TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ŞENOL COŞKUN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/10093)
|
|
Karar Tarihi: 11/3/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
Üyeler
|
:
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Murat GÜVEN
|
Başvurucu
|
:
|
Şenol COŞKUN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, gözaltı ve tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması, tutukluluğa ilişkin
kararların bağımsız ve tarafsız olmayan sulh ceza hâkimliklerince karara
bağlanması, soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması,resen yapılan tutukluluk
incelemelerinin ve/veya itiraz değerlendirmelerinin duruşma yapılmadan karara
bağlanması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; el koyma kararı
nedeniyle mülkiyet hakkının, savunma hakkının kısıtlanması nedeniyle adil
yargılanma hakkının; gözaltı sürecindeki bazı uygulamalar nedeniyle kötü
muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 8/3/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvurucu bireysel başvuru harç ve masraflarını karşılama
imkânının bulunmadığını belirterek adli yardım talebinde bulunmuştur.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
A. Genel Bilgiler
9. Türkiye 15/7/2016 tarihinde askerî bir darbe teşebbüsüyle
karşı karşıya kalmış ve bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde
olağanüstü hâl ilan edilmiştir. Olağanüstü hâl süresi 19/7/2018 tarihinde son
bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu
teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve
son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması
(PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No:
2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
10. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde
Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından darbe girişimiyle bağlantılı ya da
doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY ile bağlantılı olan
ve aralarında yargı mensuplarının da bulunduğu çok sayıda kişi hakkında soruşturma
başlatılmıştır. Bu kapsamda teşebbüsün savuşturulduğu gün Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığınca -aralarında yüksek mahkeme üyelerinin de bulunduğu- üç bine
yakın yargı mensubu hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılarının bulunduğu iddiasıyla
başlatılan soruşturmada bu kişilerin büyük bölümü hakkında gözaltı ve tutuklama
tedbirlerine başvurulmuştur (Aydın Yavuz ve
diğerleri, §§ 51, 350).
B. Başvurucuya İlişkin
Süreç
11. Vergi hâkimi olarak görev yapmakta olan başvurucu, Mersin
Cumhuriyet Başsavcılığınca FETÖ/PDY üyesi olma suçundan yürütülen bir
soruşturma kapsamında 16/7/2016 tarihinde Mersin Emniyet Müdürlüğünde gözaltına
alınmıştır.
12. Başvurucunun ifadesi 20/7/2016 tarihinde Başsavcılıkta
alınmıştır. Başvurucu ifadesinde özetle; eğitim hayatı boyunca ve meslek
hayatına başladıktan sonra FETÖ/PDY ile hiçbir bağının olmadığını, örgüte ait
evlerde ya da yurtlarda kalmadığını, örgütün yayınlarına abone olmadığını,
örgütün güçlü olduğu dönemlerde unvanlı görev almadığını ve darbe teşebbüsü ile
hiçbir ilgisi olmadığını beyan etmiştir.
13. Başvurucu 21/7/2016 tarihinde tutuklanması istemiyle Mersin
2. Sulh Ceza Hâkimliğine (Hâkimlik) sevk edilmiştir. Başvurucunun sorgusu
Hâkimlik tarafından aynı gün yapılmıştır. Sorgu sırasında başvurucunun müdafii
de hazır bulunmuştur. Başvurucu sorguda Savcılıkta verdiği ifadeye benzer
beyanlarda bulunmuştur.
14. Hâkimlik 21/7/2016 tarihli sorgu sonucunda başvurucunun
silahlı terör örgütüne üye olma ve anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs
etme suçlarından tutuklanmasına karar vermiştir. Kararın
ilgili kısmı şöyledir:
"...[diğerleri] ve Şenol Coşkun'un üzerine atılı silahlı terör örgütüne üye olma ve
anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçlarının vasıf ve mahiyeti,
haklarında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin ve
tutuklama nedenlerinin bulunması, aleyhlerine mevcut adli bulgular, delillerin
tamamen toplanmamış olması, suçun kanundaki ceza miktarı, suçun CMK.nın 100.
Maddesinde sayılan katalog suçlardan olması, verilmesi beklenen ceza ile
tutuklamanın ölçülü olması ve adli kontrolün yetersiz kalacağının anlaşılması nedenleri
ile CMK.nın 100 ve devamımaddeleri uyarınca ayrı ayrı tutuklanmalarına ... [karar
verildi.]"
15. Başvurucu tutuklama kararına itiraz etmiş, itirazı inceleyen
Mersin 3. Sulh Ceza Hâkimliği 26/7/11/2016 tarihli kararıyla itirazı
reddetmiştir.
16. Mersin Cumhuriyet Başsavcılığı 23/8/2016 tarihinde
yetkisizlik kararı vermiş ve soruşturma bu tarih itibarıyla Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığında devam etmiştir.
17. Ankara 8. Sulh Ceza Hâkimliği 7/12/2016 tarihinde yaptığı
resen tutukluluk incelemesi sonunda, başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına
karar vermiştir.
18. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 12/1/2017 tarihinde görev
yönünden yetkisizlik kararı vermiş ve soruşturma bu tarih itibariyle Antalya
Cumhuriyet Başsavcılığında (Savcılık) devam etmiştir.
19. Başvurucu anılan karara itiraz etmiş, Antalya 3. Sulh Ceza
Hâkimliği kararı yerinde bularak itirazı 1/2/2017 tarihinde itirazı kesin
olarak reddetmiştir.
20. Başvurucu itirazın reddine dair kararı 7/2/2017 tarihinde
öğrendiğini beyan etmiş ve 8/3/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
21. Savcılığın 15/7/2017 tarihli iddianamesi ile başvurucunun
silahlı terör örgütü üyesi olma suçundan cezalandırılması istemiyle aynı yer
ağır ceza mahkemesinde dava açılmıştır.
22. İddianamede, başvurucunun örgütsel nitelikli eylemleri
bakımından FETÖ/PDY hiyerarşisi içinde yer aldığı ileri sürülmüştür. Bu
suçlamalara esas olarak başvurucunun ByLock
kullanıcısı olduğu, tanık beyanlarında başvurucunun örgüt üyesi olduğu
yönündeki ifadeler ve başvurucunun Yargıçlar ve Savcılar Birliği Derneğine
(YARSAV) üyelik kaydının bulunduğu olgularına dayanılmıştır.
23. Başvurucuya isnat edilen suça dayanak olan olgulara ilişkin
hukuki değerlendirmeler iddianamede şöyle ifade edilmiştir:
"...tüm soruşturma kapsamında elde edilen
deliller gözetildiğinde, yine FETÖ/ PDY silahlı terör örgütünün örgüt yapısı
ile çalışma sistemi düşünüldüğünde şüphelinin suçsuzluğuna ilişkin savunmasına
itibar edilemeyeceği, dolayısıyla şüphelinin FETÖ/ PDY silahlı terör örgütüne
organik bağ kurduğu, hakim olan hiyerarşik ilişki içerisinde örgütün amacına
bilerek ve isteyerek yardımda bulunduğu, böylelikle devletin güvenliğine,
anayasal düzene ve hukuki düzenin işleyişine karşı suç işlemek için kurulmuş
silahlı terör örgütüne üye olmak suretiyle üzerine atılı olan 'silahlı terör
örgütüne üye olma’ suçunu işlediği anlaşılmıştır."
24. Antalya 10. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) 26/7/2017
tarihinde iddianamenin kabulüne karar vermiş ve E.2017/244 sayılı dosya
üzerinden kovuşturma başlamıştır.
25. Mahkeme 8/5/2018 tarihli birinci celsede başvurucunun
silahlı terör örgütüne üye olma suçundan mahkûmiyetine karar vermiştir.
26. Başvurucu anılan karara karşı istinaf yoluna başvurmuştur.
27. Başvurucu hakkındaki yargılama bireysel başvurunun incelendiği
tarih itibariyle istinaf aşamasında derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
28. İlgili hukuk için bkz. Salih Sönmez, B. No: 2016/25431,
28/11/2018, §§ 33-56.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
29. Mahkemenin 11/3/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım Talebi Yönünden
30. Başvurucu, bireysel başvuru harç ve giderlerini ödeyemeyecek
durumda olduğunu belirterek adli yardım talebinde bulunmuştur.
31. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler
dikkate alınarak -UYAP üzerinden temin edilen ve sunduğu belgelerden- geçimini
önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden
yoksun olduğu anlaşılan, bireysel başvuru tarihi itibarıyla tutuklu olarak ceza
infaz kurumunda bulunan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli
yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
32. Başvurucu; nezarethanede kötü şartlarda tutulduğunu,
adliyeye götürülürken ters kelepçe takıldığını ve avukat yardımından
yararlandırılmadığını belirterek kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
33. Bakanlık görüşünde bu bölümdeki iddialara ilişkin bir
açıklamaya yer verilmemiştir.
2. Değerlendirme
34. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak
ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek
ikincil nitelikte bir hak arama yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil
niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için
öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No:
2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).
35. Somut olayda başvurucu, gözaltı sürecindeki kötü muamele
iddiaları konusunda genel olarak gözaltında iken kamu görevlileri tarafından
kötü muameleye maruz bırakıldığını ve insani olmayan gözaltı koşullarında kasti
bir şekilde tutulduğunu ileri sürmektedir. Bu bölümdeki iddialar bir bütün
olarak değerlendirildiğinde başvurucunun yakalandığı andan itibaren kamu
görevlilerinin kendisine kötü muamelede bulunduğundan şikâyetçi olduğu
görülmektedir. Başvurucu, gözaltında tutma koşullarının yetersizliğinden
bahsetmişse de bu kapsamda maruz kaldığını ileri sürdüğü kötü muamelenin kamu
görevlilerinin kasıt ve/veya ihmalinden mi yoksa salt tutulma koşullarından mı
kaynaklandığını açıkça belirtmemiştir. Dolayısıyla söz konusu iddiaların
Anayasa Mahkemesince doğrudan incelenebilmesi için yeterli bilgi ve belge
bulunmadığı anlaşılmıştır. Bu bağlamda somut olayın koşullarının başvurucunun
anılan iddialarının kamu görevlilerinin kasıt ve/veya ihmalinden kaynaklanıp
kaynaklanmadığına dair adli ve/veya idari bir soruşturmayla ortaya konması
gerekmektedir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Mehmet Hasan Altan (2) [GK], B. No: 2016/23672, 11/1/2018, § 249).
36. Dolayısıyla başvurucunun şikâyetlerini, varsa bu konudaki
kanıtlarını öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere
iletmeden hak ihlali iddialarını öncelikle bu makamların değerlendirmesini,
çözüme kavuşturmasını beklemeden doğrudan Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.
37. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
38. Başvurucu; soruşturma evresinde kendisine suçlamalara
ilişkin genel sorular yöneltildiğini, hakkındaki somut isnatların ve delillerin
açıklanmadığını, böylelikle suçlamalara ve bunların dayanaklarına karşı savunma
yapma imkânının kısıtlandığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
39. Bakanlık görüşünde bu bölümdeki iddialara ilişkin bir
açıklamaya yer verilmemiştir.
2. Değerlendirme
40. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının
tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve
Cennet Yeşilyurt, §§ 16, 17). Somut olayda başvurucu, soruşturma
süreci devam ederken bireysel başvuruda bulunmuş ve sonrasında hakkında kamu
davası açılmıştır. Anayasa Mahkemesince bireysel başvurunun karara bağlandığı
tarih itibarıyla başvurucu hakkındaki kovuşturmanın devam ettiği görülmektedir.
Başvurucunun başvuru formunda dile getirdiği bu tür şikâyetlerini yargılamada
ve sonrasında istinaf/temyiz aşamalarında ileri sürebilme, bu aşamalarda
inceletme imkânı bulunmaktadır. Bu çerçevede derece mahkemelerinin yargılama ve
istinaf/temyiz süreçleri beklenmeden soruşturma sürecindeki adil yargılanma
hakkı ihlali şikâyetlerinin başvurucu tarafından bireysel başvuruya konu
edildiği görülmüştür.
41. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Mülkiyet Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
42. Başvurucu mal varlığına konulan tedbir kararı nedeniyle
mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
43. Bakanlık görüşünde bu bölümdeki iddialara ilişkin bir
açıklamaya yer verilmemiştir.
2. Değerlendirme
44. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun
141. maddesinde düzenlenen yol, bir yandan başvurucunun maruz kaldığı elkoyma
işleminin hukuka aykırılığının tespitini, diğer yandan da uğradığı zararın
tazmini imkânını sağlamaktadır. Bu nedenle 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesi
ile öngörülen hukuk yolu başvurucunun şikâyetleri açısından erişilebilir ve
elverişli bir çözüm olanağı ve makul ölçüde bir başarı imkânı sunmaktadır (Mehmet Ali Aslan, B. No: 2013/2429,
30/3/2016, § 28).
45. Somut olayda, başvurucu hakkında FETÖ/PDY üyeliği
suçlamasıyla yürütülen ceza soruşturması kapsamında başvurucunun taşınır ve
taşınmaz mal varlığına tedbir konulmuş ve UYAP üzerinden yapılan incelemede söz
konusu tedbir işleminin Ankara 4. Sulh Ceza Hâkimliğinin 21/11/2016 tarihinde
kaldırıldığı anlaşılmıştır. Bu doğrultuda başvurucunun mülkiyet hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddialarını 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi ile öngörülen
hukuk yolunda ileri sürmeden bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmıştır.
46. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun mal varlığına tedbir
konulmasına ilişkin şikâyetinin başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
E. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddialar
1. Gözaltı Kararının
Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
47. Başvurucu, suç şüphesi olmaksızın gözaltına alınması ve
gözaltı süresinin makul olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
48. Bakanlık görüşünde bu bölümdeki iddialara ilişkin bir
açıklamaya yer verilmemiştir.
b. Değerlendirme
49. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe
Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§ 16, 17).
50. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı süresinin
aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına
ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava
sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi
gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No:
2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet
Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No:
2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim
Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47).
51. Somut olayda, başvurucu yönünden gözaltı tedbirinin hukuki
olmadığına ilişkin iddiayla ilgili olarak yukarıda anılan kararlarda varılan
sonuçlardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
52. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
53. Başvurucu; üzerine atılı suç ile bir ilgisinin
bulunmadığını, suç işlediğine dair hiçbir delilin olmadığını, buna rağmen keyfî
bir şekilde tutuklanmasına karar verildiğini, bu kararda tutuklama nedenlerine
ilişkin yeterli bir gerekçeye yer verilmediğini, bu durumda tutukluluk
süresinin de makul olamayacağını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
54. Bakanlık görüşünde bu bölümdeki iddialara ilişkin bir
açıklamaya yer verilmemiştir.
b. Değerlendirme
55. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19.
maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir. Öte yandan başvurucu, başvuru formunda
tutukluluğa ilişkin kararların gerekçesiz olmasına dayanarak süresi ne kadar
kısa olursa olsun tutukluluğun makul süreyi aştığını belirtmiş ise de, dile
getirilen şikayetlerin niteliği itibarıyla eldeki başvuruda Anayasa'nın 19.
maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında tutuklamanın hukukiliği ile sınırlı bir
inceleme yapılması gerektiği sonucuna varılmıştır (benzer yöndeki
değerlendirmeler için bkz. Süleyman
Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, § 155).
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
56. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin
uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları
incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere
ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir. Buna göre olağanüstü
bir durumun bulunması ve bunun ilan edilmesinin yanı sıra bireysel başvuruya
konu temel hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden tedbirin olağanüstü durumla
bağlantılı olması hâlinde inceleme Anayasa'nın 15. maddesi uyarınca
yapılacaktır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§
187-191). Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine
konu olan suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu
belirtilen FETÖ/PDY üyesi olduğu iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi, anılan
suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğunu
değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir
[GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 57).
57. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi
kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun
tutuklanmasının Anayasa'nın başta 13. ve 19. maddeleri olmak üzere ilgili
maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek;
aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu
aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242;
Selçuk Özdemir, § 58).
ii. Genel İlkeler
58. Genel ilkeler için bkz. Neslihan
Aksakal, B. No: 2016/42456, 26/12/2017, §§ 47-53.
iii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
59. Başvurucu, darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu
belirtilen FETÖ/PDY mensubu olduğu iddiasıyla yürütülen soruşturma kapsamında
silahlı terör örgütü üyesi olma suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi
uyarınca tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
60. Diğer taraftan başvurucu bir hâkim olarak mesleğinden
kaynaklanan güvencelerin hiçbirine riayet edilmeksizin tutuklandığını iddia
etmektedir.
61. Anayasa Mahkemesi, darbe teşebbüsünden sonraki dönemde bu
teşebbüsün arkasındaki yapılanma olduğu kabul edilen FETÖ/PDY ile bağlantılı
suçlardan yürütülen soruşturmalar kapsamında yargı mensupları hakkında
uygulanan tutuklama tedbirlerinin hukukiliğine ilişkin bireysel başvuruları
incelediği birçok kararında, başvurucu yargı mensuplarının mesleklerinden veya
görevlerinden kaynaklanan güvencelere riayet edilmeksizin tutuklandıkları ve bu
nedenle tutuklamanın kanuni dayanağının bulunmadığı iddialarını incelemiştir.
Bu inceleme sonucunda gerek yüksek mahkeme üyeleri gerekse diğer yargı
mensupları bakımından tutuklamaya konu olaylara ilişkin olarak soruşturma
mercilerince veya tutuklamaya karar veren yargı organlarınca isnat edilen ve
tutuklamaya konu olan suçların kişisel suç olduğu, ayrıca ağır cezayı
gerektiren suçüstü hâlinin bulunduğu yönündeki değerlendirmelerin olgusal ve
hukuki temellerinin bulunduğu, dolayısıyla tutuklama tedbirlerinin kanuni
dayanaktan yoksun olduğunun söylenemeyeceği sonucuna varılmıştır (diğerleri
arasından bkz. Adem Türkel, B.
No: 2017/632, 23/1/2019, §§ 52-59; Erdem
Doğan, B. No: 2017/25955, 7/3/2019 §§ 50-57). Kaldı ki -yüksek
mahkeme üyelerinden farklı olarak- hâkim ve Cumhuriyet savcıları yönünden ağır
ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâli bulunmasa da kişisel suçlarına
ilişkin olarak soruşturma yürütülmesi için bir izin şartı bulunmadığı yargısal
içtihatlarda belirtilmiştir (Mustafa Özterzi
[GK], B. No: 2016/14597, 31/10/2019, § 93). Somut başvuruda anılan
kararlardan yer alan değerlendirmelerden ve varılan sonuçtan ayrılmayı
gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
62. Başvurucunun 15/7/2016 tarihinde başlayan ve ertesi gün de
devam eden darbe teşebbüsünün savuşturulması sonrasında gözaltına alınıp darbe
teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen ve yargı makamlarınca
silahlı bir terör örgütü olduğuna karar verilen FETÖ/PDY üyesi olma suçundan
tutuklandığı dikkate alındığında başvurucuya isnat edilen silahlı terör örgütü
üyesi olma suçu yönünden suçüstü hâlinin bulunduğu yönünde soruşturma
mercilerince yapılan değerlendirmelerin olgusal ve hukuki temelden yoksun ve
keyfî olduğunun kabulü mümkün görülmemiştir (Mustafa
Özterzi, § 94).
63. Dolayısıyla somut olayın koşullarında, başvurucunun hâkim
olması nedeniyle Anayasa veya 24/2/1983 tarihli ve 2802 sayılı Hâkimler ve
Savcılar Kanunu'ndan kaynaklanan güvenceler uygulanmaksızın, kanuna aykırı
olarak tutuklandığı iddiası yerinde değildir. Bu itibarla başvurucu hakkında
uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
64. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair
kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
65. Başvurucu hakkındaki tutuklama kararında, iddianamede ve
mahkûmiyet kararında başvurucunun FETÖ/PDY üyelerinin kendi aralarındaki
iletişimi sağladığı ifade edilen ByLock
uygulamasının kullanıcısı olduğu belirtilmiştir (bkz. § 22).
66. Anayasa Mahkemesi, ByLock
uygulamasının özellikleri gözönüne alındığında kişilerin bu uygulamayı
kullanmalarının veya kullanmak üzere elektronik/mobil cihazlarına
yüklemelerinin soruşturma makamlarınca FETÖ/PDY ile olan ilgi bakımından bir
belirti olarak değerlendirilebileceğini belirtmektedir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 106, 267).
Buna göre soruşturma makamlarınca ve tutuklama tedbirine karar veren
mahkemelerce FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan başvurucunun ByLock uygulamasını kullanmasının somut
olayın koşullarına göre suçun işlendiğine dair kuvvetli
belirti olarak kabul edilmesi, anılan programın özellikleri
itibarıyla temelsiz ve keyfî bir tutum olarak değerlendirilemez (Selçuk Özdemir, § 74).
67. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu
değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar gözardı
edilmemelidir.
68. Anayasa Mahkemesi, darbe teşebbüsü sonrasında teşebbüsle
bağlantılı veya doğrudan teşebbüsle olmasa da FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlara
ilişkin soruşturmalarda delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve
soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma
tedbirlerinin yetersiz kalmasının söz konusu olabileceğini ifade etmiştir.
Ayrıca FETÖ/PDY ile bağlantılı kişilerin teşebbüs sırasında veya sonrasında
ortaya çıkan kargaşadan yararlanmak suretiyle kaçma imkânının ve bu dönemde
delillere etki edilmesi ihtimalinin normal zamanda işlenen suçlara göre çok
daha fazla olduğuna dikkat çekilmiştir (Aydın
Yavuz ve diğerleri, §§ 271, 272; Selçuk
Özdemir, §§ 78, 79).
69. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör
örgütü üyesi olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar
öngörülen suç tipleri arasında olup isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda
öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir
(benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin
Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66).
Ayrıca anılan suç, 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında
yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni
varsayılabilen suçlar arasındadır (Gülser
Yıldırım (2), § 148).
70. Somut olayda Mersin 2. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun
tutuklanmasına karar verilirken delillerin tamamen toplanmamış olmasına,
işlendiği iddia olunan silahlı terör örgütüne üye olma suçuna ilişkin
kanunlarda öngörülen yaptırımın ağırlığına, suçun 5271 sayılı Kanun'un 100.
maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan katalog suçlar arasında olmasına ve
adli kontrol kararının yetersiz olacağına dayanıldığı görülmektedir.
71. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel
koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Mersin 2. Sulh
Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde
başvurucu yönünden özellikle suçun niteliğine ve ağırlığına atfen, dolaylı
olarak kaçma şüphesine ve delillere etki edilmesi ihtimaline yönelen tutuklama
nedenlerinin olgusal temellerinin olduğu söylenebilir.
72. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup
olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13.
ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser
Yıldırım (2), § 151).
73. Anayasa Mahkemesince daha önce de ifade edildiği üzere terör
suçlarının soruşturulması kamu makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya
bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve
güvenlik görevlilerinin -özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve
suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden
olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz.
Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri,
§ 214; Devran Duran, § 64).
Özellikle darbe teşebbüsüyle veya FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların
kapsamı ve niteliği ile FETÖ/PDY'nin özellikleri (gizlilik, hücre tipi
yapılanma, her kurumda örgütlenmiş olma, kendisine kutsallık atfetme, itaat ve
teslimiyet temelinde hareket etme gibi) de dikkate alındığında bu
soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık
olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§ 350).
74. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında Mersin 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suç için öngörülen
yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde tutarak
başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu, adli kontrol
uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.
75. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
76. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin Anayasa'nın 13. ve 19. maddelerinde yer
alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden, 15. maddesinde yer alan
ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
3. Soruşturma Dosyasına Erişimin Kısıtlandığına
İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
77. Başvurucu; soruşturma dosyasında gizlilik kararının
bulunması nedeniyle hakkındaki suçlamaları öğrenemediğini, savunmasını
hazırlayamadığını ve iddia makamı ile eşit şartlarda bulunmadığını belirterek
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
78. Bakanlık görüşünde bu bölümdeki iddialara ilişkin bir
açıklamaya yer verilmemiştir.
b. Değerlendirme
79. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin sekizinci
fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
80. Başvurucunun bu bölümdeki iddiasının Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
81. Başvurucunun şikâyetlerine konu kısıtlama kararının
verildiği belirtilen soruşturma dosyasında başvurucuya yöneltilen suçlama,
olağanüstü hâl ilanına sebebiyet veren olaylarla ilgilidir. Bu nedenle
kısıtlamanın hukuki olup olmadığı, bir başka ifadeyle kararın kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı üzerindeki etkisinin incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi
kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle kısıtlamanın
Anayasa'nın 19. maddesinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit
edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki
ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195,
242).
ii. Genel İlkeler
82. Genel ilkeler için bkz. Günay
Dağ ve diğerleri [GK], §§
166-179.
iii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
83. Başvuru formunda soruşturma dosyasını incelemeye izin
verilmediği ileri sürülmüş, ancak iznin verilmemesine neden olan kararın
savcılık ya da hangi mahkeme tarafından hangi tarihte verildiğine ilişkin bir
açıklamada bulunulmamıştır.
84. Başvuru formu ve eklerinde, kısıtlama kararının daha sonra
kaldırılıp kaldırılmadığı hususunda herhangi bir bilgi veya belge bulunmamakla
birlikte Antalya 10. Ağır Ceza Mahkemesince iddianamenin kabul edildiği
26/7/2017 tarihi (bkz. § 24) itibarıyla kısıtlılık 5271 sayılı Kanun'un 153.
maddesinin (4) numaralı fıkrası uyarınca kendiliğinden sona ermiş
bulunmaktadır.
85. Soruşturma aşamasında başvurucuya yöneltilen suçlamaların,
başvurucunun FETÖ/PDY üyesi ve bu örgütün yargıdaki yapılanmasında yer aldığı
iddiası olduğu anlaşılmaktadır. Bu suçlamaların içeriğinin Mersin Cumhuriyet
Başsavcılığınca yapılan ifade alma işlemi sırasında başvurucuya sorulan
sorularda açıklandığı ve başvurucunun ifadesinde anılan suçlamalarla ilgili
beyanda bulunduğu görülmektedir (bkz. § 12).
86. Öte yandan başvuru formunda belirtilen, başvurucunun
tutukluluğa itiraz dilekçesinde de usul ve esasa ilişkin ayrıntılı bir biçimde
beyanda bulunulmuştur. Dolayısıyla başvurucunun ve müdafiinin isnat edilen
suçlamalara ve tutukluluğa temel teşkil eden bilgilere gerek sorgu öncesinde
gerekse sorgu sonrasında erişimlerinin olduğu anlaşılmaktadır.
87. Bu itibarla suçlamalara dayanak olan temel unsurların ve
tutmanın hukukiliğinin değerlendirilmesi için esas olan bilgilerin başvurucuya
veya müdafilerine bildirilmiş, başvurucuya bunlara karşı savunma ve
itirazlarını ileri sürme imkânı verilmiş olması dikkate alındığında soruşturma
aşamasında dosyanın incelenmesine izin verilmemesi nedeniyle başvurucunun
tutukluluğa karşı etkili bir şekilde itirazda bulunamadığının kabulü mümkün
görülmemiştir (Salih Sönmez, §
153).
88. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun dosyayı incelemeye izin
verilmemesi nedeniyle tutukluluğa etkili bir şekilde itirazda bulunamadığı
iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu
kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
89. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
yönelik olarak soruşturma dosyasında kısıtlama kararı verilmesi suretiyle
yapıldığı belirtilen müdahalenin Anayasa'da ve özellikle 19. maddenin sekizinci
fıkrasında yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden
Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme
yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
4. Tutuklamaya Karşı
İtiraz Hakkının Etkin Olarak Kullanılamadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
90. Başvurucu; tutuklama kararını ve tutukluluğa itirazın reddi
kararını veren sulh ceza hâkimliklerinin bağımsız, tarafsız ve etkili bir
başvuru mercii olmadığını, bu nedenle tutuklamaya karşı etkili başvuru hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
91. Bakanlık görüşünde bu bölümdeki iddialara ilişkin bir
açıklamaya yer verilmemiştir.
b. Değerlendirme
92. Anayasa Mahkemesince sulh ceza hâkimliklerinin doğal hâkim
güvencesini sağlamadıkları, tarafsız ve bağımsız mahkeme olmadıkları ve
tutukluluğa itirazın bu yargı mercilerince karara bağlanmasının hürriyetten
yoksun bırakılmaya karşı etkili bir itirazda bulunmayı imkânsız hâle
getirdiğine ilişkin iddialar birçok kararda incelenmiş; bu kararlarda sulh ceza
hâkimliklerinin yapısal özellikleri dikkate alınarak söz konusu iddiaların
açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri, §§ 101-115; Mehmet Baransu (2), B. No: 2015/7231,
17/5/2016, §§ 64-78, 94-97).
93. Somut başvuruda, aynı mahiyetteki iddialara ilişkin olarak
anılan kararlarda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum
bulunmamaktadır.
94. Başvurucu, ayrıca tutukluluğa karşı yaptığı itirazın etkili
olmayan merci tarafından makul sürede incelenmediğini ileri sürmüştür. Ancak
buna ilişkin herhangi bir bilgi veya belge sunmamıştır. Dolayısıyla soyut bu
şikayet yönünden ayrıca bir değerlendirme yapmak mümkün görülmemiştir.
95. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun iddialarına ilişkin
olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
5. Tutukluluk
İncelemelerinin Hâkim/Mahkeme Önüne Çıkarılmaksızın Yapıldığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
96. Başvurucu, tutukluluğa itiraz ile tutukluluk hâlinin gözden
geçirilmesine ilişkin incelemelerin dosya üzerinden değerlendirildiğini
belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
97. Bakanlık görüşünde, Anayasa Mahkemesinin benzer şikâyetlerde
ihlal olmadığı sonucuna vardığı kararlara atıf yapılarak somut olayda
başvurucunun tutukluluk incelemelerinin süresinde yapıldığı ve başvurucunun
hâkim önüne çıkmadığı zaman diliminin olağanüstü hâl koşullarında makul olduğu
ileri sürülmüştür.
98. Başvurucu Bakanlığın görüşüne karşı özetle yaklaşık yirmi
iki ay mahkeme önüne çıkartılmadığını ve tutukluluk incelemelerinin Bakanlık
görüşünde beyan edildiği gibi tam zamanında yapılmadığını belirtmiştir.
b. Değerlendirme
99. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe
Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§ 16, 17).
100. Anayasa Mahkemesi Salih
Sönmez (B. No: 2016/25431, 28/11/2018) kararında tutukluluk
incelemelerinin duruşmasız yapılması ve/veya makul sürede hâkim/mahkeme önüne
çıkarılmama şikâyetini incelemiştir. Anayasa Mahkemesi anılan kararda
başvurucunun inceleme tarihi itibarıyla hâkim/mahkeme önüne çıkarılmış olması
hususunu nazara alarak verilecek bir ihlal kararının başvurucunun yeniden hâkim
önüne çıkarılmasını sağlamayacağı ve serbest kalması sonucunu doğurmayacağını
belirtmiş ve bu durumda yalnızca kişinin uzun süre hâkim/mahkeme önüne
çıkarılmamasıyla ilgili bir hak ihlalinin tespiti ve gerekiyorsa belli bir
miktar tazminata hükmedilmesiyle yetinileceği sonucuna varmıştır.
101. Öte yandan Anayasa Mahkemesi anılan kararda bu tür ihlal
iddiaları bakımından öncelikle aynı giderim imkânını sağlayan başvuru
yollarının tüketilmesi ve bunlardan sonuç alınamaması hâlinde bireysel
başvuruda bulunulması gerektiğini belirterek 5271 sayılı Kanun'un 141.
maddesinde belirtilen dava yolunun başvurucunun durumuna uygun, telafi
kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yolu olduğu tespitini yapmış ve başvuru
yollarının tüketilmediği sonucuna varmıştır.
102. Somut olayda başvurucu 21/7/2016 tarihinde tutuklanmış ve
tutuklandıktan sonra ilk kez kovuşturma aşamasında 8/5/2018 tarihinde yapılan
duruşmada mahkeme önüne çıkmış ve itirazlarını etkili bir biçimde ileri sürme
fırsatına sahip olmuştur. Başvurucunun hâkim/mahkeme önüne çıkmadığı süre yaklaşık
yirmi iki aydır. Dolayısıyla somut başvuru yönünden anılan karardan ayrılmayı
gerektiren bir durum söz konusu değildir.
103. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluk
incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapıldığına ilişkin iddiası
ile ilgili olarak yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru
yaptığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru
yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun adli yardım talebinin KABULÜNE,
B.1. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Gözaltının ve gözaltı süresinin hukuki olmaması nedeniyle
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
6. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
7. Tutuklamaya karşı itiraz hakkının etkin olarak
kullanılamaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
8. Tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne
çıkarılmaksızın yapılması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu'nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi
mağduriyetine neden olacağından başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten
TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 11/3/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.