TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MUHAMED SİRAÇ BOZKURT BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/7271)
|
|
Karar Tarihi: 24/10/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Ali Rıza
SÖNMEZ
|
Başvurucu
|
:
|
Muhamed Siraç
BOZKURT
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; kanun hükümlerinin yanlış yorumlanarak koşullu
salıverilme süresinin hatalı hesaplanması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının, eşitlik ilkesi ile suç ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 8/4/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, (kapatılan) İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin
(CMK 250. madde ile görevli) 26/9/2008 tarihli kararıyla; 20/7/2002 tarihinde
işlediği nitelikli kasten öldürme suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis, 2002
yılının Ağustos ayında işlediği yağmaya teşebbüs suçundan 2 yıl 6 ay hapis,
3/1/2003 tarihinde işlediği yağma ve yağmaya teşebbüs suçlarından 10 yıl hapis
ve 2 yıl 6 ay hapis, 8/1/2003
tarihi ve öncesinde işlediği suç işlemek için kurulmuş çıkar amaçlı örgüte üye
olmak suçundan ise 1 yıl 3 ay hapis cezasına
mahkûm edilmiştir.
9. Anılan hükmün temyiz edilmesi sonunda Yargıtay 1. Ceza
Dairesi 26/5/2010 tarihli kararıyla; suç işlemek için kurulmuş çıkar amaçlı
örgüte üye olmak suçundan verilen mahkûmiyet kararının dava zamanaşımı
nedeniyle bozularak ortadan kaldırılmasına, diğer mahkûmiyet kararlarının ise
onanmasına karar vermiştir.
10. (Kapatılan) İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin 18/2/2016
tarihli kararıyla, 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu'nun
70., 73. ve devamı maddeleri gereğince başvurucu hakkında kesinleşen hapis
cezalarının neticeten 5 ay 15günlük süresi
geceli gündüzlü bir hücrede tecrit edilmek suretiyle ağırlaştırılmış müebbet
hapis cezası olarak toplanmasına karar verilmiştir. Başvurucunun
anılan karara itiraz edip etmediği dosya kapsamından anlaşılamamaktadır.
11. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca başvurucu hakkındaki
hapis cezalarının ne şekilde infaz edileceğine dair talepte bulunulması üzerine
(kapatılan) İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi 14/4/2016 tarihli ek kararıyla,
kesinleşen tüm hapis cezalarının suç tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan
30/7/1999 tarihli ve 4422 sayılı mülga Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele
Kanunu'nun 13. maddesi ve 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele
Kanunu'nun 17. maddesi atfı ile 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve
Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 107. maddesinin dördüncü
fıkrası hükümlerine göre müddetname düzenlenerek
infazın yapılmasına karar vermiştir.
12. Başvurucu, (kapatılan) İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin
14/4/2016 tarihli ek kararının kaldırılması için İstanbul 15. Ağır Ceza
Mahkemesi nezdinde itiraz etmiştir.
13. Başvurucu, itiraz dilekçesinde; suç örgütüne üye olma
suçunun zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılmasına karar verildiğini,
mahkûmiyet kararının gerekçesinde her ne kadar kasten öldürme eyleminin suç
örgütü faaliyeti kapsamında işlendiği kabul edilmiş ise de kararda hükmün 5275
sayılı Kanun'un 107. maddesinin dördüncü fıkrası kapsamında infaz edilmesine
dair herhangi bir ibarenin yer almadığını, suç örgütüne üyelikten verilen
mahkûmiyet hükmünün esastan değil dava zamanaşımı nedeniyle bozulmuş olmasının
hâlen infaz edilen mahkûmiyet hükmüne konu adam öldürme eyleminin suç örgütünün
faaliyeti kapsamında işlendiğine işaret ettiği şeklindeki yorumun hukuken
yerinde olmadığını zira hükmün esastan incelenmesi hâlinde suçun sübuta
ermediği ve sair nedenlerle bozulmasının da ihtimal dâhilinde olduğunu, infazın
suç tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan 13/7/1963 tarihli ve 647 sayılı mülga
Cezaların İnfazı Hakkında Kanun hükümlerine göre yapılması gerektiğini
belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, eşitlik ilkesi ile suç ve
cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
14. İtirazı inceleyen Mahkeme 9/3/2016 tarihli kararı ile
başvurucunun itirazını reddetmiştir. Anılan karar, başvurucuya 14/3/2016
tarihinde tebliğ edilmiştir.
15. Başvurucu 8/4/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. Kanun Metinleri
16. 4422 sayılı mülga Kanun'un 1. maddesi şöyledir:
"Doğrudan veya dolaylı biçimde bir
kurumun, kuruluşun veya teşebbüsün yönetim ve denetimini ele geçirmek, kamu
hizmetlerinde, basın ve yayın kuruluşları üzerinde, ihale, imtiyaz ve ruhsat
işlemlerinde nüfuz ve denetim elde etmek, ekonomik faaliyetlerde kartel ve
tröst yaratmak, madde ve eşyanın azalmasını ve darlığını, fiyatların düşmesini
veya artmasını temin etmek, kendilerine veya başkalarına haksız çıkar sağlamak,
seçimlerde oy elde etmek veya seçimleri engellemek maksadıyla tehdit, baskı,
cebir veya şiddet uygulamak (...) suretiyle yıldırma veya korkutma veya
sindirme gücünü kullanarak suç işlemek için örgüt kuranlara veya örgütü
yönetenlere veya örgüt adına faaliyette bulunanlara veya bilerek hizmet
yüklenenlere sadece bu nedenle üç yıldan altı yıla kadar; örgüte üye olanlara
iki yıldan dört yıla kadar ağır hapis cezası verilir.
Örgüt silahlı ise, yukarıda yazılı hallerde
verilecek ceza üçte birden yarıya kadar artırılır. Henüz hiç
bir silahlı eyleme teşebbüs edilmemiş olsa bile, silahlar veya patlayıcı
maddeler örgütün amaçları doğrultusunda hazırlanmış veya elde bulundurulmuş
ise, örgüt silahlı sayılır.
Suç faili, memur veya kamu hizmetiyle görevli kimse
ise yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza, yarıdan bir katına kadar
artırılır.
Suçun işlenmesine ayrılan veya suçun
işlenmesinde kullanılan veya suçtan doğan değer veya ürünlerin veya bunlar
yerine geçen şeylerin ve müsaderesi gereken her türlü eşyanın gelirlerinin veya
suçtan doğan her türlü yararın Devlete intikaline hükmolunur.
Bu madde hükümleri, nasıl adlandırılırsa
adlandırılsın, amaçları yukarıda tanımlanan örgütle aynı olan ve yıldırma veya
korkutma veya sindirme gücünü kullanan açık veya gizli örgütlere de uygulanır.
Örgüt mensuplarınca veya örgüt adına örgüt
üyesi olmayanlar tarafından birinci fıkrada gösterilen amaçları gerçekleştirmek
üzere işlenen suçların ve 01/03/1926 tarihli ve 765 sayılı Türk
Ceza Kanununun 296 ncı maddesinde öngörülen
cürmün cezaları üçte birden yarıya kadar artırılır.
Bu Kanunda öngörülen suçları işleyen veya örgütlerin
eylemlerini, amaçlarını, hedeflerini, bu kişi veya örgütlere haksız çıkar
sağlamak veya örgütün korkutma, sindirme, yıldırma gücünü artırmak amacıyla
yazılı, sesli veya görsel yayın araçlarıyla yayımlanan veya her ne suretle
olursa olsun propagandasını yapan hakkında iki yıldan dört yıla kadar ağır
hapis ve birmilyar liradan beşmilyar
liraya kadar ağır para cezasına hükmolunur. Ayrıca yayın organının
faaliyetlerinin bir günden üç güne kadar durdurulmasına karar verilir."
17. 4422 sayılı mülga Kanun'un 13. maddesi şöyledir:
" Bu Kanun kapsamına giren suçlardan
tutuklananlar ile mahkûm olanlar hakkında Terörle Mücadele
Kanununun 16. ve 17'nci maddesi hükümleri uygulanır."
18. 3713 sayılı Kanun'un 18/7/2006 tarihinde yürürlüğe giren
5532 sayılı Kanun ile değiştirilmeden önceki 17. maddesi şöyledir:
" Bu Kanun kapsamına giren suçlardan mahkûm
olanlardan, ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezası alanlar 36 yıllarını,
müebbet ağır hapis cezasına hükümlüler 30 yıllarını, diğer şahsi hürriyeti
bağlayıcı cezalara mahkûm edilmiş olanlar hükümlülük
süresinin 3/4'ünü çekmiş olup da iyi halli hükümlü niteliğinde bulundukları
takdirde talepleri olmaksızın şartla salıverilirler.
Bu Kanun kapsamına giren suçlardan mahkûm
olanlar, hükümlerinin kesinleşme tarihinden sonra bu Kanunun kapsamına giren
bir suçu işlemeleri halinde, şartla salıverilmeden yararlanamazlar.
Bu hükümlüler hakkında,647 sayılı Cezaların
İnfazı Hakkında Kanunun 19 uncu maddesinin bir ve ikinci fıkraları ile Ek 2 nci maddesi hükümleri
uygulanmaz."
19. 3713 sayılı Kanun'un 5532 sayılı Kanun ile değiştirildikten
sonraki 17. maddesi şöyledir:
"Bu Kanun kapsamına giren suçlardan
mahkûm olanlar hakkında, koşullu salıverilme ve denetimli serbestlik tedbirinin
uygulanması bakımından 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 107 nci
maddesinin dördüncü fıkrası ile 108 inci maddesi hükümleri uygulanır."
20.5275 sayılı Kanun’un 107. maddesinin (4) numaralı fıkrası
şöyledir:
" Suç işlemek için örgüt kurmak veya yönetmek ya da
örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçtan dolayı mahkumiyet
hâlinde; ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûm edilmiş olanlar otuzaltı yılını, müebbet hapis cezasına mahkum edilmiş
olanlar otuz yılını, süreli hapis cezasına mahkûm edilmiş olanlar cezalarının
dörtte üçünü infaz kurumunda çektikleri takdirde, koşullu salıverilmeden
yararlanabilirler."
21. 5275 sayılı Kanun’un 108. maddesi şöyledir:
" (1) Tekerrür hâlinde işlenen suçtan
dolayı mahkûm olunan;
a) Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının otuzdokuz yılının,
b) Müebbet hapis cezasının otuzüç
yılının,
c) Süreli hapis cezasının dörtte üçünün,
İnfaz kurumunda iyi hâlli olarak çekilmesi
durumunda, koşullu salıverilmeden yararlanılabilir.
(2) Tekerrür
nedeniyle koşullu salıverme süresine eklenecek miktar, tekerrüre esas alınan
cezanın en ağırından fazla olamaz.
(3)
İkinci defa tekerrür hükümlerinin uygulanması durumunda, hükümlü koşullu
salıverilmez.
(4)
Hâkim, mükerrir hakkında cezanın infazının
tamamlanmasından sonra başlamak ve bir yıldan az olmamak üzere denetim süresi
belirler.
(5) Tekerrür dolayısıyla belirlenen denetim
süresinde, koşullu salıverilmeye ilişkin hükümler uygulanır.
(6)
Hâkim, mükerrir hakkında denetim süresinin uzatılmasına
karar verebilir. Denetim süresi en fazla beş yıla kadar uzatılabilir.
(7) (Ek
fıkra: 18/06/2014-6545 S.K./82. md) Cezanın infazı tamamlandıktan sonra devam
eden denetim süresi içinde, bu madde hükümlerine göre kendilerine yüklenen
yükümlülüklere ve yasaklara aykırı hareket eden mükerrirler,
infaz hâkimi kararı ile disiplin hapsine tabi tutulur. Disiplin hapsinin süresi
on beş günden az ve üç aydan fazla olamaz.
(8) (Ek
fıkra: 18/06/2014-6545 S.K./82. md) Çocuğa karşı işlenen bir suçtan dolayı ağırlaştırılmış
müebbet hapis cezasına veya müebbet hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde birinci
fıkradaki koşullu salıverilme süreleri uygulanır.
(9) (Ek
fıkra: 18/06/2014-6545 S.K./82. md) Birinci fıkradaki koşullu salıverme
süreleri, 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 102 nci maddesinin ikinci fıkrasında tanımlanan cinsel saldırı
suçundan, 103 üncü maddesinde tanımlanan çocukların cinsel istismarı suçundan,
104 üncü maddesinin ikinci ve üçüncü fıkrasında tanımlanan reşit olmayanla
cinsel ilişki suçundan, 188 inci maddesinde tanımlanan uyuşturucu veya uyarıcı
madde imal ve ticareti suçundan dolayı hapis cezasına mahkûm olanlar hakkında
da uygulanır. 188 inci madde hariç olmak üzere bu suçlardan dolayı hapis
cezasına mahkûm olanlar hakkında, cezanın infazı sırasında ve koşullu
salıverildikleri takdirde denetim süresi içinde, aşağıdaki tedavi veya
yükümlülüklerden bir veya birkaçına infaz hâkimi tarafından karar verilir:
a) Tıbbi tedaviye tabi tutulmak
b) Tedavi amaçlı programlara katılmak
c) Suçun mağdurunun oturduğu ve çalıştığı
yerleşim bölgesinde ikamet etmekten yasaklanmak
d) Mağdurun bulunduğu yerlere yaklaşmaktan
yasaklanmak
e) Çocuklarla bir arada olmayı gerektiren bir
ortamda çalışmaktan yasaklanmak
f) Çocuklar hakkında bakım ve gözetim
yükümlülüğünü gerektiren faaliyet icra etmekten yasaklanmak
(10)
(Ek fıkra: 18/06/2014-6545 S.K./82. md) Dokuzuncu fıkra hükümleri çocuklar
hakkında uygulanmaz.
(11)
(Ek fıkra: 18/06/2014-6545 S.K./82. md) Bu maddenin
dokuzuncu fıkrasının uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar, Sağlık Bakanlığının
görüşü alınmak suretiyle Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan yönetmelikle
düzenlenir."
22.647 sayılı mülga Kanun'un 19. maddesi şu şekildedir:
"Ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis
cezasına hükümlüler 25 yıllarını; müebbet ağır hapis cezasına hükümlüler 20
yıllarını; diğer şahsi hürriyeti bağlayıcı cezalara mahküm
edilmiş olanlar hükümlülük süresinin 1/2'ni; çekmiş olup da Tüzüğe göre iyi
halli hükümlü niteliğinde bulundukları takdirde, talepleri olmasa dahi şahsi
şartla salıverilirler."
23. 647 sayılı
mülga Kanun'un ek 2. maddesi şu şekildedir:
"Hükümlülerin
yarı açık veya açık cezaevlerine seçilmelerine karar verme işlemi, Adalet
Bakanlığınca her yılın Ocak ayı içerisinde tespit
edilerek Cumhuriyet Savcılıklarına bildirilen şartla salıverilme tarihine göre
yapılır. Bakanlıkça bildirilen bu tarih aşılmamak ve kapalı kurumlarda
çalışanlara öncelik tanınmak kaydıyla; 9, 10 ve 11 inci maddeler gereğince tabi
tutulacakları müşahadeleri sonucu yarı açık veya açık
müesseselere naklolunan hükümlülerin; anılan
müesseselerde kaldıkları her ay için 6 gün, 19 uncu maddenin 1, 2 ve 3 üncü fıkralarına göre tespit edilecek şartla salıverilme
tarihlerinden indirilmek suretiyle şartla salıverilme işlemi yapılır."
24.26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 7.
maddesinin (2) ve (3) numaralı fıkraları şöyledir:
"(2) Suçun işlendiği zaman yürürlülükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren
kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz
edilir.”
(3) Hapis cezasının ertelenmesi, koşullu
salıverilme ve tekerrürle ilgili olanlar hariç; infaz rejimine ilişkin
hükümler, derhal uygulanır."
25. Suçun
işlendiği tarihte yürürlükte olan 765 sayılı mülga Kanun'un 73. maddesi
şöyledir:
" Cezalardan biri ağırlaştırılmış müebbet
ağır hapis ve diğeri şahsî hürriyeti bağlayıcı muvakkat bir ceza ise, ilave
edilecek cezanın nev'i ve miktarına göre yirmi günden az ve altı seneden fazla
olmamak üzere geceli gündüzlü bir hücrede tecrit edilmek suretiyle
ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezası tatbik olunur.
Cezalardan biri müebbet ağır hapis ve diğeri
şahsi hürriyeti bağlayıcı muvakkat bir ceza ise, ilave edilecek cezanın nevi ve
miktarına göre on günden az ve üç seneden fazla olmamak üzere geceli gündüzlü
bir hücrede tecrit edilmek suretiyle müebbet ağır hapis cezası tatbik
olunur."
26. 4/11/2014 tarihli ve 5252 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun
Yürürlük ve Uygulanma Şekli Hakkında Kanun’un 9. maddesinin (3) numaralı
fıkrası şöyledir:
"(3) Lehe olan hüküm,
önceki ve sonraki kanunların ilgili bütün hükümleri olaya uygulanarak, ortaya
çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle belirlenir."
2. Yargıtay Kararları
27. Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 27/3/2013 tarihli ve
E.2013/5247, K.2013/6089 sayılı kararının ilgili bölümü şöyledir:
" ...
Dosya kapsamına göre; 5275 sayılı Ceza ve
Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı hakkında Kanun'un 107/4. maddesinde yer alan '
Suç işlemek için örgüt kurmak veya yönetmek ya da örgütün faaliyeti
çerçevesinde işlenen suçtan dolayı mahkûmiyet hâlinde; ağırlaştırılmış müebbet
hapis cezasına mahkûm edilmiş olanlar otuzaltı
yılını, müebbet hapis cezasına mahkûm edilmiş olanlar otuz yılını, süreli hapis
cezasına mahkûm edilmiş olanlar cezalarının dörtte üçünü infaz kurumunda
çektikleri takdirde, koşullu salıverilmeden yararlanabilirler.' şeklindeki
düzenleme dikkate alındığında, her ne kadar İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinin
17/10/2007 tarihli ve 2005/22 esas, 2007/409 sayılı kararında, sanık hakkında
çıkar amaçlı suç örgütüne üye olmak suçundan sehven hüküm kurulmamış ve bozma
sonrasında da bu suçtan dolayı açılan kamu davasının, 765 sayılı Kanun'un
102/2. ve 104/son. maddeleri uyarınca zamanaşımı
nedeniyle düşürülmesine karar verilmiş ise de, sanığın cezalandırılmasına karar
verilen ve kesinleşen hürriyeti tahdit ve gasp suçlarını suç örgütü faaliyeti
çerçevesinde işlediği gözetilmeksizin itirazın kabulü yerine yazılı şekilde
reddine karar verilmesinde isabet görülmemiş olduğundan bahisle 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması
Dairemizden istenilmiştir.
Kanun yararına bozma istemine dayanan Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcılığının ihbar yazısı, incelenen dosyaiçeriğine
göre yerinde görüldüğünden kabulüile Kocaeli 2. Ağır Ceza
Mahkemesinin 04.11.2012 günve2012/1611 sayılı değişik iş sayılı kararının 5271
sayılı CMK.nın 309. maddesi gereğince bozulmasına...[karar verildi]."
28. Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 7/7/2015 tarihli ve E.2015/3049,
K.2015/4356 sayılı kararının ilgili bölümü şöyledir:
"Hükümlü
G. T. hakkında çıkar amaçlı suç örgütüne üye olmak suçundan açılan kamu
davasının, 765 sayılı Kanun’un 102/2 ve 104/son, CMK’nun
223/8. maddeleri uyarınca dava zamanaşımı nedeniyle düşürülmesine karar
verilmiş ise de, hükümlünün cezalandırılmasına karar
verilen ve kesinleşen öldürme, yağma ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma
suçlarını suç örgütü faaliyeti kapsamında işlendiği,
5237
sayılı TCK’nun 7/2. maddesine göre suçun işlendiği
zamanda yürürlükte bulunan Kanun ile sonradan yürürlüğe giren Kanun
hükümlerinin farklı olması halinde hükümlünün lehine olan Kanunun uygulanacağı
ve infaz olunacağı, aynı maddenin 3. fıkrasına göre infaz rejimine ilişkin
hükümlerin derhal uygulanacağı fakat koşullu salıverilmenin, infaz rejimine ilişkin
hükümlerin derhal uygulanmasının istisnaları arasında sayıldığı dikkate
alındığında; koşullu salıverme ile ilgili olarak da lehe infaz Kanununun tespit
edilmesi gerektiği; suç tarihinde yürürlükte bulunan 4422 sayılı Çıkar Amaçlı
Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu’nun 13. maddesinde bu Kanun kapsamına giren
suçlardan mahkum olanlar hakkında Terörle Mücadele Kanununun 17. maddesi
hükümlerinin uygulanacağı atfının bulunduğu, 3713 sayılı Terörle Mücadele
Kanununun 18.07.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5532 sayılı Kanun ile
değiştirilmeden önceki lehe olan 17/1. maddesine göre 647 sayılı Kanunun 19.
maddesinin bir ve ikinci fıkraları ile Ek 2. maddesi hükümlerinin
uygulanmayacağı ve koşullu salıverilme için hükümlülük süresinin dörtte üçünün
iyi halli olarak çekilmesi gerektiği, bu durumda 3713 sayılı Kanunun 5532
sayılı Kanun ile değiştirilmeden önceki 17/1. maddesi hükümleri ile sonradan
yürürlüğe giren ve 5275 sayılı Kanunun 107/4. maddesi hükümleri arasında
yapılacak lehe Kanun değerlendirmesinde, her iki durumda da koşullu salıverilme
için cezaevinde iyi halli olarak geçirilmesi gereken sürenin hükmedilen süreli
hapis cezasının dörtte üçü olacağı bu durumda ise değerlendirmeye konu edilen
her iki Kanun hükmünün aynı sonucu vermesi ve 5275 sayılı Kanunun 107.
maddesinde öngörülen denetim süresinin infaz rejimine ilişkin olup TCK’nun 7/3. maddesine göre derhal uygulanması gerektiği
buna göre hükümlü hakkındaki cezaların infazının 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanun’un 107/4 maddesi uyarınca yapılması
gerektiği anlaşıl[mıştır]."
B. Uluslararası Hukuk
1. Sözleşme Metinleri
29. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Özgürlük ve güvenlik hakkı" kenar
başlıklı 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili bölümü şöyledir:
"Herkes özgürlük ve güvenlik hakkına
sahiptir. Aşağıda belirtilen haller dışında ve yasanın öngördüğü usule uygun
olmadan hiç kimse özgürlüğünden yoksun bırakılamaz:
a) Kişinin, yetkili bir mahkeme tarafından
verilmiş mahkumiyet kararı sonrasında yasaya uygun
olarak tutulması;
..."
2. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin İçtihadı
30. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre kanun gereği
yetkilendirilmiş, yürütme organı ve taraflardan bağımsız ve yeterli güvencelere
sahip yargısal organ olarak mahkemece verilen ve özgürlükten mahrumiyete yol
açan her türlü mahkûmiyet kararı,
Sözleşme'nin 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi kapsamına
girmektedir (Engel ve diğerleri/Hollanda,
B. No: 5100/71, 5101/71, 5102/71, 5354/72, 5370/72, 8/6/1976, § 68). Anılan
bentte belirtilen sonra ifadesi,
tutmanın sadece zaman bakımından mahkûmiyetin ardından gelmesi anlamına
gelmemektedir. Aynı zamanda tutma, mahkûmiyetin bir sonucu olmalı, mahkûmiyetin
ardından ve mahkûmiyete bağlı olarak veya mahkûmiyet sebebiyle gerçekleşmelidir
(Weeks/Birleşik Krallık, B. No: 9787/82,
2/3/1987, § 42).
31. AİHM, Sözleşme'nin 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a)
bendinin bir mahkûmun af yasasından ya da erkenden şartlı tahliye veya kesin
tahliye durumlarından yararlanmasını güvence altına almadığını belirtmektedir (Alican Demir/Türkiye, B. No: 41444/09,
25/2/2014, § 89). Ancak yetkili makamların bu tür bir tedbirden faydalanmak
için kanunda belirtilen koşulları yerine getiren herkese herhangi bir takdir
yetkileri bulunmadan bu tedbiri uygulamakla yükümlü olmaları hâlinde durum
farklı olacaktır (Del Rio Prada/İspanya [BD], B. No: 42750/09, 21/10/2013,
§ 126).
32. AİHM; hapis cezasının hatalı bir şekilde hesaplanması
dolayısıyla kişinin fazla hapis yatmasını (Pezone/İtalya, B. No: 42098/98, 18/12/2003, §§ 31-38), kişinin
ulusal hukuk sisteminin öngördüğünden daha uzun bir süre hapsedilmesini (Grava/İtalya, B. No: 43522/98, 10/7/2003, §§
31-46; Şahin Karataş/Türkiye, B.
No: 16110/03, 17/6/2008) Sözleşme'nin 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ihlali olarak kabul etmiştir.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
33. Mahkemenin 24/10/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
34. Başvurucu; suç örgütüne üye olma suçunun zamanaşımı
nedeniyle ortadan kaldırılmasına karar verildiğini, mahkûmiyet kararının
gerekçesinde her ne kadar kasten öldürme eyleminin suç örgütü faaliyeti
kapsamında işlendiği kabul edilmiş ise de infaz edilecek hükümde hiçbir
duraksamaya yer olmayacak şekilde infazın 5275 sayılı Kanun'un 107/4. maddesi
kapsamında infaz edilmesine dair herhangi bir hüküm yer almadığını, suç
örgütüne üyelikten verilen mahkûmiyet hükmünün esastan değil dava zamanaşımı
nedeniyle bozulmuş olmasının hâlen infaz edilen mahkûmiyet hükmüne konu adam
öldürme eyleminin suç örgütünün faaliyeti kapsamında işlendiğine işaret ettiği
şeklindeki yorumun hukuken yerinde olmadığını zira hükmün esastan incelenmesi
hâlinde suçun sübuta ermediği ve sair nedenlerle bozulmasının da ihtimal
dâhilinde olduğunu, salt karar gerekçesindeki kabule istinaden suçun örgüt
faaliyeti kapsamında işlendiğinden bahisle infazın 5275 sayılı Kanun'un 107/4.
maddesi uyarınca yapılması gerektiğinin kabul edilemeyeceğini, ceza ve ceza
usul kanunlarında lehe yorumun esas olduğunu, infaz edilecek hükümdeki
belirsizliğin hükümlü lehine yorumlanması gerektiğini, infazın suç tarihi
itibarıyla yürürlükte bulunan 647 sayılı mülga Kanun hükümlerine göre yapılması
gerektiğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, eşitlik ilkesi ile
suç ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
35. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının özü, kanun
hükümlerinin yanlış yorumlanması nedeniyle koşullu salıverilme süresinin hatalı
hesaplanmasına bağlı olarak daha uzun bir süre hürriyetinden yoksun bırakılması
olduğundan başvurunun tamamının kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında
incelenmesi gerekir.
36. Anayasa'nın 19. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
Şekil ve şartları kanunda gösterilen:
Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı
cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; ... halleri dışında
kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz."
37. Kişilerin fiziksel hürriyetlerini güvence altına alan
Anayasa'nın 19. maddesinin kişi hürriyetinin kısıtlanmasına imkân tanıdığı
durumlardan biri de maddenin ikinci fıkrasında "mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik
tedbirlerinin yerine getirilmesi" olarak belirlenmiştir. Bu
nedenle yargı organlarınca verilecek mahkûmiyet kararları kapsamında hapis
cezasının veya güvenlik tedbirlerinin infaz edilmesi kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkını ihlal etmez (Tahir Canan (2), B. No: 2013/839,
5/11/2014, § 33).
38. Mahkemelerce verilmiş mahkûmiyet kararlarının yerine
getirilmesi dolayısıyla ortaya çıkan özgürlükten yoksun bırakma hâlleri,
Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrası kapsamına dâhil ise de anılan kural,
mahkûmiyet kararının değil tutmanın hukuka uygun olmasını güvence altına
almaktadır. Dolayısıyla bu güvence kapsamında, kişi hakkında hükmedilen hapis
cezasının yerindeliği veya orantılılığı incelemeye tabi tutulamaz (Günay Okan, B. No: 2013/8114, 17/9/2014, §
18).
39. Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen
"mahkemelerce verilmiş hürriyeti
kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi" ile bağlantılı bir ihlal iddiası söz
konusu ise Anayasa Mahkemesinin görevi kişinin hürriyetten yoksun
bırakılmasının kısmen ya da tamamen bu koşullarda gerçekleşip gerçekleşmediğini
tespit etmekle sınırlıdır. Bir kimse Anayasa'da yer alan diğer sebepler
(yakalama, gözaltı ve tutuklama gibi) dışında ancak "mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların
ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi" kapsamında
hürriyetinden yoksun bırakılabilir. Eğer tutmanın kısmen veya tamamen bu
koşulları taşımadığı tespit edilirse bu durumun meşru bir amacının olduğundan
veya ölçülü olduğundan söz edilemez, doğrudan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
ihlal edilmiş olur (Şaban Dal, B.
No: 2014/2891, 16/2/2017, § 31).
40. Bir mahkûmiyet kararının infazına ilişkin olarak Anayasa'nın
19. maddesi açık bir hüküm içermemektedir. Bununla birlikte Anayasa'nın 19.
maddesinin amacı kişileri keyfî bir şekilde hürriyetten yoksun bırakılmaya
karşı korumak olup maddede öngörülen istisnai hâllerde kişi hürriyetine
getirilecek sınırlamaların da maddenin amacına uygun olması gerekir (Abdullah Ünal, B. No: 2012/1094, 7/3/2014,
§ 38).
41. Bir kimsenin
"mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik
tedbirlerinin yerine getirilmesi" kapsamında hürriyetinden
yoksun bırakıldığının söylenebilmesi için her şeyden önce hürriyeti kısıtlayıcı
ceza veya güvenlik tedbirinin bir mahkeme tarafından verilmesi gereklidir.
İkinci olarak yerine getirilecek kararın hürriyeti kısıtlayıcı ceza veya
güvenlik tedbirlerine ilişkin olması gerekir. Son olarak hürriyetten yoksun
bırakılmanın mahkemece verilen hürriyeti kısıtlayıcı ceza veya güvenlik
tedbirinin kapsamını aşmaması gerekir (Şaban
Dal, B. No: 2014/2891, 16/2/2017, § 32). Bununla birlikte Anayasa'da
yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece derece mahkemelerinin
kararlarındaki kanunun yorumuna ya da maddi veya hukuki hatalara dair hususlar
bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz (Abdullah
Ünal, § 39).
42. Bu itibarla hükümlülerin ceza infaz kurumlarında kalacağı
süreyi doğrudan veya dolaylı olarak etkileyen durumların Anayasa'nın 19.
maddesinde tanımlanan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında
değerlendirilmesi gerektiği Anayasa Mahkemesince kabul edilmiştir (İbrahim Uysal, B. No: 2014/1711,
23/7/2014, § 26; Günay Okan,§ 13).
43. Koşullu salıverilme cezanın çektirilmesinin
kişiselleştirilmesi, başka bir deyişle ceza infaz kurumundaki tutum ve
davranışlarıyla (iyi hâliyle) topluma uyum sağlayabileceği izlenimini veren
hükümlünün şarta bağlı olarak ödüllendirilmesidir. Suçlunun kendisine verilen
cezadan daha kısa bir sürede uslanması, eyleminden pişmanlık duyması ve bunu
iyi davranışıyla kanıtlaması durumunda ceza infaz kurumunda daha fazla kalması
gereksiz olabilir. Bu durumda koşullu salıverilme, infaz sistemindeki en etkili
araçtır. Koşullu salıverilmenin en önemli ögeleri, cezanın belirli bir süre
çekilmiş olması, hükümlünün bu süre içinde iyi hâl göstermesi, koşullu
salıverildikten sonra gözetim altında kalması ve koşullu salıverilmenin
gereklerine uyulmaması durumunda koşullu salıverilme kararının geri
alınabilmesidir (Günay Okan, §
20; AYM, E.2001/4, K.2001/332, 18/7/2001).
44. Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrası, bir hükümlünün
koşullu salıverilmeden otomatik olarak yararlandırılmasını güvence altına
almamaktadır. Ancak koşullu salıverilmeden yararlanmak için kanunda öngörülen
tüm şartları taşıyan hükümlüler bakımından ilgili yargı organlarının takdir
yetkisinin bulunmadığı durumlarda koşullu salıverme hükümlerinin uygulanmaması
Anayasa'nın 19. maddesi ile bağdaşmayacaktır (Şaban
Dal, § 36).
45. Bir mahkûmiyet kararının nasıl infaz edileceğine ilişkin
olarak Anayasa’nın 19. maddesi açık bir hüküm içermemektedir. Bununla birlikte
herkesin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olması ve bu hakka
getirilebilecek sınırlamaların ayrıntılı olarak madde metinlerinde
belirtilmesi, keyfî bir biçimde
bu haktan kimsenin mahrum bırakılmamasını amaçlamaktadır. Yetkili bir mahkeme
tarafından verilen bir mahkûmiyet kararının infazının sağlanması ve ceza infaz
kurumunda tutma süresi de bu hak kapsamında değerlendirilmelidir. Ceza
mahkemelerinin kararına uygun hareket edilmesi de hakkın korunması açısından
bir zorunluluktur. Dolayısıyla hükümlülerin ceza infaz kurumunda kalacakları
sürenin mahkûmiyet kararına ve ilgili yasal mevzuata uygun olması Anayasa’nın
19. maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesi kapsamında güvence altına
alınmıştır (İbrahim Uysal, § 32).
46. Müddetnamenin yürürlükteki mevzuat
hükümlerine göre doğru bir şekilde hesaplanıp hesaplanmadığının tespiti,
başvurucunun hukuk sistemince belirlenenden daha fazla bir süre hürriyetinden
yoksun kalmasının Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında
-mahkemece verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezanın infazı olarak- hukuka uygun
bir tutma niteliğinde bulunup bulunmadığının belirlenmesi açısından önem arz
etmektedir.
47. Somut olayda, başvurucu hakkında çıkar amaçlı suç örgütüne üye olmak
suçundan açılan kamu davası sonucunda verilen mahkûmiyet hükmünün dava
zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılmasına karar verilmiş ise de başvurucunun
cezalandırılmasına karar verilen ve kesinleşen kasten nitelikli öldürme, yağma
ve yağmaya teşebbüs suçlarının suç örgütü
faaliyeti kapsamında işlendiği hem ilk derece mahkemesince hem de
temyiz incelemesi yapan Yargıtay tarafından tespit edilmiştir (bkz. §§ 8, 9).
48. Başvurucu, mevzuat hükümlerine aykırı olarak lehine olan
koşullu salıverilme hükümlerinden yararlanamadığını ileri sürmüştür. 5237
sayılı Kanun'un 7. maddesinde kanunların zaman bakımından uygulanmasına dair
kurallar düzenlenmiş ve anılan bu Kanun maddesinin üçüncü fıkrasında da kural
olarak infaz rejimine ilişkin düzenlemelerde derhâl uygulanırlık
ilkesinin geçerli olduğu belirtilmiştir. Ancak aynı fıkrada, infaz rejimini
ilgilendirmekle birlikte koşullu salıverilmeyle ilgili düzenlemelerin bunun
istisnası olduğu açıklanmıştır. Bu nedenle koşullu salıverilme zamanını öne
çeken bütün mevzuat değişikliklerinden hükümlülerin yararlandırılması gerekmektedir.
Bununla birlikte başvurucuya isnat edilen eylemlerin işlendiği tarihte
yürürlükte bulunan 4422 sayılı mülga Kanun'un 13. maddesinde bu Kanun kapsamına
giren suçlardan mahkûm olanlar hakkında 3713 sayılı Kanun'un 17. maddesi
hükümlerinin uygulanacağı atfının açık bir şekilde bulunduğu da görülmüştür.
49. 3713 sayılı Kanun'un 18/7/2006 tarihinde yürürlüğe giren
5532 sayılı Kanun ile değiştirilmeden önceki 17. maddesinin birinci fıkrasına
göre 647 sayılı mülga Kanun'un 19. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları ile
ek 2. maddesi hükümlerinin uygulanmayacağı ve başvurucunun infaz edilecek hapis
cezasının mahkemece içtimaen ağırlaştırılmış müebbet
hapis olarak belirlenmesi karşısında (bkz. § 10) somut olayda koşullu
salıverilme için hükümlülük süresinin 36 yılının iyi hâlli olarak çekilmesi
gerektiği anlaşılmaktadır. Bu durumda 3713 sayılı Kanun'un 5532 sayılı Kanun
ile değiştirilmeden önceki 17. maddesinin birinci fıkrası ile sonradan
yürürlüğe giren 5275 sayılı Kanun'un 107. maddesinin birinci fıkrasının hükümleri
arasında yapılacak lehe kanun değerlendirmesinde, her iki durumda da koşullu
salıverilme için ceza infaz kurumunda iyi hâlli olarak geçirilmesi gereken
sürenin 36 yıl olduğu, bu anlamda değerlendirmeye konu edilen her iki Kanun
hükmünün aynı sonucu vermesi ve 5275 sayılı Kanun'un 107. maddesinde öngörülen
denetim süresinin infaz rejimine ilişkin olup 5237 sayılı Kanun'un7. maddesinin
üçüncü fıkrasına göre derhâl uygulanması gerektiği tespit edilmiştir.
Dolayısıyla derece mahkemesince başvurucu hakkındaki içtimalı
cezanın infazının 5275 sayılı Kanun'un 107. maddesinin dördüncü fıkrası
uyarınca yapılması gerektiği sonucuna ulaşılmış olmasının keyfî ve temelsiz
olduğu söylenemez.
50. Sonuç olarak yukarıda yer verilen yasal düzenlemeler dikkate
alındığında; mahkemelerce başvurucu hakkında hapis cezalarının infazına ilişkin
olarak verilen kararlarda mevzuat hükümlerine bir aykırılık olmadığı
anlaşılmaktadır. Bu bağlamda başvurucunun cezasının infazında ilgili kanun
maddeleri gözetilerek herhangi bir keyfîlik içermeden
infazın kapsamı belirlenmiştir. Belirtilen bu hususlar doğrultusunda
başvurucunun hukuk sistemince belirlenen çerçevede hürriyetinden yoksun
kalmasının hukuki bir temelinin bulunduğu anlaşıldığından başvurucunun
iddialarına ilişkin açık ve görünür bir ihlal olmadığı sonucuna varılmıştır.
51. Açıklanan gerekçelerle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
yönelik bir ihlalin olmadığının açık olmasından dolayı başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
24/10/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.