TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
CİHAN MUTLU BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/9422)
|
|
Karar Tarihi: 13/2/2020
|
R.G. Tarih ve Sayı: 13/3/2020 - 31067
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Elif ÇELİKDEMİR ANKITCI
|
Başvurucu
|
:
|
Cihan MUTLU
|
Vekili
|
:
|
Av. Oya Meriç EYÜBOĞLU
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, Gezi Parkı
eylemleri olarak bilinen olaylar sırasında gaz fişeği kapsülünün
isabet etmesi sonucu yaralanma ve buna ilişkin ceza soruşturmasının etkili
yürütülmemesi nedeniyle eziyet yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 11/5/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
9. 1981 doğumlu olan ve gazeteci olduğunu belirten başvurucu,
İstanbul'da yaşamaktadır.
10. Başvurucu 31/5/2013 tarihinde Gezi Parkı eylemlerinin
gerçekleştiği Taksim sokaklarından birinde bulunduğu sırada polis müdahalesine
maruz kalmıştır.
11. Başvurucunun anlatımına göre eylemin olduğu sokaktan
geçerken olayları izlediği esnada arkasından yaklaşan kolluk memurları
kendisine hakaret etmiş, ensesinden tutarak yere yatırmış ve tekmelemiştir.
12. Kolluk güçlerinin iddia edilen bu fiziksel müdahalesinin
ardından başvurucu, atılan göz yaşartıcı gaz fişeğinin kapsulüyle başından
yaralanmıştır. Çevrede bulunan kişiler tarafından Taksim Eğitim ve Araştırma
Hastanesine (Hastane) götürülen başvurucuya ilk müdahale burada yapılmıştır.
Başvurucu, kafasının sol temporal bölgesinde çökme kırığı olduğu gözlemlenerek
aynı gün ameliyata alınmış ve bir süre hastanede yatılı tedavi gördükten sonra
taburcu edilmiştir. Başvurucunun yaklaşık iki ay iş göremeyeceği yönünde raporu
bulunmaktadır.
13. Adli Tıp Kurumu (ATK) İstanbul Adli Tıp Şube Müdürlüğünden
alınan 13/1/2014 tarihli sağlık raporuna göre çökme kırığı şeklinde meydana
gelen yaralanma başvurucunun hayat fonksiyonlarını ağır derecede etkileyecek
düzeydedir.
14. Başvurucu; gösterilerde görev alan ve kendisini yaralayan
polis memurları, polis memurlarına talimat veren amirler, Vali, İçişleri Bakanı
ve Başbakan hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığında (Savcılık) şikâyetçi
olmuştur.
15. Başvurucunun kolluk amirleri, Vali, İçişleri Bakanı ve
Başbakan hakkında yaptığı şikâyet nedeniyle açılan soruşturma, görevli polis
memurları hakkında yapılan şikâyet nedeniyle açılan soruşturmadan ayrı olarak
yürütülmüştür. Anılan soruşturma süreci tamamlandıktan sonra başvurucunun bu
soruşturmaya ilişkin şikâyetleri, başvurucu tarafından daha önce bireysel
başvuruya konu edilerek 2015/11702 numaralı başvuru dosyasında 8/1/2020
tarihinde incelenmiş ve açıkça dayanaktan yoksun olduğu değerlendirilerek kabul
edilemez bulunmuştur.
16. Başvuruya konu olaylarda görevli polis memurları hakkında yapılan
şikâyet, Savcılık tarafından 15/1/2016 tarihinde ikiye ayrılmıştır. Hakaret ve
darbedilmeye (bedensel kuvvet kullanımına) ilişkin şikâyet, gaz fişeğiyle
vurulma şikâyetinden ayrılarak ikinci bir soruşturma dosyası oluşturulmuştur.
Savcılıkça yapılan ikinci soruşturma sonucunda eylemlerde görevli üç polis
memuru hakkında yaralama ve zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşıldığı
isnadıyla İstanbul 81. Asliye Ceza Mahkemesinde ceza davası açılmıştır. Bu
davada yargılama devam etmektedir.
17. Başvurucunun gaz fişeği ile yaralanması şikâyeti ile sınırlı
olarak yürütülen başvuruya konu soruşturmada Savcılık, sorumluların
kimliklerinin tespiti amacıyla olay günü görev alan ve gaz fişeği (savunma
tüfeği) kullanan görevlilerin listesini İstanbul Emniyet Müdürlüğünün çeşitli
şubelerine bağlı birimler ile Polis Teftiş Kurulu İstanbul Bölge Başkanlığından
temin etmiştir. Birimlerce olay günü ve mevkiinde savunma tüfeği kullanmak
üzere görevlendiren çok sayıda polis memuru tespit edilmiş, bu memurların
kimlik bilgileri Savcılığa gönderilmiştir.
18. Savcılık, listede ismi bulunan polis memurları A.T ve
S.T.nin savunmalarını almıştır.A.T. ve S.T. olay günü başvurucunun yaralandığı
bölgede görevli olmadıklarını ifade etmişlerdir.
19. Soruşturma dosyasında bulunan iki kamera görüntüsü bilirkişi
aracılığıyla incelenmiş, görüntüler fotoğraf şekline dönüştürülmüş ve
görüntülerdeki ses kayıtlarının çözümleri yapılmıştır. 24/2/2015 tarihli rapora
göre görüntülerin birincisinde başvurucunun arkasından yaklaşan iki kişi başvurucuyu
yere yatırmış ve şahıslardan biri kelepçesini eline aldığı anda kamera açısı
değişmiştir. İkinci görüntüde ise kalabalık bir grubun "Doktor" diye bağırarak başvurucuyu
taşıdığı, başvurucunun sol kulağının kanadığı ve elinde eldiven olan bir kişinin
başvurucunun kulağını bastırmak suretiyle tuttuğu tespit edilmiştir. Ses kaydı
çözümünde ise bir kişinin başvurucudan kendisinde bulunan gazı vermesini istediği ve sinkaflı küfür
ettiği anlaşılmaktadır.
20. Savcılık 19/2/2016 tarihinde şüpheli iki polis memuru
hakkında kovuşturma yapılmasına yer olmadığına, olayla ilgili görüntü kaydı,
tanık beyanı ve şüpheli tespitine yeterli delil ve emareye ulaşılamadığı
gerekçesiyle de soruşturmanın daimî aramaya alınmasına karar vermiştir.
21. Kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararın gerekçesinin
ilgili kısmı şöyledir:
" ...kolluk görevlilerinin toplumsal
olaya müdahale sırasında kullandıkları gaz fişeği kapsülünün müştekinin başına
isabet etmesi sonucu müştekinin İstanbul Adli Tıp Şube Müdürlüğü raporunda belirtildiği
üzere basit tıbbi müdahale ile giderilemez, vücutta kemik kırığı oluşacak ve
kırığın da yaşam fonksiyonlarını ağır (4) derecede etkileyecek nitelikte
yaralandığı anlaşılmış ise de,
...
Yapılan soruşturmada, müştekinin gaz fişeği
ile yaralanması ile ilgili olarak kamera görüntü kaydı tespit edilemediği,
şüpheli tespitine ilişkin tanık ve başka delil de bulunmadığı anlaşıldığından,
şüphelilerin aksi sabit olmayan savunmaları veçhile atılı suçu işledikleri
hususunda haklarında kamu davası açılmasına yeterli ve elverişli delilde
bulunmadığı tespit edildiğinden suç ve şüpheliler ile ilgili olarak Kamu adına
kovuşturmaya yer olmadığına ..."
22. Kovuşturma yapılmamasına ilişkin karara başvurucu tarafından
yapılan itiraz,7/4/2016 tarihinde İstanbul 6. Sulh Ceza Hâkimliğince
reddedilmiştir. Başvurucuya itirazının reddedildiği 12/4/2016 tarihinde
bildirilmiştir.
23. Başvurucu 11/5/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
24. Savcılık, başvurucunun bireysel başvuru yapmasından yaklaşık
iki yıl sonra 24/4/2018 tarihinde, ifadeleri talimat yoluyla alınan şüpheli
polis memurları E.B., H.P., K.S., Y.E.G., Y.A., F.K. ve V.G. hakkında toplu
olarak, başvurucuyu yaraladıklarına dair yeterli delil elde edilemediği
gerekçesiyle kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar vermiştir. Bahse konu
polis memurlarından bir kısmı olay yerinde olmadığını, bir kısmı olay yerinde
olduğunu ancak savunma tüfeği kullanmadığını, bir kısmı ise olay yerinde
savunma tüfeği kullandığını, buna karşın başvurucuyu yaralamadığını ifade
etmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
25. İlgili ulusal hukuk için bkz. Hüseyin Caruş, B. No: 2013/7812, 6/102015, §§ 28-30; Özlem Kır,B. No: 2014/5097, 28/9/2016, §§
22-30.
B. Uluslararası Hukuk
1. Uluslararası Mevzuat
26. İlgili uluslararası hukuk için bkz. Özlem Kır, §§ 31-35.
2. Uluslararası İçtihat
27. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 3. maddesi ile ilgili içtihatlarında kötü
muamele yasağının demokratik toplumların en temel değeri olduğu vurgulanmıştır.
Terörizmle ya da organize suçla mücadele gibi en zor şartlarda dahi
Sözleşme'nin güvenlik güçlerini mağdurların davranışlarından bağımsız olarak
işkence, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlerden men ettiği
hatırlatılan AİHM kararlarında Sözleşme'nin 15. maddesinde ifade edilen toplum
hayatını tehdit eden kamusal tehlike hâlinde dahi kötü muamele yasağının hiçbir
istisnasına yer verilmediği belirtilmiştir (Selmouni/Fransa
[BD], B. No: 25803/94, 28/7/1999, § 95; Labita/İtalya [BD], B. No: 26772/95, 6/4/2000, § 119).
28. Öte yandan bir muamele veya cezanın kötü muamele olduğunu
söyleyebilmek için eylemin minimum ağırlık
eşiğini aşması beklenir (Raninen/Finlandiya,
B. No: 20972/92, 16/12/1997, § 55; Erdoğan
Yağız/Türkiye, B. No: 27473/02, 6/3/2007 §§ 35-37; Gafgen/Almanya [BD], B. No: 22978/05,
1/6/2010, §§ 88-90; Costello-Roberts/Birleşik
Krallık, B. No: 13134/87, 25/3/1993 § 30). Değerlendirmeye alınacak
bu unsurlara muamelenin amacı ve kastı ile ardındaki saik de eklenebilir (Aksoy/Türkiye, B. No: 21987/93,
18/12/1996, § 64; Eğmez/Kıbrıs,
B. No: 30873/96, 21/12/2000, § 78; Krastanov/Bulgaristan,
B. No: 50222/99, 30/9/2004, § 53). Ayrıca kötü muamelenin, heyecanın ve
duyguların yükseldiği bağlamda meydana gelip gelmediğinin tespiti de (Eğmez/Kıbrıs, § 53; Selmouni/Fransa, § 104) dikkate alınması
gereken diğer faktörlerdendir.
29. AİHM'e göre gaz fişeğinin çan şeklinde (hafif yukarıya
doğru) atılması, -çarpması hâlinde kişilerin yaralanmasını veya ölümüne sebebiyet
vermesini engellediği ölçüde- uygun bir atış tarzı olarak kabul edilebilecektir
(Abdullah Yaşa ve diğerleri/Türkiye, B.
No: 44827/08, 16/7/2013, § 48).
30. AİHM, Sözleşme'nin 3. maddesinin tartışılabilir ve makul
şüphe uyandıran kötü muamele iddialarının etkin biçimde soruşturma yükümlülüğü
getirdiğine dikkat çekmektedir (Labita/İtalya,
§ 131; Tepe/Türkiye, B. No:
31247/96, 21/12/2004, § 48). AİHM’in içtihadında tanımlanan etkinlik için
minimum standartlar; soruşturmanın bağımsız, tarafsız, kamu denetimine açık
olmasını, yetkili makamların titizlikle ve süratli biçimde çalışmasını
gerektirmektedir (Mammadov/Azerbaycan,
B. No: 34445/04, 11/1/2007, § 73; Çelik ve
İmret/Türkiye, B. No: 44093/98, 26/10/2004, § 55).
31. AİHM, işkence veya kötü muameleyle suçlanılan durumlarda etkili başvurunun amaçları çerçevesinde
cezai işlemlerin ve hüküm verme sürecinin zamanaşımına uğramamasının ve genel
affın veya affın mümkün kılınmamasının büyük önem taşıdığına işaret etmiştir.
Ayrıca AİHM, soruşturması veya davası süren görevlinin görevinin askıya
alınmasının ve hüküm alması durumunda meslekten men edilmesinin önemine dikkat
çekmiştir (Abdülsamet Yaman/Türkiye,
B. No: 32446/96, 2/11/2004, § 55; Eski/Türkiye,
B. No: 8354/04, 5/6/2012, § 34; benzer yöndeki Birleşmiş Milletler İşkenceyi
Önleme Komitesinin nihai ve tavsiye kararları için bkz. Türkiye, 27/5/2003, CAT/C/CR/30/5)
V. İNCELEME VE GEREKÇE
32. Mahkemenin 13/2/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
33. Başvurucu; kolluk görevlilerinin toplumsal olaylara
müdahaleleri sırasında kendisinin hedef alınarak gaz fişeği atılması sonucu
kafasında çökme kırığı oluşturacak şekilde yaralandığını, bu yaralanma
nedeniyle hayat fonksiyonlarının ağır derecede etkilendiğinin ATK raporuyla
tespit edildiğini, buna karşın olaya ilişkin soruşturmanın etkili biçimde
yürütülmediğini iddia etmiştir. Başvurucu ayrıca yaralandığı saatte ve bölgede
gaz fişeği kullanan polislerin görüntülerinin MOBESE ve polis kamera kayıtlarında
olmasına rağmen kask numaralarından kimliklerinin tespit edilmediğini, olay
günü savunma tüfeği kullanan görevlilerin isimleri Emniyet Müdürlüğünden ve
Polis Teftiş Kurulundan temin edilmesine rağmen sadece birkaç kişi hakkında
soruşturma yapıldığını iddia etmiş ve bu nedenlerle Anayasa'nın 17., 36. ve 40.
maddelerinde güvence altına alınan kötü muamele yasağı ile adil yargılanma ve
etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini ileri sürerek, manevi tazminata
karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
34. Bakanlık görüşünde, Anayasa Mahkemesinin önceki içtihatları
hatırlatılarak olaydan uzun bir süre sonra şikâyetçi olan başvurucunun
delillerin kaybolmasına neden olduğu ve soruşturma makamlarının tüm usul
işlemlerini yaptığı belirtilmiştir.
35. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında, başvuru
formunda dile getirdiği iddiaları yinelemiş ve gaz fişeğiyle vurulmasının kötü
muamele yasağını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
36. Anayasa’nın “Kişinin
dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı” kenar başlıklı 17.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddî ve manevî
varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse
insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”
37. Anayasa’nın
"Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Devletin temel amaç ve
görevleri, … kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak;
kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle
bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri
kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları
hazırlamaya çalışmaktır."
38. Anayasa Mahkemesi olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
Başvurucu tarafından Anayasa’da güvence altına alınan diğer haklar ile bağlantı
kurularak ileri sürülen iddiaların Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında
güvence altına alınan kötü muamele yasağı kapsamında olduğu değerlendirilmiş ve
inceleme bu kapsamda yapılmıştır.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
39. Savcılıkça (ek) kovuşturma yapılmaması ve daimi arama
kararları verilmesi üzerine soruşturmada ilerleme kaydedilmeyeceğini
değerlendiren başvurucu, yasal süresi içinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
40. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü
muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Eziyet Yasağının Maddi
Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia
i. Genel ilkeler
41. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme
hakkı Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin
birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmış; üçüncü fıkrasında da
kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı hüküm
altına alınmıştır (Cezmi Demir ve diğerleri,
B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 80).
42. Anayasa ve Sözleşme tarafından kötü muamele, kişi üzerindeki
etkisi gözetilerek derecelendirilmiş ve farklı kavramlarla ifade edilmiştir.
Dolayısıyla Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında geçen ifadeler
arasında bir yoğunluk farkının bulunduğu görülmektedir. Bir muamelenin işkence olarak nitelendirilip
nitelendirilmeyeceğini belirleyebilmek için anılan fıkrada geçen eziyet ve insan
haysiyetiyle bağdaşmayan muamele kavramları ile işkence arasındaki
ayrıma bakmak gerekmektedir. Bu ayrımın, özellikle çok ağır ve zalimane acılara
neden olan kasti insanlık dışı muamelelerdeki özel duruma işaret etmek ve bir
derecelendirme yapmak amacıyla Anayasa tarafından getirildiği ve anılan
ifadelerin 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda düzenleme altına
alınmış olan işkence, eziyet ve hakaret
suçlarının unsurlarından daha geniş ve farklı bir anlam taşıdığı
anlaşılmaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, §
84).
43. Buna göre anayasal düzenleme bağlamında kişinin maddi ve
manevi varlığının bütünlüğüne en fazla zarar veren muamelelerin işkence olarak belirlenmesi mümkündür (Tahir Canan, § 22). Muamelelerin
ağırlığının yanı sıra İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı
Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin 1. maddesinde işkence teriminin özellikle bilgi almak,
cezalandırmak veya yıldırmak amacıyla ya da ayrımcı bir nedenle kasten ağır acı
veya ızdırap vermeyi kapsadığı belirtilerek kasıt
unsuruna da yer verilmiştir (Cezmi Demir ve
diğerleri, § 85).
44. İşkence
seviyesine varmayan fakat yine de önceden tasarlanmış, uzun bir dönem içinde
saatlerce uygulanmış, fiziki yaralanmaya veya yoğun maddi veya manevi ızdıraba
sebep olan insanlık dışı muameleler eziyet
olarak tanımlanabilir (Tahir Canan,
§ 22). Bu hâllerde meydana gelen acı, meşru bir muamele ya da cezada kaçınılmaz
bir unsur olarak bulunan acının ötesine geçmelidir. İşkenceden farklı olarak eziyette, ızdırap verme kastının belli bir
amaç doğrultusunda bulunması aranmaz. Fiziksel saldırı, darp, psikolojik sorgu
teknikleri, kötü şartlarda tutma, kişiyi kötü muamele göreceği bir yere sınır
dışı ya da iade etme, devletin gözetimi altında kişinin kaybolması, kişinin
evinin yok edilmesi, ölüm cezasının infazının uzunca bir süre beklenmesinin
doğurduğu korku ve sıkıntı, çocuk istismarı gibi muameleler Anayasa'nın 17.
maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında eziyet
olarak nitelendirilebilir (Cezmi Demir ve
diğerleri, § 88).
45. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu
hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen
şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını
gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme yükümlülüğünden
kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve
diğerleri, § 81).
46. Bununla birlikte her kötü muamele iddiasının Anayasa'nın 17.
maddesinin üçüncü fıkrasının getirdiği korumadan ve Anayasa'nın 5. maddesiyle
birlikte devlete yüklediği pozitif yükümlülüklerden yararlanması beklenemez. Bu
bağlamda kötü muamele konusundaki iddialar uygun delillerle desteklenmelidir.
İddia edilen olayların gerçekliğini tespit etmek için soyut iddiaya dayanan
şüphe ötesinde makul kanıtların varlığı gerekir. Bu kapsamdaki bir kanıt
yeterince ciddi, açık ve tutarlı emarelerden ya da aksi ispat edilmemiş
birtakım karinelerden oluşabilir. Bu bağlamda kanıtlar değerlendirilirken
ilgililerin süreçteki tutumları da dikkate alınmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 95).
47. Aynı şekilde bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrası kapsamında olabilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış
olması gerekir. Bu asgari eşik, göreceli olup her olayın somut koşulları
dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu kapsamda muamelenin süresi, bedensel
ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler
önem taşır. Ayrıca muamelenin ardındaki saik ve amaç dikkate alınmalıdır.
Muamelenin heyecanın yükseldiği ve duygu yoğunluğunun olduğu bir anda meydana
gelip gelmediği de gözönünde bulundurulmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri,
§ 83).
48. Belirtilmelidir ki Anayasa'nın 17. maddesi bir yakalamayı
gerçekleştirmek için güç kullanımını yasaklamamaktadır. Ancak bu tür bir güç,
sadece kaçınılmaz ve asla aşırı olmamak kaydıyla kullanılabilmektedir. Ayrıca
kişinin kendi davranışından veya tutumundan dolayı fiziksel güce başvurmak
kesinlikle zorunlu hâle gelmedikçe bu neviden fiiller, prensip olarak
Anayasa'nın 17. maddesinde belirtilen yasağı ihlal edecektir (Gülşah Öztürk ve diğerleri, B. No:
2013/3936, 17/2/2016, § 52).
49. Sadece sınırları belli bazı durumlarda güvenlik güçleri
tarafından fiziksel güce başvurulmasının kötü muamele olmadığı kabul
edilebilmektedir. Bu kapsamda toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde yakalamayı
gerektiren durumlarda ve gösteriye katılanların kendi tutumundan dolayı
fiziksel güce başvurmak mümkündür. Ancak bu durumda dahi bu tür bir güce sadece
kaçınılmaz hâllerde ve orantılı olmak koşuluyla başvurulabilir (Ali Rıza
Özer ve diğerleri, § 82).
50. Anayasa Mahkemesi, kolluk görevlilerinin toplumsal olaylara
müdahalesinde araç olarak kabul edilen, kullanılması ulusal ve uluslararası
mevzuatta yasak olmayan göz yaşartıcı gazın kullanım usullerinde öngörülen
kriterlerin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında asgari ağırlık
eşiğine ulaşıp ulaşmadığını denetlediği önceki kararlarında, bu gazın
kullanılmasının bazı sağlık sorunlarına yol açabileceğinin açık olduğuna vurgu
yapmıştır. Ancak kolluk görevlilerini aşmaya çalışan grup dışındaki
göstericilere doğrudan müdahale olduğunun tespit edilemediği, ayrıca göz
yaşartıcı gazın doğal etkisi dışında başvurucuda bir yaralanma olmadığı ve
gazın aşırı kullanıldığına ilişkin herhangi bir doktor raporuna veya başka bir
bulguya rastlanmadığı durumlarda gazdan etkilenmenin Anayasa’nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrası kapsamında asgari ağırlık eşiğini aşmadığı sonucuna varılmıştır
(Ali Rıza Özer ve diğerleri, §§
91, 92).
51. Buna karşılık Anayasa Mahkemesi, göz yaşartıcı gaz
silahlarının uygun olmayan bir şekilde ateşlenmesi sonucunda gaz fişeklerinin
ölümlere ya da somut olayda olduğu gibi yaralanmalara yol açma riski bulunması
nedeniyle ateşli silah kullanımına ilişkin olarakkabul ettiği ilkelerin -uygun
düştüğü ölçüde- bu silahların kullanımında da değerlendirme kriteri olarak
dikkate alınması gerektiğine karar vermiştir. Bu kapsamda gaz silahı kullanımı
konusunda kolluk görevlilerini yetkilendiren ve kullanım yöntemini yeterli ve
etkili bir şekilde düzenleyen mevzuatın bu silahların keyfî ve aşırı
kullanımına engel olacak, kişiyi istenmeyen kazalara karşı koruyacak
güvenceleri içermesi gerekmektedir (Turan
Uytun ve Kevzer Uytun, B. No:2013/9461, 15/12/2015, §§ 59, 60).
52. Bu nedenle doğrudan silah kullanımı sonucu meydana gelen
olaylarda güç kullanımının Anayasa’nın 17. maddesine göre başka bir çarenin
kalmadığı zorunlu bir durumda ve ölçülü bir şekilde gerçekleştiğinin soruşturma makamlarınca resen
ortaya konulması gerekmektedir. Bu çerçevede kolluk görevlilerinin eylemlerinin
yanında kendilerine uygun talimatın verilip verilmediğinin, gaz fişeği atışı
için kullanılan silahlar konusunda bu kişilerin yeterli eğitim alıp
almadıklarının ve olası riskleri önlemek adına tedbir almakta ihmalleri bulunup
bulunmadığının da incelenmesi gerekmektedir (Turan
Uytun ve Kevzer Uytun, § 60).
53. Bu doğrultuda Anayasa Mahkemesi bir başka kararında,
toplumsal bir olayda müdahaleyi gerektiren duruma sebep olan kişilerden olmayan
başvurucunun bu müdahaleden etkilenmemesi için kolluk görevlilerinin gerekli tedbirleri
almadıkları ve olaya müdahaleleri sırasında kontrolsüz bir şekilde gaz fişeği
atmak suretiyle başvurucunun yaralanmasına sebep oldukları kanaatine vararak
Anayasa'nın 17. maddesinin ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır (Özlem Kır, § 80).
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
54. Somut olayda kolluk görevlilerinin bir gösteriye müdahalesi
sırasında başvurucunun başından ağır derecede yaralandığı anlaşılmaktadır.
Başvurucunun göz yaşartıcı gaz kullanımı sırasında gaz fişeği kapsülünün başına
isabet etmesi sonucu yaralandığı Savcılık karar gerekçesinde açıkça kabul
edildiği gibi kolluk tarafından da buna itiraz edilmemiş ve bu durum sağlık
raporlarıyla doğrulanmıştır.
55. Bununla birlikte olay günü gaz silahı kullanan kolluk
görevlilerinin bu konuda bir eğitim almış olup olmadığı, operasyonun planlama
ve kontrolü kapsamında yürütülen işlemlerin ve alınan tedbirlerin neler olduğu
hususları ile kolluk görevlilerini yetkilendiren ve kullanım yöntemini yeterli
ve etkili bir şekilde düzenleyen mevzuatın bu silahların keyfî ve aşırı
kullanımına engel olacak ve kişiyi istenmeyen kazalara karşı koruyacak
güvenceleri içerip içermediği -Savcılık dosyasındaki eksiklikler nedeniyle- bu
aşamada Anayasa Mahkemesi tarafından incelenememiştir (aynı yöndeki karar için
bkz. Özlem Kır, § 69). Bu nedenle
somut olay bakımından işkence ve kötü muamele yasağının maddi boyutunun ihlal
edildiği iddiasına ilişkin inceleme, sadece olay sırasında gaz fişeğini
kullanan kolluk görevlilerinin eylemleriyle sınırlı olarak yapılacaktır.
56. Başvurucu Savcılığa verdiği ifadesinde, kolluğun
göstericilere müdahale ettiği esnada başından yaraladığını ancak bayıldığı için
sonrasını hatırlamadığını belirtmiştir. Başvurucunun başından yaralandığı
kamera kayıtlarına yansımış ve etrafında bulunan kişiler tarafından hastaneye
götürüldüğü anlaşılmıştır. Başvurucunun kafasında çökme kırığı oluştuğu ve bu
kırığın hayat fonksiyonlarını ağır derecede etkileyecek nitelikte bulunduğu
tespit edilmiş, başvurucu aylar süren bir tedavi sürecine girmiştir.
57. Olaya ilişkin kamera kayıtlarında gaz fişeğinin ne şekilde
atıldığının açık olarak görülme olanağı bulunmasa da başında bisiklet kaskı
bulunan başvurucunun sol kulak üst kısmına denk gelecek şekildeki yaralanma
biçimi ve ağırlığı dikkate alındığında yere paralel ve düz bir hat üzerinde
ilerleyen bir kapsülün isabet etmesi sonucu yaralandığı anlaşılmaktadır. Aksi
takdirde havadan gelen bir kapsülün başvurucunun kaskının bulunduğu kısma
isabet etme olasılığının daha yüksek olduğu ve bu durumda yaralanmasının daha
hafif nitelikte olabileceği öngörülmektedir. Öte yandan kapsülün hangi açıyla
başvurucuya isabet etmiş olabileceğine dair inceleme ve değerlendirme raporu
bulunmaması nedeniyle bu husus net olarak belirlenememiş, kolluğun savunma
tüfeğini Göz Yaşartıcı Gaz Silahları ve Mühimmatları Kullanım Talimatı'na uygun
şekilde havaya doğru ve belli bir açıyla kullanmış olduğu ortaya
konulamamıştır.
58. Bununla birlikte başvuru konusu olayın Gezi Parkı
eylemlerinin bir parçası olmasından ötürü olaylara geniş çapta bir katılımın
bulunduğu ve bu nedenle belli oranda kargaşa ortamının doğabileceği kabul
edilmektedir. Kargaşa ortamlarında kolluk görevlilerinin kontrollü hareket etme
ve müdahaleyi gerektiren duruma yol açan kişiler dışındakilerin müdahaleden
mümkün olduğunca etkilenmemesi için gerekli tedbirleri alma yükümlülükleri
bulunmaktadır.
59. Olay nedeniyle dinlenilen kolluk görevlileri başvurucunun
yaralanmasından haberleri dahi olmadığını, başından yaralanan kimseyi
hatırlamadıklarını beyan etmiş, başvurucunun müdahaleyi gerektiren bir davranış
biçiminden bahsetmemişlerdir. Bu durumda kolluğun yakalamaya veya etkisiz hâle
getirmeye çalışırken başvurucuyu yaraladıkları yönünde bir bulguya
rastlanmamıştır. Dolayısıyla kargaşa ortamına yol açtığı ileri sürülmeyen
başvurucunun başından yaralanması olayında kolluğun gerekli tedbirleri almadığı
ve kontrolsüz bir şekilde gaz fişeği atmak suretiyle başvurucunun yaralanmasına
sebep olduğu değerlendirilmektedir.
60. Somut olayın gerçekleşme koşulları ve özellikleri, başvurucunun
yaralanmasının niteliği ile başvurucu üzerindeki muhtemel fiziksel ve ruhsal
etkileri birlikte dikkate alındığında kolluk görevlileri tarafından
gerçekleştirilen muamelenin belli bir ağırlık derecesine ulaştığı ve olayda
Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının gerektirdiği asgari ağırlık
eşiğinin aşıldığı sonucuna varılmıştır.
61. Bu tespitten sonra kolluk görevlileri tarafından
gerçekleştirilen eylemin hangi boyuta ulaştığı değerlendirilmelidir. Bu
kapsamda somut olay bir bütün olarak değerlendirildiğinde özellikle başvurucuda
yarattığı etki nazara alındığında eylemin eziyetolarak
nitelendirilmesi mümkün görülmüştür.
62. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasında güvence altına alınan eziyet yasağının maddi boyutunun ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
b. Eziyet Yasağının Usul
Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia
i. Genel İlkeler
63. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı
kapsamındaki pozitif yükümlülüğünün usule ilişkin bir boyutu bulunmaktadır. Bu
usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının
sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek
etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın
temel amacı, söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde
uygulanmasını güvenceye almak ve karıştıkları olaylarda kamu görevlilerinin ya
da kurumlarının kendi sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için hesap
vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve
diğerleri, § 110).
64. Buna göre bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı
olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi
tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde -Anayasa’nın
17. maddesi “Devletin temel amaç ve
görevleri” kenar başlıklı 5. maddesindeki genel yükümlülükle
birlikte yorumlandığında- etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasını
gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve
cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Bu mümkün olmazsa bu madde
sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve bazı hâllerde devlet
görevlilerinin fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan
kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir Canan, § 25).
65. Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına
imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olmalıdır. Soruşturmanın etkili ve
yeterli olduğundan söz edilebilmesi için soruşturma makamlarının resen harekete
geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri
toplamaları gerekir. Dolayısıyla kötümuamele iddialarının gerektirdiği
soruşturma bağımsız bir şekilde hızlı ve derinlikli yürütülmelidir. Diğer bir
ifadeyle yetkililer, olay ve olguları ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı;
soruşturmayı sonlandırmak ya da kararlarını temellendirmek için çabuk ve
temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdır (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 114). Bu bağlamda soruşturmanın derhâl
başlaması, bağımsız biçimde, kamu denetimine tabi olarak, özenli ve süratli
yürütülmesi ve bir bütün olarak etkili olması gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 116).
66. Mahkemelerin -ve diğer soruşturma makamlarının- özellikle
kötü muamele niteliğindeki bir olayın zamanaşımına uğramaması için ellerinden
gelen tüm gayreti sarf etmesi ve tüm araçlara başvurması gerekir. Kötü muamele
iddialarına ilişkin bir cezasoruşturması söz konusu olduğunda yetkililer
tarafından çabuklukla verilecek bir yanıt, eşitlik ilkesi içinde genel olarak
kamunun güveninin korunması açısından temel bir unsur olarak sayılabilir ve kanun
dışı eylemlere karışanlara karşı gösterilecek her türlü hoşgörüden kaçınmaya
olanak tanır (Cezmi Demir ve diğerleri,
§ 120; Adem Erden, B. No:
2015/4032, 23/1/2019 §34).
67. Soruşturmaların yürütülmesinde bu açıdan önemli olan husus,
-sonuçta alınan kararın (somut olayda daimî arama) niteliğinin ne olduğunun
önemi olmaksızın- özelde başvurucuların ve genel olarak da toplumdaki diğer
bireylerin hukukun üstünlüğüne olan bağlılığını sürdürmesi, hukuka aykırı
eylemlerin hoş gösterildiği ya da bu tür eylemelere kayıtsız kalındığı görünümü
verilmesinin engellenmesi açısından yeterli hız ve özenin gösterilip
gösterilmediğinin ortaya konulmasıdır (Hüseyin
Caruş, § 86).
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
68. Somut olayda başvurucunun şikâyeti üzerine Savcılık tarafından
soruşturma başlatılmış, sorumluların kimliklerinin tespiti amacıyla olay günü
başvurucunun yaralandığı bölgede görev alan ve gerektiğinde savunma tüfeği
kullanmaya yetkili kolluk görevlileri liste usulü tespit edilmiştir. Birden
fazla listede çok sayıda kişinin isminin yer aldığı gözlemlenmiştir.
69. Savcılık, listede bulunan iki polis memurunun savunmasını
almış; şüpheli polis memurlarının olay mahallinde görevli olmadıklarını ifade
etmeleri üzerine haklarında kovuşturma açılmamasına ve dosyanın üçer aylık
sürelerle gözden geçirilmek üzere daimî aramaya alınmasına karar vermiştir.
Daimî arama kararından sonra başvurucu bireysel başvuruda bulunmuş, bu tarihten
yaklaşık iki yıl sonra (2018 yılında) yedi polis memuru hakkında da kovuşturma
yapılmasına yer olmadığına karar verilmiştir. Bu polis memurlarından bir kısmı
olay mahallinde bulunduğunu ve savunma tüfeği kullandığını beyan etmiştir.
İkinci kovuşturmama kararından sonra soruşturma dosyasında hiçbir işlem
yapılmamıştır.
70. Başvurucu, kolluğun toplumsal bir olaya müdahalesi esnasında
kullandığı gaz fişeği kapsülüyle yaralanmıştır. Savcılık tarafından
sorumluların kimlikleri tespit edilmeye çalışılmış ise de olay günü görevli ve
bahse konu tüfeği kullanmaya yetkili tüm kolluk görevlileri tespit edilmesine
rağmen önce iki polis memuru hakkında, iki yıl sonra da yedi polis memuru
hakkında kovuşturma yapılmamasına karar verildiği, dolayısıyla dokuz memur
hakkında soruşturma yapıldığı anlaşılmaktadır. Geriye kalan memurlar hakkında
ceza soruşturması yapılıp yapılmadığı, yapılmadı ise nedeni belirlenememiştir.
Kaldı ki bu görevlilerin tanık olarak dahi beyanları alınmamıştır.
71. Diğer taraftan olay gününe ve mahalline ait kamera
görüntüleri incelendiğinde, başvurucunun yaralandıktan sonraki anlarının tespit
edilmiş olmasına rağmen yaralanmasından önceki zamana ilişkin bir görüntünün
soruşturma dosyasında bulunmadığı ve gaz fişeği atış anına ilişkin görüntünün
mevcut olup olmadığının dahi tespit edilemediği anlaşılmıştır. Bu durumda
-iddia edildiği gibi şayet varsa- tüm görüntüler detaylı şekilde incelenmek
suretiyle fiilen gaz fişeği kullanan memurlar tespit edilmemiş ve soruşturmaya
dâhil edilmemiştir. Ayrıca görüntülere yansıdığı kadarıyla başvurucunun
yaralandığı esnada çevrede olaya tanık olabilecek kişilerin bulunmasına rağmen
bu kişilerin tanıklıklarına başvurulmamıştır.
72. Bununla birlikte hakkında soruşturma yapılan dokuz polis
memurundan bir kaçının olay mahallinde savunma tüfeği kullandığı tespit
edilmesine rağmen başvurucuyu yaralamadıklarına ilişkin beyanları doğrultusunda
haklarında kovuşturma yapılmamasına karar verilmiştir.Şüphelilerin bu beyanları
Savcılıkça diğer delillerle teyit edilmemiştir. Dolayısıyla yukarıda belirtilen
soruşturmaya dair eksiklikler de dikkate alındığında gerekçenin delil
yetersizliğine dayanması hukuken tatmin edici bulunmamıştır.
73. Savcılık tarafından altı yılı aşkın süredir sorumluların
tespitinin yapılamamış olduğu, son üç yıldır soruşturmanın daimî aramada
beklediği ve bu süre içinde beyanı alınan yedi polis memuru hakkında
kovuşturmama kararı verilmesi dışında işlem yapılmadığı dikkate alındığında
soruşturmada uzun zamandır ilerleme kaydedilmediği kanaatine varılmıştır.
Kamera aracılığıyla kayıt altına alınan toplumsal bir olaya müdahale
esnasındabaşvurucuyu gaz fişeği kapsülüyle yaralayan kolluk görevlilerinin
makul sayılamayacak bir süre içinde soruşturma makamları tarafından
kimliklerinin dahi tespit edilememesinin soruşturmanın özenli ve süratli
yürütülmesi yükümlülüğüne aykırı olduğu değerlendirilmiştir.
74. Belirtilen bu tespitler ışığında maddi gerçeğin ortaya
çıkarılması için gerekli delillerin toplanması ve değerlendirilmesi konusunda
Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan soruşturmada, Anayasa'nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağı açısından gerekli
özenin gösterildiği söylenemeyecektir.
75. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasında güvence altına alınan eziyet yasağının usul boyutunun ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
76. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"(1) Esas inceleme
sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar
verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir."
77. Başvurucu, ihlalin tespiti ve manevi tazminat talebinde
bulunmuştur.
78. Anayasa Mahkemesi Mehmet Doğan
([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60) başvurusuna dair vermiş olduğu
kararda, bireysel başvuruya konu olayın incelenmesi sonucunda ihlal kararı
verilmesi durumunda ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenler hususunda detaylı açıklamalarda bulunmuştur. Buna göre bireysel
başvuru kapsamında bir temel hak ve hürriyetin ihlal edildiğine karar verildiği
takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için
temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma
dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle devam eden ihlalin
durdurulması, ihlale konu kararın veya işlemin ve bunların yol açtığı
sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi
zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin
alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §
55).
79. Başvurucunun Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında
güvence altına alınan eziyet yasağının maddi ve usul yönünden ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
80. Bu durumda eziyet yasağının usule ilişkin boyutunun ihlal
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki
yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeni soruşturma, hak ihlaline yol açan kararın
ortadan kaldırılmasından ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran
nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar
verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden soruşturma
yapılmak üzere ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmesi
gerekmektedir.
81. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin
başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı
açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme
kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için
kötü muamele yasağının maddi ve usul yönünden ihlali nedeniyle yalnızca ihlal
tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net
50.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
82. Başvurucu, yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin
kendisine ödenmesini talep etmiştir. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50
TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.239,50 TL yargılama
giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Eziyet yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan eziyet
yasağının maddi ve usule ilişkin boyutlarının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin eziyet yasağının usule ilişkin
boyutunun ihlalinin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
soruşturma yapılmak üzere İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,
D. Eziyet yasağının maddi ve usul boyutunun ihlali nedeniyle net
50.000 TL manevi tazminatın başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. 239,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
3.239,50 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
13/2/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.