TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
AYHAN YÜZER BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2017/18412)
Karar Tarihi: 29/1/2020
R.G. Tarih ve Sayı: 11/3/2020-31065
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Hicabi DURSUN
Kadir ÖZKAYA
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör
Tuğba TUNA IŞIK
Başvurucu
Ayhan YÜZER
Vekili
Av. Recep AKSOY
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; idarenin işlemleri sebebiyle oluşan zararın tazmini istemiyle açılan davada hakkaniyete aykırı hüküm kurulması, davanın açılmasını anlamsız hâle getirecek şekilde aleyhe vekâlet ücretine hükmedilmesi ve yargılamanın makul sürede tamamlanmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 23/3/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmeyeceğini ifade etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucunun Egebank (Banka) hesabına 211.000 Amerikan dolarını (USD) yatırmasından sonra anılan para Egebank Off Shore A.Ş. (Off Shore Şirketi) hesabına aktarılmıştır.
9. Başvurucunun vade sonunda mevduatının iadesi istemiyle yapmış olduğu müracaata Off Shore Şirketi tarafından cevap verilmemiş, Banka ise Off Shore Şirketi ile tüzel kişiliklerinin ayrı olduğu gerekçesiyle sorumluluk kabul etmeyeceğini bildirmiştir.
10. Başvurucu; paranın tahsiline hükmedilmesi istemiyle Oyakbank (2001 yılında Egebanka ait hisseler Oyakbanka devredilmiştir.), Off Shore Şirketi ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) aleyhine İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesinde alacak davası açmıştır. Anılan Mahkemenin 13/12/2002 tarihli kararı ile davalı Oyakbank hakkında "sorumluluğu bulunmadığı", TMSF hakkında ise "husumet yokluğu" gerekçeleriyle davanın reddine; diğer davalı Off Shore Şirketi hakkında ise davanın kabulüne karar verilmiştir. Anılan karar Yargıtay tarafından "davalı Egebank yönünden davanın erken açılmış olması nedeniyle reddine" gerekçesiyle düzeltilerek onanmıştır.
11. Başvurucunun mevduatının kendisine ödenmesi talebiyle 15/9/2004 tarihinde yaptığı idari başvuru TMSF tarafından reddedilmiştir. Başvurucu, TMSF'nin Bankanın yönetimini devraldıktan sonra -bankacılık teamüllerine ve kanuna aykırı olarak işlemler yaptığı gerekçesiyle- kesinleşen İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesi gereğince 612.506 TL anapara alacağının ve 11.762 TL mahkeme masrafları olmak üzere 624.268 TL maddi tazminat ile 5.000 TL manevi tazminat istemiyle 10/12/2004 tarihinde TMSF aleyhine İstanbul 6. İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) dava açmıştır.
12. İdari yargı süreci devam ederken 2011 yılında Yargıtayın Banka ile Off Shore Şirketi arasında muvazaa olduğu gerekçesiyle daha önceden erken açılmış olması sebebiyle reddine karar verilen davaların yeniden açılabileceğine ilişkin içtihadı üzerine başvurucu tarafından 211.00 USD'nin iadesine karar verilmesi istemiyle ING Bank A.Ş. (19/6/2007 tarihinde ING Bank, Oyakbankın hisselerinin tamamını satın almıştır.) ve TMSF aleyhine 20/2/2011 tarihinde İstanbul 18. Ticaret Mahkemesinde (Ticaret Mahkemesi) dava açılmıştır. Ticaret Mahkemesi 30/11/2011 tarihli kararıyla 10.000 TL ve 204.687 USD'nin ING Bank adına borcu üstlenen TMSF'den tahsiline karar vermiştir. Anılan karar Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 12/11/2013 tarihli kararıyla onanmıştır.
13. İdare Mahkemesi 10/7/2015 tarihli kararıyla İstanbul 18. Ticaret Mahkemesi ve İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesi kararları sonucunda hükmedilen tutarın faizleriyle birlikte TMSF tarafından başvurucuya ödendiği gerekçesiyle maddi ve manevi tazminat talebinin reddine; reddedilen manevi tazminat talebi için 750 TL, maddi tazminat talebi için 37.970 TL olmak üzere toplam 38.720 TL başvurucu aleyhine vekâlet ücretine hükmetmiştir. İdare Mahkemesi kararının gerekçesi şu şekildedir:
"...Mahkememizin 22.04.2015 tarihli ara kararına istinaden davalı idarece sunulan dilekçe ve eklerinden 18. Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 30.12.2011 tarih, E:2011/364 veK:2011/106 sayılı kararı kapsamında hükmedilen tutarın faizleriyle birlikte ilgili icra takip dosyasına ödendiği ve söz konusu mahkeme kararı kapsamında herhangi bir alacak kalmadığı,Egebank Offshore Ltd. Şti.'nin Banka'da olan hesaplarında bulunan para üzerinde Fon'un yapmış olduğu tasarruflarda herhangi bir usulsüzlük olup olmadığına ilişkin, bozma kararına uyulan Danıştay 13. Dairesi'nin 23.12.2013 tarihli ara kararına cevaben gönderilen bilgi ve belgelerle davacı beyanlarından, bankanın fona devredildiği tarih itibariyle ilgili offshore hesabında bulunan mevduatların İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 13.12.2002 tarih ve E:2001/292, K:2002/1356 sayılı kararı kapsamında davacıya ödendiği (42.800,00 TL) kanaatine ulaşıldığından, davacının talep etmiş olduğu maddi tazminata ilişkin tutarın yukarıda anılan Mahkeme kararları ile davacı lehine hükmedildiğinden ve idare tarafından da anılan yargı kararı yerine getirildiğinden dava konusu maddi tazminat taleplerinin reddine karar vermek gerekmektedir.
Davacının manevi tazminat istemine gelince; davacının mevduat hesabının geç ödenmesinde manevi tazminatı gerektirecek biçimde idarenin ağır hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluğunu gerektirecek bir durum bulunmadığı, mahkeme kararıyla hükmedilen tutarlar da faiziyle birlikte davacıya ödendiğinden davacı lehine manevi tazminat hükmetmeye hukuken olanak bulunmamaktadır.
..."
14. Başvurucu tarafından yapılan temyiz istemi Danıştay Onüçüncü Dairesinin 18/4/2016 tarihli kararıyla, karar düzeltme istemi ise aynı Dairenin 12/1/2017 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
15. Nihai karar başvurucu vekiline 21/2/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir.
16. Başvurucu, vekâlet ücretinin tahsili amacıyla TMSF tarafından başlatılan icra takibi neticesinde 48.581,64 TL ödemiştir.
17. Başvurucu 23/3/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
18. 6/1/1982 tarihli 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 31. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısımları şöyledir:
"Bu kanunda hüküm bulunmayan hususlarda; ..., yargılama giderleri, ...hallerinde... Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu uygulanır.
19. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 323. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“(1) Yargılama giderleri şunlardır:
...
ğ) Vekille takip edilen davalarda kanun gereğince takdir olunacak vekâlet ücreti.
h) Yargılama sırasında yapılan diğer giderler. ”
20. 6100 sayılı Kanun'un 326. maddesi şöyledir:
“(1) Kanunda yazılı hâller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir.
...”
21. 6100 sayılı Kanun'un 331. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Davanın konusuz kalması sebebiyle davanın esası hakkında bir karar verilmesine gerek bulunmayan hâllerde, hâkim, davanın açıldığı tarihteki tarafların haklılık durumuna göre yargılama giderlerini takdir ve hükmeder."
22. 31/12/2014 tarihli ve 29222 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin Üçüncü Kısım'ı şöyledir:
"Yargı Yerleri ile İcra ve İflas Dairelerinde Yapılan ve Konusu Para Olan veya Para ile Değerlendirilebilen Hukuki Yardımlara Ödenecek Ücret
1. İlk 30.000,00 TL için %12,00
2. Sonra gelen 40.000,00 TL için %11,00
3. Sonra gelen 80.000,00 TL için %8,00
4. Sonra gelen 250.000,00 TL için %6,00
5. Sonra gelen 600.000,00 TL için %4,00
V. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 29/1/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
24. Başvurucu, yargılamanın makul sürede tamamlanmadığını ileri sürmektedir.
2. Değerlendirme
25. Bireysel başvurular sonrasında yürürlüğe giren 25/7/2018 tarihli ve 7145 sayılı Kanun'un 20. maddesiyle 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'a geçici madde eklenmiştir.
26. 6384 sayılı Kanun'a eklenen geçici maddeye göre yargılamaların uzun sürmesi ve yargı kararlarının geç veya eksik icra edilmesi ya da icra edilmemesi şikâyetiyle Anayasa Mahkemesine yapılan ve bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Anayasa Mahkemesi önünde derdest olan bireysel başvuruların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle verilen kabul edilemezlik kararının tebliğinden itibaren üç ay içinde yapılacak müracaat üzerine Bakanlık İnsan Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığı (Tazminat Komisyonu) tarafından incelenmesi öngörülmüştür.
27. Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018) kararında Anayasa Mahkemesi yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı ya da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru imkânının getirilmesine ilişkin yolu ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden inceleyerek bu yolun etkililiğini tartışmıştır.
28. Ferat Yüksel kararında özetle anılan başvuru yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması ve başvuruda kolaylık sağlaması nedenleriyle ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli itibarıyla ihlal iddialarına makul bir başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum olmadığı vetazminat ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında başka türlü telafi olanakları sunması nedenleriyle potansiyel olarak yeterli giderim sağlama imkânına sahip olduğu hususunda değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat Yüksel, §§ 27-34). Bu gerekçeler doğrultusunda Anayasa Mahkemesi, ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal iddialarıyla ilgilibaşarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 35, 36).
29. Mevcut başvuruda söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
30. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
31. Başvurucu; İdare Mahkemesinin davayı ticaret mahkemelerinde verilen kararlar gereğince idare tarafından yapılan ödemeler sebebiyle reddettiğini, ödemenin idari yargıda dava açıldıktan on yıl sonra yapıldığını, davayı açtığı tarihte haklı olduğunu, kaldı ki on yıl sonra yapılan bu ödemelerin de dava açmaktaki haklılığını ortaya koyduğunu belirterek aleyhe vekâlet ücretine hükmedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
32. Başvurucunun aleyhine hükmedilen vekâlet ücretinin mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği yönündeki şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun olmayıp başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığından başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Hakkın Kapsamı ve Müdahalenin Varlığı
33. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni (Sözleşme) yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34).
34. Anayasa Mahkemesi içtihadına göre de bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelen mahkemeye erişim hakkı, Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün temel unsurlarından biridir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
35. Mahkemeye erişimi etkisiz kılacak ya da yargı yoluna başvurmayı önemli ölçüde zorlaştırıcı veya caydırıcı nitelikte (AYM, E.2013/40, K.2013/139, 28/11/2013) ya da kişinin mahkemeye başvurmuş olmasını anlamsız hâle getiren sınırlamalar, mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (İbrahim Can Kişi, B. No: 2012/1052, 23/7/2014, § 31).
36. Vekâlet ücreti yargılama gideri olup bu ücretle davacı veya davalının o dava nedeniyle aldıkları hukuki yardım karşılığında avukata ödedikleri ücretin telafisi amaçlanmaktadır (AYM, E.2013/95, K.2014/176, 13/11/2014). Dava aşamasında kimin lehine ya da aleyhine olacağı önceden belli olmayan bu ücret yükümlülüğü, bir usul kuralı olup mahkemeye erişim hakkı ile ilişkilidir (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 38). Taraflardan birinin yargılamadaki başarı oranına göre kazanılan veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine vekâlet ücretine hükmedilmesine yönelik düzenlemeler mahkemeye erişim hakkına müdahale teşkil etmektedir (Serkan Acar, § 39; Muhbet Adanır ve diğerleri, B, No: 2014/10261, 8/12/2016, § 101).
37. Somut olayda İdare Mahkemesi tarafından başvurucu aleyhine 38.720 TL vekâlet ücretine hükmedilmesi nedeniyle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahalenin bulunduğu görülmektedir.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
38. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar,...ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
39. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 36. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
40. Başvuruya konu İdare Mahkemesi kararı ile dava konusu maddi tazminata ilişkin tutarın mahkeme kararları gereği başvurucuya TMSF tarafından ödendiği belirtilmek suretiyle tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.
41. 6100 sayılı Kanun'un 323. maddesinde vekâlet ücretinin yargılama giderlerinden olduğu belirtilmiş, 326. maddesinin (1) numaralı bendinde ise yargılama giderlerinin aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verileceği düzenlenmiştir. Aynı Kanun'un 331. maddesinin (1) numaralı fıkrasında ise davanın esası hakkında karar verilmesine gerek bulunmayan durumda tarafların davanın açıldığı tarihteki haklılık durumuna göre yargılama giderlerine hükmedileceği belirtilmiştir.
42. İdare Mahkemesinin başvuruya konu davada başvurucunun davayı açmak konusunda haklı ya da haksız olduğuna ilişkin bir tespite yer vermediği, başka bir deyişle davanın esasına ilişkin bir değerlendirmede bulunmadığı tespit edilmiştir. İdare Mahkemesinin sadece kesinleşmiş başka bir mahkeme kararı sonucunda yapılan ödemeyi gerekçe göstermek suretiyle davayı reddederek başvurucu aleyhine vekâlet ücretine hükmettiği görülmüştür. Bu durumda İdare Mahkemesinin davanın esasını değerlendirmeksizin yapmış olduğu yargılama sonucunda başvurucu aleyhine hükmettiği vekâlet ücretini 6100 sayılı Kanun'un 326. maddesi kapsamında değerlendirdiği anlaşılmaktadır.
43. Anayasa Mahkemesinin hukuk kurallarının yorumlanması kapsamındaki görevi sınırlıdır. Bu bağlamda İdare Mahkemesinin söz konusu hukuk kurallarının yorumunun mahkemeye erişim hakkı bakımından yol açtığı sonuçlar somut olay bağlamında Anayasa'nın 36. maddesi çerçevesinde mahkemeye erişim hakkının korunmasının gerekliliklerinin yerine getirilip getirilmediği değerlendirilerek sonuca varılmalıdır. Dolayısıyla müdahalenin niteliğini gözeten Anayasa Mahkemesi bu müdahalenin ihlal oluşturup oluşturmadığını ölçülülüğünü sorgulamak suretiyle tespit edecektir.
(2) Meşru Amaç
44. Anayasa'nın 2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesi bir kimsenin başka bir kişinin hukuka aykırı işlem ve eylemi nedeniyle uğradığı zararı o kişiden tazmin etmesini sağlayacak hukuksal mekanizmaların oluşturulmasını gerektirmektedir. Bu anlamda haksız yere dava açmak zorunda bırakılan veya kendisine karşı haksız yere dava açılan bir kimsenin o dava nedeniyle yaptığı masrafların karşı taraftan tazmini yolunda tedbir alınmasının hukuk devletinin bir gereği olduğu söylenebilir (AYM, E.2013/95, K.2014/176, 13/11/2014).
45. Yargılama giderlerinin haksız çıkan taraf üzerinde bırakılması, haksız yere dava açmanın veya dava açılmasına sebebiyet vermenin bir sonucudur. Diğer bir ifadeyle yargılama giderinin haksız çıkan taraf üzerinde bırakılması, davada haklı çıkan tarafın o dava nedeniyle uğradığı zararın (yaptığı masrafların) tazmini mahiyetindedir (AYM, E.2013/95, K.2014/176, 13/11/2014).
46. Yukarıda ifade edildiği üzere vekâlet ücreti yargılama gideri olup davacı veya davalının o dava nedeniyle aldıkları hukuki yardım karşılığında avukata ödedikleri ücretin telafisi amacına yönelik olarak oluşturulan bir hukuksal mekanizmadır (AYM, E.2013/95, K.2014/176, 13/11/2014). Bu nedenle kendisini avukatla temsil ettiren kişinin o davada haklı çıkması durumunda bu kişi lehine vekâlet ücretine hükmedilmesinin hukuk devleti ilkesinin devlete yüklenen bu ödeve dayandığı söylenebilir.
47. İdarelerin kadrolu avukatlarıyla aralarındaki ilişki sözleşmeye değil statü hukukuna tabi olduğundan idare lehine hükmedilen vekâlet ücretinin amacının idare tarafından avukata ödenen vekâlet ücretinin telafisi mahiyetinde olduğu söylenemez. Dolayısıyla idare lehine vekâlet ücretine hükmedilmesinin amacının gereksiz başvuruların önlenerek dava sayısının azaltılması ve böylece kamu kaynaklarının etkili, verimli ve usul ekonomisine uygun bir şekilde kullanılmasının sağlanması olduğu ifade edilebilir. Kamu kaynaklarının etkili, verimli ve usul ekonomisine uygun bir şekilde kullanılmasının teminine yönelik düzenleme yapılması da hukuk devleti ilkesinin bir gereği olup bu sebeple yapılan müdahalenin meşru bir amaca yönelik olduğu anlaşılmıştır (Murat Kara ve diğerleri, B. No: 2014/6042, 9/3/2017, §§ 69, 70).
48. Somut olayda maddi ve manevi tazminat istemiyle açılan dava sonunda idare lehine vekâlet ücretine hükmedilmesinin yukarıda belirtilen ilkeler gereğince meşru bir amaca dayandığı sonucuna ulaşılmaktadır.
(3) Ölçülülük
(a)Genel İlkeler
49. Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016, § 18; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).
50. Taraflardan birinin yargılamadaki başarı oranına göre kazanılan veya kaybedilen değer oranında lehine ya da aleyhine mahkeme masraflarının hükmedilmesine yönelik düzenlemeler mahkemeye erişim hakkına müdahale oluşturmakta ise de abartılı, zorlama veya ciddiyetten yoksun talepleri disipline etmeye yönelik orantılı müdahaleler meşru görülebilir. Ancak bu sınırlamaların hakkın özüne zarar vermeyecek nitelikte, meşru bir amaca dayalı ve kullanılan aracın sınırlama amacı ile orantılı olması, kamu yararının gerekleri ile bireyin hakları arasında kurulmaya çalışılan adil dengeyi bozacak şekilde birey aleyhine katlanılması zor külfetler yüklememiş olması gerekir (Özkan Şen, §§ 61, 62).
51. Vekâlet ücreti davaya hukuki katkıda bulunan ve davası kabul edilen lehine hükmedilen bir ücrettir. Dava aşamasında kimin leh ya da aleyhine olacağı önceden belli olmayan bu ücret yükümlülüğü bir usul kuralı olup mahkemeye erişim hakkı ile de ilişkilidir. Yükletilen ücretin bu hakkın özünü zedeleyecek şekilde hakkı kısıtlamaması, meşru bir amaç izlemesi, açık ve ölçülü olması ve başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmaması gerekir. (Serkan Acar, § 38).
52. Buna karşılık bir hukuki uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyan başvurucuların reddedilen dava konusu miktar üzerinden hesaplanan avukatlık ücretini karşı tarafa ödemeye mahkûm edilmeleri ihtimali veya olgusu, belirli dava koşulları çerçevesinde mahkemeye başvurmalarını engelleme ya da mahkemeye başvurmalarını anlamsız kılma riski taşımaktadır. Bu kapsamda davanın özel koşulları çerçevesinde masrafların makullüğü ve orantılılığı, mahkemeye erişim hakkının asgari sınırını teşkil etmektedir (Özkan Şen, § 54).
53. Anayasa Mahkemesi davanın haksız yere açılmasına sebebiyet veren veya dava sırasında karşı tarafın gereksiz yere masraf yapmasına yol açan ilgili tarafın yargılama giderlerini ödemekle sorumlu tutulmasının müdahaleyi orantılı kılabileceğini kabul etmektedir. Somut olayda da buna benzer bir durumun söz konusu olup olmadığı irdelenmelidir. Diğer taraftan bir yargılamada masrafların ilgili tarafa yükletilmesi bakımından tarafların sıfatlarının ne olduğu ise bir önem taşımamaktadır (Sadettin Ekiz, B. No: 2016/9364, 9/5/2019, § 64).
(b)İlkelerin Olaya Uygulanması
54. Bireysel başvuruya konu olan dava, başvurucunun mevduatının bulunduğu Bankanın yönetiminin TMSF tarafından devralınmasından sonra TMSF'nin banka hesaplarını mevzuata uygun yönetmediği gerekçesiyle başvurucunun uğramış olduğu maddi ve manevi tazminat talebinin istemiyle açılmıştır. İdari yargılama sürecinin devam ettiği sırada başvurucu, Yargıtayın emsal kararları gereği yeniden adli yargıda TMSF aleyhine alacak davası açmış; anılan yargılamanın başvurucu lehine sonuçlanması ile TMSF tarafından başvurucuya dava konusu alacağı ödenmiştir.
55. İdare Mahkemesinin davanın açıldıktan on yıl sonra adli yargıda kesinleşmiş mahkeme kararları gereğince başvurucuya ödeme yapılmış olduğu gerekçesiyle talep edilen ancak yargılama sonucunda reddedilen maddi tazminat tutarı üzerinden başvurucu aleyhine 37.970 TL vekâlet ücretine hükmettiği görülmüştür. İdare Mahkemesinin davanın esasına ilişkin bir değerlendirme yapmaksızın davayı reddettiği, diğer bir deyişle başvurucunun davayı açması konusunda haklı ya da haksız olduğuna ilişkin bir tespitte bulunmadığı değerlendirilmiştir. Kaldı ki İdare Mahkemesinin yargılama devam ederken yine başvurucu tarafından açılmış alacak davası sonucuna göre yapılan ödemeyi gerekçe olarak belirtmesi başvurucunun davanın açılmasındaki haklılığını ortaya koyması bakımından önemli bir husustur.
56. Bu durumda başvurucunun yargılama sonucunda davayı açmakta haksız olduğunun tespit edilmediği ve haklılığı başka bir mahkeme kararı ile ortaya konulmuş davanın sonucuna dayandırılarak reddedilen davada başvurucu aleyhine hükmedilen vekâlet ücretinin ölçülü olmadığı ve mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
57. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. Diğer İhlal İddiaları
58. Başvurucu; Mahkemenin hatalı yorumla hukuka aykırı karar verdiğini, maddi tazminatının tamamının karşılanmadığı gibi haksız bir şekilde manevi tazminat talebinin reddedildiğini, lehine vekâlet ücretine hükmedilmesi gerektiğini belirterek anayasal haklarının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
59. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Şikâyetlerin özü Mahkeme tarafından hatalı bir yorumla karar verildiği iddialarına ilişkin olduğundan şikâyetin yargılama sonucuna yönelik olduğu ve bu kapsamda değerlendirilmesi uygun görülmüştür.
60. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvurukonusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).
61. Somut olayda Mahkeme tarafından iddia, savunma ve tüm dosya kapsamı incelenerek gerekçesi ile hüküm kurulmuştur. Mevzuatın, somut olayın ve delillerin yorumlanması yukarıda anılan ilkeler uyarınca uyuşmazlığı çözmekle görevli mahkemenin takdirinde olup bireysel başvuruda değerlendirmeye konu edilemez.
62. Bu hâle göre başvurucu tarafından ileri sürülen iddialar, delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olup kararda bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir durumun da bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
63. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
64. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı ve (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
65. Başvurucu, ihlalin tespit edilmesini istemiş ve tazminat talebinde bulunmuştur.
66. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B.No: 2016/12506, 7/11/2019).
67. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca kural olarak ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmedilir (Mehmet Doğan, §§ 55-58).
68. Başvurucu aleyhine hükmedilen vekâlet ücretinin ölçülü olmaması nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır. Bu durumda tespit edilen ihlalin giderilmesi için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmadığı, bununla birlikte manevi zararın salt ihlalin tespitiyle giderilemeyeceği değerlendirildiğinden manevi zararları karşılığında takdiren ve taleple bağlı kalınarak başvurucuya 30.000 TL tazminat ödenmesine karar verilmesi gerektiği kanaatine ulaşılmıştır.
69. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Diğer ihlal iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 30.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 257,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için İstanbul 6. İdare Mahkemesine (E.2015/761, K.2015/1855) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 29/1/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.