TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ŞEVKİ METİN AYDIN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/14372)
|
|
Karar Tarihi: 26/2/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Murat GÜVEN
|
Başvurucu
|
:
|
Şevki Metin AYDIN
|
Vekili
|
:
|
Av. Hüseyin AYGÜN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, gözaltı ve tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması, tutukluluğa ilişkin
kararların bağımsız ve tarafsız olmayan sulh ceza hâkimliklerince verilmesi,
soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması, tutukluluk ve itiraz
incelemelerinin duruşmalı olarak incelenip karara bağlanmaması nedenleriyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının; elkoyma kararı nedeniyle mülkiyet hakkının;
etkili şekilde savunma yapılmasına izin verilmemesi ve masumiyet karinesinin
ihlal edilmesi nedenleriyle adil yargılanma hakkının; gözaltı sürecindeki bazı
uygulamalar nedeniyle de kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 5/1/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
A. Genel Bilgiler
6. Türkiye 15/7/2016 tarihinde askerî darbe teşebbüsüyle karşı
karşıya kalmış ve bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl
ilan edilmiştir. Olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihinde son bulmuştur. Kamu
makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün
arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son
yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması
(PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No:
2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
7. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde darbe
girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile
FETÖ/PDY ile bağlantılı olan ve aralarında yargı mensuplarının da bulunduğu çok
sayıda kişi hakkında Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından soruşturma
başlatılmıştır. Bu kapsamda teşebbüsün savuşturulduğu gün Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca
-aralarında Yüksek Mahkeme üyelerinin de bulunduğu- üç bine yakın yargı mensubu
hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılarının bulunduğu iddiasıyla başlatılan
soruşturmada bu kişilerin büyük bölümü hakkında gözaltı ve tutuklama
tedbirlerine başvurulmuştur (Aydın Yavuz ve
diğerleri, §§ 51, 350).
B. Başvurucuya İlişkin
Süreç
8. Danıştayda tetkik hâkimi olarak görev yapmakta olan
başvurucu, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca FETÖ/PDY'ye üye olma suçundan
yürütülen soruşturma kapsamında 21/7/2016 tarihinde Ankara Emniyet Müdürlüğünde
gözaltına alınmıştır.
9. Başvurucunun ifadesi 21/7/2016 tarihinde Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığında (Savcılık) alınmıştır. Başvurucunun ifade alma işlemi sırasında
müdafii de hazır bulunmuştur. Başvurucu ifadesinde, eğitim hayatı boyunca ve
meslek hayatına başladıktan sonra FETÖ/PDY ile hiçbir bağının olmadığını beyan
etmiştir.
10. Savcılık 22/7/2016 tarihinde tutuklanması istemiyle
başvurucuyu Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir. Başvurucunun sorgusu
Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliğinde aynı gün yapılmıştır. Sorgu sırasında
başvurucunun müdafii de hazır bulunmuştur. Sorgu işlemi, Ses ve Görüntü Bilişim
Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla kayda alınmıştır.
11. Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliği sorgu sonucunda başvurucunun
silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmasına karar vermiştir.
Kararın ilgili kısmı şöyledir:
" ... ve Şevki Metin Aydın'a isnat edilen
silahlı terör örgütüne üye olmak suçunun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil
durumu, dosyada mevcut tutanaklar, üzerlerine atılı suçu işlediklerine dair
kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösterensomut delillerin bulunması,
üzerlerine atılı suçun CMK 100. maddesindeöngörülen katalog suçlardan olması
sebebiyle şüphelilerin kaçma, saklanma , delilleri karartma ihtimalinin bulunduğu,
yasada öngörülen ceza miktarı nedeni ile verilen tutuklama kararının ölçülü
oluşu ve adil kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı anlaşılmakla
şüphelilerinCMK 100. ve devamı maddeleri gereğince ayrı ayrı tutuklanmalarına
... [karar verildi.]"
12. Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliği 8/11/2016 tarihli tutukluluğun
gözden geçirilmesine yönelik olarak yaptığı incelemede, başvurucunun tutukluluk
hâlinin devamına karar vermiştir.
13. Başvurucu anılan karara itiraz etmiş, itirazı inceleyen
Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliği kararı yerinde bularak itirazı 23/12/2016
tarihinde kesin olarak reddetmiştir.
14. Başvurucu itirazın reddine dair kararı 31/12/2016 tarihinde
öğrendiğini beyan etmiş ve 5/1/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
15. Savcılığın 5/3/2018 tarihli iddianamesi ile başvurucunun
silahlı terör örgütü üyesi olma suçundan cezalandırılması istemiyle aynı yer
ağır ceza mahkemesinde dava açılmıştır.
16. İddianamede, başvurucunun örgütsel nitelikli eylemleri
bakımından FETÖ/PDY hiyerarşisi içinde yer aldığı ileri sürülmüştür. Bu
suçlamalara esas olarak başvurucunun ByLock
kullanıcısı olması, tanık beyanlarında başvurucunun örgüt üyesi olduğu yönünde
ifadelerin yer alması ve örgüt üyeliğinden soruşturma geçiren kişiler ile yoğun
irtibatını gösteren HTS kayıtlarının bulunması olgularına dayanılmıştır.
17. Başvurucuya isnat edilen suça dayanak olan olgulara ilişkin
hukuki değerlendirmeler iddianamede şöyle ifade edilmiştir:
"... şüphelinin inkardan ibaret
savunmasının aksine şüphelinin bylock isimli programı kullandığına ilişkin
rapor ve şüphelinin aleyhine isnatlar içeren beyanlar ile şüphelinin tutukluluk
hali de dikkate alındığında, şüphelinin 'Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun
2017/956 nolu dosya kapsamında verdiği 26/09/2017 tarih ve 2017/370 sayılı
kararına konu FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü"nün üyesi olduğuna dair
yeterli şüphe oluştuğu ... [anlaşılmıştır.]"
18. Başvurucu hakkındaki yargılamaya Ankara 21. Ağır Ceza
Mahkemesinin (Mahkeme) E.2018/98 sayılı dosyasında başlanmış ve 29/5/2018 tarihli
birinci celsede başvurucunun tahliyesine karar verilmiştir.
19. Ankara 21. Ağır Ceza Mahkemesi 28/11/2018 tarihinde
başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan mahkûmiyetine karar
vermiştir.
20. Başvurucu, anılan karara karşı istinaf yoluna başvurmuştur.
21. Başvurucu hakkındaki yargılama bireysel başvurunun
incelendiği tarih itibarıyla Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Ceza Dairesi
önünde derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
22. İlgili hukuk için bkz. Salih Sönmez, B. No: 2016/25431,
28/11/2018, §§ 33-56.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 26/2/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kötü Muamele Yasağının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
24. Başvurucu; küçük bir yerde çok sayıda kişiyle birlikte
gözaltında tutulduğunu, bu sürede yeterli beslenme imkânının tanınmadığını,
ters kelepçe takılarak doktor kontrolüne götürüldüğünü ve ceza infaz kurumuna
girişte üst araması yapılırken hakarete maruz kaldığını belirterek kötü muamele
yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
25. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak
ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek
ikincil nitelikte bir hak arama yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil
niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için
öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No:
2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).
26. Somut olayda gözaltı sürecindeki kötü muamele iddialarına
ilişkin olarak başvurucu, genel itibarıyla gözaltında iken kamu görevlileri
tarafından kötü muameleye maruz bırakıldığını ve insani olmayan gözaltı
koşullarında kasti bir şekilde tutulduğunu ileri sürmüş ve yakalandığı andan
itibaren kamu görevlilerinin kendisine kötü muamelede bulunduğundan şikâyetçi
olmuştur. Başvurucu, gözaltında tutma koşullarının yetersizliğinden bahsetmişse
de bu kapsamda maruz kaldığını ileri sürdüğü kötü muamelenin kamu görevlilerinin
kasıt ve/veya ihmalinden mi yoksa salt tutulma koşullarından mı kaynaklandığını
açıkça belirtmemiştir. Dolayısıyla söz konusu iddiaların Anayasa Mahkemesince
doğrudan incelenebilmesi için yeterli bilgi ve belge bulunmadığı anlaşılmıştır.
Bu bağlamda somut olayın koşullarının başvurucunun anılan iddialarının kamu
görevlilerinin kasıt ve/veya ihmalinden kaynaklanıp kaynaklanmadığına dair adli
ve/veya idari bir soruşturmayla ortaya konulması gerekmektedir (benzer yöndeki
bir değerlendirme için bkz. Mehmet Hasan
Altan (2) [GK], B. No:
2016/23672, 11/1/2018, § 249).
27. Dolayısıyla başvurucunun şikâyetlerini, varsa bu konudaki
kanıtlarını öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere
iletmeden, hak ihlali iddialarını öncelikle bu makamların değerlendirmesini ve
çözüme kavuşturmasını beklemeden doğrudan Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.
28. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Savunma Hakkının
Kısıtlandığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
29. Başvurucu; soruşturma evresinde kendisine suçlamalara
ilişkin genel sorular yöneltildiğini, hakkındaki somut isnatların ve delillerin
açıklanmadığını, böylelikle suçlamalara ve bunların dayanaklarına karşı savunma
yapma imkânının kısıtlandığını, ceza infaz kurumunda kitap sınırlamasının
bulunması ile kendisine bilgisayar verilmemesinin savunmasını yapmasını
zorlaştırdığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
30. Başvurucu ayrıca gözaltına alındığı andan itibaren kendi
avukatını seçmesine ve istediği avukat ile savunma yapmasına izin
verilmediğini, müdafi ile görüşmesinin teknik kayda alınmasının savunma yapma
imkânının elinden aldığını ve soruşturmanın gizli tutulduğunu belirterek
silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri ile adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
b. Değerlendirme
31. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek
için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§ 16,
17).
32. Somut olayda başvurucu, soruşturma süreci devam ederken
bireysel başvuruda bulunmuş; sonrasında hakkında kamu davası açılmıştır.
Anayasa Mahkemesince bireysel başvurunun karara bağlandığı tarih itibarıyla
başvurucu hakkındaki kovuşturmanın devam ettiği görülmektedir. Başvurucunun
başvuru formunda dile getirdiği bu tür şikâyetlerini yargılamada ve sonrasında
istinaf/temyiz aşamalarında ileri sürebilme, bu aşamalarda inceletme imkânı
bulunmaktadır. Bu çerçevede derece mahkemelerinin yargılama ve istinaf/temyiz
süreçleri beklenmeden soruşturma sürecindeki adil yargılanma hakkı ihlali
şikâyetlerinin başvurucu tarafından bireysel başvuruya konu edildiği
görülmüştür.
33. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Masumiyet Karinesinin
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
34. Başvurucu; FETÖ/PDY ile ilgili olarak kamu görevlileri
tarafından yapılan açıklamalar ve bu açıklamaların yayımlanması ile hakkında
uygulanan yakalama, ev arama, gözaltı gibi tedbirlerin suçlu olduğu yönünde
algı oluşturması nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
b. Değerlendirme
35. Masumiyet (suçsuzluk) karinesi, kişinin suç işlediğine dair
kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence
altına alır. Bunun sonucu olarak kişinin masumiyeti asıl olduğundan suçluluğu ispat külfeti iddia makamına ait
olup kimseye suçsuzluğunu ispat mükellefiyeti yüklenemez. Ayrıca hiç kimse,
suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri
tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz.
Bu çerçevede masumiyet karinesi kural olarak hakkında bir suç isnadı bulunan ve
henüz mahkûmiyet kararı verilmemiş kişileri kapsayan bir ilkedir (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, §§ 26, 27).
36. Anılan karine, bir kimsenin suçluluğu hükmen sabit oluncaya
kadar kamu yetkilileri tarafından suçlu ilan edilmesine karşı koruma
sağlamaktadır. Öte yandan Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan
ifade özgürlüğü, bilgi edinme ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu nedenle
Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında güvence altına alınan masumiyet
karinesi, yürütülmekte olan bir ceza soruşturması hakkında yetkililerin
kamuoyuna bilgi vermesini engellemez (Erdal
Tercan, B. No: 2016/15637, § 79). Ancak masumiyet karinesine saygı
gösterilmesi söz konusu olduğundan Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü fıkrası,
bilginin gereken bütün dikkat ve ihtiyat gösterilerek verilmesini gerekli kılar
(Nihat Özdemir [GK], B. No: 2013/1997, 8/4/2015, § 22).
37. Somut olayda 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra yürütülen
soruşturmalarla ilgili olarak yapılan açıklamalar, yayımlanan haberler ve
uygulanan adli tedbirler nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiği ileri
sürülmüştür. Başvurucunun doğrudan kendisiyle ilgili bir haberden şikâyeti söz
konusu değildir. Buna göre FETÖ/PDY'ye yönelik soruşturmalarla ilgili olarak
yapılan genel açıklamaların, bu konularda haber yapılmasının veya soruşturma
başlatıldığının kamuoyuna duyurulmasının ve başvurucu hakkında uygulanan
tedbirlerin masumiyet karinesine aykırılık teşkil ettiği söylenemez (benzer
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Metin
Güneş, B. No: 2017/23083, 28/5/2019, § 101, Erdal Tercan, § 81; Mustafa Başer ve Metin Özçelik, B. No: 2015/7908, 20/1/2016, §§ 115-117; Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No:
2015/9756, 16/11/2016, §§ 180, 181).
38. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun masumiyet karinesinin
ihlal edildiği iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
C. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin
İddia
1. Başvurucunun İddiaları
39. Başvurucu, gizli bir karar ile mal varlığına elkonulduğunu
belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
40. Anayasa Mahkemesine başvuru konusu olaylarla ilgili
delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki iddialarını kanıtlamak ve
dayanılan Anayasa hükmünün kendilerine göre ihlal edildiğine dair açıklamalarda
bulunarak hukuki iddialarını ortaya koymak başvurucuya düşer. Başvurucunun kamu
gücünün işlem, eylem ya da ihmali nedeniyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü hak
ve özgürlük ile dayanılan Anayasa hükümlerini, ihlal gerekçelerini, dayanılan
deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların neler
olduğunu başvuru dilekçesinde belirtmesi şarttır. Başvuru dilekçesinde kamu
gücünün ihlale neden olduğu iddia edilen işlem, eylem ya da ihmaline dair olayların
tarih sırasına göre özeti yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki hak ve
özgürlüklerden hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin
gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır (Veli
Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20).
41. Başvurucu, gizli bir karar ile mal varlığına elkonulduğunu
belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, ancak buna ilişkin
herhangi bir belge sunmadığı gibi açıklamada da bulunmamıştır. Bu kapsamda
mülkiyet konusu olabilecek hangi eşya ve mala elkonulduğu açıklanmamış ve bu
elkoyma işleminin kimin tarafından yapıldığı belirtilmemiştir. Dolayısıyla söz
konusu iddianın kanıtlanmamış şikâyet kapsamında kabul edilmesi gerekmektedir.
42. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddialar
1. Gözaltına Almanın
Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
43. Başvurucu, suç şüphesi olmaksızın gözaltına alınması
nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
b. Değerlendirme
44. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe
Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§ 16, 17).
45. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı süresinin
aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına
ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava
sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 4/12/2004
tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesinde öngörülen
tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu
sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve
diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144,
14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK],
B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim
Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47).
46. Somut olayda başvurucu yönünden gözaltı tedbirinin hukuki
olmadığına ilişkin iddiayla ilgili olarak yukarıda anılan kararlarda varılan
sonuçlardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
47. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
48. Başvurucu; üzerine atılı suç ile bir ilgisinin
bulunmadığını, suç işlediğine dair hiçbir delilin olmadığını, buna rağmen keyfî
bir şekilde tutuklanmasına karar verildiğini, bu kararda tutuklama nedenlerine
ilişkin yeterli bir gerekçeye yer verilmediğini, bu durumda tutukluluk süresinin
de makul olamayacağını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
49. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19.
maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir. Öte yandan başvurucu, başvuru formunda
tutukluluğa ilişkin kararların gerekçesiz olmasına dayanarak süresi ne kadar
kısa olursa olsun tutukluluğun makul süreyi aştığını belirtmiş ise de Anayasa
Mahkemesince, ilk tutuklama kararına ilişkin olağan itiraz kanun yolu
tüketildikten sonra yapılan bireysel başvuruda Anayasa'nın 19. maddesinin
üçüncü fıkrası kapsamında tutuklamanın hukukiliği ile sınırlı bir inceleme
yapılması gerektiği sonucuna varılmıştır (aynı yöndeki değerlendirme için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, § 155).
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
50. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin
uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları
incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere
ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir. Buna göre olağanüstü
bir durumun bulunması ve bunun ilan edilmesinin yanı sıra bireysel başvuruya
konu temel hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden tedbirin olağanüstü durumla
bağlantılı olması hâlinde inceleme Anayasa'nın 15. maddesi uyarınca
yapılacaktır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§
187-191). Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine
konu olan suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu
belirtilen FETÖ/PDY üyeliği iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi, anılan suçlamanın
olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğunu
değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir
[GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 57).
51. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi
kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun
tutuklanmasının Anayasa'nın başta 13. ve 19. maddeleri olmak üzere ilgili
maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek;
aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu
aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242;
Selçuk Özdemir, § 58).
ii. Genel İlkeler
52. Genel ilkeler için bkz. Neslihan
Aksakal, B. No: 2016/42456, 26/12/2017, §§ 47-53.
iii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
53. Başvurucu, darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu
belirtilen FETÖ/PDY mensubu olduğu iddiasıyla yürütülen soruşturma kapsamında
silahlı terör örgütü üyesi olma suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi
uyarınca tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
54. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair
kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
55. Başvurucu hakkındaki tutuklama kararında, iddianamede ve
mahkûmiyet kararında başvurucunun FETÖ/PDY üyelerinin kendi aralarındaki
iletişimi sağladığı ifade edilen ByLock
uygulamasının kullanıcısı olduğu belirtilmiştir.
56. Anayasa Mahkemesi, ByLock
uygulamasının özellikleri gözönüne alındığında kişilerin bu uygulamayı
kullanmalarının veya kullanmak üzere elektronik/mobil cihazlarına
yüklemelerinin soruşturma makamlarınca FETÖ/PDY ile olan ilgi bakımından bir
belirti olarak değerlendirilebileceğini belirtmektedir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 106, 267).
Buna göre soruşturma makamlarınca ve tutuklama tedbirine karar veren
mahkemelerce FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan başvurucunun ByLock uygulamasını kullanmasının somut
olayın koşullarına göre suçun işlendiğine dair kuvvetli
belirti olarak kabul edilmesi, anılan programın özellikleri
itibarıyla temelsiz ve keyfî bir tutum olarak değerlendirilemez (Selçuk Özdemir, § 74).
57. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu
değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar gözardı
edilmemelidir.
58. Anayasa Mahkemesi, darbe teşebbüsü sonrasında teşebbüsle
bağlantılı veya doğrudan teşebbüsle olmasa da FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlara
ilişkin soruşturmalarda, delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve
soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma
tedbirlerinin yetersiz kalmasının söz konusu olabileceğini ifade etmiştir.
Ayrıca FETÖ/PDY ile bağlantılı kişilerin teşebbüs sırasında veya sonrasında
ortaya çıkan kargaşadan yararlanmak suretiyle kaçma imkânının ve bu dönemde
delillere etki edilmesi ihtimalinin normal zamanda işlenen suçlara göre çok
daha fazla olduğuna dikkat çekilmiştir (Aydın
Yavuz ve diğerleri, §§ 271, 272; Selçuk
Özdemir, §§ 78, 79).
59. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör
örgütü üyesi olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar
öngörülen suç tipleri arasında olup isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda
öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir
(aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin
Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66).
Ayrıca anılan suç, 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında
yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni
varsayılabilen suçlar arasındadır (Gülser
Yıldırım (2), § 148).
60. Somut olayda Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun
tutuklanmasına karar verilirken kaçma ve saklanma ihtimalinin bulunmasına,
delillerin etkilenmesi ihtimaline, işlendiği iddia olunan silahlı terör
örgütüne üye olma suçuna ilişkin olarak kanunlarda öngörülen yaptırımın
ağırlığına ve suçun 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı
fıkrasında yer alan katalog suçlar arasında olmasına dayanıldığı görülmektedir.
61. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel
koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Ankara 2. Sulh
Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde
başvurucu yönünden özellikle kaçma şüphesine ve delillere etki edilmesi
ihtimaline yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olduğu
söylenebilir.
62. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup
olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13.
ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser
Yıldırım (2), § 151).
63. Anayasa Mahkemesince daha önce de ifade edildiği üzere terör
suçlarının soruşturulması kamu makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya
bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve
güvenlik görevlilerinin -özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve
suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden
olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, § 214; Devran Duran, § 64). Özellikle darbe
teşebbüsüyle veya FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği
ile FETÖ/PDY'nin özellikleri (gizlilik, hücre tipi yapılanma, her kurumda
örgütlenmiş olma, kendisine kutsallık atfetme, itaat ve teslimiyet temelinde
hareket etme gibi) de dikkate alındığında bu soruşturmaların diğer ceza
soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 350).
64. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suç için öngörülen
yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde tutarak
başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu, adli kontrol
uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.
65. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
66. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin Anayasa'nın 13. ve 19. maddelerinde yer
alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden, 15. maddesinde yer alan
ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
3. Tutuklamaya Karşı
İtiraz Hakkının Etkin Olarak Kullanılamadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
67. Başvurucu; tutuklama kararını ve tutukluluğa itirazın reddi
kararını veren sulh ceza hâkimliklerinin bağımsız, tarafsız ve etkili bir
başvuru mercii olmadığını, bu nedenle tutuklamaya karşı etkili başvuru hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
68. Anayasa Mahkemesince sulh ceza hâkimliklerinin doğal hâkim
güvencesini sağlamadıkları, tarafsız ve bağımsız mahkeme olmadıkları ve
tutukluluğa itirazın bu yargı mercilerince karara bağlanmasının hürriyetten
yoksun bırakılmaya karşı etkili bir itirazda bulunmayı imkânsız hâle
getirdiğine ilişkin iddialar birçok kararda incelenmiş; bu kararlarda sulh ceza
hâkimliklerinin yapısal özellikleri dikkate alınarak söz konusu iddiaların
açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri, §§ 101-115; Mehmet Baransu (2), B. No: 2015/7231,
17/5/2016, §§ 64-78, 94-97).
69. Somut başvuruda, aynı mahiyetteki iddialara ilişkin olarak
anılan kararlarda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum
bulunmamaktadır.
70. Başvurucu ayrıca tutukluluğa karşı yaptığı itirazın etkili
olmayan merci tarafından makul süre incelemesi aşılarak reddedildiğini iddia
etmiş, ancak buna ilişkin herhangi bir tarih ve mahkeme belirtmemiştir.
Dolayısıyla bu şikâyetin soyut olarak dile getirildiği anlaşılmıştır.
71. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
4. Tutukluluk
İncelemelerinin Hâkim/Mahkeme Önüne Çıkarılmaksızın Yapıldığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
72. Başvurucu, tutukluluğa itiraz ile tutukluluk hâlinin gözden
geçirilmesine ilişkin incelemelerin dosya üzerinden değerlendirildiğini
belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
b. Değerlendirme
73. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe
Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§ 16, 17).
74. Anayasa Mahkemesi Salih
Sönmez (B. No: 2016/25431, 28/11/2018) kararında tutukluluk
incelemelerinin duruşmasız yapılması ve/veya makul sürede hâkim/mahkeme önüne
çıkarılmama şikâyetini incelemiştir. Anayasa Mahkemesi anılan kararda
başvurucunun inceleme tarihi itibarıyla hâkim/mahkeme önüne çıkarılmış olması
hususunu nazara alarak verilecek bir ihlal kararının başvurucunun yeniden hâkim
önüne çıkarılmasını sağlamayacağını ve serbest kalması sonucunu doğurmayacağını
belirtmiş ve bu durumda yalnızca kişinin uzun süre hâkim/mahkeme önüne
çıkarılmamasıyla ilgili bir hak ihlalinin tespiti ve gerekiyorsa belli bir
miktar tazminata hükmedilmesiyle yetinileceği sonucuna varmıştır.
75. Öte yandan Anayasa Mahkemesi anılan kararda bu tür ihlal
iddiaları bakımından öncelikle aynı giderim imkânını sağlayan başvuru
yollarının tüketilmesi ve bunlardan sonuç alınamaması hâlinde bireysel
başvuruda bulunulması gerektiğini belirterek 5271 sayılı Kanun'un 141.
maddesinde belirtilen dava yolunun başvurucunun durumuna uygun, telafi
kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yolu olduğu tespitini yapmış ve başvuru
yollarının tüketilmediği sonucuna varmıştır.
76. Somut olayda başvurucu 22/7/2016 tarihinde tutuklanmış ve
tutuklandıktan sonra ilk kez kovuşturma aşamasında 29/5/2018 tarihinde yapılan
duruşmada mahkeme önüne çıkmış ve itirazlarını etkili bir biçimde ileri sürme
fırsatına sahip olmuştur. Başvurucunun hâkim/mahkeme önüne çıkmadığı süre
yaklaşık yirmi iki aydır. Dolayısıyla somut başvuru yönünden anılan karardan
ayrılmayı gerektiren bir durum söz konusu değildir.
77. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluk
incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapıldığına ilişkin iddiası
ile ilgili olarak yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru
yaptığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru
yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Savunma hakkının kısıtlanması dolayısıyla adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Gözaltının hukuki olmaması dolayısıyla kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
6. Tutuklamanın hukuki olmaması dolayısıyla kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
7. Tutuklamaya karşı itiraz hakkının etkin olarak
kullanılamaması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
8. Tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne
çıkarılmaksızın yapılması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
26/2/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.