Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Merve Ertan ve diğerleri [1.B.], B. No: 2016/7249, 9/1/2020, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MERVE ERTAN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2016/7249)

 

Karar Tarihi: 9/1/2020

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Kadir ÖZKAYA

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

Raportör

:

Tuğçe TAKCI

Başvurucular

:

1. Merve ERTAN (SARIYAR)

 

 

2. Muammer ERTAN

 

 

3. Ragibe Nuran ERTAN

Vekili

:

Av. Adnan GÜL

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, tıbbi ihmal sonucu gerçekleştiği iddia edilen ölümle ilgili olarak tam yargı davasının reddedilmesi ve yargılamanın uzun sürmesi nedenleriyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 12/4/2016 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden ulaşılan, ayrıca Eskişehir 1. İdare Mahkemesinden (İdare Mahkemesi) temin edilen yargılama dosyasındaki bilgi ve belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu Ragibe Nuran Ertan'ın eşi, Muammer Ertan ve Merve Ertan'ın (Sarıyar) babası olan 1956 doğumlu S.E. 5/9/2003 günü saat 20.15 sıralarında, yönetimindeki araçla bir kamyonun çarpışması sonucu yaralanarak aynı tarihte 20.30 sıralarında O. Üniversitesi Eğitim Uygulama ve Araştırma Hastanesi (Hastane) Acil Servisine kaldırılmıştır. S.E. muayene ve tetkiklerin gerçekleştirilmesi sonrası ertesi günün sabahı taburcu edilmiştir. 11/9/2003 tarihinde S.E.nin rahatsızlıklarının artması nedeniyle yakınları ambulans çağırmış, Acil Servis görevlileri geldiği sırada S.E. vefat etmiştir.

A. Olayla İlgili Olarak Yürütülen Ceza Soruşturması Süreçleri

9. S.E.nin vefat ettiğinin bildirilmesi üzerine Kütahya Cumhuriyet Başsavcılığı yetkilileri tarafından S.E.nin vefat ettiği olay yerine (evi) gidilmiş, tanık A.R.Ö.nün bilgisine başvurulduktan sonra otopsi işlemi için cesedin devlet hastanesine kaldırılmasına karar verilmiştir. Otopsi işlemi gerçekleştirildikten sonra 11/9/2003 tarihli Olay Yeri Keşif/Ölü Muayene ve Otopsi Tutanağı düzenlenmiştir.

10. Olay yeri keşif zaptında adı yer alan tanık A.R.Ö.nün beyanına göre S.E. kaza sonrası Acil Servise kaldırılmış, kendisi kaza sonrası S.E. ile ilgilenmek üzere Hastaneye gitmiş, S.E.nin röntgen ve tomografileri çekilmiş, gece saat 02.30'a kadar müşahedede tutulmuş, şahsa ağrı kesici iğne yapıldıktan sonra şahıs sabaha kadar uyumuş, ertesi gün saat 09.00 civarında da başka bir servise yatırılmadan Acil Servisten taburcu edilmiştir. Beyana göre S.E. taburcu sonrası saat 15.30 civarında evine gelmiş, geldiğinde nefes almakta zorlandığını, kaburgalarının nefes alırken ciğerlerine battığını söylemiştir. S.E. bu hâlde vefat ettiği güne kadar evde istirahattedir. 11/9/2003 günü sabah 06.20 sıralarında S.E.nin ailesi kendisine haber verilmesi üzerine A.R.Ö. olay yerine gelmiştir, Acil Servis görevlileri geldiğinde S.E.nin nabzının durmuş olması nedeniyle S.E.ye kalp masajı yapılmış fakat şahıs kurtarılamamıştır.

11. Devlet Hastanesinde Kütahya adli tıp şube müdürü olarak görev yapmakta olan bir doktor eşliğinde gerçekleştirilen otopsi işlemi neticesinde S.E.nin künt göğüs travmasına bağlı kaburga kırıkları ile birlikte iç organ harabiyeti ve künt kafa travmasına bağlı beyin kanaması sonucu vefat ettiği, trafik kazası sonucu yaralandığı gözetildiğinde ölümün geçirdiği trafik kazası sonucu meydana gelmesinin mümkün olduğu kanaati bildirilmiştir. Otopsi işlemi sırasında başka adli/tıbbi incelemeler yapılması amacıyla herhangi bir numune alma işleminin gerçekleştirilmediği anlaşılmaktadır. Otopsi raporunun ilgili kısımları şöyledir:

"...

BAŞ AÇILDI:

...Beyinde her iki pariatal lob orta kısımdan ön kısma doğru ve sol temporal lobda subaraknoit kanama gözlendi...

GÖĞÜS AÇILDI:

...Sol taraf 4-5-6-7-8. kaburgalarda kırık görüldü. ...Sol taraf 6-7-8. kaburgaların yan taraftan kırık olduğu ve kırık uçlarının pariyatel plevrayı delmiş olduğu görüldü. Yine 4. ve 5. kaburgaların yan taraftan ön apsiller çizgi hizasından kırık olduğu, ... kırık uçlarının pariyatel plevrayı delmediği gözlendi...

..."

12. Başvurucu Ragibe Nuran Ertan'ın Kütahya Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 16/9/2003 tarihinde beyanı alınmıştır. Beyanın ilgili kısmı şöyledir:

"...kazayı haber verdiler. Hemen Eskişehir'e gittim.Eskişehir'e vardığımda gece saat 22 sularında eşimin bulunduğunu öğrendiğim [O.] Üniversitesi Tıp fakültesi hastanesi acil servisine gittim. Kendisi röntgen odası önünde sedyede yatıyordu. Başında bantaj vardı. Kolunda serum vardı. Boyun bölgesi ve gömleği kazağı başından sızan kandan dolayı kanlı idi. O anda başındaki yarada dikiş dahi yoktu. Sadece açık yara bandajlanmış durumda idi. Röntgen filmi çekildi. Müşahade odasına gönderdiler. Bir süre sonra kolların filmi olmamış deyip tekrar röntgene götürdüler. Tekrar müşahade odasına gönderdiler. Ben içeriye sık sık girip çıktığım için orda azar da işittim. Bir süre sonra tomografiye gönderdiler. Tomografiden sonra tekrar müşahade odasına geldi. Ben bu aralar gene yasak olduğu söylenmesine rağmen odaya girip çıkmak istiyordum. Sonradan adının [M.] olduğun öğrendiğim nöbetçi doktor Plastik cerrah bana'biz çıkalım sen başında dur bari' diyerek kinayi bir şekilde azarladı. ... çok zor bir şekilde eşim inleye inleye tuvalete götürdük. Bu esnada gene doktordan azar işittim. Tuvalete giderken yürüttük. Dönüşte tekerlekli sandalye ile getirdik. Odaya girer girmez yüzü bembeyaz oldu. Vücudunu ter bastı. ...Alnındaki yara için dikiş atmaya başladılar. Bu esnada saat 01-02 oldu. Bu arada ben [Y.] beye beyin kanaması veya iç kanama olup olmadığını sordum. O da doktorların söylediğine göre temizmiş herhangi bir tehlike yokmuş dedi. Bu arada Tomografi geldi. Ordaki görevliler doktor gelip filme bakacaklar ve sizi çıkartacağız dediler. Fakat saat 02.30 olmuştu. Kütahya ya döneceğimizi de söylediğimiz için doktorlar sanki lütuf eder gibi madem sabah 8 e kadar kalsın, sabah alıp gidersiniz dediler. Hatta acil serviste eşimin yanında bende refakatçı kalmak istedim ... doktorlar kabul etmedi. ... Eşimde uyumaya başlamıştı. ... Hemşirenin birisi ağrı kesici olarak iki adet iğne yaptı. Saat 09 da hastane acil servisinden çıktık. Hastanede kaldığımız süre içersinde ve çıkarken doktorlar kesinlikle bana ve eşime eşimin durumu ile ilgili olarak herhangi bir bilgi vermediler. Hatta film çekilmesini eşim kendisi istemiş. Bunu bana söyledi. Hatta gece dikiş atılmadan önce kusmuş, elbiselerinde kusmuklar vardı. Ben [S.] kusmuşsun dediğimde de gazdanmış diye söyledi. Acil servisteki nöbetçi doktor ve hemşireler özellikle gözlüklü kısa boylu ... hemşire ile [M.] bey beni çok azarladı. Eşime de gerekli özeni göstermediler. Eşim hastanede iken ve eve döndükten sonra eli sürekli göğsünün göğüs kafesinin sol tarafında kaburga kemiklerinde idi. Nefes alırken ve konuşurken çok zorlanıyordu. Bir ara açılıyor ancak sonra tekrar nefes almada ve konuşmada zorluk çekiyordu ve inliyordu. Bu şekilde Çarşambayı Perşembeye bağlayan geceye yani 10-11 Eylül 2003 gecesine kadar geldik. ... Sabaha karşı 05.30-06 sıralarında eşimin yattığı odadan çığlık inleme gibi kötü bir ses duydum. Hemen baktığımda eşimin yattığı yere tuvaletini yaptığını gördüm. Yüzü dudakları bembeyazdı ve boynundan ter boşanıyordu. Sırıksıklam terlemişti. Gözleri yarı kapalı idi. Zor nefes alıp veriyordu. Hırıltılı bir şekilde nefes alıp veriyordu. ... Ambulans geldiğinde de eşimin öldüğünü öğrendim. Eşimin ölümünde her ne kadar trafik kazasına bağlı bir olay ise de kazadan sonra kaldırıldığı [O.] Üniversitesi Tıp Fakültesi hastanesi acil servisinde görevli nöbetçi doktorların ve sağlık görevlilerinin ihmali vardır. Eşimin yapılan otopsisinde kaburga kemiklerinde kırık olduğunu öğrendim. Bu kırık çekilen filimde görünmüş olması gerekir. Üstelik beyninde kanama meydana geldiğini öğrendim. Tomografi filminde de görünmüş olması gerekir. Çünkü eşimin son iki gün başı ağrıyor, başının ağrıdığını söylüyordu. Eşimin bu durumu ile ilgili olarak hiçbir şekilde bilgilendirilmedim. Bize en azından kaburgalarında kırık olduğu söylenmiş olsaydı. Gerek kendisi gerekse biz hareket etmez ve ettirmezdik. Hatta eşim bana doktorların 'sen önemle değilsin, önemli bir şeyin yok' diyerek beni bir kenara attılar dedi. Eşim bana o esnada hastaneye başka bir trafik kazası olayı geldiği için doktorların böyle söylediğini söyledi. Bunu duyunca da sevinmişti. Bu sebeple gerek kazaya sebebiyet veren şoförden ve gerekse Tıp Fakültesi acil servisinde görevli (olay tarihinde) doktorlar ve sağlık görevlilerinden şikayetçiyim..."

13. Kütahya Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma dosyasının yetkisizlik kararıyla iletildiği Eskişehir Cumhuriyet Başsavcılığı (Cumhuriyet Başsavcılığı) tarafından talep edilmesi üzerine Hastane tarafından S.E.ye ait sağlık dosyası ile çekilen röntgen filmleri Cumhuriyet Başsavcılığına iletilmiştir.

14. Sağlık dosyası kapsamındaki dosya formunda S.E.nin Hastaneye geliş saatinin 20.35 olarak kaydedildiği, genel durumunun "orta" olarak belirlendiği, konsultasyon notunda ise "Gözlenebilen alanlarda kot fraktürü yok." ve "ÖNERİ: Analjezik" şeklinde notlar bulunduğu görülmektedir.

15. Muayene sonrası, olay tarihinde Plastik Cerrahi Kliniği araştırma görevlisi olan doktor M.A. tarafından düzenlenen 5/9/2003 tarihli geçici adli raporda "Genel durumu iyi, şuuru açık, alın sol tarafta ... açık yaralar mevcuttu. Toraks, batın ve kranyal [tam okunamadı] muayene normaldi, mevcut bulgularla hayati tehlikesi olmayıp kati raporun bilahare verileceğini bildirir rapordur." notunun olduğu anlaşılmıştır.

16. Cumhuriyet Başsavcılığı 6/9/2003 tarihinde Acil Serviste S.E.nin tedavisini yapan doktor ve diğer sağlık personelinin açık kimlik bilgisinin iletilmesini Hastanedentalep etmiştir. Anılan tarihte görev yapan doktor olarak A.E. ve S.B.nin, hemşire olarak D.B., E.Y., A.D. ve S.T.nin isimleri Hastane tarafından bildirilmiştir.

17. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından doktorlar hakkında yürütülecek soruşturmanın ayrılmasına karar verilmiş, sonrasında doktor M.A., Ö.Y. ve A.E. hakkında dikkatsizlik ve tedbirsizlik sonucu ölüme sebebiyet verme suçunu görevlerini yerine getirdikleri sırada işledikleri anlaşıldığından ve şüphelilerin O. Üniversitesinde 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu'na tabi olmaları nedeniyle dosyanın 18/12/2003 tarihli görevsizlik kararıyla O. Üniversitesi Rektörlüğüne (Rektörlük) gönderilmesine karar verilmiştir.

18. Rektörlük tarafından 11/8/2004 tarihli yazı ile, 3 doktor hakkında yürütülen soruşturma neticesinde şahısların isnad edilen suçu işlemediklerine ve yargılanmalarına gerek olmadığına (men-i muhakeme) karar verildiği ve bu kararın incelenmek üzere Danıştaya gönderildiği Cumhuriyet Başsavcılığına bildirilmiştir. Yürütülen son soruşturmanın raporunun ilgili kısımları şöyledir:

"...

1. Merhum [S.E.] 05.09.2003 tarihinde saat 20.30'da geçirdiği trafik kazası sonucu [O.] Üniversitesi Hastanesi Acil Servisine getirilmiştir.

2. Hastaya derhal tetanoz aşısı yapılarak, ilgili servislerde tetkik, takip ve konsültasyonları yapılmış, kafa grafisi ve akciğer grafisi alınmıştır.

3. Hasta 06.09.2003 tarihinde saat 08.00-09.00'da son muayenesi ve tedavisi yapıldıktan sonra 09.30'da taburcu edilmiştir.

4. Hasta taburcu edildikten sonra Kütahya'ya dönmüş ve 11.09.2003 tarihinde saat 05.00-06.00 dolayında ani bir solunum sıkıntısı geçirip fenalaştığı için 112 Acil Servisinden Ambulans istenmiştir. Ancak, gelen Ambulans doktoraları hastayı gördüklerinde ölmüş olduğunu buna rağmen kalp akciğer canlandırması yaptıkları ancak başarılı olamadıkları Ambulans çağrı formundan anlaşılmıştır.

...

Bu bakımdan Kurulumuz Soruşturma Dosyasının Adli Tıp Anabilim Dalı bulunan bir Üniversiteye sevkine karar verilmiştir. ... [A.] Üniversitesine tevdi etmiştir. Buradan iki ayrı yazışma sonunda bir bilirkişi raporu temin edilmiştir ... Bu rapor: 08.07.2004 tarihli olup, sonuçta 'eldeki mevcut verilerle kişinin kesin ölüm nedenini tespitine tıbben ve fennen imkan bulunmadığından ölümünün trafik kazası ile illiyet bağının tespiti yapılamamıştır' denilmektedir.

Ayrıca, suçlanan sanıkların; ... bu suçu işlediklerine dair mütalaayı vermeğe imkan bulunmadığı ve yukarıda adı geçen sanık hekimlerin hastasına görevleriyle ilgili özen ve dikkati göstermediklerine dair tıbbi bulgu bulunmadığı kanaatinde olduklarını bildirmişlerdir.

Son Soruşturma Kurulumuz 04.08.2004 tarihinde Sanıklardın Dr. [Ö.Y.nin] ifadesine başvurmuştur. Sanık ifadesinde olay gecesi Acil Serviste nöbetçi olduğunu, ancak merhum [S.E.nin] hastası olmadığına beyan etmiştir. Olayla doğrudan bir ilgisi bulunmadığını ifade etmiştir. Sanık Dr. [A.E.] ise olayın vukuu bulduğu gece nöbetçi olmadığını, ertesi günü nöbetçi olduğunu ve nöbeti devir aldığında hastanın taburcu işlemlerinin yapıldığını ve kendisinin bu olayda direkt bir müdahalesi olmadığını belirtmiştir.

...

...05.09.2003 tarihinde geçirmiş olduğu trafik kazası sonucu gelişen künt göğüs travması ve/veya künt kafa travmasına bağlı kanama nedeni olmadığı sonucuna varılmıştır. Olay tarihinde ve ertesi günü Acil Serviste görevli bulunan sanık hekimlerden Dr. [M.A., Dr. Ö.Y.] ve Dr. [A.E.nin] hastanın takip, tetkik ve tedavisinde herhangi bir kusuru ve ihmali olmadığı sonucuna varılmıştır.

..."

19. A. Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı Başkanlığından Rektörlük tarafından talep edilmesi üzerine düzenlenen 8/7/2004 tarihli bilirkişi raporunun ilgili kısımları şöyledir:

"...

Şahsın 05.09.2003 günü saat 20.30'da trafik kazası nedeniyle Acil servise müracaat ettiği, genel durumu iyi, bilinç açık olup TA: 90/60 mmHg, N: 72, SS: 24 olduğu, sol frontal bölgede cilt laserasyonu olduğu, tetanoz aşısı yapıldığı, dmar yolu açılıp 1000 cc serum fizyolojik verildiği, nöroşirürji konsültasyonunda bulantı-kusma- nöbet öyküsü olmadığı, nörolojik defisit saptanmadığı, BBT'de kemik yapılar ve intrakraniyal yapıların doğal olduğu, acil nöroşirürjik müdahale gerektiren pataloji saptanmadığı, Göğüs-Kalp-amfizemi olmadığı, kardiovasküler sistem muayenesinde kalp ritmik, ek ses, üfürüm olmadığı, periferik nabazanların intakt olduğu, akciğer grafilerinin değerlendirilmesinde akciğerler expanse, hemotoraks, pnömotoraks, ciltaltı amfizemi olmadığı, göz1enebilen alanlarda kot faktörü olmadığı, analjezik önerildiği, saat 23.00'da direk grafidemide dilatsyonu izlediği, NG ile dekompresyon uygulandığının belirtildiği, o gece müşahede altında tutulduğu; TA'in sırasıyla saat 22.30'da 100/60 mmHg, 02.00'da 99160 mmHg, 09.00'da 50 mg dolantin ve 1 ampul dikloron yapıldığı ve genel durumu iyi olarak taburcu edildiği, çıkışta düzenlenen adli raporda mevcut bulgularla hayati tehlikesinin olmadığı, kesin raporun bilahare verileceği kayıtlıdır.

b) Kütahya Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 11.09.2003 tarihli 'OlayYeri Keşif Zaptı Ölü Muayene ve Otopsi Tutanağı'nda kayıtlı, Kütahya Adli Tıp Şube Müdürlüğü'nce yapılan otopside, ...

c) Kendisinden talep edilmesi üzerine, [O.] Üniversitesi Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı Başkanı Yrd. Doç. Dr. ... imzalı ... [y]orumunda; otopside saptanan kot kırıklarının sol tarafta olmasının resusitasyon kaynaklı olabileceği ihtimalini düşürdürdüğü, ... Sol akciğerin hafif kollabe görünümde olduğunu belirten ifadenin olası pnömotoraks iddiası açısından yeterince yardımcı olmadığı, ... hastanın hastaneden taburcu olduktan sonraki süreçte pnömotoraks olduğu düşünüldüğünde entübasyona rağmen uzun dönem pnömotoraksa bağlı yaygın parankimal lezyonların olmasının beklendiği, ancak otopside parankimi yaygın olarak etkileyen patolojilerden bahsetmediği, yine hastanın derin ven trombozu ve pulmoner emboli hikayesinin olduğu ve bu sebeple antikuagulan kullanıyor olmasının önemli bir değerlendirme kriteri olabileceği, otopsi raporunda pulmoner vasküler sistemin incelendiği belirtilmediğinden akut bir pulmoner emboli olasılığının da ekarte edilemeyeceği ifade edilmektedir.

d)Kendisinden talep edilmesi üzerine, [O.] Üniversitesi Nöroşirurji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr ... 13.01.2004 tarihli ve imzalı yorumunda; Hastaya 05.09.2003 tarihinde çektirilen BBT bulgularına göre herhangi bir intrakraniyal patoloji izlenmediği, otopside kaydedilen subaraknoidal kanamanın hasta taburcu edildikten sonra ya da resusitasyon sırasında olabileceği, olay tarihinde herhangi bir nörolojik defisit ve ense sertliği saptanmamasının o an için herhangi bir intrakraniyal kanama olmadığını gösterdiği, subaroknaidal kanmaların oldukça sık görülen intrakraniyal patolojiler içinde olduğu ve genellikle aniden akut semptomlarda klinik bulgu verdiği göz önüne alınırsa hastada otopside görülen, subaroknoid kanamanın akut bir olay olabileceği ve eski bir kanamanın eseri olamayacağı (beyinde hafif iperemi nedeniyle), kronik ve eski subaraknoidal kanamaların beyinde ileri derecede belirgin hiperemi ve kontüzyonlara neden olduğu ifade edilmektedir.

e) Radyoloji Anabilim Dalı Başkanı ve öğretim üye ve/veya elemanlarınca, [S.E.ye] ait olay tarihli tüm grafiler ve BBT'lerin yeniden incelenmesi ile hazırlanan raporlarda; PA Akciğer Grafisinde: Karditorasik oran normal sınırlarda, ana pulmoner vasküler yapılar ve bileteral hiler alan normal, sınırlarda, trakeaya ait hava sütunu normal lokalizasyon ve kalibrasyonda, grafi dahilinde üst mediastinal genişleme olup bunun grafinin yatarak çekilmesine bağlı olduğu, sol kostofrenik -sinüste minimal sıvı yönünden anlam taşıyabilecek küntleşme dikkati çektiği, sağ kostofrenik sinüsün normal olarak değerlendirildiği, bileteral hemitoraks havalanması ve vaskülarizasyonun normal sınırlarda olduğu, kemik yapı ve çevre yumuşak dokuların normal sınırlarda olduğu; Tek Yönlü Muayenesi Omuz Grafileri, AP Kalça Grafisi, 2 Yönlü Kafa Grafisi ve Town Grafisinde: Kemik yapılar ve çevre yumuşak dokuların normal sınırlarda olduğu; İki Yönlü Servikal Vertebra Grafisinde: Servikal lordozda düzleşme izlendiği, vertebra korpus yükseklikleri ve disk aralıkların normal sınırlarda değerlendirildiği, servikal 6- 7 seviyesi optimal izlenememekle birlikte C6 vertebra inferior ve C7 vertebra üst end plate anteriorlarında osteofitik dejeneratif değişiklikler izlendiği, çevre yumuşak dokuların normal sınırlarda olduğu; İki Yönlü Torakal ve Lomber Vertebra Grafilerinde: Vertebra korpuslarında minimalorta derecede radyolusens artımı ve end plate sklerozun dikkati çektiği, vertebra korpus yükseklikleri normal sınırlarda, alt torokal vertebralar seviyesinde birkaç adet Schmorl nodülüne ait olabilecek değişiklikler, torasik kifozun normal sınırlarda izlendiği, kemik yapı ve çevre yumuşak dokuların olağan bulunduğu; Serebral spinal BT'de: sağda temporal kemik mastoid antrum lateral duvarın defektif izlendiği (operasyona sekonder?), sol lateral kemik mastoid hücrelerinde sklerotik değişiklikler, kalvariyal ve kafa tabanı kemik yapılarının doğal olduğu, bilateral etmoidal sinüslerde ve sağ sfenoidal sinüste yer yer yumuşak doku yoğunlukları ile uyumlu görünümler izlendiği (inflamasyon?, hemoraji?), posterior fossa oluşumları, 4. ventrikül, bazal sisternalar, beyin sapı, bazal ganglionlar, her iki serebral hemisfer ile santral ve periferik BOS alanlarının doğal görünümde olduğu, patolojik yer kaplayan oluşum saptanmadığının kayıtlı olduğu evrak içeriğinden anlaşılmaktadır.

İlgi yazı ve eklerinin incelenmesi sonucunda hastane evrakındaki radyografi sonuçları ile otopsi raporundaki çelişki nedeniyle tereddüt hasıl olduğundan olay tarihli grafilerin incelenmesine ve kişiye ölmeden yapılan tıbbi müdahale ile ilgili tıbbi belge, varsa tanık ifadelerinin incelenmesine gerek duyulduğu, ayrıca kişinin hastaneden taburcu edilmesiyle ölümü arasında geçen süre içinde herhangi bir travmaya maruz kalıp kalmadığı hakkında bir bilgi ya da belgenin mevcut olup olmadığımn sorularak yukarıda istenen belgelerle birlikte gönderilmesi hususu 15.04.2004 tarihli yazımız ile istenmiş olup; [O.] Üniversitesi Personel Daire Başkanlığının 17.06.2004 tarih 766 sayılı yazısı ve ...[A.] Üniversites Tıp Fakültesi Dekanlığının 05.07.2004 tarih 17820 sayılı yazıları ekinde gönderilen 15 adet grafinin incelenmesi sonucunda, otopside tespit edildiği bildirilen kosta fraktürleri ile akciğer lezyonuna ait herhangi bir bulgu saptanmamıştır. Aynca istenilen, kişinin hastaneden taburcu edilmesiyle ölümü arasında geçen süre içinde herhangi bir travmaya maruz kalıp kalmadığı hakkında bir bilgi ya da belgenin ve kişiye ölmeden yapılan tıbbi müdahale ile ilgili tıbbi belge, varsa tanık ifadelerine ait bir belgenin gönderilmediği anlaşılmaktadır.

SONUÇ:

[S.E.] hakkındaki hasta dosyası fotokopisi, otopsi tutanağı fotokopisi, olay tarihinde çekilmiş grafiler ile yapılan konsültasyonlar değerlendirilmiştir.

1- Kişinin olay tarihinde yapılan muayene ve tetkiklerinde herhangi bir patalojik bulgu tarif edilmemiş olup, ... otopsi tutanağında mevcut, subaraknodial kanama, sol 4-5-6-7-8. kaburgalardaki kırıkların ve akciğer lezyonunun oluşumuna ait herhangi bir veri saptanmamıştır, Otopside kişide daha önce tespitedilen derin ven trombozuna ait bir bulgu da tarif edilmemiştir. Otopsi sonucunda subaraknoid kanama ile akciğer lezyonundan ve tabi nedenlere bağlı ölümlerin belirlenmesi açısından histopatolojik inceleme için örnek alınmadığı ve toksikolojik inceleme yaptırılmadığından; eldeki mevcut verilerle kişinin kesin ölüm nedeninin tespitine tıbben ve fennen imkan bulunmadığından ölümünün trafik kazası ile illiyet bağının tespiti yapılamamıştır.

2- [S.E.nin] kesin ölüm sebebi belirlenemediğinden; [Dr. Ö.Y., Dr. M.A. ve Dr. A.E.nin] adı geçenin tedavisinde gerekli özen ve dikkati gösterip göstermedikleri, ölüm olayının hızlanması veya gerçekleşmesi üzerine etkilerinin olup olmadığı hakkında mütalaaya vermeye imkan bulunmadığı;

3- Adı geçen hekimlerin hastasına görevleriyle ilgili özen ve dikkati göstermediklerine dair tıbbi bulgu bulunamadığı; kanaatinde bulunduğumuz hususları saygılarla arz olunur."

20. Danıştay 1. Daire tarafından 20/12/2004 tarihli kararla, doktorlar Ö.Y. ve A.E.nin üstlerine atılı suçu işlediğini doğrulayacak ve haklarında kamu davası açılmasını gerektirecek yeterli delil bulunmadığından bu doktorlar bakımından men-i muahkeme kararının onanmasına, doktor M.A. yönünden ise men-i muhakeme kararının bozulmasına ve şahsın yargılanmasına karar verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"...

...[M.A.nın] üstüne atılı suçu işlediğini doğrulayacak ve hakkında kamu davası açılmasını gerektirecek yeterli kanıt dosyada mevcut olduğu anlaşıldığından, men-i muhakemesine ilişkin [O.] Üniversitesi Rektörlüğünce oluşturulan Yetkili Kurulun 5.8.2004 günlü ... kararının adı geçen sanık yönünden bozulmasına ve eylemine uyan Türk Ceza Kanununun 230 uncu maddesi gereğince lüzum-u muhakemesine, yargılanmasının Eskişehir Asliye Ceza Mahkemesinde yapılmasına..."

21. Eskişehir 3. Asliye Ceza Mahkemesinde doktor M.A. hakkında görevi ihmal suçundan görülen yargılamada temin edilen 12-15/3/2008 tarihli Yüksek Sağlık Şûrası (Şûra) raporunun ilgili kısımları şöyledir:

"...

KONU: Görevi ihmal suçundan hakkında dava açılan Dr. [M.A.nın] (Plastik ve Rekonsrüktif Cerrahi Araştırma Görevlisi) olayda ihmalinin olup olmadığı hakkında rapor düzenlenmesini isteyen Eskişehir 3. Asliye Ceza Mahkemesinin... ekindeki dosya Şuramızca incelendi.

...

... 47 yaşında [S.E.nin] özgeçmişinde; 23 Ocak 2001 tarihinde, sağ alt ekstremitede Derin Ven Trombozu tarnsıyla [O.] Üniversitesi Tıp Fakültesi GKDC servisinde 1 hafta yatarak medikal tedavi gördüğü,... olayda ise 05 Eylül 2003 tarihinde araç içi trafik kazası nedeni ile [O.] Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine getirildiği Acil Serviste görevli hekim Dr. [M.A.] tarafından yapılan muayenesinde genel durum orta, nabız 72, solunum sayısı 29 ve sistem muayenelerinin doğal olduğu, yapılan GKDC konsültasyonunda, muayenesinde patolojik bulgu olmadığı, PA akciğer grafisinde akciğerler ekspanse olup hemotoraks. prnömotoraks ve cilt altı amfizemin görülmediği, gözlenebilen alanlarda kot fraktürü olmadığı ve analjezik önerildiğinin belirtildiği, Nöroşirurji konsültasyonunda, sol frontal bölgede cilt laserasyonunun olduğu, bulantı, kusma ve nörolojik defisitin olmadığı, BBT'de kemik yapıların ve intrakranial yapılarının doğal olduğu, acil nöroşirurjik müdahale gerektiren patoloji saptanmadığının belirtildiği,

...

SONUÇ ve KARAR: Dosyadaki bilgi, belge ve bulgular değerlendirildiğinde; [S.E.nin] trafik kazası sonrasında yapılan muayene ve tetkiklerinde herhangi bir patoloji tespit edilmemiş olup, otopsi raporunda da belirtilen subaraknoidal kanama kosta kırıkları ve akciğer lezyonu oluşum nedenine dair bir bulgu ve kesin ölüm nedeni tespit edilemediği, bu cihetle Dr. [M.A.nın] görevi ihmali ve ölüm olayı üzerine etkisinin olup olmadığı hususunda mütalaa verilmesinin mümkün olmadığına ... "

22. Eskişehir 3. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından bu defa 12/2/2010 tarihinde doktor M.A.nın eylemleri ile ölüm olayı arasında illiyet bağı bulunup bulunmadığı açısından rapor düzenlenmesi için İstanbul Adli Tıp Kurumundan (ATK) talepte bulunulmuştur.

23.ATK 1. İhtisas Kurulunun 7/7/2010 tarihli raporunun ilgili kısımları şöyledir:

"...

6. Dosyada mevcut 4 adet beyin tomografileri Kurulumuzda tetkik edildi. Sol temporal lobda ince tabakalı subdural kanama tespit edildi.

Akciğer grafisinde ise osseöz ve parankimatiklezyon tespit edilmedi.

SONUÇ:

... adli ve tıbbi belgelerde bulunan veriler birlikte değerlendirildiğinde;

1- Kişinin ölüm nedeni ve mekanizması belirlenemediğinden kaza ile ölümü arasında illiyet bağı olupolmadığının belirlenemediği,

2-Kaza sonrası müracaat ettiği hastanede gerekli tetkik ve takibinin yapıldığı ancak kişinin ölüm nedeni belirlenemediğinden ilgili hekimlerin kusur ve ihmallerinin bulunup bulunmadığı hakkında görüş belirtilmeyeceği..."

24. Eskişehir 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 24/5/2011 tarihli kararıyla doktor M.A. hakkındaki görevi ihmal suçundan görülen yargılamanın zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılmasına karar verilmiştir.

25. Karar Yargıtay 4. Ceza Dairesi tarafından 8/2/2012 tarihinde onanmıştır.

26. Diğer taraftan Cumhuriyet Başsavcılığınca kazanın tarafı olan kamyon sürücüsü O.Ö. hakkında Eskişehir Asliye Ceza Mahkemesinde açılan, sonrasında devredilerek Eskişehir 1. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen yargılama sonucunda 29/5/2009 tarihli kararla sanık hakkında tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu bir kişinin ölümüne ve bir kişinin basit derecede yaralanmasına sebebiyet verme suçundan neticeten 2.558 TL adli para cezasına ve sürücü belgesinin 9 ay süreyle geri alınmasına hükmedilmiştir.

B. Olayla İlgili Yürütülen Tazminat Davası Süreci

27. Başvurucular 21/11/2003 tarihli dilekçeyle olayla ilgili olarak Rektörlük ve doktor M.A. aleyhine 30.000 TL maddi, 30.000 TL manevi tazminat ödenmesi talepli tazminat davası açmıştır.

28. Davanın görüldüğü Eskişehir 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin (Hukuk Mahkemesi) 21/4/2004 tarihli kararıyla Rektörlük aleyhine açılan dava yönünden görevsizliğe ve davanın tefrikine karar verilmiştir.

29. Doktor M.A.nın vekili tarafından sunulan cevap dilekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"...

1. Davacıların murisi geçirdiği bir trafik kazası sonucu müvekkilin o anda [O.] Üniversitesi Hastanesinin acil servisine getirilerek o anda acil serviste görevli olması sebebi ile ilk müdahalesi müvekkil tarafından yapılarak yapılması gereken acil müdahale yapılmıştır.

2. Hastanın mevcut durumu gereği ve beyanına göre Beyin Cerrahi ve Kalp Damar Cerrahi uzmanları tarafından gerekli muayene ve tetkikleri yapılarak hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde tüm röntgen filmleri ve tomografileri çekilmiş yapılan konsültasyonlar sonunda hastada hiçbir bulguya rastlanmadığı bildirilmiştir.

3. Hasta aynı gece yinede müşahade altına alınarak yatırılmış ve izlenmiştir. Ertesi gün bütün bulguları normal olduğundan yapılacak bir işlem kalmadığından ilgili uzman servislerinin vermiş oldukları bilgi ve çekilen film ve tomografilerle yapılan tetkiklere göre hayati tehlikesinin bulunmadığı kesin raporunun bilahare verileceğinin belirtilerek müvekkil tarafından geçici raporu verilerek taburcu edilmiştir.

4. Hastanın evine giderek 6 gün sonra ölmesi üzerine iddiaya göre yapılan otopsi sonucu 5 kaburgasının kırık olduğu keza buna bağlı iç organlarda meydana gelen harabiyet ve beyin kanaması neticesinde meydana gelen beyin harabiyeti sonucu öldüğü yolunda ki davacı vekillerinin beyanını kabul etmek hiç mümkün değildir. Zira ölenin hastanede tüm tetkikleri yapılmış film ve tomografisi çekilmiş olup ne beyin kanaması nede kırığa rastlanmadığı hastane kayıtları ile sabit olup bunların hilafında otopside gerçekten kırık ve beyin kanaması saptanmışsa bunların izah edeceğimiz sebeplerden kaynaklandığı kanaatindeyiz.

a) Beyin kanamasının kazaya bağlı olması mümkün değildir. Zira kaza sonucu gerçekten beyin kanamasının olması ve bunun zaman içinde beyinde hasar meydana getirmesi halinde öncelikle hastada şuur kaybı felç ve benzeri arazlar meydana gelir. oysa davacıların murisi kazadan sonra ölünceye kadar normal yaşamını sürdürmüş ve hiçbir araz meydana gelmemiştir. Kaldı ki ölenin hastanede yapılan ilk müdahale ve tüm tetkiklerinde beyin kanamasının olmadığı açıkça belirlenmiştir. Ölende gerçekten beyin kanaması oluşmuş ise bu sonradan bir tansiyon yükselmesi veya beyin damarlarında bir tıkanmadan meydana gelmiş olabilir.

b) Kaburga kemiklerinin kırık olması ise davacılar vekilinin dilekçesinde belirttiği gibi kalbin durması sonucu kalbi yeniden çalıştırmaya yönelik yapılan masajlar sırasında olması kuvvetle muhtemel bir kırıktır. Zira gerçekten böyle iddia edildiği gibi 5 kaburgasının kırılmış olması halinde bunun çekilen filmlerde görülmemesi hiç mümkün değildir. Kaldı ki otopsi sırasında bu kırıkların yenimi yoksa eski kırık mı olduğu yönünden bir bilgiye sahip olmadığımızdan bu konuda daha sonra beyanda bulunacağız.

c) Solunum yetmezliği ise yine kanaatimizce ekte sunduğumuz davacılar murisinin 2001 yılında meydana gelen ve aynı hastanede tedavi gördüğü DVT hastalığının sonucu meydana gelen pıhtının atılması sırasında bu pıhtının ana damarlarından birini tıkamasına bağlı olarak Akciğerin işlevini yapamamasından meydana geldiği kanaatindeyiz. ..."

30. Hukuk Mahkemesinin 6/10/2011 tarihli kararıyla olay hakkında yürütülen ceza yargılaması ve tam yargı davası sırasında alınan 3 adet aynı görüşü içeren bilirkişi raporu (ATK raporları ve Şura raporu) bulunduğu belirtilerek ölüm olayıyla davalı doktorun eylemi arasında eylemi arasında illiyet bağı kurulmadığından dolayısıyla davalının kusuru olmadığından davanın reddine karar verilmiştir.

31. Kararın Yargıtay 4. Hukuk Dairesi tarafından husumetin doktora değil ilgili idareye yöneltilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulması üzerine Hukuk Mahkemesi 28/3/2013 tarihli kararla bozmaya uyarak davanın doğrudan doktor M.A.ya husumet yöneltilerek açılamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir.

C. Olayla İlgili Olarak Yürütülen Tam Yargı Davası Süreci

32. Başvurucular, Hukuk Mahkemesinin 21/4/2004 tarihli görevsizlik kararı üzerine (bkz. § 28) 21/5/2004 tarihli dilekçeyle Rektörlük aleyhine olayda hizmet kusuru bulunduğu iddiasıyla başvurucu Ragibe Nuran Ertan için 20.000 TL maddi, 20.000 TL manevi, başvurucular Merve Ertan ve Muammer Ertan için ayrı ayrı 5.000 TL maddi, 5.000 TL manevi olmak üzere toplam 30.000 TL maddi, 30.000 TL manevi tazminat ödenmesi talepli tam yargı davası açmıştır.

33. Dava dilekçesinin ilgili kısımları şöyledir:

"...

...[S.E.nin] ölümünden davalı doktor [M.A.] ve isimleri öğrenildiğinde davaya dahil edilecek diğer doktor ve sağlık görevlileri GÖREV KUSURU ve [O.] Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi HiZMET KUSURU ve BK 55. maddesinde hükmü geçen 'Çalıştıranın Sorumluluğu' nedeni ile 1.derecede asli kusurlu olup, bu durumdan müvekkillerimize karşı müteselsilen sorumludurlar.

...

Ölenin; otopsi raporundan da anlaşılacağı üzere ölüm nedeni kaza neticesinde meydana gelen künt göğüs travmasına bağlı olarak meydana gelen kaburga kemiklerinin kırılması ve buna bağlı olarak meydana gelen iç organ harabiyeti ile künt kafa travmasına bağlı olarak oluşan beyin kanamasıdır ve ölenin yukarıda liste halinde sunulan tüm röntgen filmleri çekilmesine rağmen vahim ve talihsiz ölümüne sebebiyet veren nedenler bu filmlerden anlaşılamamıştır. Bu vahim ve talihsiz durumun 4 sebebi olabilir. Birincisi; her yönüyle düzgün, net ve durumu açıkça ortaya koyan röntgen filmlerine rağmen bunları inceleyerek rapor yazan doktor ya da sağlık memurlarının bilgi, görgü, önemseme ve tecrübelerinin yetersiz seviyede oluşu. ikincisi ; söz konusu rontgen filmlerinin çekilmesi ile görevli sağlık memurlarının bilgi, görgü, önemseme, yetenek ve tecrübelerindeki yetersizlik nedeni ile filmin yanlış çekilmesine sebebiyet vermesi, üçüncüsü; doktor ve sağlık memurlarının yeterli derecedeki tüm bilgi, görgü, tecrübe,önemseme ve yeteneğine rağmen röntgen filmlerinin çekildiği makine ve teçhizatın arızalı olması ve bu sebeple filmlerin düzgün çıkmaması, dördüncü sebep ise konsültasyon talep edilen doktortarın da iş yoğunluğu veya başkaca sebeplerle hastayı yeterli şekilde incelemeden hastanın durumu hakkında bir karar vermiş olması ya da hastanın durumunun incelenmesinde yeterli bilgi, görgü, tecrübe, önemseme ve yeteneğe sahip olmadığı için hastanın aciliyet ve hayati tehlike arz eden durumunu anlayamamış olmasıdır.

...

...ölen [S.E.ye] acil serviste ilk müdahalede bulunan davalı doktor veya doktorlar, çekilen acı ve ıstırap, zor nefes alıp verme, istifra ve aşırı terleme nedeni ile gerek ölen, gerekse ölenin başta eşi olmak üzere tüm arkadaş ve yakınları tarafından beyin kanaması ve iç kanama endişesiyle uyarılmış, çok fazla ağrı duyduğu belirtilmiş ancak davalı doktor tarafından 'Hastaya gereken tüm müdahaleler yapıldı, çekilen filmlerin neticeleri temiz, yapılacak bir şey yok dinlenmesi gerek' denilerek sürekli azarlanmışlardır. ölenin çekmiş olduğu acı ve ıstırabın süratle dindirilmesine, uyarılar sonucunda ıstırabın nedeninin yeniden araştırılmasına çalışılmamıştır. Hastanın o an için göstermiş olduğu belirtilere rağmen ölüm tehlikesinin varlığı düşünülmeksizin müdahale edilmemiş ve ölüme sebebiyet verilmiştir.

...Ölen [S.E.] tarafından çekilen filmlerin temiz çıkması ancak nefes alırken kemiklerinin ciğerlerine batıyormuş gibi hissetmesi nedeni ile davalı doktordan yeniden film çekilmesini istemiş ancak davalı doktor tarafından bu isteği reddedilmiştir.

... Özellikle böylesine önemli bir eğitim ve uygulama hastanesinde acil serviste görevlendirilecek hekimlerin tecrübe, bilgi ve becerisinin önemi ve varlığı hastane yönetimi tarafından dikkate alınmalıdır. Ve yine yukarıda belirttiğimiz gibi çekilen filmlere rağmen hayati tehlikenin varlığının anlaşılamamış olması çekilen röntgen filmlerinin düzgün çekilememiş olmasından yada röntgen makine ve teçhizatının arızalı olmasından da kaynaklanabilir. Dolayısıyla burada hastanenin hizmet kalitesi ve şekli yönünden ayrıca bir sorumluluğu bulunmaktadır.

...

...Hastanın belirtilerine göre hayati tehlikenin varlığı aşikar olmasına rağmen şüpheye düşülüp yeniden film çekilmemiştir. Hasta salt ağrı kesici tedavisiyle kalitesiz bir tıbbi bakıma maruz bırakılmıştır. Hasta ve yakınları tarafından her ihtimale karşı yeniden film çekilmesi istense de hastanın hiçbir şekilde buna ihtiyacı olmadığı defalarca belirtilmiş ve bu istek reddedilmiştir...

...

Müstahdemin fiili ile zarar arasında bir illiyet bağı bulunmalıdır. Davalı doktor veya doktorların, aynı zamanda sağlık personelinin; müvekkillerimizin tek desteği ölen [S.E.nin] 'Nefes alırken kemiklerim ciğerlerime batıyor gibi oluyor, tekrar film çekilmesini istiyorum.', yakınlarının 'Hastanın yüzü bembeyaz oldu, aşırı terleme ve istifrası var. iç kanama veya beyin kanaması geçiriyor olabilir mi?' şeklindeki uyarıları ve feryatları dikkate alınmış olsaydı hayati tehlikenin varlığı an1aşılmış olacak ve söz konusu ölüm olayı gerçekleşmeyecekti. Burada da illiyet bağının varlığı tartışılmazdır.

Her ne kadar dilekçemizin bu bölümünde BK.55.maddesi ile ilintili olarak sadece müstahdemin, yani davalı doktor ve doktorların, aynı zamanda sağlık personelinin tedbirsizlik ve dikkatsizlik neticesine sebebiyet verdikleri ölümden ve buradaki illiyet bağından bahsedilerek şartların oluşması nedeni ile istihdam eden hastanenin kusursuz sorumluluk hali irdelense de; hastanenin sağlık personelinin kusurlu davranışları dışında kendi başma hizmet kusurunun varlığı tartışılmazdır. Hastane acil servisinde çalıştırılan doktor ve diğer sağlık personelinin yeterli bilgi, tecrübe ve yeteneğe sahip olmasına dikkat etmek ve bu hususu gözetmek tamamen hastanenin sorumluluğudur. Gerek röntgen filmlerinin çekildiği cihazlar gerekse diğer tedavide kullanılan makine ve teçhizatm arızalı olmaması, gerekli bakımının yapılması zorunluluğu hastaneye ait bir sorumluluktur. Özellikle söz konusu davalı sağlık kuruluşu eğitim ve uygulama hastanesi olması dolayısıyla istihdam ettiği doktor ve sağlık personelinin hizmetiçi eğitimlerine önem vermek zorundadır. .. Yeterli bilgi yada tecrübeye, öngörebilme yeteneğine sahip olmayan hekimlerin acil servis gibi sorumluluğu insani boyutta olan bir birimde çalıştırılmamalarına dikkat etmek yükümlülüğündedir....

...

...Ancak ölen [S.E.ye] yaptırılan konsültasyonda bunun talep edilmesi gerekliliğinin nedenlerini belirtir, hekim tarafından yazılan bir yazıya rastlanmamıştır. (b) bölümünde ise ... ölen [S.E.ye] uygulanan konsültasyonda gerekçe ve sonuçların anlaşılması mümkün olmadığı gibi tutulan tutanakta dahi konsültan tabip ve doktorların kimlikleri anlaşılamamaktadır. İmzaları dahi yoktur. ... ne hasta ne de hastanın 1.derecede yakını dahi bilgilendirilmemiştir. ...

...

...Ancak ölen [S.E.] hastaneden hiçbir hayati tehlikesinin olmadığı, başkaca bir tedavinin gerekli olmadığı gerekçesi ile ağrılı ve sızılı bir şekilde sadece ağrı kesici tedavisi (analjezik) uygulanarak apar topar taburcu edilirken kendisine ve yakınlarına söz konusu ağrı ve sızının, nefes almakta zorlanmanın kaza esnasında emniyet kemerinin sıkmasından kaynaklanabileceği 3-4 gün içinde bunun da geçeceği belirtilmekle yetinilmiştir.

...

...ölen [S.E.nin] eşi Ragibe Nuran ERTAN için 20.000.000.000.-TL.si maddi, 20.000.000.000.-TL.si manevi; kızı Merve ERTAN için 5.000.000.000.-TL.si maddi, 5.000.000.000.-TLsi manevi; oğlu Muammer ERTAN için 5.000.000.000.-TL.si maddi, 5.000.000.000.-TL.si manevi olmak üzere TOPLAM 60.000.000.000.-TL.si maddi ve manevi tazminat talep etmek zarureti hasıl olmuştur..."

34. İdare Mahkemesi nezdindeki yargılamada Rektörlük tarafından sunulan cevap dilekçesinin ilgili kısımları şöyledir:

"...

Hasta trafik kazası nedeniyle acil servisimize 05.09.2003 tarihinde saat 20.35'te kabul edilmiş olup, yapılan ilk değerlendirmesinde genel durumunun iyi, şuurunun açık, vital bulgularının stabil olduğu tesbit edilmiştir.

Sistem muayenesinde alında sol tarafta cam kesiklerine ait olabilecek çok sayıda cilt lezyonları (0.5 cm'lik küçük cilt kesileri) dışında başka anormal sistem bulgusuna rastlanmamıştır. Hastanın ağrısı, baş dönmesi mide bulantısı, solunum sıkıntısı, karın ve yan ağrısı, eklem ve ekstremite ağrısı olmayıp hasta hareketle olduğunu ifade ettiği, fakat fizik muayene (palpasyon) ile belirgin olmayan bir sırt ağrısından sol skapuler (kürek kemiği) bölgede şikayetçi olmuştur. Hastanın damar yolu açılıp, yarasına geçici pansuman konulmuştur.

Hastadan travmaya ilişkin bölgelerine yönelik direkt grafileri istenmiş, grafılerde hastanın hayatını tehdit edecek bir patolojiye rastlanmamıştır. İlgi Anabilim Dallarından Nöroşirurji (Beyin Cerrahisi) ve Göğüs Kalp Damar Cerrahisi konsültasyon istenmiş ve hastanın değerlendirmeleri sağlanmıştır. Beyin Cerrahisinden nöbetçi doktor ... tarafından değerlendirilen hastanın, bölümlerin istediği ek tetkikler tamamlandıktan sonra her iki bölüm açısından müdahale gerektirecek bir patolojiye rastlanmadığı belirtilmiştir. (tomografi ve grafıler normal)

Hastanın direkt grafilerinde mide gazı görünümünde artma olduğu saptanmış olup, bununda sırt ağrısına etki eden bir faktör olabileceği düşüncesiyle nazogastrik sonda ile boşaltma işlemi denenmiştir. Bu esnada .. hastada bir kez yediklerini içerir tarzda kusması olmuştur.

Hastanın alnındaki küçük kesiler acil serviste Dr. [M.A.] tarafından sütüre edilmiştir. Saat 23.30'da hastanın tüm muayene, konsültasyon ve tetkik işlemleri tamamlanmıştır. Hastanın ağrısına yönelik olarak ağrı kesici yapılmış ve hasta acil serviste izleme alınmıştır. Acil servisteki izlem süresince hastanın vital bulguları takip edilmiştir. Saat 02.00 sularında hasta tekrar değerlendirilmiş, vital bulguları stabil, ek şikayet ve bulgusu olmadığı gözlenmiştir. Bu nedenle hastanın eve gidebilecek durumda olduğu fakat hastanın ağrı kesici etkisinde uyuduğu için acil serviste izlem altında kalmasının uygun olacağı hasta yakınlarına iletilmiştir. Sabah saat 08.30 itibariyle hastanın tansiyon, nabız ve solunumu normal olup, son kez yapılan fizik muayenesinde genel durumunun iyi, şuurunun açık, ek şikayet ve bulgusunun olmadığı tesbit edilmiştir. Tanı olarak: Travmaya bağlı yumuşak doku travması düşünülmüştür. Hastanın hayati tehlikesi olmadığına ilişkin geçici rapor düzenlenerek hasta önerilerle (ağrı kesici) 09.30'da taburcu edilmiştir .

...

Trafık kazası nedeniyle 05.09.2003 tarihinde gelen [S.E.] isimli hastanın triage işlem saati 20.35'tir. Triage: acil servise başvuran hastaların şikayetleri ve genel durumları göz önünde bulundurularak tıbbi bakım önceliklerinin belirlenmesi işlemidir. ... Fakat hasta yakınlarının zaman zaman izinsiz olarak acil servis içine girme girişiminde bulunmuştur. Hastanın ve içerideki diğer hastaların mahremiyeti endişesi göz önünde bulundurularak hasta yakınlarının acil servis sağlık personelleri tarafından uygun bir şekilde uyarılıp çıkmaları sağlanmıştır.

Travma hastalarında öncelikle 3 adet grafi değerlendirmesi yapılır. Bunlar C-spine (lateral boyun), Akciğer ve pelvis (bilateral kalça) grafıleridir. Hasta [S.E.de] bu grafıler öncelikle değerlendirilmiş olup, takibinde yapılan muayene ve değerlendirmeler ile hastada gerekli olabilecek ek grafıler, tomografi vb. istenmiştir. ... belirtildiği gibi 'kol filmi unutulmuş, onları da çekmeniz gerekiyor' şeklindeki ifadenin hasta yakınlarının süreci yanlış algılamasına bağlı olarak dile getirdiği düşünülmektedir.

Hastanın şuuru açık olduğu için, şikayetleri kendisinden dinlenmiş ve acil servis ekibince gerekebilecek ek tetkik ve konsültasyonlar değerlendirilmiştir. Bu nedenle hasta yakınlarının ... belirtmiş olduğu, hastanın şikayeti veendişe edilen duruma ilişkin herhangi bir diyalog acil servis ekibi ile yaşanmamıştır.

Ek olarak ... Dr. [M.A.] tarafından hasta yakınlarının 'hastanın bir şeyi yok, filmleri çekildi zaten denilerek ve azarlanarak gönderiliyor' ifadesi gerçeği yansıtmamaktadır. Böyle bir diyalog aralarında geçmemiştir.

Hasta yakınlarının bir ara hastayı tuvalete götürmeleri için yardımcı olmaları istenmiştir. Bu esnada hastada terleme, yüz ve vücudunun bembeyaz olması şeklinde ifade edilen şikayetler acil servis ekibine iletilmemiş olup, hastanın daha tuvaletten dönmeden düzelmiş olması, düşünülen bu bulgularının yatar pozisyondan ani kalkar pozisyona geçerken geçici fızyolojik bir ortostatik reaksiyon sonucu olabilir.

Yine ... belirtilen 'hastanın ısrarla acil servisten gönderilmek istendiği' ve göğüs ağrısı şikayetinin 'arabanın emniyet kemeri sıkmıştır' şeklinde bir diyalog Dr. [M.A.] ile hasta yakınları arasında yaşanmamıştır.

...

Hastanın 11.09.2003 sabahı şiddetli ağrı çekmeye başladığı (ağrının yeri?) nefes almakta sorun yaşamaya başladığı (ek bulgu?) şeklindeki ifade hastanın yeni ve ani başlangıçlı bir durum yaşadığını düşündürmektedir.

Anlaşıldığı kadarıyla 112 ambulans ekibi geldiğinde hastanın arrest olduğu (kalp ve solunumunun durduğu) canlandırma işlemlerine rağmen hastanın kurtarılamadığı öğrenilmiştir.

Yapılan otopsi raporunda ... künt göğüs travmasına bağlı kaburga kırıkları ile birlikte iç organ harabiyeti (akciğer? Yada diğer organlar?) ve künt kafa travmasına bağlı beyin kanaması sonucu yaşamını yitirdiği, ek olarak bu bulguların 05.09.2003 tarihınde geçirmiş olduğu trafik kazası sonucu olabileceği kanaatine otopsiyi yapan hekim tarafından?, adli tıp uzmanı?, pratisyen hekim?) varıldığı belirtilmiştir.

Dosyada yer alan bulgularımıza göre hasta [S.E.nin] acil serviste ilk muayene edildiği 05.09.2003 tarihinde, beyin kanaması ve otopsi raporundan anlaşıldığı kadarıyla kaburga kırığı ve akciğer harabiyetini düşündürecek anormal fizik muayene ve radyolojik bulgusu bulunmamaktadır. Ek olarak hasta 06.09.2003 tarihinde (12 saati aşan gözlemden sonra) acil servisten taburcu edilirken hastada beyin kanaması ve iç organ yaralanmasını düşündürecek ek şikayet, vital bulgu anormalliği ve fızik muayene bulgusu yoktur. Hastanın ek bulguları ... 'Belirgin yaralanmaya ilişkin yüksek risk değişkenleri' ne de uymamaktadır. ... Buradan yola çıkarak gelişinde ve taburcusunda yüksek risk taşımadığı sonucuna varılmıştır.

Hastanın 11.09.2003 tarihine kadar bilincinin açık olması, ifade edilen solunum sıkıntısının ani şiddetlendiği belirtildiğinden otopsi raporunda belirtilen ölüm sebeplerinin geçirilen kazayla direkt ilişkili o1mayabileceği kanaatine varı1mış olup, bu olasılık göz önüne alınmalıdır. Çünkü beyin kanaması nedenleri arasında sadece travma bulunmamaktadır. Hastalarda hipertansif ataklar, arteriovenöz malformasyon, anevrizma, tümoral oluşumlar beyin kanamalarına neden olabilir. Ani olarak şiddetli artan solunum sıkıntısı da akla tansiyon pnömotoraksı getirmektedir ki bu bulgu travmanın erken dönemlerinde (ilk saatte) karşımıza çıkan bir durumdur ... Travmadan günler sonra meydana gelebi1mesi, yeni bir travma ve başka bir patoloji söz konusu değilse beklenmez ve öngörülemez. Ani gelişen solunum sıkıntısının diğer önemli nedenlerinden biri de Pulmoner Embolidir ki, bu durum için özellikle DVT yani derin yen trombozu bulunan hastalar risk gurubunu oluşturmaktadır. ... Hastanın dosyası incelendiğinde 23.03.2001 tarihinde DVT tanısıyla Göğüs Kalp Damar Cerrahisinde yatırıldığı tesbit edilmiştir. (Ek-4) Dolayısı ile hastanın istirahat ettiği dönemde bacak venlerinden akciğer venlerine gelen bir pıhtı ani şiddetlenen bir solunum sıkıntısı yaratıp ölümüne neden olabilir.

Hastada ani gelişen solunum ile ilgili kötüleşme yanında, beyin kanaması da olduğu belirtilmiştir. Travmayla ilişkili ölümlerde beyin kanaması eğer neden olarak gösteriliyorsa, olay anında veya ilk saat içinde çıkmaktadır. (Ek-2) Net lokalizasyonu bilinmese de beyin kanamaları lokalizasyon ve büyüklüğü ile ilişkili olarak ciddi solunum sıkıntısı, bilinç durum değişikliği ve sonuçta da kalp ve solunum durmasına neden olabilirler. Hastada eğer böyle bir durum gelişti ise hastayı canlandırmak için yapılan göğüs masajı esnasında da kaburga kemiklerinde kırılma dolayısı ile organ yaralanması meydana gelmiş olabilir. Bu nedenle mevcut veriler ve elimizde olan otopsi raporu bilgilerine göre hastanın ölümünün 6 gün önce geçirmiş olduğu trafik kazası ile ilişkilendirilmesi yönündeki kanaat hastanın fizik muayene bulguları ve radyolojik inceleme yöntem sonuçları ile uyumlu değildir.

...

... Hastanesi için 'hizmet' kusurunun oluşmadığı açıktır. Bu bağlamda dilekçede iddia edilen 'dikkatsizlik ve tedbirsizlik' söz konusu değildir. Çünkü, hastada klinik olarak nörolojik bulgu olmamasına rağmen beyin hasarının olmadığının kesinleştirilmesi için Nöroşirurji (Beyin Cerrahisi) konsültasyonu istenmiş, tomografi çekilmiş ve sonuçlar normal olarak rapor edilmiştir. Sırt ağrısı açısından değerlendirildiğinde toraks yaralanması ve akciğer parankim hasarının (dolayısı ile hemotoraks, pnömotoraks) olmadığının kesinleştirilmesi için Göğüs Kalp Damar Cerrahisi konsültasyonu istenmiş, muayene ve grafi sonuçları normal olarak rapor edilmiştir. Ek olarak hasta 12 saati aşan bi süre acil serviste izlenmiş, vital bulgu takibi yapılmış ve taburcusundan önceki fizik muayenesinde her hangi bir anormal bulguya rastlanmamıştır.

...

Davacıların dilekçesinde belirtildiği gibi hastaya bakan hekimlerin bilgi, görgü ve tecrübelerine ilişkin olumsuz iddia doğru değildir. Hastaya bakan doktorların hepsi yeterli süre pratisyen hekimlik yapmış bulundukları uzmanlık branşıyla ilgili olarak yeterli süre eğitim almış, sorumluluk ve karar yetilerine sahip doktorlardır.

Acil serviste bakılan tüm hastalar, eğer kategori 1 (çok acil) ve II (acil) olarak triage işlemine tabi tutuldularsa, genellikle birden fazla hekim (konsültasyonlar veya acilde nöbet tutan diğer hekimler) tarafından değerlendirilirler, tıpkı hasta [S.E.de] olduğu gibi. Bu işlem olguların farklı gözle incelenmesini, farklı hekimlerin yaptıkları muayene bulguları, elde edilen tetkikleri birlikte tartışması ve değerlendirmesini sağlar. Dolayısı ile yanlış ve eksik tanıların konulmasmı önler. Hasta [S.E.], farklı üç hekim tarafından değerlendirilmiş, elde edilen fizik muayene bulguları ve grafi sonuçlarına göre hayati tehlike arzeden bir durum saptanmamıştır. Bu nedenle davacılarm dilekçesinde iddia edildiği gibi hastanın hekimler tarafından 'önemsenmemesi' gibi bir durum söz konusu değildir. Tüm hekimler ve diğer acil personeli görevlerini yerine getirmiştir.

...

C)- Filmlerin çekildiği makine ve teçhizatın arızalı olması ve bu sebeple filmin düzgün çıkmaması iddiası;

a) Hastanemiz 1999 yılında ISO-9001 Kalite Belgesi almıştır.

b) Buna göre düzenli aralıklarla yapılan kontrollerde hastanemizin tüm hizmet basamakları eksiksiz çalışmakta, kullanılan alet, makine vb. malzemelerin rutin bakım, onarım ve kalibrasyonları yapılmaktadır.

c) 05.09.2003 tarihinde hasta ile ilgili olarak grafi ve tomografi cihazları hakkında bir arıza söz konusu değildir.

Bu nedenle dilekçede 'filmlerin çekildiği makine ve teçhizatın arızalı olması ve bu sebeple filmin düzgün çıkmaması' şeklindeki iddia doğru değildir.

...

Çekilen Akçiğer grafisinin ve Tomografınin değerlendirilmesine ilişkin iddia;

Çekilen akciğer fılmi Göğüs Kalp Damar Cerrahisi konsultan hekimi tarafından değerlendirilmiş ve patoloji saptanmadığına ilişkin not Beyin cerrahisi konsultan notunun ön yüzünde yer almaktadır..."

35. İdare Mahkemesi tarafından 17/3/2005 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığından soruşturma dosyasının incelenmek üzere gönderilmesi talep edilmiştir. Cumhuriyet Başsavcılığı dosyayı 6/4/2015 tarihinde iletmiştir.

36. İdare Mahkemesi tarafından 8/6/2005 tarihinde Hastaneden S.E.ye ait hasta dosyasının bir örneğinin incelenmek üzere gönderilmesi talep edilmiştir. Hastane dosyayı 24/6/2015 tarihinde iletmiştir.

37. İdare Mahkemesi tarafından 28/9/2005 tarihinde, S.E.ye Hastanede yapılan acil müdahale ve tedavide davalı idarenin herhangi bir hizmet kusuru bulunup bulunmadığı, hizmet kusuru varsa şahsın vefatıyla kusur arasında illiyet bağı olup olmadığı hususunda ATK'dan bilirkişi olarak rapor hazırlanması talep edilmiştir. ATK 1. İhtisas Kurulu 30/11/2005 tarihli yazısıyla S.E.nin çekilen grafi ve tomografilerinin iletilmesi talebiyle iletilen evrakı iade etmiştir.

38. İdare Mahkemesi tarafından 29/12/2005 tarihinde talep edilen grafi ve tomografiler başvuruculardan istenmiş, başvurucularda bulunmadığının anlaşılması üzerine 31/1/2006 tarihinde bahse konu evrakın iletilmesi Hastaneden talep edilmiştir. Hastane tarafından talep edilen grafi ve tomografiler 28/2/2006 tarihinde iletilmiştir.

39. Eksik belgelerin tamamlanması sonrasında İdare Mahkemesi tarafından 28/4/2006 tarihinde ATK'dan tekrar rapor talebinde bulunulmuştur. ATK tarafından, talep müzekkeresinin bekleme süresi dolmasına rağmen ulaşmadığından bahisle talep 28/7/2006 tarihinde İdare Mahkemesine tekrar iade edilmiştir.

40. İdare Mahkemesi tarafından 9/8/2006 tarihinde ATK'dan bir defa daha rapor talebinde bulunulmuştur.ATK 1. İhtisas Kurulu 27/10/2006 tarihli yazısıyla, çekilen grafi ve tomografilerin iletilmesi istenmişse de talep edilen belgeler iletilmediğinden evrakı yeniden iade etmiştir.

41. İdare Mahkemesi tarafından 30/11/2006 tarihinde bahse konu evrakın iletilmesi Hastaneden talep edilmiştir. Hastane tarafından 8/1/2007 tarihinde röngen filmlerinin iletildiği fakat bilgisayarlı beyin tomografilerinin Hukuk Mahkemesince talep edilmesi üzerine anılan makama iletildiği ve taraflarına iade edilmediği bildirilmiştir.

42. İdare Mahkemesi tarafından 18/1/2007 tarihinde bahse konu tomografilerin iletilmesi Hukuk Mahkemesinden talep edilmiştir. Hukuk Mahkemesinin 15/2/2007 tarihinde talep edilen belgeleri iletmesi üzerine İdare Mahkemesi tarafından 30/3/2007 tarihinde ATK'dan bir defa daha rapor talebinde bulunulmuştur. ATK 1. İhtisas Kurulu 20/8/2007 tarihli yazısıyla çekilen akciğer grafisi ve göğüs tomografisinin, çekildi ise kişinin yakınlarından temin edilerek bunların iletilmesi için evrakı yeniden iade etmiştir.

43. İdare Mahkemesi 13/9/2007 tarihinde, talep edilen akciğer grafi ve göğüs tomografisi başvuruculardan ve Hastaneden istemiş; belgelerin kendilerinde bulunmadığını başvurucular yeniden bildirmiştir. Hastane tarafından ise talep edilen belge 5/10/2007 tarihinde iletilmiştir.

44. İdare Mahkemesi tarafından 12/11/2007 tarihinde ATK'dan bir defa daha rapor talebinde bulunulmuştur. ATK 1. İhtisas Kurulu 13/2/2008 tarihli yazısıyla sadece dört adet beyin tomografisinin iletildiğini, çekilen akciğer grafisinin ise iletilmediğini belirterek evrakı yeniden iade etmiştir. Eksik belgelerin tamamlanması sonrasında İdare Mahkemesi tarafından 29/7/2008 tarihinde daha önceki rapor talebinde belirtilen hususlarda (bkz. § 37) ATK'dan tekrar rapor talebinde bulunulmuştur.

45. ATK 1. İhtisas Kurulunun 10/10/2008 tarihli raporunun sonuç kısmı şöyledir:

"...

1.Grafilerin incelenmesinegöre otopside saptanankaburgakırıklarının kazaya bağlı olmayıp yenidencanlandırma işlemi sırasında meydana gelmiş olduklarınınanlaşıldığı,

2.Otopsidemikroskopik organ tanımlamalarının yetersiz olması, histopatolojik ve kimyasal inceleme için örnek alınmamış olması nedeniyle eldeki verilerle ölüm nedeni ve mekanizmasının belirlenemediği dolayısıyla kaza ile ölümarasında illiyet bağ olup olmadığınında belirlenemediği,

3. Sorulan diğer hususların ilgili 3. Adli Tıp İhtisas Kurulu tarafından cevaplandırılacağı... "

46. ATK 3. İhtisas Kurulunun 3/6/2009 tarihli raporunun sonuç kısmı şöyledir:

"...

5/9/2003 tarihindetrafik kazasıgeçirdiği bu nedenle başvurduğu [O.] Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde yapılan muayeneve tetkikleri sonucunda hayatı tehditeden bir patoloji saptanmayarak taburcu edildiğinin kayıtlı olduğu, taburcu edildikten sonra nefes almakta zorluk çektiği ancak 11/9/2003 tarihine kadar doktora başvurmadığı, 11/9/2003 tarihinde hastaneye götürülmek üzere ambulans çağırıldığında öldüğü beyan edilen ... [S.E.nin] ölüm nedeni ve mekanizmasının belirlenemediğinden, kişinin tedavisinden sorumlu sağlık personelinin eylemlerinin ölüme katkısının belirlenmeyeceği..."

47. Başvurucular ATK raporlarının eksik inceleme ve değerlendirmeyle düzenlendiğini iddia ederek itiraz etmiş ve herhangi olumlu ya da olumsuz bir değerlendirme içermeyen ATK raporunu kabul etmediklerini belirterek karar vermeye yetecek nitelikte yeni bir rapor temini için dosyanın ATK Genel Kuruluna gönderilmesini talep etmiştir. Talep İdare Mahkemesince reddedilmiştir.

48. İdare Mahkemesi 31/12/2009 tarihli kararla davanın reddine karar vermiştir. Gerekçenin ilgili kısımları şöyledir:

"...

Tam yargı davalarında idarenintazminle yükümlü tutulabilmesi için her şeyden önce zararı doğuraneylemveya işlemin bir idari faaliyete bağlanabilmesive dolayısıylazararla idarieylem veye işlem ve yürütülenkamu hizmeti arasında bir nedensellikbağının bulunması gerekir. Bu şart gerçekleştikten sonradır ki, doğan zararın hizmetkusuruna veya objektif sorumluluk sebeplerinegöre tazmini düşünülebilir.

...

Uyuşmazlıkta, ... [S.E.ye] verilen sağlık hizmetinin sonucunda herhangi bir kusurbulunup bulunmadığının incelenmesi maksadıyla bilirkişi incelemesi yaptırılmak üzere dosyanın Adli Tıp Kurumu Başkanlığına gönderilmesine karar verildiği ...

Söz konusu raporlar taraflara tebliğ edilmiş olup; davalı idarece herhangi bir itirazda bulunulmamış, davacılar vekili tarafından yapılan itirazlar ise yerinde görülmemiştir.

Anılan raporlarda oluşan tıbbi kanaat ve sonuç mahkememizce kabul edilerek karara mesnet alınacak mahiyette bulunmuştur.

Bu durumda; dava dosyasında bulunan bilgi ve belgeler ile Adli Tıp Kurumu 1. ve 3. İhtisas Kurulu raporlarının birlikte değerlendirilmesinden, davacıların murisi olan [S.E.nin] ölümünün 5/9/2003 tarihinde meydana gelen trafik kazası nedeniyle tedavi için götürüldüğü davalı Üniversite Hastanesindeki yürütülen sağlık hizmetinin kusurluişletilmesinden kaynaklandığı yönünde herhangi bir tesbitin bulunmadığı, dolayısıyla uğranıldığı ileri sürülen zararla davalı kurum arasında tazmin sorumluluğunu gerektirecek nitelikte uygunbir nedensellik bağının sözkonusu olmadığı anlaşıldığından, davacıların yasal dayanağı bulunmayan maddi ve manevi tazminat talepleri yerinde görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, davanın reddine..."

49. Başvurucuların temyiz talebi Danıştay Onbeşinci Dairenin (Onbeşinci Daire) 3/4/2014 tarihli kararıyla reddedilerek karar onanmıştır.

50. Ret kararı başvuruculara 14/3/2016 tarihinde tebliğ edilmiş olup başvurucular 12/4/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

51. İlgili hukuk için bkz. Aydın Gür (B. No: 2015/3640, 30/10/2018, §§ 50, 51, 54) başvurusu hakkında verilen karar.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

52. Mahkemenin 9/1/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları

53. Başvurucular; yakınlarının ölümüne sebep olan kaburga kırıkları ile beyin kanamasının çekilen tüm röntgen filmleri ve tomografilere rağmen sağlık personeli tarafından tespit edilemediğini, yakınlarının nefes almakta zorlandığını, kusma ve aşırı terleme gibi şikâyetleri olduğunu sağlık personeline bildirdiklerini, beyin kanaması veya iç kanama riskine karşı sağlık personelini uyarmalarına rağmen söz konusu personel tarafından gerekli tüm müdahalelerin yapıldığı bildirilerek yakınlarının ağrı kesici tedavi uygulandıktan sonra taburcu edilmek suretiyle kalitesiz bir tedaviye maruz bırakıldığını belirterek yaşamı koruma yükümlülüğünün ve Anayasa'nın 56. maddesinde düzenlenen sağlıklı ve güvenli bir çevrede yaşama hakkının ihlal edildiğini iddia etmektedirler.

54. Başvurucular ayrıca açtıkları tam yargı davasının eksik incelemeyle hazırlanan ve davalıya kusur atfedilip atfedilmeyeceği yönünde değerlendirme içermeyen ATK raporuna dayalı olarak ve hatalı değerlendirmeyle reddedildiğini, rapora yaptıkları itiraz sebeplerinin İdare Mahkemesince yeterli şekilde irdelenmediğini, olayda sağlık personelinin kusurlu davranışları dışında başlı başına hizmet kusurunun var olduğunu, personelinin kötü tıbbi uygulamalarından Hastanenin de sorumlu olduğunu, Hastanenin personelinin hizmet içi eğitimine önem vermesi gerektiğini, yeterli bilgi ve tecrübesi olmayan personelin Acil Serviste çalıştırılmaması gerektiğini, bu nedenle tazminat taleplerinin reddedilmesinin haksız olduğunu ve tam yargı davasının makul sürede tamamlanmadığını, bu nedenle mağduriyetlerinin daha da arttığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

55. Başvurucuların ihlalin tespiti ile tazminat ödenmesine karar verilmesi talepleri bulunmaktadır.

B. Değerlendirme

56. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:

 “Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.

Tıbbî zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbî deneylere tâbi tutulamaz.”

57. Anayasa’nın 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Devletin temel amaç ve görevleri, ... kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”

1. Şikâyetlerin Nitelendirilmesi ve İncelemenin Kapsamı Yönünden

58. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).

59. Başvurucular temel olarak yakınlarına gerekli tıbbi müdahalenin yapılmadığını, yakınlarının ölümünde sağlık personelinin sorumluluğu olduğunu, yakınlarının yaşamının korunmadığını, olayda hizmet kusuru bulunduğu hâlde tam yargı davasının reddedildiğini ve yargılamanın uzun sürdüğünü iddia etmektedirler. Bu sebeple başvurucuların diğer haklar ile bağlantı kurarak ileri sürdükleri iddialarının bir bütün olarak Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

60. Yaşam hakkının usul boyutu yönünden yapılan incelemede açıklandığı üzere somut olayda başvurucuların yakını S.E.nin ölümüyle neticelenen olayda herhangi bir kusur olup olmadığı adli makamlarca netleştirilemediği için olayın gerçekleşme koşulları tam olarak belirlenmediğinden yaşam hakkının maddi boyutunun ihlal edildiği yönündeki iddiayı Anayasa Mahkemesinin bu aşamada değerlendirebilmesi mümkün değildir. Bu nedenle somut başvuruda inceleme, yaşam hakkının usul boyutuyla sınırlı olarak yapılmıştır.

61. Başvurucular, yakınlarının ölümü ile neticelenen olayda hizmet kusuru bulunduğu iddiasıyla açtıkları tam yargı davasının reddedilmesinden sonra bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurucular, bireysel başvuru formunun "Başvuru Yollarının Tüketildiğine İlişkin Bilgiler" başlıklı kısmında idari yargıdaki süreçten bahsetmiş ve kararı veren mahkeme olarak İdare Mahkemesinin 31/12/2009 tarihli kararını göstermiştir. Ayrıca başvurucuların bireysel başvuru formunda doktor hakkında görülen kamu davasına ya da hukuk mahkemesi nezdindeki tazminat davasına yönelik herhangi bir iddiaları bulunmadığı gibi tedavide kusuru bulunan doktorun cezalandırılmasına yönelik bir talepleri de olmadığı görülmüştür. Kaldı ki doktor hakkındaki ceza yargılaması süreci Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlangıç tarihi olan 23/9/2012 tarihinden önce kesinleştiğinden bu süreç bakımından bir değerlendirme yapılamayacağının da belirtilmesi gerekmektedir. Bu durumda başvurucuların iddialarının tam yargı davası ile ilgili olduğu ve incelemenin bu davayla sınırlı olarak yapılması gerektiği değerlendirilmiştir.

2. Kabul Edilebilirlik Yönünden

62. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını kaybeden kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013,§ 41). Başvuru konusu olayda müteveffa, başvurucuların babası ve eşidir. Bu nedenle başvruruda, başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.

63. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

3. Esas Yönünden

a. Genel İlkeler

64. Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşama hakkı, Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete pozitif ve negatif ödevler yükler (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 50).

65. Devletin negatif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan hiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme yükümlülüğünün yanı sıra pozitif bir yükümlülük olarak yine yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşama hakkını gerek kamusal makamların gerek diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §§ 50, 51).

66. Söz konusu pozitif yükümlülük, sağlık alanında yürütülen faaliyetleri de kapsamaktadır. Devlet -ister kamu isterse özel sağlık kuruluşları tarafından yerine getirilsin- sağlık hizmetlerini hastaların yaşamlarının korunmasına yönelik gerekli tedbirlerin alınabilmesini sağlayacak şekilde düzenlemek zorundadır (Nail Artuç, B. No: 2013/2839, 3/4/2014, § 35).

67. Anayasa Mahkemesinin yaşam hakkı kapsamında devletin sahip olduğu pozitif yükümlülükler açısından benimsediği temel yaklaşıma göre devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında gerçekleşen ölüm olaylarında Anayasa’nın 17. maddesi devlete, elindeki tüm imkânları kullanarak bu konuda ortaya konulmuş yasal ve idari çerçevenin yaşamı tehlikede olan kişileri korumak için gereği gibi uygulanmasını ve bu hakka yönelik ihlallerin durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak etkili idari ve yargısal tedbirleri alma görevi yüklemektedir. Bu yükümlülük -kamusal olsun veya olmasın- yaşam hakkının tehlikeye girebileceği her türlü faaliyeti kapsamaktadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 52).

68. Devletin yaşam hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin maddi yönünün yanı sıra usule ilişkin bir yönü de bulunmaktadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54). Yaşam hakkı kapsamındaki usule ilişkin yükümlülük olayın niteliğine bağlı olarak cezai, hukuki ve idari nitelikte soruşturmalarla yerine getirilebilir. Kasten meydana gelen ölüm olaylarında Anayasa'nın 17. maddesi gereğince devletin sorumluların tespitini ve cezalandırılmalarını sağlayabilecek nitelikte bir cezai soruşturma yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda idari soruşturmalar ve tazminat davaları sonucunda idari bir yaptırım veya tazminata hükmedilmesi, ihlali gidermek ve dolayısıyla mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 55).

69. Ancak ihmal nedeniyle meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin soruşturma yükümlülüğü açısından farklı bir yaklaşım benimsenebilir. Bu kapsamda yaşam hakkının ihlaline kasten sebebiyet verilmediği durumlarda etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülük mağdurlara hukuki, idari ve hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması ile yerine getirilmiş sayılabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 59).

70. Bu yaklaşım, tıbbi hata sonucu meydana geldiği ileri sürülen ölüm olayları için de geçerlidir. Diğer taraftan bu şekildeki bir kabul, bu tür olaylarda yürütülen ceza soruşturmalarının Anayasa Mahkemesi tarafından değerlendirilmeyeceği anlamına da gelmemektedir. Ancak ilke olarak tıbbi hatalara ilişkin şikâyetler konusunda temel başvuru yolu, hukuki sorumluluğu tespit adına takip edilecek olan hukuk veya idari tazminat davası yoludur (Zeki Kartal, B. No: 2013/2803, 21/1/2016, § 78; Nail Artuç, § 38).

71. Başvurucular, yaşam hakkının kasten ihlal edildiğini ileri sürmemiş olup somut olayda ölüme kasten sebebiyet verildiği izlenimi edinilmesini gerektirecek bir unsur da saptanmamıştır. Başvurucular ölüm olayının sağlık personelinin hatalı tıbbi uygulamalarından kaynaklandığına ve olayda hizmet kusuru bulunduğuna vurgu yapmaktadır.

72. Bu durumda açılan tam yargı davası, hem ilgili personelin veya idarenin mesuliyetini saptayabilecek hem de gerektiği takdirde zararın tazminini sağlayabilecek nitelikte olduğundan başvurucuların mağduriyetini giderebilir.

73. Mağdurların kendi inisiyatifleri ile başvurabilecekleri tazminat yollarının sadece hukuken mevcut bulunması yeterli olmayıp bu yolların uygulamada da etkili olması gerekir. Bir başvuru yolunun ancak hak ihlalini önleyebilmesi, devam etmekteyse sonlandırabilmesi veya sona ermiş bir hak ihlalini karara bağlayabilmesi, bunun için uygun bir giderim sunabilmesi hâlinde etkililiğinden söz etmek mümkün olabilir (Tahir Canan, § 26; Filiz Aka, B. No: 2013/8365, 10/6/2015, § 39).

74. Yaşam hakkı ile maddi ve manevi varlığı koruma hakkı kapsamında yürütülecek olan ceza soruşturmalarının yanı sıra hukuki sorumluluğu ortaya koymak adına adli ve idari yargıda açılacak tazminat davalarının da makul derecede ivedilik ve özen şartını yerine getirmesi gerekmektedir. Derece mahkemelerinin bu tür olaylara ilişkin yürüttükleri yargılamalarda, Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği seviyede derinlik ve özenle bir inceleme yapıp yapmadıklarının ya da ne ölçüde yaptıklarının da Anayasa Mahkemesi tarafından değerlendirilmesi gerekir. Zira derece mahkemeleri tarafından bu konuda gösterilecek hassasiyet, yürürlükteki yargı sisteminin daha sonra ortaya çıkabilecek benzer yaşam hakkı ihlallerinin önlenmesinde sahip olduğu önemli rolün zarar görmesine engel olacaktır (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 110; Filiz Aka, § 33).

75. Bununla birlikte derece mahkemelerinin özen yükümlülüğü, yaşam hakkı ile ilgili her davada mutlaka mağdurlar lehine bir sonuca varılmasını garanti altına almamaktadır (Aysun Okumuş ve Aytekin Okumuş, B. No: 2013/4086, 20/4/2016, § 73).

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

76. Somut başvurunun İdare Mahkemesi tarafından olayın Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği seviyede derinlik ve özenle incelenip incelenmediği yönünden değerlendirilmesine geçmeden önce Anayasa Mahkemesi tarafından yapılan incelemenin tam yargı davasının sonucunun ne olması gerektiğine dair bir tespit içermediğini belirtmek gerekir.

77.Başvurunun incelenmesi neticesinde İdare Mahkemesi tarafından, görülen tam yargı davasında S.E.nin vefatına ilişkin olarak doktor M.A. hakkında yürütülen soruşturmanın dosyası ve S.E.ye ait hasta dosyasının incelenmek üzere temin edildiği görülmüştür (bkz. §§ 35, 36)

78. İdare Mahkemesinin ATK'dan S.E.ye Hastanede yapılan acil müdahale ve tedavide davalı idarenin herhangi bir hizmet kusuru bulunup bulunmadığı, hizmet kusuru varsa şahsın vefatıyla kusur arasında illiyet bağı olup olmadığı hususunda bilirkişi olarak rapor hazırlanmasının talep etmesi üzerine ATK 1. İhtisas Kurulunun 10/10/2008 tarihli raporunda "1.Grafilerin incelenmesinegöre otopside saptanankaburgakırıklarının kazaya bağlı olmayıp yeniden canlandırma işlemi sırasında meydana gelmiş olduklarının anlaşıldığı, 2.Otopsidemikroskopik organ tanımlamalarının yetersiz olması,histopatolojik ve kimyasal inceleme için örnek alınmamış olması nedeniyle eldeki verilerle ölüm nedeni ve mekanizmasının belirlenemediği dolayısıyla kaza ile ölüm arasında illiyet bağ olup olmadığının da belirlenemediği" tespitlerine yer verdiği anlaşılmaktadır.

79. Başvurucular ATK raporlarına itiraz ederek olumlu/olumsuz bir değerlendirme içermeyen raporları kabul etmediklerini bildirmiş ve karar vermeye yetecek nitelikteki yeni bir raporun ATK Genel Kurulundan teminini talep etmiştir (bkz. § 47).

80. İdare Mahkemesi söz konusu talebi "davacılar vekili tarafından yapılan itirazlar ise yerinde görülmemiştir. Anılan raporlarda oluşan tıbbi kanaat ve sonuç mahkememizce kabul edilerek karara mesnet alınacak mahiyette bulunmuştur." açıklamasıyla, davanın esasını ise "dava dosyasında bulunan bilgi ve belgeler ile Adli Tıp Kurumu 1. ve 3. İhtisas Kurulu raporlarının birlikte değerlendirilmesinden ... davalı Üniversite Hastanesindeki yürütülen sağlık hizmetinin kusurluişletilmesinden kaynaklandığı yönünde herhangi bir tesbitin bulunmadığı, dolayısıyla uğranıldığı ileri sürülen zararla davalı kurum arasında tazmin sorumluluğunu gerektirecek nitelikte uygunbir nedensellik bağının söz konusu olmadığı " gerekçesiyle reddettiğini gerekçeli kararında açıklamıştır.

81. Somut olayda, başvurucuların yakınlarının vefatında hizmet kusuru olduğuna yönelik olan ve davanın esasını oluşturan iddialarının, S.E.nin otopsisi sırasında histopatolojik ve kimyasal inceleme için örnek alınmamış olması nedeniyle eldeki verilerle ölüm nedeni ve mekanizmasının belirlenememesi dolayısıyla kaza ile ölüm arasında illiyet bağı olup olmadığının da tespit edilmesinin de mümkün olmaması nedeniyle ATK raporlarıyla netleştirilemediği görülmektedir.

82. Bu durumda, devletin yaşam hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin usule ilişkin yönü kapsamındaki "etkili yargısal sistem kurma" yükümlülüğü bağlamında, S.E.nin otopsisi sırasında histopatolojik ve kimyasal inceleme için örnek alınmamış olması nedeniyle trafik kazası ile ölüm arasında illiyet bağ olup olmadığının belirlenemeyecek olmasının bir eksiklik olduğunu ifade etmek gerekir. Kuşkusuz ki bu eksiklik yargılama sürecinden ziyade otopsi işleminden kaynaklanmaktadır. Ancak otopsi işlemindeki bu eksikliğin ölüm nedeninin tam olarak tespit edilememesine neden olduğu ve dolayısıyla İdare Mahkemesindeki yargılamanın neticesini de etkilediği açıktır.

83. Diğer yandan, ATK 1. İhtisas Kurulunun 10/10/2008 tarihli raporunda S.E.nin tedavi sürecindeki tüm belge, grafi, tomografi ve tıbbi raporların ayrıntılı bir şekilde incelendiği ve neticede "[g]rafilerin incelenmesine göre otopside saptanan kaburgakırıklarının kazaya bağlı olmayıp yeniden canlandırma işlemi sırasında meydana gelmiş oldukları" sonucuna varıldığı anlaşılmaktadır.

84. Tüm bu hususlar ve başvurucuların iddialarını tam yargı davası çerçevesinde ileri sürmeleri nedeniyle incelemenin bahsi geçen yargılamayla sınırlı olarak yapıldığı da göz önünde bulundurulduğunda, İdare Mahkemesinin ATK Genel Kurulundan rapor temini yoluna başvurmaması, yürütülen yargılama açısından bir özensizlik olarak değerlendirilmemiştir. Zira ATK Genel Kurulunun otopsi sırasında histopatolojik ve kimyasal inceleme için örnek alınmamış olsa bile ölüm nedenini otopsiden alınmış örnekler olmadan da tespit edebileceğinin söylenmesi için elde hiçbir veri bulunmamaktadır.

85. Bununla birlikte S.E.nin otopsisi sırasında örnek alınmaması nedeniyle ölüm sebebinin tespit edilememiş olmasının genel olarak kamu otoritelerinin yükümlülüklerinin ihlali anlamına gelip gelmeyeceğinin İdare Mahkemesince irdelenmemiş olması sebebiyle yargısal incelemenin Anayasa'nın 17. maddesinin gerektirdiği özende yapılmış sayılmayacağı kanaatine varılmıştır.

86. Başvuru konusu tam yargı davasının yaşam hakkına ilişkin yargılamaların özenle ve makul süratle yürütülmesi gerektiği yönündeki ilke (bkz. § 74) açısından da incelenmesi gerekir.

87. Sağlık kurumlarında işlenen kusurlu eylemlerin bilinmesi, ilgili kurumlara ve sağlık personeline potansiyel kusurlarını giderme ve benzer hataların meydana gelmesini önleme imkânı vermesi bakımından büyük önem arz etmektedir. Dolayısıyla bu tür olaylara ilişkin soruşturma veya davaların özenli ve süratli bir şekilde incelenmesi, sağlık hizmetlerinden faydalanan tüm bireylerin güvenliği için son derece önemlidir (İlker Başer ve diğerleri, B. No: 2013/1943, 9/9/2015, § 76).

88. Başvuruya konu yargılama süreci bu kapsamda incelendiğinde başvurucuların Hukuk Mahkemesindeki tazminat davasının görevizlik kararıyla sonuçlanması sonrasında Rektörlük aleyhine 21/5/2004 tarihli dilekçeyle İdare Mahkemesinde tam yargı davası açtığı, yargılamada 28/9/2005 tarihinden 3/6/2009 tarihine kadar ATK raporunun temin edilmeye çalışıldığı (bkz. §§ 37-46), İdare Mahkemesinin 31/12/2009 tarihli kararıyla davanın reddine karar verildiği ve bu kararın Onbeşinci Dairenin 3/4/2014 tarihli kararıyla onandığı, karar düzeltme talebinin ise davanın esası yönünden Onbeşinci Dairenin 24/12/2015 tarihli kararıyla reddedildiği görülmektedir.

89. Başvurucuların davanın uzamasında hiçbir dahlinin olmadığı başvuruya konu tam yargı davasının 11 yıl 7 ayı aşkın bir sürede tamamlandığı, bu sürenin 3 yıl 8 ayı aşan kısmının ATK'dan rapor alınması işlemleriyle geçtiği, temyiz incelemesinin 4 yıl 3 ayı aşkın sürdüğü dikkate alındığında somut yargılamanın yaşam hakkı ihlallerinin önlenmesinde sahip olunan önemli rolün zarar görmesine neden olabilecek şekilde, makul sürat ve özenle yürütülmediği sonucuna varılmıştır.

90. Açıklanan gerekçelerle, Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

4. 6216 sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

91. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı ve (2) numaralı fıkrası şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. Ancak yerindelik denetimi yapılamaz, idari eylem ve işlem niteliğinde karar verilemez.

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.

...”

92. Başvurucular, ihlalin tespiti ve tam yargı davası açılması sırasında talep edilen miktarlarda, aksi hâlde 50.000 TL maddi ve 50.000 TL manevi olmak üzere toplam 100.000 TL tazminat talebinde bulunmuşlardır.

93. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B.No: 2016/12506, 7/11/2019).

94. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin, yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

95. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanunun 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin 1 numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir. (Mehmet Doğan, §§ 58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66-67).

96. İncelenen başvuruda S.E.nin ölüm sebebinin tespit edilememesinin otopsi sırasında örnek alınmamış olmasından kaynaklandığı olgusunun kamu otoritelerinin yükümlülüklerinin ihlali anlamına gelip gelmeyeceğinin İdare Mahkemesince değerlendirilmemiş olması ve tam yargı davasının yaşam hakkının gerektirdiği özenle ve makul sürede tamamlanmaması nedenleriyle yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Buna göre ihlalin adli makamların uygulama ve kararlarından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

97.Bu durumda, otopsiden örnek alınmamış olması sebebiyle ölüm nedeninin tespit edilmesinin yeniden yapılacak bir yargılamayla mümkün olamayacağı gerçeği karşısında yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar görülmemiştir. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin başvurucuların uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için yaşam hakkının usul boyutunun ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvuruculara müştereken net 40.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

98. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucuların bu konuda herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.

99. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.239,50 TL yargılama giderinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edilmesi nedeniyle net 40.000 TL manevi tazminatın başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

D. 239,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.239,50 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 9/1/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Merve Ertan ve diğerleri [1.B.], B. No: 2016/7249, 9/1/2020, § …)
   
Başvuru Adı MERVE ERTAN VE DİĞERLERİ
Başvuru No 2016/7249
Başvuru Tarihi 12/4/2016
Karar Tarihi 9/1/2020

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, tıbbi ihmal sonucu gerçekleştiği iddia edilen ölümle ilgili olarak tam yargı davasının reddedilmesi ve yargılamanın uzun sürmesi nedenleriyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Yaşam hakkı Tıbbi ihmal veya sağlık hizmetlerine erişememe sonucu ölüm İhlal Manevi tazminat

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
KHK 181 Sağlık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname 2
Yönetmelik 11/5/2000 Acil Sağlık Hizmetleri Yönetmeliği 15
33
34
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi