TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
KEREM KÜÇÜK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/13337)
|
|
Karar Tarihi: 11/12/2019
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
Üyeler
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M.Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Abdullah
UÇAR
|
Başvurucu
|
:
|
Kerem KÜÇÜK
|
Vekili
|
:
|
Av. İsmet
ÇELİK
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutuklama tedbirinin hukuki olmaması nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 15/2/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar
verilmiştir.
5. Komisyon tarafından bu kararda incelenen şikâyet haricindeki
şikâyetlerin kabul edilemez olduğuna karar verilmiş, bu şikâyet yönünden ise
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Türkiye 15/7/2016 tarihinde bir askerî darbe teşebbüsüyle
karşı karşıya kalmış ve bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde
olağanüstü hâl ilan edilmiştir. Olağanüstü hâl19/7/2018 tarihinde son
bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu
teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve
son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya
Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın
olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz
ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
10. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde darbe
girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile
FETÖ/PDY ile bağlantılı olan ve aralarında yargı mensuplarının da bulunduğu çok
sayıda kişi hakkında Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından soruşturma
başlatılmıştır. Bu kapsamda teşebbüsün savuşturulduğu gün Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığınca üç bine yakın yargı mensubu hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılarının
bulunduğu iddiasıyla başlatılan soruşturmada bu kişilerin büyük bölümü hakkında
gözaltı ve tutuklama tedbirlerine başvurulmuştur (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 51, 350).
11. Başvurucu, Mersin hâkimi olarak görev yapmakta iken darbe
teşebbüsünden sonra hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından ağır
cezalık suçüstü hâli bulunduğu değerlendirilerek FETÖ/PDY hiyerarşik
yapılanmasında yer aldığı iddiasıyla soruşturma başlatılmıştır.
12. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) İkinci Dairesinin
16/7/2016 tarihli kararı ile başvurucunun görevden uzaklaştırılmasına, daha
sonra da meslekten ihraç edilmesine karar verilmiştir.
13. Başvurucu, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının HSYK kararıyla
görevden uzaklaştırılanlar hakkında soruşturma işlemlerinin yapılması yönündeki
yazısı üzerine Mersin Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 17/7/2016 tarihinde
gözaltına alınmıştır.
14. Başvurucu 20/7/2016 tarihinde Mersin Cumhuriyet
Başsavcılığında ifade vermiştir. Başvurucu, Savcılık ifadesinde özetle;
babasının ilkokul öğretmeni olması nedeniyle tayin olduğu illerde öğrenim
gördüğünü, ilkokulu Elazığ'da, ortaokulu Tire'de yatılı (devlet parasız)
okuduğunu ve Ödemiş Lisesinden mezun olduğunu, üniversiteye hazırlanırken Anafen isimli dershaneye gittiğini ve bu dershanenin
cemaatle bağlantısının olmadığını, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi
mezunu olduğunu, üniversitede Kredi ve Yurtlar Kurumunun yurdunda kaldığını,
burada yapıldığı söylenen sohbet toplantılarına davet edilmesine rağmen
katılmadığını, örgüt tarafından düzenlenen herhangi bir geziye katılmadığını,
herhangi bir dergi ya da gazeteye aboneliğinin olmadığını, FETÖ/PDY'ye ait herhangi bir banka ya da finans kuruluşuyla
ilgisi bulunmadığını, kura kararnamesi ile Nevşehir Cumhuriyet Savcılığına
atandığını ve sırasıyla Susuz Cumhuriyet savcılığı, Çelikhan hâkimliği,
Acıpayam hâkimliği, Çorlu hâkimliği, Van Ağır Ceza Mahkemesi başkanlığı, Aydın
Ağır Ceza Mahkemesi başkanlığı ve son olarak Mersin hâkimliği görevlerinde
bulunduğunu, görev yaptığı yerlerden biri olan Van'da 2012-2013 yılları
arasında Van 5. Ağır Ceza Mahkemesi (TMK 10. maddesi ile görevli) başkanı
olarak görev yaptığını, 2013 yılında mesleki çalışma kapsamında beş günlük Hollanda
ziyaretinde bulunduğunu, 17-25 Aralık olaylarından sonra cemaatin örgütsel bir
yapı olduğunu anladığını, 2014 yılındaki HSYK seçimlerinde oy kullandığını ve
sandık mahallinde bulunduğunu, müşahitlik ve kamera ile çekim yapmadığını,
darbe girişimin olduğu 15/7/2016 tarihinde saat 22.30 sıralarında televizyondan
darbe girişimine ilişkin haberleri öğrendiğini, FETÖ/PDY ile hiçbir
bağlantısının olmadığını ve suçlamaları kabul etmediğini ifade etmiştir.
15. Başvurucu, silahlı terör örgütüne üye olma ve anayasal
düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçlarından tutuklanması istemiyle
20/7/2016 tarihinde Mersin Sulh Ceza Hâkimliğine sevk edilmiştir.
16. Başvurucunun sorgusu Mersin 2. Sulh Ceza Hâkimliğinde
20/7/2016 tarihinde yapılmıştır. Başvurucu, sorgudaki ifadesinde önceki
beyanlarına benzer şekilde beyanda bulunmuş ve suçlamaları kabul etmemiştir.
17. Hâkimlik, başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma ve
anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçlarından tutuklanmasına
karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"HSYK 3. Dairesinin 16/7/2016 tarih ve
2016/7900 dosya ve 2016/9052 sayılı kararı ile adı geçen hâkim ve Cumhuriyet
savcıları hakkında FETÖ/PDY adlı silahlı terör örgütü üyesi oldukları ve bu
kapsamda anayasayı ihlal, yasama organına karşı suç, hükümete karşı suç,
Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine silahlı isyan ve silahlı örgüt suçlarını
işledikleri iddiasından dolayı durumun soruşturmayı gerektirdiğinden bahisle
Hakimler ve Savcılar Kanunu 82. maddesi uyarınca soruşturma izni verilmesi
hususunda kurul başkanına teklifte bulunulmasına karar verildiği ve HSYK
Başkanı tarafından 16/7/2016 tarihinde soruşturma izni verilmesi yönündeki
teklife olur verildiğinin görüldüğü, bu itibarla şüpheliler hakkında Mersin
Cumhuriyet Başsavcılığına anayasal düzene karşı işlenen suçlar soruşturma
bürosunca soruşturma başlatıldığı, Mersin adliyesi ve mülhakatı olan Erdemli
adliyesinde görevli hakim ve Cumhuriyet savcıları hakkında soruşturma
yürütülmek üzere işlemler başlatıldığı görülmüştür.
Şüphelilerin HSYK dairelerinin ve HSYK Teftiş
Kurulu Başkanlığının yapmış olduğu inceleme, değerlendirmeleri sonucu FETÖ/PDY
isimli silahlı terör örgütünün üyesi oldukları yönünde kuvveli
şüphenin varlığını gösteren somut deliller bulunduğu değerlendirilmiştir.
Şüpheliler ... Kerem Küçük ... üzerine atılı
silahlı terör örgütüne üye olma ve anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs
etme suçlarının vasıf ve mahiyeti, haklarında kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren somut delillerin ve tutuklama nedenlerinin bulunması, aleyhlerine
mevcut adli bulgular, delillerin tamamen toplanmamış olması, suçun kanundaki
ceza miktarı, suçun CMK.nun 100. maddesinde sayılan
katalog suçlardan olması, verilmesi beklenen ceza ile tutuklamanın ölçülü
olması ve adli kontrolün yetersiz kalacağının anlaşılması nedenleri ile CMK'nun 100 ve devamımaddeleri
uyarınca ayrı ayrı tutuklanmalarına... [karar verildi.]"
18. Başvurucunun tutuklama kararına yaptığı itiraz, Mersin 3.
Sulh Ceza Hâkimliğinin 26/7/2016 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
19. Mersin Cumhuriyet Başsavcılığı, başvurucu hakkındaki
soruşturmanın Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülmesi gerektiğini
belirterek 22/8/2016 tarihinde yetkisizlik kararı vermiştir.
20. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 6/1/2017 tarihli ve 29940
Mükerrer sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 680 sayılı
Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname'nin 7. maddesi ile 24/2/1983 tarihli ve 2802 sayılı Hâkimler ve
Savcılar Kanunu'nun 93. maddesinde, hâkim ve savcıların kişisel suçları
hakkında soruşturma yapma yetkisinin ilgilinin görev yaptığı yerin bağlı olduğu
bölge adliye mahkemesinin bulunduğu yerdeki il Cumhuriyet başsavcılığına ait
olduğu şeklinde değişiklik yapılmış olması gerekçesiyle yetkisizlik kararı
vererek dosyayı Antalya Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir.
21. Yargılama süresi içinde değişik tarihlerde farklı
mahkemelerce tutukluluk durumu değerlendirilen başvurucunun son olarak Antalya
2. Sulh Ceza Hâkimliğinin 31/1/2017 tarihli kararıyla tutukluluk hâlinin
devamına karar verilmiş ve bu karara karşı başvurucu tarafından yapılan itiraz,
Antalya 3. Sulh Ceza Hâkimliğince 1/2/2017 tarihinde kesin olarak
reddedilmiştir.
22. Başvurucu 15/2/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
23. Antalya 1. Sulh Ceza Hâkimliği 15/3/2017 tarihinde mevcut
delil durumunu nazara alarak başvurucunun tahliyesine ve hakkında yurt dışına
çıkış yasağı şeklinde adli kontrol tedbiri uygulanmasına karar vermiştir.
24. Antalya Cumhuriyet Başsavcılığı başvurucunun son görev
yerinin Mersinolması ve Mersin'in bağlı olduğu Adana
Bölge Adliye Mahkemesinin faaliyete geçmiş olması nedeniyle soruşturmanın Adana
Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülmesi gerektiğini belirterek 21/9/2017
tarihinde yetkisizlik kararı vermiştir.
25. Adana Cumhuriyet Başsavcılığı 29/5/2018 tarihli iddianame
ile başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılması
istemiyle aynı yer ağır ceza mahkemesinde kamu davası açmıştır. Başsavcılık
ayrıca başvurucu hakkında anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme
suçundan delil yokluğu nedeniyle ek kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir.
26. İddianamede öncelikle FETÖ/PDY hakkında genel bilgilere,
daha sonra da başvurucuya yönelik suçlama ve delillere yer verilmiştir.
Başvurucunun FETÖ/PDY hiyerarşisi içinde yer almak suretiyle silahlı terör
örgütüne üye olma suçunu işlediği ileri sürülen iddianamede özetle;
i. HSYK'nın 16/7/2016 tarihli kararı
ile başvurucunun görevinden uzaklaştırıldığı,
24/8/2016 tarihli kararı ile meslekten ihraç edildiği ve bu kararın
kesinleştiği belirtilmiştir.
ii. Başvurucunun hâkim iken aleyhlerine karar verdiğini iddia
eden Z.A., F.Y. ve S.Ö.nün
ifadelerine ve kimliği gizlenmiş şahıs tarafından Başbakanlık İletişim
Merkezine yapılan ihbara yer verilmiştir (ancak anılan ifadelerde ve ihbarda
başvurucunun örgütle irtibatına dair bir anlatımın bulunmadığı görülmüştür).
Ayrıca yapılan aramalarda ele geçirilen dijital materyallerin inceleme
raporunun henüz dosyaya girmediği de belirtilmiştir.
iii. FETÖ/PDY'ye aidiyeti, iltisakı veya bu örgütle irtibatı olduğunun belirlendiği
gerekçesiyle 23/7/2016 tarihli ve 29779 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanan 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun
Hükmünde Kararname (667 sayılı KHK) ile kapatılan Yargıçlar ve Savcılar
Birliğine (YARSAV)başvurucunun da 1070 üye numarasıyla 23/1/2008 tarihinde üye
olduğu ve dernek kapatılana kadar üyeliğinin devam ettiği belirtilmiştir.
iv. HTS analiz çalışmaları neticesinde düzenlenen rapora
değinilerek başvurucunun kullandığı telefonla haklarında FETÖ/PDY kapsamında
soruşturma yürütülen bazı kişilerle görüşmesinin bulunduğu belirtilmiştir.
v. Hâkim-savcı olduğu anlaşılan ve FETÖ/PDY üyesi olmakla
suçlanan B.Ü.nün -hakkında
yürütülen bir soruşturma kapsamında etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmak
istediği belirtilerek- başvurucu hakkındaki beyanlarına yer verilmiştir. Bu
kapsamda;
- B.Ü.nün
10/4/2017 tarihli Savcılık ifadesinin başvurucuya ilişkin kısımları şöyledir:
"... 1999 yılının sonunda kura çekince
Nevşehir Cumhuriyet savcısı olarak atanınca şanssız bir şekilde sicillerimiz
arka arkaya olan Z.Y. ile beraber ben de Nevşehir'e kura çektim. Orada hepimiz
kuradan olan ben hariç herkes yapıya mensup idi. Bunlar M.K., H.E., Z.Y. ve
Kerem Küçük idi. Z.Y. diğer arkadaşlara benim emniyette cemaat geçmişimi
anlatıp beni de aralarına katmak için sürekli odama ziyarete gelip çay içmeye
davet edip, yemeğe davet etme şeklinde bir takip halim vardı. O sırada bunlara
daha sonra Yargıtay Üyesi olduğunu bildiğim Avanos Hakimi A.A.da katıldı. Kendisinin eşi noterdi o da çaya
çorbaya, eve sürekli beni davet ediyordu. Ben kendilerinin ne amaçla beni davet
ettiklerini bilip kendileri ile düşman olmadan kibar bir şekilde atlatıyordum
... Şahıslar beni tekrar yapıya kazandıramadıkları için bu defa husumet
beslemeye, sağda solda özel yaşamım ile ilgili konuşmaya ve beni yıpratmaya
çalıştılar ...
...Görev yaptığım ve çalıştığım yerlerde
cemaatçi olduğunu bildiğim eylem, davranış, jargon itibari ile bunu teyit eden
yargı mensupları şunlardır; ... Kerem Küçük ...."
- B.Ü.nün
12/4/2017 tarihli Savcılık ifadesinin başvurucuya ilişkin kısımları şöyledir:
"... Ben 1999 yılında kura çekerek
Nevşehir il merkezine Cumhuriyet savcısı olarak atandım. Burada daha önce
hakimlik stajından tanıdığım ve kendisi de benim gibi polis akademisi öğrencisi
olan Z.Y. de Nevşehir'e savcı olarak kura çekti. Ben Z.Y.nin
cemaat mensubu olduğunu polis koleji yıllarından beri bilirim. Z.Y. Nevşehir'de
yine kura ile Nevşehir'e gelmiş olan M.K., H.E. ve Kerem KÜÇÜK ile birlikte
oturup kalkmaya başladı. Beni de bu grup kendilerinin düzenledikleri yemek
toplantılarına davet ediyorlardı ancak ben bu davetlerin tekrar cemaate
kazandırmak amaçlı olduğunu değerlendiriyorum ve bu nedenle ben kendileri ile
yemek yesem de herhangi bir cemaat toplantısına katılmadım. Bu dönemde Avanos'da hakim olan A.A.da Z.Y.nin grubu ile bir
araya geliyordu ve ben bu şahsın o grubun abisi olduğunu değerlendiriyorum ...
...Görev yaptığım ve çalıştığım yerlerde
cemaatçi olduğunu bildiğim eylem, davranış, jargon itibari ile bunu teyit eden
yargı mensupları şunlardır; ... Kerem Küçük ...."
27. İddianamenin suçlamaya ilişkin değerlendirme kısmı ise
şöyledir:
"... Tüm soruşturma kapsamında elde
edilen deliller gözetildiğinde; FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün örgüt yapısı
ile çalışma sistemi düşünüldüğünde şüphelinin FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü ile
organik bağ kurduğu, hakim olan şüphelinin hiyerarşik ilişki içerisinde örgütün
amacına bilerek ve isteyerek faliyetlerine katıldığı,
böylelikle devletin güvenliğine, anayasal düzene ve hukuki düzenin işleyişine
karşı suç işlemek için kurulmuş silahlı terör örgütüne üye olmak suretiyle
üzerine atılı olan silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediği ve hakkında
Cumhuriyet başsavcılığımızca kamu davası açılmasına yetecek kuvvetli suç
şüphesinin ve somut delilin bulunduğu anlaşılmıştır ..."
28. Adana 2. Ağır Ceza Mahkemesi 31/5/2018 tarihinde
iddianamenin kabulüne karar vermiş ve E.2018/186 sayılı dosya üzerinden
kovuşturma aşaması başlamıştır.
29. Yapılan yargılama sonucunda Adana 2. Ağır Ceza Mahkemesinin
12/2/2019 tarihli kararıyla başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma
suçundan beraatine karar verilmiştir. Kararın
gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Yapılan delil değerlendirmesi sonucunda,
yukarıda ayrıntısı ile açıklanan tanık beyanları ve maddi tespitler
irdelendiğinde; sanıktan şikayetçi olan şahısların yakınlarının sanığın hakim
olarak görev yaptığı mahkemede yargılandıkları, cezalandırılmalarına karar
verildikleri, vermiş oldukları şikayet dilekçeleri, beyanları, mahkeme
kararları incelendiğinde iddiaların genel soyut nitelikte olduğu, sanığın
FETÖ/PDY terör örgütü içerisindeki konumuna, somut bir eylemine ilişkin görgüye
dayalı tanık beyanı bulunmadığı, sanığın KHK ile kapatılan YARSAV üyeliğinin
ise tek başına örgütsel faaliyet olarak değerlendirilemeyeceği, dijital
inceleme sonucunda bir suç unsuruna rastlanılmaması ve sanık savunmalarının
aksini kanıtlayacak başkaca delil de tespit edilemediği anlaşılmakla sanığın
örgüt ile organik bağ kurup, hiyerarşik yapısına dahil olduğuna ve emir
talimata açık hale geldiğine ilişkin dosyada kuşku sınırlarını aşan, somut
delil bulunmaması nedeniyle, şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereğince sanık
hakkında beraat hükmü kurma cihetine gidilmiştir..."
30. Hükme karşı Cumhuriyet savcısı tarafından başvurucu aleyhine
istinaf kanun yoluna başvurulmuş olup bireysel başvurunun incelendiği tarih
itibarıyla davanın istinaf incelemesi devam etmektedir.
IV. İLGİLİ HUKUK
31. İlgili hukuk için bkz. Mustafa
Özterzi (GK), B. No: 2016/14597,
31/10/2019, §§ 33-48.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
32. Mahkemenin 11/12/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
33. Başvurucu; somut bir delil olmaksızın gerekçesiz bir kararla
tutuklanmasına karar verildiğini, tutuklama kararında tutuklama nedenlerinin
bulunduğunun somut gerekçelerle açıklanmadığını, bu nedenle tutuklanmasının
hukuka aykırı olduğunu belirterek kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
34. Bakanlık görüşünde, öncelikle etkili bir başvuru yolu olan
4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesinde
düzenlenen tazminat davası açılmadan başvuru yapıldığından başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemezlik kararı verilmesi gerektiğine
değinilmiş; Anayasa Mahkemesi tarafından esastan inceleme yapılacak olması
durumunda ise tutuklama kararında kuvvetli suç şüphesinin ortaya konulduğu
ileri sürülerek tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar ve somut
olayın özel koşulları ile sulh ceza hâkimlikleri tarafından verilen kararların
içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden kaçma ve delilleri
etkileme tehlikesine yönelik tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin
olmadığının söylenemeyeceği belirtilmiştir.
35. Bakanlık görüşünde ayrıca soruşturma konusu suç için
öngörülen yaptırımın ağırlığı, işin niteliği ve önemi de gözönünde
tutulduğunda başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve
adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varılmasının keyfî
olduğunun savunulamayacağı belirtilmiştir. Bakanlık görüşünde, bu hususlar
dikkate alınarak başvurucunun tutuklanmasında herhangi bir keyfiliğin
bulunmadığı ve tutuklamanın hukuki olmadığına dair şikâyetin açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilmez bulunması gerektiği ifade edilmiştir.
36. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru
formundakine benzer açıklamalarda bulunmuştur.
B. Değerlendirme
37. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
38. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar
başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya
olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl
edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin
kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada
öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen
ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne
dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz
ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu
mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
39. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla
tutuklanabilir."
40. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetinin özü, tutukluluğun
hukuki olmadığına ilişkindir. Dolayısıyla başvurucunun iddialarının Anayasa'nın
19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
1. Uygulanabilirlik
Yönünden
41. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin
uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları
incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere
ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191).
Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan
suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu
belirtilen FETÖ/PDY üyeliği iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi, anılan suçlamanın
olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğunu
değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir
[GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 57).
42. Başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki
olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında yapılacaktır.
Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun tutuklanmasının başta Anayasa'nın
13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer maddelerinde yer alan güvencelere aykırı
olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15.
maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı
değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve
diğerleri, §§ 193-195, 242).
2. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
43. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden bulunmadığı anlaşılan bu
iddiaların kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
44. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak ortaya konulduktan
sonra ikinci ve üçüncü fıkralarında, şekil ve şartları kanunda gösterilmek
şartıyla kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı
olarak sayılmıştır (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
45. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik bir müdahale
olarak tutuklamanın Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ve tutuklama
tedbirinin niteliğine uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa'nın
ilgili maddelerinde belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına
dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir (Halas Aslan, B. No: 2014/4994, 16/2/2017, §§ 53, 54).
46. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasına göre tutuklama
ancak suçluluğu hakkında kuvvetli belirti
bulunan kişiler bakımından mümkündür. Bir başka anlatımla
tutuklamanın ön koşulu, kişinin suçluluğu hakkında kuvvetli belirtinin
bulunmasıdır. Bunun için suçlamanın kuvvetli sayılabilecek inandırıcı
delillerle desteklenmesi gerekir. İnandırıcı delil sayılabilecek olguların
niteliği büyük ölçüde somut olayın kendine özgü şartlarına bağlıdır (Mustafa Ali Balbay, B. No: 2012/1272,
4/12/2013, § 72). Bununla birlikte tutmanın bir amacı da kişi hakkındaki
şüpheleri teyit etmek veya çürütmek suretiyle ceza soruşturmasını ve/veya
kovuşturmasını ilerletmektir (Dursun Çiçek, B. No: 2012/1108, 16/7/2014, § 87; Halas Aslan, § 76). Bu nedenle yakalama
veya tutuklama anında tüm delillerin yeterli düzeyde toplanmış olması mutlaka
gerekli değildir. Bu bakımdan suç isnadına ve dolayısıyla tutuklamaya esas
teşkil edecek şüphelere dayanak oluşturan olgular ile ceza yargılamasının
sonraki aşamalarında tartışılacak olan ve mahkûmiyete gerekçe oluşturacak
olguların aynı düzeyde değerlendirilmemesi gerekir (Mustafa Ali Balbay, §
73).
47. Diğer yandan bir şüpheli veya sanık hakkında -özellikle
darbe teşebbüsünden hemen sonra ortaya çıkan koşullarda teşebbüsle ya da
teşebbüsün arkasındaki yapılanma ile bağlantısının olduğu değerlendirmesiyle-
verilen tutuklama kararında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren tüm
somut deliller yeterince ifade edilememiş olabilir. Buna karşılık Anayasa
Mahkemesi, bireysel başvuruları incelerken UYAP aracılığıyla ilgili soruşturma
veya dava dosyalarına erişim sağlayabilmektedir. Dolayısıyla tutuklama ile
bağlantılı şikâyetleri içeren bireysel başvurularda tutuklama kararında yer
verilen, değinilen veya atıf yapılan delillerin içeriğinin anlaşılması
bakımından UYAP üzerinden erişim sağlanan dosyadaki bilgi ve belgelerden ve
özellikle de bu delillerin içeriğinin ve soruşturma mercilerinin bunlara
ilişkin değerlendirmelerinin etraflıca ifade edildiği belge olan iddianameden
yararlanılmaktadır. Bu bağlamda Anayasa Mahkemesi, tutuklamanın hukukiliğine
ilişkin iddiaların dile getirildiği bireysel başvuruları incelerken tutuklama
kararında değinilmese de soruşturma dosyasında yer alan ve iddianamede suçlamaya
esas alınan olguları UYAP üzerinden erişim sağlayabildiği ölçüde
değerlendirmektedir.
48. Bu değerlendirme yönteminin darbe teşebbüsünden sonra
uygulanan tutuklama tedbirleri yönünden bir zaruret olduğu ortadadır. Özellikle
teşebbüsten hemen sonra tutuklanan kişiler hakkındaki tutuklama kararlarında
suç şüphesinin varlığını gösteren tüm somut delillerin ayrıntılarıyla ifade
edilmesinin güçlüğü izahtan varestedir. Bu koşullarda uygulanan tutuklama
tedbirleri yönünden tedbirin uygulandığı sırada ifade edilmeyen suçlamaya esas
kuvvetli belirtilerin soruşturma mercilerince sonradan etraflı bir şekilde
açıklanıp değerlendirilmesi makul karşılanmalıdır. Bu itibarla darbe
teşebbüsünden hemen sonra uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki olup olmadığı incelenirken
tutuklama kararında atıf yapılanların yanı sıra UYAP üzerinden erişim sağlanan
dosya kapsamında yer alan ve genellikle iddianamede suçlamanın dayanağını
oluşturan tüm olgular değerlendirmeye tabi tutulacaktır.
49. Öte yandan Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında,
tutuklama kararının kaçma ya da delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini
önlemek amacıyla verilebileceği belirtilmiştir. 4/12/2004 tarihli ve 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 100. maddesine göre de şüpheli veya sanığın
kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olguların
bulunması, şüpheli veya sanığın davranışlarının delilleri yok etme, gizleme
veya değiştirme, tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması
girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli şüphe oluşturması hâllerinde
tutuklama kararı verilebilecektir. Maddede ayrıca işlendiği konusunda kuvvetli
şüphe bulunması şartıyla tutuklama nedeninin varsayılabileceği suçlara ilişkin
bir listeye yer verilmiştir (Halas Aslan, §§ 58, 59).
50. Diğer taraftan Anayasa'nın 13. maddesinde temel hak ve
özgürlüklere yönelik sınırlamaların ölçülülük
ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda dikkate alınacak
hususlardan biri, tutuklama tedbirinin isnat edilen suçun önemi ve uygulanacak
olan yaptırımın ağırlığı karşısında ölçülü olmasıdır (Halas Aslan, § 72).
51. Her somut olayda tutuklamanın ön koşulu olan suçun
işlendiğine dair kuvvetli belirtinin olup olmadığının, tutuklama nedenlerinin
bulunup bulunmadığının ve tutuklama tedbirinin ölçülülüğünün takdiri öncelikle
anılan tedbiri uygulayan yargı mercilerine aittir. Zira bu konuda taraflarla ve
delillerle doğrudan temas hâlinde olan yargı mercileri Anayasa Mahkemesine
kıyasla daha iyi konumdadır (Gülser Yıldırım
(2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, § 123). Bununla birlikte
yargı mercilerinin belirtilen hususlardaki takdir aralığını aşıp aşmadığı
Anayasa Mahkemesinin denetimine tabidir. Anayasa Mahkemesinin bu husustaki
denetimi, somut olayın koşulları dikkate alınarak özellikle tutuklamaya ilişkin
süreç ve tutuklama kararının gerekçeleri üzerinden yapılmalıdır (Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No:
2015/18567, 25/2/2016, § 79; Selçuk Özdemir, § 76; Gülser Yıldırım (2), § 124).
b. İlkelerin Olaya
Uygulanması
52. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni
dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
53. Başvurucu, darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu
belirtilen FETÖ/PDY mensubu olduğu iddiasıyla yürütülen soruşturma kapsamında
silahlı terör örgütü üyesi olma suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi
uyarınca tutuklanmıştır.
54. Başvurucu 24/2/1983 tarihli ve 2802 sayılı Hâkimler ve
Savcılar Kanunu'nda hâkimlerle ilgili olarak öngörülen usule ilişkin
güvencelerin hiçbirine riayet edilmeksizin, yetkili ve görevli olmayan
mahkemece tutuklandığını iddia etmektedir.
55. Anayasa Mahkemesi, darbe teşebbüsünden sonraki dönemde bu
teşebbüsün arkasındaki yapılanma olduğu kabul edilen FETÖ/PDY ile bağlantılı
suçlardan yürütülen soruşturmalar kapsamında yargı mensupları hakkında
uygulanan tutuklama tedbirlerinin hukukiliğine ilişkin bireysel başvuruları
incelediği birçok kararında, başvurucu yargı mensuplarının mesleklerinden veya görevlerinden kaynaklanan
güvencelere riayet edilmeksizin tutuklandıkları ve bu nedenle tutuklamanın
kanuni dayanağının bulunmadığı iddialarını incelemiştir. Bu
incelemelerin sonucunda gerek Yüksek Mahkeme üyeleri gerekse diğer yargı
mensupları bakımından tutuklamaya konu olaylara ilişkin olarak soruşturma
mercilerince veya tutuklamaya karar veren yargı organlarınca isnat edilen ve
tutuklamaya konu olan suçların kişisel suç
olduğu ve ayrıca ağır cezayı gerektiren suçüstü halinin bulunduğu yönündeki
değerlendirmelerin olgusal ve hukuki temellerinin bulunduğu, dolayısıyla
tutuklama tedbirlerinin kanuni dayanaktan yoksun olduğunun söylenemeyeceği
sonucuna varılmıştır (bkz. Adem Türkel, B. No: 2017/632, 23/1/2019,§§ 52-59; Erdem Doğan, B. No: 2017/25955, 7/3/2019
§§ 50-57). Somut başvuruda da aynı mahiyetteki iddialara ilişkin olarak anılan
kararlarda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
Kaldı ki -Yüksek Mahkeme üyelerinden farklı olarak- hâkim ve Cumhuriyet
savcıları yönünden ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâli bulunmasa
da kişisel suçlarına ilişkin olarak soruşturma yürütülmesi için bir izin şartı
bulunmadığı Yargıtay Ceza Genel Kurulunun birçok kararında da belirtilmiştir (Mustafa Özterzi,
§ 93).
56. Kanuni dayanağının bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair
kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının da değerlendirilmesi
gerekir.
57. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının HSYK kararıyla meslekten
ihraç edilenler hakkında soruşturma işlemlerinin yapılması yönündeki yazısı
üzerine Mersin Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından gözaltına alınan başvurucunun
tutuklanması talep edilmiştir (bkz. §§ 13, 15).
58. Mersin 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin tutuklama kararında,
başvurucu yönünden kuvvetli suç şüphesini oluşturan somut olguların bulunduğuna
genel olarak değinilmiş; bu olgulara ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiştir
(bkz. § 17).
59. Başvurucu hakkında hazırlanan iddianamede ise HSYK'nın meslekten çıkarma kararına, YARSAV isimli derneğe
üye olmasına, başvurucunun haklarında FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan
soruşturma yürütülen bazı kişilerle telefon irtibatının bulunduğuna dair HTS
raporuna, FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan ve hâkim-savcı olduğu anlaşılan B.Ü.nün beyanlarına, başvurucunun hâkim iken aleyhlerine
karar verdiğini iddia eden Z.A., F.Y. ve S.Ö.nün
ifadelerine ve kimliği gizlenmiş şahıs tarafından Başbakanlık İletişim
Merkezine yapılan ihbara dayanılmıştır (bkz. §§ 26, 27).
60. Buna göre Anayasa Mahkemesince, tutuklamanın hukukiliği
bağlamında başvurucunun suç işlediğine dair kuvvetli belirtinin bulunup
bulunmadığı yönündeki incelemenin bu olgular temelinde gerçekleştirilmesi
gerekmektedir.
61. Darbe teşebbüsünden sonra başta soruşturma mercileri olmak
üzere yargı organları ve kamu makamları büyük bir zorlukla karşı karşıya
kalmışlardır. Teşebbüsün savuşturulmaya çalışıldığı sırada hem doğrudan teşebbüsle
bağlantılı olduğu değerlendirilen binlerce kişi hakkında hem de teşebbüsle
bağlantılı olmasa da bunun arkasındaki yapılanma olan FETÖ/PDY ile bağlantılı
olduğu değerlendirilen ve önemli bir kısmı kamu görevlisi olan on binlerce kişi
hakkında ivedilikle soruşturma yürütülmesi ihtiyacı ortaya çıkmıştır.
62. Bu kişiler hakkında ivedilikle soruşturma başlatılması ve bu
soruşturmalar kapsamında bazı şüpheliler hakkında yakalama, gözaltı ve
tutuklama gibi koruma tedbirlerine başvurulması, suç işleyenlerin tespitini ve
cezalandırılmasını sağlamak üzere soruşturmaların selamet içinde yürütülmesi
amacının yanı sıra darbe teşebbüsü ve onun arkasındaki yapılanma nedeniyle
millî güvenlik ve kamu düzeni üzerinde oluşan tehdit ve tehlikenin bertaraf
edilmesi gayesine de yöneliktir.
63. FETÖ/PDY'nin kamuda en yoğun
şekilde örgütlendiği alanlardan birinin yargı olması nedeniyle haklarında
soruşturma başlatılan bu kamu görevlileri arasında yargı mensupları önemli bir
yer tutmuştur. Bu bağlamda HSYK, darbe teşebbüsünün devam etmekte olduğu
dönemde bu teşebbüsün arkasındaki yapılanma ile bağlantısının olduğu
değerlendirmesiyle çok sayıda hâkim ve Cumhuriyet savcısının görevden uzaklaştırılmasına karar
vermiştir. Aynı değerlendirmeyle Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulu bazı
mensuplarının Yargıtaydaki yetkilerinin kaldırılmasına, Danıştay
Başkanlık Kurulu ise bir kısım üyesinin görev
yaptıkları dairelerdeki görevlerinin sonlandırılmasına karar
vermiştir. Süreç içinde de çok sayıda yargı mensubu hakkında görevden uzaklaştırma ve meslekten çıkarma idari tedbirlerine
başvurulmuş, ayrıca başlatılan ceza soruşturmaları kapsamında bu kişilerin
büyük bölümü hakkında yakalama, gözaltı ve tutuklama tedbirleri uygulanmıştır.
64. Bu kapsamda verilen tutuklamaya ilişkin kararların önemli
bir kısmında şüphelilerin suç işlediklerine dair somut delillerin bulunduğu
ifade edilirken veya düzenlenen iddianamelerde suçlamaya ilişkin olgular
açıklanırken söz konusu görevden
uzaklaştırma, yetkilerini
kaldırma ve dairelerdeki
görevlerini sona erdirme veya
meslekten çıkarma şeklindeki idari kararlara atıf yapılmıştır. Bu
itibarla anılan kararların kuvvetli suç belirtisi ölçütünü karşılayıp karşılamadığının
değerlendirilmesi gerekmektedir.
65. Darbe teşebbüsünün yanı sıra teşebbüsten veya teşebbüsün
arkasındaki yapılanma olan FETÖ/PDY'nin
örgütlenmesinden kaynaklanan tehdit ve tehlikenin bertaraf edilmeye çalışıldığı
bu aşamada teşebbüsün arkasındaki yapılanma ile bağlantılarının olduğu
değerlendirilen yargı mensupları hakkında uygulanan idari tedbirlere ilişkin bu
kararların ilgili mercilerde oluşan bir kanaate dayalı olarak verilmesi söz
konusu olsa da içeriğinde kendileriyle ilgili bir eylem veya olgudan
bahsedilmeyen kişiler bakımından bunların -tek başına- kuvvetli suç belirtisi
olarak kabul edilmesi mümkün değildir.
66. Nitekim Anayasa Mahkemesi daha önce verdiği birçok kararda
görevden uzaklaştırma veya kamu görevinden ya da meslekten çıkarma şeklindeki
idari kararların niteliğini dikkate alarak bu kararların verilmesinin karara
muhatap olan kişilerin suç işlediklerine dair kuvvetli belirtinin bulunduğu
anlamına gelmediği sonucuna varmıştır (bkz. Mustafa
Baldır, § 70; Mustafa Açay, B. No: 2016/66638, 3/7/2019, § 54; E.A., B. No: 2016/78293, 3/7/2019, § 57; Ali Aktaş, B. No: 2016/14178, 17/7/2019, §
53; Mustafa Özterzi,
§ 104). Bu itibarla başvurucu hakkındaki görevden uzaklaştırma veya meslekten
çıkarma tedbirlerine ilişkin kararlarda başvurucuyla ilgili kişisel bir tespit
ve değerlendirme bulunmadığından bunların -tek başına- suç işlendiğine dair
kuvvetli bir belirti olarak kabulü mümkün değildir.
67. Soruşturma mercilerince suçlamaya esas alınan olgular
arasında başvurucunun YARSAV üyesi olmasının da bulunduğu görülmektedir. Anılan
Derneğin hâkim ve savcılara yönelik bir sivil toplum örgütü olarak 2006 yılında
kurulduğu bilinmektedir. Ancak kuruluşundan bir süre sonra FETÖ/PDY ile
bağlantılı bazı yargı mensuplarının bu Derneğe üye olduğu FETÖ/PDY ile
bağlantılı olarak yürütülen birçok soruşturma ve kovuşturma belgesinde ifade
edilmiştir. Öte yandan darbe teşebbüsünden sonra ilan edilen olağanüstü hâl
döneminde alınan tedbirler kapsamında 667 sayılı KHK'nın 2. maddesi ile YARSAV "FETÖ/PDY'ye aidiyeti,
iltisakı veya irtibatının belirlendiği"
gerekçesiyle kapatılmıştır. Bununla birlikte YARSAV üyeliğinin örgütsel bir
faaliyet olarak değerlendirilmesi ancak bunun terör örgütünden alınan bir
talimat uyarınca gerçekleştiğinin ortaya konulması hâlinde mümkündür. Aksi
durumda farazi bir kabulden hareket edilerek kuvvetli suç belirtisi
değerlendirmesi yapılması söz konusu olabilir. Bu bağlamda somut olay
incelendiğinde 2008 yılında YARSAV'a üye olduğu
anlaşılan başvurucu için bu yönde bir tespitin olduğunu söylemek mümkün
görünmemektedir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Mustafa Özterzi,
§ 105 ).
68. Diğer taraftan soruşturma mercilerinin başvurucunun,
hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan soruşturma yürütülen kişilerle telefon
görüşmelerinin olduğunu belirterek bu hususu da suçlamaya dayanak bir olgu
olarak değerlendirdikleri görülmektedir. Soruşturma makamlarınca söz konusu
telefon görüşmelerinin örgütsel bir ilişki çerçevesinde yapıldığı yönünde bir
tespit veya iddia da bulunmamaktadır. Görüşmelerin içeriğine ilişkin herhangi
veri de mevcut değildir. Ayrıca söz konusu görüşmelerin FETÖ/PDY'nin yargı alanındaki yöneticileriyle (imamlarıyla)
gerçekleştirildiğine dair bir belirlemede de bulunulmamıştır. Öte yandan yargı
mensuplarının yaklaşık üçte biri hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan
soruşturma yürütüldüğü, toplamda ise anılan suçlar dolayısıyla yüz binlerce
kişi hakkında soruşturma açıldığı hatırda tutulmalıdır. Bu durumda somut olayın
koşulları itibarıyla -içeriği belli olmayan- bu telefon görüşme kayıtlarının
örgütsel bir ilişki bakımından kuvvetli suç belirtisi olarak kabulü mümkün
görünmemiştir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Mustafa Açay, §
61; İlker Deniz Yücel, B. No:
2017/16589, 28/5/2019, § 86; Murat Aksoy
[GK], B. No: 2016/30112, 2/5/2019, § 79; Mehmet
Hasan Altan (2), § 146; Mustafa Özterzi, § 106 ).
69. Soruşturma mercilerinin suçlamaya esas aldığı olgulardan bir
diğeri de FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan ve hâkim-savcı olduğu anlaşılan B.Ü.nün beyanlarıdır. Söz konusu
beyanlarda; başvurucunun 1999 yılı ve sonrasında görev yaptığı Adliyede
FETÖ/PDY mensubu hâkim ve Cumhuriyet savcıları ile çok samimi ilişki içinde
olduğu, bu kişilerle birlikte ortak hareket ettikleri, yargı mensubu diğer
kişilerden ayrı bir grup oluşturdukları, düzenli olarak birlikte çay içme ve
yemek yeme gibi etkinlerde bulundukları ifade edilmiştir. Söz konusu
ifadelerde, başvurucuyla haklarında FETÖ/PDY üyesi oldukları iddiasıyla
kovuşturma yürütülen kişiler arasında nasıl bir örgütsel bağlantı olduğuna veya
bu kişilerle ortak hareket ederek hangi örgütsel eylemlerde bulunduğuna ve
örgütsel konumuna ilişkin herhangi bir açıklık bulunmamaktadır. Söz konusu
tanık anlatımları tümüyle kişisel kanaat ve değerlendirmeye dayalı olarak dile
getirilmiş olup örgütsel ilişkiye dair belirli davranış biçimini ya da olguyu
ifade etmemektedir (benzer yönde bkz. Recep
Uygun, B. No: 2016/76351, 12/6/2018, § 43).
70. Son olarak soruşturma mercileri, başvurucunun hâkim iken
aleyhlerine karar verdiğini iddia eden Z.A., F.Y. ve S.Ö.nün ifadelerine ve kimliği gizlenmiş bir şahıs
tarafından Başbakanlık İletişim Merkezine yapılan ihbara suçlamaya esas alınan
olgular arasında yer verilmiştir. Ancak anılan ifadelerde ve ihbarda
başvurucunun FETÖ/PDY üyesi olduğu veya bu yapılanma ile örgütsel bir
ilişkisinin bulunduğu yönünde bir açıklama mevcut değildir (bkz. § 26).
71. Sonuç olarak başta tutuklama kararı olmak üzere soruşturma
belgelerinde yer alan tespit ve değerlendirmeler kapsamında somut olayda suç işlendiğine dair kuvvetli belirtinin
yeterince ortaya konulamadığı görülmüştür. Nitekim başvurucunun yargılandığı
davada suçlamaya esas alınan olgulara ilişkin olarak ilk derece mahkemesince
yapılan değerlendirmede bunların başvurucunun örgüt hiyerarşisi içinde yer
aldığı hususunda -yeterli ölçüde- delil teşkil etmediği sonucuna varılmıştır
(bkz. § 29).
72. Varılan bu sonuç karşısında tutuklama nedenlerinin bulunup
bulunmadığına ve tutuklamanın ölçülü olup olmadığına ilişkin ayrıca bir
inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
73. Açıklanan gerekçelerle suç işlediğine dair kuvvetli
belirtiler ortaya konulmadan başvurucu hakkında tutuklama tedbirinin
uygulanmasının kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına ilişkin olarak olağan
dönemde Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan güvencelere
aykırı olduğu sonucuna varılmıştır.
74. Bununla birlikte anılan tedbirin Anayasa'nın olağanüstü
dönemlerde temel hak ve özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını ve
sınırlandırılmasını düzenleyen 15. maddesi kapsamında meşru olup olmadığının
incelenmesi gerekir.
c. Anayasa'nın 15.
Maddesi Yönünden
75. Tutuklama tedbirinin uygulanması suretiyle bireylerin kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkına keyfî olarak müdahale edilmemesini sağlayacak
güvencelerin başında suç işlendiğine dair belirtinin ortaya konulması
gelmektedir. Suç işlendiğine dair belirtinin bulunması tutuklama tedbiri için
ön koşul olduğundan aksi durumun kabulü, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
ilişkin tüm güvencelerin anlamsız hâle gelmesi sonucunu doğurur. Dolayısıyla
-hangi nedenle benimsenmiş olursa olsun- olağanüstü yönetim usullerinin
uygulandığı dönemlerde de kişilerin suç işlediklerine dair belirti bulunmadan
tutuklanmaları durumun gerektirdiği ölçüde bir tedbir olarak kabul edilemez (Şahin Alpay [GK], B. No: 2016/16092,
11/1/2018, § 109; Mehmet Hasan Altan
(2), § 156).
76. Somut olayda soruşturma makamlarının başvurucunun suç
işlediğine dair belirtileri somut olgularla ortaya koymadan tutuklama tedbirine
başvurdukları sonucuna varılmıştır (bkz. § 61). Bu itibarla Anayasa'nın olağanüstü hâl döneminde temel hak ve
özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını ve sınırlandırılmasını düzenleyen 15.
maddesinin başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik Anayasa'nın
19. maddesinin üçüncü fıkrasında belirtilen güvencelere aykırı bu müdahaleyi
meşru kılmadığı değerlendirilmiştir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Şahin Alpay, § 110; Mehmet Hasan Altan (2), § 157).
77. Açıklanan gerekçelerle -Anayasa'nın 15. maddesiyle birlikte
değerlendirildiğinde de- başvurucunun Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası
bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
4. 6216 sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
78. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Kararlar" kenar başlıklı 50. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının birinci ve ikinci cümleleri ile (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
79. Başvurucu 3.000.000 TL manevi tazminat talebinde
bulunmuştur.
80. Anayasa Mahkemesinin
Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal
sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel
ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle
birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu
durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal
edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir(Aligül Alkaya ve diğerleri, B. No: 2016/12506,
7/11/2019).
81. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§
55, 57).
82. Başvuruda, tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle
Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiğine karar
verilmiştir. Hakkındaki soruşturma esnasında 15/3/2017 tarihinde başvurucunun
tahliyesine karar verilmiş ve tutukluluk hâli sona ermiştir.
83. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin
başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı
açıktır. Başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik müdahale
nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında başvurucuya net 27.500 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
84. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 2.475 TL vekâlet
ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle Anayasa'nın 19.
maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 27.500 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin
BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için Adana 2. Ağır Ceza
Mahkemesine (E.2018/186) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
11/12/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.