TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
RAMAZAN SAYILIR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/6834)
|
|
Karar Tarihi: 8/9/2020
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Selçuk KILIÇ
|
Başvurucu
|
:
|
Ramazan SAYILIR
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, yargı kararı gerekçe gösterilerek komiser
yardımcılığından polis memurluğuna tenzilen atanma işleminin iptali istemiyle
açılan davanın benzer maddi olaya dayanılarak açılan başka davalarda verilen
kararların aksi bir sonuca ulaşılarak reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 16/3/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
A. Başvuru Konusu
Uyuşmazlıktan Önceki Süreç
8. Başvurucu, polis memuru olarak görev yapmaktayken 2/5/2009
tarihinde Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından açılan Komiser Yardımcılığı Kursu
Yazılı Sınavı'na (sınav) katılmıştır. Sınavdan 100 puan üzerinden 76 puan almış
ve 1.125 kişilik erkek kontenjan içine giremeyerek 304. erkek yedek sırasında
yer edinmiştir.
9. Başka bir kişi tarafından sınavın bazı sorularının iptali
istemiyle açılan davada verilen yürütmenin durdurulması kararına istinaden
sınavın 88 soru üzerinden yeniden değerlendirilmesine karar verilmiş ve yeni
duruma göre hazırlanan listede de belirlenen sıralamaya giremeyen başvurucu
77.865 puan ile 115. erkek yedek sırasında yer almıştır.
10. Başvurucu tarafından, yeniden yapılan değerlendirme sonucu
komiser yardımcılığı kursuna (kurs) katılamayacağına ilişkin işlemin iptali
istemiyle dava açılmış, Ankara 6. İdare Mahkemesince 27/1/2011 tarihinde
yürütmenin durdurulması istemi reddedilmiştir. Bu karara yapılan itiraz üzerine
Ankara Bölge İdare Mahkemesinin 23/3/2011 tarihli kararıyla; yeniden yapılan
değerlendirme neticesinde başvurucunun sınav sorularının iptal edilmeden önceki
hâli ile değerlendirmede başarılı sayılarak kursa gitmeye hak kazanan ve
2009-2010 eğitim öğretim yılındaki kursa giden birçok adaydan yüksek puan
aldığı ve bu nedenle başvurucunun talebinin reddine ilişkin işlemde hukuka ve
hakkaniyete uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu işlemin yürütmesinin
durdurulmasına karar verilmiştir.
11. Söz konusu yürütmenin durdurulması kararı gereği başvurucu
3/10/2011 tarihinde kursa kabul edilmiş ve 12/7/2012 tarihinde kurstan mezun
olarak komiser yardımcısı unvanıyla göreve başlamıştır.
12. Bu süre zarfında uyuşmazlık hakkında Ankara 6. İdare
Mahkemesince 29/2/2012 tarihli iptal kararı verilmiştir. Kararın gerekçesinde;
Danıştay Onikinci Dairesinin E.2010/8408 sayılı dosyasında verilen karar
uyarınca, iptal edilen on iki soru değerlendirme dışı bırakılarak tüm adayların
puanlarının 100 puan üzerinden hesaplanarak üçüncü bir başarı sıralaması
oluşturulacağı ve buna göre başvurucunun başarılı olup olmadığının
belirleneceği ifade edilmiştir. Bu durum karşısında, mahkeme kararı üzerine
yapılan ikinci değerlendirme sonucunda sıralamaya girememesi nedeniyle
başvurucunun başarısız sayılmasına ilişkin işlemde bu yönüyle hukuka uygunluk
bulunmadığı belirtilmiştir.
13. Ankara 6. İdare Mahkemesinin anılan 29/2/2012 tarihli
kararı, Danıştay Onikinci Dairesinin 25/4/2013 tarihli kararı ile onanmıştır.
14. İdare tarafından Danıştay Onikinci Dairesinin E.2010/8408
sayılı dosyasında verilen karar uyarınca yeniden bir değerlendirme yapılmış ve
üçüncü bir başarı listesi oluşturulmuştur. Başvurucu bu listede 81 puan ile yine
1.125 kişilik erkek kontenjan içine giremeyerek 138. erkek yedek sırasında yer
almış, bunun üzerine kursa katılmak için yapılan sınavda başarılı olamadığından
bahisle başvurucunun rütbesinin polis memurluğuna tenziline ilişkin 18/9/2012
tarihli işlem tesis edilmiştir.
B. Başvuru Konusu
Uyuşmazlığa Yönelik Dava Süreci
15. Başvurucu tarafından rütbesinin komiser yardımcılığından
polis memurluğuna tenziline ilişkin işlemin iptali istemiyle Kocaeli 2. İdare
Mahkemesinde (Mahkeme) dava açılmış, Mahkemenin 1/2/2013 tarihli kararı ile
dava konusu işlemin iptaline hükmedilmiştir. Kararın gerekçesinde; idari yargı
merciince verilen kararın uygulanması bağlamında sınavla ilgili yeniden yapılan
sıralamaya giremediğinden bahisle başvurucu hakkında dava konusu işlemin tesis
edildiği ancak olayda idarenin açık bir hatasının söz konusu olmadığı ve
başvurucunun da herhangi bir hilesi ya da kusurunun bulunmadığı belirtilmiştir.
Başvurucunun katıldığı kursta başarılı olarak komiser yardımcılığına atandığı
da dikkate alındığında komiser yardımcılığının başvurucu bakımından kazanılmış
hak olarak kabulünün gerektiği ifade edilmiş ve işlemde hukuka uyarlık
bulunmadığı sonucuna varıldığı değerlendirilmiştir.
16. Kararın temyiz edilmesi üzerine Danıştay Onikinci Dairesinin
9/4/2014 tarihli hükmüyle temyiz isteminin kabulüne ve mahkeme kararının
bozulmasına karar verilmiştir. Temyiz mercii kararının gerekçesinde, Ankara 6.
İdare Mahkemesinin 29/2/2012 tarihli kararında düzenlenecek üçüncü başarı
listesi sonucuna göre başvurucunun kursa katılıp katılmayacağı hususunun belli
olacağının ifade edildiği ve bu listede başarısız olan başvurucu hakkında yargı
kararının uygulanması amacıyla tesis edilen işlemde hukuka aykırılık
bulunmadığı belirtilmiştir. Ayrıca kazanılmış hakların korunması ilkesinin
mevcut hukuk kurallarına göre elde edilmiş kazanımların daha sonra yürürlüğe
giren mevzuat hükümleriyle ortadan kaldırılamayacağını ifade ettiği,
başvurucunun iddiasının aksine bu ilkenin olayda uygulama alanının bulunmadığı
ve yargı kararlarının uygulanmasına ilişkin uyuşmazlığı etkilemediği sonucuna
ulaşılmıştır.
17. Bozma kararına uyan Mahkeme 30/9/2014 tarihli kararı ile
oyçokluğuyla davanın reddine hükmetmiştir. Karşıoy gerekçesinde, dava konusu
işlemin iptaline dair Mahkemenin 1/2/2013 tarihli kararında ısrar edilmesi
gerektiği ve bu nedenle davanın reddine ilişkin mahkeme kararına karşı olunduğu
belirtilmiştir.
18. Temyiz edilen karar Danıştay Onaltıncı Dairesinin 14/3/2016
tarihli kararıyla onanmış, karar düzeltme istemi de Danıştay Beşinci Dairesinin
14/12/2016 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
19. Nihai karar 28/2/2017 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucu
16/3/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. Kanun Hükümleri
20. 4/6/1937 tarihli ve 3201 sayılı Emniyet Teşkilat Kanunu'nun "Terfi ve atama" kenar başlıklı
55. maddesinin 11. fıkrasının olay tarihindeki şekli şöyledir:
“İhtiyaç halinde meslekte fiilen altı yılını
dolduran, 37 yaşından gün almamış olan ve yönetmelikte belirtilen diğer nitelikleri
taşıyan polis memurlarından, yönetmelik hükümlerine göre açılacak komiser
yardımcılığı sınavını kazanıp dokuz aydan az olmamak üzere eğitim kursunu
başarıyla bitirenler komiser yardımcılığı rütbesine atanır.''
21. 6/1/1982 tarihli ve 2575 sayılı Danıştay Kanunu'nun 38.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"1. İdari Dava Daireleri Kurulu;
a) İdare mahkemelerinden verilen ısrar
kararlarını,
b) İdari dava dairelerinden ilk derece
mahkemesi olarak verilen kararları,
temyizen inceler.
..."
22. 2575 sayılı Kanun'un 39.maddesi şöyledir:
"İçtihatları
Birleştirme Kurulu, dava dairelerinin veya idari ve vergi dava daireleri
kurullarının kendi kararları veya ayrı ayrı verdikleri kararlar arasında
aykırılık veya uyuşmazlık görüldüğü veyahut birleştirilmiş içtihatların
değiştirilmesi gerekli görüldüğü takdirde, Danıştay Başkanının havalesi
üzerine, Başsavcının düşüncesi alındıktan sonra işi inceler ve lüzumlu görürse,
içtihadın birleştirilmesi veya değiştirilmesi hakkında karar verir."
23. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu'nun "Kararların sonuçları"
kenar başlıklı 28. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare
ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının
icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya
mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz
günü geçemez."
2. Danıştay İçtihatları
24. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun (İDDK) 3/6/2015
tarihli ve E.2013/623, K.2015/2412 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Dava;
polis memuru olarak görev yapan ve 28/03/2010 tarihinde gerçekleştirilen
komiser yardımcılığı kursu yazılı sınavındaki bazı soruların mahkeme kararıyla
iptal edilmesi sonrasında yapılan yeniden değerlendirmede 84 puanla 140. yedek
olarak belirlenen davacı tarafından, kendisinden daha düşük puan alan adayların
kursa devamının sağlanması üzerine, başarısız sayılmasına ilişkin işlem ile
kendisinin de açılacak komiser yardımcılığı kursuna çağrılması istemiyle
yapılan başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılmıştır.
Ankara 6. İdare Mahkemesinin 16/12/2011 günlü,
E:2011/1239, K:2011/2155 sayılı kararıyla; 28/03/2010 tarihinde gerçekleştirilen
komiser yardımcılığı kursu yazılı sınav soruları hakkında açılan dava
neticesinde bazı soruların iptal edilerek yeniden bir değerlendirme yapıldığı,
bu değerlendirme sonucunda sınava katılan bütün adayların sınav puanlarının ve
sıralamadaki yerlerinin değiştiği, bir kısım adayın puanının azalarak
sıralamada geriye düştükleri, davacının da dahil olduğu bir kısım adayın ise
puanının yükselerek sıralamada daha ön sıralara geldiği görülmekle birlikte,
yeni değerlendirme sonucunda davacının 78 puandan 84 puana yükselerek 140.
yedek aday olduğu, davalı idare tarafından yeni yapılan değerlendirme sonucunda
hak kaybı olmaması içinpuan sırasına göre asıl kontenjan içerisine giren
adaylar ile yedekten kazanan aday sayısı kadar adayın 2011-2012 yılında açılacak
kursa iştiraklerinin sağlanacağının belirtildiği görülmekte ise de; polislik
mesleği gibi hiyerarşinin asıl olduğu bir meslekte sınav soruları iptal
edilerek yeniden yapılan değerlendirmede davacı ile aynı veya davacıdan daha
düşük puan alan kişilerin komiser yardımcılığı kursuna giderek bu kurs
sonucunda başarılı oldukları takdirde davacının amiri olacakları hususu
düşünüldüğünde, davacının birçok adaydan daha yüksek puan almasına rağmen kursa
gidemeyerek komiserlik rütbesine terfi etme şansını kaybetmesinin hukuka uygun
olmadığı, bu durumda; 28/03/2010 tarihinde Milli Eğitim Bakanlığı tarafından
yapılan Komiser Yardımcılığı Kursu Yazılı Sınavı sonucunda 13 sorunun iptal
edilmesi üzerine yapılan yeni değerlendirmede 84 puan almak suretiyle, sınav
sorularının iptal edilmeden önceki hali ile yapılan değerlendirmede başarılı
sayılarak kursa gitmeye hak kazanan ve 2010-2011 eğitim öğretim yılındaki kursa
giden birçok aday ile aynı veya daha yüksek puan alan davacının, mahkeme kararı
üzerine yapılan yeni değerlendirme sonucunda başarısız sayılmasına ilişkin
işlemde ve açılacak ilk komiser yardımcılığı kursuna kabul edilmesi talebi ile
yaptığı başvurunun reddine ilişkin işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı
gerekçesiyle dava konusu işlemlerin iptaline karar verilmiştir.
Anılan karar Danıştay Onikinci Dairesinin
15/10/2012 günlü, E:2012/1335, K:2012/6492 sayılı kararıyla; 2010-2011 eğitim
öğretim yılında davalı idare tarafından 1000 polis memuru için komiser
yardımcılığı kursu açılmasının uygun görülerek Emniyet Genel Müdürlüğü ile
Milli Eğitim Bakanlığı arasında yapılan protokol hükümleri doğrultusunda
28/03/2010 tarihinde komiser yardımcılığı kursu yazılı sınavının yapıldığı,
anılan sınavda davacının 78 puan alarak 348. yedek olmak suretiyle başarısız
olduğu, sınavın bazı sorularının hatalı olduğu öne sürülerek açılan iptal
davasında Ankara 3. İdare Mahkemesi tarafından yaptırılan bilirkişi incelemesi
sonucunda 13 sorunun hatalı olduğu gerekçesiyle verilen yürütmenin durdurulması
kararı üzerine idarece yazılı sınavın protokol hükümleri kapsamında yeniden
değerlendirildiği, yapılan bu değerlendirme sonucunda hazırlanan yeni listeye
göre ise davacının 84 puan ile 140. yedek aday olduğu, yürütmenin durdurulması
kararı üzerine ortaya çıkan yeni hukuki durum dikkate alınarak protokol
hükümlerine uygun bir şekilde puanlamanın 100 tam puan üzerinden yeniden
yapıldığı, davacının yeni sıralamada da başarılı olamadığı ve 1000 kişilik
kontenjan içerisinde yer alamadığının anlaşılması karşısında; hukuka uygun
şekilde yapılan yeni sıralamada başarılı olamayan davacının, başarısız
sayılarak kursa alınmamasına ilişkin dava konusu işlemlerde hukuka aykırılık
bulunmadığı; öte yandan, davacı tarafından, kendisinden daha düşük puan
aldıkları halde idare tarafından kazanılmış hakları bulunduğu öne sürülerek
kursa devam ettirilen adayların bulunduğu öne sürülmekte ise de; bu durumun
davacının sınavda başarısız olduğu gerçeğini değiştirmeyeceği, bu durumda,
davanın reddine hükmedilmesi gerekirken, dava konusu işlemlerin iptali yolunda
verilen İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmadığı gerekçesiyle bozulmuş ise de; İdare Mahkemesince, bozma
kararına uyulmayarak dava konusu işlemlerin iptali yolundaki ilk kararda ısrar
edilmiştir.
Davalı İdare, Ankara 6. İdare Mahkemesinin
25/01/2013 günlü, E:2013/29, K:2013/193 sayılı ısrar kararını temyiz etmekte ve
bozulmasını istemektedir.
Dosyanın incelenmesinden; davacının, açılacak
komiser yardımcılığı kursuna kabul edilmesi istemi ile yaptığı başvurunun
reddine ilişkin işlemin yürütülmesinin durdurulması yolunda Ankara 6. İdare
Mahkemesince verilen 16/09/2011 günlü, E:2011/1239 sayılı kararın uygulanması
amacıyla, 14/10/2011 tarihinde komiser yardımcılığı kursuna kabul edildiği,
anılan kursu tamamlayarak 11/07/2012 tarihinde İzmir Emniyet Müdürlüğü emrine
komiser yardımcısı olarak atandığı anlaşılmaktadır.
Her ne kadar davacıdan düşük puan aldıkları
halde önceki başarı listesinde yer aldıkları için kursa başlatılan bazı
adayların kazanılmış haklarının korunması amacıyla kursa devamlarının sağlanması
durumu davacı lehine bir hak doğurmasa da, yargı kararının uygulanması amacıyla
davacının komiser yardımcılığı kursuna kabul edilerek anılan kadroya atamasının
yapılması, bu suretle kazandığı komiser yardımcısı unvanının korunması
bakımından önem taşımaktadır.
Bu durumda, davacının, yargı kararının
uygulanması sonucunda bir hak elde ederek komiser yardımcısı kadrosuna atanmış
olması karşısında, dava konusu işlemlerin iptali yolunda verilen Mahkeme
kararında sonucu itibarıyla hukuka aykırılık görülmemiştir.
Temyiz edilen kararla ilgili dosyanın
incelenmesinden; Ankara 6. İdare Mahkemesince verilen kararın usul ve hukuka
uygun bulunduğu, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenlerinin kararın
bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı anlaşıldığından, davalı idarenin
temyiz isteminin reddine, Ankara 6. İdare Mahkemesinin 25/01/2013 günlü,
E:2013/29, K:2013/193 sayılı ısrar kararının yukarıda yer verilen gerekçeyle
ONANMASINA..."
25. İDDK'nın 3/6/2015 tarihli ve E.2013/1361, K.2015/2414
sayılı, 5/6/2017 tarihli ve E.2016/584, K.2017/2438 sayılı kararları da
yukarıda alıntısı yapılan karar (bkz. § 24) ile benzer uyuşmazlıklara ilişkin
olup aynı gerekçeye sahiptir.
26. Danıştay Onikinci Dairesinin 24/1/2011 tarihli ve
E.2008/6223, K.2011/257 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Komiser yardımcısı olan davacının yargı
kararı uyarınca polis memurluğuna atanmasına ilişkin 28.9.2007 günlü işlemin
iptali ile işlem nedeniyle yoksun kaldığı maaş farkının ve özlük haklarının
verilmesi istemiyle açılan davada, yargı kararının uygulanması sonucu komiser
yardımcılığı kursuna çağrılan ve kursu başarı ile tamamlayıp komiser
yardımcılığı rütbesine atanan davacı için bu durumun kazanılmış hak oluşturduğu
gerekçesiyle dava konusu işlemin iptali, rütbesinin tenzil edildiği tarihten
itibaren hak ettiği maaş ve özlük haklarının tazmini yolunda Gaziantep 2. İdare
Mahkemesince verilen 30.5.2008 günlü, E:2008/88, K:2008/693 sayılı kararın,
dilekçede yazılı nedenlerle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49.
maddesi uyarınca temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
...
Davacının komiser yardımcılığı kursuna
çağrılması istemiyle yaptığı başvurunun reddine ilişkin 27.4.2006 günlü işlemin
iptali yolunda Gaziantep 2. İdare Mahkemesince verilen 26.12.2006 günlü,E:2006/1810,
K:2006/3116 sayılı kararın Danıştay Onikinci Dairesince, mülakat sınavında
başarısız sayılmasına ilişkin işlemin iptali yolunda verilen İdare Mahkemesi
kararının ilgilinin doğrudan komiser yardımcılığı kursuna çağrılmasını
gerektirmediği, davacının isteminin yazılı sınav sonucuna göre yapılan
değerlendirme sonucunda reddedilmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı
gerekçesiyle bozulduğu, davacının karar düzeltme isteminin de Dairemizin
10.3.2008 günlü, E.2008/3, K.2008/1453 sayılı kararıyla, yargı kararının
uygulanması sonucu komiser yardımcılığı kursuna çağrılan ve kursu başarı ile
tamamlayıp komiser yardımcılığı rütbesine atanan davacı için bu durumun
kazanılmış hak oluşturduğu belirtilerek reddedildiği anlaşılmakta olup, İdare
Mahkemesi kararında hukuka aykırılık görülmemiştir.
...[kararın] ONANMASINA..."
27. Danıştay Beşinci Dairesinin 28/12/2017 tarihli ve
E.2016/29024, K.2017/25352 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Dava,
2.5.2009 tarihinde yapılan komiser yardımcılığı sınavında başarılı olarak komiser
yardımcılığı kursuna başlayan ve bu kursu başarıyla tamamlayarak komiser
yardımcısı olarak atanan davacının, söz konusu sınavda yer alan bazı soruların
mahkeme kararıyla iptal edilmesi üzerine yeniden yapılan değerlendirmede
başarısız duruma düştüğünden bahisle tekrar polis memurluğuna atanmasına
ilişkin Emniyet Genel Müdürlüğünün 3.9.2014 tarihli işleminin iptali istemiyle
açılmıştır.
...
Uyuşmazlık konusu olayda, 2.5.2009 tarihinde
gerçekleştirilen komiser yardımcılığı kursu yazılı sınavında 70 puan almak
suretiyle 75. asil sırada yer alan ve kursa başlatılan davacının, anılan
sınavın bazı sorularının, açılan davalar neticesinde iptal edilmesi üzerine
davalı idarece yapılan yeni sıralama sonucunda, kadın polis memurları için
belirlenen 75 kişilik kontenjana girememesine rağmen Hukuk Müşavirliğinin
görüşü üzerine kursa devam ettirilen diğer kursiyerlerin aksine; ikinci
değerlendirme neticesinde hazırlanan yeni listeye göre 71.791 puanla 73. asil
sırada yer alarak tekrardan başarılı sayıldığı, akabinde kursu başarıyla
tamamlayarak komiser yardımcısı olarak atanmak suretiyle, bu statüsü gereği
kişisel kazanım elde ettiği görülmektedir.
Bu durumda, davacının komiser yardımcısı
olarak atanmasından dört yıl sonra yargı kararının uygulandığından bahisle,
subjektif kazanımlarını ortadan kaldıracak şekilde, komiser yardımcılığından
polis memurluğuna atanması yolunda tesis edilen işlemde hukuki güvenlik ve
idari istikrar ilkelerine uyarlık bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, ...[kararın] BOZULMASINA..."
28. Danıştay Beşinci Dairesinin 21/2/2018 tarihli ve
E.2016/21571, K.2018/10152 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Dava, polis memuru iken 2.5.2009
tarihinde yapılan komiser yardımcılığı sınavında başarısız olan, sınavda yer
alan bazı soruların mahkeme kararıyla iptal edilmesi üzerine yapılan yeni
değerlendirmede başarılı olarak komiser yardımcılığı kursuna başlayan ve bu
kursu başarıyla tamamlayarak komiser yardımcısı olarak atanan davacının,
mahkeme kararı uyarınca puanlama sistemine ilişkin yapılan yeni değerlendirmede
başarısız duruma düştüğünden bahisle yeniden polis memurluğuna atanmasına
ilişkin Emniyet Genel Müdürlüğünün 3.9.2014 tarihli işleminin iptali istemiyle
açılmıştır.
...
Yukarıda yer verilen Anayasa ve Yasa hükümleri
uyarınca uyuşmazlık konusu olay incelendiğinde, 2.5.2009 tarihinde
gerçekleştirilen komiser yardımcılığı kursu yazılı sınavında76 puan almak
suretiyle 191. yedek sırada yer alan davacının komiser yardımcılığı kursuna
başlamaya hak kazanamadığı ancak anılan sınavın bazı sorularının, açılan
davalar neticesinde iptal edilmesi üzerine davalı idarece yapılan yeni sıralama
sonucunda, erkek polis memurları için belirlenen 1125 kişilik kontenjana
girememesine rağmen Hukuk Müşavirliğinin görüşü üzerine kursa devam ettirilen
diğer kursiyerlerin aksine; davacının ikinci değerlendirme neticesinde
hazırlanan yeni listeye göre 78.505 puanla 1119. asil sırada yer alarak
başarılı sayıldığı, akabinde yargı kararı sonucu katılmaya hak kazandığı
komiser yardımcılığı kursunu başarıyla tamamlayarak komiser yardımcısı olarak
atanmak suretiyle, bu statüsü gereği kişisel kazanım elde ettiği görülmektedir.
Bu durumda, davacının komiser yardımcısı
olarak atanmasından dört yıl sonra yargı kararının uygulandığından bahisle,
subjektif kazanımlarını ortadan kaldıracak şekilde, komiser yardımcılığından
polis memurluğuna atanması yolunda tesis edilen işlemde hukuki güvenlik ve
idari istikrar ilkelerine uyarlık bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, ...[kararın] BOZULMASINA..."
B. Uluslararası Hukuk
1. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi
29. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin
birinci fıkrasının ilgili bölümü şöyledir:
“Herkes, medeni hak ve yükümlülükleri
hakkında karar verilmesi için ... bir yargı merciinde ... adil ... bir şekilde
yargılanma hakkına sahiptir. "
2. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi İçtihadı
30. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), hukuk devletinin
temel ilkelerinden biri olan hukuki belirliliğin Sözleşme'nin bütün maddelerine
içkin olduğunu belirtmektedir. (Iordan
Iordanov/Bulgaristan, B. No: 23530/02, 2/7/2009, § 47). AİHM'e göre
hukuk devletinin asli unsurları arasında yer alan hukuki belirlilik veya
güvenlik ilkesi, hukuki durumlarda belirli bir istikrarı temin etmekte ve
kişilerin mahkemelere güvenine katkıda bulunmaktadır. Birbiriyle uyuşmayan
mahkeme kararlarının sürüp gitmesi, yargı sistemine itimadı azaltarak yargısal
bir belirsizliğe yol açabilir (Nejdet Şahin
ve Perihan Şahin/Türkiye [BD], B. No: 13279/05, 20/10/2011, § 57).
Ancak bireylerin makul güvenlerinin korunması ve hukuki güvenlik ilkesi,
içtihadın değişmezliği şeklinde bir hak bahşetmemektedir (Unédic/Fransa, B. No: 20153/04,
18/12/2008, § 74; Nejdet Şahin ve Perihan
Şahin/Türkiye, § 58). AİHM, içtihat farklılıklarının farklı coğrafi
bölgelerde yetkili birden fazla yargısal otoritenin var olduğu yargısal
sistemlerde doğal olduğunu vurgulamaktadır (Iordan
Iordanov/Bulgaristan, § 47; Nejdet
Şahin ve Perihan Şahin/Türkiye, § 51). Hatta içtihat farklılığı aynı
mahkeme içinde de söz konusu olabilir. Bu durum kendi başına Sözleşme'ye
aykırılık teşkil etmez (Nejdet Şahin ve
Perihan Şahin/Türkiye, § 51). Fakat AİHM yüksek mahkemelerin bu
yargısal otoriteler arasındaki içtihat farklılıklarını giderme rolünün
bulunduğunu ifade etmektedir (Iordan
Iordanov/Bulgaristan, § 47).
31. AİHM -açık keyfîliğin bulunması hâli hariç- ulusal
mahkemelerin iç hukuk kurallarına ilişkin yorumlarını sorgulama rolünün
bulunmadığını belirtmektedir. AİHM, aynı şekilde ulusal mahkemelerce açıkça
verilen farklı kararları -açıkça benzer olan davalara ilişkin olsa bile-
kıyaslama gibi bir işlevinin bulunmadığını, ulusal mahkemelerin hukuk
kurallarını yorumlama hususundaki bağımsızlığına saygı gösterilmesi gerektiğini
ifade etmektedir (Nejdet Şahin ve Perihan
Şahin/Türkiye, § 50).
32. AİHM, dinamik ve evrimsel bir yaklaşımın sürdürülememesinin
hukukun gelişimini ve hukukta reformu engelleyeceğini, bu nedenle içtihat
değişikliğinin tek başına etkin adalet yönetimine aykırı olmadığının altını
çizmektedir (Atanasovski/Makedonya Eski Yugoslav
Cumhuriyeti, B. No: 36815/03, 14/1/2010, § 38). AİHM'e göre mahkeme
içtihatlarındaki değişim yargı organlarının takdir yetkisi kapsamında kalmakta
olup böyle bir değişiklik özü itibarıyla önceki çözümün tatminkâr bulunmaması
anlamına gelir (S.S. Balıklıçeşme Beldesi
Tarım Kalkınma Kooperatifi ve diğerleri/Türkiye, B. No: 3573/05 ...
17293/05, 30/11/2010, § 28). Ancak yerleşmiş yargısal pratiğin de içtihat
değişikliğinin gerekçelendirildiği kararda dikkate alınması gerekir (Atanasovski/Makedonya Eski Yugoslav Cumhuriyeti,
§ 38). Bu bağlamda aynı hususta daha önce çıkan kararlardan farklı bir hüküm
kurulması hâlinde mahkemelerce bu farklılaşmaya ilişkin makul bir açıklama
getirilmesi gerekmektedir (Stoilkovska/Makedonya
Eski Yugoslav Cumhuriyeti, B. No: 29784/07, 18/7/2013, § 49).
33. AİHM, hukuki belirlilik şartının ve meşru beklentilerin
korunması gereğinin yerleşik içtihadın sürdürülmesini içermediğinin altını
çizmekte ancak iyi temellere oturmuş yerleşik içtihadın varlığının yüksek
mahkemeye içtihattan ayrılmayı haklılaştıran daha sağlam gerekçeler açıklama
görevi yüklediğini ifade etmektedir. AİHM'e göre yüksek mahkemenin yerleşik
içtihattan farklı karar verilmesinin sebebi hakkında başvurucuya detaylı
açıklama yapma sorumluluğu bulunmaktadır (Atanasovski/Makedonya
Eski Yugoslav Cumhuriyeti, § 38).
34. AİHM, birçok kararında esaslı
ve uzun süreli içtihat farklılıklarının adil yargılanma hakkını
ihlal ettiğine hükmetmiştir. AİHM, esaslı ve uzun süreli içtihat farklılığının
varlığının tespitinde yargısal pratikteki istikrarsızlığı giderecek
mekanizmaların bulunup bulunmadığının ve gerekmesi durumunda bu mekanizmaların
etkili bir şekilde işletilip işletilmediğinin önem taşıdığına işaret etmektedir
(Nejdet Şahin ve Perihan Şahin/Türkiye,
§ 53). AİHM, yargısal uygulamalardaki istikrarsızlığın yol açtığı hukuki
belirsizliklerin ve kararlar arasındaki farklılığı giderecek mekanizmaların
bulunmamasının adil yargılama hakkını zedeleyeceğinin altını çizmektedir (Nejdet Şahin ve Perihan Şahin/Türkiye, §
54). AİHM'e göre devletin hukuk sistemini uyumsuz yargısal kararlar verilmesini
önleyecek şekilde biçimlendirme yükümlülüğü bulunmaktadır (Nejdet Şahin ve Perihan Şahin/Türkiye, §
55).
35. AİHM; 2575 sayılı Kanun uyarınca, Danıştayın bir dairesi ile
İDDK'nın bir karar konusunda tutarsızlığa düştüğü durumlarda İçtihatları
Birleştirme Kurulunun içtihattaki çelişkiyi gideren ve hukuki bağlayıcılığı
olan bir karar verdiğini belirtmektedir. AİHM, benzer davalarda bile olsa
ulusal mahkemelerin farklı kararlarını karşılaştırma yükümlülüğü olmadığını
gözönünde bulundurarak Daire ve İDDK arasındaki yorum farklılığının kendi
içinde Sözleşme'nin 6. maddesini ihlal etmediği görüşündedir (Emel Boyraz/Türkiye, B. No: 61960/08,
2/12/2014, § 73).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
36. Mahkemenin 8/9/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Hakkaniyete Uygun
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
37. Başvurucu; Danıştay Dairesinin bozma kararının benzer
durumlara yönelik verilen İDDK kararlarıyla çelişkili olduğunu, söz konusu İDDK
kararlarını temyiz aşamasında sunmuş olmasına karşın ne temyiz kararında ne de
mahkeme kararında anılan İDDK kararlarından bahsedilmediğini ve emsal kararlar
dikkate alınmaksızın davasının reddedildiğini, komiser yardımcılığı kursunu
başarı ile bitirip komiser yardımcısı olarak atanmasından iki yıl sonra yargı
kararı ile kazanılmış haklarının elinden alındığını belirterek adil yargılanma,
çalışma ve mülkiyet hakları ile hukuki güvenlik ve eşitlik ilkelerinin ihlal
edildiğini iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
38. Anayasa'nın "Hak
arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
39. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikayetleri adil yargılanma
hakkının güvencelerinden biri olan hakkaniyete uygun yargılanma hakkı
kapsamında incelenmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
40. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
41. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu
olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır.
3/10/2001 tarihli ve 4709 sayılı Kanun'un Anayasa'nın 36. maddesinin birinci
fıkrasına "adil yargılanma hakkı"
ibaresinin eklenmesine ilişkin 14. maddesinin gerekçesine göre "değişiklikle Türkiye Cumhuriyeti’nin taraf
olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınmış olan adil yargılama
hakkı metne dâhil" edilmiştir. Dolayısıyla Anayasa'nın 36.
maddesinde herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu ibaresinin
eklenmesinin amacının Sözleşme'de düzenlenen adil yargılanma hakkını anayasal
güvence altına almak olduğu anlaşılmaktadır (Yaşar
Çoban, B. No: 2014/6673, 25/7/2017, § 53).
42. Adil yargılanma hakkı, uyuşmazlıkların çözümlenmesinde hukuk
devleti ilkesinin gözetilmesini gerektirmektedir. Anayasa'nın 2. maddesinde
Cumhuriyet'in nitelikleri arasında sayılan hukuk devleti, Anayasa'nın tüm
maddelerinin yorumlanması ve uygulanmasında gözönünde bulundurulması zorunlu
olan bir ilkedir (Özlem Terzioğlu,
B. No: 2014/19341, 27/11/2017, § 39).
43. Bu noktada hukuk devletinin gereklerinden birini de hukuk
güvenliği ilkesi oluşturmaktadır (AYM, E.2008/50, K.2010/84, 24/6/2010 ve
E.2012/65, K.2012/128, 20/9/2012). Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı
amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi; hukuk normlarının öngörülebilir olmasını,
bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de
yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını
gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de
idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık,
net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî
uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir (AYM,
E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013).
44. Hukuk kurallarının ne şekilde yorumlanacağı ve birden fazla
yorumunun mümkün olduğu durumlarda da bu yorumlardan hangisinin benimseneceği
derece mahkemelerinin yetkisinde olan bir husustur. Anayasa Mahkemesinin
bireysel başvuruda derece mahkemelerince benimsenen yorumlardan birine üstünlük
tanıması veya derece mahkemelerinin yerine geçerek hukuk kurallarını yorumlaması
bireysel başvurunun amacıyla bağdaşmaz. Anayasa Mahkemesinin kanunilik ilkesi
bağlamındaki görevi, hukuk kurallarının birden fazla yorumunun hukuki
belirlilik ve öngörülebilirliği etkileyip etkilemediğini tespit etmektir (Mehmet Arif Madenci, B. No: 2014/13916,
12/1/2017, § 81).
45. Yargısal kararlardaki değişiklikler, hukukun dinamizmini ve
mahkemelerin yaklaşımlarını yaşanan gelişmelere uyarlama kabiliyetlerini
yansıtması yönüyle olumludur. Ancak uygulamadaki birlikteliği sağlamaları
beklenen yüksek mahkemeler içinde yer alan dairelerin benzer davalarda tatmin
edici bir gerekçe göstermeksizin farklı sonuçlara ulaşmaları; bir kararın
belirli bir daireye düştüğü takdirde onanacağı, başka bir daire tarafından ele
alındığı takdirde bozulacağı gibi ihtimale dayalı ve birbirine zıt sonuçları
ortaya çıkartır. Bu ise hukuki belirlilik ve öngörülebilirlik ilkelerine ters
düşecektir. Ayrıca böyle bir algının toplumda yerleşmesi hâlinde bireylerin
yargı sistemine ve mahkeme kararlarına duymaları beklenen güven zarar görebilir
(Türkan Bal, B. No: 2013/6932,
6/1/2015, § 64).
46. Hukukun üstünlüğü ilkesi gereği yargı sistemine olan bu
güveni sağlamak ve korumakla yükümlü olan devlet, aynı yargı koluna dâhil
mahkemeler arasındaki derin ve süregelen içtihat farklılıklarını ortadan
kaldırabilecek nitelikte bir mekanizmayı kurmak ve bu mekanizmanın etkin bir
şekilde işleyişini sağlayacak düzenlemeler yapmakla yükümlüdür (Elif Ceyda Özdamar, B. No: 2014/7838,
19/12/2017, § 46).
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
47. Somut başvurunun konusu, benzer konulara ilişkin davalarda
yargısal anlamda aralarında hiyerarşi ilişkisi bulunan aynı yargı koluna dâhil
mahkemelerin kararları arasında çelişki bulunduğu iddiasıdır.
48. Başvuru konusu olayda polis memuru olarak görev yapan
başvurucu, kazanamadığı ve yedek sırada yer aldığı sınavın bazı sorularının
iptal edilmesi nedeniyle yapılan yeniden değerlendirilme üzerine de belirlenen
sıralamaya girememiş ve bunun üzerine kursa katılamayacağına ilişkin işlemin
iptali istemiyle dava açmıştır. Söz konusu davada yürütmenin durdurulması
isteminin reddi kararına yapılan itiraz üzerine Ankara Bölge İdare Mahkemesinin
23/3/2011 tarihli kararı ile dava konusu işlemin yürütmesinin durdurulmasına
karar verilmiş (bkz. § 10); bu karar gereği başvurucu, kursa kabul edilmiş ve
kurstan mezun olarak komiser yardımcısı unvanıyla göreve başlamıştır. Başvurucu
kursa devam ederken anılan uyuşmazlık hakkında Ankara 6. İdare Mahkemesince
29/2/2012 tarihli iptal kararı verilmiş; idarenin üçüncü bir başarı sıralaması
oluşturacağı, bu sıralamaya göre başvurucunun başarılı olup olmadığının
belirleneceği ve başvurucunun başarısız sayılmasına ilişkin işlemde bu yönüyle
hukuka uygunluk bulunmadığı hüküm altına alınmıştır (bkz. § 12). Başvurucunun
idare tarafından oluşturulan üçüncü başarı listesinde belirlenen sıralamaya da
girememesi nedeniyle başvurucu komiser yardımcılığından polis memurluğuna
atanmıştır. Anılan işlemin iptali istemiyle açılan davada da nihai olarak
üçüncü başarı listesi sonucuna göre başvurucunun kursa katılıp katılmayacağı
hususunun belli olacağına yönelik yargı kararının uygulanması amacıyla tesis
edilen işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı belirtilmiş, ayrıca kazanılmış
hakların korunması ilkesinin mevcut olayda uygulama alanının bulunmadığı ifade
edilmiştir (bkz. § 16).
49. Benzer konulara yönelik uyuşmazlıklarda ise İDDK tarafından,
Mahkemece verilen yürütmenin durdurulması kararının uygulanması amacıyla
davacının komiser yardımcılığı kursuna kabul edilerek anılan kadroya ataması
ile bir hak elde ettiği ve bu suretle kazandığı komiser yardımcısı unvanının
korunması bakımından önem taşıdığından dava konusu işlemlerin iptali yolunda
verilen mahkeme kararlarında sonucu itibarıyla hukuka aykırılık görülmediği
belirtilmiştir (bkz. §§ 24, 25).
50. Yukarıda Danıştay içtihatları kısmında yer verilen Özel
Daire ve İDDK kararlarının incelenmesi neticesinde yorum farklılığının
kazanılmış hakların korunması ilkesinin değerlendirilmesinden kaynaklandığı
anlaşılmaktadır. İDDK, uyuşmazlık uyarınca idarece hazırlanan üç ayrı başarı
listesinde hiçbir şekilde yer almasa bile yargı kararı uyarınca komiser
yardımcılığı kursuna kabul edilerek anılan kadroya ataması yapılanların bir hak
elde ettiğini belirtmekte iken Özel Daire sadece anılan başarı listelerinde
doğrudan veya yargı kararıyla herhangi bir şekilde yer almış -daha sonraki
listelerde yer almasalar bile- kişilerin kişisel kazanım elde ettiği sonucuna
varmıştır.
51. Başvuruya konu yorum farklılığı, yargı sistemimizin teşkilat
yapısı ile doğrudan bağlantılı olup 2575 sayılı Kanun'un 39. maddesi uyarınca
içtihat farklılığının içtihadı birleştirme kararı yoluyla giderilmesi mümkündür
ve bu suretle sistem içinde içtihat farklılığını giderecek yeterli mekanizmalar
mevcuttur. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin bu noktadaki görevi, bizzat
Anayasa'da düzenlenen bir yargı sisteminin yerindeliğini tartışmak değil bu
sistemin doğal bir sonucu olarak ortaya çıkan içtihat farklılığının yine
Anayasa'da güvence altına alınan adil yargılanma hakkına etkisini somut olayın
koşulları ışığında değerlendirmektir (Elif
Ceyda Özdamar, § 50).
52. Somut olayda ikinci başarı listesinde sıralamaya giremeyen
başvurucunun kursa katılımının sağlanması talebinde yaptığı başvurunun
reddedilmesi üzerine açtığı davada Ankara 6. İdare Mahkemesinin 29/2/2012
tarihli kararı ile idarenin üçüncü bir başarı sıralaması oluşturacağı ve bu
sıralamaya göre başvurucunun başarılı olup olmadığının belirleneceği yönünde
hüküm kurulduğu, bu kapsamda başvurucu açısından üçüncü listede yer
alamayabileceği ve başarılı sayılmayabileceği hususunun öngörülebilir olduğu
kanaatine ulaşılmıştır. Özel Dairece de söz konusu listeye giremeyerek
başarısız olan başvurucu hakkında yargı kararının uygulanması amacıyla tesis
edilen polis memurluğuna atanma işleminde hukuka aykırılık bulunmadığı
belirtilmiştir.
53. Bu itibarla başvurucu aleyhine sonuçlanan somut başvuruya
ilişkin kararın yeterli gerekçe içerdiği, ayrıca bahsi geçen kararlar
arasındaki yorum farklılığın hukuki güvenliği sarsacak nitelikte olmadığı ve bu
farklılığı giderecek yeterli mekanizmaların bulunduğu hususları birlikte
değerlendirildiğinde hukuki belirsizliğin bulunduğundan söz edilmesi mümkün
görülmemektedir.
54. Ayrıca başvurucu; yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu
deliller ve görüşler hakkında bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve
iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve
iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da
uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi
tarafından dinlenmediğine veya kararın gerekçesiz olduğuna ilişkin bir bilgi ya
da kanıt sunmadığı gibi mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açık bir
keyfîlik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilmemiştir.
55. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 36.
maddesinde güvence altına alınan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal
edilmediğine karar verilmesi gerekir.
Serdar ÖZGÜLDÜR ve Selahaddin MENTEŞ bu görüşe katılmamışlardır.
B. Mahkemenin Bağımsız ve Tarafsız Olmadığına
İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
56. Başvurucu; rütbesinin iki kez tenziline neden olan
kararlarda adı geçen üyelerin Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel
Devlet Yapılanması (PYD) örgüt mensubu olduklarından dolayı mesleklerinden
ihraç edildiklerini, bu üyelerin vermiş olduğu kararların hukuki olmadığını,
2009 yılında sınavı kazanarak 2010 yılında mezun olup atanan yaklaşık iki yüz
komiser yardımcısının da FETÖ/PYD mensubu oldukları gerekçesiyle meslekten
ihraçlarına karar verildiğini belirtmiştir.
2. Değerlendirme
57. Bir mahkemenin bağımsızlığının belirlenmesinde; üyelerinin
atanma şekli ve görev süreleri, teminatı ve bağımsız olduğu yönündeki görüntüsü
önem arz etmektedir. Mahkemenin tarafsızlığı ise uyuşmazlığın çözümünü etkileyecek
bir ön yargı, tarafgirlik ve menfaatin bulunmaması ile tarafların leh ve
aleyhlerinde bir düşünce veya menfaate sahip olunmamasını ifade eder.
Tarafsızlığın öznel ve nesnel olmak üzere iki boyutu bulunmakta olup bu
kapsamda hâkimin birey olarak mevcut davadaki kişisel tarafsızlığının yanı sıra
kurum olarak mahkemenin kişide bıraktığı izlenimin de dikkate alınması
gerekmektedir (Hikmet Kopar ve diğerleri,
B. No: 2014/14061, 8/4/2015, § 109, 110).
58. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 47. maddesinin (3),48.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları uyarınca bireysel başvuruda, kamu
gücünün neden olduğu iddia edilen ihlale dair olayların tarih sırasına göre
özeti yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki hakların ne şekilde ihlal
edildiği, buna ilişkin gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014,
§§ 19, 20).
59. Somut olayda başvurucu, yargılandığı davada görev alan
hâkimlerin FETÖ/PDY soruşturmaları kapsamında terör örgütü üyesi oldukları
iddiasıyla mesleklerinden ihraç edildiğini, bu hususun da yargının
tarafsızlığına ve bağımsızlığına zarar verdiğini ileri sürmekteyse de
mahkemenin bağımsızlığını ve tarafsızlığını ihlal eden hususlara ilişkin somut
açıklamada bulunmamış; herhangi bir belge veya bilgi sunmamıştır. Bu itibarla
ihlal iddiasına ilişkin delillerini sunma ve temel hak ve özgürlüğünün ihlal
edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunma yönündeki yükümlülüğünü yerine
getirmemiştir. Dolayısıyla başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların
temellendirilemediği sonucuna ulaşılmıştır.
60. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
2. Mahkemenin bağımsız ve tarafsız olmadığına ilişkin iddianın
açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının İHLAL
EDİLMEDİĞİNE Serdar ÖZGÜLDÜR ve Selahaddin MENTEŞ'in karşıoyları ve
OYÇOKLUĞUYLA,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
8/9/2020 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Başvurucunun 2.5.2009 tarihinde girdiği Komiser Yardımcılığı
Kursu Sınavında aldığı not itibariyle 304. yedek olarak sıralandığı
anlaşılmakla beraber, başka bir kişi tarafından hatalı soru olduğu gerekçesiyle
açılan idari dava üzerine, yetkili idare mahkemesince verilen iptal kararı
sonucu yeniden yapılan sıralamada 115. yedek olarak belirlendiği, başvurucunun
anılan kursa katılamayacağı yolundaki işleme karşı açtığı davada ise Bölge
İdare Mahkemesince 23.3.2011 tarihinde yürütmenin durdurulmasına karar verildiği
ve bu karar üzerine idarece davacının 3.10.2011 tarihinde anılan kursa kabul
edilerek 12.7.2012 tarihinde bu kursta başarılı olmasıyla komiser yardımcısı
nasbedildiği, davacının açtığı iptal davasının ise 29.2.2012 tarihinde iptalle
sonuçlandığı, bu iptal kararı üzerine idarece yeni bir sıralama yapıldığı ve
yapılan üçüncü sıralamada da asıl kontenjana giremediği anlaşılarak, idarece
18.9.2012 tarihli işlemle tenzili rütbe ile komiser yardımcılığı rütbesi geri
alınarak polis memuru statüsüne indirildiği, bu işlemden sonra anılan idare
mahkemesi kararının 25.4.2013 tarihinde Danıştay’ca onandığı, davacının tenzili
rütbe işlemine karşı açtığı davada ilgili İdare Mahkemesince 1.2.2013 tarihinde
iptal kararı verildiği, bu karar uyarınca 15.4.2013 tarihli idari işlemle
başvurucunun yeniden komiser yardımcılığı rütbesine terfi ettirilerek
atamasının yapıldığı, anılan iptal kararının 9.4.2014 tarihinde Danıştay’ca
bozulması üzerine bu karara uyan İdare Mahkemesince 30.9.2014 tarihinde davanın
reddine karar verildiği ve idarenin 9.9.2014 tarihli işlemi ile başvurucu
hakkında ikinci kez tenzili rütbe yapılarak polis memuru statüsüne indirildiği,
Danıştay’ın İdare Mahkemesinin verdiği red kararını 14.3.2016 tarihinde onadığı
ve karar düzeltme istemini de 14.2.2016 tarihinde reddettiği anlaşılmaktadır.
2. Başvurucunun komiser yardımcılığı kursuna katılması bir yargı
kararına(yürütmenin durdurulması kararına) dayanmakta; dokuz aylık bu kursta
başarılı olması ise tamamen kendi çabasına dayalı bulunmaktadır. Başvurucunun
komiser yardımcısı statüsüne atandıktan sonra, sınav sorularının hatalı olduğu
gerekçesiyle verilen idari yargı kararları sonunda yapılan sıralamada öngörülen
kontenjana giremeyerek yine yedek listede kalması olgusu ise tamamen
başvurucunun dışında olup; yargı kararı uyarınca kabul edildiği kursta başarılı
olarak komiser yardımcılığı statüsüne atanması, başvurucu yönünden en azından
bir “kazanılmış müesses durum” teşkil etmiştir. Başvurucunun tenzili rütbe
işlemine karşı açtığı davada verilen iptal kararı üzerine ikinci kez komiser
yardımcılığı statüsüne getirilmesi de yine bir yargı kararına dayalıdır. Gerek
adli yargıda gerek idari yargıda yargı kararlarının “yarışması” sözkonusu
olamaz. Bu ilkenin yansıması olarak da yargı kararlarından bazılarına itibar
edilmesi (üstünlük tanıması), bazılarına itibar edilmemesi diye bir şeyden
bahsedilemez. Kamu görevlilerin yargı kararına dayalı olarak edindikleri
pozisyon ve statüler de bir başka yargı kararı esas alınarak geri alınamaz.
Başvurunun somutunda bu ilke temelden çiğnenmiş, başvurucunun yargı
kararlarıyla kabul edildiği kurstaki şahsi başarısıyla mezun oluşuna hiç hukuki
değer verilmeyip, adeta tüm gelişmelerin müsebbibi gibi değerlendirilerek ve
sadece aleyhine sonuç doğuran kararlar esas alınarak başvuru konusu sonuç
meydana getirilmiştir. Çoğunluk kararının gerekçesinde yer verilen Danıştay
İDDK ve Daire kararları da başvurucunun bu konudaki hukuki haklılığını ortaya
koyucu mahiyettedir.
3. Başvurucunun başvuru formuna eklediği ve kendisiyle aynı
konumda olan (yargı kararına dayalı olarak kursa katılıp komiser yardımcısı
olan, ancak akabinde rütbeleri geri alınanlar) kişilerle ilgili olarak Danıştay
İdari Dava Daireleri Kurulunca verilen 3.6.2015 tarihli iki kararın
incelenmesinde de “… Yargı kararının uygulanması amacıyla davacının komiser
yardımcılığı kursuna kabul edilerek anılan kadroya atamasının yapılması, bu
suretle kazandığı komiser yardımcısı unvanının korunması bakımından önem
taşımaktadır. Bu durumda, davacının yargı kararının uygulanması sonucunda bir
hak elde ederek komiser yardımcı kadrosuna atanmış olması karşısında, dava
konusu işlemlerin iptali yolunda verilen mahkeme kararında sonucu itibariyle
hukuka aykırılık görülmemiştir…” gerekçesine dayalı olarak bu kişilerin lehine
nihai karar verildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda, Danıştay ilgili Dairesinde
sonuçlanan davaların kişilerin aleyhinde, Danıştay İdari Dava Daireleri
Kurulunda (İDDK) sonuçlanan davaların ise kişilerin lehinde sonuçlandığı,
adaletin tesisinin, ilgili yargı merciine göre bir nevi tesadüfe bağlı olduğu
görülmektedir. İlgili idare mahkemesi bozma ilâmına karşı direnmediği için
başvurucunun davası ilgili Dairede aleyhine olarak sonuçlanmıştır. Bu Tespit ve
durum dahi adil yargılanma halinin ihlâl edildiğini açıkça ortaya koymaktadır.
4. Açıklanan nedenlerle; başvurucunun hakkaniyete uygun
yargılanma hakkının, dolayısıyla adil yargılanma hakkının ihlâl edildiği
kanaatine vardığımızdan, çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmıyoruz.
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Selahaddin MENTEŞ
|