TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MERVE ERTAN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/7249)
|
|
Karar Tarihi: 9/1/2020
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Tuğçe TAKCI
|
Başvurucular
|
:
|
1. Merve ERTAN (SARIYAR)
|
|
|
2. Muammer ERTAN
|
|
|
3. Ragibe Nuran ERTAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Adnan GÜL
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tıbbi ihmal sonucu gerçekleştiği iddia edilen ölümle
ilgili olarak tam yargı davasının reddedilmesi ve yargılamanın uzun sürmesi
nedenleriyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 12/4/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden ulaşılan, ayrıca Eskişehir 1. İdare
Mahkemesinden (İdare Mahkemesi) temin edilen yargılama dosyasındaki bilgi ve
belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu Ragibe Nuran Ertan'ın eşi, Muammer Ertan ve Merve
Ertan'ın (Sarıyar) babası olan 1956 doğumlu S.E. 5/9/2003 günü saat 20.15
sıralarında, yönetimindeki araçla bir kamyonun çarpışması sonucu yaralanarak
aynı tarihte 20.30 sıralarında O. Üniversitesi Eğitim Uygulama ve Araştırma
Hastanesi (Hastane) Acil Servisine kaldırılmıştır. S.E. muayene ve tetkiklerin
gerçekleştirilmesi sonrası ertesi günün sabahı taburcu edilmiştir. 11/9/2003
tarihinde S.E.nin rahatsızlıklarının artması nedeniyle yakınları ambulans
çağırmış, Acil Servis görevlileri geldiği sırada S.E. vefat etmiştir.
A. Olayla İlgili Olarak
Yürütülen Ceza Soruşturması Süreçleri
9. S.E.nin vefat ettiğinin bildirilmesi üzerine Kütahya
Cumhuriyet Başsavcılığı yetkilileri tarafından S.E.nin vefat ettiği olay yerine
(evi) gidilmiş, tanık A.R.Ö.nün bilgisine başvurulduktan sonra otopsi işlemi
için cesedin devlet hastanesine kaldırılmasına karar verilmiştir. Otopsi işlemi
gerçekleştirildikten sonra 11/9/2003 tarihli Olay Yeri Keşif/Ölü Muayene ve
Otopsi Tutanağı düzenlenmiştir.
10. Olay yeri keşif zaptında adı yer alan tanık A.R.Ö.nün
beyanına göre S.E. kaza sonrası Acil Servise kaldırılmış, kendisi kaza sonrası
S.E. ile ilgilenmek üzere Hastaneye gitmiş, S.E.nin röntgen ve tomografileri
çekilmiş, gece saat 02.30'a kadar müşahedede tutulmuş, şahsa ağrı kesici iğne
yapıldıktan sonra şahıs sabaha kadar uyumuş, ertesi gün saat 09.00 civarında da
başka bir servise yatırılmadan Acil Servisten taburcu edilmiştir. Beyana göre
S.E. taburcu sonrası saat 15.30 civarında evine gelmiş, geldiğinde nefes
almakta zorlandığını, kaburgalarının nefes alırken ciğerlerine battığını
söylemiştir. S.E. bu hâlde vefat ettiği güne kadar evde istirahattedir.
11/9/2003 günü sabah 06.20 sıralarında S.E.nin ailesi kendisine haber verilmesi
üzerine A.R.Ö. olay yerine gelmiştir, Acil Servis görevlileri geldiğinde
S.E.nin nabzının durmuş olması nedeniyle S.E.ye kalp masajı yapılmış fakat
şahıs kurtarılamamıştır.
11. Devlet Hastanesinde Kütahya adli tıp şube müdürü olarak
görev yapmakta olan bir doktor eşliğinde gerçekleştirilen otopsi işlemi
neticesinde S.E.nin künt göğüs travmasına bağlı kaburga kırıkları ile birlikte
iç organ harabiyeti ve künt kafa travmasına bağlı beyin kanaması sonucu vefat
ettiği, trafik kazası sonucu yaralandığı gözetildiğinde ölümün geçirdiği trafik
kazası sonucu meydana gelmesinin mümkün olduğu kanaati bildirilmiştir. Otopsi
işlemi sırasında başka adli/tıbbi incelemeler yapılması amacıyla herhangi bir
numune alma işleminin gerçekleştirilmediği anlaşılmaktadır. Otopsi raporunun
ilgili kısımları şöyledir:
"...
BAŞ AÇILDI:
...Beyinde her iki pariatal lob orta kısımdan
ön kısma doğru ve sol temporal lobda subaraknoit kanama gözlendi...
GÖĞÜS AÇILDI:
...Sol taraf 4-5-6-7-8. kaburgalarda kırık
görüldü. ...Sol taraf 6-7-8. kaburgaların yan taraftan kırık olduğu ve kırık
uçlarının pariyatel plevrayı delmiş olduğu görüldü. Yine 4. ve 5. kaburgaların
yan taraftan ön apsiller çizgi hizasından kırık olduğu, ... kırık uçlarının
pariyatel plevrayı delmediği gözlendi...
..."
12. Başvurucu Ragibe Nuran Ertan'ın Kütahya Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından 16/9/2003 tarihinde beyanı alınmıştır. Beyanın ilgili
kısmı şöyledir:
"...kazayı haber verdiler. Hemen
Eskişehir'e gittim.Eskişehir'e vardığımda gece saat 22 sularında eşimin bulunduğunu
öğrendiğim [O.]
Üniversitesi Tıp fakültesi hastanesi acil servisine gittim. Kendisi röntgen
odası önünde sedyede yatıyordu. Başında bantaj vardı. Kolunda serum vardı.
Boyun bölgesi ve gömleği kazağı başından sızan kandan dolayı kanlı idi. O anda
başındaki yarada dikiş dahi yoktu. Sadece açık yara bandajlanmış durumda idi.
Röntgen filmi çekildi. Müşahade odasına gönderdiler. Bir süre sonra kolların
filmi olmamış deyip tekrar röntgene götürdüler. Tekrar müşahade odasına
gönderdiler. Ben içeriye sık sık girip çıktığım için orda azar da işittim. Bir
süre sonra tomografiye gönderdiler. Tomografiden sonra tekrar müşahade odasına
geldi. Ben bu aralar gene yasak olduğu söylenmesine rağmen odaya girip çıkmak
istiyordum. Sonradan adının [M.]
olduğun öğrendiğim nöbetçi doktor Plastik cerrah bana'biz çıkalım sen başında
dur bari' diyerek kinayi bir şekilde azarladı. ... çok zor bir şekilde eşim
inleye inleye tuvalete götürdük. Bu esnada gene doktordan azar işittim.
Tuvalete giderken yürüttük. Dönüşte tekerlekli sandalye ile getirdik. Odaya
girer girmez yüzü bembeyaz oldu. Vücudunu ter bastı. ...Alnındaki yara için
dikiş atmaya başladılar. Bu esnada saat 01-02 oldu. Bu arada ben [Y.] beye beyin kanaması veya iç kanama olup olmadığını
sordum. O da doktorların söylediğine göre temizmiş herhangi bir tehlike yokmuş
dedi. Bu arada Tomografi geldi. Ordaki görevliler doktor gelip filme bakacaklar
ve sizi çıkartacağız dediler. Fakat saat 02.30 olmuştu. Kütahya ya döneceğimizi
de söylediğimiz için doktorlar sanki lütuf eder gibi madem sabah 8 e kadar
kalsın, sabah alıp gidersiniz dediler. Hatta acil serviste eşimin yanında bende
refakatçı kalmak istedim ... doktorlar kabul etmedi. ... Eşimde uyumaya
başlamıştı. ... Hemşirenin birisi ağrı kesici olarak iki adet iğne yaptı. Saat
09 da hastane acil servisinden çıktık. Hastanede kaldığımız süre içersinde ve
çıkarken doktorlar kesinlikle bana ve eşime eşimin durumu ile ilgili olarak
herhangi bir bilgi vermediler. Hatta film çekilmesini eşim kendisi istemiş.
Bunu bana söyledi. Hatta gece dikiş atılmadan önce kusmuş, elbiselerinde
kusmuklar vardı. Ben [S.]
kusmuşsun dediğimde de gazdanmış diye söyledi. Acil servisteki nöbetçi doktor
ve hemşireler özellikle gözlüklü kısa boylu ... hemşire ile [M.] bey beni çok azarladı. Eşime de gerekli özeni
göstermediler. Eşim hastanede iken ve eve döndükten sonra eli sürekli göğsünün
göğüs kafesinin sol tarafında kaburga kemiklerinde idi. Nefes alırken ve
konuşurken çok zorlanıyordu. Bir ara açılıyor ancak sonra tekrar nefes almada
ve konuşmada zorluk çekiyordu ve inliyordu. Bu şekilde Çarşambayı Perşembeye
bağlayan geceye yani 10-11 Eylül 2003 gecesine kadar geldik. ... Sabaha karşı
05.30-06 sıralarında eşimin yattığı odadan çığlık inleme gibi kötü bir ses
duydum. Hemen baktığımda eşimin yattığı yere tuvaletini yaptığını gördüm. Yüzü
dudakları bembeyazdı ve boynundan ter boşanıyordu. Sırıksıklam terlemişti.
Gözleri yarı kapalı idi. Zor nefes alıp veriyordu. Hırıltılı bir şekilde nefes
alıp veriyordu. ... Ambulans geldiğinde de eşimin öldüğünü öğrendim. Eşimin
ölümünde her ne kadar trafik kazasına bağlı bir olay ise de kazadan sonra
kaldırıldığı [O.] Üniversitesi
Tıp Fakültesi hastanesi acil servisinde görevli nöbetçi doktorların ve sağlık
görevlilerinin ihmali vardır. Eşimin yapılan otopsisinde kaburga kemiklerinde
kırık olduğunu öğrendim. Bu kırık çekilen filimde görünmüş olması gerekir.
Üstelik beyninde kanama meydana geldiğini öğrendim. Tomografi filminde de
görünmüş olması gerekir. Çünkü eşimin son iki gün başı ağrıyor, başının
ağrıdığını söylüyordu. Eşimin bu durumu ile ilgili olarak hiçbir şekilde
bilgilendirilmedim. Bize en azından kaburgalarında kırık olduğu söylenmiş
olsaydı. Gerek kendisi gerekse biz hareket etmez ve ettirmezdik. Hatta eşim
bana doktorların 'sen önemle değilsin, önemli bir şeyin yok' diyerek beni bir
kenara attılar dedi. Eşim bana o esnada hastaneye başka bir trafik kazası olayı
geldiği için doktorların böyle söylediğini söyledi. Bunu duyunca da sevinmişti.
Bu sebeple gerek kazaya sebebiyet veren şoförden ve gerekse Tıp Fakültesi acil
servisinde görevli (olay tarihinde) doktorlar ve sağlık görevlilerinden
şikayetçiyim..."
13. Kütahya Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma
dosyasının yetkisizlik kararıyla iletildiği Eskişehir Cumhuriyet Başsavcılığı
(Cumhuriyet Başsavcılığı) tarafından talep edilmesi üzerine Hastane tarafından
S.E.ye ait sağlık dosyası ile çekilen röntgen filmleri Cumhuriyet
Başsavcılığına iletilmiştir.
14. Sağlık dosyası kapsamındaki dosya formunda S.E.nin Hastaneye
geliş saatinin 20.35 olarak kaydedildiği, genel durumunun "orta" olarak belirlendiği,
konsultasyon notunda ise "Gözlenebilen
alanlarda kot fraktürü yok." ve "ÖNERİ: Analjezik" şeklinde notlar bulunduğu
görülmektedir.
15. Muayene sonrası, olay tarihinde Plastik Cerrahi Kliniği
araştırma görevlisi olan doktor M.A. tarafından düzenlenen 5/9/2003 tarihli
geçici adli raporda "Genel durumu iyi,
şuuru açık, alın sol tarafta ... açık yaralar mevcuttu. Toraks, batın ve
kranyal [tam okunamadı] muayene
normaldi, mevcut bulgularla hayati tehlikesi olmayıp kati raporun bilahare
verileceğini bildirir rapordur." notunun olduğu anlaşılmıştır.
16. Cumhuriyet Başsavcılığı 6/9/2003 tarihinde Acil Serviste
S.E.nin tedavisini yapan doktor ve diğer sağlık personelinin açık kimlik
bilgisinin iletilmesini Hastanedentalep etmiştir. Anılan tarihte görev yapan
doktor olarak A.E. ve S.B.nin, hemşire olarak D.B., E.Y., A.D. ve S.T.nin
isimleri Hastane tarafından bildirilmiştir.
17. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından doktorlar hakkında
yürütülecek soruşturmanın ayrılmasına karar verilmiş, sonrasında doktor M.A.,
Ö.Y. ve A.E. hakkında dikkatsizlik ve tedbirsizlik sonucu ölüme sebebiyet verme
suçunu görevlerini yerine getirdikleri sırada işledikleri anlaşıldığından ve
şüphelilerin O. Üniversitesinde 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim
Kanunu'na tabi olmaları nedeniyle dosyanın 18/12/2003 tarihli görevsizlik
kararıyla O. Üniversitesi Rektörlüğüne (Rektörlük) gönderilmesine karar verilmiştir.
18. Rektörlük tarafından 11/8/2004 tarihli yazı ile, 3 doktor
hakkında yürütülen soruşturma neticesinde şahısların isnad edilen suçu
işlemediklerine ve yargılanmalarına gerek olmadığına (men-i muhakeme) karar
verildiği ve bu kararın incelenmek üzere Danıştaya gönderildiği Cumhuriyet
Başsavcılığına bildirilmiştir. Yürütülen son soruşturmanın raporunun ilgili
kısımları şöyledir:
"...
1. Merhum [S.E.] 05.09.2003 tarihinde saat 20.30'da geçirdiği trafik
kazası sonucu [O.] Üniversitesi
Hastanesi Acil Servisine getirilmiştir.
2. Hastaya derhal tetanoz
aşısı yapılarak, ilgili servislerde tetkik, takip ve konsültasyonları yapılmış,
kafa grafisi ve akciğer grafisi alınmıştır.
3. Hasta 06.09.2003 tarihinde saat
08.00-09.00'da son muayenesi ve tedavisi yapıldıktan sonra 09.30'da taburcu
edilmiştir.
4. Hasta taburcu edildikten sonra Kütahya'ya
dönmüş ve 11.09.2003 tarihinde saat 05.00-06.00 dolayında ani bir solunum
sıkıntısı geçirip fenalaştığı için 112 Acil Servisinden Ambulans istenmiştir.
Ancak, gelen Ambulans doktoraları hastayı gördüklerinde ölmüş olduğunu buna
rağmen kalp akciğer canlandırması yaptıkları ancak başarılı olamadıkları
Ambulans çağrı formundan anlaşılmıştır.
...
Bu bakımdan Kurulumuz Soruşturma Dosyasının
Adli Tıp Anabilim Dalı bulunan bir Üniversiteye sevkine karar verilmiştir. ... [A.] Üniversitesine tevdi etmiştir. Buradan iki ayrı
yazışma sonunda bir bilirkişi raporu temin edilmiştir ... Bu rapor: 08.07.2004
tarihli olup, sonuçta 'eldeki mevcut verilerle kişinin kesin ölüm nedenini
tespitine tıbben ve fennen imkan bulunmadığından ölümünün trafik kazası ile
illiyet bağının tespiti yapılamamıştır' denilmektedir.
Ayrıca, suçlanan sanıkların; ... bu suçu
işlediklerine dair mütalaayı vermeğe imkan bulunmadığı ve yukarıda adı geçen
sanık hekimlerin hastasına görevleriyle ilgili özen ve dikkati
göstermediklerine dair tıbbi bulgu bulunmadığı kanaatinde olduklarını bildirmişlerdir.
Son Soruşturma Kurulumuz 04.08.2004 tarihinde
Sanıklardın Dr. [Ö.Y.nin] ifadesine başvurmuştur. Sanık ifadesinde olay gecesi Acil Serviste
nöbetçi olduğunu, ancak merhum [S.E.nin] hastası olmadığına beyan etmiştir. Olayla doğrudan bir ilgisi
bulunmadığını ifade etmiştir. Sanık Dr. [A.E.] ise olayın vukuu bulduğu gece nöbetçi olmadığını,
ertesi günü nöbetçi olduğunu ve nöbeti devir aldığında hastanın taburcu
işlemlerinin yapıldığını ve kendisinin bu olayda direkt bir müdahalesi
olmadığını belirtmiştir.
...
...05.09.2003 tarihinde geçirmiş olduğu trafik
kazası sonucu gelişen künt göğüs travması ve/veya künt kafa travmasına bağlı
kanama nedeni olmadığı sonucuna varılmıştır. Olay tarihinde ve ertesi günü Acil
Serviste görevli bulunan sanık hekimlerden Dr. [M.A., Dr. Ö.Y.]
ve Dr. [A.E.nin] hastanın takip, tetkik ve
tedavisinde herhangi bir kusuru ve ihmali olmadığı sonucuna varılmıştır.
..."
19. A. Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı
Başkanlığından Rektörlük tarafından talep edilmesi üzerine düzenlenen 8/7/2004
tarihli bilirkişi raporunun ilgili kısımları şöyledir:
"...
Şahsın 05.09.2003 günü saat 20.30'da trafik
kazası nedeniyle Acil servise müracaat ettiği, genel durumu iyi, bilinç açık
olup TA: 90/60 mmHg, N: 72, SS: 24 olduğu, sol frontal bölgede cilt laserasyonu
olduğu, tetanoz aşısı yapıldığı, dmar yolu açılıp 1000 cc serum fizyolojik
verildiği, nöroşirürji konsültasyonunda bulantı-kusma- nöbet öyküsü olmadığı,
nörolojik defisit saptanmadığı, BBT'de kemik yapılar ve intrakraniyal yapıların
doğal olduğu, acil nöroşirürjik müdahale gerektiren pataloji saptanmadığı,
Göğüs-Kalp-amfizemi olmadığı, kardiovasküler sistem muayenesinde kalp ritmik,
ek ses, üfürüm olmadığı, periferik nabazanların intakt olduğu, akciğer grafilerinin
değerlendirilmesinde akciğerler expanse, hemotoraks, pnömotoraks, ciltaltı
amfizemi olmadığı, göz1enebilen alanlarda kot faktörü olmadığı, analjezik
önerildiği, saat 23.00'da direk grafidemide dilatsyonu izlediği, NG ile
dekompresyon uygulandığının belirtildiği, o gece müşahede altında tutulduğu;
TA'in sırasıyla saat 22.30'da 100/60 mmHg, 02.00'da 99160 mmHg, 09.00'da 50 mg
dolantin ve 1 ampul dikloron yapıldığı ve genel durumu iyi olarak taburcu
edildiği, çıkışta düzenlenen adli raporda mevcut bulgularla hayati tehlikesinin
olmadığı, kesin raporun bilahare verileceği kayıtlıdır.
b) Kütahya Cumhuriyet Başsavcılığı'nın
11.09.2003 tarihli 'OlayYeri Keşif Zaptı Ölü Muayene ve Otopsi Tutanağı'nda
kayıtlı, Kütahya Adli Tıp Şube Müdürlüğü'nce yapılan otopside, ...
c) Kendisinden talep edilmesi üzerine, [O.] Üniversitesi Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı Başkanı
Yrd. Doç. Dr. ... imzalı ... [y]orumunda;
otopside saptanan kot kırıklarının sol tarafta olmasının resusitasyon kaynaklı
olabileceği ihtimalini düşürdürdüğü, ... Sol akciğerin hafif kollabe görünümde
olduğunu belirten ifadenin olası pnömotoraks iddiası açısından yeterince
yardımcı olmadığı, ... hastanın hastaneden taburcu olduktan sonraki süreçte
pnömotoraks olduğu düşünüldüğünde entübasyona rağmen uzun dönem pnömotoraksa
bağlı yaygın parankimal lezyonların olmasının beklendiği, ancak otopside
parankimi yaygın olarak etkileyen patolojilerden bahsetmediği, yine hastanın
derin ven trombozu ve pulmoner emboli hikayesinin olduğu ve bu sebeple antikuagulan
kullanıyor olmasının önemli bir değerlendirme kriteri olabileceği, otopsi
raporunda pulmoner vasküler sistemin incelendiği belirtilmediğinden akut bir
pulmoner emboli olasılığının da ekarte edilemeyeceği ifade edilmektedir.
d)Kendisinden talep edilmesi üzerine, [O.] Üniversitesi Nöroşirurji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
Doç. Dr ... 13.01.2004 tarihli ve imzalı yorumunda; Hastaya 05.09.2003
tarihinde çektirilen BBT bulgularına göre herhangi bir intrakraniyal patoloji
izlenmediği, otopside kaydedilen subaraknoidal kanamanın hasta taburcu
edildikten sonra ya da resusitasyon sırasında olabileceği, olay tarihinde
herhangi bir nörolojik defisit ve ense sertliği saptanmamasının o an için
herhangi bir intrakraniyal kanama olmadığını gösterdiği, subaroknaidal kanmaların
oldukça sık görülen intrakraniyal patolojiler içinde olduğu ve genellikle
aniden akut semptomlarda klinik bulgu verdiği göz önüne alınırsa hastada
otopside görülen, subaroknoid kanamanın akut bir olay olabileceği ve eski bir
kanamanın eseri olamayacağı (beyinde hafif iperemi nedeniyle), kronik ve eski
subaraknoidal kanamaların beyinde ileri derecede belirgin hiperemi ve
kontüzyonlara neden olduğu ifade edilmektedir.
e) Radyoloji Anabilim Dalı Başkanı ve öğretim
üye ve/veya elemanlarınca, [S.E.ye]
ait olay tarihli tüm grafiler ve BBT'lerin yeniden incelenmesi ile hazırlanan
raporlarda; PA Akciğer Grafisinde: Karditorasik oran normal sınırlarda, ana
pulmoner vasküler yapılar ve bileteral hiler alan normal, sınırlarda, trakeaya
ait hava sütunu normal lokalizasyon ve kalibrasyonda, grafi dahilinde üst
mediastinal genişleme olup bunun grafinin yatarak çekilmesine bağlı olduğu, sol
kostofrenik -sinüste minimal sıvı yönünden anlam taşıyabilecek küntleşme
dikkati çektiği, sağ kostofrenik sinüsün normal olarak değerlendirildiği,
bileteral hemitoraks havalanması ve vaskülarizasyonun normal sınırlarda olduğu,
kemik yapı ve çevre yumuşak dokuların normal sınırlarda olduğu; Tek Yönlü
Muayenesi Omuz Grafileri, AP Kalça Grafisi, 2 Yönlü Kafa Grafisi ve Town Grafisinde:
Kemik yapılar ve çevre yumuşak dokuların normal sınırlarda olduğu; İki Yönlü
Servikal Vertebra Grafisinde: Servikal lordozda düzleşme izlendiği, vertebra
korpus yükseklikleri ve disk aralıkların normal sınırlarda değerlendirildiği,
servikal 6- 7 seviyesi optimal izlenememekle birlikte C6 vertebra inferior ve
C7 vertebra üst end plate anteriorlarında osteofitik dejeneratif değişiklikler
izlendiği, çevre yumuşak dokuların normal sınırlarda olduğu; İki Yönlü Torakal
ve Lomber Vertebra Grafilerinde: Vertebra korpuslarında minimalorta derecede
radyolusens artımı ve end plate sklerozun dikkati çektiği, vertebra korpus
yükseklikleri normal sınırlarda, alt torokal vertebralar seviyesinde birkaç
adet Schmorl nodülüne ait olabilecek değişiklikler, torasik kifozun normal
sınırlarda izlendiği, kemik yapı ve çevre yumuşak dokuların olağan bulunduğu;
Serebral spinal BT'de: sağda temporal kemik mastoid antrum lateral duvarın
defektif izlendiği (operasyona sekonder?), sol lateral kemik mastoid
hücrelerinde sklerotik değişiklikler, kalvariyal ve kafa tabanı kemik
yapılarının doğal olduğu, bilateral etmoidal sinüslerde ve sağ sfenoidal
sinüste yer yer yumuşak doku yoğunlukları ile uyumlu görünümler izlendiği
(inflamasyon?, hemoraji?), posterior fossa oluşumları, 4. ventrikül, bazal
sisternalar, beyin sapı, bazal ganglionlar, her iki serebral hemisfer ile
santral ve periferik BOS alanlarının doğal görünümde olduğu, patolojik yer
kaplayan oluşum saptanmadığının kayıtlı olduğu evrak içeriğinden
anlaşılmaktadır.
İlgi yazı ve eklerinin incelenmesi sonucunda
hastane evrakındaki radyografi sonuçları ile otopsi raporundaki çelişki
nedeniyle tereddüt hasıl olduğundan olay tarihli grafilerin incelenmesine ve
kişiye ölmeden yapılan tıbbi müdahale ile ilgili tıbbi belge, varsa tanık
ifadelerinin incelenmesine gerek duyulduğu, ayrıca kişinin hastaneden taburcu
edilmesiyle ölümü arasında geçen süre içinde herhangi bir travmaya maruz kalıp
kalmadığı hakkında bir bilgi ya da belgenin mevcut olup olmadığımn sorularak
yukarıda istenen belgelerle birlikte gönderilmesi hususu 15.04.2004 tarihli
yazımız ile istenmiş olup; [O.]
Üniversitesi Personel Daire Başkanlığının 17.06.2004 tarih 766 sayılı yazısı ve
...[A.] Üniversites Tıp Fakültesi
Dekanlığının 05.07.2004 tarih 17820 sayılı yazıları ekinde gönderilen 15 adet
grafinin incelenmesi sonucunda, otopside tespit edildiği bildirilen kosta
fraktürleri ile akciğer lezyonuna ait herhangi bir bulgu saptanmamıştır. Aynca
istenilen, kişinin hastaneden taburcu edilmesiyle ölümü arasında geçen süre içinde
herhangi bir travmaya maruz kalıp kalmadığı hakkında bir bilgi ya da belgenin
ve kişiye ölmeden yapılan tıbbi müdahale ile ilgili tıbbi belge, varsa tanık
ifadelerine ait bir belgenin gönderilmediği anlaşılmaktadır.
SONUÇ:
[S.E.] hakkındaki hasta dosyası
fotokopisi, otopsi tutanağı fotokopisi, olay tarihinde çekilmiş grafiler ile
yapılan konsültasyonlar değerlendirilmiştir.
1- Kişinin olay tarihinde yapılan muayene ve
tetkiklerinde herhangi bir patalojik bulgu tarif edilmemiş olup, ... otopsi tutanağında
mevcut, subaraknodial kanama, sol 4-5-6-7-8. kaburgalardaki kırıkların ve
akciğer lezyonunun oluşumuna ait herhangi bir veri saptanmamıştır, Otopside
kişide daha önce tespitedilen derin ven trombozuna ait bir bulgu da tarif
edilmemiştir. Otopsi sonucunda subaraknoid kanama ile akciğer lezyonundan ve
tabi nedenlere bağlı ölümlerin belirlenmesi açısından histopatolojik inceleme
için örnek alınmadığı ve toksikolojik inceleme yaptırılmadığından; eldeki
mevcut verilerle kişinin kesin ölüm nedeninin tespitine tıbben ve fennen imkan
bulunmadığından ölümünün trafik kazası ile illiyet bağının tespiti
yapılamamıştır.
2- [S.E.nin] kesin ölüm sebebi belirlenemediğinden; [Dr.
Ö.Y., Dr. M.A. ve Dr. A.E.nin] adı geçenin
tedavisinde gerekli özen ve dikkati gösterip göstermedikleri, ölüm olayının
hızlanması veya gerçekleşmesi üzerine etkilerinin olup olmadığı hakkında
mütalaaya vermeye imkan bulunmadığı;
3- Adı geçen hekimlerin hastasına görevleriyle
ilgili özen ve dikkati göstermediklerine dair tıbbi bulgu bulunamadığı;
kanaatinde bulunduğumuz hususları saygılarla arz olunur."
20. Danıştay 1. Daire tarafından 20/12/2004 tarihli kararla,
doktorlar Ö.Y. ve A.E.nin üstlerine atılı suçu işlediğini doğrulayacak ve
haklarında kamu davası açılmasını gerektirecek yeterli delil bulunmadığından bu
doktorlar bakımından men-i muahkeme kararının onanmasına, doktor M.A. yönünden
ise men-i muhakeme kararının bozulmasına ve şahsın yargılanmasına karar
verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...
...[M.A.nın] üstüne atılı suçu işlediğini doğrulayacak ve
hakkında kamu davası açılmasını gerektirecek yeterli kanıt dosyada mevcut
olduğu anlaşıldığından, men-i muhakemesine ilişkin [O.] Üniversitesi Rektörlüğünce oluşturulan Yetkili
Kurulun 5.8.2004 günlü ... kararının adı geçen sanık yönünden bozulmasına ve
eylemine uyan Türk Ceza Kanununun 230 uncu maddesi gereğince lüzum-u
muhakemesine, yargılanmasının Eskişehir Asliye Ceza Mahkemesinde
yapılmasına..."
21. Eskişehir 3. Asliye Ceza Mahkemesinde doktor M.A. hakkında
görevi ihmal suçundan görülen yargılamada temin edilen 12-15/3/2008 tarihli
Yüksek Sağlık Şûrası (Şûra) raporunun ilgili kısımları şöyledir:
"...
KONU: Görevi ihmal suçundan hakkında dava
açılan Dr. [M.A.nın] (Plastik ve Rekonsrüktif Cerrahi Araştırma Görevlisi) olayda ihmalinin
olup olmadığı hakkında rapor düzenlenmesini isteyen Eskişehir 3. Asliye Ceza
Mahkemesinin... ekindeki dosya Şuramızca incelendi.
...
... 47 yaşında [S.E.nin] özgeçmişinde; 23 Ocak 2001 tarihinde, sağ alt
ekstremitede Derin Ven Trombozu tarnsıyla [O.] Üniversitesi Tıp Fakültesi GKDC servisinde 1 hafta
yatarak medikal tedavi gördüğü,... olayda ise 05 Eylül 2003 tarihinde araç içi
trafik kazası nedeni ile [O.]
Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine getirildiği Acil Serviste görevli hekim
Dr. [M.A.] tarafından yapılan
muayenesinde genel durum orta, nabız 72, solunum sayısı 29 ve sistem
muayenelerinin doğal olduğu, yapılan GKDC konsültasyonunda, muayenesinde
patolojik bulgu olmadığı, PA akciğer grafisinde akciğerler ekspanse olup
hemotoraks. prnömotoraks ve cilt altı amfizemin görülmediği, gözlenebilen
alanlarda kot fraktürü olmadığı ve analjezik önerildiğinin belirtildiği,
Nöroşirurji konsültasyonunda, sol frontal bölgede cilt laserasyonunun olduğu,
bulantı, kusma ve nörolojik defisitin olmadığı, BBT'de kemik yapıların ve
intrakranial yapılarının doğal olduğu, acil nöroşirurjik müdahale gerektiren
patoloji saptanmadığının belirtildiği,
...
SONUÇ ve KARAR: Dosyadaki bilgi, belge ve
bulgular değerlendirildiğinde; [S.E.nin] trafik kazası sonrasında yapılan muayene ve tetkiklerinde herhangi bir
patoloji tespit edilmemiş olup, otopsi raporunda da belirtilen subaraknoidal
kanama kosta kırıkları ve akciğer lezyonu oluşum nedenine dair bir bulgu ve
kesin ölüm nedeni tespit edilemediği, bu cihetle Dr. [M.A.nın] görevi ihmali ve ölüm olayı üzerine etkisinin olup
olmadığı hususunda mütalaa verilmesinin mümkün olmadığına ... "
22. Eskişehir 3. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından bu defa
12/2/2010 tarihinde doktor M.A.nın eylemleri ile ölüm olayı arasında illiyet
bağı bulunup bulunmadığı açısından rapor düzenlenmesi için İstanbul Adli Tıp
Kurumundan (ATK) talepte bulunulmuştur.
23.ATK 1. İhtisas Kurulunun 7/7/2010 tarihli raporunun ilgili
kısımları şöyledir:
"...
6. Dosyada mevcut 4 adet beyin tomografileri
Kurulumuzda tetkik edildi. Sol temporal lobda ince tabakalı subdural kanama
tespit edildi.
Akciğer grafisinde ise osseöz ve
parankimatiklezyon tespit edilmedi.
SONUÇ:
... adli ve tıbbi belgelerde bulunan veriler
birlikte değerlendirildiğinde;
1- Kişinin ölüm nedeni ve mekanizması
belirlenemediğinden kaza ile ölümü arasında illiyet bağı olupolmadığının
belirlenemediği,
2-Kaza sonrası müracaat ettiği hastanede
gerekli tetkik ve takibinin yapıldığı ancak kişinin ölüm nedeni
belirlenemediğinden ilgili hekimlerin kusur ve ihmallerinin bulunup bulunmadığı
hakkında görüş belirtilmeyeceği..."
24. Eskişehir 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 24/5/2011 tarihli
kararıyla doktor M.A. hakkındaki görevi ihmal suçundan görülen yargılamanın
zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılmasına karar verilmiştir.
25. Karar Yargıtay 4. Ceza Dairesi tarafından 8/2/2012 tarihinde
onanmıştır.
26. Diğer taraftan Cumhuriyet Başsavcılığınca kazanın tarafı
olan kamyon sürücüsü O.Ö. hakkında Eskişehir Asliye Ceza Mahkemesinde açılan,
sonrasında devredilerek Eskişehir 1. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen yargılama
sonucunda 29/5/2009 tarihli kararla sanık hakkında tedbirsizlik ve dikkatsizlik
sonucu bir kişinin ölümüne ve bir kişinin basit derecede yaralanmasına
sebebiyet verme suçundan neticeten 2.558 TL adli para cezasına ve sürücü
belgesinin 9 ay süreyle geri alınmasına hükmedilmiştir.
B. Olayla İlgili
Yürütülen Tazminat Davası Süreci
27. Başvurucular 21/11/2003 tarihli dilekçeyle olayla ilgili
olarak Rektörlük ve doktor M.A. aleyhine 30.000 TL maddi, 30.000 TL manevi
tazminat ödenmesi talepli tazminat davası açmıştır.
28. Davanın görüldüğü Eskişehir 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin
(Hukuk Mahkemesi) 21/4/2004 tarihli kararıyla Rektörlük aleyhine açılan dava
yönünden görevsizliğe ve davanın tefrikine karar verilmiştir.
29. Doktor M.A.nın vekili tarafından sunulan cevap dilekçesinin
ilgili kısmı şöyledir:
"...
1. Davacıların murisi geçirdiği bir trafik
kazası sonucu müvekkilin o anda [O.]
Üniversitesi Hastanesinin acil servisine getirilerek o anda acil serviste
görevli olması sebebi ile ilk müdahalesi müvekkil tarafından yapılarak
yapılması gereken acil müdahale yapılmıştır.
2. Hastanın mevcut durumu gereği ve beyanına
göre Beyin Cerrahi ve Kalp Damar Cerrahi uzmanları tarafından gerekli muayene
ve tetkikleri yapılarak hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde tüm röntgen
filmleri ve tomografileri çekilmiş yapılan konsültasyonlar sonunda hastada
hiçbir bulguya rastlanmadığı bildirilmiştir.
3. Hasta aynı gece yinede müşahade altına
alınarak yatırılmış ve izlenmiştir. Ertesi gün bütün bulguları normal
olduğundan yapılacak bir işlem kalmadığından ilgili uzman servislerinin vermiş
oldukları bilgi ve çekilen film ve tomografilerle yapılan tetkiklere göre
hayati tehlikesinin bulunmadığı kesin raporunun bilahare verileceğinin
belirtilerek müvekkil tarafından geçici raporu verilerek taburcu edilmiştir.
4. Hastanın evine giderek 6 gün sonra ölmesi
üzerine iddiaya göre yapılan otopsi sonucu 5 kaburgasının kırık olduğu keza
buna bağlı iç organlarda meydana gelen harabiyet ve beyin kanaması neticesinde
meydana gelen beyin harabiyeti sonucu öldüğü yolunda ki davacı vekillerinin
beyanını kabul etmek hiç mümkün değildir. Zira ölenin hastanede tüm tetkikleri
yapılmış film ve tomografisi çekilmiş olup ne beyin kanaması nede kırığa
rastlanmadığı hastane kayıtları ile sabit olup bunların hilafında otopside
gerçekten kırık ve beyin kanaması saptanmışsa bunların izah edeceğimiz
sebeplerden kaynaklandığı kanaatindeyiz.
a) Beyin kanamasının kazaya bağlı olması
mümkün değildir. Zira kaza sonucu gerçekten beyin kanamasının olması ve bunun
zaman içinde beyinde hasar meydana getirmesi halinde öncelikle hastada şuur
kaybı felç ve benzeri arazlar meydana gelir. oysa davacıların murisi kazadan
sonra ölünceye kadar normal yaşamını sürdürmüş ve hiçbir araz meydana
gelmemiştir. Kaldı ki ölenin hastanede yapılan ilk müdahale ve tüm
tetkiklerinde beyin kanamasının olmadığı açıkça belirlenmiştir. Ölende
gerçekten beyin kanaması oluşmuş ise bu sonradan bir tansiyon yükselmesi veya
beyin damarlarında bir tıkanmadan meydana gelmiş olabilir.
b) Kaburga kemiklerinin kırık olması ise
davacılar vekilinin dilekçesinde belirttiği gibi kalbin durması sonucu kalbi
yeniden çalıştırmaya yönelik yapılan masajlar sırasında olması kuvvetle
muhtemel bir kırıktır. Zira gerçekten böyle iddia edildiği gibi 5 kaburgasının
kırılmış olması halinde bunun çekilen filmlerde görülmemesi hiç mümkün
değildir. Kaldı ki otopsi sırasında bu kırıkların yenimi yoksa eski kırık mı
olduğu yönünden bir bilgiye sahip olmadığımızdan bu konuda daha sonra beyanda
bulunacağız.
c) Solunum yetmezliği ise yine kanaatimizce
ekte sunduğumuz davacılar murisinin 2001 yılında meydana gelen ve aynı
hastanede tedavi gördüğü DVT hastalığının sonucu meydana gelen pıhtının
atılması sırasında bu pıhtının ana damarlarından birini tıkamasına bağlı olarak
Akciğerin işlevini yapamamasından meydana geldiği kanaatindeyiz. ..."
30. Hukuk Mahkemesinin 6/10/2011 tarihli kararıyla olay hakkında
yürütülen ceza yargılaması ve tam yargı davası sırasında alınan 3 adet aynı
görüşü içeren bilirkişi raporu (ATK raporları ve Şura raporu) bulunduğu
belirtilerek ölüm olayıyla davalı doktorun eylemi arasında eylemi arasında
illiyet bağı kurulmadığından dolayısıyla davalının kusuru olmadığından davanın
reddine karar verilmiştir.
31. Kararın Yargıtay 4. Hukuk Dairesi tarafından husumetin
doktora değil ilgili idareye yöneltilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulması
üzerine Hukuk Mahkemesi 28/3/2013 tarihli kararla bozmaya uyarak davanın
doğrudan doktor M.A.ya husumet yöneltilerek açılamayacağı gerekçesiyle davanın
reddine karar vermiştir.
C. Olayla İlgili Olarak
Yürütülen Tam Yargı Davası Süreci
32. Başvurucular, Hukuk Mahkemesinin 21/4/2004 tarihli
görevsizlik kararı üzerine (bkz. § 28) 21/5/2004 tarihli dilekçeyle Rektörlük
aleyhine olayda hizmet kusuru bulunduğu iddiasıyla başvurucu Ragibe Nuran Ertan
için 20.000 TL maddi, 20.000 TL manevi, başvurucular Merve Ertan ve Muammer
Ertan için ayrı ayrı 5.000 TL maddi, 5.000 TL manevi olmak üzere toplam 30.000
TL maddi, 30.000 TL manevi tazminat ödenmesi talepli tam yargı davası açmıştır.
33. Dava dilekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
"...
...[S.E.nin] ölümünden davalı doktor [M.A.] ve
isimleri öğrenildiğinde davaya dahil edilecek diğer doktor ve sağlık
görevlileri GÖREV KUSURU ve [O.]
Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi HiZMET KUSURU ve BK 55. maddesinde hükmü
geçen 'Çalıştıranın Sorumluluğu' nedeni ile 1.derecede asli kusurlu olup, bu
durumdan müvekkillerimize karşı müteselsilen sorumludurlar.
...
Ölenin; otopsi raporundan da anlaşılacağı
üzere ölüm nedeni kaza neticesinde meydana gelen künt göğüs travmasına bağlı
olarak meydana gelen kaburga kemiklerinin kırılması ve buna bağlı olarak
meydana gelen iç organ harabiyeti ile künt kafa travmasına bağlı olarak oluşan
beyin kanamasıdır ve ölenin yukarıda liste halinde sunulan tüm röntgen filmleri
çekilmesine rağmen vahim ve talihsiz ölümüne sebebiyet veren nedenler bu
filmlerden anlaşılamamıştır. Bu vahim ve talihsiz durumun 4 sebebi olabilir.
Birincisi; her yönüyle düzgün, net ve durumu açıkça ortaya koyan röntgen
filmlerine rağmen bunları inceleyerek rapor yazan doktor ya da sağlık
memurlarının bilgi, görgü, önemseme ve tecrübelerinin yetersiz seviyede oluşu.
ikincisi ; söz konusu rontgen filmlerinin çekilmesi ile görevli sağlık
memurlarının bilgi, görgü, önemseme, yetenek ve tecrübelerindeki yetersizlik
nedeni ile filmin yanlış çekilmesine sebebiyet vermesi, üçüncüsü; doktor ve
sağlık memurlarının yeterli derecedeki tüm bilgi, görgü, tecrübe,önemseme ve
yeteneğine rağmen röntgen filmlerinin çekildiği makine ve teçhizatın arızalı
olması ve bu sebeple filmlerin düzgün çıkmaması, dördüncü sebep ise
konsültasyon talep edilen doktortarın da iş yoğunluğu veya başkaca sebeplerle
hastayı yeterli şekilde incelemeden hastanın durumu hakkında bir karar vermiş
olması ya da hastanın durumunun incelenmesinde yeterli bilgi, görgü, tecrübe,
önemseme ve yeteneğe sahip olmadığı için hastanın aciliyet ve hayati tehlike
arz eden durumunu anlayamamış olmasıdır.
...
...ölen [S.E.ye] acil serviste ilk müdahalede bulunan davalı doktor
veya doktorlar, çekilen acı ve ıstırap, zor nefes alıp verme, istifra ve aşırı
terleme nedeni ile gerek ölen, gerekse ölenin başta eşi olmak üzere tüm arkadaş
ve yakınları tarafından beyin kanaması ve iç kanama endişesiyle uyarılmış, çok
fazla ağrı duyduğu belirtilmiş ancak davalı doktor tarafından 'Hastaya gereken
tüm müdahaleler yapıldı, çekilen filmlerin neticeleri temiz, yapılacak bir şey
yok dinlenmesi gerek' denilerek sürekli azarlanmışlardır. ölenin çekmiş olduğu
acı ve ıstırabın süratle dindirilmesine, uyarılar sonucunda ıstırabın nedeninin
yeniden araştırılmasına çalışılmamıştır. Hastanın o an için göstermiş olduğu
belirtilere rağmen ölüm tehlikesinin varlığı düşünülmeksizin müdahale edilmemiş
ve ölüme sebebiyet verilmiştir.
...Ölen [S.E.] tarafından çekilen filmlerin temiz çıkması ancak
nefes alırken kemiklerinin ciğerlerine batıyormuş gibi hissetmesi nedeni ile
davalı doktordan yeniden film çekilmesini istemiş ancak davalı doktor
tarafından bu isteği reddedilmiştir.
... Özellikle böylesine önemli bir eğitim ve
uygulama hastanesinde acil serviste görevlendirilecek hekimlerin tecrübe, bilgi
ve becerisinin önemi ve varlığı hastane yönetimi tarafından dikkate
alınmalıdır. Ve yine yukarıda belirttiğimiz gibi çekilen filmlere rağmen hayati
tehlikenin varlığının anlaşılamamış olması çekilen röntgen filmlerinin düzgün
çekilememiş olmasından yada röntgen makine ve teçhizatının arızalı olmasından
da kaynaklanabilir. Dolayısıyla burada hastanenin hizmet kalitesi ve şekli
yönünden ayrıca bir sorumluluğu bulunmaktadır.
...
...Hastanın belirtilerine göre hayati
tehlikenin varlığı aşikar olmasına rağmen şüpheye düşülüp yeniden film
çekilmemiştir. Hasta salt ağrı kesici tedavisiyle kalitesiz bir tıbbi bakıma
maruz bırakılmıştır. Hasta ve yakınları tarafından her ihtimale karşı yeniden
film çekilmesi istense de hastanın hiçbir şekilde buna ihtiyacı olmadığı
defalarca belirtilmiş ve bu istek reddedilmiştir...
...
Müstahdemin fiili ile zarar arasında bir
illiyet bağı bulunmalıdır. Davalı doktor veya doktorların, aynı zamanda sağlık
personelinin; müvekkillerimizin tek desteği ölen [S.E.nin] 'Nefes alırken kemiklerim ciğerlerime batıyor gibi
oluyor, tekrar film çekilmesini istiyorum.', yakınlarının 'Hastanın yüzü
bembeyaz oldu, aşırı terleme ve istifrası var. iç kanama veya beyin kanaması
geçiriyor olabilir mi?' şeklindeki uyarıları ve feryatları dikkate alınmış
olsaydı hayati tehlikenin varlığı an1aşılmış olacak ve söz konusu ölüm olayı
gerçekleşmeyecekti. Burada da illiyet bağının varlığı tartışılmazdır.
Her ne kadar dilekçemizin bu bölümünde
BK.55.maddesi ile ilintili olarak sadece müstahdemin, yani davalı doktor ve
doktorların, aynı zamanda sağlık personelinin tedbirsizlik ve dikkatsizlik
neticesine sebebiyet verdikleri ölümden ve buradaki illiyet bağından
bahsedilerek şartların oluşması nedeni ile istihdam eden hastanenin kusursuz
sorumluluk hali irdelense de; hastanenin sağlık personelinin kusurlu
davranışları dışında kendi başma hizmet kusurunun varlığı tartışılmazdır.
Hastane acil servisinde çalıştırılan doktor ve diğer sağlık personelinin
yeterli bilgi, tecrübe ve yeteneğe sahip olmasına dikkat etmek ve bu hususu
gözetmek tamamen hastanenin sorumluluğudur. Gerek röntgen filmlerinin çekildiği
cihazlar gerekse diğer tedavide kullanılan makine ve teçhizatm arızalı
olmaması, gerekli bakımının yapılması zorunluluğu hastaneye ait bir
sorumluluktur. Özellikle söz konusu davalı sağlık kuruluşu eğitim ve uygulama
hastanesi olması dolayısıyla istihdam ettiği doktor ve sağlık personelinin
hizmetiçi eğitimlerine önem vermek zorundadır. .. Yeterli bilgi yada tecrübeye,
öngörebilme yeteneğine sahip olmayan hekimlerin acil servis gibi sorumluluğu
insani boyutta olan bir birimde çalıştırılmamalarına dikkat etmek yükümlülüğündedir....
...
...Ancak ölen [S.E.ye] yaptırılan konsültasyonda bunun talep edilmesi
gerekliliğinin nedenlerini belirtir, hekim tarafından yazılan bir yazıya
rastlanmamıştır. (b) bölümünde ise ... ölen [S.E.ye] uygulanan konsültasyonda gerekçe ve sonuçların
anlaşılması mümkün olmadığı gibi tutulan tutanakta dahi konsültan tabip ve
doktorların kimlikleri anlaşılamamaktadır. İmzaları dahi yoktur. ... ne hasta
ne de hastanın 1.derecede yakını dahi bilgilendirilmemiştir. ...
...
...Ancak ölen [S.E.] hastaneden hiçbir hayati tehlikesinin olmadığı,
başkaca bir tedavinin gerekli olmadığı gerekçesi ile ağrılı ve sızılı bir
şekilde sadece ağrı kesici tedavisi (analjezik) uygulanarak apar topar taburcu
edilirken kendisine ve yakınlarına söz konusu ağrı ve sızının, nefes almakta
zorlanmanın kaza esnasında emniyet kemerinin sıkmasından kaynaklanabileceği 3-4
gün içinde bunun da geçeceği belirtilmekle yetinilmiştir.
...
...ölen [S.E.nin] eşi Ragibe Nuran ERTAN için 20.000.000.000.-TL.si
maddi, 20.000.000.000.-TL.si manevi; kızı Merve ERTAN için 5.000.000.000.-TL.si
maddi, 5.000.000.000.-TLsi manevi; oğlu Muammer ERTAN için 5.000.000.000.-TL.si
maddi, 5.000.000.000.-TL.si manevi olmak üzere TOPLAM 60.000.000.000.-TL.si
maddi ve manevi tazminat talep etmek zarureti hasıl olmuştur..."
34. İdare Mahkemesi nezdindeki yargılamada Rektörlük tarafından
sunulan cevap dilekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
"...
Hasta trafik kazası nedeniyle acil servisimize
05.09.2003 tarihinde saat 20.35'te kabul edilmiş olup, yapılan ilk
değerlendirmesinde genel durumunun iyi, şuurunun açık, vital bulgularının
stabil olduğu tesbit edilmiştir.
Sistem muayenesinde alında sol tarafta cam
kesiklerine ait olabilecek çok sayıda cilt lezyonları (0.5 cm'lik küçük cilt
kesileri) dışında başka anormal sistem bulgusuna rastlanmamıştır. Hastanın
ağrısı, baş dönmesi mide bulantısı, solunum sıkıntısı, karın ve yan ağrısı,
eklem ve ekstremite ağrısı olmayıp hasta hareketle olduğunu ifade ettiği, fakat
fizik muayene (palpasyon) ile belirgin olmayan bir sırt ağrısından sol skapuler
(kürek kemiği) bölgede şikayetçi olmuştur. Hastanın damar yolu açılıp, yarasına
geçici pansuman konulmuştur.
Hastadan travmaya ilişkin bölgelerine yönelik
direkt grafileri istenmiş, grafılerde hastanın hayatını tehdit edecek bir
patolojiye rastlanmamıştır. İlgi Anabilim Dallarından Nöroşirurji (Beyin
Cerrahisi) ve Göğüs Kalp Damar Cerrahisi konsültasyon istenmiş ve hastanın
değerlendirmeleri sağlanmıştır. Beyin Cerrahisinden nöbetçi doktor ...
tarafından değerlendirilen hastanın, bölümlerin istediği ek tetkikler
tamamlandıktan sonra her iki bölüm açısından müdahale gerektirecek bir
patolojiye rastlanmadığı belirtilmiştir. (tomografi ve grafıler normal)
Hastanın direkt grafilerinde mide gazı
görünümünde artma olduğu saptanmış olup, bununda sırt ağrısına etki eden bir
faktör olabileceği düşüncesiyle nazogastrik sonda ile boşaltma işlemi
denenmiştir. Bu esnada .. hastada bir kez yediklerini içerir tarzda kusması
olmuştur.
Hastanın alnındaki küçük kesiler acil serviste
Dr. [M.A.] tarafından sütüre
edilmiştir. Saat 23.30'da hastanın tüm muayene, konsültasyon ve tetkik
işlemleri tamamlanmıştır. Hastanın ağrısına yönelik olarak ağrı kesici yapılmış
ve hasta acil serviste izleme alınmıştır. Acil servisteki izlem süresince
hastanın vital bulguları takip edilmiştir. Saat 02.00 sularında
hasta tekrar değerlendirilmiş, vital bulguları stabil, ek şikayet ve bulgusu
olmadığı gözlenmiştir. Bu nedenle hastanın eve gidebilecek durumda olduğu fakat
hastanın ağrı kesici etkisinde uyuduğu için acil serviste izlem altında
kalmasının uygun olacağı hasta yakınlarına iletilmiştir. Sabah saat 08.30
itibariyle hastanın tansiyon, nabız ve solunumu normal olup, son kez yapılan
fizik muayenesinde genel durumunun iyi, şuurunun açık, ek şikayet ve bulgusunun
olmadığı tesbit edilmiştir. Tanı olarak: Travmaya bağlı yumuşak doku travması
düşünülmüştür. Hastanın hayati tehlikesi olmadığına ilişkin geçici rapor
düzenlenerek hasta önerilerle (ağrı kesici) 09.30'da taburcu edilmiştir .
...
Trafık kazası nedeniyle 05.09.2003 tarihinde
gelen [S.E.] isimli hastanın
triage işlem saati 20.35'tir. Triage: acil servise başvuran hastaların
şikayetleri ve genel durumları göz önünde bulundurularak tıbbi bakım
önceliklerinin belirlenmesi işlemidir. ... Fakat hasta yakınlarının zaman zaman
izinsiz olarak acil servis içine girme girişiminde bulunmuştur. Hastanın ve
içerideki diğer hastaların mahremiyeti endişesi göz önünde bulundurularak hasta
yakınlarının acil servis sağlık personelleri tarafından uygun bir şekilde
uyarılıp çıkmaları sağlanmıştır.
Travma hastalarında öncelikle 3 adet grafi
değerlendirmesi yapılır. Bunlar C-spine (lateral boyun), Akciğer ve pelvis
(bilateral kalça) grafıleridir. Hasta [S.E.de] bu grafıler öncelikle değerlendirilmiş olup,
takibinde yapılan muayene ve değerlendirmeler ile hastada gerekli olabilecek ek
grafıler, tomografi vb. istenmiştir. ... belirtildiği gibi 'kol filmi
unutulmuş, onları da çekmeniz gerekiyor' şeklindeki ifadenin hasta yakınlarının
süreci yanlış algılamasına bağlı olarak dile getirdiği düşünülmektedir.
Hastanın şuuru açık olduğu için, şikayetleri
kendisinden dinlenmiş ve acil servis ekibince gerekebilecek ek tetkik ve
konsültasyonlar değerlendirilmiştir. Bu nedenle hasta yakınlarının ...
belirtmiş olduğu, hastanın şikayeti veendişe edilen duruma ilişkin herhangi bir
diyalog acil servis ekibi ile yaşanmamıştır.
Ek olarak ... Dr. [M.A.] tarafından hasta yakınlarının 'hastanın bir şeyi
yok, filmleri çekildi zaten denilerek ve azarlanarak gönderiliyor' ifadesi
gerçeği yansıtmamaktadır. Böyle bir diyalog aralarında geçmemiştir.
Hasta yakınlarının bir ara hastayı tuvalete
götürmeleri için yardımcı olmaları istenmiştir. Bu esnada hastada terleme, yüz
ve vücudunun bembeyaz olması şeklinde ifade edilen şikayetler acil servis
ekibine iletilmemiş olup, hastanın daha tuvaletten dönmeden düzelmiş olması,
düşünülen bu bulgularının yatar pozisyondan ani kalkar pozisyona geçerken
geçici fızyolojik bir ortostatik reaksiyon sonucu olabilir.
Yine ... belirtilen 'hastanın ısrarla acil
servisten gönderilmek istendiği' ve göğüs ağrısı şikayetinin 'arabanın emniyet
kemeri sıkmıştır' şeklinde bir diyalog Dr. [M.A.] ile hasta yakınları arasında yaşanmamıştır.
...
Hastanın 11.09.2003 sabahı şiddetli ağrı
çekmeye başladığı (ağrının yeri?) nefes almakta sorun yaşamaya başladığı (ek
bulgu?) şeklindeki ifade hastanın yeni ve ani başlangıçlı bir durum yaşadığını
düşündürmektedir.
Anlaşıldığı kadarıyla 112 ambulans ekibi
geldiğinde hastanın arrest olduğu (kalp ve solunumunun durduğu) canlandırma
işlemlerine rağmen hastanın kurtarılamadığı öğrenilmiştir.
Yapılan otopsi raporunda ... künt göğüs
travmasına bağlı kaburga kırıkları ile birlikte iç organ harabiyeti (akciğer?
Yada diğer organlar?) ve künt kafa travmasına bağlı beyin kanaması sonucu
yaşamını yitirdiği, ek olarak bu bulguların 05.09.2003 tarihınde geçirmiş
olduğu trafik kazası sonucu olabileceği kanaatine otopsiyi yapan hekim
tarafından?, adli tıp uzmanı?, pratisyen hekim?) varıldığı belirtilmiştir.
Dosyada yer alan bulgularımıza göre hasta [S.E.nin] acil serviste ilk muayene edildiği 05.09.2003
tarihinde, beyin kanaması ve otopsi raporundan anlaşıldığı kadarıyla kaburga
kırığı ve akciğer harabiyetini düşündürecek anormal fizik muayene ve radyolojik
bulgusu bulunmamaktadır. Ek olarak hasta 06.09.2003 tarihinde (12 saati aşan
gözlemden sonra) acil servisten taburcu edilirken hastada beyin kanaması ve iç
organ yaralanmasını düşündürecek ek şikayet, vital bulgu anormalliği ve fızik
muayene bulgusu yoktur. Hastanın ek bulguları ... 'Belirgin yaralanmaya ilişkin
yüksek risk değişkenleri' ne de uymamaktadır. ... Buradan yola çıkarak
gelişinde ve taburcusunda yüksek risk taşımadığı sonucuna varılmıştır.
Hastanın 11.09.2003 tarihine kadar bilincinin
açık olması, ifade edilen solunum sıkıntısının ani şiddetlendiği
belirtildiğinden otopsi raporunda belirtilen ölüm sebeplerinin geçirilen
kazayla direkt ilişkili o1mayabileceği kanaatine varı1mış olup, bu olasılık göz
önüne alınmalıdır. Çünkü beyin kanaması nedenleri arasında sadece travma
bulunmamaktadır. Hastalarda hipertansif ataklar, arteriovenöz malformasyon,
anevrizma, tümoral oluşumlar beyin kanamalarına neden olabilir. Ani olarak
şiddetli artan solunum sıkıntısı da akla tansiyon pnömotoraksı getirmektedir ki
bu bulgu travmanın erken dönemlerinde (ilk saatte) karşımıza çıkan bir durumdur
... Travmadan günler sonra meydana gelebi1mesi, yeni bir travma ve başka bir
patoloji söz konusu değilse beklenmez ve öngörülemez. Ani gelişen solunum
sıkıntısının diğer önemli nedenlerinden biri de Pulmoner Embolidir ki, bu durum
için özellikle DVT yani derin yen trombozu bulunan hastalar risk gurubunu
oluşturmaktadır. ... Hastanın dosyası incelendiğinde 23.03.2001 tarihinde DVT
tanısıyla Göğüs Kalp Damar Cerrahisinde yatırıldığı tesbit edilmiştir. (Ek-4)
Dolayısı ile hastanın istirahat ettiği dönemde bacak venlerinden akciğer
venlerine gelen bir pıhtı ani şiddetlenen bir solunum sıkıntısı yaratıp ölümüne
neden olabilir.
Hastada ani gelişen solunum ile ilgili
kötüleşme yanında, beyin kanaması da olduğu belirtilmiştir. Travmayla ilişkili
ölümlerde beyin kanaması eğer neden olarak gösteriliyorsa, olay anında veya ilk
saat içinde çıkmaktadır. (Ek-2) Net lokalizasyonu bilinmese de beyin kanamaları
lokalizasyon ve büyüklüğü ile ilişkili olarak ciddi solunum sıkıntısı, bilinç
durum değişikliği ve sonuçta da kalp ve solunum durmasına neden olabilirler.
Hastada eğer böyle bir durum gelişti ise hastayı canlandırmak için yapılan
göğüs masajı esnasında da kaburga kemiklerinde kırılma dolayısı ile organ
yaralanması meydana gelmiş olabilir. Bu nedenle mevcut veriler ve elimizde olan
otopsi raporu bilgilerine göre hastanın ölümünün 6 gün önce geçirmiş olduğu
trafik kazası ile ilişkilendirilmesi yönündeki kanaat hastanın fizik muayene
bulguları ve radyolojik inceleme yöntem sonuçları ile uyumlu değildir.
...
... Hastanesi için 'hizmet' kusurunun
oluşmadığı açıktır. Bu bağlamda dilekçede iddia edilen 'dikkatsizlik ve
tedbirsizlik' söz konusu değildir. Çünkü, hastada klinik olarak nörolojik bulgu
olmamasına rağmen beyin hasarının olmadığının kesinleştirilmesi için
Nöroşirurji (Beyin Cerrahisi) konsültasyonu istenmiş, tomografi çekilmiş ve
sonuçlar normal olarak rapor edilmiştir. Sırt ağrısı açısından
değerlendirildiğinde toraks yaralanması ve akciğer parankim hasarının (dolayısı
ile hemotoraks, pnömotoraks) olmadığının kesinleştirilmesi için Göğüs Kalp
Damar Cerrahisi konsültasyonu istenmiş, muayene ve grafi sonuçları normal
olarak rapor edilmiştir. Ek olarak hasta 12 saati aşan bi süre acil serviste
izlenmiş, vital bulgu takibi yapılmış ve taburcusundan önceki fizik
muayenesinde her hangi bir anormal bulguya rastlanmamıştır.
...
Davacıların dilekçesinde belirtildiği gibi
hastaya bakan hekimlerin bilgi, görgü ve tecrübelerine ilişkin olumsuz iddia
doğru değildir. Hastaya bakan doktorların hepsi yeterli süre pratisyen hekimlik
yapmış bulundukları uzmanlık branşıyla ilgili olarak yeterli süre eğitim almış,
sorumluluk ve karar yetilerine sahip doktorlardır.
Acil serviste bakılan tüm hastalar, eğer
kategori 1 (çok acil) ve II (acil) olarak triage işlemine tabi tutuldularsa,
genellikle birden fazla hekim (konsültasyonlar veya acilde nöbet tutan diğer
hekimler) tarafından değerlendirilirler, tıpkı hasta [S.E.de] olduğu gibi. Bu işlem olguların farklı gözle
incelenmesini, farklı hekimlerin yaptıkları muayene bulguları, elde edilen
tetkikleri birlikte tartışması ve değerlendirmesini sağlar. Dolayısı ile yanlış
ve eksik tanıların konulmasmı önler. Hasta [S.E.], farklı üç hekim tarafından değerlendirilmiş, elde
edilen fizik muayene bulguları ve grafi sonuçlarına göre hayati tehlike arzeden
bir durum saptanmamıştır. Bu nedenle davacılarm dilekçesinde iddia edildiği
gibi hastanın hekimler tarafından 'önemsenmemesi' gibi bir durum söz konusu
değildir. Tüm hekimler ve diğer acil personeli görevlerini yerine getirmiştir.
...
C)- Filmlerin çekildiği makine ve teçhizatın
arızalı olması ve bu sebeple filmin düzgün çıkmaması iddiası;
a) Hastanemiz 1999 yılında ISO-9001 Kalite
Belgesi almıştır.
b) Buna göre düzenli aralıklarla yapılan
kontrollerde hastanemizin tüm hizmet basamakları eksiksiz çalışmakta,
kullanılan alet, makine vb. malzemelerin rutin bakım, onarım ve kalibrasyonları
yapılmaktadır.
c) 05.09.2003 tarihinde hasta ile ilgili
olarak grafi ve tomografi cihazları hakkında bir arıza söz konusu değildir.
Bu nedenle dilekçede 'filmlerin çekildiği
makine ve teçhizatın arızalı olması ve bu sebeple filmin düzgün çıkmaması'
şeklindeki iddia doğru değildir.
...
Çekilen Akçiğer grafisinin ve Tomografınin
değerlendirilmesine ilişkin iddia;
Çekilen akciğer fılmi Göğüs Kalp Damar
Cerrahisi konsultan hekimi tarafından değerlendirilmiş ve patoloji
saptanmadığına ilişkin not Beyin cerrahisi konsultan notunun ön yüzünde yer
almaktadır..."
35. İdare Mahkemesi tarafından 17/3/2005 tarihinde Cumhuriyet
Başsavcılığından soruşturma dosyasının incelenmek üzere gönderilmesi talep
edilmiştir. Cumhuriyet Başsavcılığı dosyayı 6/4/2015 tarihinde iletmiştir.
36. İdare Mahkemesi tarafından 8/6/2005 tarihinde Hastaneden
S.E.ye ait hasta dosyasının bir örneğinin incelenmek üzere gönderilmesi talep
edilmiştir. Hastane dosyayı 24/6/2015 tarihinde iletmiştir.
37. İdare Mahkemesi tarafından 28/9/2005 tarihinde, S.E.ye
Hastanede yapılan acil müdahale ve tedavide davalı idarenin herhangi bir hizmet
kusuru bulunup bulunmadığı, hizmet kusuru varsa şahsın vefatıyla kusur arasında
illiyet bağı olup olmadığı hususunda ATK'dan bilirkişi olarak rapor
hazırlanması talep edilmiştir. ATK 1. İhtisas Kurulu 30/11/2005 tarihli
yazısıyla S.E.nin çekilen grafi ve tomografilerinin iletilmesi talebiyle
iletilen evrakı iade etmiştir.
38. İdare Mahkemesi tarafından 29/12/2005 tarihinde talep edilen
grafi ve tomografiler başvuruculardan istenmiş, başvurucularda bulunmadığının
anlaşılması üzerine 31/1/2006 tarihinde bahse konu evrakın iletilmesi
Hastaneden talep edilmiştir. Hastane tarafından talep edilen grafi ve
tomografiler 28/2/2006 tarihinde iletilmiştir.
39. Eksik belgelerin tamamlanması sonrasında İdare Mahkemesi
tarafından 28/4/2006 tarihinde ATK'dan tekrar rapor talebinde bulunulmuştur.
ATK tarafından, talep müzekkeresinin bekleme süresi dolmasına rağmen
ulaşmadığından bahisle talep 28/7/2006 tarihinde İdare Mahkemesine tekrar iade
edilmiştir.
40. İdare Mahkemesi tarafından 9/8/2006 tarihinde ATK'dan bir
defa daha rapor talebinde bulunulmuştur.ATK 1. İhtisas Kurulu 27/10/2006
tarihli yazısıyla, çekilen grafi ve tomografilerin iletilmesi istenmişse de
talep edilen belgeler iletilmediğinden evrakı yeniden iade etmiştir.
41. İdare Mahkemesi tarafından 30/11/2006 tarihinde bahse konu
evrakın iletilmesi Hastaneden talep edilmiştir. Hastane tarafından 8/1/2007
tarihinde röngen filmlerinin iletildiği fakat bilgisayarlı beyin
tomografilerinin Hukuk Mahkemesince talep edilmesi üzerine anılan makama
iletildiği ve taraflarına iade edilmediği bildirilmiştir.
42. İdare Mahkemesi tarafından 18/1/2007 tarihinde bahse konu
tomografilerin iletilmesi Hukuk Mahkemesinden talep edilmiştir. Hukuk
Mahkemesinin 15/2/2007 tarihinde talep edilen belgeleri iletmesi üzerine İdare
Mahkemesi tarafından 30/3/2007 tarihinde ATK'dan bir defa daha rapor talebinde
bulunulmuştur. ATK 1. İhtisas Kurulu 20/8/2007 tarihli yazısıyla çekilen
akciğer grafisi ve göğüs tomografisinin, çekildi ise kişinin yakınlarından
temin edilerek bunların iletilmesi için evrakı yeniden iade etmiştir.
43. İdare Mahkemesi 13/9/2007 tarihinde, talep edilen akciğer
grafi ve göğüs tomografisi başvuruculardan ve Hastaneden istemiş; belgelerin
kendilerinde bulunmadığını başvurucular yeniden bildirmiştir. Hastane
tarafından ise talep edilen belge 5/10/2007 tarihinde iletilmiştir.
44. İdare Mahkemesi tarafından 12/11/2007 tarihinde ATK'dan bir
defa daha rapor talebinde bulunulmuştur. ATK 1. İhtisas Kurulu 13/2/2008
tarihli yazısıyla sadece dört adet beyin tomografisinin iletildiğini, çekilen
akciğer grafisinin ise iletilmediğini belirterek evrakı yeniden iade etmiştir.
Eksik belgelerin tamamlanması sonrasında İdare Mahkemesi tarafından 29/7/2008
tarihinde daha önceki rapor talebinde belirtilen hususlarda (bkz. § 37) ATK'dan
tekrar rapor talebinde bulunulmuştur.
45. ATK 1. İhtisas Kurulunun 10/10/2008 tarihli raporunun sonuç
kısmı şöyledir:
"...
1.Grafilerin incelenmesinegöre otopside
saptanankaburgakırıklarının kazaya bağlı olmayıp yenidencanlandırma işlemi
sırasında meydana gelmiş olduklarınınanlaşıldığı,
2.Otopsidemikroskopik organ tanımlamalarının
yetersiz olması, histopatolojik ve kimyasal inceleme için örnek alınmamış
olması nedeniyle eldeki verilerle ölüm nedeni ve mekanizmasının belirlenemediği
dolayısıyla kaza ile ölümarasında illiyet bağ olup olmadığınında
belirlenemediği,
3. Sorulan diğer hususların ilgili 3. Adli Tıp
İhtisas Kurulu tarafından cevaplandırılacağı... "
46. ATK 3. İhtisas Kurulunun 3/6/2009 tarihli raporunun sonuç
kısmı şöyledir:
"...
5/9/2003 tarihindetrafik kazasıgeçirdiği bu
nedenle başvurduğu [O.]
Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde yapılan muayeneve tetkikleri sonucunda
hayatı tehditeden bir patoloji saptanmayarak taburcu edildiğinin kayıtlı
olduğu, taburcu edildikten sonra nefes almakta zorluk çektiği ancak 11/9/2003
tarihine kadar doktora başvurmadığı, 11/9/2003 tarihinde hastaneye götürülmek
üzere ambulans çağırıldığında öldüğü beyan edilen ... [S.E.nin] ölüm nedeni ve mekanizmasının belirlenemediğinden,
kişinin tedavisinden sorumlu sağlık personelinin eylemlerinin ölüme katkısının
belirlenmeyeceği..."
47. Başvurucular ATK raporlarının eksik inceleme ve
değerlendirmeyle düzenlendiğini iddia ederek itiraz etmiş ve herhangi olumlu ya
da olumsuz bir değerlendirme içermeyen ATK raporunu kabul etmediklerini
belirterek karar vermeye yetecek nitelikte yeni bir rapor temini için dosyanın
ATK Genel Kuruluna gönderilmesini talep etmiştir. Talep İdare Mahkemesince
reddedilmiştir.
48. İdare Mahkemesi 31/12/2009 tarihli kararla davanın reddine
karar vermiştir. Gerekçenin ilgili kısımları şöyledir:
"...
Tam yargı davalarında idarenintazminle yükümlü
tutulabilmesi için her şeyden önce zararı doğuraneylemveya işlemin bir idari
faaliyete bağlanabilmesive dolayısıylazararla idarieylem veye işlem ve
yürütülenkamu hizmeti arasında bir nedensellikbağının bulunması gerekir. Bu
şart gerçekleştikten sonradır ki, doğan zararın hizmetkusuruna veya objektif
sorumluluk sebeplerinegöre tazmini düşünülebilir.
...
Uyuşmazlıkta, ... [S.E.ye] verilen sağlık hizmetinin sonucunda herhangi bir
kusurbulunup bulunmadığının incelenmesi maksadıyla bilirkişi incelemesi
yaptırılmak üzere dosyanın Adli Tıp Kurumu Başkanlığına gönderilmesine karar
verildiği ...
Söz konusu raporlar taraflara tebliğ edilmiş
olup; davalı idarece herhangi bir itirazda bulunulmamış, davacılar vekili
tarafından yapılan itirazlar ise yerinde görülmemiştir.
Anılan raporlarda oluşan tıbbi kanaat ve sonuç
mahkememizce kabul edilerek karara mesnet alınacak mahiyette bulunmuştur.
Bu durumda; dava dosyasında bulunan bilgi ve
belgeler ile Adli Tıp Kurumu 1. ve 3. İhtisas Kurulu raporlarının birlikte
değerlendirilmesinden, davacıların murisi olan [S.E.nin] ölümünün 5/9/2003 tarihinde meydana gelen trafik
kazası nedeniyle tedavi için götürüldüğü davalı Üniversite Hastanesindeki
yürütülen sağlık hizmetinin kusurluişletilmesinden kaynaklandığı yönünde
herhangi bir tesbitin bulunmadığı, dolayısıyla uğranıldığı ileri sürülen
zararla davalı kurum arasında tazmin sorumluluğunu gerektirecek nitelikte
uygunbir nedensellik bağının sözkonusu olmadığı anlaşıldığından, davacıların
yasal dayanağı bulunmayan maddi ve manevi tazminat talepleri yerinde
görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, davanın reddine..."
49. Başvurucuların temyiz talebi Danıştay Onbeşinci Dairenin
(Onbeşinci Daire) 3/4/2014 tarihli kararıyla reddedilerek karar onanmıştır.
50. Ret kararı başvuruculara 14/3/2016 tarihinde tebliğ edilmiş
olup başvurucular 12/4/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
51. İlgili hukuk için bkz. Aydın
Gür (B. No: 2015/3640, 30/10/2018, §§ 50, 51, 54) başvurusu hakkında
verilen karar.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
52. Mahkemenin 9/1/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
53. Başvurucular; yakınlarının ölümüne sebep olan kaburga
kırıkları ile beyin kanamasının çekilen tüm röntgen filmleri ve tomografilere
rağmen sağlık personeli tarafından tespit edilemediğini, yakınlarının nefes
almakta zorlandığını, kusma ve aşırı terleme gibi şikâyetleri olduğunu sağlık
personeline bildirdiklerini, beyin kanaması veya iç kanama riskine karşı sağlık
personelini uyarmalarına rağmen söz konusu personel tarafından gerekli tüm
müdahalelerin yapıldığı bildirilerek yakınlarının ağrı kesici tedavi
uygulandıktan sonra taburcu edilmek suretiyle kalitesiz bir tedaviye maruz
bırakıldığını belirterek yaşamı koruma yükümlülüğünün ve Anayasa'nın 56.
maddesinde düzenlenen sağlıklı ve güvenli bir çevrede yaşama hakkının ihlal
edildiğini iddia etmektedirler.
54. Başvurucular ayrıca açtıkları tam yargı davasının eksik
incelemeyle hazırlanan ve davalıya kusur atfedilip atfedilmeyeceği yönünde
değerlendirme içermeyen ATK raporuna dayalı olarak ve hatalı değerlendirmeyle
reddedildiğini, rapora yaptıkları itiraz sebeplerinin İdare Mahkemesince
yeterli şekilde irdelenmediğini, olayda sağlık personelinin kusurlu
davranışları dışında başlı başına hizmet kusurunun var olduğunu, personelinin
kötü tıbbi uygulamalarından Hastanenin de sorumlu olduğunu, Hastanenin
personelinin hizmet içi eğitimine önem vermesi gerektiğini, yeterli bilgi ve
tecrübesi olmayan personelin Acil Serviste çalıştırılmaması gerektiğini, bu
nedenle tazminat taleplerinin reddedilmesinin haksız olduğunu ve tam yargı
davasının makul sürede tamamlanmadığını, bu nedenle mağduriyetlerinin daha da
arttığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüşlerdir.
55. Başvurucuların ihlalin tespiti ile tazminat ödenmesine karar
verilmesi talepleri bulunmaktadır.
B. Değerlendirme
56. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları
şöyledir:
“Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını
koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
Tıbbî zorunluluklar ve kanunda yazılı haller
dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve
tıbbî deneylere tâbi tutulamaz.”
57. Anayasa’nın 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, ...
kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle
bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri
kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları
hazırlamaya çalışmaktır.”
1. Şikâyetlerin
Nitelendirilmesi ve İncelemenin Kapsamı Yönünden
58. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
59. Başvurucular temel olarak yakınlarına gerekli tıbbi
müdahalenin yapılmadığını, yakınlarının ölümünde sağlık personelinin
sorumluluğu olduğunu, yakınlarının yaşamının korunmadığını, olayda hizmet
kusuru bulunduğu hâlde tam yargı davasının reddedildiğini ve yargılamanın uzun
sürdüğünü iddia etmektedirler. Bu sebeple başvurucuların diğer haklar ile
bağlantı kurarak ileri sürdükleri iddialarının bir bütün olarak Anayasa'nın 17.
maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir.
60. Yaşam hakkının usul boyutu yönünden yapılan incelemede açıklandığı
üzere somut olayda başvurucuların yakını S.E.nin ölümüyle neticelenen olayda
herhangi bir kusur olup olmadığı adli makamlarca netleştirilemediği için olayın
gerçekleşme koşulları tam olarak belirlenmediğinden yaşam hakkının maddi
boyutunun ihlal edildiği yönündeki iddiayı Anayasa Mahkemesinin bu aşamada
değerlendirebilmesi mümkün değildir. Bu nedenle somut başvuruda inceleme, yaşam
hakkının usul boyutuyla sınırlı olarak yapılmıştır.
61. Başvurucular, yakınlarının ölümü ile neticelenen olayda
hizmet kusuru bulunduğu iddiasıyla açtıkları tam yargı davasının
reddedilmesinden sonra bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurucular, bireysel
başvuru formunun "Başvuru Yollarının
Tüketildiğine İlişkin Bilgiler" başlıklı kısmında idari
yargıdaki süreçten bahsetmiş ve kararı veren mahkeme olarak İdare Mahkemesinin
31/12/2009 tarihli kararını göstermiştir. Ayrıca başvurucuların bireysel
başvuru formunda doktor hakkında görülen kamu davasına ya da hukuk mahkemesi
nezdindeki tazminat davasına yönelik herhangi bir iddiaları bulunmadığı gibi
tedavide kusuru bulunan doktorun cezalandırılmasına yönelik bir talepleri de
olmadığı görülmüştür. Kaldı ki doktor hakkındaki ceza yargılaması süreci
Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlangıç tarihi olan
23/9/2012 tarihinden önce kesinleştiğinden bu süreç bakımından bir
değerlendirme yapılamayacağının da belirtilmesi gerekmektedir. Bu durumda
başvurucuların iddialarının tam yargı davası ile ilgili olduğu ve incelemenin
bu davayla sınırlı olarak yapılması gerektiği değerlendirilmiştir.
2. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
62. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını kaybeden kişi
açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle ölen
kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No:
2012/752, 17/9/2013,§ 41). Başvuru konusu olayda müteveffa, başvurucuların
babası ve eşidir. Bu nedenle başvruruda, başvuru ehliyeti açısından bir
eksiklik bulunmamaktadır.
63. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan yaşam
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
3. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
64. Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşama
hakkı, Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete pozitif
ve negatif ödevler yükler (Serpil Kerimoğlu
ve diğerleri, § 50).
65. Devletin negatif bir yükümlülük olarak yetki alanında
bulunan hiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme
yükümlülüğünün yanı sıra pozitif bir yükümlülük olarak yine yetki alanında
bulunan tüm bireylerin yaşama hakkını gerek kamusal makamların gerek diğer
bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere
karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, §§ 50, 51).
66. Söz konusu pozitif yükümlülük, sağlık alanında yürütülen
faaliyetleri de kapsamaktadır. Devlet -ister kamu isterse özel sağlık kuruluşları
tarafından yerine getirilsin- sağlık hizmetlerini hastaların yaşamlarının
korunmasına yönelik gerekli tedbirlerin alınabilmesini sağlayacak şekilde
düzenlemek zorundadır (Nail Artuç,
B. No: 2013/2839, 3/4/2014, § 35).
67. Anayasa Mahkemesinin yaşam hakkı kapsamında devletin sahip
olduğu pozitif yükümlülükler açısından benimsediği temel yaklaşıma göre
devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında gerçekleşen ölüm
olaylarında Anayasa’nın 17. maddesi devlete, elindeki tüm imkânları kullanarak bu
konuda ortaya konulmuş yasal ve idari çerçevenin yaşamı tehlikede olan kişileri
korumak için gereği gibi uygulanmasını ve bu hakka yönelik ihlallerin
durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak etkili idari ve yargısal tedbirleri
alma görevi yüklemektedir. Bu yükümlülük -kamusal olsun veya olmasın- yaşam
hakkının tehlikeye girebileceği her türlü faaliyeti kapsamaktadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 52).
68. Devletin yaşam hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin
maddi yönünün yanı sıra usule ilişkin bir yönü de bulunmaktadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54).
Yaşam hakkı kapsamındaki usule ilişkin yükümlülük olayın niteliğine bağlı
olarak cezai, hukuki ve idari nitelikte soruşturmalarla yerine getirilebilir.
Kasten meydana gelen ölüm olaylarında Anayasa'nın 17. maddesi gereğince
devletin sorumluların tespitini ve cezalandırılmalarını sağlayabilecek
nitelikte bir cezai soruşturma yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür
olaylarda idari soruşturmalar ve tazminat davaları sonucunda idari bir yaptırım
veya tazminata hükmedilmesi, ihlali gidermek ve dolayısıyla mağdur sıfatını
ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, § 55).
69. Ancak ihmal nedeniyle meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin
soruşturma yükümlülüğü açısından farklı bir yaklaşım benimsenebilir. Bu
kapsamda yaşam hakkının ihlaline kasten sebebiyet verilmediği durumlarda etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki
pozitif yükümlülük mağdurlara hukuki, idari ve hatta disiplinle ilgili hukuk
yollarının açık olması ile yerine getirilmiş sayılabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 59).
70. Bu yaklaşım, tıbbi hata sonucu meydana geldiği ileri sürülen
ölüm olayları için de geçerlidir. Diğer taraftan bu şekildeki bir kabul, bu tür
olaylarda yürütülen ceza soruşturmalarının Anayasa Mahkemesi tarafından
değerlendirilmeyeceği anlamına da gelmemektedir. Ancak ilke olarak tıbbi
hatalara ilişkin şikâyetler konusunda temel başvuru yolu, hukuki sorumluluğu
tespit adına takip edilecek olan hukuk veya idari tazminat davası yoludur (Zeki Kartal, B. No: 2013/2803, 21/1/2016,
§ 78; Nail Artuç, § 38).
71. Başvurucular, yaşam hakkının kasten ihlal edildiğini ileri
sürmemiş olup somut olayda ölüme kasten sebebiyet verildiği izlenimi
edinilmesini gerektirecek bir unsur da saptanmamıştır. Başvurucular ölüm
olayının sağlık personelinin hatalı tıbbi uygulamalarından kaynaklandığına ve
olayda hizmet kusuru bulunduğuna vurgu yapmaktadır.
72. Bu durumda açılan tam yargı davası, hem ilgili personelin
veya idarenin mesuliyetini saptayabilecek hem de gerektiği takdirde zararın
tazminini sağlayabilecek nitelikte olduğundan başvurucuların mağduriyetini
giderebilir.
73. Mağdurların kendi inisiyatifleri ile başvurabilecekleri
tazminat yollarının sadece hukuken mevcut bulunması yeterli olmayıp bu yolların
uygulamada da etkili olması gerekir. Bir başvuru yolunun ancak hak ihlalini
önleyebilmesi, devam etmekteyse sonlandırabilmesi veya sona ermiş bir hak
ihlalini karara bağlayabilmesi, bunun için uygun bir giderim sunabilmesi
hâlinde etkililiğinden söz etmek mümkün olabilir (Tahir Canan, § 26; Filiz
Aka, B. No: 2013/8365, 10/6/2015, § 39).
74. Yaşam hakkı ile maddi ve manevi varlığı koruma hakkı
kapsamında yürütülecek olan ceza soruşturmalarının yanı sıra hukuki sorumluluğu
ortaya koymak adına adli ve idari yargıda açılacak tazminat davalarının da
makul derecede ivedilik ve özen şartını yerine getirmesi gerekmektedir. Derece
mahkemelerinin bu tür olaylara ilişkin yürüttükleri yargılamalarda, Anayasa’nın
17. maddesinin gerektirdiği seviyede derinlik ve özenle bir inceleme yapıp
yapmadıklarının ya da ne ölçüde yaptıklarının da Anayasa Mahkemesi tarafından
değerlendirilmesi gerekir. Zira derece mahkemeleri tarafından bu konuda
gösterilecek hassasiyet, yürürlükteki yargı sisteminin daha sonra ortaya çıkabilecek
benzer yaşam hakkı ihlallerinin önlenmesinde sahip olduğu önemli rolün zarar
görmesine engel olacaktır (Cemil Danışman,
B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 110; Filiz
Aka, § 33).
75. Bununla birlikte derece mahkemelerinin özen yükümlülüğü,
yaşam hakkı ile ilgili her davada mutlaka mağdurlar lehine bir sonuca
varılmasını garanti altına almamaktadır (Aysun
Okumuş ve Aytekin Okumuş, B. No: 2013/4086, 20/4/2016, § 73).
b. İlkelerin Olaya
Uygulanması
76. Somut başvurunun İdare Mahkemesi tarafından olayın Anayasa’nın
17. maddesinin gerektirdiği seviyede derinlik ve özenle incelenip incelenmediği
yönünden değerlendirilmesine geçmeden önce Anayasa Mahkemesi tarafından yapılan
incelemenin tam yargı davasının sonucunun ne olması gerektiğine dair bir tespit
içermediğini belirtmek gerekir.
77.Başvurunun incelenmesi neticesinde İdare Mahkemesi
tarafından, görülen tam yargı davasında S.E.nin vefatına ilişkin olarak doktor
M.A. hakkında yürütülen soruşturmanın dosyası ve S.E.ye ait hasta dosyasının
incelenmek üzere temin edildiği görülmüştür (bkz. §§ 35, 36)
78. İdare Mahkemesinin ATK'dan S.E.ye Hastanede yapılan acil
müdahale ve tedavide davalı idarenin herhangi bir hizmet kusuru bulunup
bulunmadığı, hizmet kusuru varsa şahsın vefatıyla kusur arasında illiyet bağı olup
olmadığı hususunda bilirkişi olarak rapor hazırlanmasının talep etmesi üzerine
ATK 1. İhtisas Kurulunun 10/10/2008 tarihli raporunda "1.Grafilerin incelenmesinegöre otopside
saptanankaburgakırıklarının kazaya bağlı olmayıp yeniden canlandırma işlemi sırasında
meydana gelmiş olduklarının anlaşıldığı, 2.Otopsidemikroskopik organ
tanımlamalarının yetersiz olması,histopatolojik ve kimyasal inceleme için örnek
alınmamış olması nedeniyle eldeki verilerle ölüm nedeni ve mekanizmasının
belirlenemediği dolayısıyla kaza ile ölüm arasında illiyet bağ olup olmadığının
da belirlenemediği" tespitlerine yer verdiği anlaşılmaktadır.
79. Başvurucular ATK raporlarına itiraz ederek olumlu/olumsuz
bir değerlendirme içermeyen raporları kabul etmediklerini bildirmiş ve karar
vermeye yetecek nitelikteki yeni bir raporun ATK Genel Kurulundan teminini
talep etmiştir (bkz. § 47).
80. İdare Mahkemesi söz konusu talebi "davacılar vekili tarafından yapılan itirazlar ise
yerinde görülmemiştir. Anılan raporlarda oluşan tıbbi kanaat ve sonuç
mahkememizce kabul edilerek karara mesnet alınacak mahiyette bulunmuştur."
açıklamasıyla, davanın esasını ise "dava
dosyasında bulunan bilgi ve belgeler ile Adli Tıp Kurumu 1. ve 3. İhtisas
Kurulu raporlarının birlikte değerlendirilmesinden ... davalı Üniversite
Hastanesindeki yürütülen sağlık hizmetinin kusurluişletilmesinden kaynaklandığı
yönünde herhangi bir tesbitin bulunmadığı, dolayısıyla uğranıldığı ileri
sürülen zararla davalı kurum arasında tazmin sorumluluğunu gerektirecek
nitelikte uygunbir nedensellik bağının söz konusu olmadığı " gerekçesiyle
reddettiğini gerekçeli kararında açıklamıştır.
81. Somut olayda, başvurucuların yakınlarının vefatında hizmet
kusuru olduğuna yönelik olan ve davanın esasını oluşturan iddialarının, S.E.nin
otopsisi sırasında histopatolojik ve kimyasal inceleme için örnek alınmamış
olması nedeniyle eldeki verilerle ölüm nedeni ve mekanizmasının belirlenememesi
dolayısıyla kaza ile ölüm arasında illiyet bağı olup olmadığının da tespit
edilmesinin de mümkün olmaması nedeniyle ATK raporlarıyla netleştirilemediği
görülmektedir.
82. Bu durumda, devletin yaşam hakkı kapsamındaki pozitif
yükümlülüklerinin usule ilişkin yönü kapsamındaki "etkili yargısal sistem kurma" yükümlülüğü
bağlamında, S.E.nin otopsisi sırasında histopatolojik
ve kimyasal inceleme için örnek alınmamış olması nedeniyle trafik
kazası ile ölüm arasında illiyet bağ olup olmadığının belirlenemeyecek olmasının bir eksiklik olduğunu ifade
etmek gerekir. Kuşkusuz ki bu eksiklik yargılama sürecinden ziyade otopsi
işleminden kaynaklanmaktadır. Ancak otopsi işlemindeki bu eksikliğin ölüm
nedeninin tam olarak tespit edilememesine neden olduğu ve dolayısıyla İdare
Mahkemesindeki yargılamanın neticesini de etkilediği açıktır.
83. Diğer yandan, ATK 1. İhtisas Kurulunun 10/10/2008 tarihli
raporunda S.E.nin tedavi sürecindeki tüm belge, grafi, tomografi ve tıbbi
raporların ayrıntılı bir şekilde incelendiği ve neticede "[g]rafilerin incelenmesine göre otopside saptanan
kaburgakırıklarının kazaya bağlı olmayıp yeniden canlandırma işlemi sırasında
meydana gelmiş oldukları" sonucuna varıldığı anlaşılmaktadır.
84. Tüm bu hususlar ve başvurucuların iddialarını tam yargı
davası çerçevesinde ileri sürmeleri nedeniyle incelemenin bahsi geçen
yargılamayla sınırlı olarak yapıldığı da göz önünde bulundurulduğunda, İdare
Mahkemesinin ATK Genel Kurulundan rapor temini yoluna başvurmaması, yürütülen
yargılama açısından bir özensizlik olarak değerlendirilmemiştir. Zira ATK Genel
Kurulunun otopsi sırasında histopatolojik ve kimyasal inceleme için örnek alınmamış olsa bile ölüm nedenini
otopsiden alınmış örnekler olmadan da tespit edebileceğinin söylenmesi için
elde hiçbir veri bulunmamaktadır.
85. Bununla birlikte S.E.nin otopsisi sırasında örnek alınmaması nedeniyle ölüm sebebinin tespit
edilememiş olmasının genel olarak kamu otoritelerinin yükümlülüklerinin ihlali
anlamına gelip gelmeyeceğinin İdare Mahkemesince irdelenmemiş olması sebebiyle
yargısal incelemenin Anayasa'nın 17. maddesinin gerektirdiği özende yapılmış
sayılmayacağı kanaatine varılmıştır.
86. Başvuru konusu tam yargı davasının yaşam hakkına ilişkin
yargılamaların özenle ve makul süratle yürütülmesi gerektiği yönündeki ilke
(bkz. § 74) açısından da incelenmesi gerekir.
87. Sağlık kurumlarında işlenen kusurlu eylemlerin bilinmesi,
ilgili kurumlara ve sağlık personeline potansiyel kusurlarını giderme ve benzer
hataların meydana gelmesini önleme imkânı vermesi bakımından büyük önem arz
etmektedir. Dolayısıyla bu tür olaylara ilişkin soruşturma veya davaların
özenli ve süratli bir şekilde incelenmesi, sağlık hizmetlerinden faydalanan tüm
bireylerin güvenliği için son derece önemlidir (İlker Başer ve diğerleri, B. No: 2013/1943, 9/9/2015, § 76).
88. Başvuruya konu yargılama süreci bu kapsamda incelendiğinde
başvurucuların Hukuk Mahkemesindeki tazminat davasının görevizlik kararıyla
sonuçlanması sonrasında Rektörlük aleyhine 21/5/2004 tarihli dilekçeyle İdare
Mahkemesinde tam yargı davası açtığı, yargılamada 28/9/2005 tarihinden 3/6/2009
tarihine kadar ATK raporunun temin edilmeye çalışıldığı (bkz. §§ 37-46), İdare
Mahkemesinin 31/12/2009 tarihli kararıyla davanın reddine karar verildiği ve bu
kararın Onbeşinci Dairenin 3/4/2014 tarihli kararıyla onandığı, karar düzeltme
talebinin ise davanın esası yönünden Onbeşinci Dairenin 24/12/2015 tarihli
kararıyla reddedildiği görülmektedir.
89. Başvurucuların davanın uzamasında hiçbir dahlinin olmadığı
başvuruya konu tam yargı davasının 11 yıl 7 ayı aşkın bir sürede tamamlandığı,
bu sürenin 3 yıl 8 ayı aşan kısmının ATK'dan rapor alınması işlemleriyle
geçtiği, temyiz incelemesinin 4 yıl 3 ayı aşkın sürdüğü dikkate alındığında
somut yargılamanın yaşam hakkı ihlallerinin önlenmesinde sahip olunan önemli
rolün zarar görmesine neden olabilecek şekilde, makul sürat ve özenle
yürütülmediği sonucuna varılmıştır.
90. Açıklanan gerekçelerle, Anayasa’nın 17. maddesinde güvence
altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
4. 6216 sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
91. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı ve (2)
numaralı fıkrası şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir. Ancak yerindelik denetimi yapılamaz, idari eylem ve
işlem niteliğinde karar verilemez.
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.
...”
92. Başvurucular, ihlalin tespiti ve tam yargı davası açılması
sırasında talep edilen miktarlarda, aksi hâlde 50.000 TL maddi ve 50.000 TL
manevi olmak üzere toplam 100.000 TL tazminat talebinde bulunmuşlardır.
93. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Doğan kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan
kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875,
7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal
kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin
devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle
sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B.No: 2016/12506, 7/11/2019).
94. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin, yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§
55, 57).
95. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda Anayasa
Mahkemesi, 6216 sayılı Kanunun 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile
İçtüzük’ün 79. maddesinin 1 numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın
bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme,
usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak
amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir
giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal
kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki
yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden
yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi
bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal
yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı
nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını
gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir. (Mehmet Doğan, §§ 58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59,
66-67).
96. İncelenen başvuruda S.E.nin ölüm sebebinin tespit
edilememesinin otopsi sırasında örnek alınmamış olmasından kaynaklandığı
olgusunun kamu otoritelerinin yükümlülüklerinin ihlali anlamına gelip
gelmeyeceğinin İdare Mahkemesince değerlendirilmemiş olması ve tam yargı davasının
yaşam hakkının gerektirdiği özenle ve makul sürede tamamlanmaması nedenleriyle
yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Buna göre
ihlalin adli makamların uygulama ve kararlarından kaynaklandığı
anlaşılmaktadır.
97.Bu durumda, otopsiden örnek alınmamış olması sebebiyle ölüm
nedeninin tespit edilmesinin yeniden yapılacak bir yargılamayla mümkün
olamayacağı gerçeği karşısında yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
görülmemiştir. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin
başvurucuların uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı
açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme
kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için
yaşam hakkının usul boyutunun ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle
giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvuruculara müştereken net
40.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
98. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için
başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucuların bu konuda herhangi bir belge
sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi
gerekir.
99. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ve 3.000
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.239,50 TL yargılama giderinin
başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam
hakkının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edilmesi nedeniyle net
40.000 TL manevi tazminatın başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE, tazminata
ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 239,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
3.239,50 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine
ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
9/1/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.