logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Ayfer Ergün ve Yekten Ergün [2.B.], B. No: 2016/9796, 26/2/2020, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

AYFER ERGÜN VE YEKTEN ERGÜN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2016/9796)

 

Karar Tarihi: 26/2/2020

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Recep KÖMÜRCÜ

Üyeler

:

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

Raportör

:

Mustafa ARI

Başvurucular

:

1. Ayfer ERGÜN

 

 

2. Yekten ERGÜN

Vekili

:

Av. Yaşar KÖMÜRCÜ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, bir polis memurunun mesai saati dışında sivil kıyafetli iken tartıştığı kişiye karşı beylik silahını kullanması neticesinde meydana gelen ölüm olayıyla ilgili olarak devletin gerekli önlemleri almaması ve etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının; açılan tam yargı davasının makul sürede neticelendirilmemesi ve yargılamanın sonucu itibariyle adil olmaması nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 17/5/2016 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden elde edilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucuların oğlu olan M.E. olay tarihinde 20 yaşındadır.

9. E.Y. ise Bağcılar İlçe Emniyet Müdürlüğü Bilgi İşlem Büro Amirliğinde polis memuru olarak görev yapmaktadır.

10. 25/6/2007 tarihinde M.E.nin işyeri önünde M.E. ile E.Y. arasında tartışma çıkmış, mesai saati dışında ve sivil giyimli olarak olay yerinde bulunan E.Y. beylik silahı ile ateş etmek suretiyle M.E.nin ölümüne neden olmuştur.

A. Ceza Soruşturması Süreci

11. Olayla ilgili olarak (kapatılan) Bağcılar Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) tarafından derhâl soruşturmaya başlanmıştır.

12. Soruşturma kapsamında olay yeri incelemesi yapılmış, olay yerinde bulunan ve delil niteliği taşıyabilecek materyallere el konulmuş, materyaller ile suç silah ve aletleri üzerinde laboratuvar ve kriminal incelemeler yaptırılmış, olay yeri ve çevresini gören güvenlik kamera görüntüleri temin edilmiş, bu görüntülerin çözümlemeleri yapılmış, olayı gören kişilerin tanık sıfatıyla ifadeleri alınmış, ölü muayene ve otopsi işlemleri gerçekleştirilmiştir.

13. Yapılan ölü muayene ve otopsi işlemi üzerine düzenlenen 25/6/2007 tarihli tutanakta, gerekli tahlillerin yapılıp müteveffanın kesin ölüm sebebinin tayin ve tespit edilebilmesi için cesedin Adli Tıp Kurumu Morg İhtisas Dairesine gönderilmesine karar verildiği belirtilmiştir.

14. Adli Tıp Kurumu Morg İhtisas Dairesinin 18/7/2007 tarihli otopsi raporunun sonuç bölümünün ilgili kısmı şu şekildedir:

"...1- Kimya İhtisas Dairesi'nin raporuna göre; kanda alkol (etanol, metanol) bulunmadığı, kanda ve idrarda sistematiğimizdeki uyutucu uyuşturucu maddeleri bulunmadığı,

2- Kişinin vücuduna iki (2) adet ateşli silah mermi çekirdeği isabet etmiş olup, sol kol dış yandan girip sol kol iç yandan çıkarak kolun uygun pozisyonunda göğüs sol dış yandan tekrar vücuda girerek göğüs sol dış yandan vücudu terk eden mermi çekirdeğinin meydana getirdiği yaralanmanın tek başına ölüm meydana getirir nitelikte olduğu, sağ gluteal bölgedeki yaralanmanın öldürücü nitelikte olmadığı,

3- Ateşli silah mermi çekirdeği giriş delikleri cilt cilt altı bulgularına göre; sol kola isabet eden atışın yakın atış mesafesinden yapılmış olduğu, sağ gluteal bölgedeki yaralardan hangisinin giriş olduğu tespit edilmemiş olmakla birlikte bu yaralanmayı oluşturan atışın bitişik atış mesafesi dışından yapılmış olduğu, ancak atış elbiseli bölgeye isabet etmiş olduklarından kesin atış mesafesi tayini yapılamadığı, kesin atış mesafesi tayini isteniyorsa olay anında kişinin üzerinde bulunan ve delik ihtiva eden giysilerin yıkanmadan incelenmek üzere Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi'ne gönderilmesi gerektiği,

4- Cesetten mermi çekirdeği elde edilemediği,

5- Kişinin ölümünün ateşli silah mermi çekirdeği yaralanmasına bağlı kot ve omur kırığıyla birlikte iç organ ve büyük damar delinmesinden gelişen iç ve dış kanama sonucu meydana gelmiş olduğu kanaatini bildirir rapordur."

15. Olay sırasında kesici aletle kollarından yaralanan E.Y., İstanbul Tıp Fakültesi ve Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesinde yapılan tedavisinin ardından 26/6/2007 tarihinde gözaltına alınmıştır.

16. E.Y. alınan ifadesinde özetle; olay günü mesai bitiminde evine yakın bir yerdeyemek yedikten sonra dinlenmek için evine çıkacağı sırada internet kafe önünde 10-15 kişilik genç grubun yüksek sesle konuştuğunu duyduğunu, bu şahısları ikaz etmektense internet kafe sahibi M.E. ile konuşmayı tercih ettiğini, oturduğu apartmanın girişine ait ara boşlukta M.E. ile konuşmaya başladıklarını, "Seni dinlerler ya internet kafeye girsinler ya da uzak bir yere giderek muhabbet etsinler" dediği M.E.nin kendisini "Sana ne lan, sen kimsin, niye karışıyorsun?" diyerek terslemesinin ardından aralarında tartışma çıktığını, ilk olarak M.E.nin kendisine yumruk attığını, kendisinin de ona yumrukla vurarak onu yere düşürdüğünü, aralarında geçen arbedeyi gören M.E.nin arkadaşlarının bir anda kendisine saldırdıklarını, bu sırada M.E.nin döner bıçağını kafasına doğru savurduğunu, döner bıçağını tutmak isterken sağ el avuç içinden yaralandığını, ikinci kez döner bıçağını savurduğunda bu kez de sağ kolundan yaralandığını, her yerinin kanlar içinde kalması üzerine bir fırsatını bulup yemek yediği dükkâna sığındığını belirtmiştir.

17. E.Y. ifadesinin devamında özetle; dükkânda iken üzerindeki gömleği çıkararak kanayan yaralarını sarmaya çalıştığını, dükkânda bulunanlardan ambulans ve polise haber vermelerini istediğini, o anda aklına 50-100 metre ileride sabit duran polislere sığınmak geldiğini, dükkândan dışarı çıktığında kalabalığın içinde olan M.E.nin elinde döner bıçağı ile üzerine saldırdığını, döner bıçağı ile kafasına vurmak istediği sırada siper ettiği sol kolu ile yaralandığını, bunun üzerine M.E.yi ittirip yeniden kendisine saldıracağı düşüncesiyle beylik silahı ile önce iki üç el yere, M.E.nin korkmadan üzerine doğru gelmesi üzerine de bu defa koluna ateş ettiğini, M.E.nin yere düşmesini fırsat bilip koşarak polislerin bulunduğu alana sığındığını beyan etmiştir.

18. E.Y. şüpheli sıfatıyla alınan ifadesinin ardından Başsavcılık tarafından kasten adam öldürme suçunu işlendiğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve tutuklama nedeninin bulunduğu gerekçesiyle aynı tarihte tutuklanması talebiyle (kapatılan) Bağcılar 2. Sulh Ceza Mahkemesine (Sulh Ceza Mahkemesi) sevk edilmiş ve Sulh Ceza Mahkemesi 26/6/2007 tarihli kararıyla tutuklama talebini reddederek E.Y. hakkında adli kontrol hükümlerinin uygulanmasına karar vermiştir.

19. Anılan karara Başsavcılık tarafından itiraz edilmesi üzerine itirazı inceleyen (kapatılan) Bağcılar 5. Asliye Ceza Mahkemesi 29/6/2007 tarihli kararıyla itirazın kabulüne ve E.Y. hakkında tutuklamaya yönelik yakalama emri çıkarılmasına karar vermiştir. Yakalama emri üzerine E.Y. 17/7/2007 tarihinde kasten adam öldürme suçundan tutuklanmıştır.

20. Başsavcılık 25/7/2007 tarihli iddianame ile, şüpheli E.Y.nin üzerine atılı haksız tahrik altında kasten adam öldürme suçundan cezalandırılması talebiyle Bakırköy 7. Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açmıştır.

21. Yargılama sırasında olayı gören N.A., A.D. ve K.Ö.nün tanık sıfatıyla ifadeleri alınmıştır. İfadelerin ilgili kısmı özetle şöyledir:

- N. A olay yerinin yakınında dükkânının olduğunu, bir ara dükkândan dışarı çıktığı esnada M.E.yi elinde döner bıçağı ile kafasından kan gelir hâlde gördüğünü, M.E.nin elindeki döner bıçağını karşısındaki şahsın koluna vurduğunu, o şahsın da M.E.ye direkt önce iki kere, sonra da arkasından beş altı el ateş ettiğini, ateş eden şahsın sivil giyimli olduğunu, olayın başlangıcını görmediğini beyan etmiştir.

- A.D. mahallede işyerinin olduğunu, olay günü E.Y.nin burada yemek yediğini, bir ara dışarıdan bağrışma seslerinin geldiğini duyması üzerine dışarıya çıktığını, kaldırımda kanlar gördüğünü, dükkâna girdiğinde E.Y. ile karşılaştığını, E.Y.nin sağ eliyle kolunun kanlar içinde olduğunu, gömleği ile kolunu sardığını gördüğünü, kendisine "Hastaneye gitmem gerekir, iç kanama geçiriyorum" diyerek dükkândan çıktığında M.E. ile karşılaştığını, arkadaşlarının M.E.ye "Vur, vur" diye bağırdıklarını, M.E.nin E.Y.ye kendisini kaybetmiş şekilde saldırması üzerine E.Y.nin de M.E.ye ateş ettiğini, ardından M.E.nin yere yığıldığını, E.Y.nin de olay yerinden ayrıldığını beyan etmiştir.

- K.Ö. olay günü arkadaşları ile kafede oturduğunu, gelen sesler üzerine dışarıya çıktığını, dışarı çıktığında M.E.yi yüzü kanlı, elinde döner bıçağı bulunduğu hâlde, E.Y.yi ise elinde silahla gördüğünü, olay yerinin çok kalabalık olduğunu, E.Y.nin elindeki silahın kabzası ile M.E.ye vurduğunu, M.E.nin de döner bıçağı ile E.Y.nin eline vurduğunu, ardından E.Y.nin kafeye girdiğini, oradan eli sarılı vaziyette çıktığını ve "Ambulans!" diye bağırdığını, dışarı çıkması üzerine M.E.nin döner bıçağı ile yeniden E.Y.nin koluna vurduğunu, daha sonra E.Y.nin silahı M.E.nin üzerine boşalttığını, beş altı el ateş ettiğini, en son M.E.nin yere düştüğünü gördüğünü beyan etmiştir.

22. Bakırköy 7. Ağır Ceza Mahkemesi 26/12/2007 tarihli kararıyla E.Y.nin döner bıçağı ile elinden ve kolundan yaralanması, kendisini kanlar içinde görmesinin yarattığı üzüntünün meydana getirdiği hiddet ve şiddetin etkisi ile M.E.ye öldürme kastı olmaksızın ateş ettiği, eyleminin kasten yaralama niteliğinde olduğu ve bu yaralama sonucu M.E.nin hayatını kaybettiği gerekçesiyle E.Y.nin üzerine atılı haksız tahrik altında, neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçunu işlediğini sabit görerek neticeten 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hükümle birlikte tahliyesine karar vermiştir.

23. Anılan karar temyiz edilmiştir. Temyiz incelemesini yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesi 17/5/2012 tarihli ilamında "...Sanığın, kendisine yönelmiş ve halen devam eden saldırıyı o andaki hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetme zorunluluğu ile eylemini meşru savunma koşulları altında gerçekleştirdiği ve meşru savunmada aşırıya kaçılmadığı anlaşıldığı halde, 5237 sayılı TCK.nun 25 ve CMK.nun 223. Maddeleri uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına ve sanığın beraatine karar verilmesi yerine..." şeklindeki gerekçeyle hükmün bozulmasına karar vermiştir.

24. Bozma ilamına uyulmasına karar veren Bakırköy 7. Ağır Ceza Mahkemesi 18/9/2012 tarihli kararıyla E.Y.nin eylemini meşru savunma koşulları altında gerçekleştirdiği ve meşru savunmada aşırıya kaçmadığı gerekçesiyle E.Y. hakkında ceza verilmesine yer olmadığına ve atılı suçtan beraatine karar vermiştir.

25. Anılan karara karşı temyiz yoluna başvurulması üzerine Yargıtay 1. Ceza Dairesi 25/12/2013 tarihli ilamıyla, Bakırköy 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 18/9/2012 tarihli kararının düzeltilerek onanmasına karar vermiştir.

26. Başvurucular, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 25/12/2013 tarihli ilamının kendilerine tebliğ edilmediğini belirtmiştir.

B. Tam Yargı Davası Süreci

27. Başvurucu Ayfer Ergün, oğlu M.E.nin 25/6/2007 tarihinde işyeri önünde polis memuru tarafından öldürülmesi olayında idarenin hizmet kusuru bulunduğunu, keza idarenin kamu görevlilerinin mesleğe kabulünü yaparken gerekli özeni göstermek zorunda olduğunu, bu suretle ölüm nedeniyle uğradığı maddi ve manevi zararın tazmin edilmesi için İstanbul 7. İdare Mahkemesinde tam yargı davası açmıştır.

28. İstanbul 7. İdaresi Mahkemesi 28/7/2009 tarihli kararıyla M.E.nin ölümünün polis memurunun şahsi kusurundan kaynaklandığı, olayda idarenin hizmet kusuru bulunmadığından davalı idareyi maddi ve manevi tazminat ödemekle yükümlü kılmaya hukuken imkân bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir.

29. Başvurucu anılan karara karşı temyiz yoluna başvurmuştur.

30. Temyiz incelemesini yapan Danıştay Onuncu Dairesi 16/9/2014 tarihli kararıyla M.E.nin polis memurunca görev silahı kullanılmak suretiyle öldürüldüğünün açık olduğu, olayın meydana gelmesinde idare ajanının görev kusurunun bulunduğu, ancak Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 17/5/2012 tarihli ilamında eylemin meşru savunma koşulları altında gerçekleştirdiği şeklindeki bozma kararı dikkate alındığında meşru savunma kapsamında kabul edilen öldürme eyleminden doğan zararın idarece tazmin edilmesine hukuken imkân bulunmadığı gerekçesiyle İstanbul 7. İdare Mahkemesinin 28/07/2009 tarihli kararının onanmasına karar vermiştir.

31. Başvurucu 19/1/2015 tarihinde anılan karara karşı karar düzeltme yoluna başvurmuştur.

32. Karar düzeltme talebini inceleyen Danıştay Onuncu Dairesi 9/3/2016 tarihli kararıyla E.Y.nin ceza hukuku açısından meşru müdafaa nedeniyle beraat ettirilmesine yönelik Yargıtay kararı çerçevesinde, M.E.nin öldürülmesi olayında idarenin hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleriyle başvurucu Ayfer Ergün'ün zararının giderilmesine hukuken olanak bulunmadığı gerekçesiyle karar düzeltme isteminin reddine karar vermiştir.

33. Anılan nihai karar 3/5/2016 tarihinde tebliğ edilmiş olup başvurucular 17/5/2016 tarihinde bireysel başvuru yapmıştır.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

34. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Meşru savunma ve zorunluluk hali” kenar başlıklı 25. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

 “Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.”

35. 5237 sayılı Kanun'un "Sınırın aşılması" kenar başlıklı 27. maddesi şöyledir:

"(1) Ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerde sınırın kast olmaksızın aşılması hâlinde, fiil taksirle işlendiğinde de cezalandırılıyorsa, taksirli suç için kanunda yazılı cezanın altıda birinden üçte birine kadarı indirilerek hükmolunur.

 (2) Meşru savunmada sınırın aşılması mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmiş ise faile ceza verilmez."

B. Uluslararası Hukuk

36. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Yaşam hakkı" kenar başlıklı 2. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"1. Herkesin yaşam hakkı yasayla korunur... hiç kimsenin yaşamına kasten son verilemez.

2. Ölüm, aşağıdaki durumlardan birinde mutlak zorunlu olanı aşmayacak bir güç kullanımı sonucunda meydana gelmişse, bu maddenin ihlaline neden olmuş sayılmaz:

a) Bir kimsenin yasa dışı şiddete karşı korunmasının sağlanması;

b) Bir kimsenin usulüne uygun olarak yakalanmasını gerçekleştirme veya usulüne uygun olarak tutulu bulunan bir kişinin kaçmasını önleme;

c) Bir ayaklanma veya isyanın yasaya uygun olarak bastırılması."

37. Sözleşme'nin 2. maddesinin tümü gözönüne alındığında ikinci fıkrasının öncelikle kişinin kasten öldürülmesine izin verilen durumları belirtmediği, ancak taksirle ölüme yol açabilecek şekilde güç kullanımının mümkün olduğu koşulları tarif ettiği görülmektedir. Bununla birlikte (a), (b) veya (c) bentlerinde belirtilen amaçlardan birine ulaşmak için güç kullanımının mutlaka gerekli olandan daha fazla olmaması gerekmektedir (McCann ve diğerleri/Birleşik Krallık [BD], B. No: 18984/91, 27/9/1995, § 148).

38. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 2. maddesinin ikinci fıkrasında açıklanan amaçlardan birine ulaşılması amacıyla devlet görevlileri tarafından güç kullanılmasının -haklı gerekçelerle- olayın meydana geldiği anda geçerli olarak algılanan ancak daha sonra yanlış olduğu anlaşılan samimi bir inanca dayalı olduğunda haklı gösterilebileceği kanısındadır. Aksini ifade etmek devlete ve yasaları uygulamakla görevli memurlarına, görevlerini yerine getirirken kendilerinin ve başkalarının hayatlarına zarar verecek şekilde gerçekçi olmayan bir sorumluluk yüklemek olacaktır (McCann ve diğerleri, § 200).

39. O hâlde gerek anılan maddenin lafzı gerekse AİHM'in yaklaşımı Sözleşme'nin 2. maddesinde yazılı istisnaların yalnızca kamu görevlilerince gerçekleştirilen güç kullanımına ilişkin olduğu yönündedir.

40. Öte yandan AİHM, Sözleşme'nin 2. maddesini 1. maddesiyle birlikte yorumlayarak devletin yaşama hakkı kapsamındaki bir olayı etkili soruşturma yükümlülüğünün bulunduğunu kabul etmiştir (McCann ve diğerleri, § 161).

41. AİHM'e göre bu yükümlülük, sadece bir kamu görevlisinin eylemi veya ihmali sonucu meydana gelen ölüm olayları açısından geçerli değildir (Can ve diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No: 27446/12, 25/11/2014, § 37). Devletin doğal olmayan her ölüm olayında -öldürmeme ya da yaşamı korumama yükümlülüklerini ihlal etmemiş olsa da- gerçekleşen ölümün sebebini ve varsa sorumlularını ortaya çıkarmaya yönelik etkili bir soruşturma yapma yükümlülüğü vardır. Ayrıca devletin etkili soruşturma yapma şeklindeki usul yükümlülüğü, maddi yükümlülükten ayrı ve bağımsız bir yükümlülük hâline gelmiştir.

42. AİHM, Sözleşme'nin 2. maddesi kapsamındaki şikâyetler bakımından kasti müdahale sonucu gerçekleşen ölüm olaylarında olayın aydınlatılmasını ve sorumlular hakkında ceza tayin edilmesini temin etmekten ziyade verilen zararın giderilmesini amaçlayan hukuk yargılamasının ya da idari yargılamanın giderim sağlama kapasitesini haiz, etkili ve yeterli bir başvuru yolu olamayacağını ifade etmekte (Mocanu ve diğerleri/Romanya [BD], B. No: 10865/09, 45886/07, 32431/08, 17/9/2014, § 227; Jeronovičs/Letonya [BD], B. No: 44898/10, 5/7/2016, § 76), ayrıca mağdur statüsünün sadece tazminat verilerek telafi edilmesi durumunda etkili soruşturma yürütme yükümlüğünün ortadan kalkacağı şeklindeki değerlendirmenin aldatıcı olacağına işaret etmektedir (Alkın/Türkiye, B. No: 7558801, 13/10/2009, § 33, Mehmet Erkan ve diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No: 41792/10, 28/1/2014,§§ 64, 65; Zekine Tercan ve diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No: 64964/09, 19/9/2017, §§ 14,15).

43. AİHM; hangi soruşturma yönteminin Sözleşme'nin 2. maddesinin amacını gerçekleştireceğinin somut olayın koşullarına bağlı olarak değiştiğini, bununla birlikte hangi yol kullanılırsa kullanılsın olaydan haberdar olur olmaz yetkililerin kendiliğinden (resen) harekete geçmelerinin gerektiğini belirtmektedir. AİHM'e göre yetkililer, resmî bir şikâyette bulunma ya da herhangi bir soruşturma prosedürünün yürütülmesi sorumluluğunu almayı yakınların inisiyatifine bırakamaz. Yetkililerin değil yakınların girişimi üzerine başlatılan ve failin tespitini ve cezalandırılmasını içermeyen hukuk davaları, Sözleşme'nin 2. maddesi anlamında devletin prosedürel (usul) yükümlülüklerine uyumunun değerlendirilmesinde dikkate alınamaz. Dahası Sözleşme'nin 2. maddesi gereğince devletin usule ilişkin yükümlülüğü yalnızca tazminat ödenerek karşılanamaz (Al-Skeini ve diğerleri/Birleşik Krallık [BD], B. No: 55721/07, 7/7/2011, § 165).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

44. Mahkemenin 26/2/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucuların İddiaları

45. Başvurucular; devletin kamu hizmetini gördürdüğü kişileri iyi bir eğitimden geçirmek, denetlemek ve teslim edilen silahın hangi hâllerde kullanılacağını belirlemekle yükümlü olduğunu, bu nedenle devletin hem kusur hem de kusursuz sorumluluk ilkesi gereğince kusurlu olduğunu, olayla ilgili etkili bir soruşturma yürütülmediğini, lehe olan delillerin toplanmadığını, taleplerinin dikkate alınmadığını ve kararların gerekçesiz olduğunu belirterek yaşam ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

2. Değerlendirme

46. Anayasa'nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin birinci ve dördüncü fıkralarının ilgili kısımları şöyledir:

"Herkes, yaşama ... hakkına sahiptir.

...Meşrû müdafaa hali, yakalama ve tutuklama kararlarının yerine getirilmesi, bir tutuklu veya hükümlünün kaçmasının önlenmesi, bir ayaklanma veya isyanın bastırılması, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde yetkili merciin verdiği emirlerin uygulanması sırasında silah kullanılmasına kanunun cevaz verdiği zorunlu durumlarda meydana gelen öldürme fiilleri, birinci fıkra hükmü dışındadır."

47. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Devletin temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”

a. İncelemenin Kapsamı Yönünden

48. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucular meydana gelen ölüm olayıyla ilgili olarak yürütülen ceza soruşturmasını ve açtıkları tam yargı davasını bireysel başvuruya konu etmişler, bu kapsamda da ceza soruşturması ve tam yargı davası ile ilgili ihlal iddialarını ayrı ayrı dile getirmişlerdir. Başvuru formu incelendiğinde, başvurucuların ceza soruşturması yönünden dile getirdikleri iddialarının özünü, oğullarının polis memuru tarafından öldürülmesi olayıyla ilgili etkili bir ceza soruşturması yürütülmediğinin oluşturduğu görülmüştür. Bu nedenle başvurucuların ileri sürdükleri bu iddialar bir bütün olarak yaşam hakkı kapsamında incelenmiştir.

b. Kabul Edilebilirlik Yönünden

49. Öte yandan yaşam hakkının doğal niteliği gereği, bu hakka yönelik bir başvuru ancak ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41). Başvurucular, olayda yaşamını yitiren kişinin anne ve babasıdır. Bu nedenle başvuruda başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.

50. Başvuruda başvuru ehliyeti ile ilgili bir eksiklik bulunmamakla birlikte başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları bakımından da incelenmesi gerekir.

51. Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete negatif yükümlülükler yanında pozitif yükümlülükler de yükler (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 50).

52. Pozitif yükümlülükler kapsamında devletin yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını kamu görevlilerinin, diğer bireylerin ve hatta kişinin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma ödevi vardır. Devlet, öncelikle yaşam hakkına yönelen tehdit ve risklere karşı caydırıcı ve koruyucu yasal düzenlemeler yapmalı; bununla da yetinmeyerek gerekli idari tedbirleri almalıdır. Bu ödev ayrıca bireyin yaşamını her türlü tehlike, tehdit ve şiddetten koruma yükümlülüğünü de içerir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 51).

53. Devletin yaşam hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin ayrıca usule ilişkin bir yönü de bulunmaktadır. Devletin bu hak kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin usule ilişkin yönü, ölümle veya ölüm tehlikesiyle sonuçlanan olayın sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili bir soruşturma yürütülmesini gerektirmektedir. Yürütülecek bu soruşturmanın temel amacı, yaşam hakkını koruyan hukukun etkili bir şekilde uygulanmasını ve kamu görevlilerinin müdahalesiyle veya onların sorumlulukları altında meydana gelen ya da diğer bireylerin fiilleriyle gerçekleşen ölümler nedeniyle ilgililerin hesap vermelerini sağlamaktır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54).

54. Yaşam hakkına ilişkin usule yönelik bu yükümlülük olayın niteliğine bağlı olarak cezai, hukuki ve idari nitelikte soruşturmalarla yerine getirilebilir. Kasten veya kötü muamele sonucu meydana gelen ölüm olaylarında veya ölüm tehlikesi doğuran olaylarda Anayasa'nın 17. maddesi gereğince devletin sorumluların tespitini ve cezalandırılmalarını sağlayabilecek nitelikte bir cezai soruşturma yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda idari soruşturmalar ve tazminat davaları sonucunda idari bir yaptırım veya tazminata hükmedilmesi, ihlali gidermek ve dolayısıyla mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 55).

55. Bu durumda somut olayda ileri sürülen söz konusu iddialar dikkate alındığında başvurucuların şikâyetleri açısından makul bir başarı şansı sunabilecek, başka bir ifade ile olayın gerçekleşme koşullarını aydınlatıp bu şekilde maddi gerçeği ortaya çıkarabilecek ve gerektiğinde varsa olayın sorumlularının cezai yaptırımlar ile hesap vermesini sağlayabilecek başvuru yolunun ceza soruşturması yolu olduğu sonucuna varılmıştır.

56. Somut olayda, E.Y. hakkında yürütülen ceza soruşturması 23/12/2013 tarihinde kesinleşmiştir. Ancak başvurucular anılan kararın kendilerine tebliğ edilmediğini belirterek nihai kararı tam yargı davası sonucunda verilen kararla öğrendiklerini ileri sürmüşlerdir.

57. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:

"Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir. Haklı bir mazereti nedeniyle süresi içinde başvuramayanlar, mazeretin kalktığı tarihten itibaren onbeş gün içinde ve mazeretlerini belgeleyen delillerle birlikte başvurabilirler…"

58. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün (İçtüzük) "Başvuru süresi ve mazeret" kenar başlıklı 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir."

59. Bireysel başvurunun ön şartlarından biri de otuz günlük süre kuralıdır. Sürenin başvurunun her aşamasında dikkate alınması gerekir (Deniz Baykal, B. No: 2013/7521, 4/12/2013, § 32).

60. Dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli sürelerin öngörülmesi -bu süreler dava açmayı imkânsız kılacak ölçüde kısa olmadıkça- hukuki belirlilik ilkesinin bir gereğidir ve mahkemeye erişim hakkına aykırı değildir (Remzi Durmaz, B. No: 2013/1718, 2/10/2013, § 27).

61. Anılan Kanun ve İçtüzük düzenlemelerinde başvuru yolu öngörülen durumlarda bireysel başvuru süresinin başlangıcına ilişkin olarak başvuru yollarının tüketildiği tarihten söz edilmekte ise de haberdar olunmayan bir hususta başvuru yapılamayacağı dikkate alınarak bu ibarenin nihai kararın gerekçesinin öğrenilebildiği tarih olarak anlaşılması gerekir. Bu öğrenme, somut olayın özelliklerine göre farklı şekillerde gerçekleşebilir.

62. Bireysel başvuru süresi bakımından nihai kararın gerekçesinin tebliği öğrenme şekillerinden biridir (Mehmet Ali Kurtuldu, B. No: 2013/5504, 28/5/2014, § 27). Ancak öğrenme, gerekçeli kararın tebliği ile sınırlı olarak gerçekleşmez; başka şekillerde de öğrenme söz konusu olabilir. Bu kapsamda nihai kararın gerekçesinin dosyadan suret alınması gibi hâllerde öğrenilmesi de mümkündür. Başvurucuların nihai kararın gerekçesini öğrendiklerini beyan ettikleri tarih de bireysel başvuru süresinin başlangıcı olarak ele alınabilir (İlyas Türedi, B. No: 2013/1267, 13/6/2013, §§ 21, 22).

63. Diğer yandan nihai kararın gerekçesi öğrenilmemiş olmakla birlikte sonucunun öğrenildiği durumlar da söz konusu olabilir. Böyle bir durumda sonucu öğrenilen nihai kararın gerekçesine derece mahkemesinden kesin olarak erişilebilmesi mümkün ise bireysel başvuru süresinin sonucun öğrenildiği tarihten itibaren başlatılması gerekir (Aydın Selçuk, B. No: 2014/3194, 20/11/2014, § 24; Özgür Çapkın, B. No: 2014/2546, 30/12/2014, § 24; Halil Aslan, B. No: 2014/3038, 10/12/2014, § 38).

64. Nihai kararın gerekçesinin öğrenilemediği veya nihai kararın sonucunun öğrenilip gerekçesinin kesin olarak öğrenilme imkânının elde edilemediği hâllerde başvuru süresinin hangi tarihten başlayacağının belirlenmesi gerekir. Aksi hâlde sınırsız bir başvuru süresi söz konusu olabilecektir. Bu kapsamda yapılacak değerlendirmede sürenin başlangıç tarihinin, başvurucuların özen yükümlükleri ile mahkemeye erişim haklarının aşırı sınırlanmaması hususlarının birlikte dikkate alınması gerekir.

65. Diğer taraftan başvurucuların bireysel başvuruda bulunmak amacıyla dava ve başvurularını takip etmek için gerekli özeni gösterme yükümlülüğü vardır. Bu yükümlülük kapsamında ilk derece mahkemesine fiilen ulaşan nihai kararın gerekçesini öğrenme konusunda gerekli özeni gösterme sorumluluğu başvuruculara aittir. Diğer bir ifadeyle başvurucular veya vekillerinin ilk derece mahkemesine ulaşan kararın bir örneğini almak için özenli davrandıklarını kanıtlamaları gerekir (Fatma Gökot, B. No: 2013/5697, 21/4/2016, § 50).

66. Yargıtay ceza daireleri tarafından verilen kararların taraflara tebliğine ilişkin bir düzenleme mevzuatta bulunmamaktadır. Ceza yargılamasında nihai kararın tebliğ edilmediği durumlarda kararın derece mahkemesine ulaşmasından ve böylece gerekçesinin erişilebilir olmasından sonra özen yükümlülüğü kapsamında makul bir süre içinde bireysel başvuru yapmak isteyen ilgililerden karara erişmeleri ve karar gerekçesini öğrenmeleri beklenir. Bu kapsamda erişilebilir olan nihai kararın en geç üç ay içinde ilgilileri tarafından bilindiği ve gerekçesinin öğrenildiği kabul edilmelidir. Aksi tespit edilmediği sürece bireysel başvuru için 6216 sayılı Kanun'da öngörülen otuz günlük başvuru süresi bu tarihten itibaren başlayacaktır (A. C. ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1827, 25/2/2016, § 30; Fatma Gökot, § 51).

67. Başvuru dosyasında, Yargıtay kararının ilk derece mahkemesine hangi tarihte ulaştığına dair kesin bir bilgi veya belge bulunmamaktadır. Bununla birlikte UYAP üzerinden ilgili dava dosyasının incelenmesi neticesinde Yargıtay karar evrakının ilk derece mahkemesine ulaşma tarihinin en geç mahkeme tarafından kesinleşme şerhinin düzenlendiği 29/1/2014 tarihi olduğu anlaşılmaktadır.

68. Bu nedenle en geç 29/1/2014 tarihinde ilk derece mahkemesinin dosyasına girmiş olan nihai karara erişilmesinin ve gerekçesinin öğrenilmesinin -başvurucuların özen yükümlülüğü kapsamında- bu tarihten itibaren en geç üç ay içinde gerçekleştiğinin kabul edilmesi gerekmektedir. Başvuru tarihinin 17/5/2016 olduğu dikkate alındığında başvurunun otuz günlük yasal süresi içinde yapılmadığı sonucuna varılmıştır.

69. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

70. Başvurucular, tam yargı davanın makul sürede sonuçlandırılmadığını ve mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

71. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucular tam yargı davası yönünden yaşam hakkı ile ilgili herhangi bir ihlal iddiası dile getirmemiş, bu dava ile ilgili sadece yargılamanın uzun sürdüğünü ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir. Fakat mülkiyet hakkının hangi işlem ve eylem nedeniyle ve ne şekilde ihlal edildiğini de açıklamamışlardır. Ölüm olayıyla ilgili ceza soruşturmasının kabul edilebilir bulunmaması ve başvurucuların tam yargı davasında şikâyetlerini yargılamanın uzun sürmesine özgülemeleri nedeniyle inceleme, makul sürede yargılanma hakkı kapsamında yapılmıştır.

72. Bireysel başvuru sonrasında 31/7/2018 tarihli ve 30495 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 25/7/2018 tarihli ve 7145 sayılı Kanun'un 20. maddesiyle 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'a geçici madde eklenmiştir.

73. 6384 sayılı Kanun'a eklenen geçici maddeye göre yargılamaların uzun sürmesi, yargı kararlarının geç veya eksik icra edilmesi ya da icra edilmemesi şikâyetiyle Anayasa Mahkemesine yapılan ve bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Anayasa Mahkemesi önünde derdest olan bireysel başvuruların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle verilen kabul edilemezlik kararının tebliğinden itibaren üç ay içinde yapılacak müracaat üzerine Bakanlık İnsan Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığı (Tazminat Komisyonu) tarafından incelenmesi öngörülmüştür.

74. Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018) kararında Anayasa Mahkemesi yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı ya da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru imkânının getirilmesine ilişkin yolu ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden inceleyerek bu yolun etkililiğini tartışmıştır (Ferat Yüksel, §§ 26-36).

75. Ferat Yüksel kararında özetle anılan başvuru yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması ve başvuruda kolaylık sağlaması nedenleriyle ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli itibarıyla ihlal iddialarına makul bir başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum olmadığı vetazminat ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında başka türlü telafi olanakları sunması nedenleriyle potansiyel olarak yeterli giderim sağlama imkânına sahip olduğu hususunda değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat Yüksel, §§ 33-36). Bu gerekçeler doğrultusunda Anayasa Mahkemesi, ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal iddialarıyla ilgilibaşarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 35, 36).

76. Somut başvuru yönünden de söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.

77. Açıklanan gerekçelerle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

C. Diğer İhlal İddiaları

78. Başvurucular tam yargı davasının haksız olarak reddedildiğini iddia etmişlerdir.

79. Başvurucular kararın hakkaniyetten uzak olduğunu belirtmiş ancak hangi yönlerden ve hangi anayasal güvencelere aykırılık teşkil ettiği hususunda detaylı açıklamalarda bulunmamışlardır. Bu hâliyle başvurucuların anılan şikâyetlerinin yargılamanın sonucuna yönelik olduğu değerlendirilmektedir.

80. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).

81. Somut olayda Danıştay Onuncu Dairesi 9/3/2016 tarihli kararıyla M.E.nin öldürülmesi olayında idarenin hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleriyle başvurucu Ayfer Ergün'ün zararının giderilmesine hukuken olanak bulunmadığını belirterek karar düzeltme talebini reddetmiş, netice itibarıyla İstanbul 7. İdaresi Mahkemesinin 28/7/2009 tarihli kararıyla ulaştığı sonucu hukuka uygun bulmuştur.

82. Başvurucular tarafından ileri sürülen iddialar, delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olup kararda bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir durumun da bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.

83. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Tam yargı davasında makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Tam yargı davasına ilişkin diğer ihlal iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA 26/2/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Ayfer Ergün ve Yekten Ergün [2.B.], B. No: 2016/9796, 26/2/2020, § …)
   
Başvuru Adı AYFER ERGÜN VE YEKTEN ERGÜN
Başvuru No 2016/9796
Başvuru Tarihi 17/5/2016
Karar Tarihi 26/2/2020

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, bir polis memurunun mesai saati dışında sivil kıyafetli iken tartıştığı kişiye karşı beylik silahını kullanması neticesinde meydana gelen ölüm olayıyla ilgili olarak devletin gerekli önlemleri almaması ve etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının; açılan tam yargı davasının makul sürede neticelendirilmemesi ve yargılamanın sonucu itibariyle adil olmaması nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Yaşam hakkı Güvenlik güçlerinin ölümcül güç kullanması Süre Aşımı
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Makul sürede yargılanma hakkı (idare) Başvuru Yollarının Tüketilmemesi

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5237 Türk Ceza Kanunu 25
27
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi