alan başvurucu, bu
paradan yararlanamadığı süre için kanuni faiz ve döviz kaybı ödenmesi talebiyle
ilgili bakanlıklara başvurmuş ancak bu talepleri reddedilince açtığı dava da
derece mahkemelerince reddedilmiştir. İlk derece mahkemesi başvurucunun cebri
icra tehdidi altında olmadan bu parayı ödemiş olduğuna vurgu yapmış ve ayrıca
kanunda faiz alacağı ödenebileceğine dair bir düzenleme olmadığını
belirtmiştir. Başvurucunun istinaf talebi üzerine Bölge İdare Mahkemesi ise
idari para cezasının yargısal bir süreçte ödendiğine dikkati çekerek idarenin
sorumluluğunun olmadığı gerekçesine dayanmıştır (bkz. §§ 20, 21).
51. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kapsamında -kural
olarak- faiz işletilip işletilmemesi, faiz oranları veya faizin işletilme
tarihleri ya da dönemleriyle ilgili hukuk kurallarını yorumlama görevi
bulunmamaktadır. Bu görev esas itibarıyla derece mahkemelerine düşmektedir.
Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi derece mahkemelerinin söz konusu hukuk
kurallarının yorumunun mülkiyet hakkı bağlamında sonuçlarını incelemek
durumundadır.
52. Ödenen tutarların enflasyonun etkilerinden arındırılarak
güncelleştirilmesi yani alacağa hak kazanıldığı tarih ile ödeme tarihi arasında
geçen süredeki hissedilir değer kaybını telafi edecek biçimde faiz uygulanması,
mülkiyet hakkı kapsamındaki alacağın enflasyon karşısında değer kaybetmesini
önleyebilecek bir araçtır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 42).
53. Faiz ekonomik açıdan paranın
fiyatıdır. Herhangi bir kimse kendisine ait olmayan bir parayı
-hangi isim altında olursa olsun- belli bir süre kullandığında paranın asıl
sahibine faiz ödemek zorundadır.
Çünkü paranın likidite özelliği onun her an, her türlü üretim faktörünü, mal ve
hizmeti satın alabilmesine olanak verir. Daha açık bir deyişle parayı nakit
olarak elinde bulunduran kimse bugünkü
ihtiyaçlarını karşılayabildiği gibi piyasanın yarına
dönük olanaklarından da yararlanabilir. Elindeki parayı başkasına
veren veya kendine belli tarihte ödenmesi gereken bir miktar para olduğu hâlde
bu parası ödenmeyen kimse ise bu imkânlardan yararlanamaz. Bu nedenle parayı
kullanan kimsenin parayı kullanmaktan vazgeçen kimseye bu kaybını ödemesi
gerekir. İşte faizi doğuran temel neden budur (AYM, E.1988/7, K.1988/27,
27/9/1988).
54. Bu temel neden, paranın değerini sürekli olarak kaybettiği
enflasyon dönemlerinde ayrı bir önem kazanır. Dönem başında kullanmaktan
vazgeçilen ya da hak edildiği hâlde alınamayan bir miktar paranın satınalma gücü, dönem sonunda enflasyon oranında azalmış
olacaktır. Bu durumda dönem sonunda paranın asıl sahibine ödenmesi gereken
faiz, sadece belli bir dönem için yapılan fedakârlığın karşılığından ibaret
olmayacak; aynı zamanda söz konusu dönemde paranın satın alma gücündeki kaybı
da karşılayacak miktarda olacaktır. Teknik deyişle hem para sahibinin
tasarrufta bulunmasının bedeli ödenecek hem de paranın satın alma gücü
korunacaktır (AYM, E.1988/7, K.1988/27, 27/9/1988).
55. Somut olayda başvurucuya verilen idari para cezasının hukuka
aykırı olduğu ve dolayısıyla kendisinden haksız yere para cezası tahsil edilmiş
olduğu derece mahkemelerince açık bir biçimde saptanmıştır. Başvurucu bu parayı
2/5/2012 tarihinde Mal Müdürlüğü veznesine ödemiş olup başvurduğu yargı süreci
sonunda 27/1/2014 tarihinde para kendisine iade edilebilmiştir. Buna göre
başvurucunun yaklaşık 1 yıl 9 ay boyunca alacağından yoksun kaldığı, diğer bir
deyişle sonradan haksız çıktığı tespit edilen bir idari yaptırım işlemi sonucu
başvurucudan tahsil edilen söz konusu para alacağının yaklaşık 1 yıl 9 ay sonra
başvurucuya iade edilebildiği dikkate alınmalıdır.
56. Başvurucunun kanunun tanıdığı bir imkândan yararlanarak
idari para cezasının dörtte üçünü ödemiş olması kendisinden haksız yere tahsil
edilen bu paradan yoksun kaldığı dönem için faiz ödenmemesini haklı göstermez.
Ayrıca bu süreçte başvurucunun döviz cinsindeki parasına el konulmuş olduğu da
gözetilmelidir. Parasına el konulan başvurucu kanunda belirtilen ödeme yöntemlerinden
lehine olanı tercih ederek idari para cezasının dörtte üçünü ödemiştir. Diğer
taraftan bu paraya el konularak kabahat sürecinin başlatılmasına yol açanın
idari makamlar olduğu, üstelik her durumda söz konusu paranın Mal Müdürlüğü
veznesine yatırılmakla başvurucunun yoksun kaldığı dönem boyunca idarenin
uhdesinde tutulduğu anlaşılmaktadır.
57. Başvurucunun bu parayı döviz olarak ödemediği dikkate
alındığında kur kaybının karşılanması yönündeki talebinin reddi makul olmakla
birlikte derece mahkemelerinin söz konusu yorumları sonucu faiz ödenmemesiyle
başvurucunun mülkiyet hakkı kapsamındaki alacağının enflasyon karşısında değer
kaybına uğratıldığı anlaşılmaktadır. Üstelik kamu makamları ancak kanun
yararına bozma sonrası yapılan ödemedeki gecikmenin makul bir gerekçesini de
ortaya koyamamışlardır.
58. Sonuç olarak başvurucunun alacağına hak kazandığı tarihten
ödemenin yapıldığı tarihe kadar geçen süre yönünden faiz ödenmemesi suretiyle
mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilen söz konusu alacağın değer kaybına
uğratılarak ödendiği anlaşılmaktadır. Bu durumda müdahaleyle başvurucuya şahsi
olarak aşırı ve olağan dışı bir külfet yüklendiğindensöz
konusu müdahalenin kamunun yararı ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunması
arasında kurulması gereken adil dengeyi başvurucu aleyhine bozduğu sonucuna
varılmıştır.
59. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence
altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. Diğer İhlal İddiaları
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
60. Başvurucu haksız yere idari para cezası verilmesi sonucu
uğradığı zararların giderilmesi talebinin reddedilmesi nedeniyle mülkiyet ve
adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
61. Anayasa Mahkemesine başvuru konusu olaylarla ilgili
delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki iddialarını kanıtlamak ve
dayanılan Anayasa hükmünün kendilerine göre ihlal edildiğine dair açıklamalarda
bulunarak hukuki iddialarını ortaya koymak başvurucuya düşer. Başvurucunun kamu
gücünün işlem, eylem ya da ihmali nedeniyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü hak
ve özgürlük ile dayanılan Anayasa hükümlerini, ihlal gerekçelerini, dayanılan
deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların neler
olduğunu başvuru dilekçesinde belirtmesi şarttır. Başvuru dilekçesinde kamu
gücünün ihlale neden olduğu iddia edilen işlem, eylem ya da ihmaline dair
olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki
hak ve özgürlüklerden hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği, buna ilişkin
gerekçe ve deliller açıklanmalıdır (Veli
Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20).
62. Somut olayda başvurucunun idari para cezası olarak ödediği
para, bu cezanın hukuka aykırı bulunması nedeniyle iade edilmiştir. Bu paranın
kanuni faiziyle birlikte ödenmesi yönündeki Maliye Bakanlığına yapılan talebin
reddedilmesi ise alacağın değer kaybına uğramak suretiyle başvuran yönünden
aşırı bir külfete neden olduğu için Anayasa Mahkemesince ölçüsüz bulunarak
mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır (§§ 46-59). Başvurucu
bunun dışında uğradığını iddia ettiği zararları ise somut bir temele
dayandıramamıştır.
63. Buna göre başvuruya konu belirtilen diğer ihlal iddialarıyla
ilgili deliller sunarak olaya ilişkin iddialarını kanıtlamak ve hangi Anayasa
hükmünün ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunmak suretiyle hukuki
iddialarını ortaya koymak yükümlülüğü başvurucuya ait olmasına rağmen başvurucu
bu yükümlülüğü yerine getirmemiştir.
64. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik nedenleri incelenmeksizin
açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
D. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
65. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının ilgili kısmı ve (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“(1)
Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da
edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
66. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hak ve hürriyetin
ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle devam eden ihlalin durdurulması, ihlale konu kararın veya işlemin
ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep
olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen
diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet
Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, § 55).
67. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilmeden önce ihlalin kaynağının belirlenmesi gerekir. Buna göre ihlal;
idari eylem ve işlemler, yargısal işlemler veya yasama işlemlerinden
kaynaklanabilir. İhlalin kaynağının belirlenmesi uygun giderim yolunun
belirlenebilmesi bakımından önem taşımaktadır (Mehmet
Doğan, § 57).
68. İhlalin idari eylem ve işlemden kaynaklandığı durumlarda
6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa
Mahkemesi her somut olayın koşullarını dikkate alarak yapılması gerekenlere hükmeder.
İdari eylem ve işleme karşı başvurulacak kanun yolları varsa ve bu yollar
tüketildikten sonra yapılan bireysel başvurunun incelenmesi sonucu ihlal
tespiti yapılmışsa yeniden yargılama yoluyla ilgili mahkemenin tespit edilen
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırma imkânının bulunduğu durumlarda kararın
bir örneğinin ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmedilebilir (Yeter Deri Tekstil Sanayi ve Ticaret A.Ş.,
B. No: 2015/8867, 21/2/2019, § 89).
69. Buna göre Anayasa Mahkemesince ihlalin tespit edildiği
hâllerde yargılamanın yenilenmesinin gerekliliği hususundaki takdir derece
mahkemelerine değil ihlalin varlığını tespit eden Anayasa Mahkemesine
bırakılmıştır. Derece mahkemeleri ise Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında
belirttiği doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri
yapmakla yükümlüdür (Mehmet Doğan,
§ 59).
70. Başvurucu, ihlallerin tespiti ile sonuçlarının giderilmesi
taleplerinde bulunmuştur.
71. Anayasa Mahkemesi idari para cezasının hukuka aykırı
olduğunun tespit edilerek ödenen paranın iade edilmesine rağmen idare
tarafından faiz ödenmemesi suretiyle alacağın değer kaybına uğratılması
nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır. Dolayısıyla
somut başvuruda ihlalin idari bir işlemden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Ancak
somut olayda bu idari işlem nedeniyle uğranılan zararların giderimi için hukuki
bir yol mevcut olup derece mahkemelerinin başvurucunun tazminat talebini reddetmesi
nedeniyle ihlalin sonuçları giderilememiştir.
72. Bu durumda mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır.
Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına
yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemelerince yapılması gereken iş, öncelikle
ihlale yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılması ve nihayet ihlal sonucuna
uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin
yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 12. İdare Mahkemesine gönderilmesine
karar verilmesi gerekir.
73. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ve 2.475
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.714,50 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine, diğer yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına karar
verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Diğer ihlal iddialarının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara
12. İdare Mahkemesine (E.2014/1046, K.2015/1308) GÖNDERİLMESİNE,
D. 239,50 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.714,50
TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE, diğer yargılama giderlerinin
başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
3/7/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.