TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ÇAĞRI YILMAZ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/34463)
|
|
Karar Tarihi: 13/2/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Gülsüm Gizem GÜRSOY
|
Başvurucu
|
:
|
Çağrı YILMAZ
|
Vekili
|
:
|
Av. Doğukan Tonguç CANKURT
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, sosyal medyada yaptığı bir paylaşımdan dolayı
cezalandırılmasının başvurucunun ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 25/8/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
A. Arka Plan Bilgisi
8. PKK'nın neden olduğu ve uzun süredir devam eden şiddetin ve
terör olaylarının sona erdirilmesi amacıyla başlatılan ve yaklaşık üç yıl devam
eden süreçte şiddet ve terör olayları önemli ölçüde azalmıştır. Güvenlik
güçlerinin daha sonra yayımlanan raporlarına göre bu dönemde PKK terör örgütü
bazı şehirlerde silah ve mühimmat yığınağı yapmış, 2015 yılının ortalarından
itibaren terör ve şiddet bu kez şehirlerde başgöstermiştir (Ayşe Çelik, B. No: 2017/36722, 9/5/2019, §
10).
9. Şırnak'ın Cizre, İdil, Silopi ilçeleri; Hakkâri'nin Yüksekova
ilçesi; Diyarbakır'ın Silvan, Sur ve Bağlar ilçeleri; Mardin'in Dargeçit,
Nusaybin ve Derik ilçeleri ile Muş'un Varto ilçesinde PKK terör örgütü
tarafından cadde ve sokaklara hendekler kazılarak barikatlar kurulmuş ve
buralara patlayıcılar yerleştirilerek anılan yerlerde öz yönetim adı altında hâkimiyet kurulmaya
çalışılmıştır. Yaklaşık on ay süren bu şiddet olaylarını sona erdirmek için
Türk Silahlı Kuvvetleri ile Emniyet Genel Müdürlüğünce PKK mensuplarına karşı
başta Sur, Cizre ve Nusaybin olmak üzere on bir şehirde ortak olarak güvenlik
operasyonları gerçekleştirilmiştir (Ayşe
Çelik, § 11).
10. Güvenlik güçleri, anılan yerlere halkın giriş ve çıkışını
engellemek isteyen terör örgütü mensuplarına operasyonlar düzenleyerek
teröristlerle çatışmaya girmiştir. Bu operasyonların gerçekleştirildiği
bölgelerin bazılarında sokağa çıkma yasakları uygulanmış ve bazıları geçici
süreyle askerî güvenlik bölgesi ilan edilmiştir. Bu kapsamda terör örgütü
üyelerinin yakalanarak halkın can ve mal güvenliğinin sağlanması amacıyla anılan
il ve ilçelerin bir kısmında sokağa çıkma yasakları ilan edilmiş, fakat
güvenlik güçlerince yürütülen operasyonların sona ermesinin ardından söz konusu
yasaklar kaldırılmıştır (Ayşe Çelik,
§ 12).
11. Aylarca devam eden bu operasyonlar ve çatışmalar sırasında
yaşanan kayıpların büyüklüğü konusunda 2016 yılının Mayıs ayında yapılan
açıklamalara göre en az 2.500 terörist öldürülmüş; 480 güvenlik görevlisi şehit
olmuş ve 4.000'in üzerinde güvenlik görevlisi de yaralanmıştır. Açık
kaynaklarda yer alan, resmî olmayan ve doğrulanmamış bazı açıklamalara göre
100'ün üzerinde sivil hayatını kaybetmiş, 1.000'in üzerinde sivil ise
yaralanmıştır. Buna ilave olarak en az 400.000 kişinin çatışma bölgelerinden
başka bölgelere göç etmek zorunda kaldığı ileri sürülmüştür. Ancak kesin
rakamların yer aldığı resmî bir açıklama bulunmadığı gibi bu konuda güvenilir
ve bağımsız herhangi bir rapor da Anayasa Mahkemesinin bilgisine sunulmamıştır
(Ayşe Çelik, § 13).
12. 11/1/2016 tarihinde 1.128 akademisyenin imzasıyla 2015 ve
2016 yıllarında Türkiye'nin doğusu ve güneydoğusunda terörle mücadele
kapsamında yürütülen ve yukarıda kısaca özeti verilen çatışma ve operasyonlar
sırasındaki sokağa çıkma yasaklarının ve çatışmaların sona erdirilmesi çağrısı
yapan bir bildiri yayımlanmıştır. Barış İçin
Akademisyenler Bildirisi veya Bu
Suça Ortak Olmayacağız Bildirisi
olarak isimlendirilen bildirinin yayımlanmasını takip eden hafta içinde imzacı
akademisyenlere destek olmak amacıyla gelen yeni imzalarla birlikte bildirinin
nihai imzacı sayısı 2.200'ü aşmıştır (Zübeyde
Füsun Üstel ve diğerleri [GK], B. No: 2018/17635, 26/7/2019, § 10).
13. İmzacı akademisyenler hakkında ceza soruşturmaları
başlatılarak kamu davaları açılmış ve bazı üniversiteler, akademisyenlerin
işine son vermiştir. Akademisyenlerin bir kısmı olağanüstü hâl kanun hükmünde
kararnameleri (KHK) ile bir kısmı ise üniversitelerin yönetimlerince görevden
ihraç edilmiştir (Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 13).
B. Başvuruya Konu Olaylar
14. Başvurucu olayların meydana geldiği tarihte A. Üniversitesi
İletişim Fakültesinde öğrencidir. Müşteki ise olayların meydana geldiği tarihte
ve hâlen A. Üniversitesi rektörüdür. Yukarıda anlatılan bildirilere imza attığı
için KHK ile ihraç edilenler arasında A. Üniversitesinde görev yapan akademisyenler
de vardır.
15. Başvurucu, Twitter
isimli sosyal paylaşım sitesindeki hesabından müşteki E.İ.yi hedef alan
paylaşımlar yapmıştır Başvurucunun 8/2/2017, 9/2/2017 ve 11/2/2017 tarihlerinde
yaptığı paylaşımlar sırasıyla şöyledir:
"la sana diyoz tırşik ibiş, kıracaz elbet
çarkını"
"Buradayız, biradayız!!! anladın sen onu
ibiş"
"la tırşik ibiş ben de hayır diyorum, sen
de beni kovsana okuldan"
16. Söz konusu paylaşımlar üzerine, müşteki başvurucudan
şikâyetçi olmuştur. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başvurucu
hakkında hakaret ve tehdit suçlarından cezalandırılması talebiyle 10/4/2017
tarihli iddianame düzenlenmiştir.
17. Yargılamayı yapan Ankara 23. Asliye Ceza Mahkemesi
başvurucunun tehdit suçundan beraatine, hakaret suçundan 8.840 TL adli para
cezası ile cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına
(HAGB) karar vermiştir. Gerekçeli kararın ilgili kısmı şöyledir:
"...Sanığın suç tarihinde A. Üniversitesi
Rektörü olan katılan [E.İ.ye]
yönelik 08/02/2017 ve 11/02/2017 tarihlerinde internette yayınladığı yazılarda
'tırşik' şeklinde hitapta bulunduğu, tırşik kelimesinin içine her şey katılan
bir yemeği ifade ettiği gibi Anadolu'da 'ne idüğübelirsiz, bir söylediği
ötekini tutmayan, ne olduğu belirsiz insan' anlamlarına geldiği, dolayısıyla bu
ifadenin katılanın onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek anlam
taşıdığı, dolayısıyla sanığın belirtilen yazılarının katılana yönelik hakaret
içerdiği kanaatine varılmış ve sanığın bu suçtan cezalandırılmasına karar
verilmiş, aynı ifadenin değişik günlerdeki birden çok yazıda kullanıldığı
anlaşılmakla sanık aleyhine TCK.nun 43/1 maddesi uygulanarakhüküm
kurulmuştur..."
18. Başvurucu ilgili karara itiraz etmiştir. İtiraz üzerine
karar Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 5/7/2017 tarihli kararıyla kesin olarak
reddedilmiştir. Nihai karar 31/7/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir.
19. Başvurucu 25/8/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
20. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun
"Hakaret" kenar başlıklı 125. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1)
Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir
fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve
saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası
ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için
fiilin en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir.
...
(3) Hakaret suçunun;
a) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı,
...
İşlenmesi halinde, cezanın alt sınırı bir
yıldan az olamaz."
B. Uluslararası Hukuk
21. İlgili uluslararası hukuk için bkz. Koray Çalışkan, B. No: 2014/4548,
5/12/2017, §§ 17-23; Kemal Kılıçdaroğlu,
B. No: 2014/1577, 25/10/2017, §§ 29-37.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin 13/2/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
23. Başvurucu; A. Üniversitesi rektörü olan müştekiyi,
akademisyenlerin ihraç edilmesine ses çıkarmaması nedeniyle protesto ettiğini,
ilkesiz bir duruş sergilediğini ifade etmek adına "tırşik" kelimesini kullandığını,
cezalandırılmasına neden olan bu ifadenin eleştiri kapsamında kaldığını ve suç
oluşturmadığını belirtmiştir. Başvurucu, ilgili paylaşımlar nedeniyle cezalandırılmasının
ifade özgürlüğünü ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
24. Anayasa’nın “Düşünceyi
açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesinin ilgili
kısmı şöyledir:
“Herkes, düşünce ve
kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak
açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi
olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...
Bu hürriyetlerin kullanılması,... başkalarının
şöhret veya haklarının,... korunması ... amaçlarıyla sınırlanabilir…”
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
25. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade
özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Müdahalenin Varlığı
26. Başvurucunun sosyal medyada paylaştığı sözler nedeniyle
8.840 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Söz konusu
Mahkeme kararı ile başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale
yapılmıştır.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
27. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca
Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ...
gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
28. Yukarıda anılan müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde
öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanunlar tarafından öngörülme,
Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum
düzeninin gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi
gerekir.
i. Kanunilik
29. 5237 sayılı Kanun'un 125. maddesinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı
sonucuna varılmıştır.
ii. Meşru Amaç
30. Müdehalenin başkalarının
şöhret veya haklarının korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası
olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.
iii. Demokratik Toplum
Düzeninin Gereklerine Uygunluk
(1)Genel İlkeler
(a) Demokratik Toplumda İfade Özgürlüğünün
Önemi
31. Anayasa Mahkemesi ifade özgürlüğü bağlamında demokratik toplum düzeninin gerekleri
ifadesinden ne anlaşılması gerektiğini daha önce pek çok kez açıklamıştır.
İfade özgürlüğü kişinin haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe
ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanamaması, bunları tek başına
veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi,
savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir.
Çoğunluğa muhalif olanlar da dâhil olmak üzere düşüncelerin her türlü araçla
açıklanması, açıklanan düşünceye paydaş sağlanması, düşünceyi gerçekleştirme ve
bu konuda başkalarını ikna etme çabaları ve bu çabaların hoşgörüyle
karşılanması çoğulcu demokratik düzenin gereklerindendir. Dolayısıyla toplumsal
ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve
serbestçe ifadesine bağlıdır. Bu itibarla düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü
demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Bekir
Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 33-35; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343,
4/6/2015, §§ 42, 43; Tansel Çölaşan,
B. No: 2014/6128, 7/7/2015, §§ 35-38).
(b) Müdahalenin Demokratik
Toplum Düzeninin Gereklerine Uygun Olması
32. İfade özgürlüğüne yönelik bir müdahalenin demokratik toplum
düzeninin gereklerine uygun kabul
edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı bir
müdahale olması gerekir (Bekir Coşkun,
§§ 53-55; Mehmet Ali Aydın,§§
70-72; AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007).
33. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı
karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması,
başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini
göstermesi gerekmektedir (bkz. bazı farklılıklarla birlikte bkz. Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri [GK], B.
No: 2018/17635, 26/7/2019, § 77; Sırrı
Süreyya Önder, [GK], B. No: 2018/38143, 3/10/2019, § 58; Bekir Coşkun, § 51; Mehmet Ali Aydın, § 68; Tansel Çölaşan, § 51). Orantılılık ise;
bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında adil bir
dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (benzer değerlendirmeler için
bkz. Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri,
§ 132; Bekir Coşkun, § 57; Tansel Çölaşan, §§ 46, 49, 50; Hakan Yiğit, B. No: 2015/3378,
5/7/2017,§ 59).
34. Derece mahkemeleri söz konusu dengelemeyi yaparken ve ifade
özgürlüğüne yapılan müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılayıp
karşılamadığını değerlendirirken belirli bir takdir yetkisine sahiptir. Ancak
bu takdir payı, Anayasa Mahkemesinin denetimindedir (Kemal Kılıçdaroğlu, B. No: 2014/1577, 25/10/2017, § 57).
35. Anılan denetim sırasında Anayasa Mahkemesi temel hak ve
özgürlüklere yapılan müdahalenin gerekçesine odaklanır. Kamu makamlarının,
temel hak ve özgürlüklere -zorunlu bir ihtiyaca karşılık geldiğini ve orantılı
olduğunu- ilgili ve yeterli bir gerekçe ile ortaya koymadan yaptıkları müdahalelerin
demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olduğunun kabul edilebilmesi
mümkün değildir. Dolayısıyla ifade özgürlüğüne gerekçesiz olarak veya Anayasa
Mahkemesince ortaya konulan kriterleri karşılamayan bir gerekçe ile yapılan
müdahaleler Anayasa'nın 26. maddesini ihlal edecektir (benzer değerlendirmeler
için bkz. Kemal Kılıçdaroğlu, §
58; Bekir Coşkun, § 56; Tansel Çölaşan, § 56; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 120).
(2) İlkelerin Olaya
Uygulanması
36. Somut olayda A. Üniversitesinde öğrenci olan başvurucu,
sosyal medya hesabı üzerinden aynı üniversitenin rektörü olan müşteki ile
ilgili birden fazla paylaşım yapmıştır. İlgili paylaşımlar müştekinin
üniversitede bir kısım akademisyenin ihraç edilmesine ses çıkarmadığı
gerekçesiyle müştekinin tutumunu eleştirir niteliktedir.
37. İlk derece mahkemesi; başvurucunun
paylaşımlarında geçen "tırşik" kelimesinin"içine her şey katılan bir yemeği"
ifade ettiği gibi Anadolu'da "ne idüğübelirsiz, bir söylediği ötekini
tutmayan, ne olduğu belirsiz insan" anlamlarına geldiği,
dolayısıyla bu ifadenin müştekinin onur, şeref ve saygınlığını rencide
edebilecek anlam taşıdığı gerekçesiyle başvurucunun adli para cezası ile
cezalandırılmasına karar vermiştir.
38. Anayasa Mahkemesi, somut başvuruya benzer başvurularda
derece mahkemelerinin başvurucunun ifade özgürlüğü ile müştekinin itibarının
korunması hakkı arasında adil bir denge sağlamaları gerektiğini vurgulamıştır
(benzer değerlendirmeler için bkz. Abuzer
Demir ve Aslı Peksezer, B. No: 2016/73556, 23/10/2019, §§ 45, 47; Kenan Kıran ve Ramazan Fatih Uğurlu, B.
No: 2016/2884, 24/10/2019,§ 48; Bekir Coşkun,
§§ 44, 47, 48; Hakan Yiğit,§ 61).
İlk derece mahkemesinin çatışan haklar arasında dengeleme yapabilmesi için;
1- Haber, makale veya paylaşımlarda yer alan ifadelerin kim
tarafından dile getirildiği
2- Hedef alınan kişinin kim olduğu, ünlülük derecesi ile
ilgili kişinin önceki davranışları; basının sıkı denetiminde olup olmadığı;
katlanması gereken, kabul edilebilir eleştiri sınırlarının sade bir vatandaş
ile karşılaştırıldığında daha geniş olup olmadığı
3- Haber, makale veya paylaşımların konusu, bunlarda
kullanılan ifadelerin türü, içeriği, şekli ve sonuçları
4- Haber, makale veya paylaşımların yayımlanma şartları
5- Yayında kamu yararı bulunup bulunmadığı, genel yarara
ilişkin bir tartışmaya katkı sağlayıp sağlamadığı, kamuoyu ile diğer kişilerin
düşünce açıklamaları karşısında sahip oldukları hakların ağırlığı
6- Kamuyu bilgilendirme değeri, toplumsal ilginin varlığı ve
konunun güncel olup olmadığı
7- Haber, makale veya paylaşımda yer alan ifadelerin olgusal
temele dayalı olup olmadığı, ihtilaflı açıklamanın somut unsurlarla yeterince
desteklenip desteklenmediği
8- Başkalarının şöhret ve haklarının zarar görme ihtimalinin
bulunduğu durumlarda başta meslek ahlakına saygı gösterme, doğru ve güvenilir
bilgi verecek şekilde ve iyi niyetli olarak hareket etme ödevi olmak üzere
basın mensuplarının kendiliğinden uymaları gereken zorunlu sınırlara, ödev ve
sorumluluklara uygun davranıp davranmadıkları
9- Haber, makale veya paylaşımda dile getirilen düşüncelere
cevap verme olanağının bulunup bulunmadığı
10- Haber, makale veya paylaşımın hedef aldığı kişilerin
hayatı üzerindeki etkileri
kriterlerini elindeki somut olaya uyduğu ölçüde uygulaması
gerekir (benzer değerlendirmeler için bkz. Nilgün
Halloran, B. No: 2012/1184, 16/7/2004, § 41; Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503,
27/10/2015, § 56; Kadir Sağdıç, [GK], B. No: 2013/6617, 8/4/2015, §§
58-66;İlhan Cihaner (2), B. No:
2013/5574, 30/6/2014 §§ 66-73; basının sorumluluğuna ilişkin bkz. Orhan Pala, B. No: 2014/2983, 15/2/2017,
§§ 47-48; Medya Gündem Dijital Yayıncılık
Ticaret A.Ş. [GK], B. No: 2013/2623, 11/11/2015, §§ 42, 43; Kadir Sağdıç, §§ 53, 54; İlhan Cihaner (2), §§ 60, 61).
39. Buna karşın somut olayda ilk derece mahkemesi yazılar
içerisinde geçen bir kelimeyi çekerek cezalandırma konusu yapmış, yazıların
bağlamını, söylenme şekli ve nedenini, söylenen sözlerin arka planı olup
olmadığını, kamusal bir tartışma ekseninde gerçekleşip gerçekleşmediğini
gözetmeksizin bir değerlendirme yapmıştır (Nilgün
Halloran, § 52; Önder Balıkçı,
B. No: 2014/5552, 26/10/2017 § 45). Mahkeme, başvurucunun ifade özgürlüğü ile
müştekinin şeref ve itibar hakkı arasında bir denge kurmaya çalışmamış; tek bir
ifadeyi çekerek, yalnızca soyut bir değerlendirmeyle söz konusu paylaşımların
eleştiri ve düşünce özgürlüğü sınırlarını aştığını kabul etmiştir.
40. Başvuru konusu haberlerde kullanılan ifadelerin türü
gözönünde bulundurulmalıdır. Başvurucunun müştekinin itibarına yönelik sert
ifadeler kullandığı görülmekle birlikte ifade özgürlüğü kapsamında ifadenin
gerçek mi, duygusal mı olduğuna ve başkalarının onu yararlı veya zararlı,
değerli veya değersiz olarak değerlendirmesine bakılmaksızın ifade koruma
altına alınır. İfadenin polemik içermesi veya kırıcı olması bile onu koruma
kapsamından mahrum etmez (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Ali Gürbüz ve Hasan Bayar, B. No:
2013/568, 24/6/2015, § 42; Önder Balıkçı,
§ 40). Dolayısıyla kullanılan ifadelerin başvuru konusu olay kapsamında,
yazıların tamamının ışığı altında ve özellikle hedef aldığı kişi ile
başvurucunun konumu ve söylenme şekli bağlamında incelenmesi gerekmektedir.
41. Başvurunun çözümlenmesinde gözününde bulundurulması gereken
ikinci husus başvurucunun ve müştekinin konumudur. Müştekinin rektör olarak
aynı üniversitede öğrenci olan başvurucunun sıkı ve yakın takibi altında olması
tabiidir. Özellikle kamu görevlilerinin, tasarrufları ile ilgili eleştirilere
daha fazla tolerans göstermeleri gerekir. Bu bağlamda, açıklanan bir düşüncenin
salt ağır olması, yetkilileri sert biçimde eleştirmesi, keskin bir dil
kullanılarak ifade edilmesi ve hatta tek taraflı, çelişkili ve subjektif olması
ifade özgürlüğünün koruma kapsamından yararlanmayacağı anlamına gelmez (benzer
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Ali Suat Ertosun (7), B. No: 2014/1416,
15/10/2015, § 36; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 128-129; Nilgün Halloran,
§ 45,İlhan Cihaner (2), § 82).
42. Dikkate alınması gereken bir başka husus da ilgili
paylaşımların konusudur. Başvuruya konu paylaşımlarda, rektör olan müştekinin
aynı zamanda mesai arkadaşları olan bazı akademisyenlerin ihraç edilmesine
tepki göstermediği için eleştirildiği savunulmuştur. Başvurucunun yönelttiği
eleştirilerin, müştekinin yürüttüğü kamu görevine ilişkin olduğu, bu anlamda
yapılan paylaşımların kamuoyunu ilgilendiren bir konuda yapılan tartışmanın bir
parçası olduğu anlaşılmaktadır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. İlhan Cihaner (2), § 74; Kadir Sağdıç, § 67).
43. Öte yandan başvurucunun söz konusu haber nedeniyle
cezalandırılması,bilgilendirme ve eleştiri ortamına da zarar verebilecektir.
Zira yaptırıma maruz kalma endişesinin kişiler üzerinde kesintiye uğratıcı bir
etkisi vardır ve sonunda kişinin bu etki altında ileride düşünce
açıklamalarından imtina etme riski bulunmaktadır. Dolayısıylabaşvurucunun
cezalandırılmasının, başvurucu üzerinde caydırıcı etki yaratacağı kabul
edilebilir.
44. Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuru incelemesinde bireylerin
anayasal hakları ihlal edilmediği sürece derece mahkemelerinin dava konusu
olguları değerlendirmesine ve hukuku yorumlamasına müdahalede bulunmaz (Önder Balıkçı, § 47; Haci Boğatekin (2), B. No: 2014/12162,
21/11/2017, § 49). Buna karşın yukarıdaki tespitler dikkate alındığında ilk
derece mahkemesinin başvurucunun mahkûmiyetinin zorunlu toplumsal bir ihtiyaca karşılık geldiğini ilgili ve
yeterli bir gerekçe ile ortaya koyduğunun kabul edilmesi mümkün
olmamıştır.
45. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 26. maddesinde güvence
altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
46. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
47. Başvurucu ihlalin tespiti ile yeniden yargılama ve 5.000 TL
tazminat talebinde bulunmuştur.
48. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna
varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler
belirlenmiştir. Mahkeme diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal
kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin
devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle
sonuçlanacağına da işaret etmiştir(Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
49. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin, yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§
55, 57).
50. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda Anayasa
Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa
Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi
uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama
yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder.
Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı
olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve
bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle
Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama
kararı verildiğinde, usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan
farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul
hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir
karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini
beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama
kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri
yerine getirmektir (Mehmet Doğan,
§§ 58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2),
§§ 57-59, 66-67).
51. İncelenen başvuruda, ilgili paylaşımlardan ötürü
başvurucunun adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmesi nedeniyle
başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmıştır.
52. Bu durumda ifade özgürlüğüne ilişkin ihlalin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü
düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına
göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda
yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini
ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren ihlal kararında belirtilen ilkelere
uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin
yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 23. Asliye Ceza Mahkemesine
gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
53. İfade özgürlüğünün ihlali nedeniyle yeniden yargılama
yapılmasına karar verilmesinin yeterli giderim sağladığı değerlendirildiğinden
tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
54. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harç ve 3.000
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade
özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara
23. Asliye Ceza Mahkemesine (E.2017/375, K.2017/490) GÖNDERİLMESİNE,
D. Tazminat talebinin REDDİNE,
E. 257,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
3.257,50 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
13/2/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.