logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Özlem Ergay [2.B.], B. No: 2016/74015, 13/6/2019, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ÖZLEM ERGAY BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2016/74015)

 

Karar Tarihi: 13/6/2019

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M.Emin KUZ

 

 

Recai AKYEL

Raportör

:

Heysem KOCAÇİNAR

Başvurucu

:

Özlem ERGAY

Vekili

:

Av. Zeyneb Sümeyye EKER

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, şirkete ait sosyal güvenlik prim ve gecikme zammı borcundan şirket ortağının mirasçılarının sorumlu tutulması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 29/12/2016 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

A. Başvuru Konusu Olayın Arka Planı

6. Başvurucunun sağ kalan eş sıfatıyla mirasçısı olduğu Y.D. 20/4/2004 tarihinde tescil edilen bir limited şirketin (Şirket) 1/2 oranında ortağı ve Şirketi temsile yetkili müdür iken 6/7/2004 tarihinde vefat etmiştir.

7. Başvurucu vekilinin İstanbul Anadolu 7. İş Mahkemesine sunduğu14/10/2015 tarihli beyana göre başvurucunun kanuni süresi içinde mirasın reddi yönünde bir talebi bulunmamaktadır.

8. Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) 2007 yılı Mart ayından 2008 yılı Aralık ayına kadar Şirket tarafından ödenmeyen prim, işsizlik sigortası primi ve damga vergisinden oluşan borcun ödenmesi amacıyla icra takibi başlatmıştır.

9. Ödeme emirleri Şirket ve ortakları adına ayrı ayrı düzenlenmiş, ancak Şirketin adresinin kapalı olması nedeniyle Şirkete tebligat yapılamamıştır.

10. 21/5/2012 tarihinde başvurucu adına düzenlenen yeni ödeme emri 30/5/2012 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

11. Bireysel başvuru formuna ek belgeler arasında Şirketin hangi tarihte sicilden terkin edildiğine ilişkin bir belge bulunmamakla beraber başvurucu vekilinin yargılama aşamasında Yargıtaya gönderilmek üzere sunmuş olduğu 25/7/2016 tarihli dilekçeden söz konusu Şirketin 24/9/2013 tarihinde sicilden terkin edildiği anlaşılmıştır.

B. Başvuruya Konu Yargılama Süreci

12. Başvurucu 6/6/2012 tarihinde ödeme emirlerinin iptali istemiyle dava açmıştır. Dava dilekçesinde, ödeme emrinin konusu olan borcun müteveffa eşin ortak olduğu Şirkete ait olduğu ve eşin vefatından sonra meydana geldiği, başvurucunun Şirketten haberdar olmaması nedeniyle Şirket içinde herhangi bir görev almadığı ve bu itibarla borçtan sorumlu tutulmasının mümkün olmadığı belirtilmiştir.

13. Mahkeme, Şirket ortağı murisin ölümünden sonra başvurucunun ortak sıfatını kazandığı ispatlanamadığından bu tarihten sonra meydana gelen borçlardan sorumlu tutulamayacağı gerekçesiyle 24/10/2013 tarihinde davayı kabul etmiştir.

14. Hüküm, davalı SGK tarafından temyiz edilmiştir. Yargıtay 10. Hukuk Dairesi (Daire) 24/10/2014 tarihli kararla söz konusu borcun 11/9/2014 tarihinde yürürlüğe giren yeni yasal düzenleme uyarınca yapılandırılıp yapılandırılmadığının belirlenerek sonucuna göre bir karar verilmesi amacıyla hükmü bozmuştur.

15. Bozma kararına uyan mahkeme, başvurucudan yapılandırma isteğinde bulunup bulunmadığını sorduktan sonra 24/10/2013 tarihli kararındaki gerekçeyle davayı ikinci kez kabul etmiştir.

16. Bu hüküm de davalı SGK tarafından temyiz edilmiştir. Daire 14/5/2015 tarihinde ilk derece mahkemesi kararını ikinci kez bozmuştur. Daire ikinci bozma kararında başvurucunun mirası reddedip etmediği, limited şirket ortağı olan eşin payını miras yoluyla devralarak ortak sıfatını kazanıp kazanmadığı ve buna göre borçtan sorumlu olup olmadığı hususunda araştırma yapılması gerektiğine işaret etmiştir.

17. Mahkeme bozma ilamı doğrultusunda yaptığı yargılama neticesinde başvurucunun Şirket ortağı iken ölen eşinin mirasını reddetmeyerek ortak sıfatını kazandığı ve dolayısıyla Şirketin ödenmeyen borcundan sorumlu olduğu gerekçesiyle davanın reddine, ayrıca davanın reddi nedeniyle 5.459,19 TL tazminatın davalıdan tahsiline karar vermiştir.

18. Hüküm, başvurucu tarafından temyiz edilmiş; Daire tarafından onanarak 1/11/2016 tarihinde kesinleşmiştir.

19. Nihai karar 23/11/2016 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucu 23/12/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Kanun Hükümleri

20. 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun "Prim alınması zorunluluğu" kenar başlıklı 79. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Kısa ve uzun vadeli sigortalar ile genel sağlık sigortası için, bu Kanunda öngörülen her türlü ödemeler ile yönetim giderlerini karşılamak üzere Kurum prim almak, ilgililer de prim ödemek zorundadır."

21. 5510 sayılı Kanun'un "Primlerin ödenmesi" kenar başlıklı 88. maddesinin birinci ve onaltıncı fıkraları şöyledir:

"4 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendinde belirtilen sigortalıları çalıştıran işveren, bir ay içinde çalıştırdığı sigortalıların primlerine esas tutulacak kazançlar toplamı üzerinden bu Kanun gereğince hesaplanacak sigortalı hissesi prim tutarlarını ücretlerinden keserek ve kendisine ait prim tutarlarını da bu tutara ekleyerek en geç Kurumca belirlenecek günün sonuna kadar Kuruma öder.''

''Kurumun süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usûlü Hakkında Kanunun 51 inci, 102 nci ve 106 ncı maddeleri hariç, diğer maddeleri uygulanır. Kurum, 6183 sayılı Kanunun uygulanmasında Maliye Bakanlığı ile diğer kamu kurum ve kuruluşları ve mercilere verilen yetkileri kullanır"

22. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 449. maddesi şöyledir:

 “Sağ kalan eş, birlikte bulunduğu zümreye göre mirasbırakana aşağıdaki oranlarda mirasçı olur:

1. Mirasbırakanın altsoyu ile birlikte mirasçı olursa, mirasın dörtte biri,

2. Mirasbırakanın ana ve baba zümresi ile birlikte mirasçı olursa, mirasın yarısı,

3. Mirasbırakanın büyük ana ve büyük babaları ve onların çocukları ile birlikte mirasçı olursa, mirasın dörtte üçü, bunlar da yoksa mirasın tamamı eşe kalır.”

23. 29/6/1956 tarihli ve 6762 sayılı mülga Türk Ticaret Medeni Kanunu’nun 521. maddesi şöyledir:

 “Bir payın miras yoliyle veya karı koca mallarının idaresine ait hükümler gereğince iktisabı için, ortakların, muvafakatine lüzum yoktur.

Mukavelede aksine bir şart varsa ortaklar, payı hakiki değeri üzerinden satınalınacak üçüncü bir şahsı göstermedikçe muvafakatten imtina edemezler. İlgililerin muvafakat için şirkete müracaatları tarihinden itibaren bir ay içinde üçüncü şahıs gösterilmediği takdirde muvafakat edilmiş sayılır.”

24. 13/1/2011 tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 596. maddesişöyledir:

 “(1) Esas sermaye payının, miras, eşler arasındaki mal rejimine ilişkin hükümler veya icra yoluyla geçmesi hâllerinde, tüm haklar ve borçlar, genel kurulun onayına gerek olmaksızın, esas sermaye payını iktisap eden kişiye geçer.

 (2) Şirket, iktisabın öğrenilmesinden itibaren üç ay içinde esas sermaye payının geçtiği kişiyi onaylamayı reddedebilir. Bunun için, şirketin, payları kendi veya ortağı ya da kendisi tarafından gösterilen üçüncü bir kişi hesabına, gerçek değeri üzerinden devralmayı, payın geçtiği kişiye önermesi şarttır.

 (3) Red kararı, devrin gerçekleştiği günden itibaren geçerli olmak üzere geriye etkilidir. Red, bu konudaki kararın verilmesine kadar geçen süre içinde alınan genel kurul kararlarının geçerliliğini etkilemez.

 (4) Şirket, üç ay içinde esas sermaye payının geçişini açıkça ve yazılı olarak reddetmemişse onayını vermiş sayılır.”

25. 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun'un 35. maddesi şöyledir:

 “Limited şirket ortakları, şirketten tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu olurlar ve bu Kanun hükümleri gereğince takibe tabi tutulurlar.

Ortağın şirketteki sermaye payını devretmesi halinde, payı devreden ve devralan şahıslar devir öncesine ait amme alacaklarının ödenmesinden birinci fıkra hükmüne göre müteselsilen sorumlu tutulur.

Amme alacağının doğduğu ve ödenmesi gerektiği zamanlarda pay sahiplerinin farklı şahıslar olmaları halinde bu şahıslar, amme alacağının ödenmesinden birinci fıkra hükmüne göre müteselsilen sorumlu tutulur.”

B. Yargıtay Kararları

26. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin ölen ortağın mirasçılarının durumunu irdelediği4/11/2008 tarihli ve E.2007/8829, K.2008/12285 sayılı kararının gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Oysa, Türk Ticaret Kanunu’nun 521. maddesinin 1 ve 2. fıkraları uyarınca, bir payın miras yolu ile kazanılması için, aynı kanunun 520. maddesinde öngörülen koşulların oluşmasına ve diğer tüm ortakların oluruna gerek bulunmadığı gibi, ana sözleşmede miras yolu ile kendiliğinden devri engelleyen bir hüküm olduğu taktirde de, ortaklarca bir ay içinde gerçek değer üzerinden satın alacak üçüncü kişi önerilmedikçe, mirasçılar kendiliğinden şirket paydaşı sıfatını kazanırlar.

Somut olayda, şirket ana sözleşmesinde tersine bir koşul bulunmadığı gibi, ortaklarca payı gerçek değer üzerinden satın alacak üçüncü kişi gösterilmesi de söz konusu olmadığına göre, T.T.K.nun yukarıda belirtilen açık hükmü uyarınca, payın miras yolu ile kazanılması için ortakların izni ve diğer ortağın davetine de gerek yoktur. Bu itibarla davalıların, miras yolu ile dava dışı limited şirketin ortağı olduklarının kabulü gerekir.”

27. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin benzer mahiyetteki 12/1/2015 tarihli ve E.2014/14112, K.2015/150 sayılı kararının gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Mahkemece, iddia ve tüm dosya kapsamına göre, diğer ortağın ölüm tarihinde yürürlükte bulunan Türk Ticaret Kanunu’nun 521. maddesinin 1 ve 2. fıkraları uyarınca, bir payın miras yolu ile kazanılması için, aynı kanunun 520. maddesinde öngörülen koşulların oluşmasına ve diğer tüm ortakların oluruna gerek bulunmadığı gibi, ana sözleşmede miras yolu ile kendiliğinden devri engelleyen bir hüküm olduğu taktirde de, ortaklarca bir ay içinde gerçek değer üzerinden satın alacak üçüncü kişi önerilmedikçe, mirasçıların kendiliğinden şirket paydaşı sıfatını kazandıkları, ortak H.B.Ü. nin ölümü ile şirketteki payının veraset ilamındaki hisseler oranında davacı ile müşterek çocuklarına geçmesi gerektiği, salt bu nedenle ölüm tarihinde şirketin kendiliğinden sona erdiğinin kabul edilemeyeceği, mirasçıların mirası reddettikleri sabit ise de şirket hisselerinin TMK tarafından belirlenmiş diğer yasal mirasçılara ve en son ihtimalde de Hazine’ye geçecek olması nedeniyle davalı şirket yönünden fesih koşullarının bulunmadığı, 6103 sayılı TTK'nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun'un 3. maddesinin 'Tarafların iradelerinden bağımsız olarak, kanunla düzenlenen hukukî ilişkilere, bunlar Türk Ticaret Kanunu'nun yürürlüğe girmesinden önce kurulmuş olsalar bile, Türk Ticaret Kanunu hükümleri uygulanır' hükmü uyarınca tek kişilik limited şirketin varlığını kabul eden 6102 sayılı TTK hükümlerinin yürürlükten önceki olaylara da uygulanmasını mümkün kıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

...

Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir..

V. İNCELEME VE GEREKÇE

28. Mahkemenin 13/6/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

29. Başvurucu 6/7/2004 tarihinde vefat eden eşinin ortağı olduğu ancak kendisinin haberdar olmadığı Şirketin 2007 ve 2008 yıllarına ilişkin prim borcu nedeniyle SGK tarafından kendisine ödeme emri gönderildiğini ifade etmiştir. Başvurucu, gönderilen bu ödeme emirlerinin iptali amacıyla açtığı davada borcun eşinin ölümünden sonra meydana geldiğinin dikkate alınmadığını, esasen iki ortaklı Şirketin eşinin ölümü ile sona erdiğini ve kendisinin haberdar olmadığı bu Şirkete ortak olma iradesinin de bulunmadığını belirterek mirasçıların borçtan sorumlu tutulmasının hukuken mümkün olmadığını, bu nedenle hak arama hürriyeti ile birlikte Anayasa'da güvence altına alınan hak ve hürriyetlerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

30. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu, hak arama hürriyeti yanında Anayasa'da güvence altına alınan diğer temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de sorumlu olmadığını belirttiği bir borcu ödemek durumunda kaldığı yönündeki şikâyetinin mülkiyet hakkına ilişkin olduğu, dolayısıyla başvurucunun bu yöndeki iddialarının mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

31. Başvurucunun, murisinin ortağı olduğu borçlu Şirketin sosyal güvenlik prim ve gecikme zammı borçlarından sorumlu tutulmasının mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği kuşkusuzdur. Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında; vergi ve benzeri yükümlülükler ile sosyal güvenlik prim ve katkılarını belirlemeye, değiştirmeye ve ödenmesini güvence altına almaya yönelik müdahalelerin taşıdığı amaçlar dikkate alındığında devletin mülkiyetin kamu yararına kullanımını kontrol veya düzenlenmesi yetkisi kapsamında incelenmesi gerektiği kabul edilmiştir (Arif Sarıgül, B. No: 2013/8324, 23/2/2016, § 50; Narsan Plastik San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2013/6842, 20/4/2016, § 71). Somut olayda da başvurucunun şirket ortağının mirasçısı olduğu gerekçesiyle Şirketin sosyal güvenlik prim ve gecikme zammı borçlarından sorumlu tutulması şeklindeki müdahalenin mülkiyetin kullanılmasının kontrolü veya düzenlenmesine ilişkin üçüncü kural çerçevesinde incelenmesi gerekmektedir.

32. Anayasa'nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkına yapılan bir müdahalenin öncelikle kanun ile öngörülmesi gerekmektedir. Kanunun varlığı kadar kanun metninin ve uygulamasının da bireylerin davranışlarının sonucunu önceden öngörebilecekleri kadar hukuki belirlilik taşıması gerekir. Diğer bir ifadeyle kanunun kalitesi de kanunilik koşulunun sağlanıp sağlanmadığının tespitinde önem arz etmektedir (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 56).

33. Sosyal güvenlik prim ve gecikme zammı borçlarının kanuni dayanağını 5510 sayılı Kanun'un 79. ve 88. maddeleri oluşturmaktadır. Bu borcun başvurucudan istenmesine dayanak teşkil eden kanun hükümleri ise sağ kalan eşin mirasçılığını düzenleyen 4721 sayılı Kanun'un 449. maddesi ile ölen ortağın limited şirketteki payının mirasçılara ne şekilde geçeceğini düzenleyen 6762 sayılı mülga Kanun’un 521. maddesi ve karar tarihinde yürürlükte bulunan 6102 sayılı Kanun'un 596. maddesidir. Bahsedilen Kanun hükümleri açık ve net ifadeler içermekte olup hükümlerin anlaşılabilir ve ulaşılabilir olduğunda da tereddüt bulunmamaktadır. Bu itibarla derece mahkemelerinin kararlarının dayandığı gerekçeler ile yukarıda belirtilen ilgili Kanun hükümleri dikkate alındığında başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanunilik ölçütünü taşıdığı değerlendirilmiştir.

34. Anayasa'nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkı, kamu yararı amacıyla sınırlandırılabilmektedir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yapılan bir müdahalenin kamu yararına dayalı meşru bir amacının bulunması gerekmektedir. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru incelemesinde açıkça temelden yoksun veya keyfî olduğu anlaşılmadıkça yetkili kamu organlarının kamu yararı tespiti konusundaki takdirine müdahalesi söz konusu olamaz. Kaldı ki müdahalenin kamu yararına uygun olmadığını ispat yükümlülüğü bunu iddia edene aittir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, §§ 34-36).

35. Anayasa Mahkemesinin daha önceki kararlarında da değinildiği üzere kamu hizmetlerinin yürütülmesi için gerekli kaynağın elde edilmesi adına devletin vergi ve diğer kamu alacaklarının takip ve tahsilini sağlamak üzere hukuki düzenlemeler yapma konusunda takdir yetkisi bulunmaktadır (AYM, E.2014/144, K.2015/29, 19/3/2015). Bu kapsamda vergi ve diğer kamu alacaklarının korunması amacıyla ticari şirket ortaklarının payını miras yoluyla devralan mirasçıların gerek intikal öncesi gerekse de şirket ortağı sıfatını kazandıkları döneme ilişkin borçlardan sorumluluğu kabul edilmiştir. Öte yandan Anayasa'nın 60. maddesi doğrultusunda sosyal güvenlik sisteminin finansmanının sağlanması amacıyla sosyal güvenlik primi yükümlülüğü getirilmesi de kanun koyucunun takdirindedir. Bu itibarla 5510 sayılı Kanun'un 79. ve 88. maddeleri kapsamındaki ödenmeyen borçtan 6183 sayılı Kanun'un mükerrer 35. maddesi uyarınca borçlu şirket ortağının mirasçılarının sorumlu tutulmasında kamu yararına dayalı meşru bir amacın mevcut olduğu açıktır.

36. Mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanuni olması ve kamu yararına dayalı meşru bir amacının bulunması yeterli olmayıp ayrıca müdahalenin ölçülü olması da gerekmektedir. Hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında dikkate alınacak ölçütlerden biri olan Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ölçülülük ilkesi uyarınca mülkiyet hakkının sınırlandırılması suretiyle elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları arasında adil bir dengenin sağlanması zorunludur. Bu adil denge, başvurucunun şahsi olarak olağan dışı ve aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş olacaktır.

37. Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016, § 18; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).

38. Başvurucu, Şirketin kuruluşundan ve eşinin ortaklığından haberdar olmadığını, sonradan varlığını öğrendiği Şirkette eşinin çok sınırlı bir süre için temsil yetkisine sahip olduğunu ve bu durumda ancak bu süre içinde meydana gelen borçlardan sorumlu tutulabileceğini, dolayısıyla esas olarak eşinin ölümünden sonra meydana gelen borçtan sorumlu tutulamayacağını ileri sürmektedir. Başvurucu buna gerekçe olarak da varlığından haberdar olmadığı Şirkette herhangi bir görev üstlenmemiş olmasını dayanak yapmaktadır.

39. Başvurucu, SGK tarafından ödeme emrine konu edilen borca itiraz etmekle birlikte itirazı genel olarak bu borçtan sorumlu tutulmasının hukuki dayanağınınbulunmadığına ilişkindir. Buna karşılık bu borcun eşinin Şirketteki payı ve buradan hareketle kendisinin miras payı ile orantılı olup olmadığı yönünde başvurucunun herhangi bir şikâyetinin olmadığı görülmektedir. Öte yandan ödeme emrinin iptali isteğinin reddi nedeniyle başvurucu tazminat ödemeye mahkûm edilmişse de başvurucunun bu tazminata yönelik bir şikâyeti de bulunmamaktadır. Bu hâlde başvurucunun şikâyetinde ileri sürdüğü hususlar dikkate alınarak söz konusu borcun miktarına ilişkin bir değerlendirme yapılmadan başvurucunun bu borçtan sorumlu tutulup tutulmayacağı hususu irdelenmelidir.

40. Başvurucunun murisinin ortağı olduğu Şirketin 20/4/2004 tarihinde tescil edilerek ticari faaliyetine başladığı ve 24/9/2013 tarihinde faaliyetine son vermesi nedeniyle sicilden terkin edildiği anlaşılmaktadır. Başvurucunun eşi 100.000 TL sermayeli ve iki ortaklı olarak kurulan Şirkete 50.000 TL sermaye koymak suretiyle ortak olmuş ve aynı zamanda Şirketi temsile yetkili iken 6/7/2004 tarihinde vefat etmiştir. Şirket ortağının mirasçısı olan başvurucu -Şirkete yönelik bir başvurusu tespit edilememekle birlikte- 4721sayılı Kanun ile 6772 sayılı mülga Kanun hükümleri uyarınca başkaca herhangi bir işleme gerek kalmadan ölen eşin mirasçısı sıfatıyla miras payı oranında hissedar olmuştur. Başvurucu her ne kadar Şirkete yönelik bir başvurusu bulunmadığından ortak sıfatını alamayacağını ileri sürmüş ise de ilgili kanun hükümleri ve Yargıtay içtihadı bu hususta herhangi bir tereddüde neden olmayacak kadar açık olup başvurucu borcun doğduğu tarihte şirket ortağı sıfatını kazanmıştır.

41. Borçlu Şirketin 24/9/2013 tarihinde sicilden terkin edildiği ve öncesinde gönderilen ödeme emirlerinin belirtilen adresin kapalı olması nedeniyle iade edildiği nazara alındığında anılan borcun Şirketten tahsil imkânının bulunmadığı açıktır. Şirketten tahsil imkânı bulunmayan, 2007 yılının bir kısmı ve 2008 yılının tamamına ait sosyal güvenlik prim ve gecikme zammı borcu nedeniyle idare, diğer ortaklarla birlikte miras yoluyla şirket ortağı sıfatını kazanan başvurucuyu da sorumlu tutmuş ve ödeme emri göndermiştir. Başvurucunun şirket ortağı olduğu ve bu borcun Şirket tarafından ödenmediği gözönünde tutulduğunda başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin başvurucuya şahsi olarak aşırı ve olağan dışı bir külfet yüklemediği, başvurucunun mülkiyet hakkı ile kamunun yararı arasında olması gereken adil dengenin bozulmadığı sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla mülkiyet hakkının ihlal edilmediği açıktır.

42. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).

43. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 13/6/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Özlem Ergay [2.B.], B. No: 2016/74015, 13/6/2019, § …)
   
Başvuru Adı ÖZLEM ERGAY
Başvuru No 2016/74015
Başvuru Tarihi 29/12/2016
Karar Tarihi 13/6/2019

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, şirkete ait sosyal güvenlik prim ve gecikme zammı borcundan şirket ortağının mirasçılarının sorumlu tutulması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Mülkiyet hakkı Sosyal güvenlik Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5510 Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu 79
88
4721 Türk Medeni Kanunu 449
6762 Türk Ticaret Kanunu 521
6102 Türk Ticaret Kanunu 596
6183 Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun 35
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi