TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
EMRE AYHAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/80704)
|
|
Karar Tarihi: 13/2/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M.Emin KUZ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Fatih HATİPOĞLU
|
Başvurucu
|
:
|
Emre AYHAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Emine AKGÜN ÖZALP
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, gözaltı ve tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması,
soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması, tutukluluğun makul süreyi aşması,
tutukluluk incelemelerinin süresinde yapılmaması, tutukluluğa itiraz
incelemesinin duruşmasız olarak yapılması, tutukluluğun hukukiliğine etkili bir
şekilde itiraz edilememesi nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının;
seçilen müdafiin yardımından yararlandırılmaması nedeniyle müdafi yardımından
yararlanma hakkının; devlet görevlilerinin ihmalleri sonucu basın ve yayın
organlarında suçlu gibi gösterilme nedeniyle masumiyet
karinesinin; arama ve elkoyma kararlarının hukuka aykırı olması nedeniyle özel
hayata saygı hakkının; gözaltı ve tutukluluk süreçlerindeki bazı uygulamalar
nedeniyle de kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 1/12/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını Anayasa
Mahkemesine sunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
8. Türkiye, 15 Temmuz 2016 gecesi askerî bir darbe teşebbüsüyle
karşı karşıya kalmış; bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü
hâl ilan edilmesine karar verilmiştir. Kamu makamları, soruşturma mercileri ve
yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında
Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda
Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak
isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No:
2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
9. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde darbe
girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile
FETÖ/PDY'nin kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık,
ticaret, sivil toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmasına yönelik
olarak Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından soruşturmalar yürütülmüş ve çok
sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri uygulanmıştır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 51, Mehmet Hasan Altan (2) [GK], B. No:
2016/23672, 11/1/2018, § 12).
10. Bu kapsamda Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından
Samsun Gazi Devlet Hastanesinde uzman hekim
olarak görev yapan başvurucu hakkında da FETÖ/PDY ile bağlantısı olduğu
gerekçesiyle soruşturma başlatılmıştır. Başvurucu 20/8/2016 tarihinde Samsun'da
gözaltına alınmış ve üzerinde bulunan cep telefonuna, yapılan arama sonucunda
elkonulmuştur.
11. Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığı, başvurucu hakkında
yürütülen soruşturma dosyasında kısıtlama kararı verilmesi talebiyle Kocaeli 1.
Sulh Ceza Hâkimliğine başvuruda bulunmuştur. Hâkimlik 19/8/2016 tarihinde "soruşturmanın amacını tehlikeye
düşürebileceği" gerekçesiyle başvurucu hakkındaki soruşturma
dosyasına ilişkin olarak 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu'nun 153. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca müdafinin dosya içeriğini
incelemesinin ve belgelerden örnek almasının kısıtlanmasına karar vermiştir.
Başvurucunun anılan karara 18/10/2016 tarihinde yaptığı itiraz, Kocaeli 2. Sulh
Ceza Hâkimliğince 24/10/2016 tarihinde benzer gerekçeyle reddedilmiştir.
12. Başvurucu 20/8/2016 tarihinde Samsun'dan soruşturma
işlemlerinin yürütüldüğü Kocaeli Emniyet Müdürlüğüne getirilmiştir. Başvurucu,
kendi seçtiği avukatın bulunmaması nedeniyle Kocaeli Barosunca görevlendirilen
müdafi huzurunda ifade vermeyi reddetmiş ve susma hakkını kullanmıştır.
13. Başvurucu 26/8/2016 tarihine kadar kapalı spor salonunda
gözaltında tutulmuş ve bu tarihte Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığındaki ifade
alma işlemi sırasında kendi seçtiği avukatı da hazır bulunmuştur. İfade
tutanağında belirtildiğine göre ifade alma işleminden önce, isnat edilen
suçlamalar başvurucuya açıklanmıştır.
14. Başvurucu, Savcılıktaki ifadesinde suçlamaları kabul
etmemiştir.
15. Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığı, silahlı terör örgütüne üye olma ve anayasal düzeni ortadan
kaldırmaya teşebbüs etme suçlarından tutuklanması istemiyle başvurucuyu aynı gün Kocaeli 2. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk
etmiştir.
16. Başvurucunun sorgudaki ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:
"... Suçlamayı kabul etmiyorum ...
üniversite öğrenim dönemimde ilk üç dört ay kadar ismini hatırlamadığım
Derince'de bir yurtta kaldım, sonrasında dört yıl kadar cemaatin evi diye tabir
edilen evde kaldım, sonra kendi özel evime çıktım iki yıl orada kaldım, ben
cemaatte kaldığım dönemde ev abiliği yapmadım, üç haftada bir ev ahalisi olarak
kuran okuyup, sohbet yapıyorduk onun dışında benim katıldığım aktivite yoktu
... benim kod adım yoktur ... cemaatin evinde ve yurdunda kaldım, kaldığım
dönem içersindeki kişilerin kod adı kullandığını bilmiyorum ... ifademde ismi
geçen Ö.nün bildiğim kadarı ile gerçek ismi Ö. dir ... kullandığım hattı
yaklaşık olarak 13 yıldır kullanıyorum, yaklaşık iki yıl kadar önce telefonumu
bataryası alev aldı bu nedenle telefonumu değiştirdim, eski telefonum markası
Samsung S3 idi. Yeni telefonum Sonny Z3 tü ... evimde TTNET ADSL var, yaklaşık
bir buçuk yıldır TTNET kullanıyorum, Superonlineşuankullanmıyorum, yanlış
hatırlamıyorsam 2013 ile 2014 sonlarına kadar superonline ADSL kullandım eski
evimden çıkarken de yeni kiracı ile anlaşarak bir süre taahhütü bitinceye kadar
internet hattımı kullanmasına izin verdim, kiracının adi S. dir soy ismi yanlış
hatırlamıyorsam P. olabilir sonrasında ben resmen bu Superonline hattını ona
devrettim, benim adıma yaklaşık beş altı ay kullanmıştır, o da doktordu,
cemaatle bir ilgisi var mı bilmiyorum ... BYLOCK, EAGLE yada KAKAO-TALK isimli
program kullanmadım, ben hiçbir şekilde böyle bir program kullanmadım ..."
17. Kocaeli 2. Sulh Ceza Hâkimliği 26/8/2016 tarihinde,
başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmasına, anayasal
düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçu yönünden ise tutuklama talebinin
reddine karar vermiştir. Hâkimliğin tutuklama kararının ilgili kısmı şöyledir:
"... 15/7/2016 günü saat 21.00
sıralarında TSK bünyesinde görevli bir grup muvazzaf askerler öncülüğünde
örgüte bağlı polis ve bir kısım sivilin de katılımıyla Türkiye Cumhuriyeti
Devleti'nin anayasal düzenine karşı siyasal iktidarısonlandırmak, cebir ve
şiddet kullanarak Türkiye Büyük Millet Meclisini ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini
ortadan kaldırma, kamu kurum ve kuruluşlarını ele geçirip işlevsiz kılmak ve
yönetimi ele geçirmek maksadıyla darbe eyleminin yapılmaya çalışıldığı, yurdu
ve vatanı savunmak amacıyla hareket eden çok sayıda insanın hayatını kaybettiği
ve birlerce insanın yaralandığı, milyonlarca maddi zararın ortaya çıktığı,
kalkışma ile demokratik düzenin büyük yara aldığı, şüphelinin üniversite
öğrenim döneminde dört yıl kadar süre ile cemaate ait evlerde kalması
ileşüphelinin APLLE Store yahut google store den indirilmediği bilinen FETÖ
terör örgütü üyelerinin gizli haberleşmede kullandıkları BYLOCK isimli iletişim
programını kullandığı gibi bilgi ve belgeler ile tüm dosya kapsamındaki bilgi
ve belgelere göre şüphelinin FETÖ silahlı terör örgütü üyesi olduğu yönündeki
mevcut delil durumu, öngörülen ceza miktarının yüksek oluşu, atılı suçlama ile
ilgili soruşturmanın Türkiye genelinde yapılması ve şüpheli beyanlarının
tamamının alınmamış, suç ve şüpheli hakkında delillerin henüz toplanamamış
olması, atılı suçların CMK'nun 100/3-a maddesinde belirtilen ve tutuklama
nedeni varsayılan katalog suçlardan oluşu, öngörülen ceza miktarı ile talep
edilen tedbir karşılaştırıldığında ve ortaya çıkan netice ve zarar dikkate
alındığında tutuklama tedbirinin bu aşamada ölçülü kabul edilmesinin gerektiği
ve adli kontrol uygulamasının yetersiz olacağı kanaatiyle özellikle yukarıda
belirtilen suçla birlikte değerlendirildiğinde atılı suçtan dolayı CMK'nun 100.
ve devamı maddeleri gereğince tutuklanmasına ... "
18. Başvurucu 1/9/2016 tarihinde tutuklama kararına itiraz
etmiş, Kocaeli 1. Sulh Ceza Hâkimliği 5/9/2016 tarihinde tutuklama kararında
usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı gerekçesiyle
itirazın kesin olarak reddine
karar vermiştir.
19. Başvurucu 1/11/2016 tarihinde tahliye talebinde bulunmuş,
Kocaeli 2. Sulh Ceza Hâkimliği 3/11/2016 tarihinde başvurucunun tahliye
talebinin reddine ve tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir. Başvurucunun
anılan karara yaptığı itirazı Kocaeli 1. Sulh Ceza Hâkimliği 28/11/2016 tarihinde
reddetmiştir.
20. Başvurucu anılan kararı 30/11/2016 tarihinde öğrenmiştir.
21. Başvurucu 1/12/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
22. Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığı 24/1/2017 tarihli iddianame
ile başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılması
istemiyle aynı yer ağır ceza mahkemesinde kamu davası açmıştır.
23. Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesi 26/1/2017 tarihinde suç
yerinin Samsun olduğu gerekçesiyle yetkisiz olduğuna ve dosyanın Samsun Ağır
Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir.
24. Başvurucuya ait dosya Samsun 2. Ağır Ceza Mahkemesine tevzi
edilmiş, Mahkeme 5/4/2017 tarihinde iddianameyi kabul etmiş ve E.2017/38 sayılı
dosya üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır.
25. İddianamede; ilk olarak FETÖ/PDY'nin hangi amaç ve saikle
kurulduğuna, hangi alanlarda faaliyet gösterdiğine, hiyerarşik yapısına ve
hangi tür haberleşme yöntemini kullandığına dair bilgilere, sonrasında ise
somut olayda başvurucuya yöneltilen suçlamalara yer verilmiştir.
26. Savcılık, başvurucunun kullandığı cep telefonunda ByLock tespitinin yapıldığını ve
başvurucunun geçmiş dönemlerde örgüte ait evlerde kalarak toplantılara
katıldığını ileri sürmüştür. Savcılık, başvurucunun FETÖ/PDY'nin hiyerarşisi
içinde yer alarak terör örgütü üyesi olma suçunu işlediğini iddia etmiştir.
27. Başvurucu; kovuşturma aşamasındaki savunmasında özetle
ailesinin ekonomik durumunun iyi olmaması nedeniyle üniversitede eğitim gördüğü
sırada o tarihlerde cemaat olarak bilinen gruba ait yurtta yaklaşık dört yıl kaldıktan
sonra ailesinin ekonomik durumunun düzelmesi üzerine son iki yıl kendi evinde
kaldığını, sonrasında bu yapıyla hiçbir ilgisinin kalmadığını, kullandığı
telefon hattına kesinlikle ByLock
yüklemediğini ve kullanmadığını belirterek suçlamayı kabul etmediğini ifade
etmiştir.
28. Samsun 2. Ağır Ceza Mahkemesi 12/10/2017 tarihinde
başvurucunun silahlı terör örgütü üyesi olma suçundan 6 yıl 17 ay 3 gün hapis
cezası ile cezalandırılmasına ve hükümle birlikte tutukluluk hâlinin devamına
karar vermiştir.
29. Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi 13/12/2017
tarihinde başvurucunun istinaf talebinin esastan reddine karar vermiştir.
30. Başvurucunun temyiz talebini inceleyen Yargıtay 16. Ceza
Dairesi 24/9/2018 tarihinde
hükmü onamış ve karar kesinleşmiştir.
31. Öte yandan başvurucu, Kocaeli Ceza İnfaz Kurumunda 2/11/2016
tarihinde müdafii ile görüşmesi esnasında iki infaz memuru tarafından izlenmesi
ve bu görüşmesinin kayda alınması nedeniyle Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığına
14/11/2016 tarihinde suç duyurusunda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Kanun Hükümleri
32. 5271 sayılı Kanun'un "Gözaltı"
kenar başlıklı 91. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Yukarıdaki maddeye göre yakalanan
kişi, Cumhuriyet Savcılığınca bırakılmazsa, soruşturmanın tamamlanması için
gözaltına alınmasına karar verilebilir. Gözaltı süresi, yakalama yerine en
yakın hâkim veya mahkemeye gönderilmesi için zorunlu süre hariç, yakalama
anından itibaren yirmidört saati geçemez. Yakalama yerine en yakın hâkim veya
mahkemeye gönderilme için zorunlu süre oniki saatten fazla olamaz.
...
(3) Toplu olarak işlenen suçlarda, delillerin
toplanmasındaki güçlük veya şüpheli sayısının çokluğu nedeniyle; Cumhuriyet
savcısı gözaltı süresinin, her defasında bir günü geçmemek üzere, üç gün süreyle
uzatılmasına yazılı olarak emir verebilir. Gözaltı süresinin uzatılması emri
gözaltına alınana derhâl tebliğ edilir.
...
(5) Yakalama işlemine, gözaltına alma ve
gözaltı süresinin uzatılmasına ilişkin Cumhuriyet savcısının yazılı emrine
karşı, yakalanan kişi, müdafii veya kanunî temsilcisi, eşi ya da birinci veya
ikinci derecede kan hısımı, hemen serbest bırakılmayı sağlamak için sulh ceza
hâkimine başvurabilir. Sulh ceza hâkimi incelemeyi evrak üzerinde yaparak
derhâl ve nihayet yirmidört saat dolmadan başvuruyu sonuçlandırır. Yakalamanın
veya gözaltına alma veya gözaltı süresini uzatmanın yerinde olduğu kanısına
varılırsa başvuru reddedilir ya da yakalananın derhâl soruşturma evrakı ile
Cumhuriyet Savcılığında hazır bulundurulmasına karar verilir. "
33. 16/5/2001 tarihli ve 4675 sayılı İnfaz Hâkimliği Kanunu'nun "Amaç ve kapsam" kenar başlıklı
1. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:
"Bu kanun, ceza infaz kurumları ve
tutukevlerinde bulunan hükümlü ve tutuklular hakkında yapılan işlemler veya
bunlarla ilgili faaliyetlere yönelik şikâyetleri incelemek, karara bağlamak ve
kanunlarla verilen diğer görevleri yerine getirmek üzere kurulan infaz
hâkimliklerine ilişkin hükümleri kapsar."
34. 4675 sayılı Kanun'un "İnfaz
hâkimliklerinin görevleri" kenar başlıklı 4. maddesinin ilgili
kısmı şöyledir:
" (1) İnfaz hâkimliklerinin görevleri
şunlardır:
1. Hükümlü ve tutukluların ceza infaz
kurumları ve tutukevlerine kabul edilmeleri,yerleştirilmeleri,
barındırılmaları, ısıtılmaları ve giydirilmeleri, beslenmeleri, temizliklerinin
sağlanması, bedensel ve ruhsal sağlıklarının korunması amacıyla muayene ve
tedavilerinin yaptırılması, dışarıyla ilişkileri, çalıştırılmaları gibi işlem
veya faaliyetlere ilişkin şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak,
...
Kanunlarda başka bir yargı merciine bırakılan
konulara ilişkin hükümler saklıdır."
35. 4675 sayılı Kanun'un
"İnfaz hâkimliğine şikâyet ve usulü" kenar başlıklı 5.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde
hükümlü ve tutuklular hakkında yapılan işlemler veya bunlarla ilgili
faaliyetlerin kanun, tüzük ve yönetmelik hükümleri ile genelgelere aykırı
olduğu gerekçesiyle bu işlem veya faaliyetlerin öğrenildiği tarihten itibaren
on beş gün, herhalde yapıldığı tarihten itibaren otuz gün içinde şikâyet
yoluyla infaz hâkimliğine başvurulabilir.
Şikâyet, dilekçe ile doğrudan doğruya infaz
hâkimliğine yapılabileceği gibi; Cumhuriyet başsavcılığı veya ceza infaz kurumu
ve tutukevi müdürlüğü aracılığıyla da yapılabilir. İnfaz hâkimliği dışında
yapılan başvurular hemen ve en geç üç gün içinde infaz hâkimliğine gönderilir.
Sözlü yapılan şikâyet, tutanağa bağlanır ve bir sureti başvurana verilir.
...
Şikâyet yoluna başvurulması, yapılan işlem
veya faaliyetin yerine getirilmesini durdurmaz. Ancak, infaz hâkimi giderilmesi
güç veya imkânsız sonuçların doğması ve işlem veya faaliyetin açıkça hukuka
aykırı olması koşullarının birlikte gerçekleşmesi durumunda işlem veya
faaliyetin ertelenmesine veya durdurulmasına karar verebilir."
36. 4675 sayılı Kanun'un
"İnfaz hâkimliğince şikâyet üzerine verilen kararlar"
kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"... Şikâyet başvurusu üzerine infaz
hâkimi, duruşma yapmaksızın dosya üzerinden bir hafta içinde karar verir;
ancak, gerek gördüğünde karar vermeden önce şikâyet konusu işlem veya faaliyet
hakkında resen araştırma yapabilir ve ilgililerden bilgi ve belge isteyebilir;
ayrıca ceza infaz kurumu ve tutukevi ile ilgili Cumhuriyet savcısının da yazılı
görüşünü alır. Disiplin cezasına karşı yapılan şikâyet üzerine infaz hâkimi,
hükümlü veya tutuklunun savunmasını aldıktan ve talep edilen diğer delilleri
toplayıp değerlendirdikten sonra kararını verir. Hükümlü veya tutuklu,
savunmasını, hazır bulunmak ve vekâletnamesini ibraz etmek koşuluyla avukatıyla
birlikte veya avukatı aracılığıyla yapabilir. İnfaz hâkimi gerekli görmesi
durumunda hükümlü veya tutuklunun savunmasını ceza infaz kurumunda da alabilir.
İnfaz hâkimi, inceleme sonunda şikâyeti
yerinde görmezse reddine; yerinde görürse, yapılan işlemin iptaline ya da
faaliyetin durdurulmasına veya ertelenmesine karar verir."
37. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama
nedenleri" kenar başlıklı 100. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli
veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi
beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama
kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni
var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması
veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya
değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı
yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda
kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza
Kanununda yer alan;
...
11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine
Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315), ..."
38. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama
kararı" kenar başlıklı 101. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin
tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi
tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının
istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka
gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten
hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya
bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla
gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa
sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine
verilir ve bu husus kararda belirtilir."
39. 5271 sayılı Kanun’un 104. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin
her aşamasında şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir.
(2) Şüpheli veya sanığın tutukluluk hâlinin
devamına veya salıverilmesine hâkim veya mahkemece karar verilir. Ret kararına
itiraz edilebilir."
40. 5271 sayılı Kanun’un 105. maddesi şöyledir:
"103 ve 104 üncü maddeler uyarınca
yapılan istem üzerine, merciince Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık veya
müdafiin görüşü alındıktan sonra, üç gün içinde istemin kabulüne, reddine veya
adlî kontrol uygulanmasına karar verilir. (Ek cümle: 11/4/2013-6459/15 md.)
Duruşma dışında bu karar verilirken Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık veya
müdafiinin görüşü alınmaz. Bu kararlara itiraz edilebilir."
41. 5271 sayılı Kanun’un 108. maddesi şöyledir:
“(1) Soruşturma evresinde şüphelinin
tutukevinde bulunduğu süre içinde ve en geç otuzar günlük süreler itibarıyla
tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceği hususunda, Cumhuriyet
savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından 100'üncü madde hükümleri
göz önünde bulundurularak, şüpheli veya müdafii dinlenilmek suretiyle karar
verilir.
(2) Tutukluluk durumunun incelenmesi,
yukarıdaki fıkrada öngörülen süre içinde şüpheli tarafından da istenebilir.
(3) Hâkim veya mahkeme, tutukevinde bulunan
sanığın tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceğine her oturumda veya
koşullar gerektirdiğinde oturumlar arasında ya da birinci fıkrada öngörülen
süre içinde de re'sen karar verir."
42. 5271 sayılı Kanun'un "Adlî
kontrol" kenar başlıklı 109. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Bir suç sebebiyle yürütülen
soruşturmada, 100 üncü maddede belirtilen tutuklama sebeplerinin varlığı
halinde, şüphelinin tutuklanması yerine adlî kontrol altına alınmasına karar
verilebilir.
…
(3) Adlî kontrol, şüphelinin aşağıda
gösterilen bir veya birden fazla yükümlülüğe tabi tutulmasını içerir:
a) Yurt dışına çıkamamak.
b) Hâkim tarafından belirlenen yerlere,
belirtilen süreler içinde düzenli olarak başvurmak.
c) Hâkimin belirttiği merci veya kişilerin
çağrılarına ve gerektiğinde meslekî uğraşlarına ilişkin veya eğitime devam
konularındaki kontrol tedbirlerine uymak.
...
f) Şüphelinin parasal durumu göz önünde
bulundurularak, miktarı ve bir defada veya birden çok taksitlerle ödeme
süreleri, Cumhuriyet savcısının isteği üzerine hâkimce belirlenecek bir güvence
miktarını yatırmak.
g) Silâh bulunduramamak veya taşıyamamak,
gerektiğinde sahip olunan silâhları makbuz karşılığında adlî emanete teslim
etmek.
...
j) Konutunu terk etmemek.
k) Belirli bir yerleşim bölgesini terk
etmemek.
l) Belirlenen yer veya bölgelere
gitmemek."
43. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ilgili kısmı şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması
sırasında;
a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında
yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
b) Kanunî gözaltı süresi içinde hâkim önüne
çıkarılmayan,
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını,
Devletten isteyebilirler."
44. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
isteminin koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
"Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin
ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin
kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde
bulunulabilir."
45. 5271 sayılı Kanun'un 150. maddesi şöyledir:
"(Değişik madde: 6/12/2006 tarih ve 5560
sayılı Kanun’un 21.md)
(1) Şüpheli veya sanıktan kendisine bir
müdafi seçmesi istenir. Şüpheli veya sanık, müdafi seçebilecek durumda
olmadığını beyan ederse, istemi halinde bir müdafi görevlendirilir.
(2) Müdafii bulunmayan şüpheli veya sanık;
çocuk, kendisini savunamayacak derecede malul veya sağır ve dilsiz ise, istemi
aranmaksızın bir müdafi görevlendirilir.
(3) Alt sınırı beş yıldan fazla hapis
cezasını gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmada ikinci
fıkra hükmü uygulanır.
(4) Zorunlu müdafilikle ilgili diğer
hususlar, Türkiye Barolar Birliğinin görüşü alınarak çıkarılacak yönetmelikle
düzenlenir."
46. 5271 sayılı Kanun'un
"Müdafiin dosyayı inceleme yetkisi" kenar başlıklı 153.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(2) Müdafiin dosya içeriğini inceleme
veya belgelerden örnek alma yetkisi, soruşturmanın amacını tehlikeye
düşürebilecek ise Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim kararıyla
kısıtlanabilir. Bu karar ancak aşağıda sayılan suçlara ilişkin yürütülen
soruşturmalarda verilebilir:
a) 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza
Kanununda yer alan;
...
7. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine
Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315, 316),
...
(3) Yakalanan kişinin veya şüphelinin
ifadesini içeren tutanak ile bilirkişi raporları ve adı geçenlerin hazır
bulunmaya yetkili oldukları diğer adli işlemlere ilişkin tutanaklar hakkında,
ikinci fıkra hükmü uygulanmaz."
(4) Müdafi, iddianamenin mahkeme tarafından
kabul edildiği tarihten itibaren dosya içeriğini ve muhafaza altına alınmış
delilleri inceleyebilir; bütün tutanak ve belgelerin örneklerini harçsız olarak
alabilir."
47. 5271 sayılı Kanun’un "İtirazın
Cumhuriyet savcısına ve karşı tarafa tebliği ile inceleme ve araştırma
yapılması" kenar başlıklı 270.
maddesi şöyledir:
"İtirazı
inceleyecek merci, yazı ile cevap verebilmesi için itirazı, Cumhuriyet savcısı
ve karşı tarafa bildirebilir. Merci, inceleme ve araştırma yapabileceği gibi
gerekli gördüğünde bunların yapılmasını da emredebilir."
48. 5271 sayılı Kanun’un "İtirazın
Cumhuriyet savcısına ve karşı tarafa tebliği ile inceleme ve araştırma
yapılması" kenar başlıklı 271. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Kanunda
yazılı olan hâller saklı kalmak üzere, itiraz hakkında duruşma yapılmaksızın
karar verilir. Ancak, gerekli görüldüğünde Cumhuriyet savcısı ve sonra müdafi
veya vekil dinlenir."
49. 6/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Silâhlı örgüt" kenar başlıklı
314. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci
bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya
yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye
olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir."
50. 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı
Terörle Mücadele Kanunu'nun "Cezaların
artırılması" kenar başlıklı 5. maddesinin birinci fıkrasının
birinci cümlesi şöyledir:
"3 ve 4 üncü maddelerde yazılı suçları
işleyenler hakkında ilgili kanunlara göre tayin edilecek hapis cezaları veya
adlî para cezaları yarı oranında artırılarak hükmolunur."
51. 22/7/2016 tarihli ve 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında
Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname'nin (KHK) "Soruşturma ve kovuşturma işlemleri"
kenar başlıklı 6.maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk
Ceza Kanununun İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve
Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar, 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle
Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar ve toplu işlenen suçlar bakımından, olağanüstü
halin devamı süresince;
...
Tutuklu olanların avukatları ile
görüşmelerinde, toplumun ve ceza infaz kurumunun güvenliğinin tehlikeye
düşürülmesi, terör örgütü veya diğer suç örgütlerinin yönlendirilmesi, bunlara
emir ve tâlimat verilmesi veya yorumlarıyla gizli, açık ya da şifreli mesajlar
iletilmesi ihtimalinin varlığı halinde, Cumhuriyet savcısının kararıyla,
görüşmeler teknik cihazla sesli veya görüntülü olarak kaydedilebilir, tutuklu
ile avukatın yaptığı görüşmeleri izlemek amacıyla görevli hazır
bulundurulabilir, tutuklunun avukatına veya avukatın tutukluya verdiği belge
veya belge örnekleri, dosyalar ve aralarındaki konuşmalara ilişkin tuttukları
kayıtlara elkonulabilir veya görüşmelerin gün ve saatleri sınırlandırılabilir.
Tutuklunun yaptığı görüşmenin, belirtilen amaçla yapıldığının anlaşılması
hâlinde, görüşmeye derhal son verilerek, bu husus gerekçesiyle birlikte
tutanağa bağlanır. Görüşme başlamadan önce, taraflar bu hususta uyarılır.
Tutuklu hakkında, tutanak tutulması hâlinde, Cumhuriyet savcısının istemiyle
tutuklunun avukatlarıyla görüşmesi sulh ceza hâkimliğince yasaklanabilir.
Yasaklama kararı, tutuklu ile yeni bir avukat görevlendirilmesi için derhal
ilgili baro başkanlığına bildirilir ..."
52. 3/10/2016 tarihli ve 676 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında
Alınan Tedbirlere İlişkin KHK'nın "Yargı
ile ilgili düzenlemeler" kenar başlıklı 3. maddesinin ilgili
kısmı şöyledir:
"13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza
ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 59'uncu maddesinin dördüncü
fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, aynı maddeye bu fıkradan sonra gelmek
üzere aşağıdaki fıkralar eklenmiş ve diğer fıkra buna göre teselsül
ettirilmiştir.
(4) Görüşme sırasında; hükümlünün avukatına
veya avukatın hükümlüye verdiği belge veya belge örnekleri, dosyalar ve
aralarındaki konuşmaya ilişkin olarak kendilerinin tuttukları kayıtlar
incelenemez; hükümlünün avukatı ile yaptığı görüşme dinlenemez ve kayda
alınamaz.
(5) Türk Ceza Kanununun 220 nci maddesinde ve
İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümlerinde
tanımlanan suçlar ile 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu
kapsamına giren suçlardan mahkûm olanların avukatları ile görüşmelerinde,
toplumun ve ceza infaz kurumunun güvenliğinin tehlikeye düşürüldüğüne, terör
örgütü veya diğer suç örgütlerinin yönlendirildiğine, bu örgütlere emir ve
tâlimat verildiğine veya yorumları ile gizli, açık ya da şifreli mesajlar
iletildiğine ilişkin bilgi, bulgu veya belge elde edilmesi hâlinde, Cumhuriyet başsavcılığının
istemi ve infaz hâkiminin kararıyla, üç ay süreyle; görüşmeler teknik cihazla
sesli veya görüntülü olarak kaydedilebilir, hükümlü ile avukatın yaptığı
görüşmeleri izlemek amacıyla görevli görüşmede hazır bulundurulabilir,
hükümlünün avukatına veya avukatın hükümlüye verdiği belge veya belge
örnekleri, dosyalar ve aralarındaki konuşmalara ilişkin tuttukları kayıtlara
elkonulabilir veya görüşmelerin gün ve saatleri sınırlandırılabilir.
(6) İnfaz hakimliği hükümlünün; kurallara
uyumunu, toplum veya ceza infaz kurumu bakımından arz ettiği tehlikeyi ve
rehabilitasyon çalışmalarındaki gelişimini değerlendirerek, kararda belirttiği
süreyi üç aydan fazla olmamak üzere müteaddit defa uzatabileceği gibi
kısaltılmasına veya sonlandırılmasına da karar verebilir.
(7) Beşinci fıkra kapsamına giren hükümlünün
yaptığı görüşmenin, aynı fıkrada belirtilen amaca yönelik yapıldığının
anlaşılması hâlinde, görüşmeye derhal son verilerek, bu husus gerekçesiyle
birlikte tutanağa bağlanır. Görüşme başlamadan önce taraflar bu hususta
uyarılır.
(8) Hükümlü hakkında, yedinci fıkra uyarınca
tutanak tutulması hâlinde, Cumhuriyet başsavcılığının istemiyle hükümlünün
avukatlarıyla görüşmesi infaz hâkimince altı ay süreyle yasaklanabilir.
Yasaklama kararı, hükümlüye ve yeni bir avukat görevlendirilmesi için derhal
ilgili baro başkanlığına bildirilir. Cumhuriyet başsavcılığı baro tarafından
bildirilen avukatın değiştirilmesini baro başkanlığından isteyebilir. Bu fıkra
hükmüne göre görevlendirilen avukata, 23/3/2005 tarihli ve 5320 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 13 üncü
maddesine göre ücret ödenir.
(9) İnfaz hâkimi tarafından bu madde uyarınca
verilen kararlara karşı 4675 sayılı Kanuna göre itiraz edilebilir.
(10) Bu madde hükümleri 9 uncu maddenin
üçüncü fıkrasına göre yüksek güvenlikli ceza infaz kurumlarında bulunan
hükümlüler ile beşinci fıkradaki suçlardan hükümlü olup, başka bir suçtan
dolayı şüpheli veya sanık sıfatıyla avukatıyla görüşen hükümlüler hakkında da
uygulanır.
(11) Tutuklular hakkında bu madde hükümlerine
göre karar vermeye soruşturma aşamasında sulh ceza hâkimi, kovuşturma
aşamasında mahkeme yetkilidir.”
B. Mahkeme Kararları
53. Osmaniye İnfaz Hâkimliğinin 11/7/2018 tarihli ve E.2018/5756
sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"... tutuklu dilekçesinde avukatı ile
görüşme sırasında kamera kaydına alınmasına, görüşmede infaz koruma memuru
bulundurulmasına ve avukatı ile belge alışverişinin kontrol edilmesine itiraz
ederek bu uygulamanın kaldırılmasını talep etmiştir.
22/7/2016 tarih ve 667 sayılı KHK'nın 6/1-d.
maddesinde: 'Tutuklu olanların avukatları ile görüşmelerinde, toplumun ve ceza
infaz kurumunun güvenliğinin tehlikeye düşürülmesi, terör örgütü veya diğer suç
örgütlerinin yönlendirilmesi, bunlara emir ve talimat verilmesi veya
yorumlarıyla gizli, açık ya da şifreli mesajlar iletilmesi ihtimalinin varlığı
halinde, Cumhuriyet Savcısının kararıyla, görüşmeler teknik cihazla sesli veya
görüntülü olarak kaydedilebilir, tutuklu ile avukatın yaptığı görüşmeleri
izlemek amacıyla görevli hazır bulundurulabilir, tutuklunun avukatına veya
avukatın tutukluya verdiği belge veya belge örnekleri, dosyalar ve aralarındaki
konuşmalara ilişkin tuttukları kayıtlara elkonulabilir veya görüşmelerin gün ve
saatleri sınırlandırılabilir' hükmünü içermektedir.
22/7/2016 tarih ve 667 sayılı KHK'nın 6.
maddesi ile talep dilekçesi birlikte değerlendirildiğinde; madde metninde de
açıkça belirtildiği üzere olağanüstü halin devamı süresince, tutuklu olanlar
hakkında talebe konu kısıtlamaların Cumhuriyet Savcısının kararıyla
yapılabileceğinin açıkça düzenlendiği, Osmaniye Cumhuriyet Başsavcılığının
29/9/2017 tarih ve B.M. 2016/9539 sayılı kararı ile 667 sayılı KHK'nın 6.
maddesi gereğince kısıtlama kararı verildiği, yapılan uygulamanın usul ve
yasaya uygun olduğu anlaşıldığından, talebin/şikayetin reddine ... [karar
verildi.]"
54. Ankara Batı İnfaz Hâkimliğinin 10/10/2016 tarihli ve
E.2016/4751 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"... tutuklu D.B. 26/9/2016 tarihli
dilekçesinde özetle; 'son süreçle alınan OHAL kararı ile birlikte cezaevlerinde
hak gasplarının yaşandığını, bir tutuklu olarak avukat görüş hakkının hiç bir
yasal gerekçe olmadan kayıt altına alınması avukat müvekkil görüş gizliliği
hakkının engellenmesine neden olduğundan, uygulanan hak gasplarının
kaldırılmasını istediğini' belirterek dilekçe gönderdiği anlaşılmıştır.
Sincan Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu
Müdürlüğü'nün 29/9/2016 tarih ve 2016/11463 sayılı yazısı ekinde gönderilen
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 28/9/2016 tarihli ve 2016/1436 sayılı
yazısında 'Anayasanın 120, maddesi uyarınca ilan edilen olağanüstü hal
çerçevesinde çıkarılan 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin, ceza soruşturma
ve kovuşturma açısından değerlendirilmesinde;
Tutuklu süphelilerin avukatlarıyla
görüşmelerinde tedbir uygulanmasına, sınırlama getirilmesi hususlarında Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığı Bakanlık Muhabere Bürosunun Başsavcı vekili K.D.
imzalı, 667 sayılı KHK ve Bakanlık Genelgeleri doğrultusunda yazılan 3/8/2016
tarih ve B.M. 2016/21916 sayılı yazıları ile gerekli talimatların ilgili ceza
infaz kurumlarına verildiği, uygulamada birliğin sağlanması ve çelişkilerin
giderilmesi adına uygulamanın değerlendirilmesinde;
a-Tedbir-sınırlama sebepleri
i-Toplumun ve ceza infaz kurumunun
güvenliğinin tehlikeye düşürülmesi ihtimalinin bulunması,
ii-Terör örgütü veya diğer suç örgütlerinin
yönlendirilmesi, bunlara emir ve talimat verilmesi veya yorumlarıyla gizli,
açık ya da şifreli mesajlar iletilmesi ihtimalinin bulunması
b-Tedbir ve sınırlandırmalar
i-Görüşmenin teknik cihazla sesli veya
görüntülü olarak kaydedilmesi
ii-Görüşmeyi izlemek amacıyla görevlinin hazır
bulunabilmesi,
iii-Tutuklunun avukatına veya avukatın
tutukluya verdiği belge veya belge örneklerine, dosyalara ve aralarındaki
konuşmalara ilişkin tuttukları kayıtlara el konulabilmesi,
iv-Görüşmelerin gün ve saatlerinin
sınırlandırılabilmesi,
c-Bu tedbir ve sınırlandırmalara karar
vermeye, Cumhuriyet savcısı yetkilidir.
Yukarıda belirtilen talimatlar uygulama yapılması
hususlarında gereği rica olunur.' şeklinde bilgi verilmiştir.
23/7/2016 Tarihli Resmi Gazetede yayınlanan
667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde
Kararnamenin 6/1. maddesinde;
Bu suçlardan tutuklananların soruşturma ve
kovuşturma evresinde yakınları ile ziyaretleri ve avukatları ile görüşmelerinde
5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanun'un 114.
maddesi ile 17/6/2005 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan 'Hükümlü ve
Tutukluların Ziyaret Edilmeleri Hakkındaki Yönetmelik'hükümlerinden farklı bir
uygulama getirilmiş olmakla;
A- Tutukluların avukatları ile ziyaretleri;
667 sayılı KHK.nin 6/1-d maddesinde 'tutuklu
olanların avukatları ile görüşmelerinde, toplumun ve ceza infaz kurumunun güvenliğinin
tehlikeye düşürülmesi, terör örgütü veya diğer suç örgütlerinin
yönlendirilmesi, bunlara emir ve tâlimat verilmesi veya yorumlarıyla gizli,
açık ya da şifreli mesajlar iletilmesi ihtimalinin varlığı halinde, Cumhuriyet
savcısının kararıyla, görüşmeler teknik cihazla sesli veya görüntülü olarak
kaydedilebilir, tutuklu ile avukatın yaptığı görüşmeleri izlemek amacıyla
görevli hazır bulundurulabilir, tutuklunun avukatına veya avukatın tutukluya
verdiği belge veya belge örnekleri, dosyalar ve aralarındaki konuşmalara
ilişkin tuttukları kayıtlara elkonulabilir veya görüşmelerin gün ve saatleri
sınırlandırılabilir. Tutuklunun yaptığı görüşmenin, belirtilen amaçla
yapıldığının anlaşılması hâlinde, görüşmeye derhal son verilerek, bu husus
gerekçesiyle birlikte tutanağa bağlanır. Görüşme başlamadan önce, taraflar bu
hususta uyarılır. Tutuklu hakkında, tutanak tutulması hâlinde, Cumhuriyet
savcısının istemiyle tutuklunun avukatlarıyla görüşmesi sulh ceza hâkimliğince
yasaklanabilir. Yasaklama kararı, tutuklu ile yeni bir avukat görevlendirilmesi
için derhal ilgili baro başkanlığına bildirilir. Baro tarafından bildirilen
avukatın değiştirilmesi Cumhuriyet savcısı tarafından istenebilir'.
denmektedir.
Buna göre;
Öncelikle tutuklunun 5237 sayılı Kanunun
İkinci Kitap Dördüncü Kısım, Dördüncü (Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar),
Beşinci (Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar), Altıncı (Milli
Savunmaya Karşı Suçlar) ve Yedinci Bölümünde (Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve
Casusluk) tanımlanan suçlar, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamına
giren suçlar ve toplu işlenen suçlar bakımından tutuklu olması,
Toplumun ve ceza infaz kurumunun güvenliğinin
tehlikeye düşürülmesi ihtimalinin bulunması,
Terör örgütü veya diğer suç örgütlerinin
yönlendirilmesi, bunlara emir ve talimat verilmesi veya yorumlarıyla gizli,
açık ya da şifreli mesajlar iletilmesi ihtimalinin bulunması,
Kanundaki bu düzenleme, idarece tanzim edilen
görüş yerlerinin nitelikleri birlikte değerlendirildiğinde; yapılan düzenlemede
kanunda öngörülen şartların yerine getirildiği, kanuna aykırı bir düzenlemenin
söz konusu olmadığı, yapılan uygulamanın ceza infaz kurumu kurallarına uygun
olduğu anlaşılmakla yerinde olmayan şikayetlerin reddine ... [karar
verildi]"
55. Samsun İnfaz Hâkimliğinin 24/2/2017 tarihli ve E.2017/116
sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"... tutuklu Z.K. hakimliğimize hitaben
yazdığı 22/2/2017 tarihli dilekçesinde; cezaevine girdiği günden bu yana OHAL
şartlarından dolayı avukatı ile sadece 10 dakika kamera kaydı ve görevli
nezaretinde görüşebildiğini, iddianame kabul edildiği için ve çok ciddi
suçlamalar olduğundan sağlıklı bir savunma yapabilmek için avukatı ile görüşme
sayı ve süresinin kısıtlanmamasını, insan hakları normlarına uygun olarak
savunma hakkını kullanabilmesi için kamera kaydı ve görevli nezaretinde görüşme
uygulanmasının kaldırılmasını talep etmiştir.
...
... 667 Sayılı KHK'nın 6/1-d maddesi uyarınca
toplumun ve ceza infaz kurumunun güvenliğinin tehlikeye düşürülmesi, terör
örgütü veya diğer suç örgütlerinin yönlendirilmesi ihtimali nedeniyle
görüşmelerin ses kayıt ve görüntülü kamera ile kaydedilebileceği ve görüşmeleri
izlemek amacıyla görevlinin hazır bulundurulacağı ve görüşmelerin hafta içinde
mesai saatleri içinde yaptırılacağının belirtildiği,Samsun E Tipi Kapalı Ceza
İnfaz Kurumunda 667 Sayılı Kanun Hükümünde Kararname kapsamına giren suçlardan
tutuklu fazla sayıda kişinin bulunması nedeniyle avukat ile yapılacak
görüşmemelerin aksamaması adına alınan kararın, 667 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin 6/1-d maddesine aykırılık içermediği anlaşıldığından, tutuklunun
talebinin reddine ... [karar verildi.]"
56. Karşıyaka İnfaz Hâkimliğinin 5/12/2018 tarihli ve
E.2018/5623 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"... tutuklu O.Y. İzmir 2 Nolu T tipi
Kapalı Ceza İnfaz Kurumu İdare ve Gözlem Kurulu Başkanlığınca verilen
29/11/2018 tarih 2018/5758 sayılı kararına itiraz etmekle evrak ve ekleri
incelendi.
...
Avukat görüşlerinin sesli ve görüntülü
odalarda veya memur eşliğinde yapıldığını, zaman ve saat olarak kısıtlandığını
belirtmiştir.
...
- İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının 7/1/2016
tarih ve B.M.2016/30331 sayılı tedbir konulu yazısında;
677 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 6/1-d
bendi uyarınca FETÖ/PDY örgüt üyesi olup, bu soruşturmalar nedeniyle İzmir
Cumhuriyet Başsavcılığına bağlı ceza infaz kurumlarında tutuklu olarak bulunan
şüphelilerin avukatları ile yaptığı görüşmelerin teknik cihazlar ile sesli ve
görüntülü olarak kaydedilmesine, tutuklu ve avukatının cihazlarla sesli ve görüntülü
izlemek amacıyla bir görevlinin hazır bulundurulmasına,
Savunma amacı dışında toplumun ve ceza infaz
kurumunun güvenliğinin tehlikeye düşürülmesi, terör örgütü veya diğer suç
örgütlerinin yönlendirilmesi, bunlara emir ve talimat verilmesi veya yorumlarıyla
gizli, açık ya da şifreli mesajlar iletilmesi amacının güdülmesi halinde
tutuklunun avukatına veya avukatın tutukluya verdiği belge ve belge örnekleri,
dosyalar ve aralarındaki konuşmalara ilişkin tuttukları kayıtlara el
konulmasına, bu amaçla yapılan görüşmenin derhal sonlandırılarak bu hususun
gerekçesi ile birlikte tutanağa bağlanarak ilgili evrakların cumhuriyet
başsavcılığımıza gönderilmesi' hususları bildirilmiştir.
...
Yine İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının
19/2/2018 tarih, 2018/1265 B.M sayılı tedbir kararlarının kaldırılması
hakkındaki yazı ile; ceza infaz kurumlarının yasal mevzuattan kaynaklanan
yetkileri saklı kalmak koşulu ile İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının 23/7/2017
tarih ve B.M 2016/2768 Muh sayılı yazısı ile 667 Sayılı Olağanüstü Hal
Kapsamında Alınan Tedbirlere ilişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin 6/1-d maddesi
uyarınca; FETÖ/PDY örgüt üyesi olup 15/7/2016 tarihinde silahlı darbe
teşebbüsünde bulunan ve halen Cumhuriyet Başsavcılığının yürüttüğü soruşturma
nedeniyle İzmir ilindeki ceza infaz kurumlarında tutuklu bulunan şüphelilerin
avukatları ile yaptığı görüşmelerin teknik cihazlarla sesli ve görüntülü olarak
kaydedilmesine, tutuklu ve avukatın yaptığı görüşmeleri izlemek amacıyla bir
görevlinin hazır bulundurulmasına, salınma amacı dışında toplumun ve ceza infaz
kurumunun güvenliğini tehlikeye düşürülmesi, terör örgütü veya diğer suç
örgütlerinin yönlendirilmesi, bunlara emir ve talimat verilmesi, veya yorumları
ile gizli, açık veya şifreli mesajlar iletilmesi amacının güdülmesi halinde
tutuklunun avukatına veya avukatın tutukluya verdiği belge veya belge
örneklerine, dosyasıyla ilgili aralarındaki konuşmalara ilişkin tuttukları
kayıtlara el konulmasına, bu amaçla yapılan görüşmeleri derhal sonlandırılarak
bu hususun gerekçesi ile birlikte tutanağa bağlanarak ilgili evrakları
Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine, bu soruşturmalar nedeni ile tutuklu
bulunan şahısların avukatlarıyla tatil günleri dışında ve çalışma saatleri
içerisinde olmak koşulu ile ceza infaz kurumu tarafından yapılacak düzenleme
ile her bir tutuklu için haftada bir kez ve azami bir saate kadar
görüştürülmelerine yönelik tüm tedbirlerin ceza infaz kurumlarının yasal
mevzuattan kaynaklanan yetkileri saklı kalmak üzere kaldırılmasının uygun
görüldüğü bildirilmiş olup, Kurumumuz İdareve Gözlem Kurulu Başkanlığı
tarafından alınmış olan 28/11/2016 tarih ve 2016/5284 sayılı kararı yerine
geçecek yeni bir karar alınması gerekliliği haiz olmuş ve İdareve Gözlem Kurulu
Başkanlığınca 26/2/2018 tarih ve 2018/871 sayılı kararı ile avukat görüş
sırasında yapılan tedbirler yasal mevzuatlar çerçevesi içerisinde kaldırılarak;
a. Yetkili mercilerce haklarında herhangi bir
kısıtlama kararı bulunmayan hükümlülerin mesai günlerinde, 9.00-17.00 saatleri
arasında, bir defa iki saati geçmeyecek şekilde avukatları ile
görüştürülmesine,
b. Yetkili mercilerce haklarında kısıtlama
kararı bulunmayan tutukluların, mesai günlerinde, 9.00-22.00 saatleri arasında,
bir defa iki saati geçmeyecek şekilde avukatları ile görüştürülmesine karar
verilerek Avukat görüşü üzerinde kısıtlama bulunmamaktadır. Ceza İnfaz
Kurumumuzda Hükümlü ve tutukluların Ziyaret edilebilmeleri hakkında
yönetmeliğin ' Tutuklunun müdafi, uzlaştırmacı ve arabulucu ile görüşmesi'
başlıklı 19. maddesi kapsamında tutukluların Avukat ile görüşmeleri
yapılmaktadır.
...
... tutuklu O.Y.nin, ... avukat görüş talebi,
... OHAL'in uzatılmayarak sona ermesine istinaden FETÖ/PDY silahlı terör
örgütüne mensup tutuklu ve hükümlüler üzerindeki kısıtlamaların kaldırılmasına
istinaden taleplerinin kabulüne ... [karar verildi.]"
57. İzmir 1. İnfaz Hâkimliğinin 30/3/2018 tarihli ve E.2018/2099
sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"... 15 Temmuz 2016 tarihinde yaşanan
silahlı kalkışma sonrası bu eyleme katılan ve suç işleyen kişilerin tespiti ve
yargılanmalarının sağlanması amacı ile ilan edilen olağanüstü hal yasasına göre
yürürlüğe sokulan 667 sayılı KHK'nın 6/1-d maddesinde bu amaçla yeni
düzenlemeler getirilmiştir.
667 sayılı KHK'nın 6/1-d maddesi uyarınca
OHAL'e neden olan olaylara katıldığı tespit edilen kişiler yönünden 5275 sayılı
yasanın 59. Maddesinin OHAL süresince farklı bir uygulamasının yapılmasına
karar verildiği ve fakat 59. Maddenin ilga edilmediği, bu süre zarfında 667
sayılı KHK hükümlerinin uygulandığı anlaşılmıştır.
Hükümözlünün 12/02/2018 tarihli dilekçesine
konu ettiği sıkıntı ve şikayetin 667 sayılı KHK ile getirilen düzenlemenin
uygulanması nedeni ile kaynaklandığı görülmektedir.
İzmir 2 Nolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı
Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü tarafından hakimliğimize gönderilen yazı cevabına
ekli ve İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca kararlaştırılan 19/2/2018 tarihli
yazıya göre 667 sayılı KHK ile getirilen kısıtlamaların aradan geçen süre
nedeni ile ve silahlı kalkışmaya karışan tespit edilen kişilerin deşifre
edilmesi büyük oranla soruşturmaların açılıp tamamlanması nedeni ile
kaldırılmasının uygun görüldüğü ve ceza infaz kurumu tarafından da bu yazı
sonrası kurumca bu konularla yapılan iş ve işlemler hakkında 5275 sayılı yasa
ve bu yasaya göre çıkartılan kurumların yönetmeliğine ilişkin tüzük, ilgili
yönetmelikler, genelgeler ve kurum iç yönetmeliğine göre uygulamaya geçildiği
bildirilmiştir.
İzmir 2 Nolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı
Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğünce bu uygulamanın kaldırılmasına yönelik İzmir
Cumhuriyet Başsavcılığının 667 sayılı KHK'ya dayalı olarak uygulamaya soktuğu
ve kaldırılan düzenleme sonrası kurumca 5275 sayılı yasa ve ilgili mevzuata
göre uygulamaya geçildiği anlaşıldığından dolayısıyla hükümözlünün 12/02/2018
tarihli dilekçesine konu süre sınırlaması ve 667 sayılı KHK ile getirilen diğer
kısıtlamaların sona erdiği görülmekle 26/03/2018 tarihli dilekçesinde de yer
alan 12/2/2018 tarihli dilekçesinde ayrıntılı belirttiği mağduriyetin bu
aşamada konusuz kaldığı, nitekim hükümözlünün 23/2/2018 tarihli görüşmede de
sürenin bu kısıtlamanın kaldırılmasına göre uygulandığı, bu aşamada
kısıtlamanın kaldırılması karşısında 12/2/2018 tarihli dilekçeye konu olan
sıkıntılar ile ilgili verilebilecek bir karar bulunmadığı kanaatine varılmakla
karar verilmesine yer olmadığına hükmetmek gerekmiştir ..."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
58. Mahkemenin 13/2/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddialar
1. Gözaltının Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
59. Başvurucu; somut ve inandırıcı bir delil olmadığı hâlde
hukuka aykırı olarak gözaltına alındığını, 5271 sayılı Kanun'da gözaltı
süresinin dört günü geçemeyeceği yönünde düzenleme bulunmasına rağmen yedi gün
gözaltında tutulduğunu, olağanüstü hâl döneminde getirilen otuz günlük gözaltı
süresinindurumun gerektirdiği ölçüde uygulanması gerektiğini, ancak hakkında
uygulanan gözaltı tedbirinin ölçüsüz ve keyfî olduğunu belirterek kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
60. Bakanlık görüşünde, başvurucunun bu bölümdeki iddialarına
ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiştir.
b. Değerlendirme
61. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
62. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
63. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru
yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm
organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya
çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu
nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece
mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve
bir çözüme kavuşturulması esastır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi
hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir hak arama yoludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No:
2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).
64. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı süresinin
aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına
ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl davanın
sonuçlanmadığı durumlarda dahi -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak-
5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davasının tüketilmesi
gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No:
2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet
Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No:
2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim
Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47; Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170,
16/11/2017, §§ 92-100).
65. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen
dava yolunun başvurucunun durumuna uygun, telafi kabiliyetini haiz, etkili bir
hukuk yolu olduğu ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel
başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun
ikincillik niteliği ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.
66. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tutuklamanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
67. Başvurucu; suç işlediğine dair herhangi bir delil olmamasına
rağmen tutuklanmasına karar verilerek keyfî bir şekilde özgürlüğünden mahrum
bırakıldığını, isnat edilen suçla bir ilgisinin bulunmadığını, tutuklama
kararındaki gerekçelerin hukuka aykırı olduğunu, kararda tutuklama nedenlerine
yer verilmediğini ve tutuklama tedbiri yerine neden adli kontrol tedbirlerinin
uygulanmadığının kararda gösterilmediğini belirterek kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
68. Bakanlık görüşünde; başvurucu hakkında verilen tutuklama
kararında kuvvetli suç şüphesini gösteren olgulara yer verildiği, tutuklama
nedenlerinin kararda gösterildiği, dolayısıyla tutuklamanın hukuki olduğu ifade
edilmiştir.
b. Değerlendirme
69. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
70. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar
başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya
olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl
edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması
kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen
güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da,
savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin
yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din,
vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı
suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile
saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
71. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini
önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda
gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
72. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 17/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetinin özü tutukluluğun
hukuki olmadığına ilişkindir. Dolayısıyla başvurucunun bu bölümdeki
iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamındaki kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
73. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin
uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları
incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere
ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191).
Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan
suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu
belirtilen FETÖ/PDY üyeliği iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi, anılan suçlamanın
olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğunu değerlendirmiştir
(Selçuk Özdemir [GK], B. No:
2016/49158, 26/7/2017, § 57).
74. Başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki
olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında yapılacaktır.
Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun tutuklanmasının Anayasa'nın başta
13. ve 19. maddeleri olmak üzere ilgili maddelerinde yer alan güvencelere
aykırı olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise
Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı
değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve
diğerleri, §§ 193-195, 242).
ii. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
(1) Genel İlkeler
75. Genel ilkeler için bkz. Muammer
Koçan (B. No: 2016/56282, 26/9/2019, §§ 69-74) başvurusuna ilişkin
karar.
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
76. Başvurucu, darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu
belirtilen FETÖ/PDY mensubu olduğu iddiasıyla yürütülen soruşturma kapsamında
silahlı terör örgütü üyesi olma suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi
uyarınca tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
77. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair
kuvvetli belirtinin bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi
gerekir.
78. Başvurucu hakkındaki tutuklama kararında ve iddianamede,
başvurucunun FETÖ/PDY üyelerinin kendi aralarındaki iletişimi sağladığı ifade
edilen ByLock uygulamasının
kullanıcısı olduğu ve örgüte ait evlerde kaldığı belirtilmiştir (bkz. §§ 17,
25, 26).
79. Anayasa Mahkemesi, ByLock
uygulamasının özellikleri gözönüne alındığında kişilerin bu uygulamayı
kullanmalarının veya kullanmak üzere elektronik/mobil cihazlarına yüklemelerinin
soruşturma makamlarınca FETÖ/PDY ile olan ilgi bakımından bir belirti olarak
değerlendirilebileceğini belirtmektedir (Aydın
Yavuz ve diğerleri, §§ 106, 267). Buna göre soruşturma makamlarınca
ve tutuklama tedbirine karar veren hâkimliklerce FETÖ/PDY üyesi olmakla
suçlanan başvurucunun ByLock
uygulamasını kullanmasının somut olayın koşullarına göre suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesi,
anılan programın özellikleri itibarıyla temelsiz ve keyfî bir tutum olarak
değerlendirilemez (Selçuk Özdemir,
§ 74).
80. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu
değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar gözardı
edilmemelidir.
81. Darbe teşebbüsü sonrasında teşebbüsle bağlantılı veya
doğrudan teşebbüsle olmasa da FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlara ilişkin
soruşturmalarda, delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve
soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma
tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir. Yine FETÖ/PDY ile
bağlantılı kişilerin teşebbüs sırasında veya sonrasında ortaya çıkan kargaşadan
yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi
ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha fazladır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 271, 272; Selçuk Özdemir, §§ 78, 79).
82. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör
örgütü üyesi olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar
öngörülen suç tipleri arasında olup (bkz.
§§ 49, 50) isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı
kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir (aynı yöndeki değerlendirmeler
için bkz. Hüseyin Burçak, B. No:
2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran
[GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç, 5271 sayılı
Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar
arasındadır (Gülser Yıldırım (2),
§ 148).
83. Somut olayda Kocaeli 2. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun
tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan silahlı terör örgütüne
üye olma suçunun niteliğine, Kanunda öngörülen yaptırımın ağırlığına,
delillerin tam olarak toplanmamış olmasına ve suçun 5271 sayılı Kanun'un 100.
maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan katalog suçlar arasında yer
almasına dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 17).
84. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel
koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Kocaeli 2. Sulh
Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde
başvurucu yönünden tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olduğu
söylenebilir.
85. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup
olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13.
ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser
Yıldırım (2), § 151).
86. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını
ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize
olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini
aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman
Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, § 214; Devran Duran, § 64). Özellikle darbe
teşebbüsüyle veya FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği
ile FETÖ/PDY'nin özellikleri (gizlilik, hücre tipi yapılanma, her kurumda
örgütlenmiş olma, kendisine kutsallık atfetme, itaat ve teslimiyet temelinde
hareket etme gibi) de dikkate alındığında bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına
göre çok daha zor ve karmaşık olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 350).
87. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında Kocaeli 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suç için öngörülen
yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde tutarak
başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol
uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının (bkz. § 17) keyfî ve
temelsiz olduğu söylenemez.
88. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
89. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin Anayasa'nın 13. ve 19. maddelerinde yer
alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden, 15. maddesinde yer alan
ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
3. Tutukluluğun Makul Süreyi Aştığına İlişkin
İddia
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
90. Başvurucu; tahliye taleplerinin ve itirazlarının
-tutukluluğun devamını meşru kılacak- ilgili ve yeterli gerekçe olmadan
reddedildiğini belirterek tutukluluğun makul süreyi aştığını, dolayısıyla kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
91. Bakanlık görüşünde, başvurucunun bu bölümdeki iddialarına
ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiştir.
b. Değerlendirme
i. Başvuru Yollarının
Tüketilmesi Hakkında
92. Tutukluluk hâli sona ermiş olan başvurucuların (devam eden
tutukluluk hâlinden farklı olarak) tutukluluğun kanunda öngörülen azami süreyi
ya da makul süreyi aştığı şikâyetleri yönünden iddia edilen ihlalin tespitini
ve tazminat ödenmesini sağlayabilecek bir hukuk yolu mevcut ise öncelikle bu
yolunu tüketmeleri gerekir. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı
fıkrası ile öngörülen tazminat yolu; bir yandan başvurucuların maruz kaldığı
tutukluluk nedenleri ve süresinin uzunluğunun tespiti, diğer yandan da
uğranılan zararın tazmini imkânı sağladığından anılan şikâyetler açısından
erişilebilir ve elverişli bir çözüm olanağı, makul ölçüde bir başarı imkânı
sunmaktadır (Hamit Kaya, B. No:
2012/338, 2/7/2013, §§ 46-48).
93. Bununla birlikte tüketilmesi gereken başvuru yollarının her
şeyden önce ulaşılabilir olması gerekmektedir. Dolayısıyla mevzuatta bu yollara
yer verilmesi tek başına yeterli değildir. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun
makul süreyi aştığı iddiasına ilişkin olarak bireysel başvurunun karara
bağlandığı tarih itibarıyla tazminat talebinde bulunulması için kanunda
öngörülen sürenin geçtiği durumlarda, bu tazminat yolunun ulaşılabilir
olmadığını ve tüketilmesinin gerekmediğini belirtmiştir (Abdullah Akyüz [GK], B. No: 2013/9352,
2/7/2015, §§ 45-50).
94. Somut olayda hakkındaki mahkûmiyet hükmü 24/9/2018 tarihinde
kesinleşen başvurucunun bireysel başvurunun karara bağlandığı tarih itibarıyla
tazminat talebinde bulunması için 5271 sayılı Kanun'un 142. maddesinde öngörülen
dava açma süresi geçmiş bulunmaktadır. Bu nedenle söz konusu tazminat yolunun
başvurucu yönünden ulaşılabilir olmadığı ve dolayısıyla başvurucunun
mağduriyetini giderebilecek nitelikte tüketilmesi gereken bir başvuru yolunun
bulunmadığı açıktır (benzer yöndeki bir değerlendirme için bkz. Halas Aslan, B. No: 2014/4994, 16/2/2017,
§ 49).
ii. Uygulanabilirlik
Yönünden
95. Başvurucunun tutuklanmasına neden olan suçlama, Türkiye'de
olağanüstü hâl ilanına sebebiyet veren temel olay olan 15 Temmuz darbe
teşebbüsünün arkasındakiyapılanma olduğu belirtilen ve silahlı bir terör örgütü
olduğu kabul edilen FETÖ/PDY üyesi olduğuna ilişkindir. Başvurucunun tutukluluk
sürecinde olağanüstü hâl devam etmiştir. Bu itibarla başvurucunun
tutukluluğunun makul süreyi aşıp aşmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15.
maddesi kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun
tutukluluk süresinin Anayasa'nın başta 13. ve 19. maddeleri olmak üzere ilgili
maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195,
242).
iii. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
(1) Genel İlkeler
96. Genel ilkeler için bkz. Yurt
Atayün (B. No: 2017/3416, §§ 53-63) başvurusuna ilişkin karar.
(2) İlkelerin Olaya
Uygulanması
97. Somut olayda başvurucu 20/8/2016 tarihinde gözaltına alınmış
ve 26/8/2016 tarihinde tutuklanmıştır. Yargılamayı yapan Samsun 2. Ağır Ceza
Mahkemesi 12/10/2017 tarihinde başvurucunun silahlı terör örgütü üyesi olma
suçundan mahkûmiyetine karar vermiştir. Buna göre başvurucunun suç isnadına
bağlı olarak özgürlüğünden yoksun kaldığı süre 1 yıl 1 ay 22 gündür.
98. Derece mahkemelerinin gerekçelerinde yer alan tutuklama
nedenlerine ilişkin açıklamalar incelendiğinde (bkz. §§ 17, 18) öncelikle suçun
5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun
gereği tutuklama nedeni varsayılabilen
suçlar arasında olmasına değinildiği, ayrıca suçun niteliğine, suça ilişkin
kanunda öngörülen cezanın süresine ve tutuklama tedbirinin ölçülü olmasına
dayanıldığı görülmektedir. Kişinin mahkûmiyeti hâlinde alacağı hapis cezanın
ağırlığı, kaçma şüphesinin varlığına işaret eden durumlardan biridir. Kanun'da
silahlı terör örgütü üyeliği için belirlenen hapis cezasının süresi de dikkate
alındığında tutukluluğun devamı kararlarındaki gerekçelerin tutukluluğun
devamının hukuka uygunluğunu ve tutulmanın meşruluğunu haklı gösterecek özen ve
içerikte olduğu, dolayısıyla tutukluluk hâlinin devamına ilişkin bu
gerekçelerin tutukluluk süresi dikkate alındığında ilgili ve yeterli olduğu
sonucuna varılmıştır.
99. Öte yandan başvurucunun yargılandığı davada; Samsun 2. Ağır
Ceza Mahkemesince genellikle birer aylık aralıklarla ve en geç iki ayda bir
olmak üzere toplam sekiz duruşma yapıldığı, bu duruşmalarda başvurucunun ve
tanığın dinlendiği, bilirkişi raporu alındığı ve sair delillerin toplandığı
görülmektedir. Bu itibarla genel olarak davanın yürütülmesinde derece
mahkemelerince hareketsiz kalınan bir dönem olmadığı gibi yargılamada
özensizlik gösterildiği de tespit edilmemiştir.
100. Başvurucu hakkındaki tutukluluğun devamına ilişkin olarak
derece mahkemelerince açıklanan gerekçelerin hürriyetten yoksun bırakılmanın
meşru nedenlerinin belirtilmesi bakımından ilgili ve yeterli olması, davanın
yürütülmesinde bir özensizliğin bulunmaması dikkate alındığında 1 yıl 1 ay 22
günlük tutukluluk süresinin somut olayın koşullarında makul olduğu sonucuna
varılmıştır.
101. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
102. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
tutukluluk hâlinin devamına karar verilmesi suretiyle yapılan müdahalenin
Anayasa'nın 13. ve 19. maddelerinde yer alan güvencelere aykırılık
oluşturmadığı görüldüğünden, 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca
bir inceleme yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
4. Soruşturma Dosyasına
Erişimin Kısıtlandığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiası
ve Bakanlık Görüşü
103. Başvurucu; soruşturma dosyasına ilişkin kısıtlama kararı
nedeniyle hakkındaki iddiaların tamamına vâkıf olamadığını ve suçlama hakkında
yeterince bilgilendirilmediğini, kısıtlama kararına yaptığı itirazın gerekçesiz
olarak reddedildiğini, bu nedenle tutuklamaya karşı etkili bir şekilde itirazda
bulunma imkânından yoksun bırakıldığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkı ile çelişmeli yargılama, silahların eşitliği vesavunma haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
104. Bakanlık görüşünde; başvurucuya suçlamalar ayrıntılı olarak
anlatılmak suretiyle müdafi huzurunda savunma yapma imkânının verildiği,
tutuklanmasına temel teşkil eden iddiaların somutlaştırılarak sorulduğu,
başvurucunun da bu iddialarla ilgili savunma yaptığı belirtilmiştir. Bakanlık,
bu nedenlerle şikâyetin açıkça dayanaktan yoksun olduğuna karar verilmesi
gerektiğini ifade etmiştir.
b. Değerlendirme
105. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Başvurucunun şikâyetinin özü kısıtlılık kararı nedeniyle etkili bir
şekilde tutukluluğa itiraz hakkının engellendiğine ilişkindir. Dolayısıyla
başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci
fıkrası bağlamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi
gerekir.
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
106. Başvurucunun şikâyetlerine konu kısıtlama kararının
verildiği belirtilen soruşturma dosyasında başvurucuya yöneltilen suçlama,
olağanüstü hâl ilanına sebebiyet veren olaylarla ilgilidir. Bu nedenle
kısıtlamanın hukuki olup olmadığı, bir başka ifadeyle kararın kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı üzerindeki etkisinin incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi
kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle kısıtlamanın
Anayasa'nın 19. maddesinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit
edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki
ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195,
242).
ii. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
(1) Genel İlkeler
107. Genel ilkeler için bkz. Muammer
Koçan (§§ 93-97) başvurusuna ilişkin karar.
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
108. Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığı, 5271 sayılı Kanun'un 153.
maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca başvurucu hakkındaki soruşturma
dosyasına ilişkin olarak soruşturmanın
amacını tehlikeye düşürebileceği gerekçesiyle müdafinin dosya
içeriğini incelemesinin ve belgelerden örnek almasının kısıtlanmasına karar
verilmesi için Kocaeli 1. Sulh Ceza Hâkimliğine başvuruda bulunmuş; bu talep
anılan Mahkemece yerinde görülerek 19/8/2017 tarihinde kısıtlılık kararı verilmiştir. Başvurucu
kısıtlama kararının verildiği tarihten sonra 26/8/2016 günü tutuklanmıştır.
Başvurucu kısıtlılık kararının kaldırılması için 18/10/2016 tarihinde itirazda
bulunmuş, söz konusu itiraz Kocaeli 2. Sulh Ceza Hâkimliğince reddedilmiştir.
109. Başvuru formu ve eklerinde, kısıtlama kararının daha sonra
kaldırılıp kaldırılmadığı hususunda herhangi bir bilgi veya belge bulunmamakla
birlikte en geç Samsun 2. Ağır Ceza Mahkemesince iddianamenin kabul edildiği
5/4/2017 tarihi (bkz. § 24) itibarıyla kısıtlılık 5271 sayılı Kanun'un 153.
maddesinin (4) numaralı fıkrası uyarınca kendiliğinden sona ermiş bulunmaktadır.
110. Soruşturma aşamasında başvurucuya yöneltilen suçlamaların
FETÖ/PDY örgütünün üyeleri arasında özel olarak kullanıldığı belirtilen ByLock isimli programın başvurucunun
kullandığı telefon hattında bulunması ve örgüt mensupları arasında yapılan toplantılara
katılması olduğu anlaşılmaktadır. Bu suçlamaların içeriğinin Kocaeli Cumhuriyet
Başsavcılığınca yapılan ifade alma işlemi sırasında başvurucuya sorulan
sorularda açıklandığı ve başvurucunun ifadesinde anılan suçlamalarla ilgili
ayrıntılı bir şekilde beyanda bulunduğu görülmektedir (bkz. §§ 13, 14, 16).
111. Öte yandan Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenmiş
olan tutuklama talep yazısı, sorgu işlemi öncesinde Kocaeli 2. Sulh Ceza
Hâkimliği tarafından başvurucuya okunmuş; ayrıca sorgu tutanağında başvurucuya
isnat edilen suçların okunup anlatıldığı belirtilmiştir. Sorgu sırasında
başvurucunun suçlama konusu olaylarla ilgili anlatımda bulunduğu, sorulan
sorulara cevap verdiği görülmektedir (bkz. §§ 13, 14, 16). Ayrıca başvurucunun
tutukluluğa itiraz dilekçesinde de usul ve esasa ilişkin ayrıntılı bir biçimde
beyanda bulunulmuştur. Dolayısıyla başvurucunun ve müdafiinin isnat edilen
suçlamalara ve tutukluluğa temel teşkil eden bilgilere gerek sorgu öncesinde
gerekse sorgu sonrasında erişimlerinin olduğu anlaşılmaktadır.
112. Bu itibarla suçlamalara dayanak olan temel unsurların ve
tutmanın hukukiliğinin değerlendirilmesi için esas olan bilgilerin başvurucuya
veya müdafilerine bildirilmiş, başvurucuya bunlara karşı savunma ve
itirazlarını ileri sürme imkânı verilmiş olması dikkate alındığında soruşturma
aşamasında uygulanmış olan kısıtlılık nedeniyle başvurucunun tutukluluğa karşı
etkili bir şekilde itirazda bulunamadığının kabulü mümkün görülmemiştir.
113. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun kısıtlama kararı
nedeniyle tutukluluğa etkili bir şekilde itirazda bulunamadığı iddiasına
ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
114. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
yönelik olarak soruşturma dosyasında kısıtlama kararı verilmesi suretiyle
yapıldığı belirtilen müdahalenin Anayasa'nın ilgili hükümlerinde ve özellikle
19. maddenin sekizinci fıkrasında yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı
görüldüğünden, 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme
yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
5. Tutukluluk
İncelemelerinin Süresinde Yapılmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
115. Başvurucu, tutukluluk incelemelerinin en geç otuz gün
içinde yapılması gerekmesine karşın otuz üçüncü günde ve Savcılıktan mütalaa
alınmaksızın yapıldığını belirterek bu durumun silahların eşitliği ilkesine
aykırı olması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
116. Bakanlık görüşünde, başvurucunun bu bölümdeki iddialarına
ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiştir.
b. Değerlendirme
117. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası uyarınca, hürriyeti
kısıtlanan bir kimsenin kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı hâlinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkı bulunmaktadır. Burada
belirtilen bir yargı merciine başvurma hakkı, suç isnadıyla hürriyetinden
yoksun bırakılan kimseler bakımından tahliye talebinin yanı sıra tutuklama,
tutukluluğun devamı ve tahliye talebinin reddi kararlarına karşı yapılan
itirazların incelenmesi sırasında da uygulanması gereken bir güvencedir (Mehmet Haberal, B. No: 2012/849, 4/12/2013, §§ 122, 123).
118. Bununla birlikte 5271 sayılı Kanun'un 108. maddesine göre
şüpheli veya sanığın istemi olmaksızın tutukluluğun resen incelenmesi
durumunda, hürriyeti kısıtlanan kişiye tanınan yargı merciine başvurma hakkı
kapsamında bir değerlendirme yapılmadığından bu incelemeler Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası kapsamına dâhil değildir (Firas Aslan ve Hebat Aslan, B. No:
2012/1158, 21/11/2013, § 32; Faik Özgür Erol
ve diğerleri, B. No: 2013/6160, 2/12/2015 § 24).
119. Açıklanan gerekçelerle tutukluluğun gözden geçirilmesi
yönünden resen yapılan bu incelemeler Anayasa'nın 19. maddesinin kapsamına
dâhil olmadığından başvurunun bu kısmının konu
bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
6. Tutukluluğa İtiraz
İncelemesinin Duruşmasız Olarak Yapıldığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
120. Başvurucu, tutukluluğa yaptığı itirazın duruşma
yapılmaksızın incelendiğini belirterek bu durumun silahların eşitliği ilkesine
aykırı olması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
121. Bakanlık görüşünde, başvurucunun bu bölümdeki iddialarına
ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiştir.
b. Değerlendirme
122. Anayasa Mahkemesi Aydın
Yavuz ve diğerleri (§§ 326-359) kararında; 15 Temmuz 2016 tarihinde
yaşanan darbe teşebbüsü ve sonrasında ilan edilen olağanüstü hâl döneminde
ortaya çıkan koşulları dikkate alarak darbe teşebbüsü ile FETÖ/PDY ve terörle
ilgili suçlardan dolayı tutuklanan kişilerin tutukluluk incelemelerinin belirli
bir süre duruşmasız olarak yapılmasının Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci
fıkrasıyla bağdaşmasa da olağanüstü yönetim usullerinin benimsendiği dönemde
Anayasa'nın temel hak ve özgürlüklerin güvence rejimini düzenleyen 15. maddesi
kapsamında meşru görülebileceğini belirtmiştir. Anayasa Mahkemesi, Erdal Tercan ([GK], B. No: 2016/15637, 12/4/2018) kararında
bu kapsamda yaptığı incelemede, darbe teşebbüsünden sonraki süreçte, darbe
teşebbüsü, teşebbüsün arkasındaki yapılanma olan FETÖ/PDY veya terörle
bağlantılı suçlardan tutuklanan kişilerin tutukluluk incelemelerinin on sekiz
aya kadar hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapılmasının olağanüstü hâl
döneminde kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını ihlal etmediği sonucuna
varılmıştır (Erdal Tercan, §
246).
123. Somut olayda başvurucu 26/8/2016 tarihinde tutuklandıktan
sonra -9 ay 12 gün sonra- 8/5/2017 tarihinde mahkeme önüne çıkmış ve
itirazlarını etkili bir biçimde ileri sürme fırsatına sahip olmuştur. Tutuklama
konusu suçun niteliği ve tutukluluğun hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın devam
ettirildiği süre dikkate alındığında anılan karardaki sonuçtan ayrılmayı ve
farklı bir değerlendirme yapmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
124. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
7. Tutukluluğun
Hukukiliğine Etkili İtiraz Etme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
125. Başvurucu; avukatıyla görüşmesinin teknik araçlarla kayda
alınması, bu sırada iki infaz memurunun görüşmeyi izlemesi, ayrıca buna ilişkin
KHK ile getirilen düzenlemeye aykırı olarak hâkimlik kararı olmadan bu dinleme
ve izleme işlemlerinin yapılması nedenleriyle tutukluluğa itiraz bağlamında
savunma haklarının kısıtlandığını ve etkili bir şekilde hukuki yardımdan
yararlandırılmadığını belirterek adil yargılanma, hak arama özgürlüğü, kişi
hürriyeti ve güvenliği haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
126. Bakanlık görüşünde; başvurucunun itiraza ilişkin
dilekçelerini ve delillerini ilgili mercilere sunabileceği, buna ilişkin bir
kısıtlamanın bulunmadığı, keza müdafii ile arasında belge veya dosya değişimine
engel olunduğuna ya da bunlara el konulduğuna ilişkin bir şikâyetinin
bulunmadığı, dolayısıyla müdafii ile görüşmesinin infaz koruma memuru
tarafından izlenmesi ve kayıt altına alınmasının tutukluluğun hukukiliğine
itiraz hakkına bir müdahale oluşturmadığı ifade edilmiştir.
127. Bakanlık ayrıca KHK ile getirilen bu düzenlemenin yeterli
güvenceleri bünyesinde taşıdığını ve denetim mekanizmalarını ortaya koyduğunu,
buna karşılık başvurucunun bu yolları kullanmadığını belirtmiştir. Bakanlığa
göre düzenlemenin amacı kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin
önlenmesidir. Başvurucunun üzerine atılı suçun niteliği dikkate alındığında
(FETÖ/PDY'nin niteliği, üyelerinde örgütsel davranış bilincinin yoğunluğu ve
faaliyetlerini gizli icra etmesi) toplumun ve ceza infaz kurumunun güvenliğinin
tehlikeye düşürülmesi, terör örgütü veya diğer suç örgütlerinin
yönlendirilmesi, bunlara emir veya talimat verilmesi veya yorumlarıyla gizli,
açık ya da şifreli mesajlar iletilmesi şüphesinin varlığı hâlinde tedbirin
uygulanmasına geçilmekte ve bu amaçla yapıldığı tespit edilen görüşmenin ise
sonlandırılması sağlanmaktır. Buna göre Bakanlık, anılan tedbirin Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi kararlarına atfen orantılı ve ölçülü olduğunu ifade ederek
açıkça dayanaktan yoksunluk nedeniyle kabul edilemezlik kararı verilmesi
gerektiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
128. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin sekizinci
fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
129. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
130. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Başvurucunun şikâyetinin özü müdafii ile görüşmesinin teknik kayda
alınması ve bu görüşme sırasında iki infaz memurunun hazır bulunması nedeniyle
etkili bir şekilde tutukluluğa itiraz hakkının engellendiğine ilişkindir.
Dolayısıyla başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin
sekizinci fıkrası bağlamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında
incelenmesi gerekir.
131. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak
ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek
ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği
gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle
olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur
(Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, § 17).
132. 4675 sayılı Kanun'un 1. maddesine göre bu Kanun; ceza infaz
kurumları ve tutukevlerinde bulunan hükümlü ve tutuklular hakkında yapılan
işlemler veya bunlarla ilgili faaliyetlere yönelik şikâyetleri incelemek,
karara bağlamak ve kanunlarla verilen diğer görevleri yerine getirmek üzere
kurulan infaz hâkimliklerine ilişkin hükümleri kapsamaktadır. Yine 4675 sayılı
Kanun'un 5. maddesinde ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde hükümlü ve
tutuklular hakkında yapılan işlemler veya bunlarla ilgili faaliyetlerin kanun
ya da diğer mevzuat hükümlerine aykırı olduğu gerekçesiyle bu işlem veya
faaliyetlerin öğrenildiği tarihten itibaren on beş gün, her hâlde yapıldığı
tarihten itibaren otuz gün içinde şikâyet yoluyla infaz hâkimliğine
başvurulabileceği, infaz hâkimliğinin verdiği karara karşı da ağır ceza
mahkemesi nezdinde itiraz edilebileceği belirtilmiştir.
133. Başvurucu; avukatıyla görüşmesinin teknik araçlarla kayda
alınması, bu sırada iki infaz memurunun görüşmeyi izlemesi nedenleriyle
tutukluluğa itiraz bağlamında savunma hakkının kısıtlandığını ve etkili bir
şekilde hukuki yardımdan yararlandırılmadığını ileri sürmüştür.Başvurucunun
şikâyetinin dayanağı olan hüküm 667 sayılı KHK'nın "Soruşturma ve kovuşturma işlemleri" kenar
başlıklı 6. maddesidir. Bu hükme göre tutuklu olanların avukatları ile
görüşmelerinde, toplumun ve ceza infaz kurumunun güvenliğinin tehlikeye
düşürülmesi, terör örgütü veya diğer suç örgütlerinin yönlendirilmesi, bunlara
emir ve talimat verilmesi veya yorumlarıyla gizli, açık ya da şifreli mesajlar
iletilmesi ihtimalinin varlığı hâlinde Cumhuriyet savcısının kararıyla
görüşmeler teknik cihazla sesli veya görüntülü olarak kaydedilebilir, tutuklu
ile avukatın yaptığı görüşmeleri izlemek amacıyla görevli hazır
bulundurulabilir, tutuklunun avukatına veya avukatın tutukluya verdiği belge
veya belge örnekleri, dosyalar ve aralarındaki konuşmalara ilişkin tuttukları
kayıtlara el konabilir veya görüşmelerin gün ve saatleri sınırlandırılabilir.
134. Bu hüküm otomatik olarak avukat ile yapılan görüşmelerin
teknik cihazla sesli veya görüntülü araçlarla kayda alınmasına ve görüşmeleri
izlemek amacıyla görevli hazır bulundurulmasına imkân sağlamamaktadır. Bu
hükmün uygulanabilmesi için toplumun ve ceza infaz kurumunun güvenliğinin
tehlikeye düşürülmesi, terör örgütü veya diğer suç örgütlerinin
yönlendirilmesi, bunlara emir ve talimat verilmesi veya yorumlarıyla gizli,
açık ya da şifreli mesajlar iletilmesi ihtimalinin varlığı ve Cumhuriyet
savcısının kararı gereklidir. Başvurucunun şikâyeti de doğrudan KHK hükmüne
değil bu hükmün uygulanmasına yöneliktir. Başvurucunun avukatla görüşmesinin
kayda alınması ve görüşme sırasında görevlinin hazır bulunmasının KHK hükmünün
aradığı şartlara uygun yapılıp yapılmadığının 4675 sayılı Kanun'un 5. maddesi
gereğince infaz hâkimliğine iletilebileceği ve bu hususun infaz hâkimliğince
incelenebileceği anlaşılmaktadır.
135. Nitekim ilgili hukuk kısmında yer verilen derece mahkemesi
kararları dikkate alındığında anılan yolun başvurucunun şikâyetleri açısından
telafi imkânına sahip ve bir çözüm sağlayabilecek nitelikte olduğu
görülmektedir (bkz. §§ 53-57). Ancak
bireysel başvuru dosyası kapsamında başvurucunun bu yola başvurduğuna ilişkin herhangi
bir bilgi veya belge bulunmamaktadır. Dolayısıyla anılan yolun başvurucunun
şikâyetleri açısından telafi imkânına sahip ve bir çözüm sağlayabilecek
nitelikte olmadığını söyleyebilmeyi mümkün kılan bir sebep de bulunmadığından
başvuru yollarının tüketilmesi kuralına istisna tanınmasını gerektiren bir
durumun da olmadığı görülmektedir.
136. Buna göre 4675 sayılı Kanun'un 5. maddesinde belirtilen
infaz hâkimliğine şikâyet yolunun bu kapsamda kalan iddiaları bakımından
başvurucunun durumuna uygun, telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yolu
olduğu anlaşılmaktadır. Söz konusu olağan başvuru yolları tüketilmeden yapılan
bireysel başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmamaktadır.
137. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Müdafi Yardımından
Yararlanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
138. Başvurucu; bir suç isnadı kapsamında gözaltına alınan
herkesin gözaltına alındığı ilk andan itibaren kendi seçeceği bir avukat
yardımından yararlanma hakkına sahip olduğunu, emniyette ifadesi alınırken
kendi seçtiği avukatı ile birlikte savunma yapmak istediğini bildirmesine
rağmen barodan tayin edilen avukat ile ifadesinin alınması nedeniyle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
139. Bakanlık görüşünde, başvurucunun bu bölümdeki iddialarına
ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiştir.
b. Değerlendirme
140. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Başvurunun özü, seçilen müdafinin yardımından yararlandırılmadığına
ilişkindir. Dolayısıyla başvurucunun bu bölümdeki şikâyetlerinin Anayasa'nın
36. maddesi kapsamındaki müdafi yardımından yararlanma hakkı kaspamında
incelenmesi gerekir.
141. Anayasa'nın 36. maddesine
"...ile adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin
gerekçede, taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelerce güvence altına alınan
adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim
Sözleşme'nin6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (c) bendinde, bir suç ile
itham edilen herkesin kendisini bizzat
savunmak veya seçeceği bir müdafinin yardımından yararlanmak, avukat tutmak
için gerekli maddi olanaklardan yoksun olduğunda ve adaletin yerine gelmesi
için gerekli görüldüğünde resen atanacak bir avukatın yardımından ücretsiz
olarak yararlanabilme hakkı düzenlenmiştir (Yusuf
Karakuş ve diğerleri,
B. No: 2014/12002, 8/12/2016, § 73).
142. Savunma hakkının sağladığı güvenceler,
esasen adil yargılanma hakkı içinde yer almaktadır. Savunma hakkı, hukuk
devleti ilkesinin gereklerinden ve adil yargılanma hakkının önemli
güvencelerinden biri olması nedeniyle Anayasa'nın 36. maddesinde açıkça ifade
edilmiştir. Anılan hükümde, herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Savunma hakkı tanınmadan
kişilerin cezalandırılması, Anayasa'nın 38. maddesinde güvence altına alınan
masumiyet karinesine de uygun değildir. Bu nedenle savunma hakkının
sağlanmadığı bir yargılamanın adil olduğundan söz edilemez (Yusuf Karakuş ve diğerleri, § 70).
143. Şüpheli ve sanığa salt savunma hakkının tanınması yeterli
değildir. Şüpheli ve sanığın savunma için Anayasa'nın 36. maddesinde belirtilen meşru vasıta ve yollardan yararlandırılması
da gerekir. Savunmada başvurulacak meşru vasıta ve yollar arasında avukatların
teknik bilgilerinden ve tecrübelerinden yararlanma olanağı da bulunmaktadır.
Şüpheli ve sanık için Anayasa'nın 36. maddesinde sözü edilen meşru vasıta ve
yollardan en önemlisi müdafi yardımından yararlanmaktır. Savunmanın iddia
makamı karşısında dezavantajlı konuma düşmemesi için şüpheli ve sanığın
kendisini bireysel olarak
(bizzat) savunabilmesinin yanı sıra müdafi yardımından yararlandırılması da
gerekebilir (Yusuf Karakuş ve diğerleri, §§ 72, 74).
144. Adil yargılanma hakkı kapsamında dile getirilen ihlal
iddialarının bireysel başvuruya konu olabilmesi için yargılamanın
hakkaniyetinin zedelenecek olması ve bu ihlallerin yargılama sürecinin ileriki
aşamalarında telafi edilemeyecek nitelik taşıması gerekir (Afitap Salman [GK], B. No: 2013/2105,
11/11/2015, § 22). Anayasa Mahkemesi salt kanun hükümlerine aykırı
davranılmasını savunma hakkının ihlali saymamıştır. Bu bağlamda Anayasa
Mahkemesi savunma hakkının kısıtlandığı şikâyetiyle yapılan başvurularla ilgili
olarak yaptığı incelemelerde, önceki aşamalarda gerçekleşen bir kısım kısıtlama
nedeniyle yaşanan eksikliğin yargılamanın sonraki aşamalarında telafi edilmiş
olması durumunda yargılamanın tümünü gözönüne alarak savunma hakkının ihlal
edilmediği sonucuna varmıştır. Nitekim Anayasa Mahkemesi bir kararında;
dosyadaki gizlilik kararına rağmen olay yerinin ve zamanının anlaşılabildiği,
buna ilişkin savunma yapıldığı, gizlilik kararının delil toplatılmasının talep
edilmesine engel olmadığı ve iddianamenin kabulü kararıyla dosyaya erişimin
kısıtlanmasına ilişkin kararının kendiliğinden ortadan kalktığı gerekçesiyle
anılan hakkın ihlal edildiği iddiasını açıkça dayanaktan yoksun bulmuştur (Ersin Ekmekçi ve Sinan Ekmekçi, B. No:
2013/6068, 18/11/2015, §§ 66-68).
145. Somut olayda başvurucu gözaltında ifadesi alınırken kendi
seçtiği avukat yerine baro tarafından tayin edilen avukat tarafından temsil
edilmesinin savunma hakkını kısıtladığını ileri sürmüştür. Başvurucunun sonraki
aşamalarda avukat yardımından yararlandırılmadığına dair bir şikâyeti yoktur.
Bu bağlamda UYAP'tan derece mahkemesi dosyası incelendiğinde başvurucunun
sadece kolluk ifadesinin alınması esnasında baro tarafından görevlendirilen
avukat tarafından temsil edildiği, Savcılık ifadesinin ve sorgudaki ifadesinin
ise başvurucunun kendisinin seçtiği belirtilen avukatın huzurunda alındığı
anlaşılmaktadır. Yine kovuşturma aşamasında yapılan sekiz celsede de
başvurucunun kendisinin belirlediği avukatı tarafından temsil edildiği ve kendi
seçtiği avukatı da hazır olduğu hâlde savunmasını yaptığı anlaşılmaktadır. Bu
bağlamda hakkındaki suçlamanın nedenleri ve niteliği hakkında başvurucunun
bilgilendirildiği, duruşmada hazır bulunmasının sağlandığı, savunmasını
hazırlaması için gerekli zaman ve kolaylıklardan faydalandığı anlaşılmaktadır.
Ayrıca başvurucunun emniyette alınan ifadesinin mahkûmiyet hükmüne esas
alındığına dair bir iddiası da yoktur. Bu nedenle savunma hakkının kısıtlandığı
ileri sürülen yargılama işlemlerinde açık ve görünür bir ihlal saptanmamıştır.
146. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Masumiyet Karinesinin
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
147. Başvurucu; gözaltı kararı verilmesinden sonra emniyette ve
hâkimlik sorgusu için gittiği adliyeye giriş ve çıkışta basın mensuplarının
görüntü ve fotoğraf almasına müsaade edildiğini, bu konuda herhangi bir koruma
sağlanmadığını ve önlem alınmadığını, böylelikle fotoğrafının yerel ve ulusal
basında, ayrıca sosyal medya ortamında yayımlanarak toplumda suçlu gibi
algılanmasına neden olunduğunu belirterek masumiyet karinesinin ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
148. Bakanlık görüşünde, başvurucunun bu bölümdeki iddialarına
ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiştir.
b. Değerlendirme
149. Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasına göre
masumiyet karinesi, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı
olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına alır. Ayrıca hiç kimse,
suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri
tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz.
Bu çerçevede masumiyet karinesi kural olarak hakkında bir suç isnadı bulunan ve
henüz mahkûmiyet kararı verilmemiş kişileri kapsayan bir ilkedir (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, §
26).
150. Anılan karine, bir kimsenin suçluluğu hükmen sabit oluncaya
kadar kamu yetkilileri tarafından suçlu ilan edilmesine karşı koruma
sağlamaktadır. Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade
özgürlüğü, bilgi edinme ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu nedenle Anayasa'nın
38. maddesinin dördüncü fıkrası, yürütülmekte olan bir ceza soruşturması
hakkında yetkililerin kamuoyuna bilgi vermesini engellemez. Ancak masumiyet
karinesine saygı gösterilmesi söz konusu olduğundan Anayasa'nın 38. maddesinin
dördüncü fıkrası, bilginin gereken bütün dikkat ve ihtiyat gösterilerek verilmesini
gerekli kılar (Nihat Özdemir, B.
No: 2013/1997, 8/4/2015, § 22).
151. Yargılanan kişilere yönelik olarak devlet görevlilerinin
ifadeleri veya kışkırtmasına dayanan basın ve yayın organlarındaki yazılar veya
bazı küçük düşürücü ifadeler nedeniyle masumiyet karinesinin ihlali söz konusu
olabilir. Buna karşın kamu menfaatine ilişkin konularda basın ve yayın
organlarında yazılar yayımlanmasının, haberlere ve yorumlara yer verilmesinin
beklenmesi gereken bir olgu olduğu gözönünde bulundurulmalıdır (Nihat Özdemir, § 23).
152. Somut olayda başvurucu; basın mensuplarınca görüntü ve
fotoğrafının alınmasına kamu görevlileri tarafından engel olunmadığını,
böylelikle fotoğrafının basında ve internet ortamında yer almasına neden
olunduğunu belirterek masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
Buna karşın başvurucu, bu şekilde yayınlar yapılması nedeniyle herhangi bir
kamu gücünü kullanan organ veya yetkili hakkında şikâyetçi olmamıştır. Bu
çerçevede suçluluğu ilgili mahkeme kararlarıyla sabit olmayan başvurucunun
başvuruya konu görüntü ve resimler yoluyla suçlu olduğu inancı yansıtılmış olsa
bile söz konusu görüntü ve resimlerin devlet yetkililerince çekilip basına
verildiği yönünde somut bir delil bulunmamaktadır.
153. Öte yandan başvurucu kendisiyle ilgili olarak
yayımlandığını iddia ettiği haberlerin zaman ve içeriğine dair bir bilgi
vermemiştir. Bu bağlamda FETÖ/PDY'ye yönelik soruşturmalarla ilgili haber
yapılmasının veya soruşturma başlatıldığının kamuoyuna duyurulmasının tek
başına masumiyet karinesine aykırılık teşkil ettiği söylenemez (benzer yöndeki
değerlendirmeler için bkz. Erdal Tercan,
§ 81; Mustafa Başer ve Metin Özçelik, B. No: 2015/7908, 20/1/2016, §§ 115-117; Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, §§ 180,
181).
154. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun masumiyet karinesinin
ihlal edildiği iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
C.Özel Hayata ve Aile Hayatına Saygı Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
155. Başvurucu; hakkında verilen arama ve elkoyma işlemlerinin
hukuka aykırı olduğunu, evinde ve aracında komşularının gözü önünde ve rencide
edici bir şekilde yapılan aramanın özel hayata saygı hakkını ihlal ettiğini
ileri sürmüştür.
156. Bakanlık görüşünde, başvurucunun bu bölümdeki iddialarına
ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiştir.
2. Değerlendirme
157. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Bu bağlamda başvurucunun aramanın hukuki olmadığına ilişkin şikâyeti
özel hayata saygı hakkı kapsamında değerlendirilmiştir.
158. Anayasa Mahkemesi Hülya
Kar ([GK], B. No: 2015/20360, 27/2/2019) kararında, koruma
tedbirlerinin maddi hakları ihlal ettiği iddiaları yönünden bireysel başvuruda
yapılması gereken denetimin sınırlarını çizmiştir. Koruma tedbirine karar veren
makamların tedbir uygulanmasının gerekliliğine dair daha iyi değerlendirme
yapabilecek konumda olmaları nedeniyle geniş takdir yetkisine sahip oldukları
kabul edilmiştir. Bu doğrultuda ancak koruma tedbiri nedeniyle uğranılan
zararın kaçınılmaz olandan ağır sonuçlara yol açtığının veya keyfî
uygulandığının ilk bakışta anlaşılacak kadar açık olduğu hâllerde esas yönünden
daha ileri bir değerlendirme yapması gerektiği kabul edilmiştir (ilkeler için
bkz. Hülya Kar, §§ 21-46).
159. Somut olayda bir soruşturma kapsamında başvurucunun
konutunda ve aracında arama yapıldığı belirtilmektedir. Başvurucu, bu tedbir
nedeniyle özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğini iddia
etmektedir. Söz konusu tedbirin bir soruşturma kapsamında maddi gerçeğin ortaya
çıkmasını temin etmek amacıyla gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır.
160. Koruma tedbirine yönelik şikâyetlerde Anayasa Mahkemesi
kararın verildiği dönemin şartlarını dikkate alır. Başvuruya konu koruma
tedbiri maddi gerçeğin ortaya çıkmasını temin etmek amacıyla ve suç şüphesi
bulunan hâllerde uygulanmıştır. Söz konusu tedbir öngörülebilir ve kesin bir
hukuki düzenlemeye dayandığı gibi başvurucuya itirazlarını sorumlu makamlar
önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağı da tanınmıştır. Bundan başka
tedbir, süreklilik arz eder biçimde uygulanmamıştır.
161. Başvuru konusu koruma tedbirinin türü, süresi, uygulanma
tarzı ve kişinin yaşamı üzerindeki etkileri birlikte değerlendirildiğinde
başvurucunun uğradığı zararın kaçınılmaz olandan ağır olduğu veya koruma tedbirinin
keyfî uygulandığı değerlendirilmemiş; başvurucu da bireysel başvuru formunda
aksini kanıtlayacak bir açıklamada bulunmamıştır.
162. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının özel hayata
saygı ve konut dokunulmazlığı haklarına yönelik bir ihlalin bulunmadığının açık
olması dolayısıyla açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Kötü Muamele Yasağının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
163. Başvurucu; Kocaeli Emniyeti Spor Salonu'nda yedi gün süre
ile dokuz polis gözetiminde bulunmasına rağmen sürekli olarak kelepçeli bir
şekilde gözaltında tutulduğunu, yaz mevsiminde kırk kişi ile havasız bir
ortamda ve sert bir zeminde bekletildiğini, geceleri soğuk olmasına rağmen
yastık, battaniye ve kendi eşyalarının dahi verilmediğini, sürekli olarak tek
tip ve karbonhidrat ağırlıklı yiyeceklerin verildiğini, gerekli hijyen ve
malzeme koşulları bulunmayan iki kişilik tuvaleti kırk kişinin kullanmak
zorunda olduğunu belirterek kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
164. Başvurucu ayrıca gözaltında iken mülakat adı altında
sorgulamaya tabi tutulduğunu, FETÖ/PDY hakkında itirafçı olmaya zorlandığını,
örgütle bağlantısının olmadığını belirtmesi üzerine hakarete uğradığını ve
tehdit edildiğini, ayrıca yüzüne tokat atıldığını, darp iddiasında bulunanların
kötü muameleye maruz bırakıldığını görmesi üzerine darbedildiğini doktora
söyleyemediğini ve rapor alamadığını iddia etmiştir.
165. Başvurucu son olarak sevk edildiği Kocaeli Adliyesinde
yaklaşık on iki saat boyunca beş kişilik nezarethanede -kapının kilitli olması
ve üç polis gözetiminde bulunmasına rağmen- elleri kelepçeli şekilde on kişi
ile birlikte tutulduğunu, böylelikle Savcılık ifadesine ve Hâkimlik sorgusuna
bedensel ve ruhsal olarak kasten yorularak çıkarıldığını iddia etmiştir.
166. Bakanlık görüşünde, öncelikle ileri sürülen iddiaların
olağan kanun yolları tüketilmeden başvuruya konu edilmesi nedeniyle başvurunun
bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerektiği, Anayasa Mahkemesinin esas hakkında inceleme yapacak
olması durumunda ise başvurucu hakkındaki uygulamaların hukukun izin verdiği
gözaltı işleminin kaçınılmaz sonucunu aşar nitelikte olmaması dolayısıyla
başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerektiği ileri sürülmüştür.
2. Değerlendirme
167. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Başvurucunun şikâyetinin özü, gözaltı sırasında ve tutuklama öncesinde
hakkında uygulanan muamelelere ve tutulma koşullarına ilişkindir. Dolayısıyla
başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrası bağlamındaki kötü muamele yasağı kapsamında incelenmesi gerekir.
168. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için
ihlale neden olduğu iddia edilen işlem veya eylem için öngörülen idari ve
yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§ 16,
17).
169. Somut olayda gözaltı sürecindeki kötü muamele iddialarına
ilişkin olarak başvurucu, genel olarak gözaltında iken kamu görevlileri
tarafından kötü muameleye maruz bırakıldığını ve insani olmayan gözaltı
koşullarında kasti bir şekilde tutulduğunu ileri sürmektedir. Bu bölümdeki
iddialar bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun yakalandığı andan
itibaren kamu görevlilerinin kendisine kötü muamelede bulunduğundan şikâyetçi
olduğu görülmektedir. Başvurucu, gözaltında tutma koşullarının yetersizliğinden
bahsetmişse de bu kapsamda maruz kaldığını ileri sürdüğü kötü muamelenin kamu
görevlilerinin kasıt ve/veya ihmalinden mi yoksa salt tutulma koşullarından mı
kaynaklandığını açıkça belirtmemiştir. Dolayısıyla söz konusu iddiaların
Anayasa Mahkemesince doğrudan incelenebilmesi için yeterli bilgi ve belge
bulunmadığı anlaşılmıştır. Bu bağlamda somut olayın koşullarının, başvurucunun
anılan iddialarının kamu görevlilerinin kasıt ve/veya ihmalinden kaynaklanıp
kaynaklanmadığına dair adli ve/veya idari bir soruşturma ile ortaya konması
gerekmektedir.
170. Ceza infaz kurumundaki tutulma koşullarına ilişkin
şikâyetler yönünden ise 4675 sayılı Kanun uyarınca (bkz. §§ 33-36) başvurucunun
iddialarını iletebileceği ve yapıldığını iddia ettiği kötü muameleye derhâl son
verilmesini isteyebileceği idari ve yargısal mercilerin bulunduğu
görülmektedir. İlgili hükümler kapsamında başvurucu, şikâyetlerini öncelikle
yetkili yargısal mercilere iletip tutulma yeri ve koşulları sebebiyle kötü
muameleye maruz bırakıldığını ileri sürebilecek ve bu koşulların en kısa
zamanda uygun hâle getirilmesini isteyebilecekken bu yollara başvurmamıştır
(benzer yöndeki bir değerlendirme için bkz. Mehmet
Baransu, B. No: 2015/8046, 19/11/2015, § 30). Başvurucunun
şikâyetleri dikkate alındığında mevcut başvuru yollarının ulaşılabilir,
şikâyetleri açısından telafi imkânına sahip ve bir çözüm sağlayabilecek
nitelikte olmadığını söyleyebilmeyi mümkün kılan bir sebep bulunmadığından
başvuru yollarının tüketilmesi kuralına istisna tanınmasını gerektiren bir
durumun da olmadığı görülmektedir (benzer yöndeki bir değerlendirme için bkz. Didem Tütenk, B. No: 2013/7525, 10/6/2015,
§§ 40, 41).
171. Dolayısıyla başvurucunun şikâyetlerini ve varsa bu konudaki
kanıtlarını öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere ileterek
hak ihlali iddialarını ilk olarak bu makamların değerlendirmesini ve çözüme
kavuşturmasını beklemeden, doğrudan Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda
bulunduğu anlaşılmaktadır.
172. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun kötü muamele yasağının
ihlal edildiği iddialarıyla ilgili olarak idari ve/veya yargısal başvuru
yolları tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu
kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Gözaltının hukuka aykırı olması dolayısıyla kişi hürriyeti
ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutuklamanın hukuki olmaması dolayısıyla kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
3. Tutukluluğun makul süreyi aşması dolayısıyla kişi hürriyeti
ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması dolayısıyla kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Tutukluluk incelemelerinin süresinde yapılmaması dolayısıyla kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Tutukluluğa itiraz incelemesinin duruşmasız olarak yapılması
dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
7. Tutukluluğun hukukiliğine etkili bir şekilde itiraz
edilememesi dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın başvuru yollarının
tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
8. Müdafi yardımından yararlanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
9. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
10. Özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
11. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
13/2/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.