logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Ahmet Gürkan Zirek ve diğerleri [1.B.], B. No: 2017/15263, 29/9/2020, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

AHMET GÜRKAN ZİREK VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2017/15263)

 

Karar Tarihi: 29/9/2020

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Burhan ÜSTÜN

 

 

Muammer TOPAL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

Raportör

:

Eşref Uğur ŞENOL

Başvurucular

:

1. Ahmet Gürkan ZİREK

 

 

2. Ayhan ZİREK

 

 

3. Erkan ZİREK

 

 

4. Gülderen ZİREK

 

 

5. Gülseren YILDIZ

 

 

6. Mehmet Serkan ZİREK

Başvurucular Vekili

:

Av. Ahmet ODABAŞI

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; başkasının taşınmazı üzerine yapılan binanın bulunduğu kısmın tescili istemiyle açılan tapu iptali ve tescili davasının reddedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının, yargılamanın uzun sürmesi sebebiyle makul sürede yargılanma hakkının, yargılamayı yapan derece mahkemesi hâkimlerinin kamu görevinden çıkarılmaları nedeniyle de bağımsız ve tarafsız bir mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 10/2/2017 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

7. Başvurucular, murisleri M.Z.nin tapuda A.Ö. adına kayıtlı olan Diyarbakır'ın Ergani ilçesi Aziziye Mahallesi 904 ada 7 parsel sayılı taşınmaz üzerine iki katlı bir bina inşa ettiğini belirtmektedirler.

8. Başvurucuların beyanına göre murisleri bu binayı tapu maliki olan A.Ö.nün bilgisi ve izni ile inşa etmiştir. Ayrıca murisleri ve A.Ö. arasında bu taşınmazın tapuda kendilerine devredileceğine dair bir anlaşma da bulunmaktadır.

9. Ergani Belediyesi (Belediye) tarafından düzenlenen 11/11/1997 tarihli yapı kullanma izin belgesinde bu taşınmaz üzerindeki yapı sahibinin muris M.Z. olduğu belirtilmiştir.

10. Başvurucular, bu taşınmazın A.Ö.nün mirasçıları tarafından 9/12/2010 tarihinde B.A. isimli üçüncü bir kişiye satılarak tapuda devredildiğini belirtmişlerdir.

11. Başvurucular; murisleri ve önceki malik A.Ö. arasında yapılan anlaşmaya göre bu taşınmazın kendilerine devredilmesi gerektiğini, satış işleminin her iki tarafının bu durumu bildiğini, satın alanın dava dışı ilk malikle birlikte hareket ettiğini ve kötü niyetli olduğunu ileri sürerek B.A. aleyhine Ergani Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) 14/1/2011 tarihinde tapu iptali ve tescili davası açmışlardır.

12. Taşınmazı satın alan B.A. da aynı Mahkemede başvuruculara karşı haksız kullanım nedeniyle ecrimisil ve taşınmaza el atmanın önlenmesi ile binanın kal'ine yönelik dava açmıştır. Mahkemece her iki dava birleştirilerek yargılamaya devam edilmiştir.

13. Mahkeme 6/3/2014 tarihinde asıl ve birleşen her iki davanın da reddine karar vermiştir. Asıl davaya yönelik kararın gerekçesinde; davaya konu taşınmazın tapu kaydında herhangi bir kısıtlayıcı kaydın bulunmadığı, taşınmazı satın alanın tapu kaydı dışında bir araştırma yapma zorunluluğunun da olmadığı, başvurucuların davalının kötü niyetli olarak taşınmazı satın aldığına yönelik iddialarını ispat edemedikleri vurgulanmıştır. Diğer taraftan taşınmaz üzerinde yer alan binanın başvurucuların murisi tarafından yapıldığına yönelik bir ihtilaf bulunmadığı ancak davalının kötü niyetli olduğu ispat edilemediğinden kişisel nitelikteki bu hakkın önceki malik A.Ö.ye karşı ileri sürülebileceği ifade edilmiştir. Birleştirilen dava yönünden ise başvurucuların önceki malikin izni ve rızası ile inşa edilen binada oturdukları, bu bakımdan kötü niyetli sayılamayacakları gerekçesiyle davanın reddi gerektiği belirtilmiştir.

14. Hüküm taraflarca temyiz edilmiştir. Yargıtay 14. Hukuk Dairesi 26/10/2015 tarihinde asıl davadaki tapu iptali ve tescili isteğinin reddi kararını onamış, birleştirilen davada el atmanın önlenmesi, kal ve ecrimisil isteğinin reddine dair kararını ise bozmuştur. Daire kararında asıl dava yönünden çaplı taşınmazlarda başkasının taşınmazına inşaat yapılması hâlinde kural olarak iyi niyet iddiasının dinlenmeyeceği ve başvurucuların murisleri ile önceki malik arasında taşınmazın kendilerine devredilmesi yönünde bir anlaşma olduğu iddiasına yönelik bir delil de sunmadıklarına işaret edilmiştir.

15. Başvurucular karar düzeltme yoluna başvurmuşlardır. Daire 28/11/2016 tarihinde birleştirilen davanın davacısı B.A.nın yasal temyiz süresinden sonra temyiz yoluna başvurduğu saptamasında bulunmuş ve birleştirilen davaya ilişkin 26/10/2015 tarihli bozma kararını kaldırarak, temyiz itirazlarının süre yönünden reddi ile birleştirilen davanın reddine ilişkin mahkeme kararını onamıştır.

16. Nihai karar, başvurucular vekiline 12/1/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir.

17. Başvurucular 10/2/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.

IV. İLGİLİ HUKUK

18. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 684. maddesi şöyledir:

"Bir şeye malik olan kimse, o şeyin bütünleyici parçalarına da malik olur. Bütünleyici parça, yerel âdetlere göre asıl şeyin temel unsuru olan ve o şey yok edilmedikçe, zarara uğratılmadıkça veya yapısı değiştirilmedikçe ondan ayrılmasına olanak bulunmayan parçadır."

19. 4721 sayılı Kanun'un 722. maddesi şöyledir:

"Bir kimse kendi arazisindeki yapıda başkasının malzemesini ya da başkasının arazisindeki yapıda kendisinin veya bir başkasının malzemesini kullanırsa, bu malzeme arazinin bütünleyici parçası olur.

Ancak, sahibinin rızası olmaksızın kullanılmış olan malzemenin sökülmesi aşırı zarara yol açmayacaksa, malzeme sahibi, gideri yapıyı yaptırana ait olmak üzere bunların sökülüp kendisine verilmesini isteyebilir.

Aynı koşullar altında arazinin maliki de, rızası olmaksızın yapılan yapıda kullanılan malzemenin, gideri yapıyı yaptırana ait olmak üzere sökülüp kaldırılmasını isteyebilir. "

20. 4721 sayılı Kanun'un 723. maddesi şöyledir:

"Malzeme sökülüp alınmazsa arazi maliki, malzeme sahibine uygun bir tazminat ödemekle yükümlüdür.

Yapıyı yaptıran arazi maliki iyiniyetli değilse hâkim, malzeme sahibinin uğradığı zararın tamamının tazmin edilmesine karar verebilir.

Yapıyı yaptıran malzeme sahibi iyiniyetli değilse, hâkimin hükmedeceği miktar bu malzemenin arazi maliki için taşıdığı en az değeri geçmeyebilir."

21. 4721 sayılı Kanun'un 724. maddesi şöyledir:

"Yapının değeri açıkça arazinin değerinden fazlaysa, iyiniyetli taraf uygun bir bedel karşılığında yapının ve arazinin tamamının veya yeterli bir kısmının mülkiyetinin malzeme sahibine verilmesini isteyebilir."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

22. Mahkemenin 29/9/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar

1. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

a. Başvurucuların İddiaları

23. Başvurucular, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

b. Değerlendirme

24. Bireysel başvurular sonrasında 31/7/2018 tarihli ve 30495 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 25/7/2018 tarihli ve 7145 sayılı Kanun'un 20. maddesiyle 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'a geçici madde eklenmiştir.

25. 6384 sayılı Kanun'a eklenen geçici maddeye göre yargılamaların uzun sürmesi, yargı kararlarının geç veya eksik icra edilmesi ya da icra edilmemesi şikâyetiyle Anayasa Mahkemesine yapılan ve bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Anayasa Mahkemesi önünde derdest olan bireysel başvuruların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle verilen kabul edilemezlik kararının tebliğinden itibaren üç ay içinde yapılacak müracaat üzerine Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığı (Tazminat Komisyonu) tarafından incelenmesi öngörülmüştür.

26. Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018) kararında Anayasa Mahkemesi yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı ya da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru imkânının getirilmesine ilişkin yolu ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden inceleyerek bu yolun etkililiğini tartışmıştır.

27. Ferat Yüksel kararında özetle anılan başvuru yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması ve başvuruda kolaylık sağlaması nedenleriyle ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli itibarıyla ihlal iddialarına makul bir başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum olmadığı ve tazminat ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında başka türlü telafi olanakları sunması nedenleriyle potansiyel olarak yeterli giderim sağlama imkânına sahip olduğu hususunda değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat Yüksel, §§ 27-34). Bu gerekçeler doğrultusunda Anayasa Mahkemesi, ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 35, 36).

28. Mevcut başvuruda söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.

29. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Bağımsız ve Tarafsız Bir Mahkemede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

a. Başvurucuların İddiaları

30. Başvurucular, yargılamayı yapan hâkimlerin yasa dışı örgüt üyeliği iddiasıyla kamu görevinden çıkarılmaları nedeniyle adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

b. Değerlendirme

31. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 47. maddesinin (3), 48. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları uyarınca bireysel başvuruda, kamu gücünün neden olduğu iddia edilen ihlale dair olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki hakların ne şekilde ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20).

32. Somut olayda başvurucular yargılama sürecinde görev alan hâkimlerin yasa dışı örgüt üyeliği iddiasıyla kamu görevinden çıkarıldıklarını, bu hususun da yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığına zarar verdiğini ileri sürmekteyse de mahkemenin bağımsızlığını ve tarafsızlığını ihlal eden hususlara ilişkin somut açıklamada bulunmamışlar, herhangi bir belge veya bilgi sunmamışlardır. Bu itibarla ihlal iddiasına ilişkin delillerini sunma, temel hak ve özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunma yönündeki yükümlülüğünü yerine getirmemiştir. Dolayısıyla başvurucular tarafından ileri sürülen bu iddianın temellendirilemediği sonucuna ulaşılmıştır.

33. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucuların İddiaları

34. Başvurucular; davaya konu taşınmaz üzerindeki yapının murisleri tarafından yapıldığını, Belediyenin vermiş olduğu 11/11/1997 tarihli yapı kullanma izin belgesinin bu durumu doğruladığını, satış işleminin her iki tarafının da bu taşınmazın kendilerine devredilmesi gerektiğini bildiğini, satın alanın dava dışı ilk malikle birlikte hareket ettiğini ve kötü niyetli olduğunu, bu nedenle taşınmazın tapu kaydının kendileri adına tescili gerekirken Mahkemenin hatalı değerlendirmesi nedeniyle mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

2. Değerlendirme

35. Anayasa’nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

 “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”

36. Somut olayda başvurucuya konu taşınmaz üzerindeki binanın başvurucuların murisi tarafından inşa edildiği dikkate alındığında başvurucuların Anayasa'nın 35. maddesi anlamında mülklerinin mevcut olduğu kuşkusuzdur.

37. Başvuru konusu olayda başvurucuların mülkiyet hakkına yönelik olarak kamu makamlarınca doğrudan bir müdahale mevcut olmayıp özel kişiler arası bir uyuşmazlık söz konusudur. Dolayısıyla başvuruda, devletin mülkiyet hakkına ilişkin pozitif yükümlülükleri yönünden inceleme yapılması gerekmektedir.

a. Genel İlkeler

38. Mülkiyet hakkının korunmasının devlete birtakım pozitif yükümlülükler yüklediği hususu Anayasa'nın 35. maddesinin lafzında açık bir biçimde düzenlenmemiş ise de bu güvencenin sadece devlete atfedilebilen müdahalelere yönelik sınırlamalar getirdiği, bireyi üçüncü kişilerin müdahalelerine karşı korumasız bıraktığı düşünülemez. Pozitif yükümlülüklerin ortaya çıkmasının nedeni gerçek anlamda koruma sağlanmasıdır. Buna göre anılan maddede bir temel hak olarak güvence altına alınmış olan mülkiyet hakkının gerçekten ve etkili bir şekilde korunabilmesi yalnızca devletin müdahaleden kaçınmasına bağlı değildir. Gerçek anlamda koruma sağlanması için devletin negatif yükümlülükleri dışında pozitif yükümlülüklerinin de olması gerekir. Dolayısıyla Anayasa'nın 5. ve 35. maddeleri uyarınca devletin mülkiyet hakkının korunmasına ilişkin pozitif yükümlülükleri bulunmaktadır. Bu bağlamda söz konusu pozitif yükümlülükler, kimi durumlarda özel kişiler arasındaki uyuşmazlıklar da dâhil olmak üzere mülkiyet hakkının korunması için belirli tedbirlerin alınmasını gerektirmektedir (Türkiye Emekliler Derneği, B. No: 2012/1035, 17/7/2014, §§ 34-38; Eyyüp Boynukara, B. No: 2013/7842, 17/2/2016, §§ 39-41; Osmanoğlu İnşaat Eğitim Gıda Temizlik Hizmetleri Petrol Ürünleri Sanayi Ticaret Limitet Şirketi, B. No: 2014/8649, 15/2/2017, § 43).

39. Devletin pozitif yükümlülükleri, mülkiyet hakkına yapılan müdahalelere karşı usule ilişkin güvenceleri sunan yargısal yolları da içeren etkili hukuksal bir çerçeve oluşturma, oluşturulan bu hukuksal çerçeve kapsamında yargısal ve idari makamların bireylerin özel kişilerle olan uyuşmazlıklarında etkili ve adil bir karar vermesini temin etme sorumluluklarını da içermektedir (Selahattin Turan, B. No: 2014/11410, 22/6/2017, § 41).

40. Özel kişiler arasındaki uyuşmazlıklarda tarafların birbirleriyle çatışan menfaatleri bulunmaktadır. Dolayısıyla tarafların karşı karşıya gelen menfaatleri çerçevesinde mülkiyet hakkını korumakla yükümlü olan devletin maddi yükümlülükler ile usule ilişkin pozitif yükümlülüklerini yerine getirip getirmediği dikkate alınarak sonuca varılmalıdır. Bu bağlamda ilk olarak belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir bir kanun hükmünün mevcut olup olmadığı irdelenmelidir.

41. İkinci olarak başvuruculara mülkiyet hakkına yapılan müdahaleye etkin bir biçimde itiraz edebilme, savunma ve iddialarını yetkili makamlar önünde ortaya koyabilme olanağının tanınıp tanınmadığı incelenmelidir. Anayasa'nın 35. maddesi usule ilişkin açık bir güvenceden söz etmemektedir. Bununla birlikte mülkiyet hakkının gerçek anlamda korunabilmesi bakımından bu madde, Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında da ifade edildiği üzere mülk sahibine müdahalenin kanun dışı veya keyfî ya da makul olmayan şekilde uygulandığına ilişkin savunma ve itirazlarını sorumlu makamlar önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağının tanınması güvencesini kapsamaktadır. Bu değerlendirme ise uygulanan sürecin bütününe bakılarak yapılmalıdır (Züliye Öztürk, B. No: 2014/1734, 14/9/2017, § 36; Bekir Yazıcı [GK], B. No: 2013/3044, 17/12/2015, § 71).

42. Mülkiyet hakkının usule ilişkin güvenceleri hem özel kişiler arasındaki mülkiyet uyuşmazlıklarında hem de taraflardan birinin kamu gücü olduğu durumlarda geçerlidir. Bu bağlamda mülkiyet hakkının korunmasının söz konusu olduğu durumlarda usule ilişkin güvencelerin somut olayda yerine getirildiğinden söz edilebilmesi için derece mahkemelerinin kararlarında konu ile ilgili ve yeterli gerekçe bulunmalıdır. Ayrıca belirtmek gerekir ki bu zorunluluk davacının bütün iddialarına cevap verilmesi anlamına gelmemekle birlikte mülkiyet hakkını ilgilendiren davanın sonucuna etkili, esasa ilişkin temel iddia ve itirazların yargılama makamlarınca özenli bir şekilde değerlendirilerek karşılanmasını gerektirmektedir (Kamil Darbaz ve GMO Yapı Grup End. San. Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/12563, 24/5/2018, § 52).

43. Son olarak başvurucuların mülkiyet haklarını koruyacak ve yeterli güvenceler sağlayacak hukuksal mekanizmaların oluşturulup oluşturulmadığı incelenmelidir. Özel kişilerin mülkiyet haklarının çatıştığı bu gibi durumlarda bunlardan hangisine üstünlük tanınacağının takdiri, kanun koyucuya ve somut olayın koşulları gözönünde bulundurularak derece mahkemelerine aittir. Bununla birlikte her iki tarafın menfaatlerinin mümkün olduğunca dengelenmesi ve sürecin taraflardan biri aleyhine ölçüsüz bir sonuca yol açmaması gerekir. Menfaatler dengesinin kurulmasında taraflardan biri aleyhine bireysel olarak aşırı ve olağan dışı bir külfet yüklenmesi, pozitif yükümlülüklerin ihlali sonucunu doğurabilir. Olayın bütün koşulları ve taraflara tanınan tüm imkânlar ile tarafların tutum ve davranışları gözönünde bulundurularak menfaatlerin adil bir şekilde dengelenip dengelenmediği değerlendirilmelidir (Faik Tari ve Sultan Tari, B. No: 2014/12321, 20/7/2017, § 52).

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

44. Başvuru konusu olayda ilk olarak bir başkasına ait taşınmaz üzerinde bina yapan başvurucuların bu taşınmazın adlarına tescil edilmesi istemleriyle ilgili belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir bir kanun hükmünün varlığı hususu irdelenmelidir.

45. Başvurucular murislerinin taşınmazın önceki malikinin bilgi ve rızası ile bu binayı inşa ettiğinden iyi niyetli olduğunu belirterek 4721 sayılı Kanun'un 724. maddesine istinaden Mahkemece belirlenecek bedeli karşılığında taşınmazın kendileri adına tescil edilmesi istemiyle dava açmışlardır. Bu kanun maddesine göre başkasının taşınmazı üzerine bina inşa eden kişinin iyi niyetli olması koşuluyla diğer şartların varlığı halinde taşınmazın kendi adına tescilini isteyebilmesi mümkündür.

46. Somut olayda Yargıtayın başvuruya konu nihai kararında, dava konusu taşınmaz üzerindeki binanın başvurucuların murisi tarafından inşa edildiği konusunda bir uyuşmazlık bulunmadığını ancak çaplı taşınmazlarda başkasının parseline inşaat yapılması halinde kural olarak iyiniyet iddiasının dinlenemeyeceğini vurgulanmıştır. Diğer taraftan başvurucuların bu taşınmazın A.Ö. mirasçıları tarafından kendilerine devredilmesi yönünde her iki muris arasında anlaşma olduğu yönündeki iddialarına yönelik bir delil sunamadıkları ifade edilmiştir. Sonuç olarak 4721 sayılı Kanun'un 724. maddesi anlamında iyi niyetin varlığının kabulünün mümkün olmadığı belirtilmiştir. Bu durumda mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına konu edilen uyuşmazlığın çözümüne ilişkin olarak derece mahkemelerince önceden oluşturulan, öngörülebilir, ulaşılabilir ve belirli nitelikte olduğu anlaşılan bir hukuksal çerçeve kapsamında delillerin değerlendirildiği ve hukuk kurallarının yorumlanarak sonuca varıldığı görülmektedir.

47. İkinci olarak başvurucuların mülkiyet haklarına yapılan müdahaleye etkin bir biçimde itiraz edebilme, savunma ve iddialarını yetkili makamlar önünde ortaya koyabilme olanağının onlara tanınıp tanınmadığı incelenmelidir. Mülkiyet hakkının ihlali iddiasına konu edilen yargılama sürecinin bütününe bakıldığında başvurucuların kendilerini vekil ile temsil ettirdikleri, başvuruculara itiraz ve savunmalarını ortaya koyabilme ve delillerini sunabilme olanağının tanındığı anlaşılmaktadır.

48. Son olarak başvurucuların temliken tescil taleplerinin reddedilmesinin başvuruculara mülkiyet hakkı yönünden şahsi olarak aşırı ve olağan dışı bir külfet yükleyip yüklemediği değerlendirilmelidir. Özel kişilerin mülkiyet haklarının çatıştığı bu gibi durumlarda bunlardan hangisine üstünlük tanınacağının takdiri, kanun koyucuya ve somut olayın koşulları gözönünde bulundurularak derece mahkemelerine ait bir yetkidir. Bununla birlikte her iki tarafın menfaatlerinin mümkün olduğunca dengelenmesi ve sürecin taraflardan biri aleyhine ölçüsüz bir sonuca da yol açmaması gerekir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Abbas Korkmaz ve diğerleri, B. No: 2014/17715, 9/11/2017, § 48).

49. 4721 sayılı Kanun'un 722. maddesinde ''bir kimse kendi arazisindeki yapıda başkasının malzemesini ya da başkasının arazisindeki yapıda kendisinin veya bir başkasının malzemesini kullanırsa, bu malzemenin arazinin bütünleyici parçası olacağı'' belirtilmiştir. Aynı Kanun'un 724. maddesinde de, ''bu yapının değeri açıkça arazinin değerinden fazlaysa, iyiniyetli tarafın uygun bir bedel karşılığında yapının ve arazinin tamamının veya yeterli bir kısmının mülkiyetinin malzeme sahibine verilmesini isteyebileceği'' hüküm altına alınmıştır. Buna göre başkasının taşınmazı üzerine bina yapan başvurucuların bu taşınmazın kendi adlarına tapuda tescil edilmesi için öncelikle iyi niyetin varlığını ispat etmeleri gerekmektedir.

50. Başvurucular iyi niyetin varlığına karine olarak murislerinin taşınmaz malikinin bilgisi dâhilinde ve rızasıyla bu binayı yaptıklarını iddia etmişlerdir. Ancak somut olayda derece mahkemelerinin aksi ispat edilemeyen kabulüne göre başvurucular murisleri ile bu taşınmazın eski maliki arasında taşınmazın kendilerine devredileceğine dair anlaşma bulunduğu yönündeki iddialarına yönelik soyut beyanları dışında somut bir bilgi ya da belge sunamamışlardır. Bununla birlikte derece mahkemelerinin başvurucular yönünden temliken tescil koşullarının oluşmadığı yönündeki değerlendirmelerinde bariz bir takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan bir durumun da bulunmadığı anlaşılmaktadır.

51. Sonuç olarak somut olayda devletin pozitif yükümlülükleri kapsamında mülkiyetin kullanılmasına ve korunmasına yönelik yeterli güvencelerin mevcut olduğu, bireysel başvuruya konu kararlarda yer verilen tespit ve gerekçeler itibarıyla mülkiyet hakkının korunması yükümlülüğü yönünden başvurucuların usule ilişkin güvencelerden etkin biçimde yararlanmalarının sağlandığı ve yargısal makamların takdir yetkilerinin sınırının aşılmadığı sonucuna varılmıştır. Bu sebeple başvurucuların mülkiyet hakkına ilişkin şikâyetleri yönünden bir ihlalin bulunmadığının açık olduğu anlaşılmıştır.

52. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Bağımsız ve tarafsız bir mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA 29/9/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Ahmet Gürkan Zirek ve diğerleri [1.B.], B. No: 2017/15263, 29/9/2020, § …)
   
Başvuru Adı AHMET GÜRKAN ZİREK VE DİĞERLERİ
Başvuru No 2017/15263
Başvuru Tarihi 10/2/2017
Karar Tarihi 29/9/2020

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, başkasının taşınmazı üzerine yapılan binanın bulunduğu kısmın tescili istemiyle açılan tapu iptali ve tescili davasının reddedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının, yargılamanın uzun sürmesi sebebiyle makul sürede yargılanma hakkının, yargılamayı yapan derece mahkemesi hâkimlerinin kamu görevinden çıkarılmaları nedeniyle de bağımsız ve tarafsız bir mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Mülkiyet hakkı Kadastro, tapu, orman, kıyı, mera Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 4721 Türk Medeni Kanunu 684
722
723
724
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi