TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MURAT ERGÜL BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/9491)
|
|
Karar Tarihi: 12/6/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Selçuk KILIÇ
|
Başvurucu
|
:
|
Murat ERGÜL
|
Vekili
|
:
|
Av. Güray
GÜNEŞ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, idari eylemden doğan zararın tazmini istemiyle
açılan tam yargı davasının süre aşımından reddedilmesi nedeniyle mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 20/5/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş sunulmasına gerek görülmediğini
bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) emrinde piyade uzman
çavuş olarak görev yapmakta iken 3/8/2012 tarihinde terör örgütü mensupları
tarafından gerçekleştirilen saldırı sırasında içinde bulunduğu askerî aracın
mayınla teması nedeniyle meydana gelen patlama sonucunda yaralanmıştır.
9. Gördüğü tedaviler sonucunda Ankara Gülhane Askerî Tıp
Akademisi (GATA) Hastanesi tarafından düzenlenen 10/4/2013 tarihli sağlık
raporuyla başvurucu hakkında kaburga kırığı,
sağ omuz bölgesi eski kırık ameliyatlısı, sağ omuz eklemde hareket kısıtlılığı tanısına
istinaden "TSK'da görev yapamaz."
kararı verilmiştir.
10. Söz konusu raporun Millî Savunma Bakanlığınca (MSB)
22/4/2013 tarihinde onaylanıp kesinleşmesinin ardından 15/4/2014 tarihinde
sağlık nedeniyle başvurucunun TSK'dan ilişiği kesilmiştir.
11. Başvurucu, TSK'da görev yapma niteliğini kaybetmesine ve
ilişiğinin kesilmesine sebep olan rahatsızlığının görevi sırasında ve görevi
nedeniyle geçirdiği kaza sonucu meydana geldiğini belirterek bu olaydan ötürü
uğradığı zararların karşılanması talebiyle 3/6/2014 tarihinde idareye
başvurmuştur. Başvurunun zımnen reddi üzerine 8/8/2014 tarihinde Ankara 25.
Asliye Hukuk Mahkemesinde tazminat davası açmış, anılan Mahkemenin 19/11/2014
tarihli kararı ile davanın görev yönünden reddine hükmedilmiştir.
12. Başvurucu görevsizlik kararı üzerine 5/12/2014 tarihinde
Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde (AYİM) tam yargı davası açmıştır.
13. AYİM İkinci Dairesi (Daire) 3/6/2014 tarihli idari müracaat
sonucu ile Asliye Hukuk Mahkemesindeki dava açma tarihinin belirtilmediği ve
Asliye Hukuk Mahkemesinin kesinleşme şerhine havi kararının dilekçe ekinde yer
almadığı gerekçesiyle 7/1/2015 tarihinde dilekçenin reddine karar vermiştir.
Dilekçenin reddedilmesi üzerine başvurucu otuz günlük süresi içinde davasını
yenilemiştir.
14. AYİM İkinci Dairesi (Daire), oyçokluğuyla verdiği kararla
davayı süre aşımı gerekçesiyle reddetmiştir. 7/10/2015 tarihli kararın
gerekçesinde özetle AYİM'in yerleşik içtihadına göre
başvurucunun TSK'da görev yapamayacağının tespit edildiği sağlık raporunun
kesinleştiği 22/4/2013 tarihinden itibaren 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı
mülga Askerî Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu’nun 43. maddesi uyarınca bir yıllık
süre içinde zorunlu idari başvuruda bulunması gerektiği belirtilmiştir.
Başvurucunun ise bu süreyi geçirdikten sonra 3/6/2014 tarihinde idareye
başvurduğundan bu başvurunun zımnen reddi üzerine ilk olarak 8/8/2014 tarihinde
adli yargıda açtığı davanın süresinde olmadığı ifade edilmiştir.
15. Karşıoyda ise dava açma süresinin
zararın ortaya çıktığı tarihten itibaren başlatılması gerektiği belirtilmiştir.
Sağlık raporunun onaylanması ile başvurucunun rahatsızlığının tespit edildiği
ancak bu rapora rağmen idarenin tasarrufu ile göreve devam etmesi mümkün
olabileceğinden henüz zararın oluşmuş sayılamayacağına dikkat çekilmiştir.
Başvurucunun TSK'dan ilişiğinin kesildiği 15/4/2014 tarihi itibarıyla zararın
oluştuğunu öğrendiğinin kabul edilmesi gerektiği, dolayısıyla bu tarihten
itibaren bir yıllık süre içinde yapılan zorunlu idari başvurunun ve akabinde
açılan davanın süresinde olduğu ifade edilmiştir.
16. Başvurucunun karar düzeltme istemi aynı Dairenin 23/3/2016
tarihli kararıyla reddedilmiştir.
17. Nihai karar başvurucuya 19/4/2016 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
18. Başvurucu 20/5/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
19. İlgili hukuk
için bkz. Tolgahan Orhon (B. No: 2015/11349, 14/11/2018, §§
21-29) kararı.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
20. Mahkemenin 12/6/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mahkemeye Erişim
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
21. Başvurucu, askerî hizmetin yürütülmesi sırasında geçirdiği
kaza neticesinde TSK'da görev yapma niteliğini kaybedecek şekilde yaralanması
sebebiyle uğradığı zararın tazmini istemiyle açtığı davanın süre aşımı
nedeniyle reddedilmesinin mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüş;
tazminat ve yeniden yargılama taleplerinde bulunmuştur.
2. Değerlendirme
22. Anayasa’nın "Hak
arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Herkes,
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
23. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyeti, Mahkemenin dava açma
süresine dair hukuk kurallarını katı bir yorumla hatalı değerlendirdiği
iddiasına müteallik olduğundan başvuru mahkemeye erişim hakkı kapsamında
incelenmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
24. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurunun kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı ve
Hakkın Kapsamı
25. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma
hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı,
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir
unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede,
Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan
adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi'ni (Sözleşme) yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
(AİHM), Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim
hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd.
Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017,§ 34).
26. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama
özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden
gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili
güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi
ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden faydalanabilmesi
için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının tanınması gerekir.
Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden
yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B. No:
2013/8896, 23/2/2016, § 33).
27. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde
mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve
uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına
geldiğini ifade etmiştir (Özkan Şen,
B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
28. Somut olayda idari eyleme dayalı tam yargı davasının süre
aşımından reddedilerek esasının incelenmemesi nedeniyle başvurucunun mahkemeye
erişim hakkına yönelik bir müdahalenin bulunduğu görülmektedir.
ii. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
29. Anayasa'nın 13. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca
Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... ölçülülük ilkesine aykırı
olamaz."
30. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 36. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir.
31. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen
ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe
dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
32. Başvurucunun idari eylemden doğan zararın tazmini istemiyle
açtığı davanın süre aşımı gerekçesiyle reddedilmesine ilişkin mahkeme kararının
1602 sayılı mülga Kanun'un 43. maddesine dayandığı görülmektedir. Dolayısıyla
somut olayda başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin kanuni
dayanağının mevcut olduğu anlaşılmıştır.
(2) Meşru
Amaç
33. Dava açmanın bir süreye bağlanmasının meşru amacının ne
olduğu hususu benzer nitelikteki başvurularda Anayasa Mahkemesi tarafından
müteaddit defa incelenmiştir. Anayasa Mahkemesi bu incelemelerinde idari işlem
ya da eylemlere karşı açılacak davalarda süre koşulu öngörülmesinin en genel
ifadesiyle Anayasa'nın 2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesinin bir
gereği olan idari istikrarın sağlanması şeklinde bir meşru amacı bulunduğuna
işaret etmiştir (daha ayrıntılı değerlendirme için bkz. Ayşe Yıldırım, B. No: 2014/5, 25/10/2017,
§§ 54, 55; Fatma Altuner,
B. No: 2014/17714, 26/10/2017, §§ 48, 49; Çölbeyi Lojistik Nakliyat Gümrükleme Denizcilik İnşaat Turizm Sanayii ve
Ticaret Limitet Şirketi, B. No: 2014/12354, 9/11/2017, § 52).
(3) Ölçülülük
34. Bireysel başvuruya konu olayda başvurucunun askerî hizmetin
yürütülmesi sırasında geçirdiği kaza neticesinde TSK'da görev yapma niteliğini
kaybedecek şekilde yaralanması sebebiyle uğradığı zararın tazmini istemiyle
açılan davada, AYİM'in dava açma süresini sağlık
raporunun kesinleştiği tarihten başlatarak davayı süre aşımı gerekçesiyle
reddetmesi suretiyle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin
ölçülü olup olmadığının incelenmesi gerekir.
(a) Genel
İlkeler
35. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye
erişim hakkı mutlak olmayıp sınırlamalara konu olabilir. Ancak Anayasa'nın 13.
maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi uyarınca anılan sınırlamaların mahkemeye
erişimi imkânsız hâle getirmemesi ya da aşırı derecede zorlaştırmaması gerekir.
36. İdarenin birtakım işlemler tesis etmek veya eylemlerde
bulunmak suretiyle yürüttüğü kamu hizmetlerinin düzenliliğini ve sürekliliğini
sağlamak amacıyla getirilen dava açma süresinin hangi tarihte başlayacağını
belirlemek ve mevzuatı bu yönüyle yorumlamak görevi esasen derece mahkemelerine
aittir. Bireysel başvuruda ikincillik ilkesi gereği, dava açma süresinin
başlatılacağı tarihin belirlenmesi noktasında Anayasa Mahkemesinin bir görevi
bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesinin bu hususta üstleneceği rol, dava açma
süresinin hangi tarihten itibaren başlatılması gerektiğiyle ilgili derece
mahkemelerinin yorumlarının mahkemeye erişim hakkına etkisini somut olayın
koşulları ışığında incelemektir (Ahmet
Yıldırım, B. No: 2014/18135, 20/9/2017, § 46).
37. Bu bağlamda mahkemelerin dava açma süresinin başlatılması
gereken tarih ile ilgili yorumlarının adil yargılanma hakkı kapsamındaki
güvencelerden mahkemeye erişim hakkı yönünden dava açmayı imkânsız kılmaması ya
da aşırı derecede zorlaştırmaması gerekir. Bu yoruma ilişkin değerlendirmenin
yapılmasında ise başvurucuların dava açılmasına sebep olan ve uyuşmazlığın temelini
teşkil eden olgudan ne zaman haberdar olduğu ya da haberdar olması gerektiğinin
gerçekçi bir yaklaşım izlenerek makul ve kabul edilebilir ölçüt ve tespitlerle
ortaya konulmuş olup olmadığı hususu önem taşımaktadır (Ahmet Yıldırım, § 47).
38. Bu itibarla derece mahkemelerinin uyuşmazlığın dayanağını
teşkil eden olgunun öğrenildiği tarih ile ilgili her somut olay özelinde
bireyselleştirilmiş bir değerlendirme yapma yolunu tercih etmeleri mahkemeye
erişim hakkının korunmasına yönelik en uygun yaklaşım tarzı olacaktır. Aksi
düşüncenin kabulü ile sadece uyuşmazlığın konusuna ya da davanın türüne göre
genel ve ilkesel bir yaklaşım benimsenerek varsayımdan hareketle olgunun
öğrenildiği, dolayısıyla dava açma süresinin başlatılacağı tarihin belirlenmesi
ve bu yoruma göre geçen süreden sonra öğrenilmiş bir olguya dayalı olarak dava
açılamayacağının kabul edilmesi dava açılmasını aşırı derecede zorlaştıracak ve
hatta imkânsız hâle getirebilecektir. Bir başka ifadeyle derece mahkemesi
kararlarında başvurucuların uğradıklarını ileri sürdükleri zararı öğrendikleri
veya öğrenmeleri gereken tarih hakkında hiçbir değerlendirme yapılmaksızın dava
açma süresine ilişkin bazı kategorik kabul ve değerlendirmelerle davaların süre
yönünden reddedilmesi mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Ahmet Yıldırım, § 48).
39. Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda ortaya koyduğu
içtihada göre kişinin idari eyleme ilişkin tam yargı davası açma hakkını, idari
eylem nedeniyle bir zarara uğramış olduğunu ve uğradığı zararın hangi sebep
veya sebeplerden kaynaklandığını gerçekte değerlendirebildiğinde kullanabilmesi
gerekir (Kemal İnan, B. No:
2013/1524, 6/10/2015; Haluk Pek, B.
No: 2013/9094, 4/2/2016; Nahit Aydın, B.
No: 2013/4072, 6/1/2016; Sezai Balta, B. No: 2013/8834, 4/2/2016; Mesut Ekinci, B. No: 2014/956, 18/5/2016).
(b) İlkelerin
Olaya Uygulanması
40. Başvurucu, dava açma süresinin başlangıç tarihi olarak
sağlık raporunun onay/kesinleşme tarihinin esas alınmasının mahkemeye erişim
hakkını ihlal ettiğinden yakınmaktadır. Başvurucu ayrıca, söz konusu sağlık
raporuna rağmen idarenin tasarrufu ile görevine devam etmesi mümkün olduğundan
ve nitekim yaklaşık bir yıl boyunca da çalışmaya devam ettiğinden zararın
öğrenilme tarihi ve dolayısıyla dava açma süresinin başlangıç tarihi olarak
TSK'dan ilişiğinin kesildiği tarihin esas alınması gerektiğini ileri
sürmektedir.
41. Olayda gördüğü tüm tedaviler sonucunda başvurucu hakkında
10/4/2013 tarihli sağlık raporuyla "TSK'da
görev yapamaz." kararı verilmiştir. Söz konusu raporun 22/4/2013
tarihinde MSB tarafından onaylanıp kesinleşmesinin ardından başvurucunun
15/4/2014 tarihinde TSK'dan ilişiği kesilmiştir. Başvurucu, olay sebebiyle
uğradığı zararların karşılanması talebiyle 3/6/2014 tarihinde idareye yaptığı
başvurunun zımnen reddi üzerine 8/8/2014 tarihinde dava açmıştır.
42. AYİM, başvurucunun sağlık raporunun kesinleştiği 22/4/2014
tarihinden itibaren yasal süresi içinde dava açmadığını belirtmiştir.
43. AYİM'in başvuruya dayanak kararı
incelendiğinde TSK'da görev yapma niteliğini kaybetme sonucunu doğuran bir
idari eylem nedeniyle uğranılan zararın tazmini talebiyle açılan davalarda dava
açma süresinin başlangıç tarihinin belirlenmesi noktasında genel ve ilkesel bir
yaklaşım benimsendiği; bu bağlamda tam yargı davası açılması için gerekli
koşulların ilgilinin TSK'da görev yapamayacağının tespit edildiği sağlık
raporunun onay/kesinleşme tarihi itibarıyla öğrenilmiş sayılması gerektiği
şeklinde bir kabulden hareket edildiği görülmektedir. Bu ilke uyarınca
değerlendirme yapıldığından başvurucunun tam yargı davası açmasına sebep olan
olguyu gerçekte ne zaman öğrendiği veya öğrenmesi gerektiğiyle ilgili somut
olayın koşulları çerçevesinde ayrıca bir irdelemeye gidilmediği
anlaşılmaktadır.
44. Bireysel başvuruya konu olayda başvurucunun tam yargı davası
açmasının sebebi, TSK'da yürüttüğü görev sırasında meydana gelen mayın
patlaması sonucu TSK'da görev yapabilme niteliğini kaybedecek şekilde bir
maluliyete uğramış olmasıdır. Dolayısıyla uyuşmazlığın temelini teşkil eden TSK'da görev yapabilme niteliğini kaybetme
olgusunun AYİM tarafından dava açma süresinin başlangıcına esas alınan sağlık
raporunun kesinleşme tarihi itibarıyla başvurucu tarafından bilinip
bilinmediğinin ya da bilinmesi gerekip gerekmediğinin ortaya konulması
başvurucunun mahkemeye erişim hakkının ihlal edilip edilmediğinin tespiti
açısından önem arz etmektedir (Ahmet
Yıldırım, § 54).
45. Bireysel başvuruya dayanak davada AYİM söz konusu sağlık
raporuna, başvurucunun zarara uğradığını değerlendirebilmesi noktasında önem
atfetmiş ve dava açma süresinin başlangıcına bu raporu esas kabul etmiştir.
Ancak AYİM dava açma süresini söz konusu raporun onaylanarak kesinleştiği
tarihten başlatmıştır. Bununla birlikte söz konusu raporun onaylanarak
kesinleşmesinin idarenin iç işleyişine ilişkin bir mesele olduğu, başvurucunun
bu sürece bir dahlinin bulunmadığı dikkate alındığında idari eylem nedeniyle
uğranılan zararın değerlendirilmesi noktasında önem atfedildiği anlaşılan söz
konusu sağlık raporundan sadece onay işlemi ile haberdar olma durumunun
gerçekleşmeyeceği açıktır. Dolayısıyla dosya kapsamında kesinleşmiş sağlık
raporunun başvurucuya ayrıca tebliğ edildiğine ya da başvurucunun bir şekilde
söz konusu rapora vâkıf olduğuna dair bir bulguya rastlanmadığı sürece sağlık
raporunun kesinleşme tarihi itibarıyla başvurucunun zarara uğradığını
değerlendirebilmesi gerektiğinin söylenemeyeceği sonucuna varılmıştır. Bu
bağlamda somut olayda gıyabında kesinleşen sağlık raporunun başvurucuya tebliğ
edilmediği görülmekte olup dolayısıyla somut olayın koşulları çerçevesinde
başvurucunun idari eylemden kaynaklı tam yargı davası açılması için gerekli
olan; eylemin idariliği, zarar, eylem ile zarar
arasında illiyet bağı koşullarının tümünün oluştuğundan sağlık raporunun
kesinleştiği tarih itibarıyla haberdar olduğunun kabulüne imkân bulunmamaktadır
(Ahmet Yıldırım, § 55).
46. Bu durumda AYİM'in başvurucunun
uğradığını ileri sürdüğü zararı öğrendiği veya öğrenmesi gerektiği tarih
hakkında somut olayın özel koşullarında bir araştırma yapmaksızın dava açma
süresinin uğranıldığı ileri sürülen zararın öğrenilmesine imkân tanımayan ve
başvurucunun bilgisi dışında gerçekleşen sağlık raporunun onay tarihinden
itibaren başlatılması gerektiğiyle ilgili kategorik yorumunun dava açılmasını
aşırı derecede zorlaştıracak nitelikte katı bir yorum olduğu
değerlendirilmiştir. Dolayısıyla bu yorumdan hareketle davanın süre aşımından
reddedilmesi suretiyle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik
müdahalenin ölçüsüz olduğu sonucuna varılmıştır.
47. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Diğer İhlal İddiaları
48. Başvurucu, AYİM'in aynı
nitelikteki uyuşmazlıklarda farklı yönde verdiği kararlar olduğunu belirterek
eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
49. Somut başvuruya konu AYİM kararının Anayasa’nın 36. maddesi
kapsamında mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği sonucuna varıldığından
başvurucunun ileri sürdüğü diğer şikâyetler hakkında ayrıca değerlendirme
yapılmasına gerek görülmemiştir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
50. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
51. Başvurucu, yeniden yargılama yapılmasına hükmedilerek
ihlalin giderilmesi ve uğradığı zararın tazminine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
52. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır.
53. Mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan
kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili mahkemeye
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
54. Yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın yetkili idari
yargı merciine gönderilmesine karar verilmesinin ihlal iddiası açısından
yeterli bir tazmin oluşturduğu anlaşıldığından başvurucunun tazminat talebinin
reddine karar verilmesi gerekir.
55. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ve 2.475
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.714,50 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere
-Anayasa'nın 21/1/2017 tarihli ve 6771 sayılı Kanun ile getirilen geçici 21.
maddesinin birinci fıkrasının (E) bendiyle Askeri Yüksek İdare Mahkemesi
kaldırılmış olduğundan anılan bendin (b) alt bendi gereğince- yetkili idari
yargı merciine GÖNDERİLMESİNE (Karar, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi İkinci
Dairesinin 7/10/2015 tarihli ve E.2015/523, K.2015/1498 sayılı kararıyla
ilgilidir.),
D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
E. 239,50 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.714,50 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
12/6/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.