TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MUSTAFA KAMİL ÇOLAK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/75236)
|
|
Karar Tarihi: 8/9/2020
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Sinan ARMAĞAN
|
Başvurucu
|
:
|
Mustafa Kamil ÇOLAK
|
Vekili
|
:
|
Av. Yasemin GENÇ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutuklama kararı sonrası gerekmediği hâlde
başvurucunun ellerine ters kelepçe takılarak ceza infaz kurumuna nakledilmesi
ve adliye çıkışında basın mensuplarının bu hâliyle görüntüsünü alması sebebiyle
kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 28/12/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
9. 1980 doğumlu olan başvurucu, Cumhuriyet savcısı olarak görev
yapmaktayken 16/7/2016 tarihinde Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK)
tarafından açığa alınmıştır.
10. Başvurucu, Fetulahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması
(FETÖ/PDY) soruşturmaları kapsamında 17/7/2016 tarihinde gözaltına alınmış,
18/7/2016 tarihinde tutuklanmıştır.
11. Başvurucu tutuklanması sonrasında -aynı mesleğe mensup
birçok kişiyle birlikte- elleri arkadan kelepçelenerek ceza infaz kurumuna
götürülmek üzere Adana Adliyesinden çıkarılmıştır.
12. Başvurucu, tutulmakta olduğu Adana F Tipi Kapalı Ceza İnfaz
Kurumu Müdürlüğünden 25/7/2016 tarihinde yazdığı dilekçeyle suç duyurusunda
bulunmuştur. Başvurucu şikâyet dilekçesinde; tutuklandıktan sonra komiser
olduğunu düşündüğü bir görevlinin talimatıyla tutuklanan kişilerin arka arkaya
sıralandığını, bileklerinden ters kelepçelendiğini, her iki koluna güvenlik
görevlilerinin girmesi suretiyle adliyeden çıkarıldığını belirtmiştir.
Başvurucuya göre öncesinde adliyenin arka tarafında bulunan polis araçları,
tutuklama kararı sonrasında Adliyenin basın mensuplarının bulunduğu ön tarafına
getirilmiştir. Başvurucu, dilekçesinin devamında nakil aracına bindirildikten
sonra kelepçenin bileklerini sıkmasına rağmen çıkarılmadığını, hastaneye
götürülene kadar geçen on dakikalık sürede bu şekilde bırakıldığını, hastane
doktorunun bileklerindeki izleri sağlık raporuna işlediğini, hastaneden
tutulduğu ceza infaz kurumuna nakledilinceye kadar -otuz dakikayı aşan sürede-
ters kelepçeli olarak kalmaya devam ettiğini ileri sürmüştür. Başvurucu maruz
kaldığı bu eylemler nedeniyle ilgili kamu görevlilerinden ve ters kelepçe
takılmasını isteyen komiserden şikâyetçi olmuştur.
13. Adana Cumhuriyet Başsavcılığı (Savcılık) şikâyet dilekçesi
sonrasında yürüttüğü soruşturma kapsamında başvurucunun yakalanmasına ilişkin
polis tutanaklarını ve nezarethaneye giriş çıkış kayıtlarını istemiştir.
14. Savcılık 16/8/2016 tarihinde başvurunun şikâyetine ilişkin
olarak kolluk görevlileri hakkında kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar
vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Adana Emniyet Müdürlüğüne müzekkere
yazılarak Müşteki Mustafa Kamil Çolak'ın yakalanmasına ilişkin tutanakların ve
nezaret giriş çıkış doktor raporlarının onaylanmış örneklerinin çıkartılarak
gönderilmesinin istenildiği,
Emniyet Müdürlüğünce talep edilen belgelerin
gönderildiği, müştekiye ait darp ve cebir izinin bulunmadığının bildirildiği,
Polis memurlarının yakalanan veya tutuklanan
bir yerden, diğer bir yere nakledilen kişilere kaçacaklarına ya da kendisine
veya başkalarının hayat ve beden bütünlükleri bakımından tehlike arzettiğine
ilişkin belirtilerin varlığı halinde ve yakalanan kişinin direnmesi, saldırıya
yeltenmesi veya saldırıda bulunması hallerinde kelepçe takılabilecekleri, bu
hususun kolluk kuvvetinin takdirine bağlı olduğu,
Görevlilerce müştekinin araca götürülmesi
sırasında fotoğraflarının çekilmesi, basın özgürlüğü açısından normal olduğu,
şüpheli polis memurlarının bu konudakasıtlı olarak davrandıklarına dair delil
bulunmadığı anlaşılmakla,
Şüpheli polis memurları hakkında KAMU ADINA
KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA... [karar verildi.]"
15. Savcılık kararına karşı itiraz dilekçesinde başvurucu,
tutuklandıktan sonra ceza infaz kurumuna girişte düzenlenen sağlık raporunun
istenmediğini ve olay günü tutuklanan diğer hâkim ve savcıların dinlenmediğini,
bu nedenlerle bileğinde oluşan izlerin saptanmadığını, ayrıca Adliyedeki kamera
kayıtları soruşturma dosyasına getirtilmediği için tutuklama anına kadar
Adliyenin arka tarafında bekleyen polis araçlarının tutuklama sonrasında basın
mensuplarının beklediği ön tarafa getirildiğinin tespit edilemediğini, basının
haber alması için kasıtlı hareket edildiğinin bu eksiklik nedeniyle ortaya
konmadığını ifade etmiştir. Başvurucunun itirazı Adana 4. Sulh Ceza
Hâkimliğinin 29/11/2016 tarihli kararıyla reddedilmiş, anılan karar başvurucuya
aynı gün tebliğ edilmiştir.
16. Başvurucu 28/12/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
17. Soruşturma dosyası içinde 2016/55536 numaralı başka bir
soruşturmada şüpheli olarak ifadesi alınan polis memuru M.S.D.ye ait bir beyan
tutanağı bulunmaktadır. Bu beyanın 27/12/2016 tarihinde UYAP ortamında dosyaya
kaydedildiği görülmekle birlikte kim tarafından dosyaya ibraz edildiği
anlaşılamamıştır. M.S.D. 26/8/2016 tarihli ifadesinde özetle ters kelepçe
takılmasının olağan bir uygulama olduğunu, tutuklanan hâkimlerin ve Cumhuriyet
savcılarının Adliye dışında çok sayıda bekleyeni olduğu için güvenlik
gerekçesiyle tamamına ters kelepçe takıldığını, kelepçe takılması sonrasında
bileği sıkmayacak konumda kelepçenin sabitlendiğini, fazla sıkı olan
kelepçelerin açılarak tekrar takıldığını, kimsenin bileğine sıkı şekilde
kelepçe takmadığını belirtmiştir. İfadesi alınan şüpheli herhangi bir suç
işlemediğini, görevini yaptığını ileri sürmüştür.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
18. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun
"Yakalanan veya tutuklanan kişilerin
nakli" kenar başlıklı 93. maddesi şöyledir:
"Yakalanan veya tutuklanarak bir yerden
diğer bir yere nakledilen kişilere, kaçacaklarına ya da kendisi veya
başkalarının hayat ve beden bütünlükleri bakımından tehlike arz ettiğine
ilişkin belirtilerin varlığı hâllerinde kelepçe takılabilir."
19. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un "Zorlayıcı
tedbirlerin kullanılması" kenar başlıklı 50. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
"Hiçbir hâlde zincir ve demire vurmak
tedbir olarak uygulanmaz. Kelepçe ve bedensel hareketleri kısıtlayıcı araçlar;
a) Yetkili makamın önüne getirildiğinde
çıkarılmak kaydıyla, sevk ve nakil sırasında kaçmayı önlemek için,
b) Hekimin talimat ve gözetiminde olmak üzere
tıbbî nedenlerle,
c) Diğer kontrol usûllerinin yetersizliği
hâlinde hükümlünün kendisine veya başkalarına zarar vermesine veya eşyayı tahrip
etmesine engel olmak için kurum en üst amirinin emriyle,
Kullanılabilir."
B. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi İçtihadı
20. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre kısıtlama
yöntemlerinden biri olan kelepçeleme, yasal yakalama ya da tutuklama ile bağlantılı
olarak uygulandığında ve koşulların makul olarak gerektirdiğinden daha fazla
güç kullanma ya da kamuya teşhir içermediğinde genellikle Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 3. maddesinde düzenlenen işkence yasağı kapsamında
bir sorun teşkil etmez (Raninen/Finlandiya,
B. No: 20972/92, 16/12/1997, § 56; Öcalan/Türkiye
[BD], B. No: 46221/99, § 182;
Gorodnitchev/Rusya, B. No: 52058/99, 24/5/2007, §§ 101, 102, 105,
108; Mirosław Garlicki/Polonya,
B. No: 36921/07, 14/6/2011, §§ 73-75).
21. AİHM tutukluların nakledilmesi sırasında kelepçe kullanımını
incelediği Raninen/Finlandiya
(aynı kararda bkz. §§ 52-59) kararında,
başvurucunun kelepçeli bir şekilde nakledilmesi, kendisinin tutumundan
kaynaklanan gerekli bir tedbir olmasa dabaşvurucunun olaydan birkaç ay sonra
alınan sağlık raporlarında belirtilen ruhsal durumuyla ilgili olumsuz
gelişmeler ile kelepçeleme olayı arasında illiyet bağı kuramadığını belirterek
bu muamelenin başvurucunun ruhsal durumu üzerindeki olumsuz etkisine ikna
olmadığını açıklamış; olayda Sözleşme'nin 3. maddesi için aranan asgari eşik
seviyesinin aşılmadığını değerlendirmiştir.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin 8/9/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
23. Başvurucu; direnmediği veya kaçmaya çalışmadığı hâlde ters
kelepçelendiğini, tutuklanması sonrasında masumiyet karinesine aykırı şekilde
basına görüntü verilmesine sebep olunduğunu, buna rağmen olayla ilgili kamera
kayıtları alınmadan ve tanık dinlenmeden soruşturmanın sonuçlandırıldığını,
itirazının gerekçesiz şekilde karara bağlandığını dile getirmiştir. Ters
kelepçe takılması nedeniyle küçük düşmesine ve canının yanmasına karşın
Savcılıkça etkili soruşturma yapılmadığını belirten başvurucu, Sözleşme'nin 3.
ve 13. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
24. Bakanlık görüşünde; ilgili hukuki düzenlemeler ile Anayasa
Mahkemesi içtihatlarına yer verilerek kelepçe takılmasının mevzuatın bir gereği
olduğu, bir yaralanma gerçekleşmediğinin doktor raporuyla ortaya konulduğu,
etkili şekilde yürütülen soruşturmaya başvurucunun da katılmasına imkân
sağlandığı, kötü muamele için gereken asgari eşiğin aşılmadığı belirtilmiştir.
B. Değerlendirme
25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun etkili başvuru hakkı kapsamında
delillerin eksik toplandığı, soruşturma sonucunda usule aykırı ve hatalı karar
verildiği iddiası kötü muamele yasağının usul boyutu ile ilişkili olduğundan
anılan hak kapsamında ayrı bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
26. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu
hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen
şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını
gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme
yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi
Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 81).
27. Diğer taraftan Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası ve
Sözleşme’nin 3. maddesi herhangi bir sınırlama öngörmemekte; işkence, insanlık
dışı ve onur kırıcı muamele ve cezaların yasaklanmasının mutlak mahiyetini
belirtmektedir. Kötü muamele yasağının mutlak mahiyeti Anayasa’nın 15. maddesi
kapsamında belirtilen savaş veya ulusun varlığını tehdit eden başka bir genel
tehlike hâlinde dahi istisna öngörmemiştir. Aynı şekilde Sözleşme’nin 15.
maddesi benzer bir düzenleme ile kötü muamele yasağına ilişkin herhangi bir
istisna öngörmemiştir (Turan Günana, B. No: 2013/3550,
19/11/2014, § 33).
28. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasındaki "Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse
insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz."
şeklindeki kural mahpuslara yönelik uygulamalar için de geçerlidir. Bu husus,
5275 sayılı Kanun'un "İnfazda temel
ilke" kenar başlıklı 2. maddesinin (2) numaralı fıkrasında "Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazında
zalimane, insanlık dışı, aşağılayıcı ve onur kırıcı davranışlarda
bulunulamaz." ve aynı Kanun'un 6. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (b) bendinde "Hürriyeti
bağlayıcı cezanın zorunlu kıldığı hürriyetten yoksunluk, insan onuruna saygının
korunmasını sağlayan maddî ve manevî koşullar altında çektirilir."
şeklindeki düzenleme ile açıkça vurgulanmıştır. Dolayısıyla verilen bir
mahkûmiyet veya tutuklama kararının infazında mahkûmlar veya tutuklular için
sağlanacak şartlar insan onuruna saygıyı koruyacak nitelikte olmalıdır (Turan
Günana, § 36).
29. Yukarıda ifade edilen tüm hususların yanında bir muamelenin
Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının kapsamına girebilmesi için asgari
bir ağırlık derecesine ulaşmış olmasının gerektiğini ifade etmek gerekir.Her
olayda asgari eşiğin aşılıp aşılmadığı somut olayın özellikleri dikkate
alınarak değerlendirilmelidir. Bu bağlamda muamelenin süresi, fiziksel ve ruhsal
etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler önem
taşımaktadır (Tahir Canan, § 23).
30. Tutuklu veya hükümlülerin ceza infaz kurumu dışında
bulundukları süre boyunca kaçmalarının önlenmesi, kendilerine veya başkalarına
zarar vermeleri tehlikesinin bertaraf edilmesi amacıyla kolluk görevlileri
tarafından kelepçe gibi bedensel hareketleri kısıtlayıcı araçların kullanılması
kural olarak Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası yönünden sorun
oluşturmamaktadır.
31. Elbette bu araçların kullanımında kamu makamlarının takdir
yetkilerini, alınan tedbirin amacını aşacak boyutta keyfî kullanmaları kötü
muamele yasağı kapsamında kalabilmektedir. Bu durumda öncelikle
değerlendirilmesi gereken husus, alınan tedbirin makul seviyede sayılıp
sayılmadığı, sonuçları bakımından hakkında tedbir uygulanan kişideki fiziksel
ve ruhsal etkilerinin kötü muamele oluşması bakımından aranan eşiği aşıp
aşmadığıdır.
32. Bilindiği üzere 15/7/2016 tarihinde Türkiye askerî darbe
teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış ve bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke
genelinde olağanüstü hâl ilan edilmiştir. Olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihinde
son bulmuştur. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde darbe
girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile
FETÖ/PDY ile bağlantılı olan ve aralarında yargı mensuplarının da bulunduğu çok
sayıda kişi hakkında Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından soruşturma
başlatılmıştır.
33. Somut olayda, başvurucunun da darbe teşebbüsü sonrasında
gerçekleştirilen bir soruşturma kapsamında çok sayıda aynı mesleğe mensup
kişiyle birlikte tutuklandığı anlaşılmaktadır. Tutuklama kararı sonrasında
başvurucunun ceza infaz kurumuna götürülmek amacıyla Adliye dışına çıkarılması
sırasında ellerinin -arkadan dahi olsa- kelepçelenmesi, içinde bulunulan
koşullar ve güvenlik gerekleri doğrultusunda anlaşılabilir bir olgudur. Bu
kapsamda başvurucunun tutuklanmasından sonra ceza infaz kurumuna götürülmesine
kadar geçen sürede kelepçe kullanılarak bedensel hareketlerinin kısıtlanması
makul bir tedbir kapsamında sayılmaktadır.
34. Başvurucu, kelepçelenme nedeniyle bileklerinde oluşan
tahribatı şikâyet dilekçesinde (bkz. § 12) yaralanma olarak değil iz olarak
açıklamakta; bireysel başvuru formunda ise (bkz. § 23) canının yandığından
bahsetmektedir. Dolayısıyla ceza infaz kurumuna giriş öncesi düzenlenen sağlık
raporunun soruşturma dosyasına getirtilmemiş olmasının eylemin ağırlığına
ilişkin değerlendirmeyi etkilemeyeceği anlaşılmaktadır. Ellerin arkadan
kelepçelenmesi şeklindeki müdahalenin başvurucunun fiziksel veya ruhsal
bütünlüğü üzerinde yarattığı olumsuz etkinin özgürlükten mahrum kalmanın doğal
sonucu olan kaçınılmaz elem seviyesinin ötesinde asgari bir ağırlık derecesine
ulaşmadığı görülmektedir.
35. Öte yandan başvurucu; elleri ters kelepçeli şekilde kasıtlı
olarak basının önüne çıkarıldığını, fotoğraflarının çekilerek basına haber
yapılmasına olanak sağlandığını iddia etmektedir. Uygulanan güvenlik tedbirinin
teşhir edilmesi hâlinde kötü muamele yasağı kapsamında inceleme yapabilmek
mümkündür. Bunun için öncelikle kamu görevlilerinin teşhir amacıyla hareket
ettiğine ilişkin somut delillerin varlığı gerekir. Böyle bir delil ortaya
konulamadığı takdirde, iddia edildiği gibi polis araçlarının tutuklama
kararından sonra basın mensuplarının bulunduğu adliye önüne getirilerek
başvurucunun buradan çıkarıldığı kabul edilse dahi bu uygulamanın tek başına
kamu görevlilerinin başvurucuyu teşhir etmek amacıyla hareket ettiğini ortaya
koyduğu söylenemez. Başvurucu bu iddiasının ötesinde başka bir delilden veya
olgudan da bahsetmemiştir.
36. Açıklanan gerekçelerle kötü muamele yasağına ilişkin bir
ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
8/9/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.