TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
AZAT YILDIRIM BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2017/15279)
Karar Tarihi: 29/1/2020
R.G. Tarih ve Sayı: 11/3/2020-31065
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Hicabi DURSUN
Kadir ÖZKAYA
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör
Gülsüm Gizem GÜRSOY
Başvurucu
Azat YILDIRIM
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, sosyal medyada yazdığı bir yazı dolayısıyla cezalandırılmasının başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 2/1/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Bakanlık görüşü başvurucuya tebliğ edilmiş; başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
A. Arka Plan Bilgisi
8. Türkiye'de uzun süredir PKK'nın neden olduğu şiddetin ve terör olaylarının sona erdirilmesi amacıyla Hükûmet tarafından 2012 yılı sonlarında demokratik açılım adı verilen bir süreç başlatılmıştır. Çözüm süreci olarak da isimlendirilen ve yaklaşık üç yıl devam eden süreçte şiddet ve terör olayları önemli ölçüde azalmıştır (Ayşe Çelik, B. No: 2017/36722, 9/5/2019, § 10).
9. Hükûmetin çözüm süreci kapsamında gerekli çalışmaları yürüteceği, terörün sona erdirilmesi ve toplumsal bütünleşmenin güçlendirilmesine yönelik siyasi, hukuki, sosyoekonomik, psikolojik, kültürel, insan hakları, güvenlik ve silahsızlandırma alanlarında ve bunlarla bağlantılı konularda atılabilecek adımları belirlemesi planlanmıştır.
B. Somut Başvuruya İlişkin Olaylar
10. Olayların meydana geldiği tarihte Adalet Bakanı olan S.E. 27/3/2013 tarihinde düzenlediği bir basın toplantısında çözüm süreciyle ilgili olarak basın mensuplarının kendisine sorduğu soruları yanıtlamıştır. Barış ve Demokrasi Partisinin (BDP) çözüm sürecini yönetenlerle ilgili yasal teminat istekleri ve "Bir savcı çıkar da dava açarsa çok zor durumda kalabiliriz." şeklindeki kaygıları Bakan'a basın mensupları tarafından hatırlatılmıştır. Bunun üzerine Bakan "Bir savcı çıktığında, 'siz niye Türkiye'ye barışı getirmeye çalışıyorsunuz diye hesap mı soracaktır? Akan kanın, gözyaşının dindirilmesi için niçin gayret ediyorsunuz diye mi soracaktır? Bu suçsa ben bu suçu işliyorum burada.” şeklinde bir açıklama yapmıştır.
11. Mardin'de avukatlık yapan ve Mardin Barosu başkanlığı da yapmış olan başvurucu, Bakan'ın yukarıda belirtilen açıklamasının akabinde 28/3/2013 tarihinde sosyal medya hesabından şöyle bir paylaşım yapmıştır:
"'Adalet Bakanı' barış istemek suçsa ben bu suçu isteyerek işliyorum' demiş. Ben de bu suçu işliyorum Mardin'in niteliksiz ve seviyesiz hakim ve savcılarına büyük bir zevk ile duyurulur."
12. Söz konusu paylaşım üzerine Mardin Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başvurucu hakkında hakaret suçundan cezalandırılması talebiyle 29/3/2013 tarihli iddianame düzenlenmiştir.
13. Yargılamayı yapan Mardin 2. Asliye Ceza Mahkemesi, başvurucunun yirmi dörthâkim ve savcıya karşı işlediği hakaret suçundan -aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiil ile işlendiği gerekçesiyle artırım yaparak- 13.680 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir. Gerekçeli kararın ilgili kısımları şöyledir:
"Hakaret suçunun oluşabilmesi için mağdurun belli veya belirlenmesinin mümkün bulunması gerekmektedir. Sanığın 'Mardin'in niteliksiz ve seviyesiz hakim ve savcılarına büyük bir zevk ile duyrulur' şeklindeki beyanında isnadın yöneldiği kişilerin belli veya belirlenebilir mahiyette olması karşısında sanığın savunmasında söylediği, belli kişi ya da şahısları kastetmediği, bu beyanının geçmişte bu adliyede görev yapan barış istemenin suç olduğunu belirterek soruşturma yürüten barışa karşı çıkan hakim ve savcılara yönelik olduğuna dair savunmalarının suçtan kurtulmak amaçlı olduğu kanaatine varılmış olmakla bu savunmalara itibar edilmemiştir. Sanık duruşmada yapmış olduğu savunmasında, şikayetçi olduğu şahıs hakkında 4 defa adliye kamerasından geçmesine rağmen tespit edilemediği gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiği, dolayısıyla bazı şeylerin nitelik gerektirdiği, görevini layıkıyla yerine getiremeyen savcıların varlığına dair kendi savunmalarıyla çelişen beyanları da mahkememizde bu kanaatin oluşmasına sebep olmuştur.
Dosya içerisinde mevcut sanığın facebook hesabında yapılan teknik inceleme neticesinde alınan site fotoğraflarından, sanığın kendi facebook hesabında ekli olarak 17 arkadaşının bulunduğu ve yazdığı bu yazıyı bütün arkadaşlarının görebileceği şekilde paylaştığı, hatta arkadaşları tarafından da yorumlar yapıldığı görülmüş olmakla hakaret suçunun mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlendiğinin kabulü gerekmiştir. Ancak bu yazıya doğrudan mağdur veya müştekilerin vakıf olmasının mümkün olmaması, yazıyı kendi arkadaş grubu içerisinde paylaşmış olması karşısında hakaretin gıyapta işlendiğinin kabul edilmiş olmakla, gıyapta hakaretin cezalandırılabilmesi için eylemin 'en az 3 kişiyle ihtilat ederek' işlenmesi koşulu sanığın arkadaş grubundaki 10 kişi tarafından yaptığı yorumun beğenildiğine yönelik site teknik analizinde alınan fotoğraflardan anlaşılmış olmakla, failin yazıyı bütün arkadaş grubuna dahil olan kişilerle paylaştığı ve ihtilat kastının bulunduğu, böylelikle ihtilat koşulunun da gerçekleştiği kanaatine varılmıştır."
14. Başvurucu ilgili kararı temyiz etmiştir. Temyiz üzerine verilen karar Yargıtay 18. Ceza Dairesinin 12/10/2016 tarihli ilamıyla onanmış ve nihai karar başvurucuya 2/12/2016 tarihinde tebliğ edilmiştir.
15. Başvurucu 2/1/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
16. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Hakaret" kenar başlıklı 125. maddesinin (1) ve (3) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir.
...
(3) Hakaret suçunun;
a) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı,
İşlenmesi halinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz."
B. Uluslararası Hukuk
17. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre ifade özgürlüğü, demokratik toplumun temelini oluşturan ana unsurlardandır. AİHM, ifade özgürlüğüne ilişkin kararlarında ifade özgürlüğünün toplumun ilerlemesi ve bireyin gelişmesi için gerekli temel şartlardan birini teşkil ettiğini yinelemektedir. AİHM'e göre Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 10. maddesinin ikinci paragrafı saklı tutulmak üzere ifade özgürlüğü sadece toplum tarafından kabul gören, zararsız veya ilgisiz kabul edilen bilgi ve fikirler için değil incitici, şoke edici ya da endişelendirici bilgi ve düşünceler için de geçerlidir. İfade özgürlüğü, yokluğu hâlinde demokratik bir toplumdan söz edemeyeceğimiz çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin bir gereğidir. AİHM, Sözleşme'nin 10. maddesinde güvence altına alınan bu hakkın bazı istisnalara tabi olduğunu ancak bu istisnaların dar yorumlanması ve bu hakkın sınırlandırılmasının ikna edici olması gerektiğini vurgulamıştır (Handyside/Birleşik Krallık, B. No: 5493/72, 7/12/1976, § 49; Von Hannover/Almanya (No. 2), B. No: 40660/08 ve 60641/08, 7/2/2012, § 101).
18. AİHM'e göre demokratik bir toplumun hayati mekanizmalarından olan yargı sisteminin işleyişine ilişkin konular kamusal menfaatlerin alanında kalır. Bu kapsamda yargının toplum içindeki özel rolü dikkate alınmalıdır. Adaletin garantörü olan ve hukukun üstünlüğünün egemen olduğu bir devlette hayati bir işlev gören yargı, görevlerini başarıyla yapabilmek için kamu güvenine ihtiyaç duymaktadır. Bu nedenle bu güveni ciddi şekilde zarara uğratabilecek temelsiz saldırılara karşı -özellikle yargıçların kendilerini hedef alan eleştirilere karşı cevap vermelerine engel olan bir sağduyuya sahip olma yükümlülükleri gözönünde bulundurulduğunda- korumak gerekebilir. Yargı erkinin otoritesi özellikle mahkemelerin hukuksal uyuşmazlıkların çözümü ve cezai konularda bir kişinin suçlu ya da masum olup olmadığının belirlenmesinde uygun mekanizmalar olmasını ve kamuoyunca da böyle kabul edilmesini, dahası kamuoyunun genel olarak mahkemelerin görevlerini yerine getirebilme konusundaki kapasitesine güvenmesini ve saygı duymasını da içerir. Buradaki güven, demokratik bir toplumda mahkemelerin cezai uyuşmazlıklar nazara alındığında sadece suçlanan kişide değil bir bütün olarak kamuoyunda uyandırdığı güvendir. Ancak -temelsiz ve ağır biçimde yaralayıcı saldırılar bir kenara bırakılırsa- yargı görevlileri de kabul edilebilir sınırlar içindeki eleştirilere -sadece teorik ve genel olanlar değil- konu olabilirler. Bu kişilerin görevlerini ifa ederken kendilerine yönelik kabul edilebilir eleştirinin sınırları sıradan bir vatandaşa kıyasla daha geniştir (Morice/Fransa, B. No: 29369/10, 23/4/2015 §§ 128-131).
19. AİHM'in Perruzzi/İtalya (B. No: 39294/09, 30/6/2015, § 8) kararında avukatların yargının işleyişiyle ilgili açıklama yapma hakları bulunmakla birlikte söz konusu eleştirilerin yargısal meseleyi tamamen medyatik zemine çekme veya görevli hâkimlerle çatışma niyet veya stratejisinden başka bir amaca hizmet etmeyen temelsiz veya içi boş saldırılardan yargı erkini korumayı amaçlayan bazı sınırları geçmemesi gerektiği belirtilmiştir. Bu bağlamda AİHM, avukatların yargı mensuplarıyla ilgili sağlam bir olgusal temeli olmaksızın kabul edilebilir yorum seviyesini geçen ağırlıktaki ifadelerinin ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceğini belirtmiştir.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
20. Mahkemenin 29/1/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
21. Başvurucu, Mahkemece hakkında ceza verilmesine neden olan ifadelerin eleştiri kapsamında kaldığını ve suç oluşturmadığını ileri sürmüştür. Savcılığın ve Mahkemenin etkin, tarafsız bir soruşturma ve kovuşturma yürütmediğini ifade eden başvurucu; keyfî bir şekilde karar verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkı, ifade özgürlüğü ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
22. Bakanlık görüşünde, demokratik bir toplumda bireylere yargı sistemi ve ona dâhil olan kamu görevlilerini eleştirme ve onlar hakkında yorum yapma hakkı tanınmış olmakla birlikte bu eleştirilerin kişilerin şeref ve itibarlarının korunmasını isteme haklarını ihlal eder boyuta ulaşmaması gerektiği belirtilmiştir. Bakanlık görüşüne göre avukatların yargı içindeki özel yeri, kamu hizmeti niteliği, savunma görevini üstlenmeleri ve adaletin gerçekleşmesine katkıları gözönünde bulundurularak belli sınırları aşmamak koşuluyla yargının işleyişine ilişkin eleştiride bulunma haklarıyla dengelenerek değerlendirilme yapılmalıdır.
B. Değerlendirme
23. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının bir bütün olarak Anayasa'nın 26. maddesi kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
24. Anayasa’nın "Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti" kenar başlıklı 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...
Bu hürriyetlerin kullanılması,... başkalarının şöhret veya haklarının,... korunması ... amaçlarıyla sınırlanabilir…"
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
25. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Müdahalenin Varlığı
26. Başvurucunun sosyal medyada paylaştığı sözler nedeniyle 13.680 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Söz konusu mahkeme kararı ile başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale yapılmıştır.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
27. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, ...yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ...demokratik toplum düzeninin ...gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
28. Yukarıda anılan müdahale Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
29. 5237 sayılı Kanun'un 125. maddesinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
ii. Meşru Amaç
30. Başvurucunun adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin kararın başkalarının şöhret veya haklarının korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.
iii. Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk
(1) Genel İlkeler
(a) Demokratik Toplumda İfade Özgürlüğünün Önemi
31. Anayasa Mahkemesi ifade özgürlüğü bağlamında demokratik toplum düzeninin gerekleri ifadesinden ne anlaşılması gerektiğini daha önce pek çok kez açıklamıştır. İfade özgürlüğü kişinin haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanmaması, bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir. Çoğunluğa muhalif olanlar da dâhil olmak üzere düşüncelerin her türlü araçla açıklanması, açıklanan düşünceye paydaş sağlanması, düşünceyi gerçekleştirme ve gerçekleştirme konusunda başkalarını ikna etme çabaları ve bu çabaların hoşgörüyle karşılanması çoğulcu demokratik düzenin gereklerindendir. Dolayısıyla toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır. Bu itibarla düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 33-35; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 42, 43; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, §§ 35-38).
(b)İfade Özgürlüğünün Kullanımında Ödev ve Sorumluluklar
32. Anayasa'nın 12. maddesinin kişilerin sahip oldukları temel hak ve hürriyetleri kullanırken sahip oldukları ödev ve sorumluluklara gönderme yapan "Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder." biçimindeki ikinci fıkrası çerçevesinde; Anayasa'nın 26. maddenin ikinci fıkrasında yer alan sınırlamalara uyma yükümlülüğü, ifade özgürlüğünün kullanımına herkes için geçerli olan bazı görev ve sorumluluklar getirmektedir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No: 2015/18567, 25/2/2016, § 89; R.V.Y. A.Ş., B. No: 2013/1429, 14/10/2015, § 35; Fatih Taş, § 67; Önder Balıkçı, B. No: 2014/6009, 15/2/2017, § 43). Söz konusu sorumlulukların kapsamı, başvurucunun koşullarına ve ifade özgürlüğünü kullandığı vasıtalara göre değişir. Anayasa Mahkemesi, bir cezanın demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığını incelerken meselenin bu yönünü görmezden gelmeyecektir.
33. Anayasa'nın 26. maddenin ikinci fıkrasında yer alan sınırlamalara uyma yükümlülüğü kapsamında; kamusal bir tartışmaya katkı sunma kapasitesi olmaksızın başkaları için temelsiz biçimde yaralayıcı nitelik taşıyan, saldırgan ve yakışıksız ifadelerden kaçınma yükümlülüğü söz konusudur.
(c)Müdahalenin Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygun Olması
34. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı bir müdahale olması gerekir (Bekir Coşkun, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın, §§ 70-72; AYM, E.2018/69, K.2018/47, 31/5/2018, § 15; AYM, E.2017/130, K.2017/165, 29/11/2017, § 18).
35. İfade özgürlüğü üzerindeki sınırlamanın demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik ve istisnai nitelikte olması gerekir. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir. Amaca ulaşmaya yardımcı olmayan veya ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağır olan bir müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı söylenemeyecektir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Bekir Coşkun, § 51; Mehmet Ali Aydın, § 68; Tansel Çölaşan, § 51).
36. Orantılılık ise sınırlamayla ulaşılmak istenen amaç ile başvurulan sınırlama tedbiri arasında aşırı bir dengesizlik bulunmamasına işaret etmektedir. Diğer bir ifadeyle orantılılık, bireyin hakkı ile kamunun menfaatleri veya müdahalenin amacı başkalarının haklarını korumak ise diğer bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulmasına işaret etmektedir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Bekir Coşkun, § 57; Tansel Çölaşan, §§ 46, 49, 50; Hakan Yiğit, §§ 59, 68).
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
37. Somut olayda dönemin Adalet Bakanı S.E.ye basın mensupları çözüm süreci ile ilgili sorular sormuştur. Başvurucu, Bakan'ın yaptığı açıklamanın ertesi günü sosyal medya hesabından "'Adalet Bakanı' barış istemek suçsa ben bu suçu isteyerek işliyorum' demiş. Ben de bu suçu işliyorum Mardin'in niteliksiz ve seviyesiz hâkim ve savcılarına büyük bir zevk ile duyurulur." şeklinde bir yazı paylaşmıştır.
38. İlk derece mahkemesi, başvurucunun paylaşımında geçen "...Mardin'in niteliksiz ve seviyesiz hâkim ve savcılarına büyük bir zevk ile duyrulur..." şeklindeki ifadelerin müştekileri hedef aldığı ve hakaret suçunun sübuta erdiği sonucuna ulaşmış ve başvurucunun adli para cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir.
39. İlk derece mahkemesi başvurucunun sarf ettiği sözlerde matufiyet unsurunun gerçekleştiğini kabul etmiştir. Olayın geçtiği tarihte Mardin merkez nüfusu yaklaşık 100.000 olan, toplam yirmi dokuz hâkim ve savcının görev yaptığı bir ildir. Başvurucu ise aynı ilde avukatlık yapmaktadır. Matufiyetin kabulü için hedef alınan kişi ya da kişilerin adından açıkça söz edilmesi, konumlarının gösterilmesi veya bunlardan bahsedilmese dahi sarf edilen sözlerden bu kişilerin kastedildiğinin, sözlerin bu kişilere yönelik olduğunun anlaşılması veya anlaşılabilir olması gerekir. Başvurucu, avukat olması nedeniyle sayısı fazla olmayan hâkim ve savcıları bilebilecek durumdadır. Bunun yanı sıra nüfusu itibarıyla küçük bir il olan Mardin'de hâkim ve savcıların tanınırlığı diğer illere göre çok daha yüksektir. Bu sebeplerle ilk derece mahkemesinin takdir aralığı da gözetildiğinde matufiyetin gerçekleştiği yönündeki kabulüne katılmamak için bir neden görülmemiştir.
40. Somut olayda kamu görevlisi olan hâkim ve savcıların itibarlarının korunması söz konusudur. Adalet sisteminin düzgün işlemesi için görev yapan hâkim ve savcılar diğer kamu görevlileri gibi kamunun güvenine sahip olmalıdırlar. Bu sebeple adalet sisteminde görev alan hâkimler ve savcılarla birlikte diğer yargı çalışanlarını sebepsiz saldırılardan korumak devletin görevlerindendir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. İlhan Cihaner (3), B. No: 2013/5298, 20/5/2015, §§ 26, 27). Başvurucunun hâkim ve savcı olan müştekilere yönelik sözlerinin onları toplum içinde küçük düşürme amacı taşıdığı, ifadelerin müştekilerle kişisel anlaşmazlık çıkarmaya yönelik bir tutumun parçası olduğu değerlendirilmiştir. Başvurucu tarafından sarf edilen sözlerin yaralayıcı ve yakışıksız bir nitelik taşıdığı, müştekilere yönelik sebepsiz saldırı teşkil ettiği kanaatine ulaşılmıştır.
41. Sonuç olarak ilk derece mahkemesi başvurucunun ifade özgürlüğü karşısında müştekilerin şeref ve itibar hakkının korunmasına ilişkin bir dengeleme yapmıştır. İlk derece mahkemesinin kararında, Anayasa Mahkemesi, içtihatlarında ortaya konulan kriterleri herkesi tatmin edecek derecede ayrıntılı olarak ele aldığı söylenemez. Ancak Anayasa Mahkemesinin vardığı sonuçlarla birlikte değerlendirildiğinde Mahkemenin başkalarının şöhret veya haklarının korunması amacı temelinde başvurucu hakkında verilen mahkûmiyeti haklı göstermek için sunduğu gerekçeler uygun ve yeterli kabul edilmiştir.
42. İfade özgürlüğünün kullanımında sahip olduğu görev ve sorumluluklara uygun hareket etmeyen başvurucunun ilgili sözler nedeniyle cezalandırılmasının kişilerin itibarının korunması, yargının tarafsızlık ve otoritesinin sağlanması açısından zorunlu toplumsal ihtiyacı karşıladığı ve dolayısıyla demokratik bir toplumda gerekli olduğu kanaatine ulaşılmıştır.
43. Başvurucu aleyhine hükmedilen cezanın gözetilen amaç ile makul bir orantılılık ilişkisi içinde olup olmadığı da değerlendirilmelidir. Bu çerçevede somut olayın koşullarında başvurucunun olay tarihinde Mardin'de görev yapan yirmi dört hâkim ve savcının şikâyetçi olduğu sözleri kapsamında zincirleme suç hükümleri uygulanmak suretiyle 13.680 TL adli para cezasına hükmedilmesinin başvurucunun mesleği, hürriyeti bağlayıcı bir cezaya hükmedilmemiş olması, söz konusu konuşmanın ağırlığı ve hedef aldığı kişi sayısıyla karşılaştırıldığında ulaşılmak istenen amaç ile birlikte orantısız olduğu değerlendirilmemiştir.
44. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 29/1/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.