TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
RAMAZAN SAYILIR BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2017/6834)
Karar Tarihi: 8/9/2020
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Burhan ÜSTÜN
Muammer TOPAL
Selahaddin MENTEŞ
Raportör
Selçuk KILIÇ
Başvurucu
Ramazan SAYILIR
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, yargı kararı gerekçe gösterilerek komiser yardımcılığından polis memurluğuna tenzilen atanma işleminin iptali istemiyle açılan davanın benzer maddi olaya dayanılarak açılan başka davalarda verilen kararların aksi bir sonuca ulaşılarak reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 16/3/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
A. Başvuru Konusu Uyuşmazlıktan Önceki Süreç
8. Başvurucu, polis memuru olarak görev yapmaktayken 2/5/2009 tarihinde Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından açılan Komiser Yardımcılığı Kursu Yazılı Sınavı'na (sınav) katılmıştır. Sınavdan 100 puan üzerinden 76 puan almış ve 1.125 kişilik erkek kontenjan içine giremeyerek 304. erkek yedek sırasında yer edinmiştir.
9. Başka bir kişi tarafından sınavın bazı sorularının iptali istemiyle açılan davada verilen yürütmenin durdurulması kararına istinaden sınavın 88 soru üzerinden yeniden değerlendirilmesine karar verilmiş ve yeni duruma göre hazırlanan listede de belirlenen sıralamaya giremeyen başvurucu 77.865 puan ile 115. erkek yedek sırasında yer almıştır.
10. Başvurucu tarafından, yeniden yapılan değerlendirme sonucu komiser yardımcılığı kursuna (kurs) katılamayacağına ilişkin işlemin iptali istemiyle dava açılmış, Ankara 6. İdare Mahkemesince 27/1/2011 tarihinde yürütmenin durdurulması istemi reddedilmiştir. Bu karara yapılan itiraz üzerine Ankara Bölge İdare Mahkemesinin 23/3/2011 tarihli kararıyla; yeniden yapılan değerlendirme neticesinde başvurucunun sınav sorularının iptal edilmeden önceki hâli ile değerlendirmede başarılı sayılarak kursa gitmeye hak kazanan ve 2009-2010 eğitim öğretim yılındaki kursa giden birçok adaydan yüksek puan aldığı ve bu nedenle başvurucunun talebinin reddine ilişkin işlemde hukuka ve hakkaniyete uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu işlemin yürütmesinin durdurulmasına karar verilmiştir.
11. Söz konusu yürütmenin durdurulması kararı gereği başvurucu 3/10/2011 tarihinde kursa kabul edilmiş ve 12/7/2012 tarihinde kurstan mezun olarak komiser yardımcısı unvanıyla göreve başlamıştır.
12. Bu süre zarfında uyuşmazlık hakkında Ankara 6. İdare Mahkemesince 29/2/2012 tarihli iptal kararı verilmiştir. Kararın gerekçesinde; Danıştay Onikinci Dairesinin E.2010/8408 sayılı dosyasında verilen karar uyarınca, iptal edilen on iki soru değerlendirme dışı bırakılarak tüm adayların puanlarının 100 puan üzerinden hesaplanarak üçüncü bir başarı sıralaması oluşturulacağı ve buna göre başvurucunun başarılı olup olmadığının belirleneceği ifade edilmiştir. Bu durum karşısında, mahkeme kararı üzerine yapılan ikinci değerlendirme sonucunda sıralamaya girememesi nedeniyle başvurucunun başarısız sayılmasına ilişkin işlemde bu yönüyle hukuka uygunluk bulunmadığı belirtilmiştir.
13. Ankara 6. İdare Mahkemesinin anılan 29/2/2012 tarihli kararı, Danıştay Onikinci Dairesinin 25/4/2013 tarihli kararı ile onanmıştır.
14. İdare tarafından Danıştay Onikinci Dairesinin E.2010/8408 sayılı dosyasında verilen karar uyarınca yeniden bir değerlendirme yapılmış ve üçüncü bir başarı listesi oluşturulmuştur. Başvurucu bu listede 81 puan ile yine 1.125 kişilik erkek kontenjan içine giremeyerek 138. erkek yedek sırasında yer almış, bunun üzerine kursa katılmak için yapılan sınavda başarılı olamadığından bahisle başvurucunun rütbesinin polis memurluğuna tenziline ilişkin 18/9/2012 tarihli işlem tesis edilmiştir.
B. Başvuru Konusu Uyuşmazlığa Yönelik Dava Süreci
15. Başvurucu tarafından rütbesinin komiser yardımcılığından polis memurluğuna tenziline ilişkin işlemin iptali istemiyle Kocaeli 2. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) dava açılmış, Mahkemenin 1/2/2013 tarihli kararı ile dava konusu işlemin iptaline hükmedilmiştir. Kararın gerekçesinde; idari yargı merciince verilen kararın uygulanması bağlamında sınavla ilgili yeniden yapılan sıralamaya giremediğinden bahisle başvurucu hakkında dava konusu işlemin tesis edildiği ancak olayda idarenin açık bir hatasının söz konusu olmadığı ve başvurucunun da herhangi bir hilesi ya da kusurunun bulunmadığı belirtilmiştir. Başvurucunun katıldığı kursta başarılı olarak komiser yardımcılığına atandığı da dikkate alındığında komiser yardımcılığının başvurucu bakımından kazanılmış hak olarak kabulünün gerektiği ifade edilmiş ve işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varıldığı değerlendirilmiştir.
16. Kararın temyiz edilmesi üzerine Danıştay Onikinci Dairesinin 9/4/2014 tarihli hükmüyle temyiz isteminin kabulüne ve mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir. Temyiz mercii kararının gerekçesinde, Ankara 6. İdare Mahkemesinin 29/2/2012 tarihli kararında düzenlenecek üçüncü başarı listesi sonucuna göre başvurucunun kursa katılıp katılmayacağı hususunun belli olacağının ifade edildiği ve bu listede başarısız olan başvurucu hakkında yargı kararının uygulanması amacıyla tesis edilen işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı belirtilmiştir. Ayrıca kazanılmış hakların korunması ilkesinin mevcut hukuk kurallarına göre elde edilmiş kazanımların daha sonra yürürlüğe giren mevzuat hükümleriyle ortadan kaldırılamayacağını ifade ettiği, başvurucunun iddiasının aksine bu ilkenin olayda uygulama alanının bulunmadığı ve yargı kararlarının uygulanmasına ilişkin uyuşmazlığı etkilemediği sonucuna ulaşılmıştır.
17. Bozma kararına uyan Mahkeme 30/9/2014 tarihli kararı ile oyçokluğuyla davanın reddine hükmetmiştir. Karşıoy gerekçesinde, dava konusu işlemin iptaline dair Mahkemenin 1/2/2013 tarihli kararında ısrar edilmesi gerektiği ve bu nedenle davanın reddine ilişkin mahkeme kararına karşı olunduğu belirtilmiştir.
18. Temyiz edilen karar Danıştay Onaltıncı Dairesinin 14/3/2016 tarihli kararıyla onanmış, karar düzeltme istemi de Danıştay Beşinci Dairesinin 14/12/2016 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
19. Nihai karar 28/2/2017 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucu 16/3/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. Kanun Hükümleri
20. 4/6/1937 tarihli ve 3201 sayılı Emniyet Teşkilat Kanunu'nun "Terfi ve atama" kenar başlıklı 55. maddesinin 11. fıkrasının olay tarihindeki şekli şöyledir:
“İhtiyaç halinde meslekte fiilen altı yılını dolduran, 37 yaşından gün almamış olan ve yönetmelikte belirtilen diğer nitelikleri taşıyan polis memurlarından, yönetmelik hükümlerine göre açılacak komiser yardımcılığı sınavını kazanıp dokuz aydan az olmamak üzere eğitim kursunu başarıyla bitirenler komiser yardımcılığı rütbesine atanır.''
21. 6/1/1982 tarihli ve 2575 sayılı Danıştay Kanunu'nun 38. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"1. İdari Dava Daireleri Kurulu;
a) İdare mahkemelerinden verilen ısrar kararlarını,
b) İdari dava dairelerinden ilk derece mahkemesi olarak verilen kararları,
temyizen inceler.
..."
22. 2575 sayılı Kanun'un 39.maddesi şöyledir:
"İçtihatları Birleştirme Kurulu, dava dairelerinin veya idari ve vergi dava daireleri kurullarının kendi kararları veya ayrı ayrı verdikleri kararlar arasında aykırılık veya uyuşmazlık görüldüğü veyahut birleştirilmiş içtihatların değiştirilmesi gerekli görüldüğü takdirde, Danıştay Başkanının havalesi üzerine, Başsavcının düşüncesi alındıktan sonra işi inceler ve lüzumlu görürse, içtihadın birleştirilmesi veya değiştirilmesi hakkında karar verir."
23. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kararların sonuçları" kenar başlıklı 28. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez."
2. Danıştay İçtihatları
24. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun (İDDK) 3/6/2015 tarihli ve E.2013/623, K.2015/2412 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Dava; polis memuru olarak görev yapan ve 28/03/2010 tarihinde gerçekleştirilen komiser yardımcılığı kursu yazılı sınavındaki bazı soruların mahkeme kararıyla iptal edilmesi sonrasında yapılan yeniden değerlendirmede 84 puanla 140. yedek olarak belirlenen davacı tarafından, kendisinden daha düşük puan alan adayların kursa devamının sağlanması üzerine, başarısız sayılmasına ilişkin işlem ile kendisinin de açılacak komiser yardımcılığı kursuna çağrılması istemiyle yapılan başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılmıştır.
Ankara 6. İdare Mahkemesinin 16/12/2011 günlü, E:2011/1239, K:2011/2155 sayılı kararıyla; 28/03/2010 tarihinde gerçekleştirilen komiser yardımcılığı kursu yazılı sınav soruları hakkında açılan dava neticesinde bazı soruların iptal edilerek yeniden bir değerlendirme yapıldığı, bu değerlendirme sonucunda sınava katılan bütün adayların sınav puanlarının ve sıralamadaki yerlerinin değiştiği, bir kısım adayın puanının azalarak sıralamada geriye düştükleri, davacının da dahil olduğu bir kısım adayın ise puanının yükselerek sıralamada daha ön sıralara geldiği görülmekle birlikte, yeni değerlendirme sonucunda davacının 78 puandan 84 puana yükselerek 140. yedek aday olduğu, davalı idare tarafından yeni yapılan değerlendirme sonucunda hak kaybı olmaması içinpuan sırasına göre asıl kontenjan içerisine giren adaylar ile yedekten kazanan aday sayısı kadar adayın 2011-2012 yılında açılacak kursa iştiraklerinin sağlanacağının belirtildiği görülmekte ise de; polislik mesleği gibi hiyerarşinin asıl olduğu bir meslekte sınav soruları iptal edilerek yeniden yapılan değerlendirmede davacı ile aynı veya davacıdan daha düşük puan alan kişilerin komiser yardımcılığı kursuna giderek bu kurs sonucunda başarılı oldukları takdirde davacının amiri olacakları hususu düşünüldüğünde, davacının birçok adaydan daha yüksek puan almasına rağmen kursa gidemeyerek komiserlik rütbesine terfi etme şansını kaybetmesinin hukuka uygun olmadığı, bu durumda; 28/03/2010 tarihinde Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yapılan Komiser Yardımcılığı Kursu Yazılı Sınavı sonucunda 13 sorunun iptal edilmesi üzerine yapılan yeni değerlendirmede 84 puan almak suretiyle, sınav sorularının iptal edilmeden önceki hali ile yapılan değerlendirmede başarılı sayılarak kursa gitmeye hak kazanan ve 2010-2011 eğitim öğretim yılındaki kursa giden birçok aday ile aynı veya daha yüksek puan alan davacının, mahkeme kararı üzerine yapılan yeni değerlendirme sonucunda başarısız sayılmasına ilişkin işlemde ve açılacak ilk komiser yardımcılığı kursuna kabul edilmesi talebi ile yaptığı başvurunun reddine ilişkin işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu işlemlerin iptaline karar verilmiştir.
Anılan karar Danıştay Onikinci Dairesinin 15/10/2012 günlü, E:2012/1335, K:2012/6492 sayılı kararıyla; 2010-2011 eğitim öğretim yılında davalı idare tarafından 1000 polis memuru için komiser yardımcılığı kursu açılmasının uygun görülerek Emniyet Genel Müdürlüğü ile Milli Eğitim Bakanlığı arasında yapılan protokol hükümleri doğrultusunda 28/03/2010 tarihinde komiser yardımcılığı kursu yazılı sınavının yapıldığı, anılan sınavda davacının 78 puan alarak 348. yedek olmak suretiyle başarısız olduğu, sınavın bazı sorularının hatalı olduğu öne sürülerek açılan iptal davasında Ankara 3. İdare Mahkemesi tarafından yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda 13 sorunun hatalı olduğu gerekçesiyle verilen yürütmenin durdurulması kararı üzerine idarece yazılı sınavın protokol hükümleri kapsamında yeniden değerlendirildiği, yapılan bu değerlendirme sonucunda hazırlanan yeni listeye göre ise davacının 84 puan ile 140. yedek aday olduğu, yürütmenin durdurulması kararı üzerine ortaya çıkan yeni hukuki durum dikkate alınarak protokol hükümlerine uygun bir şekilde puanlamanın 100 tam puan üzerinden yeniden yapıldığı, davacının yeni sıralamada da başarılı olamadığı ve 1000 kişilik kontenjan içerisinde yer alamadığının anlaşılması karşısında; hukuka uygun şekilde yapılan yeni sıralamada başarılı olamayan davacının, başarısız sayılarak kursa alınmamasına ilişkin dava konusu işlemlerde hukuka aykırılık bulunmadığı; öte yandan, davacı tarafından, kendisinden daha düşük puan aldıkları halde idare tarafından kazanılmış hakları bulunduğu öne sürülerek kursa devam ettirilen adayların bulunduğu öne sürülmekte ise de; bu durumun davacının sınavda başarısız olduğu gerçeğini değiştirmeyeceği, bu durumda, davanın reddine hükmedilmesi gerekirken, dava konusu işlemlerin iptali yolunda verilen İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmadığı gerekçesiyle bozulmuş ise de; İdare Mahkemesince, bozma kararına uyulmayarak dava konusu işlemlerin iptali yolundaki ilk kararda ısrar edilmiştir.
Davalı İdare, Ankara 6. İdare Mahkemesinin 25/01/2013 günlü, E:2013/29, K:2013/193 sayılı ısrar kararını temyiz etmekte ve bozulmasını istemektedir.
Dosyanın incelenmesinden; davacının, açılacak komiser yardımcılığı kursuna kabul edilmesi istemi ile yaptığı başvurunun reddine ilişkin işlemin yürütülmesinin durdurulması yolunda Ankara 6. İdare Mahkemesince verilen 16/09/2011 günlü, E:2011/1239 sayılı kararın uygulanması amacıyla, 14/10/2011 tarihinde komiser yardımcılığı kursuna kabul edildiği, anılan kursu tamamlayarak 11/07/2012 tarihinde İzmir Emniyet Müdürlüğü emrine komiser yardımcısı olarak atandığı anlaşılmaktadır.
Her ne kadar davacıdan düşük puan aldıkları halde önceki başarı listesinde yer aldıkları için kursa başlatılan bazı adayların kazanılmış haklarının korunması amacıyla kursa devamlarının sağlanması durumu davacı lehine bir hak doğurmasa da, yargı kararının uygulanması amacıyla davacının komiser yardımcılığı kursuna kabul edilerek anılan kadroya atamasının yapılması, bu suretle kazandığı komiser yardımcısı unvanının korunması bakımından önem taşımaktadır.
Bu durumda, davacının, yargı kararının uygulanması sonucunda bir hak elde ederek komiser yardımcısı kadrosuna atanmış olması karşısında, dava konusu işlemlerin iptali yolunda verilen Mahkeme kararında sonucu itibarıyla hukuka aykırılık görülmemiştir.
Temyiz edilen kararla ilgili dosyanın incelenmesinden; Ankara 6. İdare Mahkemesince verilen kararın usul ve hukuka uygun bulunduğu, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenlerinin kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı anlaşıldığından, davalı idarenin temyiz isteminin reddine, Ankara 6. İdare Mahkemesinin 25/01/2013 günlü, E:2013/29, K:2013/193 sayılı ısrar kararının yukarıda yer verilen gerekçeyle ONANMASINA..."
25. İDDK'nın 3/6/2015 tarihli ve E.2013/1361, K.2015/2414 sayılı, 5/6/2017 tarihli ve E.2016/584, K.2017/2438 sayılı kararları da yukarıda alıntısı yapılan karar (bkz. § 24) ile benzer uyuşmazlıklara ilişkin olup aynı gerekçeye sahiptir.
26. Danıştay Onikinci Dairesinin 24/1/2011 tarihli ve E.2008/6223, K.2011/257 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Komiser yardımcısı olan davacının yargı kararı uyarınca polis memurluğuna atanmasına ilişkin 28.9.2007 günlü işlemin iptali ile işlem nedeniyle yoksun kaldığı maaş farkının ve özlük haklarının verilmesi istemiyle açılan davada, yargı kararının uygulanması sonucu komiser yardımcılığı kursuna çağrılan ve kursu başarı ile tamamlayıp komiser yardımcılığı rütbesine atanan davacı için bu durumun kazanılmış hak oluşturduğu gerekçesiyle dava konusu işlemin iptali, rütbesinin tenzil edildiği tarihten itibaren hak ettiği maaş ve özlük haklarının tazmini yolunda Gaziantep 2. İdare Mahkemesince verilen 30.5.2008 günlü, E:2008/88, K:2008/693 sayılı kararın, dilekçede yazılı nedenlerle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesi uyarınca temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
...
Davacının komiser yardımcılığı kursuna çağrılması istemiyle yaptığı başvurunun reddine ilişkin 27.4.2006 günlü işlemin iptali yolunda Gaziantep 2. İdare Mahkemesince verilen 26.12.2006 günlü,E:2006/1810, K:2006/3116 sayılı kararın Danıştay Onikinci Dairesince, mülakat sınavında başarısız sayılmasına ilişkin işlemin iptali yolunda verilen İdare Mahkemesi kararının ilgilinin doğrudan komiser yardımcılığı kursuna çağrılmasını gerektirmediği, davacının isteminin yazılı sınav sonucuna göre yapılan değerlendirme sonucunda reddedilmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle bozulduğu, davacının karar düzeltme isteminin de Dairemizin 10.3.2008 günlü, E.2008/3, K.2008/1453 sayılı kararıyla, yargı kararının uygulanması sonucu komiser yardımcılığı kursuna çağrılan ve kursu başarı ile tamamlayıp komiser yardımcılığı rütbesine atanan davacı için bu durumun kazanılmış hak oluşturduğu belirtilerek reddedildiği anlaşılmakta olup, İdare Mahkemesi kararında hukuka aykırılık görülmemiştir.
...[kararın] ONANMASINA..."
27. Danıştay Beşinci Dairesinin 28/12/2017 tarihli ve E.2016/29024, K.2017/25352 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Dava, 2.5.2009 tarihinde yapılan komiser yardımcılığı sınavında başarılı olarak komiser yardımcılığı kursuna başlayan ve bu kursu başarıyla tamamlayarak komiser yardımcısı olarak atanan davacının, söz konusu sınavda yer alan bazı soruların mahkeme kararıyla iptal edilmesi üzerine yeniden yapılan değerlendirmede başarısız duruma düştüğünden bahisle tekrar polis memurluğuna atanmasına ilişkin Emniyet Genel Müdürlüğünün 3.9.2014 tarihli işleminin iptali istemiyle açılmıştır.
Uyuşmazlık konusu olayda, 2.5.2009 tarihinde gerçekleştirilen komiser yardımcılığı kursu yazılı sınavında 70 puan almak suretiyle 75. asil sırada yer alan ve kursa başlatılan davacının, anılan sınavın bazı sorularının, açılan davalar neticesinde iptal edilmesi üzerine davalı idarece yapılan yeni sıralama sonucunda, kadın polis memurları için belirlenen 75 kişilik kontenjana girememesine rağmen Hukuk Müşavirliğinin görüşü üzerine kursa devam ettirilen diğer kursiyerlerin aksine; ikinci değerlendirme neticesinde hazırlanan yeni listeye göre 71.791 puanla 73. asil sırada yer alarak tekrardan başarılı sayıldığı, akabinde kursu başarıyla tamamlayarak komiser yardımcısı olarak atanmak suretiyle, bu statüsü gereği kişisel kazanım elde ettiği görülmektedir.
Bu durumda, davacının komiser yardımcısı olarak atanmasından dört yıl sonra yargı kararının uygulandığından bahisle, subjektif kazanımlarını ortadan kaldıracak şekilde, komiser yardımcılığından polis memurluğuna atanması yolunda tesis edilen işlemde hukuki güvenlik ve idari istikrar ilkelerine uyarlık bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, ...[kararın] BOZULMASINA..."
28. Danıştay Beşinci Dairesinin 21/2/2018 tarihli ve E.2016/21571, K.2018/10152 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Dava, polis memuru iken 2.5.2009 tarihinde yapılan komiser yardımcılığı sınavında başarısız olan, sınavda yer alan bazı soruların mahkeme kararıyla iptal edilmesi üzerine yapılan yeni değerlendirmede başarılı olarak komiser yardımcılığı kursuna başlayan ve bu kursu başarıyla tamamlayarak komiser yardımcısı olarak atanan davacının, mahkeme kararı uyarınca puanlama sistemine ilişkin yapılan yeni değerlendirmede başarısız duruma düştüğünden bahisle yeniden polis memurluğuna atanmasına ilişkin Emniyet Genel Müdürlüğünün 3.9.2014 tarihli işleminin iptali istemiyle açılmıştır.
Yukarıda yer verilen Anayasa ve Yasa hükümleri uyarınca uyuşmazlık konusu olay incelendiğinde, 2.5.2009 tarihinde gerçekleştirilen komiser yardımcılığı kursu yazılı sınavında76 puan almak suretiyle 191. yedek sırada yer alan davacının komiser yardımcılığı kursuna başlamaya hak kazanamadığı ancak anılan sınavın bazı sorularının, açılan davalar neticesinde iptal edilmesi üzerine davalı idarece yapılan yeni sıralama sonucunda, erkek polis memurları için belirlenen 1125 kişilik kontenjana girememesine rağmen Hukuk Müşavirliğinin görüşü üzerine kursa devam ettirilen diğer kursiyerlerin aksine; davacının ikinci değerlendirme neticesinde hazırlanan yeni listeye göre 78.505 puanla 1119. asil sırada yer alarak başarılı sayıldığı, akabinde yargı kararı sonucu katılmaya hak kazandığı komiser yardımcılığı kursunu başarıyla tamamlayarak komiser yardımcısı olarak atanmak suretiyle, bu statüsü gereği kişisel kazanım elde ettiği görülmektedir.
B. Uluslararası Hukuk
1. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
29. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin birinci fıkrasının ilgili bölümü şöyledir:
“Herkes, medeni hak ve yükümlülükleri hakkında karar verilmesi için ... bir yargı merciinde ... adil ... bir şekilde yargılanma hakkına sahiptir. "
2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı
30. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), hukuk devletinin temel ilkelerinden biri olan hukuki belirliliğin Sözleşme'nin bütün maddelerine içkin olduğunu belirtmektedir. (Iordan Iordanov/Bulgaristan, B. No: 23530/02, 2/7/2009, § 47). AİHM'e göre hukuk devletinin asli unsurları arasında yer alan hukuki belirlilik veya güvenlik ilkesi, hukuki durumlarda belirli bir istikrarı temin etmekte ve kişilerin mahkemelere güvenine katkıda bulunmaktadır. Birbiriyle uyuşmayan mahkeme kararlarının sürüp gitmesi, yargı sistemine itimadı azaltarak yargısal bir belirsizliğe yol açabilir (Nejdet Şahin ve Perihan Şahin/Türkiye [BD], B. No: 13279/05, 20/10/2011, § 57). Ancak bireylerin makul güvenlerinin korunması ve hukuki güvenlik ilkesi, içtihadın değişmezliği şeklinde bir hak bahşetmemektedir (Unédic/Fransa, B. No: 20153/04, 18/12/2008, § 74; Nejdet Şahin ve Perihan Şahin/Türkiye, § 58). AİHM, içtihat farklılıklarının farklı coğrafi bölgelerde yetkili birden fazla yargısal otoritenin var olduğu yargısal sistemlerde doğal olduğunu vurgulamaktadır (Iordan Iordanov/Bulgaristan, § 47; Nejdet Şahin ve Perihan Şahin/Türkiye, § 51). Hatta içtihat farklılığı aynı mahkeme içinde de söz konusu olabilir. Bu durum kendi başına Sözleşme'ye aykırılık teşkil etmez (Nejdet Şahin ve Perihan Şahin/Türkiye, § 51). Fakat AİHM yüksek mahkemelerin bu yargısal otoriteler arasındaki içtihat farklılıklarını giderme rolünün bulunduğunu ifade etmektedir (Iordan Iordanov/Bulgaristan, § 47).
31. AİHM -açık keyfîliğin bulunması hâli hariç- ulusal mahkemelerin iç hukuk kurallarına ilişkin yorumlarını sorgulama rolünün bulunmadığını belirtmektedir. AİHM, aynı şekilde ulusal mahkemelerce açıkça verilen farklı kararları -açıkça benzer olan davalara ilişkin olsa bile- kıyaslama gibi bir işlevinin bulunmadığını, ulusal mahkemelerin hukuk kurallarını yorumlama hususundaki bağımsızlığına saygı gösterilmesi gerektiğini ifade etmektedir (Nejdet Şahin ve Perihan Şahin/Türkiye, § 50).
32. AİHM, dinamik ve evrimsel bir yaklaşımın sürdürülememesinin hukukun gelişimini ve hukukta reformu engelleyeceğini, bu nedenle içtihat değişikliğinin tek başına etkin adalet yönetimine aykırı olmadığının altını çizmektedir (Atanasovski/Makedonya Eski Yugoslav Cumhuriyeti, B. No: 36815/03, 14/1/2010, § 38). AİHM'e göre mahkeme içtihatlarındaki değişim yargı organlarının takdir yetkisi kapsamında kalmakta olup böyle bir değişiklik özü itibarıyla önceki çözümün tatminkâr bulunmaması anlamına gelir (S.S. Balıklıçeşme Beldesi Tarım Kalkınma Kooperatifi ve diğerleri/Türkiye, B. No: 3573/05 ... 17293/05, 30/11/2010, § 28). Ancak yerleşmiş yargısal pratiğin de içtihat değişikliğinin gerekçelendirildiği kararda dikkate alınması gerekir (Atanasovski/Makedonya Eski Yugoslav Cumhuriyeti, § 38). Bu bağlamda aynı hususta daha önce çıkan kararlardan farklı bir hüküm kurulması hâlinde mahkemelerce bu farklılaşmaya ilişkin makul bir açıklama getirilmesi gerekmektedir (Stoilkovska/Makedonya Eski Yugoslav Cumhuriyeti, B. No: 29784/07, 18/7/2013, § 49).
33. AİHM, hukuki belirlilik şartının ve meşru beklentilerin korunması gereğinin yerleşik içtihadın sürdürülmesini içermediğinin altını çizmekte ancak iyi temellere oturmuş yerleşik içtihadın varlığının yüksek mahkemeye içtihattan ayrılmayı haklılaştıran daha sağlam gerekçeler açıklama görevi yüklediğini ifade etmektedir. AİHM'e göre yüksek mahkemenin yerleşik içtihattan farklı karar verilmesinin sebebi hakkında başvurucuya detaylı açıklama yapma sorumluluğu bulunmaktadır (Atanasovski/Makedonya Eski Yugoslav Cumhuriyeti, § 38).
34. AİHM, birçok kararında esaslı ve uzun süreli içtihat farklılıklarının adil yargılanma hakkını ihlal ettiğine hükmetmiştir. AİHM, esaslı ve uzun süreli içtihat farklılığının varlığının tespitinde yargısal pratikteki istikrarsızlığı giderecek mekanizmaların bulunup bulunmadığının ve gerekmesi durumunda bu mekanizmaların etkili bir şekilde işletilip işletilmediğinin önem taşıdığına işaret etmektedir (Nejdet Şahin ve Perihan Şahin/Türkiye, § 53). AİHM, yargısal uygulamalardaki istikrarsızlığın yol açtığı hukuki belirsizliklerin ve kararlar arasındaki farklılığı giderecek mekanizmaların bulunmamasının adil yargılama hakkını zedeleyeceğinin altını çizmektedir (Nejdet Şahin ve Perihan Şahin/Türkiye, § 54). AİHM'e göre devletin hukuk sistemini uyumsuz yargısal kararlar verilmesini önleyecek şekilde biçimlendirme yükümlülüğü bulunmaktadır (Nejdet Şahin ve Perihan Şahin/Türkiye, § 55).
35. AİHM; 2575 sayılı Kanun uyarınca, Danıştayın bir dairesi ile İDDK'nın bir karar konusunda tutarsızlığa düştüğü durumlarda İçtihatları Birleştirme Kurulunun içtihattaki çelişkiyi gideren ve hukuki bağlayıcılığı olan bir karar verdiğini belirtmektedir. AİHM, benzer davalarda bile olsa ulusal mahkemelerin farklı kararlarını karşılaştırma yükümlülüğü olmadığını gözönünde bulundurarak Daire ve İDDK arasındaki yorum farklılığının kendi içinde Sözleşme'nin 6. maddesini ihlal etmediği görüşündedir (Emel Boyraz/Türkiye, B. No: 61960/08, 2/12/2014, § 73).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
36. Mahkemenin 8/9/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
37. Başvurucu; Danıştay Dairesinin bozma kararının benzer durumlara yönelik verilen İDDK kararlarıyla çelişkili olduğunu, söz konusu İDDK kararlarını temyiz aşamasında sunmuş olmasına karşın ne temyiz kararında ne de mahkeme kararında anılan İDDK kararlarından bahsedilmediğini ve emsal kararlar dikkate alınmaksızın davasının reddedildiğini, komiser yardımcılığı kursunu başarı ile bitirip komiser yardımcısı olarak atanmasından iki yıl sonra yargı kararı ile kazanılmış haklarının elinden alındığını belirterek adil yargılanma, çalışma ve mülkiyet hakları ile hukuki güvenlik ve eşitlik ilkelerinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
38. Anayasa'nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
39. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikayetleri adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında incelenmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
40. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
41. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. 3/10/2001 tarihli ve 4709 sayılı Kanun'un Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasına "adil yargılanma hakkı" ibaresinin eklenmesine ilişkin 14. maddesinin gerekçesine göre "değişiklikle Türkiye Cumhuriyeti’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınmış olan adil yargılama hakkı metne dâhil" edilmiştir. Dolayısıyla Anayasa'nın 36. maddesinde herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu ibaresinin eklenmesinin amacının Sözleşme'de düzenlenen adil yargılanma hakkını anayasal güvence altına almak olduğu anlaşılmaktadır (Yaşar Çoban, B. No: 2014/6673, 25/7/2017, § 53).
42. Adil yargılanma hakkı, uyuşmazlıkların çözümlenmesinde hukuk devleti ilkesinin gözetilmesini gerektirmektedir. Anayasa'nın 2. maddesinde Cumhuriyet'in nitelikleri arasında sayılan hukuk devleti, Anayasa'nın tüm maddelerinin yorumlanması ve uygulanmasında gözönünde bulundurulması zorunlu olan bir ilkedir (Özlem Terzioğlu, B. No: 2014/19341, 27/11/2017, § 39).
43. Bu noktada hukuk devletinin gereklerinden birini de hukuk güvenliği ilkesi oluşturmaktadır (AYM, E.2008/50, K.2010/84, 24/6/2010 ve E.2012/65, K.2012/128, 20/9/2012). Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi; hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir (AYM, E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013).
44. Hukuk kurallarının ne şekilde yorumlanacağı ve birden fazla yorumunun mümkün olduğu durumlarda da bu yorumlardan hangisinin benimseneceği derece mahkemelerinin yetkisinde olan bir husustur. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruda derece mahkemelerince benimsenen yorumlardan birine üstünlük tanıması veya derece mahkemelerinin yerine geçerek hukuk kurallarını yorumlaması bireysel başvurunun amacıyla bağdaşmaz. Anayasa Mahkemesinin kanunilik ilkesi bağlamındaki görevi, hukuk kurallarının birden fazla yorumunun hukuki belirlilik ve öngörülebilirliği etkileyip etkilemediğini tespit etmektir (Mehmet Arif Madenci, B. No: 2014/13916, 12/1/2017, § 81).
45. Yargısal kararlardaki değişiklikler, hukukun dinamizmini ve mahkemelerin yaklaşımlarını yaşanan gelişmelere uyarlama kabiliyetlerini yansıtması yönüyle olumludur. Ancak uygulamadaki birlikteliği sağlamaları beklenen yüksek mahkemeler içinde yer alan dairelerin benzer davalarda tatmin edici bir gerekçe göstermeksizin farklı sonuçlara ulaşmaları; bir kararın belirli bir daireye düştüğü takdirde onanacağı, başka bir daire tarafından ele alındığı takdirde bozulacağı gibi ihtimale dayalı ve birbirine zıt sonuçları ortaya çıkartır. Bu ise hukuki belirlilik ve öngörülebilirlik ilkelerine ters düşecektir. Ayrıca böyle bir algının toplumda yerleşmesi hâlinde bireylerin yargı sistemine ve mahkeme kararlarına duymaları beklenen güven zarar görebilir (Türkan Bal, B. No: 2013/6932, 6/1/2015, § 64).
46. Hukukun üstünlüğü ilkesi gereği yargı sistemine olan bu güveni sağlamak ve korumakla yükümlü olan devlet, aynı yargı koluna dâhil mahkemeler arasındaki derin ve süregelen içtihat farklılıklarını ortadan kaldırabilecek nitelikte bir mekanizmayı kurmak ve bu mekanizmanın etkin bir şekilde işleyişini sağlayacak düzenlemeler yapmakla yükümlüdür (Elif Ceyda Özdamar, B. No: 2014/7838, 19/12/2017, § 46).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
47. Somut başvurunun konusu, benzer konulara ilişkin davalarda yargısal anlamda aralarında hiyerarşi ilişkisi bulunan aynı yargı koluna dâhil mahkemelerin kararları arasında çelişki bulunduğu iddiasıdır.
48. Başvuru konusu olayda polis memuru olarak görev yapan başvurucu, kazanamadığı ve yedek sırada yer aldığı sınavın bazı sorularının iptal edilmesi nedeniyle yapılan yeniden değerlendirilme üzerine de belirlenen sıralamaya girememiş ve bunun üzerine kursa katılamayacağına ilişkin işlemin iptali istemiyle dava açmıştır. Söz konusu davada yürütmenin durdurulması isteminin reddi kararına yapılan itiraz üzerine Ankara Bölge İdare Mahkemesinin 23/3/2011 tarihli kararı ile dava konusu işlemin yürütmesinin durdurulmasına karar verilmiş (bkz. § 10); bu karar gereği başvurucu, kursa kabul edilmiş ve kurstan mezun olarak komiser yardımcısı unvanıyla göreve başlamıştır. Başvurucu kursa devam ederken anılan uyuşmazlık hakkında Ankara 6. İdare Mahkemesince 29/2/2012 tarihli iptal kararı verilmiş; idarenin üçüncü bir başarı sıralaması oluşturacağı, bu sıralamaya göre başvurucunun başarılı olup olmadığının belirleneceği ve başvurucunun başarısız sayılmasına ilişkin işlemde bu yönüyle hukuka uygunluk bulunmadığı hüküm altına alınmıştır (bkz. § 12). Başvurucunun idare tarafından oluşturulan üçüncü başarı listesinde belirlenen sıralamaya da girememesi nedeniyle başvurucu komiser yardımcılığından polis memurluğuna atanmıştır. Anılan işlemin iptali istemiyle açılan davada da nihai olarak üçüncü başarı listesi sonucuna göre başvurucunun kursa katılıp katılmayacağı hususunun belli olacağına yönelik yargı kararının uygulanması amacıyla tesis edilen işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı belirtilmiş, ayrıca kazanılmış hakların korunması ilkesinin mevcut olayda uygulama alanının bulunmadığı ifade edilmiştir (bkz. § 16).
49. Benzer konulara yönelik uyuşmazlıklarda ise İDDK tarafından, Mahkemece verilen yürütmenin durdurulması kararının uygulanması amacıyla davacının komiser yardımcılığı kursuna kabul edilerek anılan kadroya ataması ile bir hak elde ettiği ve bu suretle kazandığı komiser yardımcısı unvanının korunması bakımından önem taşıdığından dava konusu işlemlerin iptali yolunda verilen mahkeme kararlarında sonucu itibarıyla hukuka aykırılık görülmediği belirtilmiştir (bkz. §§ 24, 25).
50. Yukarıda Danıştay içtihatları kısmında yer verilen Özel Daire ve İDDK kararlarının incelenmesi neticesinde yorum farklılığının kazanılmış hakların korunması ilkesinin değerlendirilmesinden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. İDDK, uyuşmazlık uyarınca idarece hazırlanan üç ayrı başarı listesinde hiçbir şekilde yer almasa bile yargı kararı uyarınca komiser yardımcılığı kursuna kabul edilerek anılan kadroya ataması yapılanların bir hak elde ettiğini belirtmekte iken Özel Daire sadece anılan başarı listelerinde doğrudan veya yargı kararıyla herhangi bir şekilde yer almış -daha sonraki listelerde yer almasalar bile- kişilerin kişisel kazanım elde ettiği sonucuna varmıştır.
51. Başvuruya konu yorum farklılığı, yargı sistemimizin teşkilat yapısı ile doğrudan bağlantılı olup 2575 sayılı Kanun'un 39. maddesi uyarınca içtihat farklılığının içtihadı birleştirme kararı yoluyla giderilmesi mümkündür ve bu suretle sistem içinde içtihat farklılığını giderecek yeterli mekanizmalar mevcuttur. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin bu noktadaki görevi, bizzat Anayasa'da düzenlenen bir yargı sisteminin yerindeliğini tartışmak değil bu sistemin doğal bir sonucu olarak ortaya çıkan içtihat farklılığının yine Anayasa'da güvence altına alınan adil yargılanma hakkına etkisini somut olayın koşulları ışığında değerlendirmektir (Elif Ceyda Özdamar, § 50).
52. Somut olayda ikinci başarı listesinde sıralamaya giremeyen başvurucunun kursa katılımının sağlanması talebinde yaptığı başvurunun reddedilmesi üzerine açtığı davada Ankara 6. İdare Mahkemesinin 29/2/2012 tarihli kararı ile idarenin üçüncü bir başarı sıralaması oluşturacağı ve bu sıralamaya göre başvurucunun başarılı olup olmadığının belirleneceği yönünde hüküm kurulduğu, bu kapsamda başvurucu açısından üçüncü listede yer alamayabileceği ve başarılı sayılmayabileceği hususunun öngörülebilir olduğu kanaatine ulaşılmıştır. Özel Dairece de söz konusu listeye giremeyerek başarısız olan başvurucu hakkında yargı kararının uygulanması amacıyla tesis edilen polis memurluğuna atanma işleminde hukuka aykırılık bulunmadığı belirtilmiştir.
53. Bu itibarla başvurucu aleyhine sonuçlanan somut başvuruya ilişkin kararın yeterli gerekçe içerdiği, ayrıca bahsi geçen kararlar arasındaki yorum farklılığın hukuki güvenliği sarsacak nitelikte olmadığı ve bu farklılığı giderecek yeterli mekanizmaların bulunduğu hususları birlikte değerlendirildiğinde hukuki belirsizliğin bulunduğundan söz edilmesi mümkün görülmemektedir.
54. Ayrıca başvurucu; yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşler hakkında bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediğine veya kararın gerekçesiz olduğuna ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilmemiştir.
55. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
Serdar ÖZGÜLDÜR ve Selahaddin MENTEŞ bu görüşe katılmamışlardır.
B. Mahkemenin Bağımsız ve Tarafsız Olmadığına İlişkin İddia
56. Başvurucu; rütbesinin iki kez tenziline neden olan kararlarda adı geçen üyelerin Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PYD) örgüt mensubu olduklarından dolayı mesleklerinden ihraç edildiklerini, bu üyelerin vermiş olduğu kararların hukuki olmadığını, 2009 yılında sınavı kazanarak 2010 yılında mezun olup atanan yaklaşık iki yüz komiser yardımcısının da FETÖ/PYD mensubu oldukları gerekçesiyle meslekten ihraçlarına karar verildiğini belirtmiştir.
57. Bir mahkemenin bağımsızlığının belirlenmesinde; üyelerinin atanma şekli ve görev süreleri, teminatı ve bağımsız olduğu yönündeki görüntüsü önem arz etmektedir. Mahkemenin tarafsızlığı ise uyuşmazlığın çözümünü etkileyecek bir ön yargı, tarafgirlik ve menfaatin bulunmaması ile tarafların leh ve aleyhlerinde bir düşünce veya menfaate sahip olunmamasını ifade eder. Tarafsızlığın öznel ve nesnel olmak üzere iki boyutu bulunmakta olup bu kapsamda hâkimin birey olarak mevcut davadaki kişisel tarafsızlığının yanı sıra kurum olarak mahkemenin kişide bıraktığı izlenimin de dikkate alınması gerekmektedir (Hikmet Kopar ve diğerleri, B. No: 2014/14061, 8/4/2015, § 109, 110).
58. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 47. maddesinin (3),48. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları uyarınca bireysel başvuruda, kamu gücünün neden olduğu iddia edilen ihlale dair olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki hakların ne şekilde ihlal edildiği, buna ilişkin gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20).
59. Somut olayda başvurucu, yargılandığı davada görev alan hâkimlerin FETÖ/PDY soruşturmaları kapsamında terör örgütü üyesi oldukları iddiasıyla mesleklerinden ihraç edildiğini, bu hususun da yargının tarafsızlığına ve bağımsızlığına zarar verdiğini ileri sürmekteyse de mahkemenin bağımsızlığını ve tarafsızlığını ihlal eden hususlara ilişkin somut açıklamada bulunmamış; herhangi bir belge veya bilgi sunmamıştır. Bu itibarla ihlal iddiasına ilişkin delillerini sunma ve temel hak ve özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunma yönündeki yükümlülüğünü yerine getirmemiştir. Dolayısıyla başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların temellendirilemediği sonucuna ulaşılmıştır.
60. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
2. Mahkemenin bağımsız ve tarafsız olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE Serdar ÖZGÜLDÜR ve Selahaddin MENTEŞ'in karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 8/9/2020 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Başvurucunun 2.5.2009 tarihinde girdiği Komiser Yardımcılığı Kursu Sınavında aldığı not itibariyle 304. yedek olarak sıralandığı anlaşılmakla beraber, başka bir kişi tarafından hatalı soru olduğu gerekçesiyle açılan idari dava üzerine, yetkili idare mahkemesince verilen iptal kararı sonucu yeniden yapılan sıralamada 115. yedek olarak belirlendiği, başvurucunun anılan kursa katılamayacağı yolundaki işleme karşı açtığı davada ise Bölge İdare Mahkemesince 23.3.2011 tarihinde yürütmenin durdurulmasına karar verildiği ve bu karar üzerine idarece davacının 3.10.2011 tarihinde anılan kursa kabul edilerek 12.7.2012 tarihinde bu kursta başarılı olmasıyla komiser yardımcısı nasbedildiği, davacının açtığı iptal davasının ise 29.2.2012 tarihinde iptalle sonuçlandığı, bu iptal kararı üzerine idarece yeni bir sıralama yapıldığı ve yapılan üçüncü sıralamada da asıl kontenjana giremediği anlaşılarak, idarece 18.9.2012 tarihli işlemle tenzili rütbe ile komiser yardımcılığı rütbesi geri alınarak polis memuru statüsüne indirildiği, bu işlemden sonra anılan idare mahkemesi kararının 25.4.2013 tarihinde Danıştay’ca onandığı, davacının tenzili rütbe işlemine karşı açtığı davada ilgili İdare Mahkemesince 1.2.2013 tarihinde iptal kararı verildiği, bu karar uyarınca 15.4.2013 tarihli idari işlemle başvurucunun yeniden komiser yardımcılığı rütbesine terfi ettirilerek atamasının yapıldığı, anılan iptal kararının 9.4.2014 tarihinde Danıştay’ca bozulması üzerine bu karara uyan İdare Mahkemesince 30.9.2014 tarihinde davanın reddine karar verildiği ve idarenin 9.9.2014 tarihli işlemi ile başvurucu hakkında ikinci kez tenzili rütbe yapılarak polis memuru statüsüne indirildiği, Danıştay’ın İdare Mahkemesinin verdiği red kararını 14.3.2016 tarihinde onadığı ve karar düzeltme istemini de 14.2.2016 tarihinde reddettiği anlaşılmaktadır.
2. Başvurucunun komiser yardımcılığı kursuna katılması bir yargı kararına(yürütmenin durdurulması kararına) dayanmakta; dokuz aylık bu kursta başarılı olması ise tamamen kendi çabasına dayalı bulunmaktadır. Başvurucunun komiser yardımcısı statüsüne atandıktan sonra, sınav sorularının hatalı olduğu gerekçesiyle verilen idari yargı kararları sonunda yapılan sıralamada öngörülen kontenjana giremeyerek yine yedek listede kalması olgusu ise tamamen başvurucunun dışında olup; yargı kararı uyarınca kabul edildiği kursta başarılı olarak komiser yardımcılığı statüsüne atanması, başvurucu yönünden en azından bir “kazanılmış müesses durum” teşkil etmiştir. Başvurucunun tenzili rütbe işlemine karşı açtığı davada verilen iptal kararı üzerine ikinci kez komiser yardımcılığı statüsüne getirilmesi de yine bir yargı kararına dayalıdır. Gerek adli yargıda gerek idari yargıda yargı kararlarının “yarışması” sözkonusu olamaz. Bu ilkenin yansıması olarak da yargı kararlarından bazılarına itibar edilmesi (üstünlük tanıması), bazılarına itibar edilmemesi diye bir şeyden bahsedilemez. Kamu görevlilerin yargı kararına dayalı olarak edindikleri pozisyon ve statüler de bir başka yargı kararı esas alınarak geri alınamaz. Başvurunun somutunda bu ilke temelden çiğnenmiş, başvurucunun yargı kararlarıyla kabul edildiği kurstaki şahsi başarısıyla mezun oluşuna hiç hukuki değer verilmeyip, adeta tüm gelişmelerin müsebbibi gibi değerlendirilerek ve sadece aleyhine sonuç doğuran kararlar esas alınarak başvuru konusu sonuç meydana getirilmiştir. Çoğunluk kararının gerekçesinde yer verilen Danıştay İDDK ve Daire kararları da başvurucunun bu konudaki hukuki haklılığını ortaya koyucu mahiyettedir.
3. Başvurucunun başvuru formuna eklediği ve kendisiyle aynı konumda olan (yargı kararına dayalı olarak kursa katılıp komiser yardımcısı olan, ancak akabinde rütbeleri geri alınanlar) kişilerle ilgili olarak Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca verilen 3.6.2015 tarihli iki kararın incelenmesinde de “… Yargı kararının uygulanması amacıyla davacının komiser yardımcılığı kursuna kabul edilerek anılan kadroya atamasının yapılması, bu suretle kazandığı komiser yardımcısı unvanının korunması bakımından önem taşımaktadır. Bu durumda, davacının yargı kararının uygulanması sonucunda bir hak elde ederek komiser yardımcı kadrosuna atanmış olması karşısında, dava konusu işlemlerin iptali yolunda verilen mahkeme kararında sonucu itibariyle hukuka aykırılık görülmemiştir…” gerekçesine dayalı olarak bu kişilerin lehine nihai karar verildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda, Danıştay ilgili Dairesinde sonuçlanan davaların kişilerin aleyhinde, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunda (İDDK) sonuçlanan davaların ise kişilerin lehinde sonuçlandığı, adaletin tesisinin, ilgili yargı merciine göre bir nevi tesadüfe bağlı olduğu görülmektedir. İlgili idare mahkemesi bozma ilâmına karşı direnmediği için başvurucunun davası ilgili Dairede aleyhine olarak sonuçlanmıştır. Bu Tespit ve durum dahi adil yargılanma halinin ihlâl edildiğini açıkça ortaya koymaktadır.
4. Açıklanan nedenlerle; başvurucunun hakkaniyete uygun yargılanma hakkının, dolayısıyla adil yargılanma hakkının ihlâl edildiği kanaatine vardığımızdan, çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmıyoruz.
Üye