TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AYHAN YÜZER BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/18412)
|
|
Karar Tarihi: 29/1/2020
|
R.G. Tarih ve Sayı: 11/3/2020-31065
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Tuğba TUNA IŞIK
|
Başvurucu
|
:
|
Ayhan YÜZER
|
Vekili
|
:
|
Av. Recep AKSOY
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; idarenin işlemleri sebebiyle oluşan zararın tazmini
istemiyle açılan davada hakkaniyete aykırı hüküm kurulması, davanın açılmasını
anlamsız hâle getirecek şekilde aleyhe vekâlet ücretine hükmedilmesi ve
yargılamanın makul sürede tamamlanmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının
ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 23/3/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmeyeceğini ifade etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucunun Egebank (Banka) hesabına 211.000 Amerikan
dolarını (USD) yatırmasından sonra anılan para Egebank Off Shore A.Ş. (Off
Shore Şirketi) hesabına aktarılmıştır.
9. Başvurucunun vade sonunda mevduatının iadesi istemiyle yapmış
olduğu müracaata Off Shore Şirketi tarafından cevap verilmemiş, Banka ise Off
Shore Şirketi ile tüzel kişiliklerinin ayrı olduğu gerekçesiyle sorumluluk
kabul etmeyeceğini bildirmiştir.
10. Başvurucu; paranın tahsiline hükmedilmesi istemiyle Oyakbank
(2001 yılında Egebanka ait hisseler Oyakbanka devredilmiştir.), Off Shore
Şirketi ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) aleyhine İstanbul 4. Asliye
Ticaret Mahkemesinde alacak davası açmıştır. Anılan Mahkemenin 13/12/2002
tarihli kararı ile davalı Oyakbank hakkında "sorumluluğu
bulunmadığı", TMSF hakkında ise "husumet yokluğu" gerekçeleriyle davanın reddine;
diğer davalı Off Shore Şirketi hakkında ise davanın kabulüne karar verilmiştir.
Anılan karar Yargıtay tarafından "davalı
Egebank yönünden davanın erken açılmış olması nedeniyle reddine"
gerekçesiyle düzeltilerek onanmıştır.
11. Başvurucunun mevduatının kendisine ödenmesi talebiyle
15/9/2004 tarihinde yaptığı idari başvuru TMSF tarafından reddedilmiştir.
Başvurucu, TMSF'nin Bankanın yönetimini devraldıktan sonra -bankacılık
teamüllerine ve kanuna aykırı olarak işlemler yaptığı gerekçesiyle- kesinleşen
İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesi gereğince 612.506 TL anapara alacağının ve
11.762 TL mahkeme masrafları olmak üzere 624.268 TL maddi tazminat ile 5.000 TL
manevi tazminat istemiyle 10/12/2004 tarihinde
TMSF aleyhine İstanbul 6. İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) dava
açmıştır.
12. İdari yargı süreci devam ederken 2011 yılında Yargıtayın
Banka ile Off Shore Şirketi arasında muvazaa olduğu gerekçesiyle daha önceden
erken açılmış olması sebebiyle reddine karar verilen davaların yeniden
açılabileceğine ilişkin içtihadı üzerine başvurucu tarafından 211.00 USD'nin
iadesine karar verilmesi istemiyle ING Bank A.Ş. (19/6/2007 tarihinde ING Bank,
Oyakbankın hisselerinin tamamını satın almıştır.) ve TMSF aleyhine 20/2/2011
tarihinde İstanbul 18. Ticaret Mahkemesinde (Ticaret Mahkemesi) dava
açılmıştır. Ticaret Mahkemesi 30/11/2011 tarihli kararıyla 10.000 TL ve 204.687
USD'nin ING Bank adına borcu üstlenen TMSF'den tahsiline karar vermiştir.
Anılan karar Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 12/11/2013 tarihli kararıyla
onanmıştır.
13. İdare Mahkemesi 10/7/2015 tarihli kararıyla İstanbul 18.
Ticaret Mahkemesi ve İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesi kararları sonucunda
hükmedilen tutarın faizleriyle birlikte TMSF tarafından başvurucuya ödendiği
gerekçesiyle maddi ve manevi tazminat talebinin reddine; reddedilen manevi
tazminat talebi için 750 TL, maddi tazminat talebi için 37.970 TL olmak üzere
toplam 38.720 TL başvurucu aleyhine vekâlet ücretine hükmetmiştir. İdare
Mahkemesi kararının gerekçesi şu şekildedir:
"...Mahkememizin 22.04.2015 tarihli ara
kararına istinaden davalı idarece sunulan dilekçe ve eklerinden 18. Asliye
Ticaret Mahkemesi'nin 30.12.2011 tarih, E:2011/364 veK:2011/106 sayılı kararı
kapsamında hükmedilen tutarın faizleriyle birlikte ilgili icra takip dosyasına
ödendiği ve söz konusu mahkeme kararı kapsamında herhangi bir alacak
kalmadığı,Egebank Offshore Ltd. Şti.'nin Banka'da olan hesaplarında bulunan
para üzerinde Fon'un yapmış olduğu tasarruflarda herhangi bir usulsüzlük olup
olmadığına ilişkin, bozma kararına uyulan Danıştay 13. Dairesi'nin 23.12.2013
tarihli ara kararına cevaben gönderilen bilgi ve belgelerle davacı
beyanlarından, bankanın fona devredildiği tarih itibariyle ilgili offshore
hesabında bulunan mevduatların İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesi'nin
13.12.2002 tarih ve E:2001/292, K:2002/1356 sayılı kararı kapsamında davacıya
ödendiği (42.800,00 TL) kanaatine ulaşıldığından, davacının talep etmiş olduğu
maddi tazminata ilişkin tutarın yukarıda anılan Mahkeme kararları ile davacı
lehine hükmedildiğinden ve idare tarafından da anılan yargı kararı yerine
getirildiğinden dava konusu maddi tazminat taleplerinin reddine karar vermek
gerekmektedir.
Davacının manevi tazminat istemine gelince;
davacının mevduat hesabının geç ödenmesinde manevi tazminatı gerektirecek
biçimde idarenin ağır hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluğunu gerektirecek
bir durum bulunmadığı, mahkeme kararıyla hükmedilen tutarlar da faiziyle
birlikte davacıya ödendiğinden davacı lehine manevi tazminat hükmetmeye hukuken
olanak bulunmamaktadır.
..."
14. Başvurucu tarafından yapılan temyiz istemi Danıştay Onüçüncü
Dairesinin 18/4/2016 tarihli kararıyla, karar düzeltme istemi ise aynı Dairenin
12/1/2017 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
15. Nihai karar başvurucu vekiline 21/2/2017 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
16. Başvurucu, vekâlet ücretinin tahsili amacıyla TMSF
tarafından başlatılan icra takibi neticesinde 48.581,64 TL ödemiştir.
17. Başvurucu 23/3/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
18. 6/1/1982 tarihli 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu'nun 31. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısımları şöyledir:
"Bu kanunda hüküm bulunmayan hususlarda;
..., yargılama giderleri, ...hallerinde... Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu
uygulanır.
..."
19. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 323. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“(1) Yargılama giderleri şunlardır:
...
ğ) Vekille takip edilen davalarda kanun
gereğince takdir olunacak vekâlet ücreti.
h) Yargılama sırasında yapılan diğer giderler.
”
20. 6100 sayılı Kanun'un 326. maddesi şöyledir:
“(1) Kanunda yazılı hâller dışında, yargılama
giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir.
...”
21. 6100 sayılı Kanun'un 331. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Davanın konusuz kalması sebebiyle
davanın esası hakkında bir karar verilmesine gerek bulunmayan hâllerde, hâkim,
davanın açıldığı tarihteki tarafların haklılık durumuna göre yargılama
giderlerini takdir ve hükmeder."
22. 31/12/2014 tarihli ve 29222 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin Üçüncü Kısım'ı şöyledir:
"Yargı Yerleri ile İcra ve İflas
Dairelerinde Yapılan ve Konusu Para Olan veya Para ile Değerlendirilebilen
Hukuki Yardımlara Ödenecek Ücret
1. İlk 30.000,00 TL için %12,00
2. Sonra gelen 40.000,00 TL için %11,00
3. Sonra gelen 80.000,00 TL için %8,00
4. Sonra gelen 250.000,00 TL için %6,00
5. Sonra gelen 600.000,00 TL için %4,00
..."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 29/1/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
24. Başvurucu, yargılamanın makul sürede tamamlanmadığını ileri
sürmektedir.
2. Değerlendirme
25. Bireysel başvurular sonrasında yürürlüğe giren 25/7/2018
tarihli ve 7145 sayılı Kanun'un 20. maddesiyle 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek
Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'a geçici madde eklenmiştir.
26. 6384 sayılı Kanun'a eklenen geçici maddeye göre
yargılamaların uzun sürmesi ve yargı kararlarının geç veya eksik icra edilmesi
ya da icra edilmemesi şikâyetiyle Anayasa Mahkemesine yapılan ve bu maddenin
yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Anayasa Mahkemesi önünde derdest olan
bireysel başvuruların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle verilen kabul
edilemezlik kararının tebliğinden itibaren üç ay içinde yapılacak müracaat
üzerine Bakanlık İnsan Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığı (Tazminat
Komisyonu) tarafından incelenmesi öngörülmüştür.
27. Ferat Yüksel
(B. No: 2014/13828, 12/9/2018) kararında Anayasa Mahkemesi yargılamaların makul
sürede sonuçlandırılmadığı ya da yargı kararlarının geç veya eksik icra
edildiği ya da hiç icra edilmediği iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce
gerçekleştirilen bireysel başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna
başvuru imkânının getirilmesine ilişkin yolu ulaşılabilir olma, başarı şansı
sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden
inceleyerek bu yolun etkililiğini tartışmıştır.
28. Ferat Yüksel
kararında özetle anılan başvuru yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması
ve başvuruda kolaylık sağlaması nedenleriyle ulaşılabilir olduğu, düzenleniş
şekli itibarıyla ihlal iddialarına makul bir başarı şansı sunma kapasitesinden
mahrum olmadığı vetazminat ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün
olmadığında başka türlü telafi olanakları sunması nedenleriyle potansiyel
olarak yeterli giderim sağlama imkânına sahip olduğu hususunda
değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat
Yüksel, §§ 27-34). Bu gerekçeler doğrultusunda Anayasa Mahkemesi,
ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal iddialarıyla ilgilibaşarı şansı sunma ve
yeterli giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru
yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil
niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş
olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 35, 36).
29. Mevcut başvuruda söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren
bir durum bulunmamaktadır.
30. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Mahkemeye Erişim
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
31. Başvurucu; İdare Mahkemesinin davayı ticaret mahkemelerinde
verilen kararlar gereğince idare tarafından yapılan ödemeler sebebiyle
reddettiğini, ödemenin idari yargıda dava açıldıktan on yıl sonra yapıldığını,
davayı açtığı tarihte haklı olduğunu, kaldı ki on yıl sonra yapılan bu
ödemelerin de dava açmaktaki haklılığını ortaya koyduğunu belirterek aleyhe
vekâlet ücretine hükmedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmektedir.
2. Değerlendirme
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
32. Başvurucunun aleyhine hükmedilen vekâlet ücretinin mahkemeye
erişim hakkını ihlal ettiği yönündeki şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun olmayıp
başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığından başvurunun bu kısmının
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Hakkın Kapsamı ve
Müdahalenin Varlığı
33. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma
hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı,
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir
unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede,
Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan
adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi'ni (Sözleşme) yorumlayan Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye
erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım
Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No:
2014/13156, 20/4/2017, § 34).
34. Anayasa Mahkemesi içtihadına göre de bir uyuşmazlığı mahkeme
önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına gelen mahkemeye erişim hakkı, Anayasa'nın 36. maddesinde
güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün temel unsurlarından biridir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, §
52).
35. Mahkemeye erişimi etkisiz kılacak ya da yargı yoluna
başvurmayı önemli ölçüde zorlaştırıcı veya caydırıcı nitelikte (AYM, E.2013/40,
K.2013/139, 28/11/2013) ya da kişinin mahkemeye başvurmuş olmasını anlamsız
hâle getiren sınırlamalar, mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (İbrahim Can Kişi, B. No: 2012/1052,
23/7/2014, § 31).
36. Vekâlet ücreti yargılama gideri olup bu ücretle davacı veya
davalının o dava nedeniyle aldıkları hukuki yardım karşılığında avukata
ödedikleri ücretin telafisi amaçlanmaktadır (AYM, E.2013/95, K.2014/176,
13/11/2014). Dava aşamasında kimin lehine ya da aleyhine olacağı önceden belli
olmayan bu ücret yükümlülüğü, bir usul kuralı olup mahkemeye erişim hakkı ile
ilişkilidir (Serkan Acar, B. No:
2013/1613, 2/10/2013, § 38). Taraflardan birinin yargılamadaki başarı oranına
göre kazanılan veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine vekâlet
ücretine hükmedilmesine yönelik düzenlemeler mahkemeye erişim hakkına müdahale
teşkil etmektedir (Serkan Acar, §
39; Muhbet Adanır ve diğerleri,
B, No: 2014/10261, 8/12/2016, § 101).
37. Somut olayda İdare Mahkemesi tarafından başvurucu aleyhine
38.720 TL vekâlet ücretine hükmedilmesi nedeniyle başvurucunun mahkemeye erişim
hakkına yönelik bir müdahalenin bulunduğu görülmektedir.
ii. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
38. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar,...ölçülülük
ilkesine aykırı olamaz.”
39. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 36. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde
öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir
sebebe dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup
olmadığının belirlenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
40. Başvuruya konu İdare Mahkemesi kararı ile dava konusu maddi
tazminata ilişkin tutarın mahkeme kararları gereği başvurucuya TMSF tarafından
ödendiği belirtilmek suretiyle tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.
41. 6100 sayılı Kanun'un 323. maddesinde vekâlet ücretinin
yargılama giderlerinden olduğu belirtilmiş, 326. maddesinin (1) numaralı
bendinde ise yargılama giderlerinin aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına
karar verileceği düzenlenmiştir. Aynı Kanun'un 331. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında ise davanın esası hakkında karar verilmesine gerek bulunmayan
durumda tarafların davanın açıldığı tarihteki haklılık durumuna göre yargılama
giderlerine hükmedileceği belirtilmiştir.
42. İdare Mahkemesinin başvuruya konu davada başvurucunun davayı
açmak konusunda haklı ya da haksız olduğuna ilişkin bir tespite yer vermediği,
başka bir deyişle davanın esasına ilişkin bir değerlendirmede bulunmadığı
tespit edilmiştir. İdare Mahkemesinin sadece kesinleşmiş başka bir mahkeme
kararı sonucunda yapılan ödemeyi gerekçe göstermek suretiyle davayı reddederek
başvurucu aleyhine vekâlet ücretine hükmettiği görülmüştür. Bu durumda İdare
Mahkemesinin davanın esasını değerlendirmeksizin yapmış olduğu yargılama
sonucunda başvurucu aleyhine hükmettiği vekâlet ücretini 6100 sayılı Kanun'un
326. maddesi kapsamında değerlendirdiği anlaşılmaktadır.
43. Anayasa Mahkemesinin hukuk kurallarının yorumlanması
kapsamındaki görevi sınırlıdır. Bu bağlamda İdare Mahkemesinin söz konusu hukuk
kurallarının yorumunun mahkemeye erişim hakkı bakımından yol açtığı sonuçlar
somut olay bağlamında Anayasa'nın 36. maddesi çerçevesinde mahkemeye erişim
hakkının korunmasının gerekliliklerinin yerine getirilip getirilmediği
değerlendirilerek sonuca varılmalıdır. Dolayısıyla müdahalenin niteliğini
gözeten Anayasa Mahkemesi bu müdahalenin ihlal oluşturup oluşturmadığını
ölçülülüğünü sorgulamak suretiyle tespit edecektir.
(2) Meşru Amaç
44. Anayasa'nın 2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesi
bir kimsenin başka bir kişinin hukuka aykırı işlem ve eylemi nedeniyle uğradığı
zararı o kişiden tazmin etmesini sağlayacak hukuksal mekanizmaların
oluşturulmasını gerektirmektedir. Bu anlamda haksız yere dava açmak zorunda
bırakılan veya kendisine karşı haksız yere dava açılan bir kimsenin o dava
nedeniyle yaptığı masrafların karşı taraftan tazmini yolunda tedbir alınmasının
hukuk devletinin bir gereği olduğu söylenebilir (AYM, E.2013/95, K.2014/176,
13/11/2014).
45. Yargılama giderlerinin haksız çıkan taraf üzerinde
bırakılması, haksız yere dava açmanın veya dava açılmasına sebebiyet vermenin
bir sonucudur. Diğer bir ifadeyle yargılama giderinin haksız çıkan taraf
üzerinde bırakılması, davada haklı çıkan tarafın o dava nedeniyle uğradığı
zararın (yaptığı masrafların) tazmini mahiyetindedir (AYM, E.2013/95,
K.2014/176, 13/11/2014).
46. Yukarıda ifade edildiği üzere vekâlet ücreti yargılama
gideri olup davacı veya davalının o dava nedeniyle aldıkları hukuki yardım
karşılığında avukata ödedikleri ücretin telafisi amacına yönelik olarak
oluşturulan bir hukuksal mekanizmadır (AYM, E.2013/95, K.2014/176, 13/11/2014).
Bu nedenle kendisini avukatla temsil ettiren kişinin o davada haklı çıkması
durumunda bu kişi lehine vekâlet ücretine hükmedilmesinin hukuk devleti
ilkesinin devlete yüklenen bu ödeve dayandığı söylenebilir.
47. İdarelerin kadrolu avukatlarıyla aralarındaki ilişki
sözleşmeye değil statü hukukuna tabi olduğundan idare lehine hükmedilen vekâlet
ücretinin amacının idare tarafından avukata ödenen vekâlet ücretinin telafisi
mahiyetinde olduğu söylenemez. Dolayısıyla idare lehine vekâlet ücretine
hükmedilmesinin amacının gereksiz başvuruların önlenerek dava sayısının
azaltılması ve böylece kamu kaynaklarının etkili, verimli ve usul ekonomisine
uygun bir şekilde kullanılmasının sağlanması olduğu ifade edilebilir. Kamu
kaynaklarının etkili, verimli ve usul ekonomisine uygun bir şekilde
kullanılmasının teminine yönelik düzenleme yapılması da hukuk devleti ilkesinin
bir gereği olup bu sebeple yapılan müdahalenin meşru bir amaca yönelik olduğu
anlaşılmıştır (Murat Kara ve diğerleri,
B. No: 2014/6042, 9/3/2017, §§ 69, 70).
48. Somut olayda maddi ve manevi tazminat istemiyle açılan dava
sonunda idare lehine vekâlet ücretine hükmedilmesinin yukarıda belirtilen
ilkeler gereğince meşru bir amaca dayandığı sonucuna ulaşılmaktadır.
(3) Ölçülülük
(a)Genel İlkeler
49. Ölçülülük ilkesi elverişlilik,
gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden
oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı
gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç
bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale
ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan
müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi
gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012;
E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016, § 18; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No:
2013/817, 19/12/2013, § 38).
50. Taraflardan birinin yargılamadaki başarı oranına göre
kazanılan veya kaybedilen değer oranında lehine ya da aleyhine mahkeme
masraflarının hükmedilmesine yönelik düzenlemeler mahkemeye erişim hakkına
müdahale oluşturmakta ise de abartılı, zorlama veya ciddiyetten yoksun
talepleri disipline etmeye yönelik orantılı müdahaleler meşru görülebilir.
Ancak bu sınırlamaların hakkın özüne zarar vermeyecek nitelikte, meşru bir
amaca dayalı ve kullanılan aracın sınırlama amacı ile orantılı olması, kamu
yararının gerekleri ile bireyin hakları arasında kurulmaya çalışılan adil
dengeyi bozacak şekilde birey aleyhine katlanılması zor külfetler yüklememiş
olması gerekir (Özkan Şen, §§ 61,
62).
51. Vekâlet ücreti davaya hukuki katkıda bulunan ve davası kabul
edilen lehine hükmedilen bir ücrettir. Dava aşamasında kimin leh ya da aleyhine
olacağı önceden belli olmayan bu ücret yükümlülüğü bir usul kuralı olup
mahkemeye erişim hakkı ile de ilişkilidir. Yükletilen ücretin bu hakkın özünü
zedeleyecek şekilde hakkı kısıtlamaması, meşru bir amaç izlemesi, açık ve
ölçülü olması ve başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmaması gerekir. (Serkan Acar, § 38).
52. Buna karşılık bir hukuki uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyan
başvurucuların reddedilen dava konusu miktar üzerinden hesaplanan avukatlık
ücretini karşı tarafa ödemeye mahkûm edilmeleri ihtimali veya olgusu, belirli
dava koşulları çerçevesinde mahkemeye başvurmalarını engelleme ya da mahkemeye
başvurmalarını anlamsız kılma riski taşımaktadır. Bu kapsamda davanın özel
koşulları çerçevesinde masrafların makullüğü ve orantılılığı, mahkemeye erişim
hakkının asgari sınırını teşkil etmektedir (Özkan
Şen, § 54).
53. Anayasa Mahkemesi davanın haksız yere açılmasına sebebiyet
veren veya dava sırasında karşı tarafın gereksiz yere masraf yapmasına yol açan
ilgili tarafın yargılama giderlerini ödemekle sorumlu tutulmasının müdahaleyi
orantılı kılabileceğini kabul etmektedir. Somut olayda da buna benzer bir
durumun söz konusu olup olmadığı irdelenmelidir. Diğer taraftan bir yargılamada
masrafların ilgili tarafa yükletilmesi bakımından tarafların sıfatlarının ne
olduğu ise bir önem taşımamaktadır (Sadettin
Ekiz, B. No: 2016/9364, 9/5/2019, § 64).
(b)İlkelerin Olaya Uygulanması
54. Bireysel başvuruya konu olan dava, başvurucunun mevduatının
bulunduğu Bankanın yönetiminin TMSF tarafından devralınmasından sonra TMSF'nin
banka hesaplarını mevzuata uygun yönetmediği gerekçesiyle başvurucunun uğramış
olduğu maddi ve manevi tazminat talebinin istemiyle açılmıştır. İdari yargılama
sürecinin devam ettiği sırada başvurucu, Yargıtayın emsal kararları gereği
yeniden adli yargıda TMSF aleyhine alacak davası açmış; anılan yargılamanın
başvurucu lehine sonuçlanması ile TMSF tarafından başvurucuya dava konusu
alacağı ödenmiştir.
55. İdare Mahkemesinin davanın açıldıktan on yıl sonra adli
yargıda kesinleşmiş mahkeme kararları gereğince başvurucuya ödeme yapılmış
olduğu gerekçesiyle talep edilen ancak yargılama sonucunda reddedilen maddi
tazminat tutarı üzerinden başvurucu aleyhine 37.970 TL vekâlet ücretine
hükmettiği görülmüştür. İdare Mahkemesinin davanın esasına ilişkin bir
değerlendirme yapmaksızın davayı reddettiği, diğer bir deyişle başvurucunun
davayı açması konusunda haklı ya da haksız olduğuna ilişkin bir tespitte
bulunmadığı değerlendirilmiştir. Kaldı ki İdare Mahkemesinin yargılama devam
ederken yine başvurucu tarafından açılmış alacak davası sonucuna göre yapılan
ödemeyi gerekçe olarak belirtmesi başvurucunun davanın açılmasındaki
haklılığını ortaya koyması bakımından önemli bir husustur.
56. Bu durumda başvurucunun yargılama sonucunda davayı açmakta
haksız olduğunun tespit edilmediği ve haklılığı başka bir mahkeme kararı ile
ortaya konulmuş davanın sonucuna dayandırılarak reddedilen davada başvurucu
aleyhine hükmedilen vekâlet ücretinin ölçülü olmadığı ve mahkemeye erişim
hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
57. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
C. Diğer İhlal İddiaları
1. Başvurucunun İddiaları
58. Başvurucu; Mahkemenin hatalı yorumla hukuka aykırı karar
verdiğini, maddi tazminatının tamamının karşılanmadığı gibi haksız bir şekilde
manevi tazminat talebinin reddedildiğini, lehine vekâlet ücretine hükmedilmesi
gerektiğini belirterek anayasal haklarının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
2. Değerlendirme
59. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Şikâyetlerin özü Mahkeme tarafından hatalı
bir yorumla karar verildiği iddialarına ilişkin olduğundan şikâyetin yargılama
sonucuna yönelik olduğu ve bu kapsamda değerlendirilmesi uygun görülmüştür.
60. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava
konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile
uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvurukonusu
olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil
eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu
kapsamda değildir (Ahmet Sağlam,
B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).
61. Somut olayda Mahkeme tarafından iddia, savunma ve tüm dosya
kapsamı incelenerek gerekçesi ile hüküm kurulmuştur. Mevzuatın, somut olayın ve
delillerin yorumlanması yukarıda anılan ilkeler uyarınca uyuşmazlığı çözmekle
görevli mahkemenin takdirinde olup bireysel başvuruda değerlendirmeye konu
edilemez.
62. Bu hâle göre başvurucu tarafından ileri sürülen iddialar,
delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olup
kararda bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir durumun da
bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti
niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
63. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
64. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının ilgili kısmı ve (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
65. Başvurucu, ihlalin tespit edilmesini istemiş ve tazminat
talebinde bulunmuştur.
66. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna
varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler
belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte
ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun
ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal
edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B.No: 2016/12506,
7/11/2019).
67. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi,
ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir.
İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda 6216 sayılı Kanun’un 50.
maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 79.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca kural olarak ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir
örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmedilir (Mehmet Doğan, §§ 55-58).
68. Başvurucu aleyhine hükmedilen vekâlet ücretinin ölçülü
olmaması nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır.
Bu durumda tespit edilen ihlalin giderilmesi için yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmadığı, bununla birlikte manevi zararın salt
ihlalin tespitiyle giderilemeyeceği değerlendirildiğinden manevi zararları
karşılığında takdiren ve taleple bağlı kalınarak başvurucuya 30.000 TL tazminat
ödenmesine karar verilmesi gerektiği kanaatine ulaşılmıştır.
69. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harç ve 3.000
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Diğer ihlal iddialarının
açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye
erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 30.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 257,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
3.257,50 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için İstanbul 6. İdare
Mahkemesine (E.2015/761, K.2015/1855) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
29/1/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.