TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HAKAN KARASOY BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/12497)
|
|
Karar Tarihi: 9/9/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
Basri BAĞCI
|
Raportör
|
:
|
Murat GÜVEN
|
Başvurucu
|
:
|
Hakan KARASOY
|
Vekili
|
:
|
Av. Dudu ERTUNÇ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, gözaltı ve tutuklama tedbirlerinin hukuki
olmaması, tutukluluğun makul süreyi aşması, tutukluluk incelemelerinin
hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapılması ve sulh ceza hâkimliklerinin
yapısı nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; ceza infaz
kurumundaki bazı uygulamalar nedeniyle kötü muamele yasağının; arama ve elkoyma
işlemlerinin hukuki olmaması nedeniyle özel hayata saygı hakkının; açık görüş
ve telefonla görüşme haklarının sınırlandırılması nedeniyle haberleşme
hürriyetinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 7/2/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına ve adli yardım talebinin kabul
edilmesine karar verilmiştir.
5. 2018/15457 başvuru numaralı bireysel başvuru
dosyasının kişi yönünden hukuki irtibat nedeniyle 2017/12497 başvuru numaralı
bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
A. Genel
Bilgiler
7. Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinde askerî darbe
teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış ve bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke
genelinde olağanüstü hâl ilan edilmiştir. Olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihinde
son bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak-
bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden
ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet
Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu
değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169,
20/6/2017, §§ 12-25).
8. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde
darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa
bile FETÖ/PDY'nin kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık,
ticaret, sivil toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmasına yönelik
olarak Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından soruşturmalar yürütülmüş; çok
sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri uygulanmıştır (Aydın
Yavuz ve diğerleri, § 51; Mehmet Hasan Altan (2) [GK], B. No:
2016/23672, 11/1/2018, § 12).
B. Başvurucuya
İlişkin Süreç
9. Öğretmen olarak görev yapan başvurucu, İskenderun
Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık) FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlar
nedeniyle başlatılan bir soruşturma kapsamında 2/8/2016 tarihinde gözaltına
alınmıştır. Başvurucunun ilk ifadesi kolluk görevlileri tarafından 2/8/2016
tarihinde alınmıştır. İfade tutanağına göre başvurucuya yöneltilen FETÖ/PDY
üyeliği suçlamasına dair olay ve olgular sorulan sorularla açıklanmıştır. Hatay
Barosu tarafından görevlendirilen müdafi de ifade alma işlemi esnasında hazır
bulunmuştur.
10. Başvurucu, ifadesinde özetle örgüt içinde herhangi
bir faaliyete katılmadığını belirterek suçlamaları kabul etmemiştir.
11. Başsavcılık, başvurucuyu silahlı terör örgütüne üye
olma suçundan tutuklanması istemiyle 24/8/2016 tarihinde İskenderun Sulh Ceza
Hâkimliğine (Hâkimlik) sevk etmiştir.
12. Hâkimlik aynı tarihte başvurucunun savunmasını
almıştır. Sorgu tutanağına göre başvurucuya isnat edilen suçlar anlatılmış,
Hatay Barosunca görevlendirilen başvurucunun müdafii de sorgu esnasında hazır
bulunmuştur.
13. Başvurucu; Hâkimlikteki savunmasında özetle ByLock
programına ilişkin hiçbir şey bilmediğini, telefonuna asla böyle bir program
yüklemediğini ve üzerine atılan suçlamaları kabul etmediğini beyan etmiştir.
14. Hâkimlik 24/8/2016 tarihinde, başvurucunun silahlı
terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmasına karar vermiştir. Kararın ilgili
bölümü şöyledir:
"... şüpheli Hakan Karasoy'un
üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumuna göre kuvvetli suç
şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunması şüphelini üzerine
atılı eylemin CMK'nın 100/3. maddesinde belirtilen ve tutuklama nedeni
varsayılan katalog suçlardan oluşu, kaçma ve delillerin karartma şüphesinin
bulunması karşısında şüpheli hakkında tutuklama nedenlerinin oluştuğu, şüpheli
hakkında CMK'nın 109. maddesinde düzenlenen adli kontrol hükümlerinin bu
aşamada yetersiz kalacağı ... anlaşıldığından tutuklanmasına ... [karar verildi.]"
15. Başvurucu tutuklama kararına itiraz etmiş, Hatay 2.
Sulh Ceza Hâkimliği başvurucunun itirazını reddetmiştir.
16. Hatay 1. Sulh Ceza Hâkimliği 14/12/2016 tarihinde
resen yaptığı tutukluluk incelemesi sonunda başvurucunun tutukluluk hâlinin
devamına karar vermiştir. Başvurucunun anılan karara yaptığı itiraz, Hatay 2.
Sulh Ceza Hâkimliğince 19/1/2017 tarihinde kesin olarak reddedilmiştir.
17. Başvurucu 7/2/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
18. Hatay Cumhuriyet Başsavcılığının 26/1/2018 tarihli
iddianamesi ile başvurucunun silahlı terör örgütü üyesi olma suçunu
işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle aynı yer ağır ceza mahkemesinde
dava açılmıştır.
19. İddianamede, başvurucunun örgütsel nitelikli
eylemleri bakımından FETÖ/PDY hiyerarşisi içinde yer aldığı ileri sürülmüştür.
Bu suçlamalara esas olarak başvurucunun ByLock programını kullandığı ve
örgütün mahrem imamları arasında başvurucunun da olduğuna dair kolluk
raporlarına dayanılmıştır.
20. Hatay 2. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) 17/2/2018
tarihinde iddianamenin kabulüne karar vermiş ve E.2018/98 sayılı dosya
üzerinden kovuşturma başlamıştır.
21. Mahkeme 11/7/2018 tarihli kararıyla başvurucuyu terör
örgütüne üye olma suçundan 9 yıl hapis cezasına mahkûm etmiştir.
22. Başvurucu, mahkûmiyet kararına karşı istinaf
başvurusunda bulunmuş; Adana Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi 15/3/2019
tarihinde istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermiştir.
23. Başvurucu, istinaf başvurusunun reddi kararına karşı
temyiz yoluna başvurmuş; Yargıtay 16. Ceza Dairesi 3/12/2019 tarihli kararıyla temyiz
başvurusunu esastan reddederek hükmü onamış ve karar kesinleşmiştir.
IV. İLGİLİ
HUKUK
24. İlgili hukuk için bkz. Salih Sönmez, B.
No: 2016/25431, 28/11/2018, §§ 33-56.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
25. Mahkemenin 9/9/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddialar
1. Gözaltına
Almanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun
İddiaları
26. Başvurucu, suç şüphesi olmaksızın gözaltına alınması
nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
b. Değerlendirme
27. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen
hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek
ikincil nitelikte bir hak arama yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil
niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için
öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve
Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).
28. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı
süresinin aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu
iddialarına ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla
asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak-
4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesinde
öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk
yolu olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No:
2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144,
14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1631,
17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No:
2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47).
29. Somut olayda başvurucu yönünden gözaltı tedbirinin
hukuki olmadığına ilişkin iddiayla ilgili olarak yukarıda anılan kararlarda
varılan sonuçlardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
30. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Tutuklamanın
Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun
İddiaları
31. Başvurucu; ByLock adlı programı daha önce
kullanmadığını, buna rağmen keyfî bir şekilde tutuklanmasına karar verildiğini
belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
b. Değerlendirme
32. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin
sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
33. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve
güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü
fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve
güvenliğine sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti
bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya
değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan
ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
34. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın
19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
35. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin
uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları
incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere
ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir. Buna göre olağanüstü
bir durumun bulunması ve bunun ilan edilmesinin yanı sıra bireysel başvuruya
konu temel hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden tedbirin olağanüstü durumla
bağlantılı olması hâlinde inceleme Anayasa'nın 15. maddesi uyarınca
yapılacaktır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191). Soruşturma
mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan suçlama,
başvurucunun darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen
FETÖ/PDY'nin üyesi olduğu iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi, anılan suçlamanın
olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğunu
değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir [GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, §
57).
36. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi
kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun
tutuklanmasının Anayasa'nın başta 13. ve 19. maddeleri olmak üzere ilgili
maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek,
aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu
aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve
diğerleri, §§ 193-195, 242; Selçuk Özdemir, § 58).
ii. Genel
İlkeler
37. Genel ilkeler için bkz. Özcan Güney, B. No:
2017/20709, 15/11/2018, §§ 57-62; Zafer Özer, B. No: 2016/65239,
9/1/2020, §§ 38-45.
iii. İlkelerin
Olaya Uygulanması
38. Başvurucu, darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma
olduğu belirtilen FETÖ/PDY'nin mensubu olduğu iddiasıyla yürütülen soruşturma
kapsamında silahlı terör örgütü üyesi olma suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun'un
100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan
tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
39. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce
tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti bulunup
bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
40. Başvurucu hakkındaki tutuklama kararında, iddianamede
ve mahkûmiyet kararında başvurucunun FETÖ/PDY üyelerinin kendi aralarındaki
iletişimi sağladığı ifade edilen ByLock uygulamasının kullanıcısı olduğu
belirtilmiştir (bkz. § 19).
41. Anayasa Mahkemesi, ByLock uygulamasının
özellikleri gözönüne alındığında kişilerin bu uygulamayı kullanmalarının veya
kullanmak üzere elektronik/mobil cihazlarına yüklemelerinin soruşturma makamlarınca
FETÖ/PDY ile olan ilgi bakımından bir belirti olarak değerlendirilebileceğini
belirtmektedir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 106, 267). Buna göre somut
olayda da soruşturma makamlarınca ve tutuklama tedbirine karar veren Mahkemece
FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan başvurucunun ByLock uygulamasını
kullanmasının somut olayın koşullarına göre suçun işlendiğine dair kuvvetli
belirti olarak kabul edilmesi, anılan programın özellikleri itibarıyla
temelsiz ve keyfî bir tutum olarak değerlendirilemez (Selçuk Özdemir, §
74).
42. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu
değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar gözardı
edilmemelidir.
43. Anayasa Mahkemesi, darbe teşebbüsü sonrasında
teşebbüsle bağlantılı veya doğrudan teşebbüsle olmasa da FETÖ/PDY ile
bağlantılı suçlara ilişkin soruşturmalarda delillerin sağlıklı bir şekilde
toplanabilmesi ve soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için
tutuklama dışındaki koruma tedbirlerinin yetersiz kalmasının söz konusu
olabileceğini ifade etmiştir. Ayrıca FETÖ/PDY ile bağlantılı kişilerin teşebbüs
sırasında veya sonrasında ortaya çıkan kargaşadan yararlanmak suretiyle kaçma
imkânının ve bu dönemde delillere etki edilmesi ihtimalinin normal zamanda
işlenen suçlara göre çok daha fazla olduğuna dikkat çekilmiştir (Aydın Yavuz
ve diğerleri, §§ 271, 272; Selçuk Özdemir, §§ 78, 79).
44. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı
terör örgütü üyesi olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar
öngörülen suç tipleri arasında olup isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda
öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir
(benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No:
2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405,
25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç, 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3)
numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen
suçlar arasındadır (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170,
16/11/2017, § 148).
45. Somut olayda Hâkimlikçe başvurucunun tutuklanmasına
karar verilirken delillerin tamamen toplanmamış olmasına, işlendiği iddia
olunan silahlı terör örgütüne üye olma suçuna ilişkin kanunlarda öngörülen
yaptırımın ağırlığına, suçun 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı
fıkrasında yer alan katalog suçlar arasında olmasına ve adli kontrol kararının
yetersiz olacağına dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 14).
46. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki
genel koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Hâkimlik
tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucu
yönünden özellikle suçun niteliğine ve ağırlığına atfen, dolaylı olarak kaçma
şüphesine ve delillere etki edilmesi ihtimaline yönelen tutuklama nedenlerinin
olgusal temellerinin olduğu söylenebilir.
47. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup
olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13.
ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım (2), § 151).
48. Anayasa Mahkemesince daha önce de ifade edildiği
üzere terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını ciddi zorluklarla karşı
karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli
makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize olanlar olmak üzere-
suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye
neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (benzer yöndeki değerlendirmeler
için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756,
16/11/2016, § 214; Devran Duran, § 64). Özellikle darbe teşebbüsüyle
veya FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği ile
FETÖ/PDY'nin özellikleri (gizlilik, hücre tipi yapılanma, her kurumda
örgütlenmiş olma, kendisine kutsallık atfetme, itaat ve teslimiyet temelinde
hareket etme gibi) de dikkate alındığında bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına
göre çok daha zor ve karmaşık olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§ 350).
49. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında Hâkimliğin isnat edilen suç için öngörülen yaptırımın ağırlığını,
işin niteliğini ve önemini de gözönünde tutarak başvurucu hakkında uygulanan
tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu, adli kontrol uygulamasının yetersiz
kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.
50. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın
hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık
olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
51. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkına tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin Anayasa'nın 13. ve 19.
maddelerinde yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden 15.
maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek
bulunmamaktadır.
3. Tutukluluk
İncelemelerinin Hâkim/Mahkeme Önüne Çıkarılmaksızın Yapıldığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun
İddiaları
52. Başvurucu, tutukluluğa itiraz ile tutukluluk hâlinin
gözden geçirilmesine ilişkin incelemelerin dosya üzerinden değerlendirildiğini
belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
b. Değerlendirme
53. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§
16, 17).
54. Anayasa Mahkemesi Salih Sönmez (B. No:
2016/25431, 28/11/2018) kararında tutukluluk incelemelerinin duruşmasız
yapılması ve/veya makul sürede hâkim/mahkeme önüne çıkarılmama şikâyetini
incelemiştir. Anayasa Mahkemesi anılan kararda, inceleme tarihi itibarıyla
başvurucunun hâkim/mahkeme önüne çıkarılmış olması hususunu nazara alarak
verilecek bir ihlal kararının başvurucunun yeniden hâkim önüne çıkarılmasını
sağlamayacağını ve serbest kalması sonucunu doğurmayacağını belirtmiş; bu
durumda yalnızca kişinin uzun süre hâkim/mahkeme önüne çıkarılmamasıyla ilgili
bir hak ihlalinin tespiti ve gerekiyorsa belli bir miktar tazminata
hükmedilmesiyle yetinileceği sonucuna varmıştır.
55. Öte yandan Anayasa Mahkemesi anılan kararda; bu tür
ihlal iddiaları bakımından öncelikle aynı giderim imkânını sağlayan başvuru
yollarının tüketilmesi ve bunlardan sonuç alınamaması hâlinde bireysel
başvuruda bulunulması gerektiğini belirterek 5271 sayılı Kanun'un 141.
maddesinde düzenlenen dava yolunun başvurucunun durumuna uygun, telafi
kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yolu olduğu tespitini yapmış ve başvuru
yollarının tüketilmediği sonucuna varmıştır.
56. Somut olayda başvurucu 24/8/2016 tarihinde
tutuklanmış ve tutuklandıktan sonra ilk kez kovuşturma aşamasında 17/5/2018
tarihinde yapılan duruşmada mahkeme önüne çıkmış ve itirazlarını etkili bir
biçimde ileri sürme fırsatına sahip olmuştur. Başvurucunun hâkim/mahkeme önüne
çıkmadığı süre yaklaşık yirmi bir aydır. Dolayısıyla somut başvuru yönünden
anılan karardan ayrılmayı gerektiren bir durum söz konusu değildir.
57. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluk
incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapıldığına ilişkin iddiası
ile ilgili olarak yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru
yaptığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının
tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
4. Sulh Ceza
Hâkimliklerinin Yapısına İlişkin İddialar
a.
Başvurucunun İddiaları
58. Başvurucu; tutuklanmasına karar veren, tutukluluğuna
itirazları inceleyen sulh ceza hâkimliklerinin bağımsız, tarafsız ve etkili
olmadığını ileri sürmüştür.
b.
Değerlendirme
59. Sulh ceza hâkimliklerinin kanuni hâkim güvencesini
sağlamadıkları, tarafsız ve bağımsız mahkeme olmadıkları ve tutukluluğa
itirazın bu yargı mercilerince karara bağlanmasının hürriyetten yoksun
bırakılmaya karşı etkili bir itirazda bulunmayı imkânsız hâle getirdiğine
ilişkin iddialar Anayasa Mahkemesince birçok kararda incelenmiş, bu kararlarda
sulh ceza hâkimliklerinin yapısal özellikleri dikkate alınarak söz konusu
iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır (Hikmet
Kopar ve diğerleri, §§ 101-115; Mehmet Baransu (2), B. No:
2015/7231, §§ 64-78, 94-97).
60. Somut başvuruda aynı mahiyetteki iddialara ilişkin
olarak anılan kararlarda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum
bulunmamaktadır.
61. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
5. Tutukluluğun Makul Süreyi Aştığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
62. Başvurucu; ilgili ve yeterli gerekçeler olmadan,
kişiselleştirme yapılmaksızın tutukluluğunun devam ettirildiğini,
tutukluluğunun makul süreyi aştığını ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
63. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§
16, 17).
64. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen
azami süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular
bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucu tahliye
edilmiş ise asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf
yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma
imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Erkam
Abdurrahman Ak, B. No: 2014/8515, 28/9/2016, §§ 48-62; İrfan Gerçek,
B. No: 2014/6500, 29/9/2016, §§ 33-45).
65. Somut olayda başvurucu tahliye edilmemiş ancak ilk
derece mahkemesinin 11/7/2018 tarihli kararıyla mahkûm edilmiştir. Dolayısıyla
bireysel başvuruda bulunduktan sonra 11/7/2018 tarihinde mahkûmiyetine karar
verilen başvurucunun tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin iddiası, 5271
sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak davada incelenebilir. Bu madde
kapsamında açılacak dava sonucuna göre başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi
aştığının tespiti hâlinde görevli mahkemece başvurucu lehine tazminata da
hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen
dava yolu, başvurucunun durumuna uygun, telafi kabiliyetini haiz, etkili bir
hukuk yoludur ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel
başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile
bağdaşmamaktadır.
66. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluğun
makul süreyi aştığı iddiasına ilişkin olarak yargısal başvuru yolları
tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru
yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
B. Özel Hayata
Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
67. Başvurucu, arama ve elkoyma işlemlerinin hukuka uygun
gerçekleştirilmemesi nedeniyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmektedir.
1. Arama Kararı
Yönünden
68. Başvuru konusu koruma tedbirinin türü, süresi,
uygulanma tarzı ve kişinin yaşamı üzerindeki etkileri birlikte
değerlendirildiğinde başvurucunun uğradığı zararın kaçınılmaz olandan ağır
olduğu veya koruma tedbirinin keyfî uygulandığı değerlendirilmemiş; başvurucu
da bireysel başvuru formunda aksini kanıtlayacak bir açıklamada bulunmamıştır (Hülya
Kar, B. No: 2015/20360, 27/2/2019, §§ 21-46).
69. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, özel
hayat ve aile hayatına saygı hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık
olduğundan diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Elkoyma Kararı Yönünden
70. Somut olayda başvurucunun dijital materyallerine 5271
sayılı Kanun'un 134. maddesi kapsamında el konulmuştur. Bu elkoyma işleminin
hukukiliği ve kesin sonuçları derece mahkemeleri tarafından yapılacak yargılama
sonucunda ortaya çıkacaktır. Öte yandan el konulan dijital materyaller ve cep
telefonlarının incelenmesi tamamlandıktan sonra başvurucuya iade edilmesi
mümkün olacaktır. Son olarak 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (j) bendinde "Eşyasına veya diğer malvarlığı değerlerine,
koşulları oluşmadığı halde elkonulan veya korunması için gerekli tedbirler
alınmayan ya da eşyası veya diğer malvarlığı değerleri amaç dışı kullanılan
veya zamanında geri verilmeyen" kişilerin uğramış olduğu maddi
zararları isteyebileceği belirtilmiştir. Başvurucunun yargılama sonunda elkoyma
nedeniyle uğradığı zararları bu tazminat yoluna başvurmak suretiyle tazmin
edebilmesi de mümkün olacaktır. Dolayısıyla başvurunun hukuk sisteminde mevcut
idari ve yargısal yollar tüketilmeksizin yapıldığı anlaşılmaktadır.
71. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru
yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
C. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
iddiaları
72. Başvurucu; tutuklu bulunduğu ceza infaz kurumunda
koğuşların kalabalık olması nedeniyle şartların insani olmadığını belirterek
kötü muamele yasağının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
73. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§
16, 17).
74. Anayasa Mahkemesinin benzer yöndeki Mehmet Baransu
(B. No: 2015/8046, 19/11/2015 §§ 12-18) başvurusunda belirttiği üzere somut
olayda başvurucunun şikâyetlerini iletebileceği ve yapıldığını iddia ettiği
kötü muameleye derhâl son verilmesini isteyebileceği idari ve yargısal
mercilerin bulunduğu görülmektedir. İlgili hükümler kapsamında başvurucu;
şikâyetlerini öncelikle yetkili bu idari ve yargısal mercilere iletip tutulma
yeri ve koşulları sebebiyle kötü muameleye maruz bırakıldığını ileri
sürebilecek, bu koşulların en kısa zamanda uygun hâle getirilmesini ve/veya
kötü muamele iddiasına konu işlemin infazının durdurulmasını ya da
ertelenmesini isteyebilecek iken bu yollara başvurmamıştır.
75. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemezliğine karar verilmesi gerekir.
D. Haberleşme
Hürriyetinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
76. Başvurucu; ailesi ile görüşmelerini uzun aralıklarla
gerçekleştirdiğini ve telefonla görüşmesine iki haftada bir izin verildiğini
belirterek haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
77. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§
16, 17).
78. Başvurucunun anılan şikâyetiyle ilgili olarak
16/5/2001 tarihli ve 4675 sayılı İnfaz Hâkimliği Kanunu'nun 4. maddesinde bu
uygulamalara ilişkin şikâyetleri karara bağlama konusunda infaz hâkimliğinin
görevli olduğu belirtilmiştir. Bireysel başvuru dosyaları incelendiğinde ise
başvurucunun bu şikâyetine ilişkin olarak infaz hâkimliğine başvuruda bulunduğu
hususunda herhangi bir bilgi ya da belgeye rastlanmamıştır. Bu nedenle
başvurucunun hukuk sisteminde mevcut idari ve yargısal yolları tüketmeksizin
bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.
79. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Gözaltına almanın hukuki olmamasına ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2. Tutuklamanın hukuki olmamasına ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne
çıkarılmaksızın yapıldığına ilişkin iddianın başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Sulh ceza hâkimliklerinin yapısına ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Arama kararı nedeniyle özel hayata ve aile hayatına
saygı hakkına yönelikihlal iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
7. Elkoyma kararı nedeniyle özel hayata ve aile hayatına
saygı hakkına yönelik ihlal iddiasının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
8. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
9. Haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
B. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine
neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun yargılama
giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 9/9/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE
karar verildi.