TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
BEFRİN DÜRSÜN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/80373)
|
|
Karar Tarihi: 26/2/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Mustafa ARI
|
Başvurucular
|
:
|
1. Befrin DÜRSÜN
|
|
|
2. Botan DÜRSÜN
|
|
|
3. Filiz DURSUN
|
|
|
4. Gökhan DÜRSÜN
|
|
|
5. Hatice DÜRSÜN
|
|
|
6. Polat DÜRSÜN
|
|
|
7. Serhat DURSUN
|
Vekili
|
:
|
Av. Hesin DURSUN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, güvenlik güçlerine karşı yapılan terör saldırısında
yaralananlara müdahale etmek üzere yola çıkan ambulans şoförünün çatışma
arasında kalarak hayatını kaybettiği olayda devletin yaşamı koruyucu tedbirleri
almaması ve bu olayla ilgili olarak etkili ceza soruşturması yürütülmemesi
nedenleriyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 30/12/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla temin edilen belgelere göre
ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucuların yakını olan Ş.D. 1956 doğumlu olup olay
tarihinde Beytüşşebap Devlet Hastanesinde ambulans şoförü olarak görev
yapmaktadır.
9. 25/9/2015 tarihinde saat 05.40 sıralarında bölücü terör
örgütü mensupları tarafından Beytüşşebap ilçesi Kaymakamlık binasına, İlçe
Emniyet Amirliğine ve İlçe Jandarma Komutanlığına eşzamanlı olarak uzun namlulu
silahlar ve roketatarlarla saldırı düzenlenmiş, bunun üzerine terör örgütü
mensupları ile emniyet güçleri arasında çatışmalar yaşanmıştır.
10. Çatışmalar sırasında yaralanan emniyet personeline ilk ve
acil müdahalenin yapılabilmesi için İlçe Emniyet Amirliği binasına 112 Acil
Servis aracılığıyla ambulans çağrılmıştır.
11. Beytüşşebap Devlet Hastanesinden saat 08:00 sıralarında yola
çıkan ambulans İlçe Emniyet Müdürlüğü binasına yaklaştığı sırada devam eden
çatışmanın arasında kalmış ve ateşli silahla yaralanan ambulans şoförü Ş.D.
hayatını kaybetmiştir.
A. Olayla İlgili Ceza
Soruşturması Süreci
12. Olayla ilgili olarak Beytüşşebap Cumhuriyet Başsavcılığı
(Başsavcılık) tarafından derhâl soruşturma başlatılmıştır.
13. Yürütülen soruşturma kapsamında müşteki sıfatıyla
Başsavcılık tarafından alınan ifadesinde başvurucu Polat Dürsün özetle;
25/9/2015 tarihinde bölücü terör örgütü mensupları tarafından ilçeye eşzamanlı
olarak saldırı yapıldığını, olay günü babası Ş.D.nin yaralanan polislere
müdahale etmek amacıyla hastaneden İlçe Emniyet Amirliğine gelmek üzere yanında
iki acil tıp teknisyeni olduğu hâlde yola çıktığını, fakat ilçe merkezine
ulaşamadan, çatışmaların ortasında kalarak ateşli silah mermisi isabet etmesi
sonucu hayatını kaybettiğini, babasını öldüren kişilerden şikâyetçi olduğunu
beyan etmiştir.
14. Olay tarihinde Beytüşşebap Devlet Hastanesi Acil Servisinde
acil tıp teknisyeni olarak çalışan E.S., talimat yoluyla Muş Cumhuriyet
Başsavcılığında tanık sıfatıyla alınan ifadesinde özetle; 25/9/2015 tarihinde
saat 05.00 sıralarında ilçe merkezinden çatışma sesleri duyulduğunu,
kurşunların hastanenin bulunduğu alana kadar geldiğini, yaralılar için emniyet
ana binasına gitmelerinin söylenmesi üzerine saat 08.05 sıralarında ambulans
şoförü Ş.D. ve doktor M.İ.Y ile yola çıktıklarını, üç dört dakika kadar
ambulansla yol aldıktan sonra polis noktasına yaklaşık 10 metre kala
teröristler tarafından ambulansa ateş açıldığını, o esnada ambulans şoförü
Ş.D.nin yaralandığını fark ettiklerini, ilk merminin ona isabet ettiğini
düşündüğünü, ambulansın durmasının ardından M.İ.Y. ile birlikte ambulanstan
inerek sağ tarafa, tepenin bulunduğu yere doğru, yokuş yukarı kaçmaya
başladıklarını, taştan bir evin balkonunda üzerinde leşker kıyafeti olan,
ellerinde Kalaşnikof marka silah bulunan iki terörist görüp onlara "Siz ne yaptınız, adamı öldürdünüz"
diye bağırdığını, ardından içinde teröristlerin bulunduğunu anladığı bir eve
kendini attığını, bir yandan da teröristlere ambulans şoförünü niye
öldürdüklerini sormaya devam ettiğini, maskeli olan şahsın kendisine "Şoförü polis vurdu, bunu böyle bil"
dediğini, söyleyiş tarzından şahsın resmî makamlar tarafından sorulduğunda bu
yönde beyan vermesini istediğini anladığını, yine evin içindeyken "Ambulans imha edildi, o bayanı öldürün"
diye bir konuşma duyduğunu, ambulans şoförü Ş.D.nin tam olarak kim tarafından
ve nereden gelen mermi ile öldürüldüğünü bilmediğini, ancak ölüme teröristlerin
neden olduğunu düşündüğünü beyan etmiştir.
15. Olay tarihinde Beytüşşebap Devlet Hastanesinde 112 Acil
Servis görevlisi olarak çalışan M.İ.Y., Başsavcılık tarafından tanık sıfatıyla
alınan ifadesinde; olay günü İlçe Emniyet Amirliğinde yaralı polis olduğunu
öğrenmeleri yola çıktıklarını, polis noktasına yaklaşık 40-50 metre kadar
mesafede bir anda ambulansın durduğunu, yoğun çatışma arasında üzerine kan
sıçradığını ve ambulans şoförü Ş.D.nin vurulmuş olduğunu gördüğünü, E.S. ile
tepeye doğru koşarak ambulanstan uzaklaştıklarını, taştan bir eve girdiklerini,
evde leşker kıyafetli, ellerinde Kalaşnikof marka uzun namlulu silah ve
roketatar bulunan, yüzleri kapalı beş altı teröristin olduğunu, E.S.nin
teröristlere "Arkadaşımızı neden
vurdunuz?" diye bağırdığını, yüzü maskeli teröristlerden
birinin E.S.ye "Şoförü polis vurdu,
bunu böyle bileceksin, sana sorarlarsa da böyle söyleyeceksin" dediğini,
ambulansa isabet edenkurşunların durdukları konuma göre sol taraftan geldiğini,
ön taraftan ateş edildiğini görmediğini beyan etmiştir.
16. Başsavcılık otopsi sırasında cesetten çıkarılan mermi
çekirdekleri, gömlek parçası, iki adet nüve ile olay anında polis noktasında
bulunan ve görevli polis memurları tarafından kullanılan silahları tespit
ettirerek kriminal incelemeye esas olmak üzere Van Jandarma Kriminal
Laboratuvar Amirliğine göndermiştir.
17. Van Jandarma Kriminal Laboratuvar Amirliği yaptığı inceleme
sonucu düzenlediği 17/2/2016 tarihli uzmanlık raporunda şu tespitlere yer
verilmiştir:
i. Suç konusu dört adet mermi çekirdeği ve gömlek parçasında
çarpma, sürtünme, bükülme ve kırılmadan dolayı aşırı deformasyon sebebiyle
teşhis ve mukayeseye elverişli yeterli karakteristik iz bulunmamaktadır.
ii. Nüveler atıldıkları silah ve silahlara ait karakteristik
izleri üzerinde taşımayacağından gönderilen nüve üzerinde, atıldığı silahı
tespit etme yönünde herhangi bir inceleme yapılmamıştır.
iii. Tetkik için gönderilen iki adet metal parçanın;
laboratuvarda yapılan fiziki incelemesi neticesinde çarpma, sürtünme, ezilme ve
kopma sonucu aşırı deformasyona uğradığı, bu nedenle üzerinde ateşli silahla
atıldığına veya gömlek parçası, tekli kurşun, şevrotin, saçma tanesi ve benzeri
olduğuna dair herhangi bir karakteristik iz ve şekilsel benzerlik bulunmadığı
görülmüştür.
18. Başsavcılık olay gününe ait tüm kamera ve MOBESE görüntüleri
ile 25/9/2015 tarihinde saat 05.30 ile 12.30 saatleri arasındaki telsiz
görüşmelerinin temin edilerek çözümlerinin yapılmasını istemiş, ancak çatışma
esnasında elektrik hatları ile telsiz role sisteminin zarar görmesi nedeniyle
eksik bir şekilde elde edildiği belirtilen veriler üzerinde çözümleme işlemi
yapılarak Başsavcılığa gönderilmiştir.
19. 30/12/2015 tarihli Görüntü İnceleme Tutanağında, İlçe
Emniyet Amirliği kısmını gören 1 No.lu kameranın saat 05.46'dan sonra, 2 No.lu
kameranın ise 06.01'den sonra kaydının olmadığı, emniyet dışındaki kayıtların
da benzer şekilde saldırı anından itibaren kayıtlarının olmadığı belirtilmiş;
bu tutanakta kayıtlardaki eksiklik nedeniyle ambulansın çatışma alanına girdiği
an ve sonrasına ilişkin bir incelemeye rastlanmamıştır.
20. Başsavcılığın yürüttüğü soruşturma neticesinde verdiği
26/9/2016 tarihli ek kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın (takipsizlik)
sonuç kısmı şöyledir:
"...Müşteki ifadeleri, tanık beyanları,
kriminal rapor, olay yeri inceleme tutanağı, ölü muayene ve otopsi tutanakları
ile tüm soruşturma evrakı kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; 25 Eylül 2015
tarihinde sabah saat 05:35 sıralarında çok sayıda PKK/KCK bölücü terör örgütü
mensupları tarafından eş zamanlı olarak ilçe emniyet amirliği, TOKİ polis
lojmanları, Şehit Necmettin Evin Polis Noktası, ilçe jandarma komutanlığı, 8.
jandarma komando alay komutanlığı ve alay komutanlığına bağlı üs bölgelerine saldırı
düzenlendiğini ve saldırı sırasında örgüt mensuplarınca uzun namlulu silah,
roketatar ve el bombası gibi tahrip ve öldürücü niteliği yüksek silahların
kullanıldığı, çatışma sırasında ilçe emniyet amirliği binasında bulunan polis
ve özel hareket personelinin yaralanması sebebiyle sağlık mensuplarınca
müdahalede bulunulması maksadıyla 112 acil servis hizmetlerine haber verilerek
saat 08:00 civarlarında ambulans talep edildiği, mak[tu]l [Ş]nin
sevk ve idaresinde olan 73 AH 219 plaka sayılı ambulansın içinde tanıklar [E]
ve [M.İ.] olduğu halde ilçe devlet hastanesinden ilçe emniyet
amirliği binasına gelmek üzere hareket ettiği, ilçemiz girişinde bulunan Şehit
Polis Necmettin Evin Polis Noktası'na yaklaşık 30 metre mesafe kala ambulansın
durduğu, ambulansın durmasını müteakiben mak[tu]l [Ş]nin yaşanan
çatışma sırasında vücuduna isabet eden mermiler nedeniyle yaralandığı ve
bilahare hayatını kaybettiği, meydana gelen ölüm olayı kapsamında müştekiler
vekillerinin talepleri çerçevesinde polis noktasında görev yapan kolluk
görevlileri yönünden yürütülen soruşturmada ilçemiz Şehit Polis Necmettin Evin
Polis Noktası'nda olay günü ve saatinde görev yapan polis memurlarının saldırı
sırasında kullandıkları silahlarının seri numaraları kayıt altına alınmış ve
mak[tu]l [Ş]nin cesedinden elde edilen mermi çekirdekleri ile
kriminal karşılaştırılması yapılarak netice elde edilmek istenilmişse de, mak[tu]l [Ş]nin
cesedinden elde edilen mermi çekirdekleri kriminal incelemeye matuf nitelikte
olmadıkları için kriminal ve balistik inceleme mümkün olmamakla birlikte
yaşanan terör saldırısı kapsamında ilçemizde gerçekleşen elektrik kesintisi ve
sair nedenlerle güvenlik kamerası kayıtlarının da bulunmadığı, bu itibarla mak[tu]l [Ş]nin
yanında bulunan sağlık görevlileri [E] ve [M.İ.]nin birbirlerini
doğrulayan beyanları ile [E] ve [M.İ.]nin anlatımlarını kısmen de olsa doğrulayan diğer
tanıklar [A] ve [K]nın
beyanlarıyla birlikte olay günü ilçede
yaşanan kapsamlı terör saldırısı ve emniyet amirliğinde yaralı polis
memurlarının bulunması dikkate alındığında, Şehit Necmettin Evin Polis
Noktası'nda görev yapan kolluk görevlilerinin kendi meslektaşlarının
yaralanması nedeniyle emniyet amirliğine intikal etmeye çalışan sağlık
mensuplarına yönelik ateş etme yönündeki ortaya koyacakları bir iradenin
hayatın olağan akışına aykırı olduğu, öte yandan mak[tu]l [Ş]'nin
ve tanıklar [E] ve [M.İ.]nin aracın ön kısmında yan yana oturdukları ve polis
noktasının ise tam karşılarında bulunduğu dikkate alındığında gerek tanık [E]
ve gerekse tanık [M.İ.]nin yaklaşık 30 metre mesafe uzaklıkta bulunan polis
noktasından açılan ateşle yaralanmamalarının mümkün olmadığının
değerlendirildiği, diğer taraftan tanık [E]nin açık kimlik bilgileri tespit edilemeyen ve yüzü
maskeyle kapalı terörist ile mak[tu]l
[Ş]'nin öldürülmesi nedeniyle yaşadığı
konuşmalar ile yine örgüt mensuplarının kendisini de vurmak istediklerine dair
anlatımları ve tüm soruşturma evrakı kapsamından mak[tu]l [Ş]'nin
PKK/KCK bölücü terör örgütü mensuplarının vurarak şehit ettiğinin anlaşıldığı,
bu çerçevede olay tarihi ve saatinde Şehit Necmettin Evin Polis Noktası'nda
görev yapan polis memurları hakkında mak[tu]l [Ş]'nin
öldürülmesi nedeniyle kamu davası açılmasını gerektirir herhangi bir delil
bulunmadığı anlaşılmakla..."
21. Anılan karara başvurucular tarafından yapılan itirazı
inceleyen Şırnak Sulh Ceza Hâkimliği 24/10/2016 tarihli kararla itirazın
reddine vermiş olup bu nihai karar 15/12/2016 tarihinde tebliğ edilmiştir.
22. Başvurucular 30/12/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
23. Ayrıca Başsavcılık takipsizlik kararının yanı sıra bölücü
terör örgütü mensuplarınca gerçekleştirilen saldırılarda şehit olanların
faillerinin tespiti için soruşturmaya devam etmiş ve aralarında ambulans şoförü
Ş.D.nin de ölümüne neden olduğu belirtilen toplam yirmi bir şüpheli hakkında
Şırnak 1. Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açmıştır. Şırnak 1. Ağır Ceza
Mahkemesi 24/9/2019 tarihli kararıyla bazı sanıkların atılı suçlardan
mahkûmiyetine, bazı sanıkların ise beraatine karar vermiş olup karara karşı
istinaf yoluna başvurulduğundan hüküm henüz kesinleşmemiştir. Başvuru formu ve
eklerinde soruşturmanın kamu davasına konu olan kısmı ile ilgili herhangi bir
ihlal iddiası ileri sürülmemiştir.
B. Olayla İlgili Olarak
Açılan Tam Yargı Davası Süreci
24. Başvurucular ölüm nedeniyle uğradıkları zararların tazmini
amacıyla idare aleyhine 25/10/2016 tarihinde Mardin 2. İdare Mahkemesinde
(İdare Mahkemesi) maddi ve manevi tazminat talebiyle tam yargı davası
açmışlardır.
25. İdare Mahkemesi başvurucuların destekten yoksun kalma
zararlarının hesaplanması için bilirkişi incelemesi yaptırmıştır. 31/3/2019
tarihli bilirkişi raporunun sonuç kısmında başvurucuların karşılanmamış bakiye
destekten yoksun kalma alacaklarının bulunmadığı belirtilmiştir.
26. İdare Mahkemesi 14/5/2019 tarihli kararıyla;
i. 31/3/2019 tarihli bilirkişi raporu uyarınca başvurucuların
karşılanmamış bakiye destekten yoksun kalma alacakları bulunmadığından maddi
tazminat taleplerinin reddine,
ii. Başvurucuların duyduğu elem ve ızdırabın bir nebze
dindirilmesi amacıyla manevi tazminat istemlerinin kısmen kabulü ile başvurucu
Hatice Dürsün için takdiren 50.000 TL, diğer başvurucular için ise ayrı ayrı
olmak üzere takdiren 15.000 TL manevi tazminatın idareye başvuru tarihinden
itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davalı idare tarafından davacılara
ödenmesine
karar vermiştir.
27. Anılan karara karşı idare ve başvurucular tarafından istinaf
talebinde bulunulmuş olup bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla
istinaf incelemesi Gaziantep 3. İdari Dava Dairesinde devam etmektedir.
IV. İLGİLİ HUKUK
28. İlgili hukuk için bkz. Mehmet
Menendiz ve diğerleri, B. No: 2014/5235, 6/7/2017, §§ 17-21.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
29. Mahkemenin 26/2/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
30. Başvurucular; kamu makamları tarafından yaşamı koruyucu
herhangi bir önlem alınmadan yakınlarının yaralı güvenlik güçlerini almak üzere
olay yerine gönderildiğini, bu şekilde devletin yaşamı koruma yükümlülüğünü
yerine getiremediğini, ayrıca Başsavcılığın bu olayın aydınlatılmasını sağlamak
amacıyla ayrıntılı delil araştırması yapması gerekirken tanık beyanlarına
dayanarak takipsizlik kararı verip etkili soruşturma yürütmediğini, bunun bir
sonucu olarak da olayın failinin tespit edilemediğini belirterek yaşam hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
31. Anayasa’nın “Kişinin
dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı” kenar başlıklı 17.
maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, yaşama...
hakkına sahiptir."
32. Anayasa'nın “Devletin
temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti
ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu
sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet
ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal
engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli
şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
33. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, bu hakka yönelik bir
başvuru ancak ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No:
2012/752, 17/9/2013, § 41). Somut başvuruda başvuruculardan Hatice Dursun
olayda hayatını kaybeden Ş.D.nin eşi, diğer başvurucular ise Ş.D.nin
çocuklarıdır. Bu nedenle başvuruda başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik
bulunmamaktadır.
34. Yakınlarının kamu görevlileri tarafından kasten
öldürüldüğüne dair başvurucuların bir iddiaları bulunmamakta, iddialarının
temelini yakınlarının yaşamının korunması için gerekli önlemlerin alınmadığı
iddiası oluşturmaktadır. Dolayısıyla başvurucuların yakınlarının yaşamının
korunması için gerekli önlemlerin alınmadığı yönündeki iddialarının yaşamı
koruma yükümlülüğü yönünden, olay hakkında etkili bir ceza soruşturma
yürütülmediği yönündeki iddialarının ise yaşam hakkının usul boyutu yönünden
incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Yaşamı Koruma Yükümlülüğünün İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
35. Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı
Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete pozitif ve
negatif ödevler yükler (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, § 50).
36. Pozitif yükümlülükler kapsamında devletin yetki alanında
bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını kamu görevlilerinin, diğer bireylerin ve
hatta kişinin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma ödevi
vardır. Devlet, öncelikle yaşam hakkına yönelen tehdit ve risklere karşı
caydırıcı ve koruyucu yasal düzenlemeler yapmalı; bununla da yetinmeyerek
gerekli idari tedbirleri almalıdır. Bu ödev ayrıca bireyin yaşamını her türlü
tehlike, tehdit ve şiddetten koruma yükümlülüğünü de içerir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 51).
37. Devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında can
kaybının gerçekleştiği durumlarda kamu makamlarının Anayasa'nın 17. maddesi
gereğince öncelikle yetkileri dâhilinde tüm imkânları kullanarak yaşam hakkına
yönelen tehdit ve risklere karşı etkili yasal ve idari tedbirleri oluşturmaları
gerektiği ifade edilmelidir. Bu kapsamda anılan yasal ve idari tedbirler,
yaşama hakkına yönelik ihlalleri durdurmayı ve gerektiğinde faillerin cezalandırılmasını
sağlayacak nitelikte olmalıdır. Bu yükümlülük, yaşam hakkının tehlikeye
girebileceği her durum bakımından geçerlidir (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, § 52).
38. Devletin yaşam hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin
usule ilişkin bir yönü de bulunmaktadır. Devletin yaşam hakkı kapsamındaki
pozitif yükümlülüklerinin usule ilişkin yönü, doğal olmayan her ölüm olayının
tüm yönleriyle ortaya konmasını ve sorumlu kişilerin belirlenmesine imkân
tanıyan, bağımsız bir soruşturma yürütülmesini gerektirmektedir (Sadık Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841,
23/1/2014, § 94).
39. Usul yükümlülüğünün bir olayda gerektirdiği soruşturma
türünün yaşam hakkının esasına ilişkin yükümlülüklerin cezai bir yaptırım
gerektirip gerektirmediğine bağlı olarak tespiti gerekmektedir. Anılan
yükümlülük olayın niteliğine bağlı olarak cezai, hukuki ve idari nitelikte
soruşturmalarla yerine getirilebilir (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, § 55).
40. Buna göre yaşam hakkının veya fiziksel bütünlüğün ihlaline
kasten sebebiyet verilmemiş ise etkili bir
yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülük her olayda
mutlaka ceza davası açılmasını gerektirmez. Mağdurlara hukuki, idari hatta
disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması yeterli olabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 59).
41. Burada öncelikle ifade edilmelidir ki kamu makamlarının
gerekli ve yeterli önlemleri almaması sonucu ortaya çıkan öngörülebilir
nitelikteki her tehlike durumunda, ihmal düzeyinde kişisel sorumlulukları
bulunan kamu görevlilerinin, benzer türdeki olayların önlenmesindeki önemli
rolün zedelenmemesi için mutlaka cezai yaptırımlarla hesap vermelerinin
sağlanmasının gerektiği söylenemeyecektir. Tazminata ilişkin hukuk yolları bu
tür olayların gerçekleşme koşullarına, ihmali sorumluluğun derecesine ve söz
konusu ise yürütülen kamusal faaliyetin niteliğine göre benzer yaşam hakkı
ihlallerini önlemedeki rol bakımından yeterli olabilmektedir. Aksinin kabulü,
yaşam hakkının ihlaline kasten sebebiyet verilmeyen olaylarda etkili yargısal
sistem kurmaya ilişkin yükümlülüğün mağdurlara hukuki, idari ve hatta
disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olmasıyla yeterli olabildiğine ilişkin
genel kabul ile açıkça çelişecektir (Kadri
Ceyhan [GK], B. No: 2014/1924, 17/5/2018, § 93).
42. Anayasa Mahkemesi Kutbettin
Yasak (B. No: 2015/5693, 14/11/2018) kararında güvenlik güçleri ile
terör örgütü mensupları arasında yaşanan silahlı çatışma sırasında çatışmanın
yaşandığı bölgede yaşayan bir kişinin ateşli silahla yaralanması olayında kamu
makamlarının yaşamı korunmak için gerekli tedbirleri almadıkları iddiasını,
yetkililerin kusurlu olup olmadıklarını tespit ettirmeye ve maruz kalınan
zararın tazminine imkân sağlayan tam yargı davasında dile getirebileceğini
belirterek yaşam hakkının maddi boyutunun ihlal edildiği iddiasını başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez bulmuştur.
43. Somut olay incelendiğinde bölücü terör örgütü mensupları
tarafından 25/9/2015 tarihinde saat 05.40 sıralarında Beytüşşebap ilçesi
Kaymakamlık binasına, İlçe Emniyet Amirliğine ve İlçe Jandarma Komutanlığına
eşzamanlı olarak uzun namlulu silahlar ve roketatarlarla saldırı düzenlendiği,
farklı noktalara yapılan saldırılara emniyet güçleri tarafından karşılık
verilmesi üzerine çatışmalar yaşandığı, emniyet güçlerinin çatışmalar sırasında
yaralanan emniyet personeli için bulundukları binaya ambulans çağırdıkları ve
başvurucuların yakını olan ambulans şöforü Ş.D.nin emniyet binasına az bir
mesafe kala çatışma arasında kalarak hayatını kaybettiği anlaşılmaktadır.
44. Başvurucuların kamu makamlarının koruyucu önlemler almadan
yakınlarının olay yerine gönderildiği yönündeki şikâyetlerinin -farklı
noktalara eşzamanlı saldırıya maruz kalan güvenlik güçlerinin planlı bir
operasyon icra etmedikleri dikkate alınarak- idarenin güvenliği sağlama
hizmetinde ihmal gösterdiğine ilişkin olduğu değerlendirilmiştir.
45. Bu durumda Anayasa’nın 17. maddesi bağlamında devletin etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki
pozitif yükümlülüğü, somut olayın gerçekleşme koşullarında mağdura idari yargı
mercileri önünde açabileceği bir tam yargı davası yolunun sağlanması ile yerine
getirilmiş sayılabilir (benzer yöndeki bir değerlendirme için bkz. Kutbettin Yasak, § 35).
46. Başvurucular, saldırıya maruz kalarak yaralanan emniyet
görevlilerinin bulunduğu alana acil sağlık hizmeti getirmek isteyen
yakınlarının yaşamının korunması için gerekli tedbirlerin alınmadığı iddiasını
erişilebilir ve etkili olmadığı ileri sürülmeyen tam yargı davasında dile
getirerek yetkililerin kusurlu olup olmadıklarını tespit ettirme ve maruz
kaldıkları zarara ilişkin tazminat alma imkânına sahiptir. Somut olayda
başvurucuların ihlali tespit ettirmek ve maruz kaldıkları zararı gidermek için
İdare Mahkemesinde açtıkları tam yargı davasının (bkz. § 24) sonuçlanmasını
beklemeden ceza soruşturması üzerine bireysel başvuruda bulundukları
anlaşılmıştır. Bu durumda yaşamın korunmadığına ilişkin şikâyetler yönünden
kanunda öngörülen yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru
yapılmadan önce tüketilmiş olduğundan söz edilemeyecektir.
47. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden ayrıca incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Yaşam Hakkının Usul Boyutunun İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
48. Devletin yaşam hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin
usule ilişkin bir yönü de bulunmaktadır. Bu yükümlülük, doğal olmayan her ölüm
olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını
sağlayabilecek etkili bir soruşturma yürütmeyi gerektirir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54).
49. Yaşam hakkına ilişkin usul yükümlülüğü olayın niteliğine
bağlı olarak cezai, hukuki veya idari soruşturmalarla yerine getirilebilir.
Kamu görevlilerinin faili olduğu kasten veya kötü muamele sonucu meydana gelen
ölüm olaylarında Anayasa'nın 17. maddesi gereğince devletin sorumluların
tespitini ve cezalandırılmalarını sağlayabilecek nitelikte bir cezai soruşturma
yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır. Ceza soruşturmasının etkili olması için
soruşturma makamlarının resen harekete geçerek ölüm olayını aydınlatabilecek ve
sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmeleri
gerekir. Soruşturmada ölüm olayının nedeninin veya sorumlu kişilerin
belirlenmesi imkânını zayıflatan bir eksiklik, etkili soruşturma yükümlülüğüne
aykırılık oluşturabilir (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, § 57).
50. Bu usul yükümlülüğünün gerektiği şekilde yerine
getirilmemesi hâlinde devletin negatif ve pozitif yükümlülüklerine gerçekten
uyup uymadığının tam olarak tespit edilmesi mümkün değildir. Bu nedenle
soruşturma yükümlülüğü, devletin bu madde kapsamındaki negatif ve pozitif
yükümlülüklerinin güvencesini oluşturmaktadır (Salih
Akkuş, B. No: 2012/1017, 18/9/2013, § 29).
51. Yaşam hakkı kapsamında yürütülen ceza soruşturmalarının
amacı, yaşam hakkını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde
uygulanmasını ve sorumluların ölüm olayına ilişkin hesap vermelerini
sağlamaktır. Bu, bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması
yükümlülüğüdür (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, § 56).
52. Soruşturma yükümlülüğünün sonuç yükümlülüğü değil uygun
araçların kullanılması yükümlülüğü olması, her soruşturmada mağdurların
olaylarla ilgili beyanlarıyla bağdaşan bir sonuca varılması gerektiği anlamına
gelmemektedir. Ancak soruşturma kural olarak olayın gerçekleştiği koşulların
belirlenmesini ve iddiaların doğru olduğunun kanıtlanması hâlinde sorumluların
tespit edilerek cezalandırılmasını sağlayacak nitelikte olmalıdır (Doğan Demirhan, B. No: 2013/3908,
6/1/2016, § 66).
53. Soruşturmanın etkililiğini sağlayan en alt seviyedeki
inceleme, başvuruya konu soruşturmanın kendine özgü koşullarına göre değişir.
Bu koşullar, ilgili bütün olay ve olgular temelinde ve soruşturmanın pratik
gerçekleri gözönünde bulundurularak değerlendirilir. Bu nedenle soruşturmanın
etkililiği bakımından her olayda geçerli olmak üzere bir asgari soruşturma
işlemler listesi veya benzeri bir asgari ölçüt belirlemek mümkün değildir (Fahriye Erkek ve diğerleri, B. No:
2013/4668, 16/9/2015, § 68).
54. Bu kapsamda yetkililer, diğer deliller yanında görgü
tanıklarının ifadeleri ile kriminalistik bilirkişi incelemeleri dâhil söz konusu
olayla ilgili kanıtları toplamak için alabilecekleri bütün makul tedbirleri
almalıdır (Doğan Demirhan, § 68).
55. Ceza soruşturmasının etkililiğini sağlayacak hususlardan
biri de fiilen hesap verilebilirliği sağlamak için soruşturma sürecinin kamu denetimine
açık olmasıdır. Ayrıca her olayda, ölen kişinin yakınlarının meşru
menfaatlerini korumak için bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılmaları
sağlanmalıdır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,
§ 58).
56. Ayrıca soruşturmada görevli kişilerin olaylara karışan veya
karıştığından şüphelenilen kişilerden bağımsız olması gerekir. Bu durum sadece
hiyerarşik veya kurumsal bir bağlantı bulunmamasını değil aynı zamanda somut
bir bağımsızlığı da gerektirmektedir (Cemil
Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 96).
57. Diğer taraftan ceza soruşturmasının etkililiği için
soruşturmanın makul bir özen ve süratle yürütülmesi gerekir (Salih Akkuş, § 30). Bu husus hukuk
devletine bağlılığın sağlanması, hukuka aykırı eylemlere hoşgörü ve teşvik
gösterildiği görünümü verilmesinin engellenmesi yönünden bir gerekliliktir.
58. Bu noktada Anayasa Mahkemesinin soruşturmanın makul bir özen
ve süratle yapılıp yapılmadığına ilişkin değerlendirmelerindeki tespitin
başvuruya konu olayın kendine özgü koşullarına, soruşturmadaki davalı, şüpheli
veya sanık sayısına, suçlamaların niteliğine, olayın karmaşıklık derecesine ve
soruşturmanın ilerlemesine engel olan unsur ya da güçlüklerin bulunup
bulunmadığına göre farklılık gösterdiğinin belirtilmesi uygun olacaktır (Fahriye Erkek ve diğerleri, § 91).
59. Son olarak etkili bir soruşturmadan söz edilebilmesi için
soruşturma sonucunda alınan kararın soruşturmada elde edilen tüm bulguların
kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması, bunun yanı sıra söz
konusu kararın yaşam hakkına yönelik müdahalenin Anayasa’nın aradığı zorunlu
bir durumdan kaynaklanan ölçülü bir müdahale olup olmadığına yönelik bir
değerlendirme içermesi de gerekmektedir (Cemil
Danışman, § 99).
60. Esasen olayların oluşumuna ilişkin delillerin
değerlendirilmesi idari ve yargısal makamların ödevidir (Rıfat Bakır ve diğerleri, B. No:
2013/2782, 11/3/2015, § 68). Anayasa Mahkemesinin ilgili soruşturma ve
yargılama makamlarının yerine doğrudan geçecek şekilde delillerin
değerlendirmesini yapmasının veya yürütülmesi gerekli olan soruşturma
işlemlerini belirlemesinin söz konusu olamayacağı belirtilmelidir. Başka bir
ifadeyle Anayasa Mahkemesinin görevi, bu makamların maddi olaylara ilişkin
yaptıkları değerlendirmenin yerine kendi değerlendirmesini koymak değildir (Hıdır Öztürk ve Dilif Öztürk, B. No:
2013/7832, 21/4/2016, § 185). Bu konuda asıl sorumlu ve yetkili olanlar, ilk
elden olayları inceleyen yetkili adli ve idari mercilerdir. Bunun aksine bir
durum, ancak olaya ilişkin kesin ikna edici nitelikte bulguların varlığı
hâlinde söz konusu olabilir (Cemil Danışman,
§ 58).
61. Ayrıca belirtilmelidir ki etkili soruşturma yükümlülüğü
kapsamında başvuru konusu olaylar açısından yer verilen somut tespitler, hiçbir
şekilde Anayasa Mahkemesince kişilerin masumiyetine veya suçluluğuna ilişkin
bir yorum yapıldığı şeklinde değerlendirilmemelidir (Rıfat Bakır ve diğerleri, § 143).
62. Somut olayda başvurucular, Başsavcılığın bu olayın
aydınlatılmasını sağlamak amacıyla ayrıntılı delil araştırması yapması
gerekirken tanık beyanlarına dayanarak takipsizlik kararı vererek etkili
soruşturma yürütmediğini, bunun bir sonucu olarak da olayın failinin tespit
edilemediğini belirterek yaşam hakkının usul yönünün ihlal edildiğini ileri
sürmüşlerdir.
63. Başvurucuların soruşturmanın resen ve derhâl başlatılmadığı,
kamu denetimine açık olmadığı, yargılamaya etkili katılımlarının sağlanmadığı
ve soruşturma makamlarının olaya karışmış olabilecek kişilerden bağımsız
olmadığı şikâyetleri bulunmadığı gibi somut olayda söz konusu ilkelere aykırı hareket
edildiğine ilişkin bir bilgi veya bulguya da ulaşılamamıştır.
64. Bu durumda başvurucuların iddiaları yukarıda belirtilen
ilkeler ışığında incelenerek öncelikle soruşturma makamlarının Anayasa’nın 17.
maddesi gereğince olayın nedeninin, olayın gerçekleştiği koşulların
belirlenmesini sağlayabilecek nitelikte bir soruşturma yürütüp yürütmediği
değerlendirilecektir.
65. Bu bağlamda somut başvuru incelendiğinde ölüm olayından
haberdar olan Başsavcılığın resen ve derhâl soruşturma başlattığı, başvurucuların
bir kısmının müşteki sıfatıyla ifadelerini aldığı, olay esnasında Ş.D. ile aynı
ambulansta bulunan sağlık personeli ve doktorun tanık sıfatıyla ifadelerine
başvurduğu, otopsi sırasında cesetten çıkarılan mermi çekirdekleri ile olay
anında polis noktasında bulunan ve görevli polis memurları tarafından
kullanılan silahları tespit ettirerek kriminal inceleme yaptırdığı (bkz. § 17),
olay gününe ait tüm kamera ve MOBESE görüntüleri ile telsiz görüşmelerinin
temin edilerek çözümlerinin yapılmasını istediği ancak çatışma esnasında
elektrik hatları ile telsiz role sisteminin zarar görmesi nedeniyle eksik bir
şekilde elde edilen verileri incelettiği (bkz. § 18) ve yürüttüğü soruşturma
neticesinde Ş.D.nin bölücü terör örgütü mensuplarınca vurularak şehit edildiği
gerekçesiyle takipsizlik kararı verdiği anlaşılmıştır.
66. Dolayısıyla Başsavcılığın somut olayda ölüm olayını
aydınlatabilecek ve varsa sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek delillerin
topladığı değerlendirilmekle birlikte soruşturma makamının olayların seyrini
aydınlatmaya yönelik işlemlerinden kuşku duyulmasını gerektirecek bir durumun
veya yürütülen soruşturmanın derinliği ve ciddiyeti üzerinde etki gösterecek
nitelikte bir eksikliğin bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
67. Açıklanan gerekçelerle yaşam hakkının usul boyutunun ihlal
edildiğine ilişkin iddianın diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Yaşam hakkının usule ilişkin boyutunun ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA
26/2/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.