TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
ORHAN BİNGÖL BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2016/9154)
Karar Tarihi: 12/11/2019
Başkan
:
Recep KÖMÜRCÜ
Üyeler
Engin YILDIRIM
Celal Mümtaz AKINCI
Rıdvan GÜLEÇ
Recai AKYEL
Raportör
Ali KOZAN
Başvurucu
Orhan BİNGÖL
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ceza infaz kurumunda hükümlü olarak bulunan başvurucunun göndermek istediği mektuba el konulması nedeniyle haberleşme hürriyetinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 25/4/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmiştir. Başvurucu anılan görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan hükümlü olarak Bolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda (İnfaz Kurumu) bulunmaktadır.
9. Başvurucu, Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneğine (Dernek) 13/10/2016 tarihinde bir mektup göndermek istemiştir.
10. Dört sayfadan oluşan mektubun ilgili kısımları şöyledir:
"...Kendimi olabildiği kadar tanıtmak ve sorunları sizlere aktararak çalışmalarınıza katkı sunmaya çalışacağım...Hukuk fakültesi öğrencisiyken tutklandım, müebbet hapis cezası aldım...Çok özel ayrıksı beğeni ve umutlarım yok...Kendimi nasıl mı hissediyorum? bu günlerde kendimi iyi hissetmiyorum.. şehirler yıkılıyor, bombalanıyor, buna dur diyen insanlar bodrumlarda feryat ederken yanmış bedenlerle kaşılaşıyoruz..Devlet üyeleri orada sivillerin öldürülmediğini, şehirlerin yendiden inşa edileceğini söylüyorlar...bedeni sahile vuran bebek ve bunun gibi böyle bir dönemde kendini iyi hissetmek mümkün olmuyor...İçeride ağır hastalığı olan çok kişi var, yasa çerçevesinde rahatsızlığı nedeniyle başvuru yapanlar oldu, ölüm riski olanları bırakın tahliye etmeyi doğru dürüst tedavileri yapılmadı...Tam on yıl alerjiürtiker deri hastalığı yaşadım...alerji birimleri var bunlardan birine götürülseydim onca sıkıntıyı yaşamazdım...şimdi yine var ama aşırı değil...ilerlemiş varis var...böbrekte arıza var...Bu rahatsızlıklar için ilaç kullandım ama genelde bir iyileşme görmedim...burada sürekli doktor bulunmaması ayrı sıkıntı...hastanelerdeki doktorların bazısının gelen hastanın tutuklu, siyasi olunca tavır alması...kelepçeleri açmadan tedavi yapılması...Bunun dışında temizlik maddelerini kendimiz satın almak zorunda kalıyoruz...Ülkeye ve ortadoğuya barışın ve özgürlüğün erken gelmesi, yaşam bulması dileğiyle... "
11. İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu Başkanlığının (Disiplin Kurulu) 1/9/2015 tarihli sakıncalı mektup değerlendirme kararıyla mektubun alıkonulmasına karar verilmiştir. Anılan kararda, ilgili mevzuat hükümleri hatırlatıldıktan sonra mektubun içeriğinde kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış ifadeler olduğu gerekçesine yer verilmiştir.
12. Başvurucu tarafından anılan karara karşı Bolu İnfaz Hâkimliğine (İnfaz Hâkimliği) yapılan itiraz 9/3/2016 tarihli kararla reddedilmiştir. Karar gerekçesinde; mektubun kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış ifadeler içerdiği, bu hâliyle örgüt mensuplarının mektuplaşması niteliğini taşıdığı vurgulanmıştır.
13. Başvurucu tarafından bu karara karşı Bolu Ağır Ceza Mahkemesine yapılan itiraz 12/4/2016 tarihli kararla reddedilmiştir. Kararda, İnfaz Hâkimliği kararının usul ve yasaya uygun olduğuna ilişkin değerlendirmeye yer verilmiştir.
14. Nihai karar 14/4/2016 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
15. Başvurucu 25/4/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
16. Anayasa Mahkemesi daha önceki kararlarında hükümlü ve tutukluların gönderdiği veya kendilerine gönderilen mektupların denetlenmesine dayanak oluşturan mevzuata yer vermiştir (Ahmet Temiz, B. No: 2013/1822, 20/5/2015, §§ 16-20).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Mahkemenin 12/11/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
18. Başvurucu; kanunlara uygun olarak kurulan ve ceza infaz sistemiyle ilgili konularda faaliyet gösteren bir sivil toplum örgütüne mektup yazdığını, mektupta yaşadığı sağlık sorunları ile maruz kaldığı haksız uygulamaları yazdığını belirtmiştir. Kurum veya kuruluşları karalamak gibi bir amacının olmadığını, mektup içeriğinde kişi ya da kuruluşları paniğe yöneltecek ifadelerin mevcut olmadığını, mektubun sakıncalı olduğuna ilişkin kararlarda da hangi ifadelerin bu kapsamda olduğuna dair gerekçe sunulmadığını vurgulamıştır. Başvurucu, mektup içeriğinin sakıncalı olmadığını ve uygulamanın keyfî olduğunu, yapmış olduğu itirazların haksız olarak reddedildiğini belirterek ifade hürriyeti ile haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
19. Bakanlık görüşünde; ilgili mevzuat hatırlatıldıktan sonra söz konusu kanun hükümleri kapsamında ceza infaz kurumunun düzeni, disiplini, güvenliği ve yönetimi hususlarındaki değerlendirme takdir hakkının İnfaz Kurumuna ve Mahkemelere somut olayın özelliklerine göre değerlendirmek üzere bırakıldığı belirtilmiştir. Başvurucu tarafından gönderilen mektubun kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan-yanlış beyan içerdiği değerlendirilerek alıkonulmasına karar verilmesinin Anayasa'nın 22. maddesi anlamında kamu düzeninin korunması ve suç işlenmesinin önlenmesi için ihtiyaç duyulan demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmadığı ve müdahalenin ulaşılmak istenen amaçla orantılı olduğu değerlendirilmesine yer verilmiştir. Bu kapsamda Disiplin Kurulu, İnfaz Hâkimliği ve Ağır Ceza Mahkemesi kararlarının ilgili ve yeterli gerekçeler içerdiği kararlardaki tespit ve sonuçların yasanın uygulanması niteliğinde olduğu ve Anayasa’da yer alan hak ve özgürlükleri ihlal eder nitelikte olmadığı ifade edilmiştir.
B. Değerlendirme
20. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının özü, göndermek istediği mektubun Disiplin Kurulunca sakıncalı görülerek alıkonulması nedeniyle haberleşme hürriyetinin engellenmesine ilişkindir. Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında bu tür başvurular haberleşme hürriyeti kapsamında incelenmiştir (Ahmet Temiz, § 23; Özkan Kart (2), B. No: 2013/1201, 20/5/2015, § 22; Akif İpek, B. No: 2013/9456, 24/6/2015, § 23; Ramazan Vural, B. No: 2013/1148, 7/7/2015, § 24; Eren Yıldız, B. No: 2013/759, 7/7/2015, § 25; Mustafa Aydin, B. No: 2013/275, 6/10/2015, § 24). Somut başvuruda da bu durumdan ayrılmayı gerektirecek bir durum bulunmamaktadır.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
21. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek bir neden de bulunmadığı anlaşılan haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
22. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa'nın "Haberleşme hürriyeti" kenar başlıklı 22. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz. ...
İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve kuruluşları kanunda belirtilir."
23. Anayasa Mahkemesinin Ahmet Temiz (§§ 28-34) kararında hükümlü ve tutukluların gönderdiği veya kendilerine gönderilen mektuplara ceza infaz kurumunun ilgili kurulları tarafından yapılan müdahalelere ilişkin genel ilkeler belirtilmiştir. Buna göre haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahale öncelikle kanunla öngörülmelidir. Müdahalenin yasal dayanağını oluşturan mevzuatın, ulaşılabilir, yeterince açık ve belirli bir eylemin gerektirdiği sonuçlar açısından öngörülebilir olması gerekir. İkinci olarak söz konusu müdahale meşru bir amaca dayanmalı, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun ve ölçülü olmalıdır.
24. Disiplin Kurulu, başvurucunun gönderdiği mektubun sakıncalı olduğunu değerlendirerek el konulmasına karar vermiştir. Dolayısıyla anılan işlem ile kamu makamları tarafından başvurucunun haberleşme hürriyetine bir müdahalede bulunulduğu açıktır.
25. Anılan müdahale, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanmadığı ve Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 22. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu nedenle sınırlamanın, Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen kanun tarafından öngörülme, meşru amaç taşıma, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir (Ahmet Temiz, § 36).
26. Somut olayda 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 68. maddesinin, hükümlülerin ceza infaz kurumlarından yaptıkları yazışmaların denetimi ve sınırlandırılmasının kanuni dayanağını oluşturduğu anlaşılmaktadır (Ahmet Temiz, §§ 37-46). Öte yandan, haberleşme hürriyetinin düzenlendiği Anayasa'nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında, söz konusu sınırlama sebeplerine bağlı kalınarak yapılacak sınırlamanın ancak usulüne uygun olarak verilecek hâkim kararıyla mümkün olabileceği belirtildikten sonra üçüncü fıkrasında "İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve kuruluşları kanunda belirtilir." denilerek bu kuralın da mutlak olmadığı ve bu kurala bazı kurumlar yönünden kanunla sınırlamalar getirilebileceği açıkça düzenlenmiştir (AYM, E.2014/122, K.2015/123, 30/12/2015, § 71). Bu bağlamda ceza infaz kurumları, Anayasa'nın 22. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında istisnaların uygulanacağı kamu kurumlarındandır. (Mehmet Koray Eryaşa, B. No: 2013/6693, 16/4/2015, §§ 74-76).
27. Somut olayda Disiplin Kurulunca mektubun alıkonulma sebebi olarak mektubun içeriğinde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurum ve kuruluşlarını karalayan yalan ve yanlış ifadeler olması gösterilmiştir. Bu kapsamda başvurucuya gönderilen mektubun, Disiplin Kurulunca denetlenmesi suretiyle haberleşme hürriyetine yapılan müdahalenin, kamu düzeninin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi ile ceza infaz kurumlarında asayiş ve güvenliğin sağlanması amaçlarını taşıdığı, bunun da Anayasa'nın haberleşme hürriyetine ilişkin 22. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında meşru bir amaç olduğu sonucuna varılmıştır (Ahmet Temiz, § 51). Ayrıca mektupta kurum işleyişiyle ilgili yalan yanlış ifadeler bulunduğu, kamuoyunda kurumun imajını zedeleme ve kurumu hedef gösterme gayesi olduğu şeklindeki sebeplerin, 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesinin (3) numaralı fıkrasında ve Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan sınırlama sebepleriyle örtüşüp örtüşmediği sorusuna cevap verilmelidir. Bununla birlikte bu sorunun müdahalenin gerekliliği ile doğrudan ilişki içinde olması dolayısıyla burada incelenmesine yer olmadığı kanaatine varılmıştır (Musa Kaya (2), B. No:2013/2351, 16/9/2015, § 53).
28. Anayasa Mahkemesinin Ahmet Temiz (§§ 58-68) kararında hükümlü ve tutukluların gönderdiği veya kendilerine gönderilen mektuplara ceza infaz kurumlarının ilgili kurulları tarafından yapılan müdahalelerde demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk ve ölçülülük ilkesi yönünden genel ilkelere yer verilmiştir. Buna göre demokratik toplum düzeninin gerekleri gözetilmeli, sınırlamada öngörülen meşru amaç ile sınırlandırma aracı arasında orantısızlık bulunmamalı, sınırlandırmayla ulaşılabilecek genel yarar ile temel hak ve özgürlüğü sınırlandırılan bireyin kaybı arasında adil bir denge kurulmasına özen gösterilmelidir.
29. Ayrıca mektup gönderme ve almanın ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlülerin ve tutukluların dış dünya ile bağlantısında en önemli araçlardan biri olduğu gerçeğini gözönünde bulundurarak ceza infaz kurumu yetkilileri, dış dünya ile yeterli bir iletişim sürdürmelerinde mahkûmlara yardım etmeli ve bunun için onlara uygun desteği sunmalıdır (Musa Kaya (2), B. No: 2013/2351, 16/9/2015, § 66).
30. Ancak ceza infaz kurumlarında tutulmanın kaçınılmaz sonucu olarak kamu düzeninin korunmasına ve suç işlenmesinin önlenmesine yönelik kabul edilebilir makul gerekliliklerin olması durumunda hükümlü ve tutukluların sahip oldukları haklar sınırlandırılabilir (Turan Günana, B. No: 2013/3550, 19/11/2014, § 35). Bu kapsamda mektubun tamamında ya da mektup içeriğinin bir kısmında yer alan ifadelerin 5275 sayılı Kanun'un 68. maddesinde yer verilen sebeplerden en az birini içermesi, özellikle ceza infaz kurumunun ilgili kurulları tarafından da yeterli düzeyde gerekçelendirilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla somut olayda da mektubun içeriğindeki hangi sözlerin neden sakıncalı olduğu gerekçede gösterilmek zorundadır.
31. Somut olaya konu mektubun, muhatabının ceza infaz sistemi alanında çalışmalar yapan, ilgili mevzuata uygun olarak kurulmuş bir dernek olduğu ve Derneğin faaliyetleri çerçevesinde başvurucuya gönderdiği mektuba cevaben yazıldığı anlaşılmaktadır. Başvurucunun mektupta genel olarak kendisini tanıttıktan sonra Derneğin ceza infaz sisteminde yaşanan sorunlara dair sorduğu sorulara cevap vermeye çalıştığı, İnfaz Kurumunda bizzat yaşadığı veya tanık olduğu sağlık sorunları ve maruz kaldığını iddia ettiği uygulamaları anlattığı görülmektedir (bkz. § 10).
32. Mektubun alıkonulmasına yönelik Disiplin Kurulu kararında, başvuruya konu dört sayfalık mektup içeriğinde yer alan hangi sözlerin muhatabına ulaştırılmasının ne suretle sakıncalı olduğu açıklanmadan, mektubun içeriğinde kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış ifadeler olduğu belirtilmiştir. İnfaz Hâkimliği ise bu gerekçeye muhatabın yasal bir dernek olduğunu gözetmeden mektubun, örgüt üyelerinin mektuplaşması niteliğinde olduğu şeklinde bir gerekçe eklemiştir. Disiplin Kurulu ve derece mahkemeleri tarafından karar gerekçelerinde, mektubun alıkonulmasına dair mektupla ilişkili, somut bilgilere dayalı ve yeterli bir gerekçe ortaya konulmadığı anlaşılmıştır.
33. Ayrıca söz konusu mektubun muhatabının, derneklerle ilgili mevzuata uygun olarak kurulmuş, insan hakları alanında faaliyet gösteren bir dernek olduğu hatırda tutulmalıdır. Mektup gönderme ve almanın ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlülerin ve tutukluların dış dünyayla bağlantısında en önemli araçlardan biri olduğu gerçeğini gözönünde bulundurarak ceza infaz kurumu yetkilileri, dış dünyayla yeterli bir iletişim sürdürmelerinde mahkûmlara yardım etmeli ve bunun için onlara uygun desteği sunmalıdır. Başvurucunun ileri sürdüğü iddiaların gerçeğe uygun olmadığı değerlendirilse bile İnfaz Kurumu idaresinin bu iddiaların insan hakları alanında faaliyet gösteren sivil organizasyonlara ve kamu makamlarına ulaştırılmasını engellemesi kabul edilemez.
34. Bunun yanı sıra İnfaz Kurumu idaresi ve derece mahkemelerinin, hükümlü tarafından gönderilmek istenen mektubun sadece yalan yanlış bilgiler içerdiğini değil aynı zamanda bu bilgilerin kişi ve kuruluşları paniğe yöneltecek nitelikte olduğunu karar gerekçelerinde göstermeleri gerekmektedir. Somut olayda ise Disiplin Kurulu kararında sadece mektubun kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgiler içerdiği belirtilmekle yetinilmiştir.
35. Öte yandan gerek Disiplin Kurulu kararında gerekse derece mahkemelerinin kararlarında, anılan mektubun alıkonulmasını gerektirecek boyutta İnfaz Kurumunda düzeni ve güvenliği tehlikeye sokan, kişi ve kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgilerin aktarılmasını sağlayan koşulların bulunduğuna dair herhangi bir gerekçeye de yer verilmemiştir. Bu kapsamda başvuruya konu mektuba yönelik yapılan müdahalede Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, suçun veya düzensizliğin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması, başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amaçlarına yönelik kabul edilebilir makul gerekliliklerin somut bilgilere dayalı olarak ortaya konulmadığı sonucuna varılmıştır.
36. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 22. maddesinde güvence altına alınan haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
37. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2)Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
38. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal sonucuna varıldığında ihlalin ortadan nasıl kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir.
39. Başvurucu, ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılarak mektubun muhatabına gönderilmesini ve 1.500 TL maddi, 1.500TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
40. Somut başvuruda ulaşılan ihlal sonucunun Bolu İnfaz Hakimliği tarafından verilen haberleşme hürriyetine ilişkin güvenceleri gözetmeyen ve bu bağlamda yeterli ve ilgili gerekçe içermeyen karardan kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
41. Bu durumda başvurucunun haberleşme hürriyetine yönelik ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda Mahkeme tarafından yapılacak iş, öncelikle ihlale yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılması ve ihlal kararı verilmesinin nedenlerini gideren Anayasa Mahkemesinin belirttiği ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili yargı merciine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
42. Öte yandan başvurucunun Anayasa'nın 22. maddesinde güvence altına alınan haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğinin tespit edilmesi sebebiyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya takdiren net 1.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 22. maddesinde güvence altına alınan haberleşme hürriyetinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğin haberleşme hürriyetine yönelik ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Bolu İnfaz Hâkimliğine (E.2016/294, K.2016/284) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 1.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 12/11/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.