TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ORHAN BİNGÖL BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/9154)
|
|
Karar Tarihi: 12/11/2019
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
Üyeler
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Ali KOZAN
|
Başvurucu
|
:
|
Orhan BİNGÖL
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ceza infaz kurumunda hükümlü olarak bulunan başvurucunun
göndermek istediği mektuba el konulması nedeniyle haberleşme hürriyetinin ihlal
edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 25/4/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar
verilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmiştir. Başvurucu anılan
görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu, silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan hükümlü
olarak Bolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda (İnfaz Kurumu)
bulunmaktadır.
9. Başvurucu, Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneğine (Dernek)
13/10/2016 tarihinde bir mektup göndermek istemiştir.
10. Dört sayfadan oluşan mektubun ilgili kısımları şöyledir:
"...Kendimi olabildiği kadar tanıtmak ve
sorunları sizlere aktararak çalışmalarınıza katkı sunmaya çalışacağım...Hukuk
fakültesi öğrencisiyken tutklandım, müebbet hapis
cezası aldım...Çok özel ayrıksı beğeni ve umutlarım yok...Kendimi nasıl mı
hissediyorum? bu günlerde kendimi iyi hissetmiyorum..
şehirler yıkılıyor, bombalanıyor, buna dur diyen insanlar bodrumlarda feryat
ederken yanmış bedenlerle kaşılaşıyoruz..Devlet
üyeleri orada sivillerin öldürülmediğini, şehirlerin yendiden
inşa edileceğini söylüyorlar...bedeni sahile vuran bebek ve bunun gibi böyle
bir dönemde kendini iyi hissetmek mümkün olmuyor...İçeride ağır hastalığı olan
çok kişi var, yasa çerçevesinde rahatsızlığı nedeniyle başvuru yapanlar oldu,
ölüm riski olanları bırakın tahliye etmeyi doğru dürüst tedavileri
yapılmadı...Tam on yıl alerjiürtiker deri hastalığı
yaşadım...alerji birimleri var bunlardan birine götürülseydim onca sıkıntıyı
yaşamazdım...şimdi yine var ama aşırı değil...ilerlemiş varis var...böbrekte
arıza var...Bu rahatsızlıklar için ilaç kullandım ama genelde bir iyileşme
görmedim...burada sürekli doktor bulunmaması ayrı sıkıntı...hastanelerdeki
doktorların bazısının gelen hastanın tutuklu, siyasi olunca tavır
alması...kelepçeleri açmadan tedavi yapılması...Bunun dışında temizlik maddelerini
kendimiz satın almak zorunda kalıyoruz...Ülkeye ve ortadoğuya
barışın ve özgürlüğün erken gelmesi, yaşam bulması dileğiyle... "
11. İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu Başkanlığının (Disiplin Kurulu)
1/9/2015 tarihli sakıncalı mektup değerlendirme kararıyla mektubun
alıkonulmasına karar verilmiştir. Anılan kararda, ilgili mevzuat hükümleri
hatırlatıldıktan sonra mektubun içeriğinde kişi veya kuruluşları paniğe
yöneltecek yalan ve yanlış ifadeler olduğu gerekçesine yer verilmiştir.
12. Başvurucu tarafından anılan karara karşı Bolu İnfaz
Hâkimliğine (İnfaz Hâkimliği) yapılan itiraz 9/3/2016 tarihli kararla
reddedilmiştir. Karar gerekçesinde; mektubun kişi veya kuruluşları paniğe
yöneltecek yalan ve yanlış ifadeler içerdiği, bu hâliyle örgüt mensuplarının
mektuplaşması niteliğini taşıdığı vurgulanmıştır.
13. Başvurucu tarafından bu karara karşı Bolu Ağır Ceza
Mahkemesine yapılan itiraz 12/4/2016 tarihli kararla reddedilmiştir. Kararda,
İnfaz Hâkimliği kararının usul ve yasaya uygun olduğuna ilişkin değerlendirmeye
yer verilmiştir.
14. Nihai karar 14/4/2016 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir.
15. Başvurucu 25/4/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
16. Anayasa Mahkemesi daha önceki kararlarında hükümlü ve tutukluların
gönderdiği veya kendilerine gönderilen mektupların denetlenmesine dayanak
oluşturan mevzuata yer vermiştir (Ahmet
Temiz, B. No: 2013/1822, 20/5/2015, §§ 16-20).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Mahkemenin 12/11/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
18. Başvurucu; kanunlara uygun olarak kurulan ve ceza infaz
sistemiyle ilgili konularda faaliyet gösteren bir sivil toplum örgütüne mektup
yazdığını, mektupta yaşadığı sağlık sorunları ile maruz kaldığı haksız
uygulamaları yazdığını belirtmiştir. Kurum veya kuruluşları karalamak gibi bir
amacının olmadığını, mektup içeriğinde kişi ya da kuruluşları paniğe yöneltecek
ifadelerin mevcut olmadığını, mektubun sakıncalı olduğuna ilişkin kararlarda da
hangi ifadelerin bu kapsamda olduğuna dair gerekçe sunulmadığını vurgulamıştır.
Başvurucu, mektup içeriğinin sakıncalı olmadığını ve uygulamanın keyfî
olduğunu, yapmış olduğu itirazların haksız olarak reddedildiğini belirterek
ifade hürriyeti ile haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
19. Bakanlık görüşünde; ilgili mevzuat hatırlatıldıktan sonra
söz konusu kanun hükümleri kapsamında ceza infaz kurumunun düzeni, disiplini,
güvenliği ve yönetimi hususlarındaki değerlendirme takdir hakkının İnfaz
Kurumuna ve Mahkemelere somut olayın özelliklerine göre değerlendirmek üzere
bırakıldığı belirtilmiştir. Başvurucu tarafından gönderilen mektubun kişi veya
kuruluşları paniğe yöneltecek yalan-yanlış beyan içerdiği değerlendirilerek
alıkonulmasına karar verilmesinin Anayasa'nın 22. maddesi anlamında kamu
düzeninin korunması ve suç işlenmesinin önlenmesi için ihtiyaç duyulan
demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmadığı ve müdahalenin
ulaşılmak istenen amaçla orantılı olduğu değerlendirilmesine yer verilmiştir.
Bu kapsamda Disiplin Kurulu, İnfaz Hâkimliği ve Ağır Ceza Mahkemesi
kararlarının ilgili ve yeterli gerekçeler içerdiği kararlardaki tespit ve
sonuçların yasanın uygulanması niteliğinde olduğu ve Anayasa’da yer alan hak ve
özgürlükleri ihlal eder nitelikte olmadığı ifade edilmiştir.
B. Değerlendirme
20. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının özü, göndermek
istediği mektubun Disiplin Kurulunca sakıncalı görülerek alıkonulması nedeniyle
haberleşme hürriyetinin engellenmesine ilişkindir. Anayasa Mahkemesinin önceki
kararlarında bu tür başvurular haberleşme hürriyeti kapsamında incelenmiştir (Ahmet Temiz, § 23; Özkan Kart (2), B. No: 2013/1201,
20/5/2015, § 22; Akif İpek, B.
No: 2013/9456, 24/6/2015, § 23; Ramazan
Vural, B. No: 2013/1148, 7/7/2015, § 24; Eren Yıldız, B. No: 2013/759, 7/7/2015, § 25; Mustafa Aydin, B. No: 2013/275, 6/10/2015,
§ 24). Somut başvuruda da bu durumdan ayrılmayı gerektirecek bir durum
bulunmamaktadır.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
21. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek bir neden de bulunmadığı anlaşılan haberleşme
hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
22. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa'nın "Haberleşme hürriyeti" kenar
başlıklı 22. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir.
Haberleşmenin gizliliği esastır.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin
önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak
usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak
gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin
yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz.
...
İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve
kuruluşları kanunda belirtilir."
23. Anayasa Mahkemesinin Ahmet
Temiz (§§ 28-34) kararında
hükümlü ve tutukluların gönderdiği veya kendilerine gönderilen mektuplara ceza
infaz kurumunun ilgili kurulları tarafından yapılan müdahalelere ilişkin genel
ilkeler belirtilmiştir. Buna göre haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahale
öncelikle kanunla öngörülmelidir. Müdahalenin yasal dayanağını oluşturan
mevzuatın, ulaşılabilir,
yeterince açık ve belirli bir eylemin gerektirdiği sonuçlar açısından öngörülebilir olması gerekir. İkinci
olarak söz konusu müdahale meşru bir amaca
dayanmalı, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun ve ölçülü olmalıdır.
24. Disiplin Kurulu, başvurucunun gönderdiği mektubun sakıncalı
olduğunu değerlendirerek el konulmasına karar vermiştir. Dolayısıyla anılan
işlem ile kamu makamları tarafından başvurucunun haberleşme hürriyetine bir
müdahalede bulunulduğu açıktır.
25. Anılan müdahale, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci
fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanmadığı ve
Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe
Anayasa’nın 22. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu nedenle sınırlamanın,
Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen kanun tarafından öngörülme, meşru amaç
taşıma, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk ve ölçülülük ilkesine
aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir (Ahmet Temiz, § 36).
26. Somut olayda 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve
Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 68. maddesinin, hükümlülerin
ceza infaz kurumlarından yaptıkları yazışmaların denetimi ve
sınırlandırılmasının kanuni dayanağını oluşturduğu anlaşılmaktadır (Ahmet Temiz, §§ 37-46). Öte yandan,
haberleşme hürriyetinin düzenlendiği Anayasa'nın 22. maddesinin ikinci
fıkrasında, söz konusu sınırlama sebeplerine bağlı kalınarak yapılacak
sınırlamanın ancak usulüne uygun olarak verilecek hâkim kararıyla mümkün
olabileceği belirtildikten sonra üçüncü fıkrasında "İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve kuruluşları kanunda
belirtilir." denilerek bu kuralın da mutlak olmadığı ve bu
kurala bazı kurumlar yönünden kanunla sınırlamalar getirilebileceği açıkça
düzenlenmiştir (AYM, E.2014/122, K.2015/123, 30/12/2015, § 71). Bu bağlamda
ceza infaz kurumları, Anayasa'nın 22. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında
istisnaların uygulanacağı kamu kurumlarındandır. (Mehmet Koray Eryaşa, B. No:
2013/6693, 16/4/2015, §§ 74-76).
27. Somut olayda Disiplin Kurulunca mektubun alıkonulma sebebi
olarak mektubun içeriğinde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurum ve
kuruluşlarını karalayan yalan ve yanlış ifadeler olması gösterilmiştir. Bu
kapsamda başvurucuya gönderilen mektubun, Disiplin Kurulunca denetlenmesi
suretiyle haberleşme hürriyetine yapılan müdahalenin, kamu düzeninin korunması,
suç işlenmesinin önlenmesi ile ceza infaz kurumlarında asayiş ve güvenliğin
sağlanması amaçlarını taşıdığı, bunun da Anayasa'nın haberleşme hürriyetine
ilişkin 22. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında meşru bir amaç olduğu sonucuna
varılmıştır (Ahmet Temiz, § 51).
Ayrıca mektupta kurum işleyişiyle ilgili yalan yanlış ifadeler bulunduğu,
kamuoyunda kurumun imajını zedeleme ve kurumu hedef gösterme gayesi olduğu şeklindeki
sebeplerin, 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesinin (3) numaralı fıkrasında ve
Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan sınırlama sebepleriyle
örtüşüp örtüşmediği sorusuna cevap verilmelidir. Bununla birlikte bu sorunun
müdahalenin gerekliliği ile doğrudan ilişki içinde olması dolayısıyla burada
incelenmesine yer olmadığı kanaatine varılmıştır (Musa Kaya (2), B.
No:2013/2351, 16/9/2015, § 53).
28. Anayasa Mahkemesinin Ahmet
Temiz (§§ 58-68) kararında hükümlü ve tutukluların gönderdiği veya
kendilerine gönderilen mektuplara ceza infaz kurumlarının ilgili kurulları
tarafından yapılan müdahalelerde demokratik toplum düzeninin gereklerine
uygunluk ve ölçülülük ilkesi yönünden genel ilkelere yer verilmiştir. Buna göre
demokratik toplum düzeninin gerekleri gözetilmeli, sınırlamada öngörülen meşru
amaç ile sınırlandırma aracı arasında orantısızlık bulunmamalı,
sınırlandırmayla ulaşılabilecek genel yarar ile temel hak ve özgürlüğü
sınırlandırılan bireyin kaybı arasında adil bir denge kurulmasına özen
gösterilmelidir.
29. Ayrıca mektup gönderme ve almanın ceza infaz kurumlarında
bulunan hükümlülerin ve tutukluların dış dünya ile bağlantısında en önemli
araçlardan biri olduğu gerçeğini gözönünde
bulundurarak ceza infaz kurumu yetkilileri, dış dünya ile yeterli bir iletişim
sürdürmelerinde mahkûmlara yardım etmeli ve bunun için onlara uygun desteği
sunmalıdır (Musa Kaya (2), B. No:
2013/2351, 16/9/2015, § 66).
30. Ancak ceza infaz kurumlarında tutulmanın kaçınılmaz sonucu
olarak kamu düzeninin korunmasına ve suç işlenmesinin önlenmesine yönelik kabul
edilebilir makul gerekliliklerin olması durumunda hükümlü ve tutukluların sahip
oldukları haklar sınırlandırılabilir (Turan Günana, B. No: 2013/3550, 19/11/2014, § 35). Bu
kapsamda mektubun tamamında ya da mektup içeriğinin bir kısmında yer alan
ifadelerin 5275 sayılı Kanun'un 68. maddesinde yer verilen sebeplerden en az
birini içermesi, özellikle ceza infaz kurumunun ilgili kurulları tarafından da
yeterli düzeyde gerekçelendirilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla somut olayda da
mektubun içeriğindeki hangi sözlerin neden sakıncalı olduğu gerekçede
gösterilmek zorundadır.
31. Somut olaya konu mektubun, muhatabının ceza infaz sistemi
alanında çalışmalar yapan, ilgili mevzuata uygun olarak kurulmuş bir dernek
olduğu ve Derneğin faaliyetleri çerçevesinde başvurucuya gönderdiği mektuba
cevaben yazıldığı anlaşılmaktadır. Başvurucunun mektupta genel olarak kendisini
tanıttıktan sonra Derneğin ceza infaz sisteminde yaşanan sorunlara dair sorduğu
sorulara cevap vermeye çalıştığı, İnfaz Kurumunda bizzat yaşadığı veya tanık
olduğu sağlık sorunları ve maruz kaldığını iddia ettiği uygulamaları anlattığı
görülmektedir (bkz. § 10).
32. Mektubun alıkonulmasına yönelik Disiplin Kurulu kararında,
başvuruya konu dört sayfalık mektup içeriğinde yer alan hangi sözlerin
muhatabına ulaştırılmasının ne suretle sakıncalı olduğu açıklanmadan, mektubun
içeriğinde kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış ifadeler
olduğu belirtilmiştir. İnfaz Hâkimliği ise bu gerekçeye muhatabın yasal bir
dernek olduğunu gözetmeden mektubun, örgüt üyelerinin mektuplaşması niteliğinde
olduğu şeklinde bir gerekçe eklemiştir. Disiplin Kurulu ve derece mahkemeleri
tarafından karar gerekçelerinde, mektubun alıkonulmasına dair mektupla ilişkili,
somut bilgilere dayalı ve yeterli bir gerekçe ortaya konulmadığı anlaşılmıştır.
33. Ayrıca söz konusu mektubun muhatabının, derneklerle ilgili
mevzuata uygun olarak kurulmuş, insan hakları alanında faaliyet gösteren bir
dernek olduğu hatırda tutulmalıdır. Mektup gönderme ve almanın ceza infaz
kurumlarında bulunan hükümlülerin ve tutukluların dış dünyayla bağlantısında en
önemli araçlardan biri olduğu gerçeğini gözönünde
bulundurarak ceza infaz kurumu yetkilileri, dış dünyayla yeterli bir iletişim sürdürmelerinde
mahkûmlara yardım etmeli ve bunun için onlara uygun desteği sunmalıdır.
Başvurucunun ileri sürdüğü iddiaların gerçeğe uygun olmadığı değerlendirilse
bile İnfaz Kurumu idaresinin bu iddiaların insan hakları alanında faaliyet
gösteren sivil organizasyonlara ve kamu makamlarına ulaştırılmasını engellemesi
kabul edilemez.
34. Bunun yanı sıra İnfaz Kurumu idaresi ve derece
mahkemelerinin, hükümlü tarafından gönderilmek istenen mektubun sadece yalan
yanlış bilgiler içerdiğini değil aynı zamanda bu bilgilerin kişi ve kuruluşları
paniğe yöneltecek nitelikte olduğunu karar gerekçelerinde göstermeleri
gerekmektedir. Somut olayda ise Disiplin Kurulu kararında sadece mektubun kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek
yalan ve yanlış bilgiler içerdiği
belirtilmekle yetinilmiştir.
35. Öte yandan gerek Disiplin Kurulu kararında gerekse derece
mahkemelerinin kararlarında, anılan mektubun alıkonulmasını gerektirecek
boyutta İnfaz Kurumunda düzeni ve güvenliği tehlikeye sokan, kişi ve
kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgilerin aktarılmasını sağlayan
koşulların bulunduğuna dair herhangi bir gerekçeye de yer verilmemiştir. Bu
kapsamda başvuruya konu mektuba yönelik yapılan müdahalede Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci
fıkrasında belirtilen ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı,
suçun veya düzensizliğin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması,
başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amaçlarına yönelik kabul
edilebilir makul gerekliliklerin somut bilgilere dayalı olarak ortaya
konulmadığı sonucuna varılmıştır.
36. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 22.
maddesinde güvence altına alınan haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
37. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2)Tespit edilen
ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye
gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde
başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması
yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
38. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal sonucuna
varıldığında ihlalin ortadan nasıl kaldırılacağı hususunda genel ilkeler
belirlenmiştir.
39. Başvurucu, ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılarak
mektubun muhatabına gönderilmesini ve 1.500 TL maddi, 1.500TL manevi tazminata
hükmedilmesini talep etmiştir.
40. Somut başvuruda ulaşılan ihlal sonucunun Bolu İnfaz
Hakimliği tarafından verilen haberleşme hürriyetine ilişkin güvenceleri
gözetmeyen ve bu bağlamda yeterli ve ilgili gerekçe içermeyen karardan
kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
41. Bu durumda başvurucunun haberleşme hürriyetine yönelik
ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmaktadır. Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216
sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda Mahkeme tarafından
yapılacak iş, öncelikle ihlale yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılması
ve ihlal kararı verilmesinin nedenlerini gideren Anayasa Mahkemesinin
belirttiği ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple
kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili yargı merciine
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
42. Öte yandan başvurucunun Anayasa'nın 22. maddesinde güvence
altına alınan haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğinin tespit edilmesi
sebebiyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında başvurucuya takdiren net 1.000 TL manevi
tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 22. maddesinde güvence altına alınan haberleşme
hürriyetinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğin haberleşme hürriyetine yönelik ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Bolu
İnfaz Hâkimliğine (E.2016/294, K.2016/284) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 1.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 12/11/2019
tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.