TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SÜLEYMAN KAÇMAZ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/72686)
|
|
Karar Tarihi: 10/12/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Umut FIRTINA
|
Başvurucu
|
:
|
Süleyman
KAÇMAZ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru bir ceza soruşturmasında mal varlığına elkoyma tedbirinin uygulanması nedeniyle mülkiyet hakkının
ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 19/12/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
A. Başvuru Tarihine Kadar
Yaşanan Gelişmeler
9. Türkiye 15 Temmuz 2016 gecesi silahlı bir darbe teşebbüsüyle
karşı karşıya kalmış ve Bakanlar Kurulu tarafından ülke genelinde 21/7/2016
tarihinden itibaren doksan gün süreyle olağanüstü hâl (OHAL) ilan edilmesine
karar verilmiştir. Olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihinde son bulmuştur. Darbe
teşebbüsüne ilişkin süreç, OHAL ilanı, OHAL döneminin gerektirdiği tedbirlere
ilişkin detaylı açıklamalar Anayasa Mahkemesinin Aydın Yavuz ve diğerleri ([GK], B. No: 2016/22169,
20/6/2017, §§ 12-20, 47-66) kararında yer almaktadır.
10. Başvurucu, 15 Temmuz 2016 tarihli darbe teşebbüsü sonrasında
anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs
ve silahlı terör örgütüne üye olma suçlarını işlediği şüphesiyle
Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığınca 12/8/2016 tarihinde gözaltına alınmıştır.
11. Başvurucu 1/9/2016 tarihinde
Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs ve silahlı terör örgütüne üye olma
suçlarından tutuklanması talebiyle sorguya sevk edilmiştir. Yapılan
sorgu neticesinde Kocaeli 1. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun isnat edilen
suçlardan tutuklanmasına karar verilmiştir.
12. Başvurucu Kocaeli İl Emniyet Müdürlüğünde emniyet amiri
olarak görev yapmakta iken 1/9/2016 tarihli ve 29818 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 672 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında
Kamu Personeline İlişkin Alınan Tedbirlere Dair Kanun Hükmünde Kararname ile
meslekten çıkarılmıştır.
13. Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığı 2/9/2016 tarihinde, silahlı terör örgütüne üye olma ile cebir ve şiddet kullanarak Anayasal düzeni ortadan
kaldırmaya teşebbüs suçlarından haklarında soruşturma yürütülen
başvurucu dâhil bazı şüphelilerin mal varlığı hakkında elkoyma
tedbiri uygulanmasını talep etmiştir.
14. Talebi kabul eden Kocaeli 1. Sulh Ceza Hâkimliğince 5/9/2016
tarihinde; başvurucu ile diğer şüphelilerin taşınmazları, hak ve alacakları ile
vadeli ve vadesiz mevduat hesapları, maaşlı çalışanların ise maaş hesaplarına
son aldıkları maaşları kadar paranın aylık harcamalar için kullanılmak üzere o
ay içerisinde çekilmesine izin verildikten sonra arta kalan tutar üzerine elkoyma tedbiri uygulanmasına karar verilmiştir. Kararda
4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 128. maddesi ile
27/7/2016 tarihli ve 29783 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan 668 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler ile
Bazı Kurum ve Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname'nin (KHK) 3. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (ı) bendi dayanak
olarak gösterilmiştir. Hâkimlik ayrıca şüphelilerin maaş hesabının olmaması
veya maaş ödemesinin sona ermiş olması hâlinde kendisi ve ailesinin yaşamsal
ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için varsa bir veya birden fazla banka
hesabından aylık toplam tutarı 3.500 TL'yi aşmamak kaydıyla ödeme yapılmasına
izin vermiştir.
15. Kararın gerekçesinde, terörle mücadelenin etkin bir biçimde
sürdürülebilmesi için bazı ivedi tedbirlerin alınmasının zorunluluğuna işaret
edilmiştir. Bu bağlamda Fethullahçı Terör
Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması'nın (FETÖ/PDY) yurt
içinde ve yurt dışında finans kaynağına ve büyük bir mali güce sahip olduğu
belirtilerek bu mal varlığıyla terör örgütünün finanse edildiği vurgulanmıştır.
Kararda; taşınmaz ve ulaşım araçları yönünden elkoyma
tedbirinin uygulanması için 17/9/2016 tarihli 29804 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 671 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında
Bazı Kurum ve Kuruluşlara İlişkin Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname'nin (KHK) 31. maddesine göre kuvvetli suç şüphesinin aranmadığını,
diğer mal varlığı yönünden ise şüpheliler tarafından atılı suçun işlendiğine ve
suçtan elde edilmiş olduklarına dair kuvvetli suç şüphesinin mevcut olduğunu
gösterir bazı somut delillere rastlanılmış olduğu belirtilmiştir. Hâkimliğe
göre örgütün daha çözülemeyen karmaşık yapısı, organizasyon beceri ve yapısı
dikkate alındığında uygulanan tedbir ölçülülük ilkesine de aykırı değildir.
16. Başvurucu 31/10/2016 tarihinde karara itiraz etmiş, aynı
Hâkimlik 14/11/2016 tarihinde aynı gerekçelerle itirazı reddetmiştir.
17. Bu karar başvurucuya 22/11/2016 tarihinde tebliğ edilmiştir.
18. Başvurucu 19/12/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. Başvuru Tarihinden
Sonra Yaşanan Gelişmeler
19. Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığının 22/12/2016 tarihli
iddianamesiyle başvurucunun silahlı terör
örgütüne üye olma suçundan 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk
Ceza Kanunu'nun 314. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile 12/4/1991 tarihli ve
3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 5. maddesinin birinci fıkrası uyarınca
cezalandırılması kamu adına iddia ve talep olunmuştur. İddianamede,
başvurucunun Bylock kullanmak suretiyle örgütün
gizli, kriptolu iletişim ağına dâhil olduğu ve bu örgütle üyeliği, mensubiyeti
veya iltisakı yahut irtibatı olduğu gerekçesiyle
meslekten çıkarıldığı belirtilmiştir. Başvurucunun evinde yapılan aramada Gül Sultan Yamanlar Çocuk Korosu yazılı
kaset, bir adet üzerinde 30 Mart 2014 tarihi yazılı iki yaprak Zaman gazetesi
sayfası bulunduğu, elde edilen dijital materyallerin ise kolluk görevlilerince
incelenmekte olduğu açıklanmıştır. Bu açıklamalar çerçevesinde şüphelinin FETÖ/PDY'nin kuruluş amaçlarını, faaliyet ve eylemlerini
benimseyerek gönüllü olarak örgüt hiyerarşisine dâhil olmayı tercih ettiği ve
bu şekilde örgütle bağ kurarak sürekli, çeşitli ve yoğun faaliyette bulunduğu
belirtilmiştir.
20. İddianame dosyanın tevzi edildiği Kocaeli 4. Ağır Ceza
Mahkemesince kabul edilerek kovuşturmaya başlanmıştır.
21. Mahkeme 12/12/2017 tarihinde başvurucunun üzerine atılı silahlı terör örgütüne üye olma suçunu
işlediği gerekçesiyle 5237 sayılı Kanun'un 314. maddesinin (2) numaralı fıkrası
uyarınca 5 yıl hapis cezası ile cezalandırmış, 3713 sayılı Kanun'un 5.
maddesinin birinci fıkrası uyarınca cezasının takdiren
1/2 oranında artırım yapmış, bu defa 5237 sayılı Kanun'un 62. maddesine göre
başvurucunun sabıkasız oluşu ve duruşmadaki iyi hâli nedeniyle 1/6 oranında
indirim yapmış, sonuç olarak başvurucunun 6 yıl 3 ay hapis cezası ile
mahkûmiyetine karar vermiştir. Mahkeme yurt dışına çıkış yasağı koymuş ve
başvurucunun atılı suçtan serbest bırakılmasına karar vermiştir.
22. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"... sanığın kullandığı05..
... .. .. numaralı hat ile örgüt içindeki kişiler ile ByLock
programı üzerinden görüşmeler yaptığı, HTS kayıtlarına göre FETÖ suçlaması ile
hakkında soruşturma veya kovuşturma yapılan çok sayıda kişi ile yoğun bir
telefon irtibatı bulunduğu ayrıca fiilen de FETÖ terör örgütünün sözde üst
düzey sorumluları ile bağlantı içerisinde olduğu, terör örgütünün çağrısına
uyarak örgütün bankasına destek sağladığı, Paralel Devlet Yapılanmasının terör
örgütü olduğunun aşikar bir şekilde açığa çıkmasına rağmen sanığın örgütle olan
yoğun irtibatını ısrarla sürdürdüğü, bu durumun tanık beyanları ile de sabit
olduğu, sanığın savunmalarının soyut nitelikte olduğu ve inandırıcı olmadığı
kanaatine varılarak kriptolu haberleşme proğramı olan
ByLock uygulamasının münhasıran FETÖ mensuplarınca
kullanıldığı sanığın FETÖsilahlı terör örgütünün
hiyerarşik yapısına dahil olduğu ve sözü edilen terör örgütü ile arasında
organik bağ bulunduğu anlaşılmakla sanığın üzerine atılı bulunan suçu işlediğinin
sabit olduğu ve cezalandırılması gerektiği, suçun işleniş biçimine, sanığın
kastının yoğunluğuna ve tanık beyanlarına göre örgüt içerisindeki konumuna göre
takdiren alt sınırdan olmak üzere atılı silahlı terör
örgütüne üye olma suçundan cezalandırılması yoluna gidilmiş, sanığın
sabıkasızlığı ve duruşmadaki iyi hali lehine değerlendirilerek cezasında
takdiri indirim yapılmış, sanık hakkında hükmedilen cezanın niteliği gereğince
hakkında mükerrirlere özgü infaz rejiminin
uygulanmasına, sanığın tutuklulukta geçirdiği süre de cezasından mahsup
edilerek yapılan yargılama sonucu mahkememizce ulaşılan hukuki ve vicdani
kanaate göre aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur..."
23. Başvurucu karara karşı istinaf talebinde bulunmuş olup
istinaf incelemesi hâlen devam etmektedir.
24. Anayasa Mahkemesince başvurucunun mal varlığı yönünden
uygulanan tedbirin devam edip etmediği sorulmuş, Mahkeme 7/8/2018 tarihli bir
yazı ile tedbirin devam ettiğini bildirmiştir.
25. Başvurucu 19/12/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
26. 5237 sayılı Kanun'un 314. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci
bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya
yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası
ile cezalandırılır.
(2)
Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis
cezası verilir. "
27. 3713 sayılı Kanun'un 5. maddesi şöyledir:
"3 ve 4 üncü
maddelerde yazılı suçları işleyenler hakkında ilgili kanunlara göre tayin
edilecek hapis cezaları veya adlî para cezaları yarı oranında artırılarak
hükmolunur. Bu suretle tayin olunacak cezalarda, gerek
o fiil için, gerek her nevi ceza için muayyen olan cezanın yukarı sınırı
aşılabilir. Ancak, müebbet hapis cezası yerine, ağırlaştırılmış müebbet hapis
cezasına hükmolunur.
Suçun, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmiş
olması dolayısıyla ilgili maddesinde cezasının artırılması öngörülmüşse; sadece
bu madde hükmüne göre cezada artırım yapılır. Ancak, yapılacak artırım, cezanın
üçte ikisinden az olamaz. "
28. 5271 sayılı Kanun’un 128. maddesi şöyledir:
“Soruşturma
veya kovuşturma konusu suçun işlendiğine ve bu suçlardan elde edildiğine dair
somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebebi bulunan hallerde, şüpheli veya
sanığa ait;
a) Taşınmazlara,
b) Kara, deniz veya hava ulaşım araçlarına,
c) Banka veya diğer malî kurumlardaki her
türlü hesaba,
d) Gerçek veya tüzel kişiler nezdindeki her
türlü hak ve alacaklara,
e) Kıymetli evraka,
f) Ortağı bulunduğu şirketteki ortaklık
paylarına,
g) Kiralık kasa mevcutlarına,
h) Diğer malvarlığı değerlerine,
Elkonulabilir. Somut olarak belirlenen Bu taşınmaz, hak,
alacak ve diğer malvarlığı değerlerinin şüpheli veya sanıktan başka bir kişinin
zilyetliğinde bulunması halinde dahi, elkoyma işlemi
yapılabilir. (Ek cümle: 21/2/2014 – 6526/10 md.) Bu
madde kapsamında elkoyma kararı alınabilmesi için
ilgisine göre Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Sermaye Piyasası
Kurulu, Mali Suçları Araştırma Kurulu, Hazine Müsteşarlığı ve Kamu Gözetimi,
Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumundan, suçtan elde edilen değere ilişkin
rapor alınır. Bu rapor en geç üç ay içinde hazırlanır. Özel sebepler zorunlu
kıldığında bu süre talep üzerine iki ay daha uzatılabilir.
(2)
Birinci fıkra hükmü;
a) Türk Ceza Kanununda
tanımlanan;
…
18. (Değişik: 2/12/2014-6572/41 md.) Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar
(madde 309, 311, 312, 313, 314, 315, 316),
...
(3)
Taşınmaza elkonulması kararı, tapu kütüğüne şerh
verilmek suretiyle icra edilir.
(4)
Kara, deniz ve hava ulaşım araçları hakkında verilen elkoyma
kararı, bu araçların kayıtlı bulunduğu sicile şerh verilmek suretiyle icra
olunur.
(5)
Banka veya diğer malî kurumlardaki her türlü hesaba elkonulması
kararı, teknik iletişim araçlarıyla ilgili banka veya malî kuruma derhâl bildirilerek
icra olunur. Söz konusu karar, ilgili banka veya malî kuruma ayrıca tebliğ
edilir. Elkoyma kararı alındıktan sonra, hesaplar
üzerinde yapılan bu kararı etkisiz kılmaya yönelik işlemler geçersizdir.
...
(7) Hak ve alacaklara elkoyma
kararı, ilgili gerçek veya tüzel kişiye teknik iletişim araçlarıyla derhâl
bildirilerek icra olunur. Söz konusu karar, ilgili gerçek veya tüzel kişiye
ayrıca tebliğ edilir.
...”
29. 5271 sayılı Kanun'un 267. maddesi şöyledir:
"Hâkim kararları ile kanunun gösterdiği
hâllerde, mahkeme kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir."
30. 5271 sayılı Kanun'un 268. maddesi şöyledir:
"(1) Hâkim veya mahkeme kararına karşı
itiraz, kanunun ayrıca hüküm koymadığı hâllerde 35 inci maddeye göre
ilgililerin kararı öğrendiği günden itibaren yedi gün içinde kararı veren
mercie verilecek bir dilekçe veya tutanağa geçirilmek koşulu ile zabıt kâtibine
beyanda bulunmak suretiyle yapılır. Tutanakla tespit edilen beyanı ve imzayı
mahkeme başkanı veya hâkim onaylar. 263 üncü madde
hükmü saklıdır.
(2)
Kararına itiraz edilen hâkim veya mahkeme, itirazı yerinde görürse kararını
düzeltir; yerinde görmezse en çok üç gün içinde, itirazı incelemeye yetkili
olan mercie gönderir.
(3)
İtirazı incelemeye yetkili merciler aşağıda gösterilmiştir:
a) (Değişik: 18/6/2014-6545/74 md.) Sulh ceza hâkimliği kararlarına yapılan itirazların
incelenmesi, o yerde birden fazla sulh ceza hâkimliğinin bulunması hâlinde,
numara olarak kendisini izleyen hâkimliğe; son numaralı hâkimlik için bir
numaralı hâkimliğe; ağır ceza mahkemesinin bulunmadığı yerlerde tek sulh ceza
hâkimliği varsa, yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesinin
bulunduğu yerdeki sulh ceza hâkimliğine; ağır ceza mahkemesinin bulunduğu
yerlerde tek sulh ceza hâkimliği varsa, en yakın ağır ceza mahkemesinin
bulunduğu yerdeki sulh ceza hâkimliğine aittir.
..."
31. 668 sayılı KHK'nın 3. maddesinin 1 numaralı fıkrasının
ilgili kısmı şöyledir:
"26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü,
Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar, 12/4/1991 tarihli ve
3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar ve toplu işlenen
suçlar bakımından, olağanüstü halin devamı süresince;
...
(ı)
5271 sayılı Kanunun 128 inci maddesi uyarınca yapılacak elkoymaya,
maddenin birinci fıkrasında belirtilen rapor alınmadan, sulh ceza hâkimliğince
karar verilebilir. Gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısı da elkoymaya karar verebilir. Hâkim kararı olmaksızın yapılan elkoyma işlemi, beş gün içinde görevli hâkimin onayına
sunulur. Hâkim, kararını elkoymadan itibaren on gün
içinde açıklar; aksi halde elkoyma kendiliğinden
kalkar.
..."
32. 671 sayılı KHK'nın 31. maddesiyle 3713 sayılı Kanun'a 20.
maddesinden sonra gelmek üzere eklenen 20/A maddesi şöyledir:
"Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap
Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan
suçlar ve bu Kanun kapsamına giren suçlar nedeniyle gerçek veya tüzel kişiler
ile kamu kurum ve kuruluşlarının uğradığı zararların tazmini amacıyla, soruşturma
aşamasında Cumhuriyet savcısının talebi üzerine sulh ceza hâkimi, kovuşturma
aşamasında mahkeme tarafından, şüpheli veya sanıklara ait taşınmazların veya
kara, deniz ya da hava ulaşım araçlarının devir ve temlikini veya bunlarla
ilgili hak tesisini önlemek ya da tasarruf yetkisini kısıtlamak için şerh
düşülmesine karar verilebilir. Taşınmazlarla ilgili karar tapu kütüğüne; kara,
deniz ve hava ulaşım araçlarıyla ilgili karar ise bu araçların kayıtlı
bulunduğu sicile şerh verilmek suretiyle icra olunur. Kovuşturmaya yer
olmadığına dair kararın kesinleşmesi halinde veya şerhin konulduğu tarihten
itibaren bir yıl içinde, şerhin devamı yönünde hukuk mahkemesinden verilmiş
ihtiyati haciz veya ihtiyati tedbir kararı ibraz edilmediği takdirde şerh
kendiliğinden terkin edilir."
B. Uluslararası Hukuk
33. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu
Protokol'ün "Mülkiyetin korunması"
kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk
dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak
kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun
genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin
kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da
başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli
gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel
getirmez."
34. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), suç isnadına bağlı
olarak yapılan elkoyma işlemlerini Sözleşme'ye ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesi kapsamında
değerlendirmektedir. AİHM'e göre kamu makamlarınca
kişilerin mülküne el konulması mülkiyet hakkına müdahale teşkil etmektedir.
AİHM, bu suretle yapılan müdahalenin mülkiyetin kullanılmasının kontrolüne
ilişkin üçüncü kural çerçevesinde incelenmesi gerektiği görüşündedir (Raimondo/İtalya, B. No: 12954/87, 22/2/1994, § 27;
Andrews/Birleşik Krallık (k.k.),
B. No: 49584/99, 26/9/2002; Adamczyk/Polonya (k.k.),
B. No: 28551/04, 7/11/2006; JGK Statyba Ltd ve Guselnikovas/Litvanya, B. No: 3330/12,
5/11/2013, § 117). Buna göre elkoyma işlemiyle
başvurucu, mülkünden tamamıyla yoksun bırakılmamakta; başvurucunun mülkünden
yararlanması veya tasarrufta bulunması geçici olarak sınırlandırılmaktadır.
AİHM ayrıca elkoyma işleminin -kimi durumlarda-
muhtemel bir müsadere kararının uygulanmasını güvence altına almaya yönelik
olarak geçici bir tedbir şeklinde uygulandığına da dikkat çekmektedir (Rafig Aliyev/Azerbaycan, B. No: 45875/06,
6/12/2011, § 118).
35. AİHM, elkoyma yoluyla yapılan
müdahalenin öncelikle iç hukukta yeterli bir temelinin olması ve kamu yararına
dayalı meşru bir amacı içermesi gerektiğini kabul etmektedir (Ali Esen/Türkiye, B. No: 74522/01,
24/7/2007, § 32). Nitekim Viktor Konovalov/Rusya (B.
No: 43626/02, 24/5/2007) kararında, iç hukukta bu konuda bir düzenleme
bulunmadığı hâlde el konulan aracın nihai karar beklenmeden satılması suretiyle
mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin Sözleşme'ye ek 1
No.lu Protokol'ün 1. maddesi anlamında hukuka dayalı olma gerekliliğini
karşılamadığı sonucuna varılmıştır (Viktor Konovalov/Rusya, §§ 38-47).
Bununla birlikte AİHM, elkoyma yönünden kamu
makamlarının geniş bir takdir yetkisi olduğunu kabul etmektedir (Dzinic/Hırvatistan, B. No: 38359/13, 17/5/2016,
§ 68). AİHM ayrıca, muhtemel bir müsadere için elkoyma
tedbirinin uygulanmasının kamu yararına dayalı olup meşru bir amacı da
içerdiğini sıklıkla içtihatlarında belirtmektedir (Borzhonov/Rusya, B. No: 18274/04, 22/1/2009, § 58; East West Alliance
Limited/Ukrayna, B. No: 19336/04, 23/1/2014, § 187).
36. AİHM'e göre mülkün kamu yararına
kullanılmasının kontrolü kapsamında mülke el konulması hususunda devletlerin
geniş bir takdir yetkisi bulunmakla birlikte bu yetkinin tanınması, kişilerin
mülkünden geçici süreyle de olsa yoksun bırakılması gibi ağır bir sonuca da yol
açmaktadır.Bu nedenle
başvurucunun mülkiyet hakkına elkoyma suretiyle
yapılan müdahalenin keyfî veya öngörülemez olmaması için usule ilişkin bazı
güvenceler öngörülmelidir. AİHM, özellikle elkoyma ve
müsadere yoluyla yapılan müdahaleler yönünden verdiği kararlarında keyfî
müdahalelerden korunmak amacıyla mülkiyet hakkına müdahale teşkil eden bu
önlemlerin kanun dışı veya keyfî ya da makul olmayan şekilde uygulandığına
ilişkin savunma ve itirazlarını sorumlu makamlar önünde etkin bir biçimde
ortaya koyabilme olanağının kişilere tanınması güvencesinin sağlanması
gerektiğini belirtmektedir. Bu değerlendirme ise uygulanan sürecin bütününe
bakılarak yapılmalıdır (AGOSI/Birleşik
Krallık, B. No: 9118/80, 24/10/1986, § 60; Saccoccia/Avusturya, B. No: 69917/01, 18/12/2008,§
89; elkoyma ile ilgili kararlar için bkz. Dzinic/Hırvatistan, § 68; Borzhonov/Rusya, §§ 60, 61).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
37. Mahkemenin 10/12/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım Talebi
Yönünden
38.Başvurucu bireysel başvuru harç ve masraflarını karşılayacak
geliri olmadığını beyan ederek adli yardım talebinde bulunmuştur.
39. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler
dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin yargılama
giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça
dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi
gerekir.
B. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
40. Başvurucu mal varlığı hakkında kanuna aykırı olarak elkoyma tedbiri uygulandığından yakınmaktadır. Başvurucu
Anayasa'nın öngördüğü güvencelere uyulmadan mal varlığı hakkında elkoyma tedbiri uygulanmasına karar verildiğini belirterek
özel hayata saygı, etkili başvuru ile mülkiyet haklarının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
41. Bakanlık görüşünde, Hakimliğin başvurucunun malvarlığına
tedbir konulmasına ilişkin kararının geçici nitelikte bir tedbir kararı olduğu,
yargılamanın sonucuna göre tedbir kararının hukuki niteliğinin netleşeceği,
başvurucu tarafından tedbir kararının şartları oluşmadan verildiği
düşünülüyorsa tazminat davası açılabileceği yönünde görüş bildirmiştir.
42. Başvurucu ise cevap dilekçesinde dernek üyeliğinin meşru bir
hak olduğunu, anılan derneğin kapatılmasından sonra bir bağının kalmadığını
varsayımdan hareketle terörden elde edildiği gerekçesiyle malvarlığına el
konulmasının mülkiyet hakkını ihlal ettiğini, hakkında hüküm kuruluncaya kadar
mağdur olacağını belirtmiştir.
C. Değerlendirme
43. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa’nın
35. maddesi şöyledir:
“Herkes, mülkiyet ve
miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz.”
44. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu aynı iddialarla özel hayata saygı
ve etkili başvuru hakkının da ihlal edildiğini ileri sürmektedir. Ancak başvurucunun
mal varlığı hakkında elkoyma tedbirinin uygulanmasına
ilişkin şikâyeti esas itibarıyla mülkiyet hakkını ilgilendirdiğinden,
başvurucunun söz konusu ihlal iddialarının mülkiyet hakkı bağlamında
incelenmesi uygun görülmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
45. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan
mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Mülkün Varlığı
46. Başvuruya konu tedbir kararının uygulandığı mal varlığı
değerleri yönünden mülkün mevcut
olduğunda kuşku bulunmamaktadır.
b. Müdahalenin Varlığı ve
Türü
47. Malikin mülkünü kullanma, semerelerinden yararlanma ve mülkü
üzerinde tasarruf etme yetkilerinden herhangi birinin sınırlanması, mülkiyet
hakkına müdahale teşkil eder (Recep Tarhan
ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 53). Anayasa
Mahkemesi daha önce bir suç isnadına bağlı olarak uygulanan elkoyma
tedbirinin, mülkten geçici süreyle de olsa yoksun bırakma sonucuna yol
açmasından dolayı mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiğini kabul etmiştir (Hanife Ensaroğlu,
B. No: 2014/14195, 20/9/2017, § 52). Somut olayda başvurucunun mal varlığı
değerleri yönünden bir ceza soruşturması sürecinde suçtan elde edildiği
şüphesiyle ve muhtemel bir müsadereyi güvence altına almak için el konulmuştur.
Bu durumda müdahalenin belirtilen amacı da gözetildiğinde mülkiyetin kamu
yararına kullanımının düzenlenmesine ilişkin üçüncü kural çerçevesinde
incelenmesi gerekmektedir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hanife Ensaroğlu,
§ 52; Onur Tur Uluslararası Nakliyat Ltd.
Şti., B. No: 2015/947, 15/11/2018, § 52; Yeter Deri Tekstil Sanayi ve Ticaret A.Ş., B. No: 2015/8867,
21/2/2019, § 55).
c. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
48. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel
hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili
maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir.
Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve
lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
49. Anayasa’nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkına
yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna
dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması
gerekmektedir(Recep
Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).
i. Kanunilik
50. Mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerde ilk incelenmesi
gereken ölçüt kanuna dayalı olma ölçütüdür. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit
edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet hakkının
ihlal edildiği sonucuna varılacaktır. Müdahalenin kanuna dayalı olması,
müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir, belirli ve öngörülebilir kanun
hükümlerinin bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye
İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44; Ford Motor Company,
B. No: 2014/13518, 26/10/2017, § 49; Necmiye
Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55).
51. Somut olayda başvurucunun mal varlığına ilişkin olarak 5271
sayılı Kanun'un 128. maddesi ve 668 sayılı KHK'nın 3. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (ı) bendi hükümlerine göre elkoyma tedbiri
uygulanmıştır. Bununla birlikte başvurucunun cezalandırılması talebiyle açılan
davada yapılan yargılama neticesinde Ağır Ceza Mahkemesince verilen mahkûmiyete
ilişkin kararda el konulan mal varlığı değerleri ile ilgili herhangi bir hükme
yer verilmemiştir. Ancak Ağır Ceza Mahkemesi tedbirin devam ettiğini
bildirmiştir. Diğer taraftan başvurucunun elkoyma
kararına karşı yaptığı itirazının ise yine elkoyma
kararını veren mercii tarafından incelenerek reddedildiği görülmektedir.
Anayasa Mahkemesi tedbirin konulması ile ilgili kanuni bir dayanağın mevcut
olduğunu tespit etmekle birlikte tedbirin devamı ve tedbire itiraz sürecine
ilişkin belirtilen meseleleri müdahalenin ölçülülüğü bağlamında inceleyerek
sonuca varacaktır.
ii. Meşru Amaç
52. Elkoyma tedbirinin uygulanmasının,
suçla mücadele çerçevesinde yeni suçların işlenmesinin önlenmesi,
caydırıcılığın sağlanması ve muhtemel bir müsaderenin güvence altına alınması
gibi kamu yararına dayalı meşru bir amacının bulunduğu açıktır (benzer yöndeki
değerlendirmeler için bkz. Yeter Deri
Tekstil Sanayi ve Ticaret A.Ş., § 61).
iii. Ölçülülük
53. Ölçülülük ilkesi elverişlilik,
gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden
oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen
müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç
bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale
ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık
ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul
bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111,
K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127,
22/6/2016, § 18; Mehmet Akdoğan ve diğerleri,
B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).
54. Orantılılık ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının
sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları
arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu adil denge, başvurucunun
şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş
olacaktır. Anayasa Mahkemesi müdahalenin orantılılığını değerlendirirken bir
taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini, diğer taraftan da müdahalenin
niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışlarını gözönünde bulundurarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate
alacaktır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Arif Güven, B. No: 2014/13966, 15/2/2017, §§ 58, 60).
55. Anayasa'nın 35. maddesi usule ilişkin açık bir güvenceden
söz etmemektedir. Bununla birlikte mülkiyet hakkının gerçek anlamda
korunabilmesi bakımından bu madde Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında da
ifade edildiği üzere mülk sahibine müdahalenin kanun dışı veya keyfî ya da makul
olmayan şekilde uygulandığına ilişkin savunma ve itirazlarını sorumlu makamlar
önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağının tanınması güvencesini
kapsamaktadır. Bu değerlendirme ise uygulanan sürecin bütününe bakılarak
yapılmalıdır (başvurucuya diğer unsurlar yanında ayrıca etkin bir savunma hakkı
tanındığından müdahalenin ölçülü görüldüğü kararlar için bkz. Eyyüp Baran, B. No: 2014/8060, 29/9/2016, §§
75-95; Fatma Çavuşoğlu ve Bilal Çavuşoğlu,
B. No: 2014/5167, 28/9/2016, §§ 74-89. Buna karşılık aynı koşulun yargılama
sürecinde sağlanamaması nedeniyle müdahalenin ölçüsüz görüldüğü kararlar için
bkz. Mahmut Üçüncü, B. No:
2014/1017, 13/7/2016, §§ 79-102; Arif Güven,
§§ 57-72).
56. Ayrıca mülkiyet hakkına müdahaleye yol açan tedbirlerin
keyfî veya öngörülemez biçimde uygulanmaması gerekmektedir. Aksi takdirde
mülkiyet hakkının etkin bir biçimde korunması mümkün olmaz. Bu sebeple kamu
makamlarınca başvurucunun eylemi ile tedbire yol açan kanuna aykırılık arasında
bağlantı olduğunu gösterir makul bir değerlendirme yapılmalıdır. Bu bağlamda elkoyma veya müsadere gibi tedbirler yoluyla mülkiyet
hakkına yapılan müdahalelerin bireyin menfaatleri ile kamunun yararı arasında
olması gereken adil dengeyi bozmaması için suça veya kabahate konu eşyanın
malikinin davranışı ile kanunun ihlali arasında uygun bir illiyet bağının
olması ve iyi niyetli eşya
malikine eşyasını -tehlikeli olmaması kaydıyla- geri kazanabilme olanağının
tanınması veya iyi niyetli malikin bu nedenle oluşan zararının tazmin edilmesi
gerekmektedir (Bekir Yazıcı, §§
31-80; Hanife Ensaroğlu,
§ 66; Hamdi Akın İpek, § 115).
d. İlkelerin Olaya
Uygulanması
57. Somut olayda öncelikle mülkiyet hakkının korunmasının
gerektirdiği usule ilişkin güvencelerin sağlanıp sağlanmadığı belirlenmelidir.
58. Başvurucunun mal varlığı değerlerine Kocaeli 1. Sulh Ceza
Hâkimliğince elkoyma tedbiri uygulanmış, başvurucunun
karara karşı yaptığı itiraz ise yine aynı Hâkimlikçe değerlendirilerek
reddedilmiştir. Hâlbuki 5271 sayılı Kanun'un 267. ve 268. maddelerine göre
kararına itiraz edilen Sulh Ceza Hâkimliğinin itirazı yerinde görmemesi
durumunda en çok üç gün içinde, itirazı incelemeye yetkili olan merciye göndereceği hüküm altına alınmıştır. İtiraz mercii
ise 263. maddenin (3) numaralı fıkrasına göre o yerde birden fazla sulh ceza
hâkimliğinin bulunması hâlinde, numara olarak kendisini izleyen hâkimlik olarak
düzenlenmiştir. Buna karşın somut olayda ise başvurucunun elkoyma
tedbirine karşı yaptığı itirazının incelenmek kanunda öngörülen merciine
gönderilmediği görülmektedir. Böylelikle başvurucuya kanun ile tanınan bir
hukuk yolu önünde söz konusu elkoyma kararının keyfî
veya hukuka aykırı olduğunu ileri sürebilme imkânından yoksun bırakıldığı
açıktır.
59. Diğer taraftan silahlı terör örgütüne üye olma suçundan
yürütülen bir ceza soruşturmasında muhtemel bir müsaderenin güvence altına
alınması çerçevesinde elkoyma tedbirinin kanuna
dayalı olarak uygulanması kamu makamlarının takdirindedir. Bununla birlikte
olayda başvurucunun atılı suçtan cezalandırılmasına karar veren Ağır Ceza
Mahkemesi el konulan mal varlığı değerlerinin müsaderesi yönünde bir hüküm
tesis etmemiştir. Mahkeme böyle bir hüküm tesis etmediği gibi söz konusu mal
varlığı değerlerine yönelik tedbirin devamı veya sona erdiği yönünde de bir
karar vermemiş, Anayasa Mahkemesinin konu hakkındaki yazısı üzerine tedbirin
devam ettiğini bildirmiştir.
60. Dolayısıyla soruşturma ve kovuşturma sürecine bir bütün
olarak bakıldığında müsadere yönünde bir hüküm verilmediği hâlde elkoyma tedbirinin devamına niçin gerek duyulduğu
anlaşılamamaktadır. Mahkeme tedbirin devamının gerekçesini ve kanuni dayanağını
da göstermemiştir.
61. Bu bağlamda 671 sayılı KHK'nın 31. maddesindeki düzenlemeye
de dikkati çekmek gerekir. Bu madde ile başvurucunun üzerine atılı suç gibi
bazı suçlar nedeniyle gerçek veya tüzel kişiler ile kamu kurum ve
kuruluşlarının uğradığı zararların tazmini için elkoyma
tedbirinin uygulanabileceği, ancak şerhin konulduğu tarihten itibaren bir yıl
içinde şerhin devamı yönünde hukuk mahkemesinden verilmiş ihtiyati haciz veya
ihtiyati tedbir kararı ibraz edilmediği takdirde şerh kendiliğinden terkin
edileceği hüküm altına alınmıştır. Mahkeme bu hükmün olayda uygulanabilir olup
olmadığı yönünde de herhangi bir değerlendirme yapmamıştır.
62. Sonuç olarak başvurucunun hakkında yürütülen ceza
soruşturmasında mal varlığı değerleri yönünden uygulanan tedbire ilişkin olarak
kanunda öngörülen itiraz sürecinin işletilmemesi, müsadere kararı verilmediği
hâlde tedbirin fiilen devam ettirildiği, tedbirin devamı ile ilgili olarak bir
karar verilmediği gibi konu ile ilgili ve yeterli bir gerekçenin de
gösterilmediği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla başvurucunun mülkiyet hakkına
yapılan müdahalenin kanun dışı veya keyfî ya da makul olmayan şekilde
uygulandığına ilişkin savunma ve itirazlarını sorumlu makamlar önünde etkin bir
biçimde ortaya koyabilme olanağının tanınmadığı ve mülkiyet hakkının
gerektirdiği usule ilişkin güvencelerin sağlanmadığı kanaatine varılmıştır. Bu
durumda elkoyma suretiyle yapılan müdahalenin kamu
yararı amacı ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunmasının gereklilikleri
arasındaki adil denge başvurucu aleyhine bozulmuştur. Başvurucunun mülkiyet
hakkına yapılan müdahale ölçüsüzdür.
63. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 35.
maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
64. Bununla birlikte anılan tedbirin olağanüstü dönemlerde temel
hak ve özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını ve sınırlandırılmasını
düzenleyen Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında meşru olup olmadığının
incelenmesi gerekir.
e. Anayasa'nın 15. Maddesi Yönünden
65. Anayasa'nın 15. maddesine göre savaş, seferberlik,
sıkıyönetim veya olağanüstü hâllerde temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasının
kısmen veya tamamen durdurulabilmesi ve bunlar için Anayasa'nın diğer
maddelerinde öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilmesi mümkündür.
Ancak Anayasa'nın 15. maddesi, bu hususta kamu otoritelerine sınırsız bir yetki
tanımamaktadır. Anayasa'nın diğer maddelerinde öngörülen güvencelere aykırı
tedbirlerin Anayasa'nın 15. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan hak ve
özgürlüklere dokunmaması, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülüklere aykırı
bulunmaması ve durumun gerektirdiği ölçüde olması gerekir. Anayasa Mahkemesince
Anayasa'nın 15. maddesine göre yapılacak inceleme bu ölçütlerle sınırlı
olacaktır. Mahkeme bu incelemenin usul ve esaslarını ortaya koymuştur (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 192-211,
344).
66. Mülkiyet hakkı savaş, seferberlik, sıkıyönetim ve olağanüstü
hâl gibi olağanüstü yönetim usullerinin benimsendiği dönemlerde Anayasa'nın 15.
maddesinin ikinci fıkrasında yer alan dokunulması yasaklanan çekirdek haklar
arasında değildir. Dolayısıyla bu özgürlükler yönünden olağanüstü hâllerde
Anayasa'daki güvencelere aykırı tedbirler alınması mümkündür.
67. Bu kapsamda elkoyma tedbirine
karşı başvurucuya etkin bir biçimde itiraz edebilme olanağının tanınmadığı
tespit edilerek müdahalenin ölçüsüz olduğu sonucuna varılmıştır. Olağanüstü
dönemde söz konusu tedbire yönelik itiraz süreçlerini düzenleyen ilgili kanun
hükümlerini kaldıran veya değiştiren herhangi bir düzenleme yapılmadığı
anlaşıldığından müdahalenin durumun
gerektirdiği ölçüde olduğu söylenemez.
68. Bu itibarla olağanüstü
hâl döneminde temel hak ve özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını
ve sınırlandırılmasını düzenleyen Anayasa'nın 15. maddesinin, başvurucunun
mülkiyet hakkına yönelik Anayasa'nın 13. ve 35. maddelerinde belirtilen güvencelere
aykırı bu müdahaleyi meşru kılmadığı değerlendirilmiştir.
69. Açıklanan gerekçelerle -Anayasa'nın 15. maddesiyle birlikte
değerlendirildiğinde de- başvurucunun Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına
alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
70. 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ilgili kısmı ve (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“(1)
Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da
edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
71. Başvurucu ihlalin tespit edilmesini istemiş ve tazminat
talebinde bulunmuştur.
72. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Doğan kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan
kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875,
7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal
kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin
devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle
sonuçlanacağına da işaret etmiştir(Aligül Alkaya ve diğerleri, B.No:
2016/12506, 7/11/2019).
73. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin, yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§
55, 57).
74. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda Anayasa
Mahkemesi, 6216 sayılı Kanunun 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin 1 numaralı fıkrasının (a) bendi
uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama
yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder.
Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı
olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve
bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle
Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama
kararı verildiğinde, usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan
farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul
hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir
karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini
beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama
kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri
yerine getirmektir. (Mehmet Doğan,
§§ 58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri, §§ 57-59, 66-67).
75. İncelenen başvuruda mülkiyet hakkının ihlal edildiği
sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı
anlaşılmaktadır.
76. Bu durumda mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır.
Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216
sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının
ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden
yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran
nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar
verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama
yapılmak üzere Kocaeli 4. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2017/159) gönderilmesine
karar verilmesi gerekmektedir.
77. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin
başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı
açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme
kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için
mülkiyet hakkının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek
olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 5.000 TL manevi tazminat
ödenmesine karar verilmesi gerekir. Başvurucunun adli yardım talebi kabul
edilmiş olup başvuru lehine sonuçlandığından yargılama giderleriyle ilgili bir
karar verilmesine gerek görülmemiştir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için Kocaeli 4. Ağır Ceza Mahkemesine
(E.2017/159) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucuya net 5.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
10/12/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.