TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ÖZCAN GÜRÇAY BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/76717)
|
|
Karar Tarihi: 9/1/2019
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Murat
BAŞPINAR
|
Başvurucu
|
:
|
Özcan GÜRÇAY
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; darbe teşebbüsüyle bağlantılı olarak yürütülen
soruşturmada uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki olmaması, gizlilik kararı
nedeniyle ilgili belgelerin incelenememesi ve tutukluluk incelemelerinin
hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapılması nedenleriyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 11/11/2016 tarihlerinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün
71. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca başvurunun içtihadın oluştuğu
alana ilişkin olduğu değerlendirilerek Bakanlık cevabı beklenmeden
incelenmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
7. Türkiye 15/7/2016 tarihinde askerî bir darbe teşebbüsüyle
karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü
hâl ilan edilmesine karar verilmiştir. Olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihinde son
bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu
teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve
son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya
Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın
olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz
ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
8. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde
Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından, darbe girişimiyle bağlantılı ya da
doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY'nin
kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık, ticaret, sivil
toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmasına yönelik soruşturmalar
yürütülmüş; çok sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri
uygulanmıştır (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§§ 51, Mehmet Hasan Altan (2)
[GK], B. No: 2016/23672, 11/01/2018, § 12).
9. Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) Başkanlığında bilişim uzman
yardımcısı olarak görev yapmakta olan başvurucu, İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan yürütülen bir
soruşturma kapsamında 2/9/2016 tarihinde İstanbul İl Emniyet Müdürlüğünce
gözaltına alınmıştır.
10. Başvurucu hakkında yürütülen soruşturma dosyasına ilişkin
olarak dosyayı incelemesinin veya belgelerden örnek almasının soruşturmanın
amacını tehlikeye düşürebileceği gerekçesiyle müdafinin soruşturma dosyasını
inceleme yetkisinin kısıtlanmasına İstanbul 4. Sulh Ceza Hâkimliğince 25/7/2016
tarihinde karar verilmiştir.
11. Başvurucu 2/9/2016 tarihinde ifadesi alınmak üzere İstanbul
Cumhuriyet Başsavcılığında hazır edilmiştir. Başvurucunun ifade alma işlemi
sırasında müdafii de hazır bulunmuştur. Başvurucu
ifadesinde özetle FETÖ/PDY ile bir ilgisinin bulunmadığını savunmuştur.
Başvurucu müdafii, atılı suçları işlediğine dair
dosyada delil bulunmaması nedeniyle müvekkilinin serbest bırakılmasını talep etmiştir.
12. Başvurucu, ifadesi alındıktan sonra FETÖ/PDY'ye
üye olma suçundan tutuklanması istemiyle İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk
edilmiştir.
13. Başvurucunun sorgu sırasındaki ifadesi şöyledir:
"Öncelikle ben FETÖ terör örgütüne üye değilim,
bu örgütle herhangi bir ilgim ve alakam bulunmamaktadır, bu konuyla ilgili de
emniyetteki savunmamı aynen tekrar ederim, suçsuzum. Ben Türk Telekoma 2009 yılında kurumun yaptığı yazılı ve sözlü
sınavla girdim, görevim mühendistir, 2010 yılı ocak ayında ayrıldım,
ayrıldıktan sonra 2015 yılında SPK'da bilişim uzman yardımcısı olarak çalışmaya
başladım, halen bu kurumda çalışmaktayım. FETÖ terör örgütüne ait yurt ve
evlerde kalmadım, dershanesine ve okullarına da gitmedim. Bank Asya'da hesabım
yoktur, Fethullah Gülen cemaatine ait gazete ve
dergiye herhangi bir aboneliğim bulunmamaktadır. Bylock
programını telefonuma yüklemedim, bu programı kullanmadım, nasıl ve ne şekilde bylock programını kullandığımı anlamış değilim, ayrıca bu
programı kullandığıma dair varsa yazılı bir belge bu belgeyi de kabul
etmiyorum."
14. İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliğince 2/9/2016 tarihinde "atılı suçun niteliği, mevcut delil durumu,
kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin varlığı, atılı
suçun yasada öngörülen cezasının üst sınırı, kaçma ve delilleri karartma
şüphesi nazara alındığında bu aşamada adli kontrol hükümlerinin uygulanmasının
yetersiz kalacağı anlaşıldığından CMK 100 ve devamı maddeleri uyarınca" gerekçesiyle
başvurucunun tutuklanmasına karar verilmiştir.
15. Anılan karara karşı yapılan itiraz, İstanbul 2. Sulh Ceza
Hâkimliğinin 21/9/2016 tarihli kararıyla kesin olarak reddedilmiştir.
16. Başvurucuya karar 14/10/2016 tarihinde tebliğ edilmiş ve
11/11/2016 tarihinde bireysel başvuru yapılmıştır.
17. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 8/2/2017 tarihli
iddianamesi ile başvurucunun silahlı terör örgütü üyesi olma suçunu
işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle aynı yer Ağır Ceza Mahkemesinde
dava açılmıştır. İddianamede başvurucu dışında doksan iki şüpheli hakkında da
aynı suçlardan cezalandırma talebinde bulunulmuştur. FETÖ/PDY'ye
ve ByLock programına ilişkin genel açıklamaların
yer aldığı iddianamede, diğer sanıklarla birlikte başvurucu yönünden de ByLock
programına ilişkin değerlendirmeler yer almıştır. Başvurucu hakkında ByLock
programına ilişkin yapılan değerlendirme şöyledir:
"... Emniyetten gelen rapora göre
01354100093858 ımeı numaralı ve 551 409 21 31
numaralı hattıyla yapılan tespite göre 14/3/2015 tarihinde BYLOCK programını
yüklediği ..."
18. İstanbul 24. Ağır Ceza Mahkemesinin 13/2/2017 tarihli
iddianamenin iadesine ilişkin yapılan itirazı İstanbul 25. Ağır Ceza
Mahkemesinin 17/2/2017 tarihinde
verdiği kararla kabul edilerek iddianamenin kabulüne karar verilmiş, yapılan
tefrikle E.2017/74 sayılı dosya üzerinden başvurucu ile birlikte otuz dört
şüpheli bakımından kovuşturma aşaması başlamış ve 1/3/2017 tarihli yapılan
tensip incelemesi ile yetkisizlik kararı verilerek dosyanın Ankara Ağır Ceza
Mahkemesine gönderilmesine ve başvurucunun tutukluluğunun devamına karar
verilmiştir.
19. Ankara 18. Ağır Ceza Mahkemesince yapılan tensip incelemesi
ile birlikte 22/5/2017 tarihinde karşı yetkisizlik kararı verilerek dosyanın
yetkili ve görevli mahkemenin belirlenmesi için Yargıtay 5. Ceza Dairesi
Başkanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
20. Yargıtay 5. Ceza Dairesi 2/10/2017 tarihli kararıyla İstanbul
24. Ağır Ceza Mahkemesinin 9/10/2017 tarihli yetkisizlik kararının
kaldırılmasına karar vermiştir.
21. Yargılamaya İstanbul 24. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2017/277
sayılı dosyası üzerinden devam edilmiştir. Başvurucunun 27/10/2017 tarihli
tensip incelemesinde "... üzerine atılı
suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu kapsamında kuvvetli suç şüphesinin
varlığını gösteren müşahhas deliller bulunması, sanıklara isnat edilen suçun
kanunda öngörülen cezalarının alt ve üst sınırlarının kaçma şüphesini
doğurması, Anayasının 13. maddesindeki hukuki
düzenlemede değerlendirildiğinde sanıkların eylemlerinin subüta
ermesi halinde sanıklara verilmesi muhtemel ceza veya güvenlik tedbiri ile
tutuklama tedbirinin ölçülü olması, sanıklar üzerinde adli kontrol hükümleri
ile yeterli ve etkili hukuksal denetim sağlanamayacak oluşu ..." gerekçesiyle
tutukluluğunun devamına ve ByLock
kullanımıyla ilgili araştırmaların yapılmasına karar verilmiştir.
22. Başvurucunun 25/1//2018 tarihli duruşmada savunması alınmış
ve "atılı suçun vasıf ve mahiyeti,
mevcut delil durumu kapsamında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren müşahhas
deliller bulunması, sanıklara isnat edilen suçun kanunda öngörülen cezalarının
alt ve üst sınırlarının kaçma şüphesini doğurması, Anayasının
13. maddesindeki hukukidüzenleme de
değerlendirildiğinde sanıkların eylemlerinin subüta
ermesi halinde sanıklara verilmesi muhtemel ceza veya güvenlik tedbiri ile
tutuklama tedbirinin ölçülü olması, sanıklar üzerinde adli kontrol hükümleri
ile yeterli ve etkili hukuksal denetim sağlanamayacak oluşu" gerekçesiyle
tutukluluğunun devamına karar verilmiştir.
23. Öte yandan Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca FETÖ/PDY ile
bağlantılı yürütülen diğer bir soruşturma kapsamında 23/11/2017 tarihli
iddianame ile başvurucunun silahlı terör örgütü kurma veya yönetme suçunu
işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle aynı yer Ağır Ceza Mahkemesinde
dava açılmıştır. FETÖ/PDY'ye ve ByLock
programına ilişkin genel açıklamaların yer aldığı iddianamede başvurucunun ByLock
programını kullandığına ilişkin değerlendirmeler yer almıştır. Başvurucu
hakkında yapılan değerlendirme özetle şöyledir:
"... fetö/pdy silahlı terör örgütü emniyet mahrem hizmetler
yapılanmasında yer almak suretiyle müsnet terör
örgütü yönetmek suçunu işlediği ifade tutanakları, teşhis tutanakları, dijital
materyallerin incelenmesi sonucu tanzim olunan raporlar, arama ve elkoyma tutanakları, araştırma tutanakları ve tüm
soruşturma evrakı kapsamıyla anlaşıldığından ..."
24. Ankara 25. Ağır Ceza Mahkemesince 11/1/2018 tarihinde iddianamenin kabulüne karar
verilerek yeni bir kovuşturma aşaması başlamış ve 1/2/2018 tarihli kararla
davanın İstanbul 24. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2017/277 sayılı dosyasıyla
birleştirilmesine karar verilmiştir.
25. Birleştirme kararı sonrasında yargılamaya İstanbul 24. Ağır
Ceza Mahkemesince E.2017/277 sayılı dosya üzerinden devam edilmiştir. Mahkemece
2/10/2018 tarihli dördüncü duruşmada başvurucu yönünden dosyanın tefrik
edilerek ayrı bir esasa kaydedilmesine ve "atılı
suçun vasıf ve mahiyeti, dosya kapsamı itibariyle mevcut delil durumu, bylock tespit değerlendirme tutanakları, dijital inceleme
raporları, tanık beyanları, birleşen dosya kapsamları birlikte değerlendirildiğinekuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren somut olguların bulunması, sanıkların üzerlerine atılı suçun CMK
100/3-a maddesi sayılan suçlardan olması, sanıkların üzerlerine atılı suçların
yasa maddesine öngören alt ve üst sınırları Anayasının
13. Maddesindeki hukuki düzenleme de değerlendirildiğindetutuklama
tedbirinin ölçülü olması, sanıklar üzerinde adli kontrol hükümleri ile yeterli
ve etkili hukuksal denetim sağlanamayacak oluşu" gerekçesiyle
tutukluluğun devamına karar verilmiştir.
26. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla
İstanbul 24. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2018/307 sayılı dosyasında derdesttir ve
başvurucunun tutukluluk hâli devam etmektedir.
IV. İLGİLİ HUKUK
27. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Tutuklama nedenleri" kenar
başlıklı 100. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli
veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi
beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama
kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki
hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması
veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya
değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı
yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3)
Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı
halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
...
11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine
Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
..."
28. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama
kararı" kenar başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin
tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi
tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının
istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir.
Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz
kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2)
Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine
ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir.
Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği
yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir."
29. 5271 sayılı Kanun'un "Müdafiin dosyayı inceleme yetkisi" kenar
başlıklı 153. maddesinin ilgili fıkraları şöyledir:
"(2) Müdafiin
dosya içeriğini inceleme veya belgelerden örnek alma yetkisi, soruşturmanın
amacını tehlikeye düşürebilecek ise Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim
kararıyla kısıtlanabilir. Bu karar ancak aşağıda sayılan suçlara ilişkin
yürütülen soruşturmalarda verilebilir:
a) 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
...
7. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine
Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315, 316),
...
(3) Yakalanan
kişinin veya şüphelinin ifadesini içeren tutanak ile bilirkişi raporları ve adı
geçenlerin hazır bulunmaya yetkili oldukları diğer adli işlemlere ilişkin
tutanaklar hakkında, ikinci fıkra hükmü uygulanmaz.
(4)
Müdafi, iddianamenin mahkeme tarafından kabul edildiği tarihten itibaren dosya
içeriğini ve muhafaza altına alınmış delilleri inceleyebilir; bütün tutanak ve
belgelerin örneklerini harçsız olarak alabilir."
30. 6/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Silâhlı örgüt" kenar
başlıklı 314. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci
bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya
yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası
ile cezalandırılır.
(2) Birinci
fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası
verilir."
31. 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun
"Terör suçları" kenar
başlıklı 3. maddesi şöyledir:
"26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 302, 307, 309, 311, 312, 313, 314, 315
ve 320 nci maddeleri ile 310 uncu maddesinin birinci
fıkrasında yazılı suçlar, terör suçlarıdır."
32. 3713 sayılı Kanun'un "Cezaların
artırılması" kenar başlıklı 5. maddesinin birinci fıkrasının
birinci cümlesi şöyledir:
"3 ve 4 üncü
maddelerde yazılı suçları işleyenler hakkında ilgili kanunlara göre tayin
edilecek hapis cezaları veya adlî para cezaları yarı oranında artırılarak
hükmolunur."
33. 23/7/2016 tarihli ve 29779 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanarak yürürlüğe giren 22/7/2016 tarihli ve 667 sayılı Olağanüstü Hal
Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname'nin (KHK)
(18/10/2016 tarihli ve 6749 sayılı Kanun'un) "Soruşturma
ve kovuşturma işlemleri" kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili
kısmı şöyledir:
"26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü,
Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar, 12/4/1991 tarihli ve
3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar ve toplu işlenen
suçlar bakımından, olağanüstü halin devamı süresince;
...
ı) Tutukluluğun incelenmesi, tutukluluğa
itiraz ve tahliye talepleri dosya üzerinden karara bağlanabilir.
..."
34. 27/7/2016 tarihli 29783 Mükerrer sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 25/7/2016 tarihli ve
668 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler ile Bazı Kurum
ve Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında KHK'nın (8/11/2016 tarihli ve
6755 sayılı Kanun'un) "Soruşturma ve
kovuşturma işlemleri" kenar başlıklı 3. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü,
Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar, 12/4/1991 tarihli ve
3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar ve toplu işlenen
suçlar bakımından, olağanüstü halin devamı süresince;
...
c) Tutukluluk kararına itiraz edilen sulh ceza
hâkimliği veya mahkeme, itirazı yerinde görürse kararını düzeltir; yerinde
görmezse en çok on gün içinde, itirazı incelemeye yetkili olan mercie gönderir.
ç) Tahliye talepleri en geç otuzar günlük sürelerle tutukluluğun
incelenmesi ile birlikte dosya üzerinden karara bağlanır.
..."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
35. Mahkemenin 9/1/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
36. Başvurucu; suç işlediğine dair somut bir kanıt bulunmamasına
ve tutuklama tedbiri için mevzuatta öngörülen koşullar gerçekleşmemesine rağmen
tutuklandığını, söz konusu örgütle ilişkilendirilmesinin hukuksuz olduğunu ve
yaptığı itirazın basma kalıp ifadelerle gerekçesiz olarak reddedildiğini
belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
2. Değerlendirme
37. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
38. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla
tutuklanabilir."
39. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19.
maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
a. Uygulanabilirlik
Yönünden
40. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar
başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya
olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl
edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin
kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada
öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen
ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne
dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz
ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu
mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
41. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin
uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlerle ilgili bireysel başvuruları
incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere
ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191).
Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan
suçlama FETÖ/PDY'ye üye olma iddiasıdır. Anayasa
Mahkemesi, anılan suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla
ilgili olduğunu değerlendirmiştir (Selçuk
Özdemir [GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 57; Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 237, 238).
42. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi
kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun
tutuklanmasının başta Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer
maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek,
aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu
aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242;
Selçuk Özdemir, § 58).
b. Genel İlkeler
43. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak ortaya konduktan sonra
ikinci ve üçüncü fıkralarında, şekil ve şartları kanunda gösterilmek koşuluyla
kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak
sayılmıştır (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
44. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik bir müdahale
olarak tutuklamanın Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ve tutuklama
tedbirinin niteliğine uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa'nın
ilgili maddelerinde belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına
dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir (Halas Aslan, B. No: 2014/4994, 16/2/2017, §§ 53, 54).
45. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasına göre tutuklama
ancak suçluluğu hakkında kuvvetli belirti
bulunan kişiler bakımından mümkündür. Bir başka anlatımla
tutuklamanın ön koşulu, kişinin suçluluğu hakkında kuvvetli belirtinin
bulunmasıdır. Bunun için suçlamanın kuvvetli sayılabilecek inandırıcı
delillerle desteklenmesi gerekir (Mustafa
Ali Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 72).
46. Öte yandan Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında,
tutuklama kararının kaçma ya da delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek
amacıyla verilebileceği belirtilmiştir. 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesine
göre de şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması ya da kaçacağı şüphesini
uyandıran somut olguların bulunması, şüpheli veya sanığın davranışlarının
delilleri yok etme, gizleme ya da değiştirme, tanık, mağdur veya başkaları
üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli şüphe
oluşturması hâllerinde tutuklama kararı verilebilecektir. Maddede ayrıca
işlendiği konusunda kuvvetli şüphe bulunması şartıyla tutuklama nedeninin
varsayılabileceği suçlara ilişkin bir listeye yer verilmiştir (Halas Aslan, §§ 58, 59).
47. Diğer taraftan Anayasa'nın 13. maddesinde temel hak ve
özgürlüklere yönelik sınırlamaların
ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda
dikkate alınacak hususlardan biri tutuklama tedbirinin isnat edilen suçun önemi
ve uygulanacak olan yaptırımın ağırlığı karşısında ölçülü olmasıdır (Halas Aslan, § 72).
48. Her somut olayda tutuklamanın ön koşulu olan suçun
işlendiğine dair kuvvetli belirtinin olup olmadığının, tutuklama nedenlerinin
bulunup bulunmadığının ve tutuklama tedbirinin ölçülülüğünün takdiri öncelikle
anılan tedbiri uygulayan yargı mercilerine aittir. Zira bu konuda taraflarla ve
delillerle doğrudan temas hâlinde olan yargı mercileri Anayasa Mahkemesine
kıyasla daha iyi konumdadır (Gülser Yıldırım
(2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, § 123).
49. Bununla birlikte yargı mercilerinin belirtilen hususlardaki
takdir aralığını aşıp aşmadığı Anayasa Mahkemesinin denetimine tabidir. Anayasa
Mahkemesinin bu husustaki denetimi, somut olayın koşulları dikkate alınarak
özellikle tutuklamaya ilişkin süreç ve tutuklama kararının gerekçeleri
üzerinden yapılmalıdır (Erdem Gül ve Can
Dündar [GK], B. No: 2015/18567, 25/2/2016, § 79; Selçuk Özdemir, § 76; Gülser Yıldırım (2), § 124). Nitekim 5271 sayılı
Kanun'un 101. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, tutuklamaya ilişkin
kararlarda kuvvetli suç şüphesini, tutuklama nedenlerinin varlığını ve
tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu gösteren delillerin somut olgularla
gerekçelendirilerek açıkça gösterileceği belirtilmiştir (Halas Aslan, § 75; Selçuk Özdemir, § 67).
c. İlkelerin Olaya
Uygulanması
50. Başvurucu, darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu
belirtilen FETÖ/PDY mensubu olduğu iddiasıyla yürütülen soruşturma kapsamında
silahlı terör örgütü üyesi olma suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi
uyarınca tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
51. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair
kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
52. Başvurucu hakkındaki soruşturma belgelerinde ve düzenlenen
iddianamelerde; başvurucunun FETÖ/PDY üyelerinin kendi aralarındaki iletişimi
sağladığı ifade edilen ByLock
uygulamasının kullanıcısı olduğu belirtilmiştir (bkz. §§ 13, 17, 23, 25).
53. Anayasa Mahkemesi, ByLock uygulamasının özellikleri gözönüne alındığında kişilerin bu uygulamayı
kullanmalarının veya kullanmak üzere elektronik/mobil cihazlarına
yüklemelerinin soruşturma makamlarınca FETÖ/PDY ile olan ilgi bakımından bir
belirti olarak değerlendirilebileceğini belirtmektedir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 106, 267).
Buna göre soruşturma makamlarınca ve tutuklama tedbirine karar veren
mahkemelerce FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan başvurucunun ByLock uygulamasını kullanmasının
somut olayın koşullarına göre suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesi, anılan programın
özellikleri itibarıyla temelsiz ve keyfî bir tutum olarak değerlendirilemez (Selçuk Özdemir; § 74, Neslihan Aksakal, B. No: 2016/42456,
26/12/2017, § 57).
54. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu
değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar gözardı edilmemelidir.
55. Darbe teşebbüsü sonrasında teşebbüsle bağlantılı veya doğrudan
teşebbüsle olmasa da FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlara ilişkin soruşturmalarda,
delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve soruşturmaların güvenlik
içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma tedbirlerinin yetersiz
kalması söz konusu olabilir. Yine FETÖ/PDY ile bağlantılı kişilerin teşebbüs
sırasında veya sonrasında ortaya çıkan kargaşadan yararlanmak suretiyle kaçma
imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi ihtimali normal zamanda işlenen
suçlara göre çok daha fazladır (Aydın Yavuz
ve diğerleri, §§ 271, 272; Selçuk
Özdemir,§§
78, 79).
56. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör
örgütü üyesi olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar
öngörülen suç tipleri arasında olup (bkz. §§ 27-29) isnat edilen suça ilişkin
olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden
durumlardan biridir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016,
§ 61; Devran Duran [GK], B. No:
2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç, 5271 sayılı Kanun'un 100.
maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar
arasındadır (bkz. § 27; Gülser Yıldırım (2), § 148).
57. Somut olayda İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun
tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan silahlı terör örgütüne
üye olma suçunun niteliğine, suça ilişkin kanunda öngörülen yaptırımın
ağırlığına, kaçma ve delilleri karartma şüphesinin varlığına dayanıldığı
görülmektedir (bkz. § 14).
58. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel
koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile İstanbul 1.
Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte
değerlendirildiğinde başvurucu yönünden özellikle -suçun ağırlığına atfen-
kaçma şüphesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olduğu
söylenebilir.
59. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup
olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13.
ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım
(2), § 151).
60. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını
ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize
olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini
aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı yöndeki
değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri,B.
No: 2015/9756, 16/11/2016, § 214; Devran
Duran, § 64). Özellikle darbe teşebbüsüyle veya FETÖ/PDY ile
bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği ile FETÖ/PDY'nin
özellikleri (gizlilik, hücre tipi yapılanma, her kurumda örgütlenmiş olma,
kendisine kutsallık atfetme, itaat ve teslimiyet temelinde hareket etme gibi)
de dikkate alındığında, bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok
daha zor ve karmaşık olduğu ortadadır (Aydın
Yavuz ve diğerleri, § 350).
61. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suç için öngörülen
yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini, önemini, kaçma ve delilleri karartma
şüphesini de gözönünde tutarak başvurucu hakkında
uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının
yetersiz kalacağı sonucuna varmasının (bkz. § 14) keyfî ve temelsiz olduğu
söylenemez.
62. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
63. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin bu hakka dair Anayasa'da (13. ve 19.
maddelerde) yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden
Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme
yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
B. Soruşturma Dosyasına
Erişimin Kısıtlandığına İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
64. Başvurucu; atılı suçla ilgili fiillerin ve somut delillerin
kendisine gösterilmediğini, soruşturma dosyasındaki bilgi ve belgelere
erişiminin engellendiğini ve böylece savunma hakkının kısıtlandığını belirterek
adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
65. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
66. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu itibarla başvurucunun bu bölümdeki iddialarının
Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
a. Uygulanabilirlik
Yönünden
67. Başvurucunun şikâyetlerine konu kısıtlama kararının hakkında
olağanüstü hâl ilanına sebebiyet veren darbe teşebbüsü kapsamında bir faaliyete
katıldığı iddiasıyla yürütülen soruşturmada verilmiş olması nedeniyle bu
kararın hukuki olup olmadığının, bir başka ifadeyle kararın kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı üzerindeki etkisinin incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi
kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle kısıtlama kararının ve
bu kararın uygulamasının Anayasa'nın 19. maddesinde yer alan güvencelere aykırı
olup olmadığı tespit edilecektir.
b. Genel İlkeler
68. Anayasa Mahkemesi, 5271 sayılı Kanun'un 153. maddesine göre
verilen kısıtlama kararlarının kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ve özellikle
tutuklu kişilerin tutukluluğa yönelik itirazda bulunma hakları üzerindeki
etkisini birçok kararında incelemiş ve anılan kararlarda inceleme yöntemine
ilişkin ilkelerini belirtmiştir (Günay Dağ
ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 168-176; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 105-107;
Erdem Gül ve Can Dündar, §§ 46-48; Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri,
§§ 248-257).
69. Anayasa'nın 19. maddesinin dördüncü fıkrası, yakalanan veya
tutuklanan kişiye yakalama veya tutuklama sebeplerinin ve haklarındaki
iddiaların hemen yazılı olarak bildirilmesini, yazılı bildirimin mümkün olmaması
hâlinde sözlü olarak derhâl; toplu suçlarda ise en geç hâkim huzuruna
çıkarılıncaya kadar bildirilmesini öngörmektedir (Günay Dağ ve diğerleri, §
168).
70. Diğer taraftan Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası
uyarınca, hürriyeti kısıtlanan kişi kısa sürede durumu hakkında karar
verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı hâlinde hemen serbest
bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına
sahiptir. Fıkrada öngörülen bu usulde, adil yargılanma hakkının bütün
güvencelerini sağlamak mümkün değil ise de iddia edilen tutmanın koşullarına
uygun somut güvencelerin yargısal nitelikli bir kararla sağlanması gerekir (Mehmet Haberal, B. No: 2012/849, 4/12/2013, §§ 122, 123).
71. Özellikle üçüncü kişilerin temel haklarını korumak, kamu
menfaatini gözetmek veya adli makamların soruşturma yaparken başvurdukları
yöntemleri güvence altına almak gibi amaçlarla soruşturma aşamasında bazı
delillere erişim yönünden kısıtlama getirilmesi gerekebilir. Bu nedenle
soruşturma evresinin sağlıklı bir şekilde yürütülebilmesi amacıyla müdafinin
dosya inceleme yetkisinin kısıtlanmasının demokratik toplum düzeni bakımından
gerekli olmadığı söylenemez. Ancak dosyaya erişim hakkına getirilecek kısıtlamanın
kısıtlama kararıyla ulaşılmak istenen amaç ile orantılı olması ve savunma
hakkının yeterince kullanılmasını engelleyecek nitelikte bulunmaması
gerekmektedir (AYM, E.2014/195, K.2015/116, 23/12/2015, § 107).
72. Yakalanan bir kişiye, yakalanmasının temel maddi ve hukuki
sebepleri teknik olmayan ve anlayabileceği basit bir dilde açıklanmalı; böylece
kişi, uygun görürse hürriyetinden yoksun bırakılmasının Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası kapsamında kanuna uygunluğuna itiraz etmek üzere
mahkemeye başvurma imkânına sahip olabilmelidir. Anayasa'nın 19. maddesinin
dördüncü fıkrası, yakalama veya tutuklama sırasında verilen bilgilerin
yakalanan veya tutuklanan kişiye isnat edilen suçların tam bir listesini
içermesini, bir başka deyişle hakkındaki suçlamalara esas tüm delillerin
bildirilmesini ya da açıklanmasını gerektirmemektedir (Günay Dağ ve diğerleri, § 175).
73. İfadesi ya da savunması alınırken başvurucuya erişimi
kısıtlanan belgelerin içeriğine ilişkin sorular sorulmuş ve başvurucunun
tutukluluk kararına yönelik itirazında bu belgelerin içeriğine atıfta bulunmuş
olması durumunda başvurucunun tutukluluğa temel teşkil eden belgelere
erişiminin olduğunun, içerikleri hakkında yeterli bilgiye sahip bulunduğunun ve
bu nedenle de tutukluluk hâlinin gerekçelerine yeterli biçimde itiraz etme
imkânını elde ettiğinin kabulü gerekmektedir. Böyle bir durumda kişi,
tutukluluğa temel teşkil eden belgelerin içeriği hakkında yeterli bilgiye
sahiptir (Hidayet Karaca, § 107).
c. İlkelerin Olaya Uygulanması
74. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan 8/7/2017
tarihli iddianameden anlaşıldığı üzere başvurucu hakkında yürütülen soruşturma
dosyasına ilişkin olarak dosyasını inceleme yetkisinin kısıtlanmasına İstanbul
4. Sulh Ceza Hâkimliğince 25/7/2016 tarihinde karar verilmiştir. Bununla
birlikte İstanbul 24. Ağır Ceza Mahkemesince iddianamenin kabul edildiği
17/2/2017 tarihi itibarıyla kısıtlılık, 5271 sayılı Kanun'un 153. maddesinin
(4) numaralı fıkrası uyarınca kendiliğinden sona ermiş bulunmaktadır.
75. Başvurucuya yöneltilen suçlamaya ilişkin olgular temelde ByLock
uygulamasının kullanıcısı olmasıdır. Başvurucunun soruşturma aşamasında alınan
ifadeleri incelendiğinde kendisine isnat edilen suçlamalara ilişkin olarak
açıklamada bulunulduğu ve bu suçlamalara konu eylemlerle ilgili sorular
yöneltildiği, başvurucunun da isnat edilen eylem ve suçlamalara karşı savunma
yaptığı, başvurucunun savunmasında suçlamayı kabul etmediği görülmektedir.
76. Diğer taraftan İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliğince yapılan
sorgu sırasında başvurucuya yüklenen suçun anlatıldığı ve bu sırada
başvurucunun müdafiinin de hazır bulunduğu
anlaşılmıştır. Başvurucu, suçlamalardan ve suçlamaların dayanaklarına ilişkin
bilgi ve belgelerden haberdar olduktan sonra müdafiiyle
birlikte hâkim önünde savunmasını sözlü olarak dile getirmiş; bu savunmasında
da kolluktaki anlatımları doğrultusunda suçlamaları kabul etmemiştir.
77. Ayrıca başvurucunun -5271 sayılı Kanun'un 153. maddesinin
(3) numaralı fıkrasına aykırı olarak- kuralda belirtilen ifadelerini içeren
tutanaklar, bilirkişi raporları ve hazır bulunmaya yetkili olduğu diğer adli
işlemlere ilişkin tutanaklara erişiminin kısıtlandığı yönünde bir şikâyeti de
bulunmamaktadır. Dolayısıyla başvurucunun ve müdafiinin
isnat edilen suçlamalara ve tutukluluğa temel teşkil eden bilgilere
erişimlerinin olduğu anlaşılmaktadır.
78. Bu itibarla suçlamalara dayanak olan temel unsurların ve
tutmanın hukukiliğinin değerlendirilmesi için esas olan bilgilerin başvurucuya
veya müdafiine bildirilmiş ve başvurucuya bunlara
karşı savunmasını ileri sürme imkânı verilmiş olması dikkate alındığında birkaç
ay süren soruşturma aşamasında uygulanmış olan kısıtlılık kararı nedeniyle
başvurucunun tutukluluğa karşı etkili bir şekilde itirazda bulunamadığının
kabulü mümkün görülmemiştir (benzer yöndeki bir değerlendirme için bkz. Deniz Özfırat,
B. No: 2013/7929, 1/12/2015, § 91).
79. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun kısıtlama kararı
nedeniyle tutukluluğa itiraz bağlamında savunma hakkının kısıtlandığı iddiasına
ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının
da açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
80. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik
olarak soruşturma dosyasında kısıtlama kararı verilmesi suretiyle yapılan
müdahalenin Anayasa'da -özellikle 19. maddenin sekizinci fıkrasında- yer alan
güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden Anayasa'nın 15. maddesinde
yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek
bulunmamaktadır.
C. Tutukluluk
İncelemelerinin Hâkim/Mahkeme Önüne Çıkarılmaksızın Yapıldığına İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
81. Başvurucu, tutuklanmasına karar verildiği tarihten itibaren
kendisi ve müdafii dinlenilmeden tutukluluk
incelemelerinin dosya üzerinden yapıldığını belirterek kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
82. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak
ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek
ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği
gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle
olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt,
B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).
83. Anayasa Mahkemesi, tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme
önüne çıkarılmaksızın yapıldığına ilişkin başvurular bakımından bireysel
başvurunun incelendiği tarih itibarıyla kişi hâkim/mahkeme önüne çıkarılmış ise
-ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141.
maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili
bir hukuk yolu olduğunu kabul etmiştir (Salih
Sönmez, B. No: 2016/25431, 28/11/2018, §§ 166-177).
84. Somut olayda bireysel başvuruda bulunduktan sonra 25/1/2018
tarihinde mahkeme önüne çıkarılan başvurucunun tutukluluk incelemelerinin
hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapıldığına ilişkin iddiası, 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak davada incelenebilir. Bu madde
kapsamında açılacak dava sonucuna göre başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi
aştığının tespiti hâlinde görevli mahkemece başvurucu lehine tazminata da
hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen
dava yolu, başvurucunun durumuna uygun telafi kabiliyetini haiz, etkili bir
hukuk yoludur ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel
başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik
niteliği ile bağdaşmamaktadır.
85. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluk
incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapıldığına ilişkin iddiası
ile ilgili olarak yargısal başvuru yolları tüketmeden bireysel başvuru yaptığı
anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları
yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının
tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne
çıkarılmaksızın yapılması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
9/1/2019 OYBİRLİĞİYLE karar verildi.