TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
FATMA YILMAZ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/14428)
|
|
Karar Tarihi: 13/1/2021
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Basri BAĞCI
|
Raportör
|
:
|
Olcay ÖZCAN
|
Başvurucu
|
:
|
Fatma YILMAZ
|
Vekili
|
:
|
Av. Ferudun Melih İŞMAN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, idareden kiralanan taşınmaz üzerine inşa
edilen yapıların kira sözleşmesinin feshedilmesi üzerine yıkılması sonucunda
meydana gelen zararın giderilmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 25/1/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirilmesine gerek
görülmediğini bildirmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu 1954 doğumlu olup Samsun'un Atakum ilçesinde
ikamet etmektedir.
9. Samsun Büyükşehir Belediyesi (İdare) tarafından alınan
24/7/1987 tarihli karara istinaden 8/9/1983 tarihli ve 2886 sayılı Devlet İhale
Kanunu hükümlerine göre başvurucunun eşi F.Y. ile İdare arasında kira
sözleşmesi imzalanmıştır. Buna göre Atakum Sahil Yolu Burak Reis Tesisleri
isimli yer 24/7/1987-31/12/1987 döneminde beş aylık süreyle F.Y.ye kiraya
verilmiştir. Taraflarca imzalanan kira sözleşmesine ekli açık artırma
şartnamesi ve özel şartnamede özetle;
i. Açık artırma şartnamesinde, kiracının kiralanan yeri
tahsis gayesine uygun kullanmak zorunda olduğu, kiralananı ne hâlde teslim
almış ise kiranın bitiminde o hâlde teslim etmeye mecbur olduğu, İdarenin
kiralananı yeniden ihaleye çıkarmaya ve ihtiyacı için tahliye ettirmeye yetkili
olduğu belirtilmiştir.
ii. Açık artırma şartnamesinde ayrıca İdarenin talebi
üzerine kiracının taşınmazı her zaman tahliye edip İdareye teslime mecbur
olduğu, tahliye nedeniyle kiracının herhangi bir tazminat talebinde
bulunamayacağı ve yaptırdığı sabit tesisleri asla sökemeyeceği vurgulanmıştır.
iii. Özel şartnamede; kiracının mülkte İdareden izin
almadan tadilat yapamayacağı, dükkanı İdareye bırakmak isteyen kiracının
sözleşmenin bitiş tarihinden on beş gün evvel bir dilekçe ile müracaat etmediği
takdirde kira sözleşmesinin bir yıl süreyle uzamış sayılacağı, aktin icrasını
tahammül edilemez hâle getiren sebepler vuku bulduğunda iki tarafın akti fesih
etmeye hakkı bulunduğu, kiracının dükkanda alkollü içki, müstehcen neşriyat,
yanıcı ve patlayıcı maddeler ile buna benzeyen şeyleri satamayacağı, aksi hâlde
derhâl aktin fesih edilebileceği, bu durumda kiralananın derhâl tahliye
edileceği ifade edilmiştir.
iv. Özel şartnamede ayrıca, kiralananın belediye
hizmetlerine lazım olduğunda veya inşaat sebebiyle el koymak gerektiğinde bir
yıllık kira aktinin bitişine bir ay kala yapılacak yazılı fesih ihbarı ile
sözleşmenin sona ereceğine, bu durumda kiracının taşınmazı en geç bir ay içinde
boşaltması gerektiğine, taşınmazın ihalede gösterilen gaye ile
işletilebileceğine, bu hükme aykırı davranış hâlinde tahliyenin peşinen kabul
edildiğine, kira sözleşmesinin bir yıllık olduğuna ve kira sözleşmesinin fesih
edilmemesi hâlinde otomatik olarak bir yıl uzayacağına yer verilmiştir.
10. Kiralanan taşınmazın adı daha sonra Can Düğün Salonu
ve Tesisleri olarak değiştirilmiştir.
11. İdare 13/6/1997 tarihinde başvurucunun eşi tarafından
ruhsatsız inşaat faaliyeti yapıldığını belirterek 3/5/1985 tarihli ve 3194
sayılı İmar Kanunu'nun 32. maddesi uyarınca durdurma kararı vermiş ve mühürleme
yapmıştır. Ayrıca İdare görevlileri tarafından aynı ay içinde düzenlenen
tutanaklarda projesine ve imara aykırı demir profillerle kapalı oturma yeri yapıldığı
ifade edilmiştir.
12. Başvurucu adına düzenlenen 29/6/2000 tarihli vergi
levhasında ana faaliyet adı lokanta ve restoran faaliyeti (içkili ve içkisiz)
olarak belirtilmiştir.
13. Milli Emlak Müdürlüğünün 4/6/2003 tarihinde İdareye
yazdığı yazıda, anılan tesis ile başka tesislerin de bulunduğu alanın kıyı
kenar çizgisi ve mahkeme kararları sonucu kumluğa terk edilmesi sonucu
kiralanan taşınmazın devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerler hâline
gelmesi nedeniyle kira sözleşmelerinin feshedilmesi istenilmiştir.
14. Milli Emlak Müdürlüğü yazısına istinaden İdare
11/11/2003 tarihinde başvurucu ve diğer kişilere kiralanan tesislere ilişkin
kira sözleşmesinin hiçbir surette kiraya verilmemesi ve taşınmazlar üzerinde
İdareye ait olan tesislerin bedellerinin İdareye ödenmesi şartıyla
sözleşmelerin tek taraflı olarak feshedilmesine karar vermiştir. Bu karar
başvurucunun eşi F.Y.ye 14/11/2003 tarihli yazı ile bildirilmiş ve 31/12/2003
tarihinde geçerlilik süresi sona ermekte olan kira sözleşmesinin bu tarih
itibarıyla iptal edildiği ve kira tahakkuklarının da bu tarih itibarıyla
kaldırılacağı ifade edilmiştir.
15. Başvurucu, Atakum Belediye Başkanlığından 1/7/2008
tarihinde içkili restoran işletme izni almıştır.
A. Valilik
Tarafından Verilen Tahliye Kararı ve İptal Davası Süreci
16. Samsun Valiliği (Valilik), başvurucunun kumluğa terk
edilen 1706 ve 1539 parsel no.lu taşınmazın 1967 m²lik kısmını kafeterya ve
restoran yapmak suretiyle işgal ettiği gerekçesiyle 8/1/2008 tarihinde 2886
sayılı Kanun'un 75. maddesi gereğince tahliyesine ve taşınmazın İl
Defterdarlığına teslimine karar vermiştir.
17. Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sisteminden (UYAP) yapılan
incelemede, başvurucu tarafından bu işlemin iptali istemiyle Valilik aleyhine
Samsun 1. İdare Mahkemesinde (1.İdare Mahkemesi) 8/2/2008 tarihinde dava
açıldığı anlaşılmıştır. Dava sırasında Valiliğin savunması alınmaksızın
14/2/2008 tarihinde yürütmenin durdurulmasına karar verildiği, savunmanın
alınmasından sonra 1/5/2008 tarihinde aynı kararın sürdürüldüğü ancak son
olarak 2/7/2018 tarihinde yapılan değerlendirme ile yürütmenin durdurulması
talebinin reddedildiği görülmüştür. 1. İdare Mahkemesinin, İdarenin kira
sözleşmesini 11/11/2003 tarihinde fesih ettiği, işgal edilen taşınmazın
devletin hüküm ve tasarrufu altındaki taşınmazlardan olduğu ve başvurucu ile
Hazine arasında bir kira sözleşmesinin bulunmadığı gerekçesiyle 10/6/2009
tarihinde davayı reddettiği anlaşılmıştır. Anılan kararın Danıştay Onuncu
Dairesince 31/3/2010 tarihinde onandığı ve yapılan karar düzeltme isteminin de
14/12/2012 tarihinde reddedilerek kararın kesinleştiği tespit edilmiştir.
B. İdare
Tarafından Verilen Tahliye ve Yıkım Kararı ile İptal Davası Süreci
18. Valilik tarafından İdareye yazılan 21/2/2013 tarihli
yazıda yapıların İdare tarafından tahliye edilmesi ve yıkılması gerektiği
belirtilmiştir.
19. İdare 29/4/2013 tarihli işlemle kumluğa terkedilen
1706 ve 1539 parsel no.lu taşınmazın 1967 m²lik kısmına yapılan Can Tesisleri
Düğün Salonunun 14/5/2013 tarih, saat 10:00'a kadar tahliye işlemlerinin
yapılarak yıkımının gerçekleştirilmesi, aksi takdirde 4/4/1990 tarihli ve 3621
sayılı Kıyı Kanunu, 3194 sayılı Kanun ile 20/7/1966 tarihli ve 775 sayılı
Gecekondu Kanunu uyarınca tahliye ve yıkımının İdarece yapılacağını ve
masrafının da %20 fazlasıyla tahsil edileceğini başvurucuya bildirmiştir.
20. Başvurucu tarafından İdare işleminin iptali istemiyle
8/5/2013 tarihinde Samsun 2. İdare Mahkemesinde (2. İdare Mahkemesi) dava
açılmıştır. Yargılama sırasında 15/5/2013 tarihinde Samsun Bölge İdare
Mahkemesince dava konusu işlemin yürütmesinin durdurulmasına karar verilmiştir.
21. İdare 30/5/2013 tarihinde 2. İdare Mahkemesinin
yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararı nedeniyle tahliye ve yıkım
işlemlerinin durdurulduğunu belirtmiş, esas karar sonucuna göre işlem
yapılacağını bildirmiştir.
22. 27/6/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilen İdare
işlemi ile 2. İdare Mahkemesinin 7/6/2013 tarihli yürütmenin durdurulması
talebinin reddine ilişkin kararına istinaden yeniden taşınmazın tahliye edilerek
yapıların yıkılmasına karar verildiği, başvurucunun işlemin ertelenmesine
yönelik taleplerinin reddedildiği ve 11/7/2013 tarihinde tahliye ve yıkım
işlemlerinin yerine getirildiği anlaşılmıştır.
23. 2. İdare Mahkemesi 11/11/2003 tarihinde kira sözleşmesinin
sona erdiği, bu tarihten sonra taşınmazın ecrimisil bedeli ödenerek
kullanılmaya devam edildiği, işletmenin üzerinde bulunduğu taşınmazın parsel
sınırı ile kıyı kenar çizgisi arasındaki kamuya ait alanda yer aldığı, yapının
özel mülkiyete konu olmadığı, herhangi bir ruhsat veya izninin bulunmadığı,
başvurucunun kamuya tahsis edilen alanı kullandığı ve bu hususların kesinleşen
mahkeme kararında da yer aldığı gerekçeleriyle davayı 29/5/2014 tarihinde
reddetmiştir.
24. Yapılan temyiz üzerine Danıştay Ondördüncü Dairesi
(Danıştay Dairesi) 28/4/2016 tarihinde, dava konusu işlemin hangi mevzuat hükmü
uyarınca tesis edildiği ya da hangi mevzuatın uygulanacağının belli olmadığı ve
bu nedenle de işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle kararı bozmuştur.
Yapılan karar düzeltme istemi Danıştay Dairesince 26/4/2017 tarihinde
reddedilmiştir.
25. Bozmaya uyan 2. İdare Mahkemesi 17/7/2017 tarihinde
Danıştay Dairesince belirtilen gerekçeyle davayı kabul etmiş ve dava konusu
işlemi iptal etmiştir.
26. UYAP üzerinden yapılan incelemede anılan kararın
Danıştay Dairesince 24/6/2020 tarihinde onandığı anlaşılmıştır.
C. Eşyalara
Verilen Zarar ve Kâr Kaybı İstemiyle Açılan Dava Süreci
27. Yıkım sırasında eşyalarına zarar verildiği
gerekçesiyle 120.000 TL ve gerçekleştirilemeyen düğünler nedeniyle de 240.000
TL olmak üzere toplamda 360.000 TL zararın ödenmesi istemiyle başvurucu
tarafından İdare aleyhine 4/11/2013 tarihinde 1. İdare Mahkemesinde dava
açılmıştır.
28. UYAP üzerinden yapılan incelemede 1. İdare Mahkemesinin
28/3/2014 tarihinde, başvurucu tarafından işgal edilen devletin hüküm ve
tasarrufu altındaki alanın boşaltılarak kamunun kullanımına açılmasının
sağlanmasının idarelerin görevi olduğu, İdarenin yasal prosedürleri takip
ederek işlemler tesis ettiği, tesis edilen işlemlerin başvurucuya tebliğinin
sağlandığı ve yargısal denetime ilişkin sonuçlar beklenerek hukuka saygılı
davranıldığı, en son taşınmazın boşaltılmasının istenilmesine karşın
başvurucunun verilen makul süre içinde taşınmazı boşaltmaması nedeniyle işgale
kamu gücü kullanılmak suretiyle son verildiği gerekçesiyle davayı reddettiği
anlaşılmıştır.
29. Ayrıca bu karara karşı yapılan temyiz isteminin de
11/5/2016 tarihinde Danıştay Dairesince reddedildiği ve kararın onandığı
görülmüştür.
D. Muhdesat
Bedelinin Tahsili İstemiyle Açılan Dava ve Bireysel Başvuru Süreci
30. Başvurucu, Samsun 3. Asliye Hukuk Mahkemesine
başvurmuş ve taşınmaz üzerindeki yapılar hakkında delil tespiti yapılmasını
istemiştir. Yapılan tespit sonrası 16/5/2013 tarihinde inşaat mühendisi
bilirkişi tarafından hazırlanan raporda; tespiti yapılan Can Düğün Salonu, cafe
salonu, joker cafe salonu, mutfak ve tuvalet, ahşap cafe, ahşap büfe, bahçe
çevre duvarı, seramik ve mermer kaplama, bahçe peyzaj işleri şeklindeki
yapıların devletin hüküm ve tasarrufu altındaki alanda bulundukları ve toplamda
463.584 TL imalat bedelinin hesaplandığı belirtilmiştir.
31. Başvurucu 25/10/2013 tarihinde İdare ve Valilik
aleyhine 2. İdare Mahkemesinde dava açmıştır. 463.584 TL muhdesat bedeli zarar
talebinde bulunan başvurucu bu davada özetle;
i. Can Tesisleri Düğün Salonunun yönetmelikte hasat
mevsiminde tahliye işlemi yapılmayacağının belirtilmesine rağmen ve işlerin en
yoğun olduğu sezonda İdare tarafından 11/7/2013 tarihinde yıkıldığını, 1987 yılında
ihale ile kiralanıp o tarihten bu yana aralıksız olarak faaliyetini sürdüren
tesisin korunması gereken yapılardan olduğunu ve lehine müktesep hak oluştuğunu
ifade etmiştir.
ii. İdarenin imar çalışmaları ve imar düzenlemeleri ile
ilgili hiçbir hukuki gerekçe göstermeden tahliye ve yıkım talep etme yetkisi
bulunmadığını, taşınmazın işgal edilmediğini, doldurma veya kurutma yoluyla
elde edilmediğini, sahil yolu çalışmasına engel olmadığını ve tesisin turizm
işletme belgesine sahip olduğunu ileri sürmüştür.
32. 2. İdare Mahkemesi 3/7/2014 tarihinde davayı
reddetmiştir. Kararın gerekçesinde özetle şu hususlara yer verilmiştir:
i. Kira sözleşmesinin İdarece 11/11/2003 tarihinde sona
erdirildiği, bu tarihten sonra taşınmazın kiraya verilmediği gibi ecrimisil
tahsilatının da yapılmadığı, kumluğa terk edilen yaklaşık 1967 m²lik kısmı
başvurucunun Can Kafeterya Tesisleri adıyla işlettiği, Valilik tarafından
8/1/2008 tarihinde taşınmazın tahliyesine karar verildiği, bu işleme karşı
açılan davanın reddedilerek kesinleştiği,11/7/2013 tarihinde yapının içinde
bulunan eşyaların boşaltılarak başvurucunun oğlu C.Y.ye teslim edildiği ve
sonra tahliye ile yıkım işleminin gerçekleştirildiği ifade edilmiştir.
ii. İdarenin 2003 yılından bu yana devam eden tahliye ve
yıkıma ilişkin işlemlerinin ancak 2013 yılında gerçekleştirilebildiği,
başvurucunun kira sözleşmesi olmaksızın devletin hüküm ve tasarrufu altındaki
taşınmazı kullandığını bildiği ve bu taşınmazın tahliyesine ilişkin yargısal
denetimden geçen süreçte tüm davalarda haksız çıktığı hâlde hâlen taşınmazı
tahliyeye yanaşmadığı ve yapıyı kendi isteği ile boşaltmadığı vurgulanmıştır.
iii. Başvurucunun işgal ettiği devletin hüküm ve
tasarrufu altındaki alanın boşaltılarak kamunun kullanımına açılmasının
sağlanmasının İdarenin görevi olduğuna değinen 2. İdare Mahkemesi, İdare
tarafından yasal prosedürlerin takip edilerek işlemlerin tesis edildiğini ve
işlemlerin başvurucuya tebliğinin sağlandığını, yargısal sürecin
beklenildiğini, en son taşınmazın boşaltılmasının istenilmesine karşın verilen
makul süre içinde taşınmazı boşaltmaması nedeniyle başvurucu işgaline kamu gücü
kullanılmak suretiyle son verildiğini ve bu süreçte İdareye yüklenebilecek
herhangi bir hizmet kusurunun bulunmadığını belirtmiştir.
33. Karar Danıştay Dairesince 11/5/2016 tarihinde onanmış
ve yapılan karar düzeltme istemi de 7/12/2016 tarihinde reddedilmiştir.
34. Nihai karar 2/1/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir.
35. Başvurucu 25/1/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
36. 3621 sayılı Kanun’un ''Kıyının Korunması, Yapı
Yasağı, Kıyı ve Denizde Yapılacak Yapılar'' kenar başlıklı 6. maddesinin
ilgili kısmı şöyledir:
"Kıyı, herkesin eşitlik ve
serbestlikle yararlanmasına açık olup, buralarda hiçbir yapı yapılamaz; duvar,
çit, parmaklık, telörgü, hendek, kazık ve benzeri engeller oluşturulamaz.
...''
37. 3621 sayılı Kanun’un ''Doldurma ve Kurutma Yoluyla
Arazi Kazanma ve Bu Araziler Üzerinde Yapılabilecek Yapılar'' kenar
başlıklı 7. maddesi şöyledir:
"Kamu yararının gerektirdiği
hallerde, uygulama imar planı kararı ile deniz, göl ve akarsularda ekolojik
özellikler dikkate alınarak doldurma ve kurutma suretiyle arazi elde
edilebilir.
(Değişik fıkra: 18/6/2017–7033/34 md.)
Bu gibi yerlerde doldurma veya kurutmayı yapacak ilgili idarenin valiliğe
iletilen teklifi, valilik görüşü ile birlikte Çevre ve Şehircilik Bakanlığına
gönderilir. Bakanlık, konusuna göre ilgili kuruluşların görüşünü de almak
suretiyle teklifi inceler. Uygun bulunması halinde ilgili idare tarafından
uygulama imar planı hazırlanır. Bu yerler için yapılacak planlar hakkında
3/5/1985 tarihli ve3194 sayılı İmar Kanunu hükümleri uygulanır. Ancak bu
planlar Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından; 12/3/1982 tarihli ve 2634
sayılı Turizmi Teşvik Kanunu kapsamında kalan alanlardaki planlar, anılan
Kanunun 7 nci maddesine göre ve 4737 sayılı Kanun kapsamında kalan alanlardaki
planlar ise anılan Kanunun 4/A, 4/C ve 4/Ç maddelerine göre tasdik edilir.
Doldurma ve kurutma işlemleri yürürlükteki mevzuat hükümlerine göre yapılır. Bu
araziler Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır, özel mülkiyet konusu olamaz.
Bu alanlar üzerinde 6 ncı maddede
belirtilen yapılar ile yol, açık otopark, park, yeşil alan ve çocuk bahçeleri
gibi teknik ve sosyal altyapı alanları düzenlenebilir.''
38. 3621 sayılı Kanun’un ''Sahil Şeridinde
Yapılabilecek Yapılar'' kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
"Uygulama imar planı bulunmayan
alanlardaki sahil şeritlerinde, 4 üncü maddede belirtilen mesafeler içinde hiç
bir yapı ve tesis yapılamaz.
Uygulama imar planı bulunan yerlerde
duvar, çit, parmaklık, telörgü, hendek, kazık ve benzeri engeller
oluşturulamaz. Moloz, toprak, curuf, çöp gibi kirletici ve çevreyi bozucu
etkisi olan atık ve artıklar dökülemez, kazı yapılamaz.
Ancak bu alanlarda; uygulama imar planı
kararıyla altı ve yedinci maddede belirtilen yapı ve tesislerle birlikte toplum
yararına açık olmak şartıyla konaklama hariç günü birlik turizm yapı ve
tesisleri yapılabilir. ''
39. 3621 sayılı Kanun’un ''İmar Mevzuatına Aykırı Yapı''
kenar başlıklı 14. maddesi şöyledir:
"Bu Kanun kapsamında kalan
alanlarda ruhsatsız yapılar ile ruhsat ve eklerine aykırı yapılar hakkında 3l94
sayılı İmar Kanununun ilgili hükümleri uygulanır.''
40. 3621
sayılı Kanun’un ''Ceza Hükümleri'' kenar başlıklı 15. maddesinin ilgili
kısmı şöyledir:
"(Değişik: 23/1/2008 – 5728/466
md.) Kıyıda ve uygulama imar planı bulunan sahil şeritlerinde duvar, çit,
parmaklık, tel örgü, hendek, kazık ve benzeri engelleri oluşturanlara ikibin
Türk Lirasından onbin Türk Lirasına kadar idarî para cezası verilir. Ayrıca
oluşturulan engellerin beş günden fazla olmamak üzere belirlenen süre zarfında
kaldırılmasına karar verilir. Bu süre zarfında engellerin ilgililer tarafından
kaldırılmaması halinde, masrafı yüzde yirmi zammıyla birlikte kendilerinden
kamu alacaklarının tahsili usulüne göre tahsil edilmek üzere kamu gücü
kullanılmak suretiyle derhal kaldırılır. Kabahatin tekrarı halinde, ceza üst
sınırdan verilir.
...
Birinci fıkrada sayılan yerlerde
ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı olarak yapı yapan kişilere Türk Ceza
Kanunu veya İmar Kanunu hükümlerine göre verilecek ceza bir kat artırılır.
İlgili kanunlarda belirtilen makamların
yetkileri saklı kalmak üzere, bu maddede belirtilen idarî yaptırımlara karar
vermeye mahalli mülki amir yetkilidir. ''
41. 775 sayılı Kanun’un ''Yeniden gecekondu yapımının
önlenmesi'' başlıklı 18. maddesi şöyledir:
"Bu kanunun yürürlüğe girdiği
tarihten sonra, belediye sınırları içinde veya dışında, belediyelere, Hazineye,
özel idarelere, katma bütçeli dairelere ait arazi ve arsalarda veya Devletin
hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerde yapılacak, daimi veya geçici bütün
izinsiz yapılar, inşa sırasında olsun veya iskan edilmiş bulunsun, hiçbir karar
alınmasına lüzum kalmaksızın, belediye veya Devlet zabıtası tarafından derhal
yıktırılır.
Yıkım sırasında lüzum hasıl olduğunda,
belediyeler ilgili mülkiye amirlerine başvurarak yardım istiyebilirler.
Mülkiye amirleri, Devlet zabıtası ve
imkanlarından faydalanmak suretiyle, izinsiz yapıların yıkım konusunda
yükümlüdürler.
Özel kişilere veya bu maddenin 1 inci
fıkrasında sözü geçenler dışındaki tüzel kişilere ait arazi ve arsalar üzerinde
yapılacak izinsiz yapılar hakkında, arsa sahiplerinin yazılı müracaatları
üzerine ve mülkiyet durumlarını tevsik etmeleri şartiyle bu madde hükümleri,
aksi halde genel hükümler ve 3194 sayılı İmar Kanunu hükümleri uygulanır.''
42. 775 sayılı Kanun’un ''Ceza hükümler'' başlıklı
37. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Bu Kanun hükümlerinden faydalanmak
amacıyla yalan beyanda bulunan veya hakikate aykırı beyanname verenler ile bu
Kanunun yayımından sonra belediye sınırları içinde veya dışında belediyelere,
Hazineye, özel idarelere veya katma bütçeli dairelere ait arazi ve arsalar
üzerinde veya Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerde izinsiz yapı
yapanlar, yaptıranlar, bu gibi yapıları satanlar, bağışlayanlar, rehin edenler
veya diğer şekillerde devredenler ve bilerek devir ve satın alanlar, Türk Ceza
Kanunu hükümlerine göre cezalandırılır.
...
Bu kanun hükümlerine aykırı olarak
işgalde bulunanlarla oturma hakkını kaybedenler, ilgili belediyelerce 6126
sayılı Kanunda belirtilen şekilde tahliye ettirilirler.
..''
43. 2886 sayılı Kanun’un ''Ecrimisil ve tahliye''
başlıklı 75. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
''Devletin özel mülkiyetinde veya
hüküm ve tasarrufu altında bulunan taşınmaz malları, özel bütçeli idarelerin
mülkiyetinde bulunan taşınmaz mallar ve Vakıflar Genel Müdürlüğü ile idare ve
temsil ettiği mazbut vakıflara ait taşınmaz malların, gerçek ve tüzelkişilerce
işgali üzerine, fuzuli şagilden, bu Kanunun 9 uncu maddesindeki yerlerden
sorulmak suretiyle, idareden taşınmaz ve değerleme konusunda işin ehli veya
uzmanı üç kişiden oluşan komisyonca tespit tarihinden geriye doğru beş yılı
geçmemek üzere tespit ve takdir edilecek ecrimisil istenir. Ecrimisil talep
edilebilmesi için, idarelerin işgalden dolayı bir zarara uğramış olması
gerekmez ve fuzuli şagilin kusuru aranmaz.
(Ek cümle: 23/7/2010-6009/24 md.)
Ecrimisile itiraz edilmemesi halinde yüzde yirmi, peşin ödenmesi halinde ise
ayrıca yüzde onbeş indirim uygulanır. Ecrimisil fuzuli şagil tarafından rızaen
ödenmez ise, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun
hükümlerine göre tahsil olunur.
Kira sözleşmesinin bitim tarihinden
itibaren, işgalin devam etmesi halinde, sözleşmede hüküm varsa ona göre hareket
edilir. Aksi halde ecrimisil alınır.
İşgal edilen taşınmaz mal, idarenin
talebi üzerine, bulunduğu yer mülkiye amirince en geç 15 gün içinde tahliye
ettirilerek, idareye teslim edilir.
...''
44. 19/6/2007 tarihli ve 26557 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan Hazine Taşınmazlarının İdaresi Hakkında Yönetmelik'in (Hazine
Taşınmazlarının İdaresi Hakkında Yönetmelik) "Tespit" kenar
başlıklı 84. maddesi şöyledir:
''(1) Hazine taşınmazlarından kiraya
verilen, irtifak hakkı kurulan veya kullanma izni verilenlerin dışında
kalanların fiilî durumları, İdarece hazırlanan program dâhilinde mahallinde
tespit edilir. Tespitten önceki sürelere ait işgal ve tasarruflar sebebiyle
ecrimisil takip ve tahsilatı yapılarak bu taşınmazlar denetim ve idare altına
alınır.
(2) Taşınmazın mahallinde düzenlenecek
Taşınmaz Tespit Tutanağında (Ek-8); işgalin başlangıç tarihi, taşınmazın işgale
veya kullanıma konu olan yüzölçümü, işgalcileri, kullanım amacı, ecrimisil
takdirinde yararlanılabilecek bilgiler ile bilinmesinde yarar görülen diğer
bilgilere yer verilir.''
45. Hazine Taşınmazlarının İdaresi Hakkında Yönetmelik'in
"Tahliye" kenar başlıklı 89. maddesi şöyledir:
''(1) Kiraya verilen, irtifak hakkı
kurulan veya kullanma izni verilen taşınmazlardan süresi dolduğu hâlde tahliye
edilmeyen, sözleşmesi feshedilen veya herhangi bir sözleşmeye dayanmaksızın
fuzuli olarak işgal edilen Hazine taşınmazlarının tahliyesi; hasat sezonu, iş
ve hizmetlerin mevsimlik faaliyet dönemi de dikkate alınarak defterdarlık veya
malmüdürlüğünün talebi üzerine, bulunduğu yer mülki amirince en geç onbeş gün
içinde sağlanarak, taşınmaz İdarece görevlendirilecek memurlara boş olarak
teslim edilir.
(2) Üzerinde sabit tesis bulunan
taşınmazların tahliyesinden ve teslim alınmasından sonra, eski kiracısı veya
fuzuli şagiline bu tesisler kendilerine ait ise yıktırılıp enkazının en geç
otuz gün içinde götürülmesi, aksi hâlde masrafları kendisinden tahsil edilmek
üzere yıkım ve enkaz götürme işinin İdarece yapılacağı tebliğ olunur. Verilen
bu süre sonunda tesis yıktırılıp enkaz götürülmediği takdirde masrafları
bilahare eski kiracı veya fuzuli şagilden alınmak üzere bu işlem İdarece
yapılır.
(3) Men’i müdahale ve kal ile ilgili
yargı kararlarının icra dairelerince, vali veya kaymakam tarafından verilen
tecavüzün önlenmesi ile ilgili kararların infaz memurlarınca uygulanması
sırasında gerekli olan araç, gereç ve personel kamu idarelerinden sağlanır.
Bunun mümkün olmaması durumunda yıkım işlemi, 4/1/2002 tarihli ve 4734 sayılı
Kamu İhale Kanununa göre ihale edilir."
46. 3/8/1990 tarihli ve 20594 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan Kıyı Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik'in (Kıyı Kanununun
Uygulanmasına Dair Yönetmelik) "Sahil Şeridinin Belirlenmesi" başlıklı
16. maddesi şöyledir:
''(Değişik:RG-13/10/1992-21374) Sahil
Şeridinin belirlenmesinde aşağıdaki esaslara uyulur.
a) (Değişik: RG 30/3/1994-21890)
Uygulama imar planı ilk defa yapılacak alanlarda, köy yerleşik alanlarında ve
iskan dışı alanlarda sahil şeridi, kıyı kenar çizgisinden itibaren kara yönünde
yatay olarak en az 100 metre genişliğinde olmak üzere belirlenir. Bu alanlar
kapsamında daha önce mevzii imar planı onaylanmış alanların kalması durumunda,
mevzii imar planının kısmen veya tamamen yapılaşma bulunmayan imar adalarında
da sahil şeridi en az 100 metre olarak belirlenir.
b) (Değişik: RG- 30/3/1994-21890) 11
Temmuz 1992 tarihinden önce onaylanmış uygulama imar planı bulunan kentsel ve
kırsal yerleşmelerde, turizm merkez ve alanlarındaki turizm amaçlı alanlar ile
turizm merkez ve alanlarındaki kentsel ve kırsal yerleşmelerde kısmen veya
tamamen yapılaşma varsa onaylı imar planındaki sahil şeridi geçerlidir. Aksi halde
sahil şeridi (c) bendi uyarınca belirlenir.
c) (Değişik: RG- 30/3/1994-21890) 11
Temmuz 1992 tarihinden önce onaylanmış mevzii imar planı ve turizm merkez ve
alanlarındaki turizm dışı kullanımlara yönelik mevzii imar planı bulunan
alanlarda; planda belirlenen sahil şeridinin başlangıcından itibaren ilk sırada
yer alan imar adalarının kısmen veya tamamen yapılaşmış olması durumunda,
gerisindeki imar adalarında kısmen veya tamamen yapılaşma olup olmadığına
bakılmaksızın onaylı plandaki sahil şeridine uyulur. İlk sırada yer alan imar
adalarında kısmen veya tamamen yapılaşma olmaması durumunda geriye doğru diğer
imar adalarının durumu değerlendirilerek kısmen veya tamamen yapılaşma
bulunanlarının kıyı yönündeki cephe hattı esas alınarak sahil şeridi belirlenir.
1 Temmuz 1992 tarihinden önce onaylanmış
uygulama imar planlarının kısmi yapılaşma bulunmayan alanları ile ilgili
gerekli revizyonlar en çok 1 yıl içinde Kanun ve bu Yönetmelik hükümlerine göre
yapılır. Boş ve kısmi yapılaşma bulunmayan alanlarda bu işlemler yapılmadan
yapı ruhsatı verilmez.
Sahil şeridinde kıyıya geçişi
engelleyecek şekilde; duvar, çit, parmaklık, tel örgü, hendek, kazık ve benzeri
engeller oluşturulamaz. Moloz, toprak, curuf, çöp gibi çevreyi bozucu etkisi
olan atık ve artıklar dökülemez, kazı yapılamaz.
Sahil şeridinde 11 Temmuz 1992
tarihinden önce yürürlükteki plan ve/veya mevzuata uygun olarak yapılmış veya
inşaat ruhsatı alınarak en az subasman seviyesine kadar inşaatı tamamlanmış
yapılardaki müktesep haklar saklıdır. Bu hüküm, üzerine birden fazla yapı
yapılmak üzere ruhsat alınmış parsellerdeki en az subasman seviyesindeki
yapılar için de geçerlidir.
Sahil şeridinin birinci bölümünde yeni
taşıt yolları açılamaz. Ancak 11 Temmuz 1992 tarihinden önce mevzuat
hükümlerine uygun olarak onaylanmış planlara göre yapımına başlanmış veya
kullanılmakta olan Devlet Karayolları ile yapımı gerçekleştirilmiş imar
yollarındaki müktesep haklar saklıdır. İnşaatına başlanmış imar yollarında ise
mümkün olan en kısa mesafede iç yollarla bağlantı sağlanmak üzere imar planı
revizyonu yapılır. Sahil şeridi birinci bölümünde ancak iç yollarla dolgu
alanlarındaki yapılmış veya yapılacak yolları bağlayan kısa geçişler için imar
yolları planlanabilir.''
47. Kıyı Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik'in
"İmar Mevzuatına Aykırı Yapı" başlıklı 20. maddesi şöyledir:
''Kıyılarda, doldurma ve kurutma
yoluyla kazanılan alanlarda ve sahil şeritlerinde Kanun, plan ve bu Yönetmelik
hükümlerine uyulmadan, ruhsatsız, ruhsat ve eklerine aykırı yapı yapılması
halinde, 3194 sayılı İmar Kanununun 32 nci maddesi hükümleri uyarınca, aynı
Kanunda belirlenen yasal süreler içinde gerekli işlem yapılır.''
B. Uluslararası
Hukuk
48. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadında,
mülkiyet hakkının kapsamı konusunda mevzuat hükümlerinden ve derece
mahkemelerinin bunlara ilişkin yorumundan bağımsız olarak özerk bir yorum esas
alınmaktadır (Depalle/Fransa [BD], B. No: 34044/02, 29/3/2010 § 62; Anheuser-Busch
Inc./Portekiz [BD], B. No: 73049/01, 11/1/2007, § 63; Öneryıldız/Türkiye
[BD], B. No: 48939/99, 30/11/2004, § 124; Broniowski/Polonya [BD],
B. No: 31443/96, 22/6/2004, § 129).
49. AİHM, mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasının
ancak müdahalenin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu
Protokol'ün 1. maddesinin anlamı kapsamında bir mülk ile ilişkili olması
durumunda ileri sürülebileceğini belirtmektedir. Buna göre alacak haklarını da
içeren mevcut mülk veya mal varlığı yanında mülkiyet hakkının elde
edilebileceği yönündeki en azından bir meşru beklenti de mülkiyet hakkı
kapsamında değerlendirilebilir (Kopecký/Slovakya [BD], B. No:
44912/98, 28/9/2004,§ 35; Lihtenştayn Prensi Hans-Adam II/Almanya [BD],
B. No: 42527/98, 12/7/2001, § 83; meşru beklenti kavramının ilk defa
geliştirildiği kararlar için bkz. Pine Valley Developments Ltd. ve
diğerleri/İrlanda, B. No: 12742/87, 29/11/1991, § 51; Stretch/Birleşik
Krallık, B. No: 44277/98, 24/6/2003, § 35; Pressos Companía Naviera S.A.
ve diğerleri/Belçika, B. No: 17849/91, 20/11/1995, § 31).
50. Öneryıldız/Türkiye kararına konu olayda,
Ümraniye çöplüğünde meydana gelen metan gazı patlaması sonucu gerçekleşen
toprak kayması dolayısıyla başvurucuya ait gecekondu zarar görmüştür. AİHM,
başvurucunun konutunun bulunduğu taşınmazın Hazineye ait olduğunu ve bir gün bu
taşınmazı devralma beklentisinin mülk teşkil etmediğini kabul etmiştir. Ancak
AİHM, 1988 yılında ruhsatsız olarak inşa edilmesinden 1993 yılında meydana
gelen kazaya kadar belediye makamlarınca anılan taşınmazda bulunan gecekondunun
yıktırılmadığına dikkat çekmiştir. Kararda; yetkili makamların başvurucu ve
yakın akrabalarının bu evde oluşturdukları toplum ve aile çevresinde hiç
rahatsız edilmeden yaşamasına izin verildiği, üstelik başvurucudan emlak
vergisi alındığı ve ücret karşılığında başvurucunun kamu hizmetlerinden yararlanmasının
sağlandığı belirtilmiştir. AİHM bu sebeple yetkili makamların başvurucu ve
akrabalarının meskenleri ile taşınır mallarında mülkiyet hakkına ilişkin bir
menfaate sahip olduğunun fiilî (de facto) olarak kabul edildiği
tespitinde bulunmuştur. AİHM; imar uygulamaları bakımından belirli bir takdir
yetkisi olduğunu ancak bu takdir hakkının zamanında, uygun ve hepsinden
önemlisi tutarlı bir şekilde harekete geçme yükümlülüğünü sona erdirmeyeceğini
belirtmiştir. AİHM'e göre somut olayda bu yükümlülüğe uyulmadığı gibi kaçak
yapıları engellemeye yönelik kanunların uygulanmasında oluşturulan
belirsizliğin başvurucunun meskenine ilişkin durumun bir gece içinde
değişebileceğini sanmasına neden olması mümkün değildir. AİHM, başvurucunun
meskenine yönelik mülkiyet hakkına ilişkin menfaatinin Sözleşme'ye ek 1 No.lu
Protokol'ün 1. maddesinin ilk cümlesi çerçevesinde önemli bir menfaat ve
dolayısıyla bir mülk oluşturduğu sonucuna varmıştır (Öneryıldız/Türkiye,
§§ 124-129).
51. Keriman Tekin ve diğerleri/Türkiye (B. No:
22035/10, 15/11/2016) kararına konu olay 1997 yılında yaptırılan başvuruculara
ait konutun bir okul inşaatı sırasında zarar görmesi nedeniyle mülkiyet
hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Bu olayda derece mahkemeleri
konutun ruhsatsız olduğu gerekçesiyle başvurucuların tazminat taleplerini
reddetmişlerdir. Öneryıldız/Türkiye kararına atıfla ruhsatsız olarak
yapılmış olsa da kamu makamlarınca bu yapının yıktırılmadığı veya yıkımı
yönünde bir işleme de girişilmediğine dikkat çekilerek tapuya tescil edilen
konut yönünden başvurucuların Sözleşme'ye ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesinin
birinci paragrafında ifade edilen anlamda mülk teşkil edebilecek menfaatlerinin
olduğu belirtilmiştir (Keriman Tekin ve diğerleri/Türkiye, §§ 40-47).
AİHM; başvuruyu genel ilke niteliğindeki mülkiyetten barışçıl yararlanma
hakkına ilişkin birinci kural çerçevesinde incelemiş (Keriman Tekin ve
diğerleri/Türkiye, §§ 52, 55), müdahalenin kanuni dayanağının çevreyi
korumak yönünde bir meşru amacı içerdiğini kabul etmiştir (Keriman Tekin ve
diğerleri/Türkiye, §§ 68, 69). Ancak AİHM'e göre somut olayın koşullarında
oluşan maddi zarara rağmen başvurucuların tazminat taleplerinin reddedilmesi,
başvurucuların mülkiyet hakkı kapsamındaki menfaatleri ile kamunun yararı
arasındaki adil dengeyi bozmuş; başvuruculara aşırı ve olağan dışı bir külfet
yükletilmesine yol açmıştır. AİHM, bu gerekçelerle başvurucuların mülkiyet
haklarının ihlaline karar vermiştir (Keriman Tekin ve diğerleri/Türkiye, §§
70, 71).
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
52. Mahkemenin 13/1/2021 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
53. Başvurucu; yıkım kararının iptali istemiyle açılan
davada işlemin hukuka aykırılığının tespit edildiği hâlde muhdesat bedeli için
açtığı tam yargı davasının reddedildiğini belirtmiştir. Yapılan işlemde kamu
yararı bulunmadığını, keyfî olduğunu ve işgalci olarak kabul edilemeyeceğinin
yargı kararları ile belirlendiğini ifade eden başvurucu, Valiliğin taşınmaz
hakkında herhangi bir yetkisi bulunmadığını ve Kıyı Kanununun Uygulanmasına
Dair Yönetmeliğe göre müktesep hakkının bulunduğunu vurgulamıştır. Başvurucu,
tahliye ve yıkım kararı sonrası açılan davada yürütmenin durdurulmasına karar
verildiğini, bunun üzerine İdarece esas karar verilinceye kadar işlem
yapılmayacağı belirtildiğinden kış aylarında yapılan düğün rezervasyonları
gereğince işine devam ettiğini ancak esas karar verilmeden 11/7/2013 tarihinde
tahliye ve yıkımın gerçekleştirildiğini, yirmi yedi yıllık işini ve emeğini
kaybettiğini belirterek özel ve aile hayatına saygı, çalışma, mülkiyet ve adil
yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
54. Anayasa’nın “Mülkiyet hakkı” kenar başlıklı
35. maddesi şöyledir:
“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla,
kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum
yararına aykırı olamaz.”
55. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucu, mülkiyet hakkı dışında özel ve aile hayatına saygı, çalışma
ve adil yargılanma haklarının da ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Somut olayda
özellikle başvurucunun eşyalarının zarara uğraması ve kâr kaybı zararına
ilişkin ayrı bir dava açtığı ve bu dava sonrası bireysel başvuruda bulunmadığı
da dikkate alındığında başvurucunun asıl şikâyetinin İdareden ihale ile
kiraladığı taşınmaz üzerine yaptığı yapıların kira sözleşmesinin feshedilmesi
sonucunda yıkılması nedeniyle uğranılan zararın karşılanmamasına yönelik olduğu
anlaşıldığından başvurucunun bütün şikâyetleri mülkiyet hakkının ihlali iddiası
kapsamında incelenmiştir.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
56. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
a. Mülkün
Varlığı
57. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikâyet eden bir
kimse, önce böyle bir hakkının var olduğunu kanıtlamak zorundadır (Mustafa
Ateşoğlu ve diğerleri, B. No: 2013/1178, 5/11/2015, §§ 49-54).
58. Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir." denilmek
suretiyle mülkiyet hakkı güvenceye bağlanmıştır. Anayasa'nın anılan maddesiyle
güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla
değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM,
E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Bu bağlamda mülk olarak
değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan menkul ve gayrimenkul mallar
ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı ayni ve fikrî hakların yanı sıra
icrası kabil olan her türlü alacak da mülkiyet hakkının kapsamına dâhildir (Mahmut
Duran ve diğerleri, B. No: 2014/11441, 1/2/2017, § 60).
59. Anayasa'da yer alan mülkiyet hakkı mevcut mal, mülk
ve ekonomik değerleri koruyan bir temel haktır. Kişinin hâlihazırda sahibi
olmadığı bir mülkün mülkiyetini kazanma beklentisi -bu konudaki menfaati ne
kadar güçlü olursa olsun- mülkiyet kavramı içinde değildir (Kemal Yeler ve
Ali Arslan Çelebi, B. No: 2012/636, 15/4/2014, § 36).
60. Kamu malı niteliğindeki arazi üzerinde şehir
planlaması ile ilgili düzenlemelere aykırı olarak inşa edilen yapıların
kullanılmasından kaynaklanan ekonomik menfaatin bazı durumlarda Anayasa'nın 35.
maddesi kapsamında mülk teşkil etmesi mümkündür. Bu bakımdan şehir planlaması
ile ilgili düzenlemelere aykırı şekilde inşa edilmiş olması sebebiyle idari
makamlarca yapının her an yıkılması mümkün bulunmasına rağmen bu yönde bir
girişimde bulunulmaması ve önlem alınmaması, uzunca bir süre bu duruma sessiz
kalınması, esasen yapı sebebiyle vergi tahsil edilmesi veya yapının kamu
hizmetlerinden yararlandırılması suretiyle bu alanlarda sosyal ortam ve aile
ortamının oluşturulmasına izin verilmesi hâlinde, inşa edilen yapının
kullanılmasından kaynaklanan ekonomik değerin Anayasa'nın 35. maddesi
çerçevesinde önemli bir mal varlığı değeri ve dolayısıyla bir mülk
oluşturduğunun kabul edilmesi gerekir (Nazif Kılıç, B. No: 2014/5162,
15/6/2016, § 35).
61. Anayasa Mahkemesi Nazif Kılıç başvurusunda,
gecekondunun başvurucu tarafından yaptırıldığına ve uzun bir zamandan bu yana
kullanıldığına dikkat çekmiştir. Kararda; kaçak olarak inşa edildiği anlaşılan
gecekondunun yıkımı ve izinsiz dikilen ağaçların sökülmesi için gerekli
imkânlara sahip bulunan idarece uzun bir süre girişimde bulunulmadığı gibi
belediyecilik hizmetleri sunulması suretiyle bu alanda sosyal ortam ve aile
çevresinin kurulmasına müsaade edilmesi karşısında yıkılan gecekondu ve sökülen
ağaçların kullanımının başvurucu yönünden önemli bir ekonomik menfaat teşkil
ettiği, bu yönden başvurucunun mülkiyet hakkının bulunduğu kabul edilmiştir (Nazif
Kılıç, § 40).
62. Ayşe Öztürk (B. No: 2013/6670, 10/6/2015)
kararı ise tapu tahsis belgesi bulunan taşınmaz üzerindeki konutun tazminat
ödenmeksizin yıktırılmasına ilişkindir. Bu kararda da tapu tahsis belgesiyle
başvurucuya tahsis edilen arazi üzerinde başvurucu tarafından bina yapıldığı ve
binanın uzun süredir kullanıldığı, Maliye Hazinesi tarafından bina yapılmasına
veya kullanılmasına engel olunmadığı gibi binaya ilişkin emlak vergilerinin de
tahsil edildiği vurgulanmıştır. Anayasa Mahkemesi -arazi üzerindeki binanın
başvurucu tarafından yapılarak kullanıldığı ve Maliye Hazinesinin herhangi bir
itirazının olmadığı dikkate alındığında- bina üzerinde başvurucunun mülkiyet
hakkının bulunduğunu kabul etmiştir (Ayşe Öztürk, § 85).
63. Rifat Algan (B. No: 2014/19138, 22/2/2018) ve İrfan
Öztekin (B. No: 2014/19140, 5/12/2017) kararlarına konu olayda 2005 yılında
idarenin yapmış olduğu okul inşaatı sırasında meydana gelen toprak kayması
sonucunda başvurucuların taşınmazları üzerinde kaçak olarak inşa edilen yapılar
zarar görmüştür. Kararda; kaçak olarak inşa edildiği anlaşılan yapıların yıkımı
için idarenin gerekli imkânlara sahip olmasına rağmen yaklaşık yirmi iki yıl
gibi uzun bir süre girişimde bulunmadığı gibi bu süre zarfında başvurucuların
belediyecilik hizmetlerinden de yararlandırıldığı, bu süre zarfında
başvurucuların bu binalarda sosyal ortam ve aile çevresinin kurulmasına müsaade
edildiği vurgulanmıştır. Dolayısıyla bu kadar uzun bir süre boyunca söz konusu
binanın kullanımının başvurucular bakımından önemli bir ekonomik menfaat teşkil
ettiği sonucuna varılmıştır (Rifat Algan, §§ 49-51; İrfan Öztekin
§§ 43-45).
64. Tülay Arslan ve diğerleri kararına konu olayda
Eskişehir Belediyesi, tapuda Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demir Yolları Genel
Müdürlüğü (TCDD) adına kayıtlı bulunan ve Eskişehir İstasyon parkı sınırları
içerisinde bulunan taşınmazı 1977 yılından itibaren başvurucuların murisine
kiralamıştır. Taşınmaz, başvurucular murisince içkili restoran olarak
işletilmiştir. Taşınmazın 1994 yılından sonra Tepebaşı Belediyesi (Belediye)
sınırları içerisinde kalması nedeniyle bu tarihten sonra kira sözleşmesi
Belediyeyle akdedilmiş ve kira bedelleri de Belediyeye ödenmiştir. Ancak TCDD,
taşınmazda Belediyenin üstün bir hakkı bulunmadığını belirterek başvurucuların
murisi aleyhine müdahalenin meni ve ecrimisil istemiyle dava açmıştır. Bu
davada başvurucular murisinin Belediye ile akdedilen sözleşmeye dayanılarak
taşınmazı kullanmasının haklı bir nedeninin bulunmadığı neticesine
ulaşılmıştır. Karar 5/10/2006 tarihinde kesinleşmiştir. TCDD tarafından
başvurucuların murisi aleyhine ecrimisil bedelinin ödenmesi istemiyle açılan
ikinci davada ise murisin taşınmazı 5/6/2002 tarihinden sonra kullanmadığı
tespit edilmiştir. Başvurucular murisi tarafından Belediyeye karşı açılan
bireysel başvuruya konu davada ise diğer taleplerin yanında bina bedelinin de
talep edildiği anlaşılmıştır. Derece mahkemeleri, binanın başvurucular
murisince inşa edildiğine ilişkin proje ve ruhsatların sunulamadığı, ayrıca
1/1/2001 tarihli işletme sözleşmesinde yapının belediyeye ait olduğunun
belirtildiği, taşınmazın mahkeme kararına istinaden yıkılacak olmasında
belediyenin bir kusurunun bulunmadığı ve henüz yıkılmadığı gerekçelerine yer
vererek bina bedeline ilişkin istemi reddetmiştir. Anayasa Mahkemesi,
başvurucuların bina bedelinin ödenmesine ilişkin şikâyetlerini mülkiyet hakkı
kapsamında incelemiş ve içkili restoran olarak kullanılan yapının murislerince
inşa edildiğini gösteren yapı ruhsatı veya projesi gibi bir belge dosyaya
sunulmadığı gibi UYAP kayıtlarında bulunan 1/1/1996 tarihli kira sözleşmesi ile
1/1/2001 tarihli işletme sözleşmesinde taşınmazın mülkiyetinin Belediyeye ait
olduğuna işaret eden çeşitli hükümlerin yer aldığının görüldüğü gerekçesiyle
başvurunun bina bedelinin ödenmediğine ilişkin şikâyete yönelik kısmını konu
bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez bulmuştur (Tülay Arslan
ve diğerleri, B. No: 2014/7051, 2/2/2017).
65. Somut olayda, başvurucunun eşi tarafından 1987
yılında ihale ile kiralanan tesisin daha sonraki yıllarda adının Can Düğün
Salonu ve Tesisleri olarak değiştirildiği ve başvurucu tarafından aynı
şartlarla işletilmeye devam edildiği anlaşılmaktadır. Derece mahkemeleri bu
tesis üzerinde bulunan bireysel başvuruya konu yapıların başvurucu tarafından
yapılmadığına ilişkin bir tespitte bulunmamıştır. Dolayısıyla bu yapıların
başvurucu tarafından inşa edildiği değerlendirilerek sonuca varmak
gerekecektir. Bu nedenle Tülay Arslan ve diğerleri kararından farklı
olarak başvurucu tarafından yapıldığı ve uzun bir süre kullanıldığı anlaşılan
yapıların başvurucu bakımından önemli bir ekonomik menfaat teşkil ettiği ve bu
yönden başvurucunun Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca mülkiyet hakkı kapsamında
korunması gereken bir menfaatinin mevcut olduğu kabul edilmiştir.
b. Müdahalenin
Varlığı ve Türü
66. Anayasa’nın 35. maddesi ile mülkiyet hakkına temas
eden diğer hükümleri birlikte değerlendirildiğinde Anayasa'nın mülkiyet hakkına
müdahaleyle ilgili üç kural ihtiva ettiği görülmektedir. Buna göre Anayasa'nın
35. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu
belirtilmek suretiyle mülkten barışçıl yararlanma hakkına yer verilmiş;
ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi
belirlenmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında genel olarak mülkiyet hakkının hangi
koşullarda sınırlanabileceği belirlenerek aynı zamanda mülkten yoksun
bırakmanın şartlarının genel çerçevesi de çizilmiştir. Maddenin son
fıkrasında ise mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı
olamayacağı kurala bağlanmak suretiyle devletin mülkiyetin kullanımını kontrol
etmesine ve düzenlemesine imkân sağlanmıştır. Anayasa'nın diğer bazı
maddelerinde de devlet tarafından mülkiyetin kontrolüne imkân tanıyan özel
hükümlere yer verilmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki mülkten yoksun bırakma
ve mülkiyetin düzenlenmesi, mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir (Recep
Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, §§ 55-58).
67. Somut olayda mülkiyet hakkı yönünden şikâyet edilen
temel husus taşınmaz üzerindeki yapının tazminat ödenmeksizin yıkılmasına
ilişkindir. Anayasa Mahkemesi daha önce benzeri başvuruları mülkiyetten
barışçıl yararlanma hakkına saygıya ilişkin genel kural çerçevesinde
incelemiştir (İrfan Öztekin, § 47; Rıfat Algan, § 53; Durali
Gümüşbaş, B. No: 2015/6427, 10/10/2018, § 42). Somut olayda da bu
ilkeden ayrılmayı gerektirir bir durum bulunmamaktadır.
c. Müdahalenin
İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
68. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
69. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız
bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla
sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken
temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri
düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması
gerekmektedir. Anılan madde uyarınca temel hak ve özgürlükler, demokratik
toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmaksızın
Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin
Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı
amacı taşıması ve ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep
Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).
i. Kanunilik
70. Somut olayda 2. İdare Mahkemesi, 2003 yılında kira
sözleşmesinin İdarece feshedilmesine ve 2008 yılında verilen tahliye kararına
karşı başvurucu tarafından açılan davanın reddedilmesine rağmen başvurucunun
taşınmazı tahliye etmeyerek devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yeri
haksız olarak kullanmaya devam ettiğine ve bu nedenle İdare tarafından yapılan
işlemlerde hizmet kusuru bulunmadığına vurgu yapmıştır. Bu itibarla
başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin yasal dayanağını 3621 sayılı
Kanun'un 8. ve 2886 sayılı Kanun’un 75. maddeleri oluşturduğundan müdahalenin
kanunilik ölçütünü taşıdığı değerlendirilmiştir.
ii. Meşru Amaç
71. Anayasa'nın 56. maddesinde, herkesin sağlıklı ve
dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu düzenlenmiş; çevreyi
geliştirmenin, çevre sağlığını korumanın ve çevre kirliliğini önlemenin devlet
ve vatandaşların ödevi olduğu belirtilmiştir. İnşa edilecek yapıların imar
mevzuatına uygun olarak yapılmasının sağlanması ve bu kapsamda ilgili mevzuat
hükümleri uyarınca ruhsat alınmadan yapılabileceği açıkça düzenlenen yapılar
hariç bütün yapıların ruhsata bağlanması suretiyle yapılaşmanın fen, sağlık ve
çevre şartlarına uygun olarak gerçekleştirilmesi; sağlıklı, güvenli, kaliteli
ve ekonomik yaşam çevrelerinin oluşturulması bakımından önem teşkil etmektedir.
Bu bakımdan yapılaşmanın fen, sağlık ve çevre şartlarına uygunluğunun
sağlanmasında ve buna ilişkin düzenlemelerde kamu yararı bulunduğu kabul
edilmelidir (Osman Yücel, B. No: 2014/4874, 15/6/2016, §§ 82-84).
72. Somut olay bağlamında kira sözleşmesinin feshedilmesi
sonucunda kumluk niteliğindeki (kıyı kenar çizgisi içinde bulunan) arazi
üzerinde bulunan yapıların yıkılmasının kıyıların korunmasına ve devletin hüküm
ve tasarrufu altındaki alanların işgal edilmesinin önlenmesiyle kıyıların
herkesin kullanımına açılmasına yönelik kamu yararına dayalı meşru bir amacının
bulunduğu kabul edilmiştir.
iii. Ölçülülük
(1) Genel
İlkeler
73. Son olarak kamu makamlarınca başvurucunun mülkiyet
hakkına yapılan müdahaleyle gerçekleştirilmek istenen amaç ile bu amacı gerçekleştirmek
için kullanılan araçlar arasında makul bir ölçülülük ilişkisinin olup olmadığı
değerlendirilmelidir.
74. Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılmasında dikkate alınacak ölçütlerden biri olan ölçülülük, hukuk
devleti ilkesinden doğmaktadır. Hukuk devletinde hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılması istisnai bir yetki olduğundan bu yetki ancak durumun
gerektirdiği ölçüde kullanılması koşuluyla haklı bir temele oturabilir.
Bireylerin hak ve özgürlüklerinin somut koşulların gerektirdiğinden daha fazla
sınırlandırılması kamu otoritelerine tanınan yetkinin aşılması anlamına
geleceğinden hukuk devletiyle bağdaşmaz (AYM, E.2013/95, K.2014/176,
13/11/2014).
75. Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik
ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen
müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik
ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca
daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık
ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul
bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111,
K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127,
22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, §
38).
76. Ölçülülük ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının
sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları
arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu adil denge, başvurucunun
şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş
olacaktır. Anayasa Mahkemesi, müdahalenin ölçülülüğünü değerlendirirken bir
taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini, diğer taraftan da müdahalenin
niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışlarını da gözönünde
tutarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate alır (Arif Güven, B. No:
2014/13966, 15/2/2017, §§ 58, 60).
77. Çağdaş şehircilik ilkeleri çerçevesinde planlama ve
imar uygulamaları bakımından geniş takdir yetkileri bulunan kamu makamlarının
bu takdir yetkilerini zamanında, makul ve tutarlı bir biçimde kullanmaları
gerekmektedir. Kaçak olarak inşa edildiği anlaşılan yapının yıkımı için gerekli
imkânlara sahip olan idarenin uzun bir süre girişimde bulunmaması ve söz konusu
yapının belediyecilik hizmetlerinden faydalandırılması, bu binada yaşayanlar
için sosyal ortam ve aile çevresinin kurulmasına müsaade edildiği anlamı
taşımaktadır. Yukarıda da değinildiği üzere makul görülebilenden uzun bir süre
boyunca söz konusu binada yaşayan başvurucu ve ailesi yönünden binanın
kullanımının önemli bir ekonomik menfaat teşkil ettiği kuşkusuzdur. Kamu
makamlarının belirsizliğe yol açan edilgen tutumu karşısında başvurucunun bu
durumun bir anda değişebileceğini öngörmesi de beklenemez. Üstelik 3194 sayılı
Kanun'un 32. maddesine göre yapının belediyenin ihtarı üzerine imara uygun hâle
getirilmesi de söz konusu olabilmektedir (benzer yöndeki bir değerlendirme için
bkz. Rifat Algan, § 51).
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
78. Başvurucu, uzun süredir kullanımında bulunan yapıları
kira sözleşmesinin sona ermesinden sonra da kullanmaya devam ettiğini ve
yapıların üzerinde 1987 yılından bu yana devam eden kullanım nedeniyle müktesep
hakkının bulunduğunu ileri sürerek bu yapıların yıkılması sonucu meydana gelen
zararın karşılanmamasından yakınmaktadır.
79. Somut olayda, 1987 yılında yapılan ihale sonucunda
başvurucunun eşi F.Y. ile İdare arasında imzalanan kira sözleşmesine istinaden
tesisin F.Y.ye kiralandığı ve daha sonra tesisin adının değiştirilerek
başvurucu tarafından kullanılmaya devam edildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda
kira sözleşmesinin aynı şartlarla başvurucu tarafından sürdürüldüğü
görülmektedir. İdare görevlileri 1997 yılında başvurucunun eşi tarafından
ruhsatsız inşaat faaliyeti yapıldığını tespit etmiş ve durdurma kararı vererek
mühürleme yapmıştır. Ancak bireysel başvuru dosyası ve eklerinde bulunan bilgi
ve belgelerden; 1997 yılında yapılan durdurma ve mühürleme işlemine konu edilen
yapılarla bireysel başvuru dosyasında yıkımı yapıldığı belirtilen yapıların
aynı olup olmadıklarına, sözleşmenin İdarece feshedildiği 11/11/2003 tarihinden
sonra taşınmaz üzerine yeni yapı inşa edilip edilmediğine ve yıkım işlemi
gerçekleştirilen yapıların ruhsatının bulunup bulunmadığına ilişkin kanıya
varmak mümkün olmamıştır.
80. İdare, kira sözleşmesini 11/11/2003 tarihinde
feshetmiş ve bu kararı başvurucunun eşi F.Y.ye 14/11/2003 tarihinde bildirmiştir.
Başvurucu ve/veya eşi tarafından kira sözleşmesinin feshedilmesi işlemine karşı
yargı yoluna başvurulduğuna ilişkin bir iddiaya yer verilmemiştir. Sözleşmenin
feshedildiği 2003 yılından sonra da taşınmaz başvurucu tarafından kullanılmaya
devam edilmiştir. Valilik 2008 yılında tesis ettiği işlemle taşınmazın
tahliyesine karar vermiştir. Bu işleme karşı başvurucunun açtığı dava
reddedilmiş ve 2012 yılı sonunda kesinleşmiştir.
81. Kira sözleşmesinin feshi ve sonrasında Valiliğin
kesinleşen tahliye kararına rağmen başvurucu tarafından tesisin tahliye
edilmemesi üzerine bu defa İdare 29/4/2013 tarihli işlemle taşınmazın 14/5/2013
tarihinde tahliye edileceğini ve yapıların yıkılacağını başvurucuya
bildirmiştir. Bu işleme karşı açılan davanın yargılaması sırasında verilen
yürütmenin durdurulmasına ilişkin karar nedeniyle anılan işlemin yerine
getirilmediği ancak 27/6/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilen İdare işlemi
ile yeniden taşınmazın tahliye edilerek yapıların yıkılmasına karar verildiği
ve 11/7/2013 tarihinde tahliye ve yıkım işlemlerinin gerçekleştirildiği
anlaşılmaktadır.
82. Bu süreçlerden görüleceği üzere somut olayda, kiraya
verilen taşınmaz üzerine yapılan yapılar uyuşmazlık konusu olduğundan ve bu
nedenle kira sözleşmesinin de dikkate alınması gerektiğinden uyuşmazlığın bu
yönüyle yukarıda yer verilen Nazif Kılıç, Ayşe Öztürk, İrfan Öztekin ve
Rifat Algan kararlarından farklı olduğu değerlendirilmiştir. Ayrıca
yine yukarıda yer verilen Tülay Arslan ve diğerleri kararında ise
uyuşmazlık kira sözleşmesine dayanmakla birlikte taşınmaz üzerinde bulunan
binanın başvurucular murisince inşa edildiğinin ispatlanamadığı
değerlendirilerek sonuca varılmıştır. Dolayısıyla Tülay Arslan ve diğerleri kararının
da somut olaydan bu yönüyle farklılaştığı anlaşılmaktadır (bkz. §§ 60-64).
83. Bu kapsamda; taraflar arasında imzalanan ve İdarece
2003 yılında feshedilen kira sözleşmesine ilişkin açık artırma şartnamesinde ve
özel şartnamede kiracının taşınmazı her zaman tahliye ve teslim etmeye mecbur
olduğu, tahliye nedeniyle herhangi bir tazminat talebinde bulunamayacağı,
yaptırdığı sabit tesisleri asla sökemeyeceği ve kiralananı ne hâlde teslim
almış ise kiranın bitiminde o hâlde teslim etmeye mecbur olduğu hususlarına yer
verildiği görülmektedir. Bu nedenle daha en başından itibaren başvurucu ve eşi,
kira sözleşmesinin bitiminde, yapacakları sabit tesisleri sökemeyeceklerini ve
kiralananı ne hâlde teslim almış iseler o hâlde teslim etmeye mecbur
olduklarını bilmektedirler.
84. Ayrıca başvurucu 2003 yılında kira sözleşmesinin
sonra erdiğinin, yapıların bulunduğu kısmın kumluk niteliğindeki alan
içerisinde kaldığının, bu tarihten sonraki kullanımının ve tesisten sağladığı
gelirin bir hakka dayanmadığı gibi tesisi tahliye etmesi gerektiğinin
farkındadır. Kaldı ki başvurucu, kira sözleşmesinin feshine ilişkin işlem
aleyhine dava da açmamıştır. 2003 yılından sonra Valilik tarafından tahliye
kararının verildiği 2008 yılına kadar devam eden beş yıllık dönemde kamu
makamlarının tahliye ve yıkım için hareketsiz kaldıkları görülmekte ise de
tesisi tahliye etmesi gerektiğini bilen başvurucu yönünden bu durumun tek
başına yapıların yıkılmayacağı yönünde meşru bir beklentiye yol açtığından söz
edilemez. 2008 yılında Valilik tarafından verilen tahliye kararına karşı başvurucunun
açtığı dava da reddedilerek kesinleşmiş, tahliyenin haksız olduğuna yönelik
bireysel başvuruda bulunulmamıştır.
85. Dolayısıyla bu yapıları kira sözleşmesinin
feshedildiği 2003 yılından sonra inşa ettiğine ilişkin ayrı bir iddia ileri
sürmeyen başvurucu; 2003 yılından itibaren taşınmazı tahliye etmesi
gerektiğini, rızaen tahliye işlemini gerçekleştirmediği takdirde kamu gücü
kullanılarak tahliyesinin yapılabileceğini ve kira sözleşmesi kapsamında tesis
üzerine yaptığı yapıların kiranın bitiminden sonra İdare tarafından
yıkabileceğini öngörebilecek durumdadır. Bu nedenle kira sözleşmesi ve
eklerindeki şartları kabul eden başvurucu yönünden, 1987 yılından beri devam
eden kullanımın, tesis üzerine inşa edilen yapıların kira sözleşmesinin sona
erdiği 2003 yılına kadar yıkılmayacağı yönünde haklı bir beklenti oluşturduğu
kabul edilse dahi sözleşmenin feshi sonrasında yaptırdığı sabit tesisleri
sökemeyeceğini ve kiralananı ne hâlde teslim almış ise o hâlde teslim etmeye
mecbur olduğunu bilen başvurucu açısından 2003 yılı sonrasında yapıların
yıkılmaması yönünde meşru bir beklenti oluşturmayacağı değerlendirilmiştir.
86. Sonuç olarak, devletin hüküm ve tasarrufu altında
bulunan alanların işgal edilmesinin önlenmesi ve kıyıların korunmasındaki kamu
yararı amacı da dikkate alındığında sona ermiş olan kira sözleşmesi kapsamında
inşa edilen yapıların yıkılması nedeniyle başvurucunun mülkiyet hakkının
korunması ile kamunun yararı arasında olması gereken adil dengenin başvurucu
aleyhine bozulmadığı ve müdahalenin ölçülü olduğu sonucuna varılmıştır.
87. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde
güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi
gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan
mülkiyet hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 13/1/2021tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.