TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SİNAN GÜL BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/7628)
|
|
Karar Tarihi: 27/2/2020
|
R.G. Tarih ve Sayı: 9/4/2020 - 31094
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Ali KOZAN
|
Başvurucu
|
:
|
Sinan GÜL
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kapalı ceza infaz kurumunda bulunan hükümlülerin
avukatlarıyla telefonla görüşmelerine izin verilmemesi nedeniyle haberleşme
hürriyetinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 4/4/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Komisyonca başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar
verilmiştir.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlık
görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden ulaşılan bilgi ve belgelere göre
ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Kırıkkale F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza
İnfaz Kurumunda (Ceza İnfaz Kurumu) devletin egemenliği altında bulunan
topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya çalışmak suçundanhükümlü
olarak bulunmaktadır.
9. Başvurucunun avukatı ile telefonla görüşme talebi Ceza İnfaz
Kurumu İdare ve Gözlem Kurulu Başkanlığının (İdare ve Gözlem Kurulu) 26/1/2016
tarihli kararıyla reddedilmiştir. Kararın gerekçesinde ilgili mevzuat
hatırlatıldıktan sonra 6/4/2006 tarihli ve 26131 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Tüzük'ün (İnfaz Tüzüğü) 88. maddesinde hükümlülerin
belgelendirilmek şartıyla eşi, ikinci dereceye kadar kan ve birinci derece
kayın hısımları, vasisi veya kayyumları ile telefonla görüşme haklarının olduğu
belirtilmiştir. Mevzuatta avukat ile telefonla görüşmeye ilişkin düzenleme
olmadığı vurgulanarak başvurucunun sadece mevzuatta sayılan kişilerle telefonla
görüşebileceği ifade edilmiştir.
10. Başvurucu anılan karara yaptığı itirazında; avukatıyla
telefonla görüşme hakkının engellendiğini, Ceza İnfaz Kurumunun haksız
uygulaması nedeniyle Anayasa'da yer alan haklarının ihlal edildiğini, aynı
konuda Adana ve Adıyaman İnfaz Hâkimliğince verilmiş emsal kararlar olduğunu
belirtmiştir. Kırıkkale İnfaz Hâkimliği ilgili mevzuata atıf yaparak Kurul
kararının usul ve kanuna uygun olduğu gerekçesiyle itirazın reddine karar
vermiştir.
11. Başvurucunun bu karara itirazı, Kırıkkale Ağır Ceza
Mahkemesinin 23/3/2016 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
12. Nihai karar 30/3/2016 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir.
13. Başvurucu 4/4/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
14. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un başvuru tarihi itibarıyla yürürlükte
olan "Hükümlünün telefon ile haberleşme
hakkı" kenar başlıklı 66. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Kapalı ceza infaz kurumlarındaki
hükümlüler, tüzükte belirlenen esas ve usullere göre idarenin kontrolündeki
ücretli telefonlar ile görüşme yapabilirler. Telefon görüşmesi idarece dinlenir
ve kayıt altına alınır. Bu hak, tehlikeli hâlde bulunan ve örgüt mensubu
hükümlüler bakımından kısıtlanabilir."
15. 5275 sayılı Kanun'un
"Avukat ve noterle görüşme hakkı" kenar başlıklı 59.
maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"(1) Hükümlü, avukatlık mesleğinin icrası
çerçevesinde avukatları ile vekâletnamesi olmaksızın en çok üç kez görüşme
hakkına sahiptir.
(2) Avukat ve noter ile görüşme, meslek
kimliklerinin ibrazı üzerine, tatil günleri dışında ve çalışma saatleri içinde,
bu iş için ayrılan görüşme yerlerinde, konuşulanların duyulamayacağı, ancak güvenlik
nedeniyle görülebileceği bir biçimde yapılır.
(3) Avukatlar, vekâletnameleri olsa da aynı
anda birden fazla hükümlü ile görüşme yapamazlar."
16. 5275 sayılı Kanun'un "Hükümlünün,
mektup, faks ve telgrafları alma ve gönderme hakkı" kenar
başlıklı 68. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"(1) Hükümlü, bu maddede belirlenen
kısıtlamalar dışında, kendisine gönderilen mektup, faks ve telgrafları alma ve
ücretleri kendisince karşılanmak koşuluyla, gönderme hakkına sahiptir.
...
(4) Hükümlü tarafından resmî makamlara veya
savunması için avukatına gönderilen mektup, faks ve telgraflar denetime tâbi
değildir."
17. 5275 sayılı Kanun'un
"Tutukluların yükümlülükleri" kenar başlıklı 116.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Bu Kanunun; yüksek güvenlikli kapalı
ceza infaz kurumları,.. avukat ve noterle görüşme hakkı... internet
olanaklarından yararlanma hakkı, mektup, faks ve telgrafları alma ve gönderme
hakkı,... ziyaret ve görüşlerde uygulanacak esaslar,... konularında 66 ilâ
76inci maddelerinde düzenlenmiş hükümlerin tutukluluk hâliyle uzlaşır nitelikte
olanları tutuklular hakkında da uygulanabilir."
18. 5275 sayılı Kanun'un "Tutukluların hakları" kenar
başlıklı 114. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:
"Tutuklunun müdafii ile
olan haberleşmesine ve kurum düzeni çerçevesinde temas ve görüşmelerine hiçbir
suretle engel olunamaz ve kısıtlamalar konulamaz."
19. İnfaz Tüzüğü'nün "Telefonla
görüşme hakkı" kenar başlıklı 88. maddesinin ilgili kısımları
şöyledir:
"(1) Kapalı kurumda bulunan hükümlüler,
belgelendirmeleri koşuluyla eşi, üçüncü dereceye kadar kan ve kayın hısımları
ve vasisi ile telefon görüşmesi yapabilir.
(2) Telefonla görüşmeleri aşağıda belirtilen
esaslara göre yapılır:
a) Hükümlüler, haberleşme
veya iletişim araçlarından yoksun bırakılma veya kısıtlama cezası ile hücreye
koyma cezasının infazı sırasında olmamak koşuluyla, idarenin kontrolünde
bulunan ve kurumun uygun yerlerine yerleştirilen telefonlardan yararlandırılır,
...
e) Hükümlüler, telefon görüşmesi hakkına sahip
oldukları konusunda bilgilendirilir,
f) Hükümlülerin telefonla görüşme gün ve
saatleri, kurumda bulunan telefon adedi, başvuru sırası, kurumun asayiş ve
güvenliği dikkate alınarak idare tarafından belirlenir. Hükümlüler
görüşebilecekleri yakınlarından bir veya birden fazla kişi ile haftada bir kez
ve bir telefon numarasıyla bağlantı kurarak kesintisiz görüşme yapabilir.
Herhangi bir nedenle görüşme gerçekleşememişse daha önceden bildirilen
numaralardan bir diğeriyle görüşebilir. Konuşma süresi görüşme başladığı andan
itibaren on dakikayı geçemez. Ancak tehlikeli hükümlü oldukları idare ve gözlem
kurulu tarafından belirlenen hükümlüler onbeş günde bir kez olmak ve on
dakikayı geçmemek üzere sadece eşi, çocukları, annesi ve babası ile
görüşebilir,
g) Hükümlünün, kurumun güvenliğini tehlikeye
düşüren, suç oluşturan veya bir suça azmettirme ya da yardım etme sonucunu
doğurabilecek konuşmalarda bulunduğu dinleme sırasında belirlendiğinde, görüşme
derhâl kesilir. Bu hâlde hükümlü hakkında adlî veya idarî soruşturmaya esas
olacak işlemler kurum en üst amiri tarafından yapılır,
..."
B. Uluslararası Hukuk
20. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Özel ve aile hayatına saygı hakkı" kenar
başlıklı 8. maddesi şöyledir:
"(1) Herkes .... yazışmasına saygı
gösterilmesi hakkına sahiptir.
(2) Bu hakkın kullanılmasına bir kamu
makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir
toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin
korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının
hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz
konusu olabilir."
21. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM); haberleşme
hürriyetine yapılan müdahalelerin demokratik toplumda zorunluluk teşkil
etmesine ilişkin kriteri incelediği kararlarda öncelikle ceza infaz
kurumlarında bulunan kimselerin yazışmalarının belirli ölçüde kontrolünün başlı
başına Sözleşme'nin ihlaline sebebiyet vermeyeceğini, keza ceza infaz kurumunun
olağan ve makul gereksinimleri dikkate alınarak bir değerlendirmede bulunmanın
gerekli olduğunu belirtmiştir (Mehmet Nuri
Özen/Türkiye, B. No: 12672/08, 11/1/2011, § 51; Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık, B.
No: 5947/72, 6205/73, 7052/75, 7061/75, 7107/75, 7113/75, 7136/75, 25/3/1983, §
98).
22. AİHM kararlarına göre haberleşme özgürlüğüne yapılan
müdahale öncelikle kanunla öngörülmelidir. Müdahalenin yasal dayanağını
oluşturan mevzuatın ulaşılabilir,
yeterince açık ve belirli bir eylemin gerektirdiği sonuçlar açısından öngörülebilir olması gerekir. İkinci
olarak söz konusu sınırlandırma meşru bir
amaca dayalı olmalıdır. Bunun yanı sıra müdahale demokratik bir
toplumda gerekli ve ölçülü olmalıdır. AİHM'e göre demokratik toplumda
zorunluluk kavramı, müdahale teşkil eden eylemin acil bir toplumsal ihtiyaçtan
kaynaklanması ve takip edilen meşru amaç bakımından orantılı olması unsurlarını
içermektedir (Silver ve diğerleri/Birleşik
Krallık, §§ 85-97; Klass ve
diğerleri/Almanya, B. No: 5029/71, 6/9/1978, §§ 42-55; Campbell/Birleşik Krallık, B. No:
13590/88, 25/3/1992, § 34).
23. AİHM'e göre hükümlü ve tutuklular Sözleşme kapsamında kalan
temel hak ve hürriyetlerin tamamına kural olarak sahiptir (Hirst/Birleşik
Krallık (No. 2), B. No: 74025/01, 6/10/2005, § 69). AİHM, ceza infaz kurumunda
tutulmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin sağlanması
gibi güvenliğin ve düzenin korunmasına yönelik kabul edilebilir gerekliliklerin
olması durumunda mahkûmların sahip olduğu haklara sınırlama getirilebileceğini
kabul etmiştir. Ancak bu durumda dahi hükümlü ve tutukluların haklarına yönelik
herhangi bir sınırlama makul ve ölçülü olmalıdır (Silver ve diğerleri/Birleşik
Krallık, B. No: 5947/72 ..., 25/3/1983, §§ 99-105).
24. AİHM mahpuslar ve avukatları arasındaki haberleşmenin
Sözleşme’nin 8. maddesi altında imtiyazlı olduğunu ve avukat ile müvekkil
arasındaki iletişimin gizliliği ilkesinin gözetilmesini temel kural olarak
kabul etmektedir (Campbell/Birleşik Krallık,
§ 48). Öte yandan AİHM hükümlü/tutukluların mektupla haberleşme imkânına
yeterince sahip olmaları durumunda ayrıca telefonla görüşme hakkı tanınmasının
zorunlu olmadığını kabul etmektedir. (A.B./Hollanda,
B. No: 37328/97, 29/1/2002, § 92). Ancak AİHM'e göre iç hukukta böyle bir hak
tanınmış ise bu hakkın kullanımına getirilecek sınırlandırmalar Sözleşme'nin 8.
maddesine müdahale teşkil edebilir (Nusret
Kaya ve diğerleri/Türkiye, 43750/06, 60915/08, 22/4/2014, § 36).
25. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin Üye Devletlere Avrupa
Cezaevi Kuralları Hakkında REC (2006) 2 sayılı tavsiye kararlarının hükümlü ve
tutukluların hukuki danışmanlık almaları ve dış dünya ile ilişkilerine ilişkin
ilgili kısımları şöyledir:
“Hukuki Danışmanlık
23.1. Bütün mahpuslara hukuki danışmanlık alma
hakkı tanınır. Cezaevi yetkilileri onlara bu hakkı kullanmalarında makul
kolaylıklar sağlamalıdır.
23.2. Mahpuslar herhangi bir hukuki mesele
hakkında kendi seçtikleri ve ücretini ödedikleri bir hukuki danışmana
başvurabilirler.
23.3. Kabul edilmiş ve ücretsiz bir hukuki
yardım uygulaması olması halinde, yetkililer bunu tüm mahpusların dikkatine
sunmalıdır.
23.4. Mahpuslar ve hukuki danışmanları
arasında hukuki konularda yapılan görüşmeler, yazışmalar ve diğer iletişimler
gizli tutulmalıdır.
23.5. Ciddi bir suçun işlenmesinin önlenmesi
ya da cezaevi emniyet ve güvenliğinin esaslı bir biçimde ihlal edilmesinin
engellenmesi için, adli bir merci tarafından istisnai hallerde bu gizliliğe
kısıtlamalar getirilebilir.
23.6. Mahpuslar, mahkeme işlemleri ile ilgili
belgelere ulaşabilmeli veya bunları yanlarında bulundurmalarına izin
verilmelidir.
"Dış Dünya ile İlişki
24.1. Mahpusların mümkün olabilen sıklıkta
mektup, telefon veya diğer iletişim vasıtalarıyla aileleriyle, başka kişilerle
ve dışarıdaki kuruluşların temsilcileriyle haberleşmelerine ve bu kişilerin
mahpusları ziyaret etmelerine izin verilmelidir.
24. 2 Devam etmekte olan bir ceza
soruşturması, emniyet, güvenlik ve düzeninin muhafaza edilmesi, suç işlenmesinin
önlenmesi ve suç mağdurunun korunması için gerekli görülmesi halinde,
haberleşme ve ziyaretlere kısıtlamalar konabilir ve izlenebilir. Ancak adli bir
merci tarafından konulan özel kısıtlamalar da dahil olmak üzere, bu tür
kısıtlamalar yine de kabul edilebilir asgari bir iletişime izin vermelidir.
...
24.5. Cezaevi yetkilileri, dış dünyayla
yeterli bir iletişim sürdürmelerinde mahpuslara yardım etmelidirler ve bunun
için onlara uygun destek ve yardım sağlamalıdırlar..."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
26. Mahkemenin 27/2/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
27. Başvurucu; ilgili mevzuata göre avukatıyla telefonla görüşme
hakkının mevcut olduğunu, bu hakkın kısıtlanmasının yasal dayanaklarının mevcut
olmadığını belirtmiştir. Mevzuata göre disiplin cezası hâlinde bile avukat ile
görüşmenin engellenemeyeceğini, bu yönde mahkemelerin verdiği emsal kararlar
olduğunu, disiplin cezası bile olmamasına rağmen avukatıyla telefonla
görüşmesinin, dolayısıyla hukuki yardım almasının engellendiğini vurgulayan
başvurucu adil yargılanma ile kişi hürriyeti ve güvenliği haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
28. Bakanlık görüşünde; başvurucunun haberleşme hürriyetine
yapılan müdahalenin Kanun ile öngörüldüğü, kamu düzenin sağlanması ve suç
işlenmesinin önlenmesi meşru amacına dayalı olduğu belirtilmiştir. İnfaz
Hâkimliği kararı ile anılan karara itiraz üzerine verilen itirazın reddine
ilişkin karardaki tespit ve sonuçların mevzuatın uygulanması niteliğinde
olduğu, bu anlamda Anayasa'da yer alan hak ve özgürlükleri ihlal eder nitelikte
olmadığı veya adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık bir keyfîlik
içermediği değerlendirilmesine yer verilmiştir. Ayrıca başvurucunun avukatı ile
tek görüşme imkânının telefon görüşmesi olmadığını, avukatla belirli günlerde
yüz yüze görüşme imkânın da mevcut olduğu ifade edilmiştir.
29. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanında mevzuatta
hükümlü ve tutukluların avukatıyla telefon vasıtasıyla haberleşmesini
engelleyen bir hüküm olmadığını, kanun tarafından belirlenen bir hakkın idare
tarafından keyfî bir şekilde engellenemeyeceğini, mevzuatta lehine olan
hükümlerin gözetilmediğini belirtmiştir. Bakanlık görüşünde uygulamanın suç
işlenmesinin önlenmesi amacına hizmet ettiğinin belirtildiği ancak telefon
görüşmelerinin dinlenip kaydedildiği, idarenin bu iletişim şekli üzerinde
mutlak denetiminin olduğu hususları gözetildiğinde bir suç işlenmesi hâline
ilişkin zaten bir tedbirin söz konusu olduğu, bu nedenle telefon görüşmelerine
izin verilmemesinin kabul edilir bir yanının olmadığı ifade edilmiştir.
B. Değerlendirme
30. Anayasa’nın başvurunun değerlendirilmesinde dikkate alınacak
"Haberleşme hürriyeti"
kenar başlıklı 22. maddesi şöyledir:
"Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir.
Haberleşmenin gizliliği esastır.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin
önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak
usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak
gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin
yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz.
Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur.
Hâkim, kararını kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, karar kendiliğinden
kalkar.
İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve
kuruluşları kanunda belirtilir."
31. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, §
16). Hükümlü olarak Ceza İnfaz Kurumunda bulunan başvurucunun iddialarının
özünün avukatı ile telefonla görüşmesinin engellenerek haberleşmesinin
kısıtlandığına yönelik olması nedeniyle başvuru, haberleşme hürriyeti
kapsamında incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
32. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Müdahalenin Varlığı
33. Kamu makamlarının bireyin haberleşme özgürlüğüne ve
haberleşmesinin gizliliğine keyfî bir şekilde müdahale etmelerinin önlenmesi,
Anayasa ve Sözleşme ile sağlanan güvenceler kapsamında yer almaktadır.
Haberleşmenin içeriğinin denetlenmesi, haberleşmenin gizliliğine ve dolayısıyla
haberleşme özgürlüğüne yönelik ağır bir müdahale oluşturur. Bununla birlikte
haberleşme özgürlüğü, mutlak nitelikte olmayıp meşru birtakım sınırlamalara
tabidir. Bu kapsamdaki özel sınırlama ölçütleri, Anayasa’nın 22. maddesinin
ikinci fıkrasında sayılmıştır (Mehmet Koray
Eryaşa, B. No: 2013/6693, 16/4/2015, § 50).
34. Somut olayda başvurucunun telefonla haberleşme hakkının
İdare ve Gözlem Kurulu kararıyla kısıtlanmasının haberleşme hürriyetine
müdahale oluşturduğu sonucuna varılmıştır.
b. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
35. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca
Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ...demokratik toplum düzeninin
gereklerine... ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
36. Anayasa’nın 22. maddesinde, herkesin haberleşme özgürlüğüne
sahip olduğu ve haberleşmenin gizliliğinin esas olduğu hüküm altına alınmıştır.
Sözleşme’nin 8. maddesinde de herkesin haberleşmesine saygı gösterilmesini
isteme hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak
koruma alanı, haberleşme özgürlüğünün yanı sıra içeriği ve biçimi ne olursa
olsun haberleşmenin gizliliğini de güvence altına almaktadır. Haberleşme
bağlamında bireylerin karşılıklı ve toplu olarak sözlü, yazılı ve görsel
iletişimlerine konu olan ifadelerinin gizliliğinin sağlanması gerekir. Posta,
elektronik posta, telefon, faks ve internet aracılığıyla yapılan haberleşme
faaliyetlerinin haberleşme özgürlüğü ve haberleşmenin gizliliği kapsamında
değerlendirilmesi gerekir (Mehmet Koray Eryaşa, § 49).
37. Anayasa'nın 19. maddesi gereğince hükümlü ve tutukluların
haberleşme hürriyeti ve aile hayatına saygı hakkının sınırlanması, hukuka uygun
olarak ceza infaz kurumunda tutulmanın kaçınılmaz ve doğal bir sonucudur. Öte
yandan hükümlü ve tutukluların aile hayatına saygı gösterilmesi hakkı, ceza
infaz kurumu idaresinin hükümlü ve tutukluların ailesi ve yakınlarıyla temasını
devam ettirecek önlemleri almasını zorunlu kılmaktadır (Mehmet Zahit Şahin, B. No: 2013/4708,
20/4/2016, § 36).
38. Bununla beraber bu yükümlülük yerine getirilirken ceza infaz
kurumunda tutulmanın kaçınılmaz ve doğal sonuçlarının gözetilmesi
gerekmektedir. Bu bağlamda kamu düzeni ve suç işlenmesinin önlenmesi ile
haberleşme hürriyeti arasında adil bir denge sağlanmalıdır. Ancak ceza infaz
kurumunda bulunmanın doğal sonucu olarak idarenin müdahale konusunda takdir
yetkisinin daha geniş olduğu gözetilmelidir (Mehmet
Koray Eryaşa, § 89).
39. Bu bağlamda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 22. maddesini ihlal
edecektir. Bu sebeple sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve
somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, meşru amaç taşıma,
demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk ve ölçülülük ilkesine uygun
olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
40. Haberleşme hürriyetinin düzenlendiği Anayasa'nın 22.
maddesinin ikinci fıkrasında, söz konusu sınırlama sebeplerine bağlı kalınarak yapılacak
sınırlamanın ancak usulüne uygun olarak verilecek hâkim kararıyla mümkün
olabileceği belirtildikten sonra üçüncü fıkrasında "İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve kuruluşları kanunda
belirtilir." denilerek bu kuralın da mutlak olmadığı ve bu kurala
bazı kurumlar yönünden kanunla sınırlamalar getirilebileceği açıkça
düzenlenmiştir (AYM, E.2014/122, K.2015/123, 30/12/2015, § 71). Bu bağlamda
ceza infaz kurumları, Anayasa'nın 22. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında
istisnaların uygulanacağı kamu kurumlarındandır (Mehmet Koray Eryaşa, §§ 74-76).
41. Öte yandan Anayasa Mahkemesi, Anayasa'da temel hak ve
özgürlüklerin sınırlandırılması gibi münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen
konularda kanunun temel esasları, ilkeleri ve çerçeveyi belirlemiş olması
gerektiğini ve anayasa koyucunun açıkça kanunla düzenlemesini öngördüğü
konularda, yasama organının temel kuralları saptadıktan sonra uzmanlık ve idare
tekniğine ilişkin hususları yürütmeye bırakmasının yasama yetkisinin devri
olarak yorumlanamayacağını kabul etmiştir (AYM, 30/10/2014 E.2014/133,
K.2014/165). Bu bağlamda temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına yönelik
yapılacak kanuni düzenlemelerde kanun koyucunun temel esasları, ilkeleri ve
çerçeveyi belirledikten sonra diğer ayrıntıların düzenleyici işlemler ile
belirlenebileceği kabul edilmiştir. Aksi bir durumda temel hak ve özgürlüklerin
ancak kanunla sınırlanabileceğine ilişkin Anayasa’nın 13. maddesi hükmüne de
aykırılık oluşturacaktır (Mehmet Koray
Eryaşa, § 63).
42. Bu bağlamda başvurucunun telefonla haberleşme hürriyetine
yönelik kısıtlamanın 5275 sayılı Kanun'un 66. maddesinin (1) numaralı fıkrası
ile İnfaz Tüzüğü'nün 88. maddesinde yer alan hükümlere dayanılarak yapıldığı,
bu düzenlemelerin kanunla sınırlama
koşulunu karşıladığı sonucuna varılmıştır.
ii. Meşru Amaç
43. Haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahalenin meşru kabul
edilebilmesi için bu müdahalenin Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında
sayılmış olan millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel
sağlık ve genel ahlakın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin
korunması sebeplerinden biri veya birkaçına dayanması gerekir (Ahmet Temiz, B.
No: 2013/1822, 20/5/2015, § 47).
44. Başvuru konusu olayda haberleşme hürriyetine müdahalenin
kamu düzenin ve güvenliğinin sağlanması ile suç işlenmesinin önlenmesi
kapsamında telefonla görüşme hakkının sınırlandırılması şeklinde uygulandığı ve
anılan müdahalenin meşru amaç taşıma koşulunu karşıladığı değerlendirilmiştir.
iii. Demokratik Toplum
Düzeninin Gereklerine Uygunluk ve Ölçülülük
(1) Genel İlkeler
45. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik
toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir
toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir. Açıktır ki bu başlık
altındaki değerlendirme, sınırlamanın amacı ile bu amacı gerçekleştirmek üzere
başvurulan araç arasındaki ilişki üzerinde temellenen ölçülülük ilkesinden
bağımsız yapılamaz. Çünkü Anayasa’nın 13. maddesinde demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmama ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama biçiminde
iki ayrı kritere yer verilmiş olmakla birlikte bu iki kriter bir bütünün
parçaları olup aralarında sıkı bir ilişki vardır (Ferhat Üstündağ, B.
No: 2014/15428, 17/7/2018, § 45).
46. Orantılılık ise sınırlamayla ulaşılmak istenen amaç ile
başvurulan sınırlama tedbiri arasında dengesizlik bulunmamasına işaret
etmektedir. Diğer bir ifadeyle orantılılık, bireyin hakkı ile kamunun
menfaatleri veya müdahalenin amacı başkalarının haklarını korumak ise diğer
bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulmasına işaret
etmektedir. Dengeleme sonucu müdahalede bulunulan hakkın sahibine terazinin
diğer kefesinde bulunan kamu menfaati veya diğer bireylerin menfaatine nazaran
açıkça orantısız bir külfet yüklendiğinin tespiti hâlinde orantılılık ilkesi
yönünden bir sorunun varlığından söz edilebilir (Ferhat Üstündağ, § 48).
47. Hükümlü veya tutuklular (mahkûmlar), Anayasa'nın 19. maddesi
kapsamında hukuka uygun olarak bir mahkûmiyet kararına istinaden tutulmanın
tabii sonucu olarak kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkından mahrum kalma dışında
(İbrahim Uysal, B. No: 2014/1711, 23/7/2014, §§ 29-33) Anayasa'nın ve
Sözleşme'nin ortak alanı kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına
genel olarak sahiptirler. Bununla birlikte ceza infaz kurumunda tutulmanın
kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin temini gibi ceza infaz
kurumunda güvenliğin sağlanmasına yönelik kabul edilebilir makul
gerekliliklerin olması durumunda sahip oldukları haklar sınırlanabilir (Turan
Günana, B. No: 2013/3550, 19/11/2014, § 35; Mehmet Koray Eryaşa, §§ 50-51).
48. Anayasa'da herkesin haberleşme hürriyetine sahip olduğu
belirtilmiştir. Bu bağlamda ceza infaz kurumunda tutuklu ve hükümlü bulunan
kişilerin de haberleşme hürriyetine sahip olduğu hususunda herhangi bir
tereddüt bulunmamaktadır. Ancak haberleşmenin hangi araçlarla yapılacağı
Anayasa açık bir şekilde belirtilmemiştir. Anayasa'nın haberleşme vasıtalarının
tespiti için suskun kalmasının her türlü haberleşmenin bu kapsamda kabul
edilebileceği sonucunu doğurduğu söylenebilir. Bununla birlikte ceza infaz
kurumları açısından haberleşme hürriyetinin belirlenmesi açısından kamu
makamlarının takdir yetkisinin daha geniş olması ceza infaz kurumunun niteliği
ve amacı bağlamında kabul edilebilir bir durumdur. Bu bağlamda ceza infaz
kurumunda tutulan hükümlü ve tutuklular açısından haberleşme hürriyetinin
kapsamının her türlü iletişim aracını içermeyeceği açıktır. Hükümlü ve
tutuklular açısından haberleşme hürriyetini tamamen ortadan kaldıracak boyutta
olmadığı ve ceza infaz kurumunun güvenliği ve düzeni çerçevesinde somut
olayların özellikleri incelenerek yapılan müdahalenin haberleşme hürriyetini
ihlal edip etmediği değerlendirilecektir. Bu bağlamda temel yaklaşım hükümlü ve
tutukluların dış dünya ile temaslarının desteklenmesi olmalıdır (Mehmet Koray Eryaşa, § 54).
49. Özellikle diğer haberleşme yollarının kullanılabildiği ve
yeterli olduğu durumlarda Anayasa’nın 22. maddesinin hükümlü ve tutukluların
telefonla görüşmesini güvence altına aldığı şekilde yorumlanması mümkün
değildir. Burada dikkat edilecek nokta hükümlü ve tutukluların dış dünya ile
haberleşmesinin sağlanmasında kamu otoritelerinin takdir yetkisinin geniş
yorumlanması gerektiğidir. Haberleşme yöntemlerinden bir veya birkaçının
kullanılabilmesi ve yeterli olması durumunda hükümlü ve tutukluların telefonla
görüşmesine izin verilmemesi tek başına haberleşme hürriyetinin ihlali olarak
değerlendirilemez. Ancak Anayasa’nın 22. maddesi kapsamında hükümlü ve
tutuklulara diğer haberleşme araçları ile birlikte telefonla görüşme imkânı
verilmesi hâlinde bu özgürlüğe yapılacak sınırlandırmaların her hâlükarda
kanunla, meşru bir amaçla ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun
şekilde yapılması ve ölçülü olması gerekmektedir (Mehmet Koray Eryaşa, § 55).
50. Haberleşme hürriyeti çerçevesinde hükümlü ve tutukluların
avukatları ile görüşmesi ayrıca değerlendirilmesi gereken bir konudur. Tüm
hükümlü ve tutuklular Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin Üye Devletlere Avrupa
Cezaevleri Kuralları Hakkında REC (2006) 2 Sayılı Tavsiye Kararlarında da
belirtildiği üzere hukuki danışmanlık alma hakkına sahiptirler (bkz. § 25). Bu
çerçevede hükümlü ve tutuklulara makul kolaylıklar sağlanması ceza infaz kurumu
yönetiminin yükümlülüğüdür. Ancak bu yükümlülüğün hangi iletişim araçları ile
gerçekleştirileceğine dair anılan tavsiye kararlarında da somut bir yol
gösterilmemiştir. Bunun tespiti kamu otoritelerinin sorumluluğundadır (Mehmet Koray Eryaşa, § 57).
51. Ayrıca hükümlü ve tutukluların temel haklarına yapılan
müdahalelere gerekçe olarak gösterilebilecek makul nedenlerin somut olayın tüm
koşulları çerçevesi dâhilinde olaya özgü olgu ve bilgilerle gerekçelendirilmesi
gerekmektedir. Bunun yanı sıra yapılacak değerlendirmede kişinin itham edildiği
suçun ve tutuklama sebeplerinin de dikkate alınması gerekmektedir (Mehmet Zahit Şahin, § 63).
52. Bu bağlamda başvuru konusu olay bakımından yapılacak
değerlendirmelerin temel ekseni, müdahaleye neden olan idari makamlar ve derece
mahkemelerinin kararlarında dayandıkları gerekçelerin haberleşme hakkını
kısıtlaması bakımından demokratik toplum
düzeninin gereklerine uygunluk ve
ölçülülük ilkesine uygun olduğunu inandırıcı bir şekilde ortaya
koyup koyamadığı olacaktır (Mehmet Zahit
Şahin, § 64; Ahmet Temiz,
§ 68).
(2) İlkelerin Olaya
Uygulanması
53. Hükümlü ve tutukluların avukat veya müdafi ile görüşmesi
5275 sayılı Kanun’da ayrı maddelerde düzenlenmiştir. Anılan Kanun’un 66.
maddesinde hükümlülerin avukat ile görüşmesi düzenlenmiştir. Tutuklular
hakkında ise aynı Kanun’un 114. maddesinin (5) numaralı fıkrasında tutukluların
müdafi ile olan haberleşmesine, kurum düzeni çerçevesinde temas ve
görüşmelerine hiçbir suretle engel olunamayacağı ve kısıtlamalar konulamayacağı
belirtilmiştir. Aynı Kanun’un 116. maddesinde belirtilen ve tutukluluk hâliyle
uzlaşır nitelikte olması kaydıyla 66. maddede belirtilen hükümlülerin
avukatları ile görüşme usulü tutuklular açısından da kabul edilmiştir.
54. Anılan mevzuat hükümleri birlikte değerlendirildiğinde
tutukluların ve hükümlülerin telefonla görüşme hakkına sahip oldukları, bununla
birlikte tutuklular yönünden 5275 sayılı Kanun'un 114. maddesiyle müdafiyle
haberleşmesine ilişkin ek bir güvence sağlandığı anlaşılmaktadır. Anılan
güvencenin, devam eden yargılama kapsamında tutukluların savunma haklarını
kullanmalarının kolaylaştırılmasına yönelik olduğu söylenebilir. Bu bağlamda
Anayasa Mahkemesi Mehmet Koray Eryaşa kararında (aynı kararda bkz. §§ 63-68) anılan
düzenlemeleri değerlendirerek tutukluların avukatla veya müdafi ile telefon
vasıtasıyla haberleşme hakkının olduğuna ve bu hakkı engelleyebilecek yeterli
yasal düzenlemenin mevcut olmadığına karar vermiştir .
55. 5275 sayılı Kanun'un 66. maddesinde ise hükümlülerin
telefonla haberleşme hakkı açıkça düzenlenmiş ancak bu hakkın esaslarının tüzük
ile belirleneceği hüküm altına alınmıştır. Bir başka ifade ile hükümlülerin
telefon ile görüşmesi bir hak olarak tanımlanmakla birlikte kimler ile telefon
vasıtasıyla görüşme sağlayabileceğinin ve görüşme şartlarının idarenin takdir
yetkisi kapsamında düzenlenmesi hüküm altına alınmıştır. İlgili İnfaz
Tüzüğü'nde ise anılan yetki bağlamında yapılan düzenleme ile hükümlülerin
telefonla görüşebileceği kişiler eş, üçüncü dereceye kadar kan ve kayın
hısımlar ile vasi olarak sayılmış ve avukat ile telefonla görüşme
öngörülmemiştir. Bu bağlamda yukarıda tutuklular yönünden tespit edilen ek
güvencenin hükümlüleri kapsamadığı, hükümlülerin avukat ve müdafi ile telefon
vasıtasıyla görüşme hakkının kural olarak mevcut olmadığı söylenebilir. Bununla
birlikte telefonla görüşme hakkının kapsamına ilişkin tutuklu ve hükümlüler
yönünden farklı düzenlemeler öngörülmesinin hükümlü ile tutuklunun hukuk
karşısındaki statülerinin farklı olması, diğer bir ifadeyle hükümlü hakkında
kesinleşen ceza mahkûmiyetinin infazı aşamasına geçilmiş olmasına karşın
tutuklunun yargılamasının devam ediyor olması gözetildiğinde demokratik toplum
gereklerine uygun olmadığı söylenemez.
56. Öte yandan anılan mevzuatta hükümlünün avukatıyla telefonla
görüşme hakkı olduğuna dair bir düzenleme olmamakla birlikte yukarıda
belirtilen mevzuata göre (bkz.15, 16) tatil günleri dışında ve çalışma saatleri
içinde avukat ile hükümlünün yüz yüze görüşebileceği, ayrıca mektup, faks gibi
yollarla avukatıyla iletişim kurmasının mümkün olduğu gözetildiğinde
hükümlülere avukat ile telefonla görüşme hakkının tanınmamasının haberleşme
hürriyetini tamamen ortadan kaldıracak boyutta olmadığı, diğer haberleşme
yollarının avukat ile hükümlü arasındaki iletişimin sağlanması açısından
yeterli olduğu anlaşılmaktadır.
57. Bu bağlamda ceza infaz kurumunda kalan hükümlülerin
haberleşme hürriyetleri kapsamında sayılan telefonla görüşme hakkının,
görüşülebilecek kişiler yönünden, bu konuda idareye tanınan geniş takdir
yetkiside dikkate alındığında, sınırlandırılmasının mümkün olduğu söylenebilir.
Ancak bu durumda hükümlülerin avukatlarıyla iletişim kurabilmelerindeki
bireysel yarar ile kamu yararı arasında makul bir dengeleme yapılarak
hükümlülerin öznel durumları gözetilmek suretiyle belli bir esnekliğin
sağlanması gerektiği vurgulanmalıdır. Bu bağlamda hükümlünün avukatıyla telefon
vasıtasıyla görüşme talebi, hükümlünün dayandığı nedenler ve somut olayın öznel
koşulları gözetilerek hukuki yardım almanın kolaylaştırılması temelinde
değerlendirmeli ve yeterli gerekçe ile karşılanmalıdır. Öte yandan hükümlünün
somut durumu gözetildiğinde haberleşme yöntemlerinden bir veya birkaçının
avukat ile haberleşmede kullanılabildiğinin ve diğer iletişimin araçlarının
avukat ile haberleşme açısından yeterli olduğunun tespit edilmesi hâlinde
hükümlünün avukatla telefon aracılığıyla görüşmesine izin verilmemesi tek
başına haberleşme hürriyetinin ihlali olarak kabul edilemez.
58. Somut olayda hükümlü olarak Ceza İnfaz Kurumunda bulunan
başvurucunun avukatıyla yüz yüze görüşme, mektup, faks ve benzeri yöntemlerle
iletişim kuramadığı ya da bu iletişim yollarının yeterli olmadığı yönünde bir
iddiasının olmadığı, ayrıca avukatıyla telefonlagörüşme talebine ilişkin öznel
nedenler de ileri sürmediği görülmüştür. Anılan durum yukarıdaki açıklamalarla
birlikte değerlendirildiğinde, başvurucunun haberleşme hürriyetine yapılan
müdahalenin demokratik toplum gereklerine uygun ve ölçülü olduğu; haberleşme
hürriyetine yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşılmıştır.
59. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 22.
maddesinde güvence altına alınan haberleşme hürriyetinin ihlal edilmediğine
karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 22. maddesinde güvence altına alınan haberleşme
hürriyetinin İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi
mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun
yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA,
D. Kararın bir örneğinin bilgi için Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 27/2/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.