TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ŞAKİR TEKİN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/9531)
|
|
Karar Tarihi: 27/11/2019
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
Üyeler
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Abdullah
UÇAR
|
Başvurucu
|
:
|
Şakir TEKİN
|
Vekili
|
:
|
Av. Gülabi SEVEN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, yakalama ve gözaltı tedbirlerinin hukuki olmaması ve
buna bağlı olarak açılan tazminat davasının reddedilmesi nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının; hukuka aykırı olarak verilen arama kararı
nedeniyle de özel hayata saygı hakkı ile konut dokunulmazlığı hakkının ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 6/5/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar
verilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
9. Hakkâri Cumhuriyet Başsavcılığınca silahlı terör örgütüne üye
olma ve örgüte bilerek yardım etme suçlarından yürütülen bir soruşturmada
Cumhuriyet Savcılığı tarafından gecikmesinde
sakınca bulunan hâl kapsamında verilen
yazılı emir uyarınca terör örgütü mensuplarının yakalanabilmesi ve suç
delillerinin ele geçirilmesi amacıyla 21/12/2015 tarihinde başvurucunun evinde
arama yapılmıştır. Savcılık emrinde; başvurucu ile birlikte bir kısım
şüphelinin PKK'nın kırsal kadrolarına mensup dört kişilik grubu evlerinde
dönüşümlü olarak barındırdıkları, örgütle işbirliği
içinde örgütün kırsal kadrolarına eleman aktarımı faaliyetlerinde bulundukları
ve daha önce örgütün eylemlerini gerçekleştiren örgüt mensuplarına destek
sağladıkları yönünde istihbarat bilgileri bulunduğu belirtilmiştir. Ayrıca
şüphelilerden birinin (S.Ç.nin) evinde terör örgütü
mensubu barındırdığına dair bir ihbarın bulunduğu ifade edilmiştir.
10. Başvurucu, gece vakti evinde yapılan arama sonrasında
21/12/2015 günü saat 04.05'te hakkında Yakalama ve Gözaltı Tutanağı
düzenlenerek Hakkâri Emniyet Müdürlüğüne götürülmüştür.
11. Soruşturmayı yürüten Cumhuriyet savcısı tarafından "yakalanan tüm şahısların şüpheli olarak
ifadeleri alınarak salıverilmesi" yönünde 21/12/2015 tarihli
yazılı talimat verilmiş olup başvurucu hakkında aynı tarih ve aynı saatte
Yakınlarına Haber Verme Tutanağı ile gözetim altına alındığının başvurucunun
oğluna bildirildiği belirtilmiş ve saat 04.44'te Hakkâri Devlet Hastanesince
adli muayene raporu düzenlenmiştir.
12. Aynı gün saat 09.50'de başvurucunun şüpheli sıfatıyla
ifadesi alınmıştır. Başvurucu ifadesinde özetle suçlamaları kabul etmediğini,
PKK terör örgütü üyelerini evinde saklamadığını, aile ve akrabaları içinde
örgütle ilişkili bir kişinin bulunmadığını beyan etmiştir.
13. Başvurucu, saat 11.22'de Hakkâri Devlet Hastanesince adli
muayene raporu tanziminin ardından Salıverme Tutanağı düzenlenerek serbest
bırakılmıştır.
14. Hakkâri Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma
sonucu 23/12/2015 tarihinde başvurucu hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair
karar verilmiş ve bu karar 23/1/2016 tarihinde kesinleşmiştir.
15. Başvurucu, haksız yakalama ve gözaltı sebebiyle 29/1/2016
tarihinde Hakkâri 1. Ağır Ceza Mahkemesinde (Mahkeme) 4/12/2004 tarihli ve 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesine dayanarak tazminat davası
açmıştır. Başvurucu, dava dilekçesinde özetle hakkında silahlı terör örgütüne
üye olma suçundan yürütülen soruşturmada haksız olarak yakalanıp gözaltına
alınması nedeniyle maddi ve manevi zarara uğradığını, soruşturma sonucunda
hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini, 500 TL maddi ve 900
TL manevi olmak üzere toplam 1.400 TL tazminata yakalanma tarihinden itibaren
işleyecek yasal faizi ile birlikte karar verilmesini istemiştir.
16. Tazminat talebini inceleyen Mahkeme 3/5/2016 tarihli
kararıyla "şartları oluşmayan maddi ve
manevi tazminat davasının" reddine kesin olarak karar
vermiştir. Kararın gerekçesinde özetle başvurucunun ifadesi alındıktan sonra
serbest bırakılması yönünde Savcılığın talimatı doğrultusunda hareket eden
kolluk görevlilerince fiilen nezarete alınmayan başvurucunun gözaltına
alındığına ilişkin formun sehven doldurulduğu belirtilerek 5271 sayılı Kanun
uyarınca tazminat ödenmesinin koşullarının oluşmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
17. Bu karar 3/5/2016 tarihinde başvurucuya tefhim edilmiştir.
18. Başvurucu 6/5/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
19. İlgili hukuk için bkz. Hasan
Akboğa ([GK], B. No: 2016/10380,
27/3/2019, §§ 19-34) başvurusu hakkında verilen karar.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
20. Mahkemenin 27/11/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
21. Başvurucu; haksız olarak yakalanıp gözaltına alındığını,
yaklaşık on saat sonra serbest bırakıldığını ve bu soruşturma sonucunda
hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini belirterek
uygulanan yakalama ve gözaltı tedbirleri nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca yakalama ve gözaltı
tedbiri sonrasında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi nedeniyle
5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi uyarınca tazminat ödenmesinin koşulları
oluştuğu hâlde bu amaçla açtığı tazminat davasının kendisinin tutulmasının
gözaltı mahiyetinde olmadığı gerekçesiyle reddedilmesi nedeniyle tazminat
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
22. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
23. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci,
ikinci, üçüncü, dördüncü ve dokuzuncu fıkraları şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
Şekil ve şartları kanunda gösterilen:
Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı
cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; bir mahkeme kararının
veya kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak ilgilinin yakalanması
veya tutuklanması; bir küçüğün gözetim altında ıslahı veya yetkili merci önüne
çıkarılması için verilen bir kararın yerine getirilmesi; toplum için tehlike
teşkil eden bir akıl hastası, uyuşturucu madde veya alkol tutkunu, bir serseri
veya hastalık yayabilecek bir kişinin bir müessesede tedavi, eğitim veya ıslahı
için kanunda belirtilen esaslara uygun olarak alınan tedbirin yerine
getirilmesi; usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren, ya da
hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir kişinin
yakalanması veya tutuklanması; halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun
bırakılamaz.
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini
önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda
gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir. Hâkim kararı olmadan
yakalama, ancak suçüstü halinde veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde
yapılabilir; bunun şartlarını kanun gösterir.
Yakalanan veya tutuklanan kişilere, yakalama
veya tutuklama sebepleri ve haklarındaki iddialar herhalde yazılı ve bunun
hemen mümkün olmaması halinde sözlü olarak derhal, toplu suçlarda en geç hâkim
huzuruna çıkarılıncaya kadar bildirilir.
...
Bu esaslar dışında bir işleme tâbi tutulan
kişilerin uğradıkları zarar, tazminat hukukunun genel prensiplerine göre,
Devletçe ödenir."
24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, §16). Başvurucunun şikâyetinin özü, uygulanan
yakalama tedbirine yönelik olması nedeniyle şikâyet Anayasa'nın 19. maddesinin
üçüncü ve dokuzuncu fıkraları kapsamında incelenmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
25. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
26. Genel ilkeler için bkz. Hasan
Akboğa (§§ 43-56) başvurusu hakkında
verilen karar.
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
(1) Anayasa'nın
19. Maddesinin Üçüncü Fıkrası Yönünden
27. Hakkâri Cumhuriyet Başsavcılığınca 21/12/2015 tarihinde
başvurucu hakkında arama ve yakalama kararı verilmiş, yapılan arama sonrasında
başvurucu yakalanarak polis karakoluna götürülmüştür.
28. Somut olayda öncelikle başvurucunun yakalanmasının kanuni
dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu, PKK ile
bağlantılı suçlar nedeniyle yürütülen soruşturma kapsamında silahlı terör
örgütü üyeliği ve bu örgüte isteyerek yardım etme suçlamalarıyla 5271 sayılı
Kanun'un 90. maddesindeki hükümler çerçevesinde yakalanmıştır (bkz. § 9).
Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan yakalama tedbirinin kanuni dayanağı
bulunmaktadır.
29. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan yakalama tedbirinin ön
koşulu olan başvurucunun suç işlediğine dair somut belirtilerin bulunup
bulunmadığının irdelenmesi gerekir. Başvurucu hakkında verilen yakalama amaçlı
arama kararında suç şüphesinin varlığına ilişkin olarak başvurucu ile birlikte
bir kısım şüphelinin PKK'nın kırsal kadrolarına mensup dört kişilik grubu
evlerinde barındırdığı, eleman aktarımı faaliyetlerinde bulunduğu ve daha önce gerçekleştirilen
eylemlerde örgüt mensuplarına destek sağladığı yönünde istihbarat bilgileri
bulunduğu belirtilmiştir. Ayrıca şüphelilerden birinin (S.Ç.nin)
evinde terör örgütü mensubu barındırdığına dair bir ihbarın bulunduğu ifade
edilmiştir (bkz. § 9). Bu itibarla başvurucu yönünden yakalama için gerekli
olan, suç şüphesini doğrulayan olguların bulunduğu görülmektedir (benzer
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hasan Akboğa, § 59).
30. Öte yandan başvurucunun hâkim kararı olmadan yakalandığı
gözetildiğinde somut olayda suçüstü hâlinin veya gecikmesinde sakınca bulunan
hâlin bulunup bulunmadığına da bakılmalıdır. Soruşturma makamları başvurucunun
durumunu gecikmesinde sakınca bulunan hâl
kapsamında değerlendirmiştir.
31. Başvurucunun yakalanmasına karar verilen silahlı terör
örgütüne üye olma ve bilerek örgüte yardım etme suçları Türk hukuk sistemi
içinde ağır cezai yaptırımlar öngörülen suç tipleri arasında olup isnat edilen
suça ilişkin olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret
eden durumlardan biridir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016,
§ 61; Devran Duran [GK], B. No:
2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca terör suçlarının soruşturulması kamu
makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bıraktığından kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize
olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini
aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek biçimde yorumlanmamalıdır (Devran Duran, § 64). Dolayısıyla
soruşturma konusu PKK silahlı terör örgütünün özellikleri dikkate alındığında
bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık
olduğu da ortadadır.
32. Soruşturma makamları gecikmesinde sakınca bulunan bir hâlin
bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi konusunda Anayasa Mahkemesine göre
daha iyi bir konumdadır. Hiç kuşkusuz soruşturma makamlarının bu
değerlendirmeleri Anayasa Mahkemesinin denetimine tabidir. Somut olayda
soruşturma makamlarının gecikmesinde sakınca bulunduğu yolunda ulaştığı kanaate
müdahale edilmesini gerektirecek bir durum bulunmamaktadır. Dolayısıyla
Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesinde yer alan güvencenin
sağlandığı sonucuna ulaşılmaktadır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hasan Akboğa, §
62).
33. Ayrıca suç işlediği hakkında somut belirtinin bulunduğu
tespit edilen başvurucunun yakalanmasının amacının bu suç şüphesine ilişkin
soruşturma işlemlerinin yürütülmesini ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasını
temin etmek olduğu hususunda tereddüt bulunmamaktadır (benzer yöndeki
değerlendirmeler için bkz. Hülya Kar [GK],
B. No: 2015/20360, 27/2/2019, § 20). Dolayısıyla başvurucunun yakalanmasının
anayasal açıdan meşru bir amaca dayanmadığı söylenemez.
34. Son olarak başvurucu hakkındaki yakalama tedbirinin ölçülü
olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Yakalama ve gözaltının ölçülü olup
olmadığının değerlendirilmesinde; yakalama tedbirine başvurulmasının gerekçesi,
kamu makamlarının ve başvurucunun tutumu ile gözaltı süresi gözönünde
bulundurulur (Hasan Akboğa,
§ 64).
35. Somut olayda terör örgütüne yardım etmekle suçlanan
başvurucu 21/12/2015 günü evinde yapılan arama sırasında saat 04.05'te
yakalanmış ve kolluk birimine götürülmüştür. Kolluk görevlilerince
bilgilendirilen Cumhuriyet savcısı, başvurucunun ifadesinin alınarak serbest
bırakılması talimatını vermiştir. Bunun üzerine aynı gün saat 09.50'de şüpheli
sıfatıyla ifadesi alınan başvurucu, işlemlerinin tamamlanmasından sonra saat
11.22'de serbest bırakılmıştır. Dolayısıyla evinden alınarak serbest
bırakıldığı ana kadar başvurucunun özgürlüğünden yoksun bırakıldığı sürenin
toplam 7 saat 17 dakika olduğu anlaşılmaktadır. Somut olayda on bir kişi
hakkında soruşturma yürütülerek bu kişilerin ifadelerinin alındığı
gözetildiğinde başvurucunun toplam 7 saat 17 dakika özgürlüğünden mahrum kalmış
olmasının makul olmadığı söylenemez (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hasan Akboğa, §
65).
36. Açıklanan gerekçelerle yakalama yoluyla başvurucunun kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkına yapılan müdahalenin Anayasa'nın 19. maddesinin
üçüncü fıkrasını ihlal etmediğine karar verilmesi gerekir.
(2) Anayasa'nın
19. Maddesinin Dokuzuncu Fıkrası Yönünden
37. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
(e) bendinde, kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra
haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine
karar verilen kişilerin maddi ve manevi her türlü zararlarını devletten
isteyebilecekleri düzenlenmiştir.
38. Kanun koyucu Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu
fıkrasındaki güvencenin ötesine geçerek maddenin ilk sekiz fıkrasındaki
güvencelere aykırı olmayan müdahalelerde bile kişinin beraat etmesi veya kişi
hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesi durumunda tazminat
ödenmesini güvenceye bağlamıştır. 5271 sayılı Kanun'da yer verilen söz konusu
tazminat hükmünün Anayasa'nın 19. maddesi kapsamında koruma altına alınan kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik olarak getirilmiş bir güvence olduğu
hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Bu nedenle Anayasa'nın 19. maddesinde
düzenlenen kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının 5271 sayılı Kanun'un 141.
maddesinde yer verilen tazminat davalarında uygulanabilir olduğu açıktır (Hasan Akboğa, §
68).
39. Bu itibarla başvurucunun 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi
uyarınca açtığı tazminat davasının, gözaltına alma durumunun gerçekleşmediği
gerekçesiyle reddedilmesinin kanuni tazminat hakkını ihlal ettiğine yönelik
şikâyetinin Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasında güvence altına
alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği
sonucuna ulaşılmıştır (Hasan Akboğa, § 69).
40. Olayda başvurucu, gece vakti evinde yapılan arama sonrasında
21/12/2015 günü saat 04.05'te hakkında Yakalama ve Gözaltı Tutanağı düzenlenmek
suretiyle yakalanmış ve Hakkâri Emniyet Müdürlüğüne götürülmüştür. Soruşturmayı
yürüten Savcılığın "yakalanan tüm
şahısların şüpheli olarak ifadeleri alınarak salıverilmesi"
yönündeki 21/12/2015 tarihli yazılı talimatı üzerine aynı gün saat 09.50'de
şüpheli sıfatıyla ifadesi alınan başvurucu, saat 11.22'de serbest
bırakılmıştır. Öte yandan Hakkâri Cumhuriyet Başsavcılığınca 23/12/2015
tarihinde başvurucu hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar
(takipsizlik) verilmiştir.
41. Başvurucunun takipsizlik kararından sonra 5271 sayılı Kanun'un
141. maddesine dayanarak açtığı tazminat davası derece mahkemesince
başvurucunun gözaltına alınmadığı, dolayısıyla 5271 sayılı Kanun uyarınca
tazminat ödenmesinin koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir.
Derece mahkemesi; başvurucunun gözaltına alınması yönünde Savcılığın bir
talimatının bulunmadığını, başvurucunun fiilen nezarete alınmadığını ve ifadesi
alındıktan sonra serbest bırakıldığını belirterek bu sonuca ulaşmıştır.
42. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
(e) bendinde, kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra
haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine
karar verilen kişilerin maddi ve manevi zararlarını devletten isteyebilecekleri
hükme bağlanmıştır. 5271 sayılı Kanun'da suç isnadına bağlı tutulmanın
tutuklama safhasından önceki kısmı yakalama ve gözaltı şeklinde ikiye ayrılmış
ise de tazminat ödenmesini düzenleyen söz konusu bentte herhangi bir ayrım
yapılmaksızın, yakalandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına karar
verilen kişilerin maddi ve manevi zararlarının devlet tarafından karşılanması
öngörülmektedir. Kanun'un anılan hükmü yoruma ihtiyaç duymayacak açıklıkta
düzenlenmiştir. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin yerleşik içtihadına göre de 5271
sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendi uyarınca
devletin tazminat ödeme yükümlülüğünün doğabilmesi için kişinin bir suç isnadı
kapsamında yakalanmış olması yeterli olup anılan Kanun'un 91. ve devamı
maddeleri uyarınca gözaltına alınmış olması zorunluluğu da bulunmamaktadır.
Nitekim yukarıda yer verilen Yargıtay kararlarında, kolluk görevlileri
tarafından yakalanarak ifadesi alındıktan sonra gözaltına alınmaksızın serbest
bırakılan kişilere 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
(e) bendi kapsamında tazminat ödenmesi gerektiği kabul edilmiştir (bkz. § 19).
Kaldı ki somut olayda başvurucu, yakalandıktan sonra serbest bırakılmamış;
soruşturma işlemlerinin tamamlanması amacıyla karakola götürülmüş ve işlemleri
tamamlanıncaya kadar fiilen özgürlüğünden yoksun bırakılmıştır. Dolayısıyla
5271 sayılı Kanun'un 91. maddesinin (1) numaralı fıkrası gözetildiğinde,
yakalama anından serbest bırakılma anına kadar geçen sürenin gözaltı
niteliğinde olmadığı da söylenemez (Hasan Akboğa, § 72).
43. Bu itibarla yoruma imkân vermeyecek ölçüde açık olan kanun
hükmünün yerleşik Yargıtay içtihadına aykırı olarak ve öngörülemez biçimde
yorumlanmak suretiyle başvurucuya tazminat verilmemesi nedeniyle kişi hürriyeti
ve güvenliği hakkının ihlal edildiği değerlendirilmiştir (benzer yöndeki
değerlendirmeler için bkz. Hasan Akboğa, § 73).
44. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu
fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Özel Hayata Saygı
Hakkı ile Konut Dokunulmazlığı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
45. Başvurucu, makul şüphe şartı gerçekleşmeden ve hiçbir delil
araştırması yapılmadan sadece bir ihbar üzerine Savcılık kararıyla konutunda
arama yapıldığını belirterek konut dokunulmazlığı hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
46. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Başvurucunun şikâyetinin özü, özel hayata saygı ve konut dokunulmazlığı
haklarının ihlal edildiğine ilişkindir. Dolayısıyla başvurucunun bu bölümdeki
iddialarının bu kapsamında incelenmesi gerekir.
47. Anayasa Mahkemesi Hülya
Kar kararında, koruma tedbirlerinin maddi hakları ihlal ettiği
iddiaları yönünden bireysel başvuruda yapılması gereken denetimin sınırlarını
çizmiştir. Koruma tedbirine karar veren makamların tedbir uygulanmasının
gerekliliğine dair daha iyi değerlendirme yapabilecek konumda olmaları
nedeniyle geniş takdir yetkisine sahip oldukları kabul edilmiştir. Bu
doğrultuda ancak koruma tedbiri nedeniyle uğranılan zararın kaçınılmaz olandan
ağır sonuçlara yol açtığının veya keyfî uygulandığının ilk bakışta anlaşılacak
kadar açık olduğu hâllerde makamların esas yönünden daha ileri bir
değerlendirme yapması gerektiği kabul edilmiştir (ilkeler için bkz. Hülya Kar, §§ 21-46).
48. Somut olayda başvurucu hakkında başlatılan bir soruşturma
kapsamında başvurucunun evinde arama yapıldığı görülmektedir (bkz. § 13).
Başvurucu, bu tedbir nedeniyle özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının
ihlal edildiğini iddia etmektedir. Söz konusu tedbirin bir soruşturma
kapsamında maddi gerçeğin ortaya çıkmasını temin etmek amacıyla
gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır.
49. Koruma tedbirine yönelik şikâyetlerde Anayasa Mahkemesi
kararın verildiği dönemin şartlarını dikkate alır. Başvuruya konu koruma
tedbiri maddi gerçeğin ortaya çıkmasını temin etmek amacıyla ve suç şüphesi
bulunan hâllerde uygulanmıştır. Söz konusu tedbir öngörülebilir ve kesin bir
hukuki düzenlemeye dayanmaktadır ve başvurucuya itirazlarını sorumlu makamlar
önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağı tanınmıştır. Bundan başka
tedbir, süreklilik arz eder biçimde uygulanmamıştır.
50. Başvuru konusu koruma tedbirinin türü, süresi, uygulanma
tarzı ve kişinin yaşamı üzerindeki etkileri birlikte değerlendirildiğinde
başvurucunun uğradığı zararın kaçınılmaz olandan ağır olduğu veya koruma
tedbirinin keyfî uygulandığı değerlendirilmemiş; başvurucu da bireysel başvuru
formunda aksini kanıtlayacak bir açıklamada bulunmamıştır.
51. Özel hayata saygı ve konut dokunulmazlığı haklarına yönelik
bir ihlalin bulunmadığının açık olması nedeniyle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
52. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Kararlar" kenar başlıklı 50. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının ilgili kısmı ile (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
53. Başvurucu 50.000 TL maddi, 100.000 TL manevi tazminat
talebinde bulunmuştur. Ayrıca ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılmasını
istemiştir.
54. Anayasa Mahkemesinin
Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60) kararında,
ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi
hususunda genel ilkeler belirlenmiştir.
55. Mehmet Doğan
kararında özetle uygun giderim yolunun tespit edilebilmesi için öncelikle
ihlalin kaynağının belirlenmesi gerektiği vurgulanmıştır. Buna göre ihlalin
mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün
79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca kural olarak ihlali
ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın
bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmedilir (Mehmet Doğan, §§ 57, 58).
56. Anayasa Mahkemesinin tespit edilen ihlalin giderilmesi
amacıyla yeniden yargılama yapılmasına hükmettiği hâllerde ilgili usul
kanunlarında düzenlenen yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak
yargılamanın yenilenmesi sebebinin varlığının kabulü ve önceki kararın
kaldırılması hususlarında derece mahkemesinin herhangi bir takdir yetkisi
bulunmamaktadır. Zira ihlal kararı verilen hâllerde yargılamanın yenilenmesinin
gerekliliği hususundaki takdir derece mahkemelerine değil ihlalin varlığını
tespit eden Anayasa Mahkemesine bırakılmıştır. Derece mahkemesi, Anayasa Mahkemesinin
ihlal kararında belirttiği doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermek üzere
gereken işlemleri yapmakla yükümlüdür (Mehmet
Doğan, § 59).
57. Somut olayda derece mahkemesinin yoruma açık olmayan 5271
sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendi hükmünü
yerleşik Yargıtay içtihadına aykırı olarak ve öngörülemez bir biçimde
yorumlamak suretiyle başvurucuyu tazminat hakkından mahrum bırakması sebebiyle
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir. Dolayısıyla
somut başvuruda ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
58. Bu durumda ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden
yargılama ise 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre
ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda derece
mahkemelerince yapılması gereken iş, öncelikle ihlale yol açan mahkeme
kararının ortadan kaldırılmasından ve ihlal sonucuna uygun yeni bir karar
verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama
yapılmak üzere ilgili Mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
59. İhlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğu sonucuna ulaşıldığından ihlal
sebebiyle uğranıldığı ileri sürülen maddi ve manevi zarara yönelik tazminat
talebi hususunda ayrıca bir karar verilmemiştir.
60. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 2.475 TL vekâlet
ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Özel hayata saygı hakkı ile konut dokunulmazlığı hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. 1. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasının İHLAL
EDİLMEDİĞİNE,
2. Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu
fıkrası ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama
yapılmak üzere Hakkâri 1. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2016/8, K.2016/192)
GÖNDERİLMESİNE,
D. 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin
BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
27/11/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.