TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
A.E.S. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/13568)
|
|
Karar Tarihi: 12/2/2020
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Ali Rıza SÖNMEZ
|
Başvurucu
|
:
|
A.E.S.
|
Vekili
|
:
|
Av. Fazıl Eren ALKAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; yakalama,
gözaltı ve tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması, tutuklama ve tutukluluğun
devamı kararlarının gerekçesiz olması, tutukluluk hâlinin makul süreyi aşması,
tutukluluğun devamı ve itirazın reddine dair kararlarındoğal hâkim ilkesine
aykırı olarak kurulmuş, bağımsız ve tarafsız olmayan bir hâkimlik tarafından
verilmesi, tutukluluk incelemeleri öncesinde sunulan Savcılık talebinin ve
tutukluluk incelemesi sırasında alınan Savcılık görüşünün bildirilmemesi,
tutukluluğun devamı yönündeki kararlara itiraz taleplerinin
değerlendirilmemesi, tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne
çıkarılmaksızın yapılması ve soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması
nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; soruşturma aşamasında arama
ve elkoyma işlemlerinin yöntemince yapılmaması nedeniyle özel hayata ve aile
hayatına saygı hakkının; soruşturma sürecindeki birtakım uygulamalar nedeniyle
adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 6/1/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Aralarında konu ve kişi yönünden irtibat bulunması nedeniyle
2018/11159 numaralı başvuru dosyasının 2017/13568 numaralı başvuru dosyasıyla
birleştirilmesine, incelemenin bu dosya üzerinden yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
7. Türkiye 15/7/2016 tarihinde askerî darbe teşebbüsüyle karşı
karşıya kalmış ve bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl
ilan edilmiştir. Olağanüstü hâl19/7/2018 tarihinde son bulmuştur. Kamu
makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün
arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son
yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması
(PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No:
2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
8. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde darbe
girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile
FETÖ/PDY ile bağlantılı olan ve aralarında yargı mensuplarının da bulunduğu çok
sayıda kişi hakkında Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından soruşturma
başlatılmıştır. Bu kapsamda teşebbüsün savuşturulduğu gün Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığınca -aralarında Yüksek Mahkeme üyelerinin de bulunduğu- üç bine
yakın yargı mensubu hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılarının bulunduğu iddiasıyla
başlatılan soruşturmada bu kişilerin büyük bölümü hakkında gözaltı ve tutuklama
tedbirlerine başvurulmuştur (Aydın Yavuz ve
diğerleri, §§ 51, 350).
9. Hâkim olarak görev yapmakta olan başvurucu, Mersin Cumhuriyet
Başsavcılığınca FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan yürütülen bir soruşturma
kapsamında 17/7/2016 tarihinde gözaltına alınmıştır.
10. Başvurucu 20/7/2016 tarihinde Mersin Cumhuriyet
Başsavcılığında müdafii huzurunda ifade vermiştir. Başvurucunun ifade alma
işlemi sırasında müdafii de hazır bulunmuştur.Başvurucu ifadesinde özetle;
Konya Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun olduğunu, 2002 yılında Kaş
Adliyesinde hâkim olarak göreve başladığını, yabancı dil puanının yüksek olması
sebebiyle 2008 yılında Adalet Bakanlığı Avrupa Birliği Genel Müdürlüğünde
tetkik hâkimi olarak görevlendirildiğini, 2009 yılında Adalet Bakanlığı
(Bakanlık) tetkik hâkimi iken kendi isteği olmaksızın Bakanlık kanalı ile
Amerika Birleşik Devletleri'ne yabancı dil eğitimi için gönderildiğini, bu
eğitimin sona ermesinden sonra Jean Monnet Burs Programı'nı kazanarak 2011
yılında Belçika'da yüksek lisans eğitimi aldığını, bu eğitimi tamamlamasından
sonra da 2012 ve 2014 yılları arasında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde
çalıştığını, 2014 yılı yaz kararnamesi ile de Mersin hâkimliğine atandığını,
isnat edilen suçu kabul etmediğini beyan etmiştir. Başvurucunun müdafii,
dosyada atılı suçları işlediğine dair bir delil bulunmaması nedeniyle
müvekkilinin serbest bırakılmasını talep etmiştir.
11. Mersin Cumhuriyet Başsavcılığı 20/7/2016 tarihinde silahlı
terör örgütüne üye olma ve anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme
suçlarından tutuklanması istemiyle başvurucuyu -başka şüphelilerle birlikte-
Mersin 2. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir.
12. Başvurucunun sorgusu Mersin 2. Sulh Ceza Hâkimliğinde
20-21/7/2016 tarihlerinde yapılmıştır. Sorgu tutanağına göre başvurucuya
yüklenen suç anlatılmış, Mersin Barosunca görevlendirilen başvurucunun müdafii
de sorgu esnasında hazır bulunmuştur. Başvurucu ifadesinde özetle silahlı terör
örgütüne üyelik suçlamasını kabul etmediğini belirtmiştir.
13. Sorgu sonucunda başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma
ve anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçlarından tutuklanmasına
karar verilmiştir. Bu kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"... üzerine atılı ... suçlarının vasıf
ve mahiyeti, kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin ve
tutuklama nedenlerinin bulunması, aleyhlerine mevcut adli bulgular, delillerin
tamamen toplanmamış olması, suçun kanundaki ceza miktarı,suçun CMK 100.
maddesinde sayılan katolog suçlardan olduğu, tutuklamanın bir tedbirden ibaret
olması, işin önemi, verilmesibeklenen ceza ile tutuklama tedbirinin ölçülü
olması ve adli kontrolün yetersiz kalacağının anlaşılması nedenleri ile
şüphelilerin atılı suçdan CMK 100 vd. maddeleri uyarınca ayrı
ayrıtutuklanmasına ... [karar
verildi.] "
14. Başvurucu 22/7/2016 tarihinde tutuklama kararına itiraz
etmiş, Mersin 3. Sulh Ceza Hâkimliğince 26/7/2016 tarihinde itirazın kesin
olarak reddine karar verilmiştir.
15. Mersin Cumhuriyet Başsavcılığı yetkisizlik kararı vererek
dosyayı Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir.
16. Başvurucu hakkında Ankara Sulh Ceza Hâkimliklerince
müteaddit defa tutukluluk hâlinin uzatılmasına karar verilmiş olup başvurucunun
müdafii başvuru formunda müvekkili hakkında verilen en son tutukluluğun devamı
kararına itiraz ettiğini, kendisine bir tebligat yapılmadığını, itirazının
7/12/2016 tarihli karar ile kesin olarak reddedildiğinin13/12/2016 tarihinde
soruşturma kalemi personelince sözlü olarak tarafına bildirildiğini ancak
soruşturma dosyasındaki gizlilik kararından dolayı anılan kararın tebliğinin
yapılmadığını, sadece itirazın reddedildiği tarihin söylendiğini belirtmiştir.
17. Başvurucu 6/1/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
18. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 6/1/2017 tarihli ve 29940
Mükerrer sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 680 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında
Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin (KHK) 7.
maddesi ile 24/2/1983 tarihli ve 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu'nun
93/1. maddesinde, hâkim ve savcıların kişisel suçları hakkında soruşturma yapma
yetkisinin ilgilinin görev yaptığı yerin bağlı olduğu bölge adliye mahkemesinin
bulunduğu yerdeki il Cumhuriyet başsavcılığına ait olduğu şeklinde değişiklik
yapılmış olması gerekçesiyle 12/1/2017 tarihinde yetkisizlik kararı vererek
dosyayı Antalya Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir.
19. Soruşturmayı yürüten Antalya Cumhuriyet Başsavcılığı,
başvurucu hakkındaki 22/9/2017 tarihli yetkisizlik kararıyla -başvurucunun son
görev yerinin Mersin olması ve Mersin'in bağlı olduğu Adana Bölge Adliye
Mahkemesinin faaliyete geçmiş olması nedeniyle- dosyayı Adana Cumhuriyet
Başsavcılığına göndermiştir.
20. Adana Cumhuriyet Başsavcılığı 10/1/2018 tarihinde başvurucu
hakkında anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçundan kovuşturma
yapılmasına yer olmadığına karar vermesinin yanı sıra aynı tarihli iddianamesi
ile de başvurucunun silahlı terör örgütü üyesi olma suçundan cezalandırılması
istemiyle aynı yer ağır ceza mahkemesinde dava açmıştır. FETÖ/PDY'ye ve ByLock programına ilişkin genel
açıklamaların yer aldığı iddianamede ilk olarak FETÖ/PDY'nin hangi amaç ve
saikle kurulduğuna, hangi alanlarda faaliyet gösterdiğine, hiyerarşik yapısına
ve hukuka aykırı hangi tür eylemlerde bulunduğuna değinilmiştir.
21. İddianamede, başvurucunun gerek organik olarak gerekse
örgütsel nitelikli eylemleri bakımından FETÖ/PDY hiyerarşisi içinde yer aldığı
ileri sürülmüştür. Suçlamaya esas alınan olgular şöyle özetlenebilir:
i. FETÖ/PDY ile irtibatlı olduğu gerekçesiyle Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunun (HSYK) 24/8/2016 tarihli ve 426 sayılı kararı ile
başvurucunun meslekten çıkarılmasına karar verildiği, bu kararın 29/11/2016
tarihinde kesinleştiği belirtilmiştir.
ii. Başvurucunun FETÖ/PDY'nin kendi üyeleri arasında iletişim
amaçlı kullandığı ByLock isimli
şifreli haberleşme programını 399024 İD numarası ile kullandığı ileri
sürülmüştür.
iii. Başvurucunun kullanmakta olduğu cep telefonu üzerinde
yapılan HTS analizi sonucu düzenlenen rapor içeriğine göre haklarında FETÖ/PDY
ile bağlantılı suçlardan soruşturma yürütülen kişilerle telefon irtibatının
bulunduğu iddia edilmiştir.
iv. FETÖ/PDY'ye aidiyeti, iltisakı veya örgütle irtibatı olduğu
gerekçesiyle 23/7/2016 tarihli ve 29779 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 667
sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin KHK ile kapatılan
Yargıçlar ve Savcılar Birliği (YARSAV) isimli (ayrıntılı bilgi için bkz. Selçuk Özdemir [GK], B. No: 2016/49158,
26/7/2017, § 22) derneğe
başvurucunun 6/11/2008 tarihinde üye olduğunun belirlendiği belirtilmiştir.
v. Başvurucunun örgüt üyesi olduğuna yönelik tanık beyanlarının
bulunduğu ileri sürülmüştür.
22. İddianamede ayrıca başvurucu hakkında beyanda bulunan bazı
kişilerin anlatımlarına yer verilmiştir. Bu beyanların ilgili kısımları
şöyledir:
- M.Y. alınan ifadesinde, "...
Mersinde görevde olan Mersin 5. Ağır Ceza Mahkemesi üyeleri Dr. [A.E.S.] ile
..., Asliye Ceza hakimi ...'nın da paralel yapı olarak adlandırılan yapının
içinde oldukları yönünde adliyede söylentiler vardı. Ancak bu hususta görgüye
dayalı bilgim yoktur." şeklinde beyanda bulunmuştur.
- M.O.C. ifadesinde "M.A.
isimli şahısla, yakın arkadaşı olan bir dönem doktora öğrencisi FETÖ'cü (açığa
alınmıştır) hakim [A.E.S.] yüzünden tartıştığım günden beri hiçbir diyaloğum
yoktur. ...,[A.E.S.] isimli şahıslar Adalet Bakanlığında bürokrat hakim
statüsündeyken kendilerine hızlı ve kıyak doktoralar yaptırılmıştır ve darbe
girişiminin akabinde üç isimde açığa alınmıştır." şeklinde
anlatımda bulunmuştur.
- M.Y. alınan ifadesinde, "...Mersinde
görevde olan Mersin 5. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı ..., Mersin 5. Ağır Ceza
Mahkemesi üyeleri Dr. [A.E.S.] ile ..., Asliye Ceza hakimi ...'nın da paralel
yapı olarak adlandırılan yapının içinde oldukları yönünde adliyede söylentiler
vardı. Ancak bu hususta görgüye dayalı bilgim yoktur." şeklinde
beyanda bulunmuştur.
- M.Ö. ifadesinde "Benim
dönemimde yani 2000-2004 yılları arasında birden fazla hukuk fakültesi
mezunları evi vardı. Bu evler Konya Meramda idi. Bu evlerde ..., [A.E.S.],,
....... ile birlikte ders çalıştık, daha sonra bunlarda benimle birlikte sınavı
kazandılar. ...İstanbul Anadolu hakimi ...'ın cemaatçi olduğunu ortak
arkadaşımız olan [A.E.S.] ile Ankara'da örgüt/cemaatin stajyer evinde
kalmasından biliyorum. ..., Mersin hakimi [A.E.S.] ve ...'in cemaatçi
olduklarını fakülte arkadaşlarım olmaları nedeni ile biliyorum"
şeklinde beyanda bulunmuştur.
23. Başvurucuya isnat edilen suça dayanak olan olgulara ilişkin
hukuki değerlendirmeler iddianamede şöyle ifade edilmiştir:
"...örgütün gizli ve şifreli haberleşme
aracı olan bylock'u kullanmasının yanısıra üniversiteden mezun olduktan sonra
örgütün Konya'da bulunan çalışma evlerinde kaldığının, yine hakim-savcı
adaylığı döneminde örgütün Ankara'da bulunan evlerinde kaldığının, hakim olarak
görev yaptığı dönemde FETÖ/PDY terör örgütü üyeleri ile iletişim halinde
kalarak irtibat kurduğunun,... FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne aidiyeti,
iltisakı veya irtibatı olması nedeniyle KHK ile kapatılan YARSAV derneğine
06.11.2008 tarihinde üye olduğunun ve söz konusu dernek kapatılana kadar
üyeliğini devam ettirdiğinin, yine hakim olarak görev yaptığı dönem içerisinde
örgüt üyeleri tarafından kendi aralarında haberleşmek için kullanılan örgütün
gizli ve şifreli haberleşme aracı olan bylock programını kullanmak suretiyle
hem örgüt üyeleri ile hemde örgütle olan iletişimini ve bağını koparmamaya
çalışıp örgüt üyeleriyle iletişim halinde kalarak örgüt ile arasında olan
bağını dahada sağlamlaştırdığının ve örgüt yapılanması içerisinde gönüllü
olarak kalmaya devam ettiğinin, bu şekilde örgütle organik bağ kurup, örgütün
kuruluş amaçlarını faaliyet ve eylemlerini benimseyerek, gönüllü olarak bilerek
ve isteyerek örgütün hiyerarşik yapısına dahil olmayı tercih ettiğinin ve
FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olduğunu gösteren eylem çeşitliliği,
sürekliliği ve yoğunluğu olduğunun anlaşıldığı, şüphelinin FETÖ/PDY silahlı
terör örgütünün organik ve hiyerarşik yapısı içerisine dahil ve üyesi olduğuna ilişkin
hakkında Cumhuriyet Başsavcılığımızca kamu davası açılmasına yetecek kuvvetli
suç şüphesinin ve somut delillerin bulunduğu tüm dosya kapsamından
anlaşılmakla..."
24. Adana 13. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) 22/1/2018 tarihinde iddianamenin kabulüne karar
vermiş ve E.2018/20 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır.
25. Mahkemece 12/3/2018 tarihli duruşmada başvurucunun
tahliyesine karar verilmiştir.
26. Yapılan yargılama sonunda Mahkemenin 7/11/2018 tarihli
kararıyla başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 6 yıl 3 ay
hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.
27. Başvurucu, bu karara karşı istinaf yoluna başvurmuş olup
bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla davanın istinaf incelemesi
devam etmektedir.
IV. İLGİLİ HUKUK
28. İlgili hukuk için bkz. Salih
Sönmez (B. No: 2016/25431, 28/11/2018, §§ 33-56) başvurusuna ilişkin
karar.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
29. Mahkemenin 12/2/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Yakalama ve Gözaltının
Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
30. Başvurucu; yasal koşulları bulunmadan hakkında yakalama
kararı verilerek gözaltına alınmasının hukuka aykırı olduğunu belirterek kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
31. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek
için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince
düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir hak arama yoludur
(Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt,
B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).
32. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı süresinin
aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına
ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava
sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 4/12/2004
tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesinde öngörülen
tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu
sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve
diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144,
14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri
[GK], B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193,
15/10/2015, §§ 34-47).
33. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen
dava yolunun başvurucunun durumuna uygun, telafi kabiliyetini haiz, etkili bir
hukuk yolu olduğu ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel
başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincillik
niteliği ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.
34. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun hukuka aykırı olarak
gözaltına alındığı iddiasıyla ilgili olarak yargısal başvuru yolları
tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
35. Başvurucu; suç şüphesi ve bunu haklı kılan somut olgu ya da
deliller olmamasına rağmen görevinden kaynaklanan güvencelere de riayet
edilmeksizin hakkında tutuklama kararı verildiğini, delilleri karartma
tehlikesi ve kaçma şüphesinin de somut olayda bulunmadığını, tutuklama ve
itiraz üzerine verilen kararlarda şikâyetleri incelenmeden, gerekçesiz olarak karar
verildiğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
36. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
37. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini
önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda
gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
38. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu itibarla somut olayda başvurucunun bu
bölümdeki iddialarının özünün tutuklanmasının hukuki olmadığına yönelik olduğu
anlaşılmakla bu bölümdeki şikâyetlerinin Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü
fıkrası kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
39. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar
başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya
olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl
edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin
kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada
öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da,
savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin
yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din,
vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı
suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile
saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
40. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin
uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları
incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere
ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir. Buna göre olağanüstü
bir durumun bulunması ve bunun ilan edilmesinin yanı sıra bireysel başvuruya
konu temel hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden tedbirin olağanüstü durumla
bağlantılı olması hâlinde inceleme Anayasa'nın 15. maddesi uyarınca
yapılacaktır (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§§ 187-191).
41. Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama
tedbirine konu olan suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün arkasındaki
yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY üyeliği iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi,
anılan suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili
olduğunu değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir
[GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 57).
42. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi
kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun
tutuklanmasının başta Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer
maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek,
aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu
aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242;
Selçuk Özdemir, § 58).
ii. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
43. Başvurucu, FETÖ/PDY üyesi olma suçundan 5271 sayılı Kanun'un
100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan
tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
44. Diğer taraftan başvurucu bir hâkim olarak mesleğinden
kaynaklanan güvencelere riayet edilmeksizin tutuklandığını iddia etmektedir.
45. Anayasa Mahkemesi, darbe teşebbüsünden sonraki dönemde bu
teşebbüsün arkasındaki yapılanma olduğu kabul edilen FETÖ/PDY ile bağlantılı
suçlardan yürütülen soruşturmalar kapsamında yargı mensupları hakkında
uygulanan tutuklama tedbirlerinin hukukiliğine ilişkin bireysel başvuruları
incelediği birçok kararında, başvurucu yargı mensuplarının mesleklerinden veya görevlerinden kaynaklanan
güvencelere riayet edilmeksizin tutuklandıkları ve bu nedenle tutuklamanın
kanuni dayanağının bulunmadığı iddialarını incelemiştir. Anayasa
Mahkemesi bu inceleme sonucunda gerek Yüksek Mahkeme üyeleri gerekse diğer
yargı mensupları bakımından tutuklamaya konu olaylara ilişkin olarak soruşturma
mercilerince veya tutuklamaya karar veren yargı organlarınca isnat edilen ve
tutuklamaya konu olan suçların kişisel suç
olduğu ve ayrıca ağır cezayı gerektiren suçüstü hâlinin bulunduğu yönündeki
değerlendirmelerin olgusal ve hukuki temellerinin bulunduğu, dolayısıyla
tutuklama tedbirlerinin kanuni dayanaktan yoksun olduğunun söylenemeyeceği
sonucuna varmıştır. Kaldı ki -Yüksek Mahkeme üyelerinden farklı olarak- hâkim
ve Cumhuriyet savcıları yönünden ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü
hâli bulunmasa da kişisel suçlarına ilişkin olarak soruşturma yürütülmesi için
bir izin şartı bulunmadığı Yargıtay Ceza Genel Kurulunun birçok kararında
belirtilmiştir (Mustafa Özterzi[GK],
B. No: 2016/14597, 31/10/2019, § 93).
46. Başvurucunun 15/7/2016 tarihinde başlayan ve ertesi gün de
devam eden darbe teşebbüsünün savuşturulması sonrasında gözaltına alınıp darbe
teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen ve yargı makamlarınca
silahlı bir terör örgütü olduğuna karar verilen FETÖ/PDY üyeliği suçundan
tutuklandığı dikkate alındığında başvurucuya isnat edilen silahlı terör örgütü
üyesi olma suçu bakımından suçüstü hâlinin bulunduğu yönünde soruşturma
mercilerince yapılan değerlendirmelerin olgusal ve hukuki temelden yoksun ve
keyfî olduğunun kabulü mümkün görülmemiştir (Mustafa
Özterzi, § 94).
47. Dolayısıyla somut olayın koşullarında başvurucunun hâkim
olması nedeniyle Anayasa veya 2802 sayılı Kanun'dan kaynaklanan güvenceler
uygulanmaksızın kanuna aykırı olarak tutuklandığı iddiası yerinde değildir. Bu
itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı
bulunmaktadır (Mustafa Özterzi,§
95).
48. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair
kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
49. Mersin 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin tutuklama kararında,
başvurucu yönünden kuvvetli suç şüphesini oluşturan somut olguların bulunduğuna
genel ifadelerle değinilmiş ancak bu somut olguların neler olduğu
açıklanmamıştır (bkz. § 13).
50. Başvurucu hakkında düzenlenen iddianamede ise başvurucunun
isnat edilen suçu (silahlı terör örgütüne üye olma) işlediğine dair delil
olarak HSYK'nın meslekten çıkarma kararına, başvurucunun FETÖ/PDY üyelerinin
kendi aralarındaki iletişimi sağladığı ifade edilen ByLock uygulamasının kullanıcısı olmasına, haklarında
FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan soruşturma yürütülen bazı kişilerle telefon
irtibatının bulunduğuna dair HTS raporuna, YARSAV isimli derneğe üye olmasına
dayanılmıştır. İddianamede ayrıca başvurucunun FETÖ/PDY üyesi olduğuna yönelik
tanık ifadelerine de yer verilmiştir (bkz. §§ 21/v, 22).
51. Soruşturma mercilerince suçlamaya esas alınan olgular
arasında başvurucunun ByLock
uygulamasının kullanıcısı olmasının yer aldığı görülmektedir. Anayasa Mahkemesi,
ByLock uygulamasının özellikleri
gözönüne alındığında kişilerin bu uygulamayı kullanmalarının veya kullanmak
üzere elektronik/mobil cihazlarına yüklemelerinin soruşturma makamlarınca
FETÖ/PDY ile olan ilgi bakımından bir belirti olarak değerlendirilebileceğini
belirtmektedir (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§§ 106, 267). Buna göre soruşturma makamlarınca ve tutuklama tedbirine karar
veren mahkemelerce FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan başvurucunun ByLock uygulamasını kullanmasının somut
olayın koşullarına göre suçun işlendiğine dair kuvvetli
belirti olarak kabul edilmesi, anılan programın özellikleri
itibarıyla temelsiz ve keyfî bir tutum olarak değerlendirilemez (aynı yöndeki
değerlendirme için bkz. Selçuk Özdemir,
§ 74; Neslihan Aksakal, B. No:
2016/42456, 26/12/2017, § 57).
52. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu
değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar göz ardı
edilmemelidir.
53. Darbe teşebbüsü sırasında gerçekleşen vahim olayların
toplumda oluşturduğu kaygı, teşebbüsün faili olduğu belirtilen FETÖ/PDY'nin
örgütlenmesinin karmaşıklığı ve bu yapılanmanın arz ettiği tehlike (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 15-19, 26)
darbe teşebbüsüne ilişkin faaliyetler kapsamında ülke genelinde binlerce kişi
tarafından icra edilen, suç oluşturabilecek nitelikteki on binlerce eylemin
aynı anda işlenmesi, bunun yanı sıra çoğunluğu önemli yerlerde kamu görevlisi
olan on binlerce şüpheli hakkında doğrudan darbeyle ilişkili olmasa da
FETÖ/PDY'ye mensubiyet nedeniyle ivedilikle soruşturma yapılması ihtiyacı
birlikte dikkate alındığında soruşturma konusu olaylara ilişkin delillerin
sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi
için tutuklama dışındaki koruma tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu
olabilir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri, § 271; Selçuk Özdemir, § 78).
54. Darbe teşebbüsüyle bağlantılı veya darbe teşebbüsüyle
bağlantılı olmasa bile teşebbüsün faili olduğu belirtilen FETÖ/PDY ile
bağlantılı kişilerin teşebbüs sırasında veya sonrasında ortaya çıkan kargaşadan
yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi
ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha fazladır. Diğer taraftan
FETÖ/PDY'nin ülkedeki neredeyse tüm kamu kurum ve kuruşlarında örgütlenmiş
olması, yüz elliyi aşkın ülkede faaliyet göstermesi ve ciddi seviyede
uluslararası ittifaklarının bulunması, bu yapılanma ile ilgili olarak soruşturmaya
tabi tutulan kişilerin yurt dışına kaçmasını ve yurt dışında barınmasını büyük
ölçüde kolaylaştıracaktır (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri, § 272; Selçuk Özdemir, § 79).
55. Başvurucunun tutuklanmasına esas alınan silahlı terör örgütü
üyesi olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar öngörülen suç
tipleri arasında olup isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda öngörülen
cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir (aynı yöndeki
değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak,
B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran
Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç
5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun
gereği tutuklama nedeni varsayılabilen
suçlar arasındadır (Gülser Yıldırım (2)
[GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, § 148).
56. Somut olayda Mersin 2. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun
tutuklanmasına karar verilirken; işlendiği iddia olunan silahlı terör örgütüne
üye olma suçunun niteliğine, kanunda öngörülen yaptırımın ağırlığına,
delillerin tamamen toplanmamış olmasına, 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin
(3) numaralı fıkrasında yer alan katalog suçlar arasında olmasına, adli kontrol
tedbirinin yetersiz kalacak olmasına dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 13).
57. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel
koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Mersin 2. Sulh
Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde
başvurucu yönünden özellikle -suçun ağırlığına atfen- kaçma ve delilleri
etkileme şüphesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olduğu
söylenebilir.
58. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup
olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13.
ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser
Yıldırım (2), § 151).
59. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını
ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize
olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini
aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman
Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, § 214; Devran Duran, § 64). Özellikle darbe
teşebbüsüyle veya FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği
ile FETÖ/PDY'nin özellikleri (gizlilik, hücre tipi yapılanma, her kurumda
örgütlenmiş olma, kendisine kutsallık atfetme, itaat ve teslimiyet temelinde
hareket etme gibi) de dikkate alındığında bu soruşturmaların diğer ceza
soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 350).
60. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında Mersin 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suç için öngörülen
yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde tutarak
başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol
uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının (bkz. § 13) keyfî ve
temelsiz olduğu söylenemez.
61. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
62. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin Anayasa'da bu hakka dair (13. ve 19.
maddelerde) yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden
Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme
yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
3. Tutukluluğun Makul
Süreyi Aştığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
63. Başvurucu; tutukluluğunun makul süreyi aştığını,
tutukluluğun devamına ilişkin gerekçelerin ilgili ve yeterli olmadığını
belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
b. Değerlendirme
64. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının
tüketilmesi zorunludur.(İsmail Buğra İşlek,
B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
65. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami
süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular
bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucu tahliye
edilmiş ise asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf
yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma
imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Erkam Abdurrahman Ak, B. No: 2014/8515,
28/9/2016, §§ 48-62; İrfan Gerçek,
B. No: 2014/6500, 29/9/2016, §§ 33-45).
66. Somut olayda bireysel başvuruda bulunduktan sonra 12/3/2018
tarihinde tahliyesine karar verilen başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi
aştığına ilişkin iddiası, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak
davada incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna göre
başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi aştığının tespiti hâlinde görevli
mahkemece başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolu başvurucunun durumuna uygun,
telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yoludur ve bu olağan başvuru yolu
tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmamaktadır.
67. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluğun makul
süreyi aştığı iddiasına ilişkin olarak yargısal başvuru yolları tüketilmeden
bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
4. Sulh Ceza
Hâkimliklerinin Doğal Hâkim, Bağımsız ve Tarafsız Hâkim İlkelerine Aykırı
Olduğuna İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
68. Başvurucu; tutukluluğuna ilişkin karar veren sulh ceza
hâkimliklerinin doğal hâkim
ilkesine aykırı olduğunu, tarafsız ve bağımsız bir mahkeme niteliğinde
bulunmadığını, bu hâkimliklerin kapalı devre sistemiyle çalıştığını belirterek
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
69. Anayasa Mahkemesince sulh ceza hâkimliklerinin doğal hâkim
güvencesini sağlamadıkları, tarafsız ve bağımsız mahkeme olmadıkları ve
tutukluluğa itirazın bu yargı mercilerince karara bağlanmasının hürriyetten
yoksun bırakılmaya karşı etkili bir itirazda bulunmayı imkânsız hâle
getirdiğine ilişkin iddialar birçok kararda incelenmiş; bu kararlarda sulh ceza
hâkimliklerinin yapısal özellikleri dikkate alınarak söz konusu iddiaların
açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır (diğerleri arasından bkz. Hikmet Kopar ve diğerleri, §§ 101-115; Mehmet Baransu (2), B. No: 2015/7231,
17/5/2016, §§ 64-78, 94-97).
70. Somut başvuruda, aynı mahiyetteki iddialara ilişkin olarak
anılan kararlarda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
71. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun sulh ceza
hâkimliklerinin doğal hâkim, bağımsız ve tarafsız hâkim ilkelerine aykırı
olduğu iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
5. Tutukluluğun Devamı
Yönündeki Kararlara İtiraz Taleplerinin Değerlendirilmediğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
72. Başvurucu, tutukluluğun devamı yönündeki kararlara itiraz
taleplerinin değerlendirilmediğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
73. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe
Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§ 16, 17).
74. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
(k) bendi yakalanan veya tutuklanan kişilere, yakalama ve tutuklama işlemine
karşı kanunda öngörülen başvuru imkânlarından yararlandırılmamaları durumunda
maddi ve manevi her türlü zararlarının tazminini isteyebilmelerine imkân
sağlamaktadır. Anayasa Mahkemesi, bireysel başvurunun incelendiği tarih
itibarıyla tahliyesine karar verilmiş ya da hükümlü hâle gelmiş başvurucular
yönünden asıl dava sonuçlanmamış da olsa anılan yolun tüketilmesi gereken
etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (tahliye olmuş başvurucular
yönünden bkz. Cafer Yıldız, B.
No: 2014/9308, 9/1/2018, §§ 37-40; Yaşar
Saçlı, B. No: 2014/9311, 24/1/2018, §§ 37-40; hükümlü hâle gelmiş
başvurucular yönünden bkz. Özgür Arıbaş, B.
No: 2015/2394, 31/10/2018, §§ 57-60).
75. Somut başvuruda, aynı mahiyetteki iddialara ilişkin olarak
anılan kararlarda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum
bulunmamaktadır.
76. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
6. Tutukluluk
İncelemelerinin Hâkim/Mahkeme Önüne Çıkarılmaksızın Yapıldığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
77. Başvurucu; soruşturma süresince tüm tutukluluk
incelemelerinin dosya üzerinden yapıldığını, bu incelemelerde duruşma
yapılmadığını ve dinlenilmediğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
78. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe
Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§ 16, 17).
79. Anayasa Mahkemesi Salih
Sönmez kararında tutukluluk incelemelerinin duruşmasız yapılması
ve/veya makul sürede hâkim/mahkeme önüne çıkarılmama şikâyetini incelemiştir.
Anayasa Mahkemesi anılan kararda inceleme tarihi itibarıyla başvurucunun hâkim/mahkeme
önüne çıkarılmış olması hususunu nazara alarak verilecek bir ihlal kararının
yeniden hâkim önüne çıkarılmasını sağlamayacağını ve serbest kalması sonucunu
doğurmayacağını belirtmiş ve bu durumda yalnızca kişinin uzun süre
hâkim/mahkeme önüne çıkarılmamasıyla ilgili bir hak ihlalinin tespiti ve
gerekiyorsa belli bir miktar tazminata hükmedilmesiyle yetinileceği sonucuna
varmıştır (Salih Sönmez, §§
166-177).
80. Öte yandan Anayasa Mahkemesi; anılan kararda, bu tür ihlal
iddiaları bakımından öncelikle aynı giderim imkânını sağlayan başvuru
yollarının tüketilmesi ve bunlardan sonuç alınamaması hâlinde bireysel
başvuruda bulunulması gerektiğini belirterek 5271 sayılı Kanun'un 141.
maddesinde belirtilen dava yolunun başvurucunun durumuna uygun, telafi
kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yolu olduğu tespitini yapmış ve başvuru
yollarının tüketilmediği sonucuna varmıştır.
81. Somut olayda başvurucu 21/7/2016 tarihinde tutuklandıktan 1
yıl 7 ay 19 gün sonra 12/3/2018 tarihinde mahkeme önüne çıkmış ve itirazlarını
etkili bir biçimde ileri sürme fırsatına sahip olmuştur. Dolayısıyla somut
başvuru yönünden anılan karardan ayrılmayı gerektiren bir durum söz konusu
değildir.
82. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluk
incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapıldığına ilişkin iddiası
ile ilgili olarak yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru
yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul
edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
7. Soruşturma Dosyasına
Erişimin Kısıtlandığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
83. Başvurucu; soruşturma dosyasında gizlilik kararının
bulunması nedeniyle hakkındaki suçlamaları öğrenemediğini ve savunmasını
yeterince hazırlayamadığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
84. Başvurucunun şikâyetlerine konu kısıtlama kararının
verildiği belirtilen soruşturmada başvurucuya yöneltilen suçlamanın olağanüstü
hâl ilanına sebebiyet veren olaylarla ilgili olduğu kabul edildiğinden
öncelikle kısıtlamanın Anayasa'nın 19. maddesinde yer alan güvencelere aykırı
olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15.
maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı
değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve
diğerleri, §§ 193-195, 242).
ii. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
85. Anayasa Mahkemesi, soruşturma dosyalarına erişime yönelik
olarak verilen kısıtlama kararlarının tutuklu kişilerin özgürlüklerinden mahrum
bırakılmalarına karşı itirazda bulunma hakkı üzerindeki etkisini birçok
kararında incelemiştir. Bu kararlarda, öncelikle yakalanan veya tutuklanan
kişiye yakalama ya da tutuklama sebeplerinin ve hakkındaki iddiaların bildirilmesi
gerektiği ancak buradaki bildirim yükümlülüğünün isnat edilen suçlamalara esas
tüm bilgi ve delilleri kapsamadığı belirtilmiş; bu bağlamda başvurucunun
tutuklamaya konu suçlamalara ilişkin temel unsurları bilip bilmediği dikkate
alınmıştır (Günay Dağ ve diğerleri,
§§ 168-176; Hidayet Karaca, §§
105-107; Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri,
§§ 248-257).
86. Somut olayda ifade ve sorgu tutanakları, tutukluluğa ilişkin
kararlar, başvurucu veya müdafileri tarafından verilen tutukluluğa ilişkin
dilekçeler ve soruşturma dosyasındaki bilgi ve belgeler incelendiğinde
başvurucunun tutukluluğuna temel teşkil eden bilgi ve belgelerden haberdar
olduğu, bunların içeriği hakkında yeterli bilgiye sahip bulunduğu, tutukluluk
durumuna karşı itirazlarını sunma konusunda kendisine yeterli imkânın tanındığı
görülmektedir.
87. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
88. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
yapılan müdahalenin Anayasa'da bu hakka dair (13. ve 19. maddelerde) yer alan
güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden Anayasa'nın 15. maddesinde
yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek
bulunmamaktadır.
8. Tutukluluk
İncelemeleri Öncesinde Sunulan Savcılık Talebinin ve Tutukluluk İncelemesi
Sırasında Alınan Savcılık Görüşünün Bildirilmediğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
89. Başvurucu, tutukluluk incelemeleri öncesinde sunulan
Savcılık talebinin yanı sıra tutukluluğun devamı kararlarına karşı yaptığı
itirazların incelenmesi sırasında alınan Savcılık görüşlerinin de kendisine
tebliğ edilmediğini belirterek silahların eşitliği ilkesi bağlamında kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
90. Anayasa Mahkemesi, Devran
Duran (aynı kararda bkz. §§ 106-112) kararında; tutukluluk
incelemeleri sırasında alınan Savcılık görüşünün şüpheli veya sanıklara
bildirilmemesinin anayasal önem taşımadığını, içeriğinde başvurucunun cevap
vermesini gerektirmeyen ve daha önce ileri sürülmemiş yeni bir olgudan
bahsedilmeyen durumlarda Savcılık görüşünün başvurucuya bildirilmemesinin
önemli bir zarara da neden olmadığını ifade etmiştir.
91. Somut olayda tutukluluk incelemeleri sırasında alınan
Savcılık görüşünün bildirilmediği ileri sürülmüşse de başvuru formu ve
eklerinde başvurucu, bu görüş yazısında kendisinin cevap vermesini gerekli
kılan ve daha önce haberdar olmadığı yeni bir olgu bulunduğunu dile
getirmemiştir. Ayrıca tutukluluğun devamı kararlarının Savcılık görüşüne
dayanılarak verildiği yönünde bir tespit de bulunmamaktadır. Dolayısıyla somut
olayda başvurucunun iddiaları bakımından anılan karardan ayrılmayı gerektiren
bir durum mevcut değildir.
92. Açıklanan gerekçelerle
anayasal ve kişisel önemden yoksun olması nedeniyle başvurunun bu
kısmının kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Özel Hayata ve Aile
Hayatına Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
93. Başvurucu, görevli ve yetkili olmayan merciler tarafından
hukuka aykırı bir şekilde ağır cezalık suçüstü hâli olmadan arama kararı
verildiğini, haksız olarak evinde ve işyerinde yapılan arama ve elkoyma
işlemleri nedeniyle özel hayata ve aile hayatına saygı haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
a. Arama Kararı Yönünden
94. Anayasa Mahkemesi Hülya
Kar (B. No: 2015/20360, 27/2/2019) kararında, koruma tedbirlerinin
maddi hakları ihlal ettiği iddiaları yönünden bireysel başvuruda yapılması
gereken denetimin sınırlarını çizmiştir. Koruma tedbirine karar veren
makamların tedbir uygulanmasının gerekliliğine dair daha iyi değerlendirme
yapabilecek konumda olmaları nedeniyle geniş takdir yetkisine sahip oldukları
kabul edilmiştir. Bu doğrultuda ancak koruma tedbiri nedeniyle uğranılan
zararın kaçınılmaz olandan ağır sonuçlara yol açtığının veya keyfî
uygulandığının ilk bakışta anlaşılacak kadar açık olduğu hâllerde esas yönünden
daha ileri bir değerlendirme yapılması gerektiği kabul edilmiştir (Hülya Kar, §§ 21-46).
95. Somut olayda soruşturma mercilerince verilmiş arama kararına
dayanılarak başvurucunun konutunda ve işyerinde arama yapılmıştır. Başvurucu,
bu tedbir nedeniyle özel hayatın gizliliği ve aile hayatına saygı haklarının
ihlal edildiğini iddia etmektedir. Söz konusu tedbirin suç delillerini elde
etme amacıyla gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır.
96. Koruma tedbirine yönelik şikâyetlerde Anayasa Mahkemesi
kararın verildiği dönemin şartlarını dikkate alır. Başvuruya konu koruma
tedbiri maddi gerçeğin ortaya çıkmasını temin etmek amacıyla ve suç şüphesi
bulunan hâllerde uygulanmıştır. Söz konusu tedbir öngörülebilir ve kesin bir
hukuki düzenlemeye dayanmakta olup itirazlarını sorumlu makamlar önünde etkin
bir biçimde ortaya koyabilme olanağı başvurucuya tanınmıştır. Bundan başka
tedbir süreklilik arz eder biçimde uygulanmamıştır. Koruma tedbirinin durumun
gerektirdiğinden daha uzun sürdüğü veya hedeflenen amaca ulaşmak bakımından
açıkça elverişsiz olduğu değerlendirilmemiştir.
97. Başvuru konusu koruma tedbirinin türü, süresi, uygulanma
tarzı ve kişinin yaşamı üzerindeki etkileri birlikte değerlendirildiğinde
başvurucunun uğradığı zararın kaçınılmaz olandan ağır olduğu veya koruma
tedbirinin keyfî uygulandığı değerlendirilmemiş; başvurucu da bireysel başvuru
formunda aksini kanıtlayacak bir açıklamada bulunmamıştır.
98. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Elkoyma Kararı
Yönünden
99. Somut olayda başvurucunun dijital materyallerine 5271 sayılı
Kanun'un 134. maddesi kapsamında el konulmuştur. Bu elkoyma işleminin
hukukiliği ve kesin sonuçları derece mahkemeleri tarafından yapılacak yargılama
sonucunda ortaya çıkacaktır. Öte yandan el konulan dijital materyaller ve cep
telefonlarının incelenmesi tamamlandıktan başvurucuya iade edilmesi mümkün
olacaktır. Son olarak 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (j) bendinde "Eşyasına veya
diğer malvarlığı değerlerine, koşulları oluşmadığı halde elkonulan veya
korunması için gerekli tedbirler alınmayan ya da eşyası veya diğer malvarlığı
değerleri amaç dışı kullanılan veya zamanında geri verilmeyen"
kişilerin uğramış olduğu maddi zararları isteyebileceği belirtilmiştir.
Başvurucunun yargılama sonunda elkoyma nedeniyle uğradığı zararları bu tazminat
yoluna başvurmak suretiyle tazmin edebilmesi de mümkün olacaktır. Öte yandan
başvurucu, elkoyma kararına karşı itiraz yoluna başvurduğu yönünde bir iddia ve
kanıt da sunmamıştır. Dolayısıyla başvurunun hukuk sisteminde mevcut idari ve
yargısal yollar tüketilmeksizin yapıldığı anlaşılmaktadır.
100. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
101. Başvurucu; hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillere
yargı makamlarınca itibar edildiğini ve savunma hakkının kısıtlandığını
belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
102. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek
için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§ 16,
17).
103. Somut olayda başvuruya konu yargılamanın istinaf aşamasında
devam ettiği tespit edilmiştir (bkz. § 27). Bu kapsamda başvurucunun bu başlık
altındaki şikâyetlerine ilişkin hukuk sisteminde mevcut yargısal yolları
tüketmeksizin bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.
104. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli
tutulması talebinin KABULÜNE,
B. 1. Yakalama ve gözaltına almanın hukuka aykırı olması
dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutuklamanın hukuki olmaması dolayısıyla kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
3. Tutukluluğun makul süreyi aşması dolayısıyla kişi hürriyeti
ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne
çıkarılmaksızın yapılması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Sulh ceza hâkimliklerinin doğal hâkim, bağımsız ve tarafsız
hâkim ilkelerine aykırı olduğuna ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Tutukluluğun devamı yönündeki kararlara itiraz taleplerinin
değerlendirilmemesi dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
7. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması dolayısıyla kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
8. Tutukluluğa itiraz incelemesinde alınan Savcılık görüşünün
bildirilmemesi dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın anayasal ve
kişisel önemden yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
9. Özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın arama kararı yönünden
açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
10. Özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın elkoyma kararı yönünden başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
11. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların
başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
12/2/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.