TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AZAT YILDIRIM BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/15279)
|
|
Karar Tarihi: 29/1/2020
|
R.G. Tarih ve Sayı: 11/3/2020-31065
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Gülsüm Gizem GÜRSOY
|
Başvurucu
|
:
|
Azat YILDIRIM
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, sosyal medyada yazdığı bir yazı dolayısıyla
cezalandırılmasının başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 2/1/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Bakanlık görüşü
başvurucuya tebliğ edilmiş; başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda
bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
A. Arka Plan Bilgisi
8. Türkiye'de uzun süredir PKK'nın neden olduğu şiddetin ve
terör olaylarının sona erdirilmesi amacıyla Hükûmet tarafından 2012 yılı
sonlarında demokratik açılım adı
verilen bir süreç başlatılmıştır. Çözüm
süreci olarak da isimlendirilen
ve yaklaşık üç yıl devam eden süreçte şiddet ve terör olayları önemli ölçüde
azalmıştır (Ayşe Çelik, B. No:
2017/36722, 9/5/2019, § 10).
9. Hükûmetin çözüm süreci
kapsamında gerekli çalışmaları yürüteceği, terörün sona erdirilmesi ve
toplumsal bütünleşmenin güçlendirilmesine yönelik siyasi, hukuki,
sosyoekonomik, psikolojik, kültürel, insan hakları, güvenlik ve
silahsızlandırma alanlarında ve bunlarla bağlantılı konularda atılabilecek
adımları belirlemesi planlanmıştır.
B. Somut Başvuruya İlişkin Olaylar
10. Olayların meydana geldiği tarihte Adalet Bakanı olan S.E.
27/3/2013 tarihinde düzenlediği bir basın toplantısında çözüm süreciyle ilgili olarak basın
mensuplarının kendisine sorduğu soruları yanıtlamıştır. Barış ve Demokrasi
Partisinin (BDP) çözüm sürecini
yönetenlerle ilgili yasal teminat istekleri ve
"Bir savcı çıkar da dava açarsa çok zor durumda kalabiliriz."
şeklindeki kaygıları Bakan'a basın mensupları tarafından hatırlatılmıştır.
Bunun üzerine Bakan "Bir savcı
çıktığında, 'siz niye Türkiye'ye barışı getirmeye çalışıyorsunuz diye hesap mı
soracaktır? Akan kanın, gözyaşının dindirilmesi için niçin gayret ediyorsunuz
diye mi soracaktır? Bu suçsa ben bu suçu işliyorum burada.” şeklinde
bir açıklama yapmıştır.
11. Mardin'de avukatlık yapan ve Mardin Barosu başkanlığı da
yapmış olan başvurucu, Bakan'ın yukarıda belirtilen açıklamasının akabinde
28/3/2013 tarihinde sosyal medya hesabından şöyle bir paylaşım yapmıştır:
"'Adalet Bakanı' barış
istemek suçsa ben bu suçu isteyerek işliyorum' demiş. Ben de bu suçu işliyorum
Mardin'in niteliksiz ve seviyesiz hakim ve savcılarına büyük bir zevk ile
duyurulur."
12. Söz konusu paylaşım üzerine Mardin Cumhuriyet Başsavcılığı
tarafından başvurucu hakkında hakaret suçundan cezalandırılması talebiyle
29/3/2013 tarihli iddianame düzenlenmiştir.
13. Yargılamayı yapan Mardin 2. Asliye Ceza Mahkemesi,
başvurucunun yirmi dörthâkim ve savcıya karşı işlediği hakaret suçundan -aynı
suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiil ile işlendiği gerekçesiyle artırım
yaparak- 13.680 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir.
Gerekçeli kararın ilgili kısımları şöyledir:
"Hakaret suçunun oluşabilmesi için
mağdurun belli veya belirlenmesinin mümkün bulunması gerekmektedir. Sanığın
'Mardin'in niteliksiz ve seviyesiz hakim ve savcılarına büyük bir zevk ile
duyrulur' şeklindeki beyanında isnadın yöneldiği kişilerin belli veya
belirlenebilir mahiyette olması karşısında sanığın savunmasında söylediği,
belli kişi ya da şahısları kastetmediği, bu beyanının geçmişte bu adliyede
görev yapan barış istemenin suç olduğunu belirterek soruşturma yürüten barışa
karşı çıkan hakim ve savcılara yönelik olduğuna dair savunmalarının suçtan
kurtulmak amaçlı olduğu kanaatine varılmış olmakla bu savunmalara itibar
edilmemiştir. Sanık duruşmada yapmış olduğu savunmasında, şikayetçi olduğu
şahıs hakkında 4 defa adliye kamerasından geçmesine rağmen tespit edilemediği
gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiği, dolayısıyla bazı şeylerin
nitelik gerektirdiği, görevini layıkıyla yerine getiremeyen savcıların
varlığına dair kendi savunmalarıyla çelişen beyanları da mahkememizde bu
kanaatin oluşmasına sebep olmuştur.
Dosya içerisinde mevcut sanığın facebook
hesabında yapılan teknik inceleme neticesinde alınan site fotoğraflarından,
sanığın kendi facebook hesabında ekli olarak 17 arkadaşının bulunduğu ve
yazdığı bu yazıyı bütün arkadaşlarının görebileceği şekilde paylaştığı, hatta
arkadaşları tarafından da yorumlar yapıldığı görülmüş olmakla hakaret suçunun
mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlendiğinin
kabulü gerekmiştir. Ancak bu yazıya doğrudan mağdur veya müştekilerin vakıf
olmasının mümkün olmaması, yazıyı kendi arkadaş grubu içerisinde paylaşmış olması
karşısında hakaretin gıyapta işlendiğinin kabul edilmiş olmakla, gıyapta
hakaretin cezalandırılabilmesi için eylemin 'en az 3 kişiyle ihtilat ederek'
işlenmesi koşulu sanığın arkadaş grubundaki 10 kişi tarafından yaptığı yorumun
beğenildiğine yönelik site teknik analizinde alınan fotoğraflardan anlaşılmış
olmakla, failin yazıyı bütün arkadaş grubuna dahil olan kişilerle paylaştığı ve
ihtilat kastının bulunduğu, böylelikle ihtilat koşulunun da gerçekleştiği
kanaatine varılmıştır."
14. Başvurucu ilgili kararı temyiz etmiştir. Temyiz üzerine
verilen karar Yargıtay 18. Ceza Dairesinin 12/10/2016 tarihli ilamıyla onanmış
ve nihai karar başvurucuya 2/12/2016 tarihinde tebliğ edilmiştir.
15. Başvurucu 2/1/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
16. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun
"Hakaret" kenar başlıklı 125. maddesinin (1) ve (3) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1)
Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir
fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve
saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası
ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için
fiilin en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir.
...
(3) Hakaret suçunun;
a) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı,
...
İşlenmesi halinde, cezanın alt sınırı bir
yıldan az olamaz."
B. Uluslararası Hukuk
17. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre ifade özgürlüğü,
demokratik toplumun temelini oluşturan ana unsurlardandır. AİHM, ifade
özgürlüğüne ilişkin kararlarında ifade özgürlüğünün toplumun ilerlemesi ve
bireyin gelişmesi için gerekli temel şartlardan birini teşkil ettiğini
yinelemektedir. AİHM'e göre Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 10.
maddesinin ikinci paragrafı saklı tutulmak üzere ifade özgürlüğü sadece toplum
tarafından kabul gören, zararsız veya ilgisiz kabul edilen bilgi ve fikirler
için değil incitici, şoke edici ya da endişelendirici bilgi ve düşünceler için
de geçerlidir. İfade özgürlüğü, yokluğu hâlinde demokratik bir toplumdan söz edemeyeceğimiz çoğulculuğun,
hoşgörünün ve açık fikirliliğin bir gereğidir. AİHM, Sözleşme'nin 10.
maddesinde güvence altına alınan bu hakkın bazı istisnalara tabi olduğunu ancak
bu istisnaların dar yorumlanması ve bu hakkın sınırlandırılmasının ikna edici
olması gerektiğini vurgulamıştır (Handyside/Birleşik
Krallık, B. No: 5493/72, 7/12/1976, § 49; Von Hannover/Almanya (No.
2), B. No: 40660/08 ve 60641/08, 7/2/2012, § 101).
18. AİHM'e göre demokratik bir toplumun hayati mekanizmalarından
olan yargı sisteminin işleyişine ilişkin konular kamusal menfaatlerin alanında
kalır. Bu kapsamda yargının toplum içindeki özel rolü dikkate alınmalıdır.
Adaletin garantörü olan ve hukukun üstünlüğünün egemen olduğu bir devlette
hayati bir işlev gören yargı, görevlerini başarıyla yapabilmek için kamu
güvenine ihtiyaç duymaktadır. Bu nedenle bu güveni ciddi şekilde zarara
uğratabilecek temelsiz saldırılara karşı -özellikle yargıçların kendilerini
hedef alan eleştirilere karşı cevap vermelerine engel olan bir sağduyuya sahip
olma yükümlülükleri gözönünde bulundurulduğunda- korumak gerekebilir. Yargı
erkinin otoritesi özellikle mahkemelerin hukuksal uyuşmazlıkların çözümü ve
cezai konularda bir kişinin suçlu ya da masum olup olmadığının belirlenmesinde
uygun mekanizmalar olmasını ve kamuoyunca da böyle kabul edilmesini, dahası
kamuoyunun genel olarak mahkemelerin görevlerini yerine getirebilme konusundaki
kapasitesine güvenmesini ve saygı duymasını da içerir. Buradaki güven,
demokratik bir toplumda mahkemelerin cezai uyuşmazlıklar nazara alındığında
sadece suçlanan kişide değil bir bütün olarak kamuoyunda uyandırdığı güvendir.
Ancak -temelsiz ve ağır biçimde yaralayıcı saldırılar bir kenara bırakılırsa-
yargı görevlileri de kabul edilebilir sınırlar içindeki eleştirilere -sadece
teorik ve genel olanlar değil- konu olabilirler. Bu kişilerin görevlerini ifa
ederken kendilerine yönelik kabul edilebilir eleştirinin sınırları sıradan bir
vatandaşa kıyasla daha geniştir (Morice/Fransa,
B. No: 29369/10, 23/4/2015 §§ 128-131).
19. AİHM'in Perruzzi/İtalya
(B. No: 39294/09, 30/6/2015, § 8) kararında avukatların yargının işleyişiyle
ilgili açıklama yapma hakları bulunmakla birlikte söz konusu eleştirilerin
yargısal meseleyi tamamen medyatik zemine çekme veya görevli hâkimlerle çatışma
niyet veya stratejisinden başka bir amaca hizmet etmeyen temelsiz veya içi boş
saldırılardan yargı erkini korumayı amaçlayan bazı sınırları geçmemesi
gerektiği belirtilmiştir. Bu bağlamda AİHM, avukatların yargı mensuplarıyla
ilgili sağlam bir olgusal temeli olmaksızın kabul edilebilir yorum seviyesini
geçen ağırlıktaki ifadelerinin ifade özgürlüğü kapsamında
değerlendirilemeyeceğini belirtmiştir.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
20. Mahkemenin 29/1/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
21. Başvurucu, Mahkemece hakkında ceza verilmesine neden olan
ifadelerin eleştiri kapsamında kaldığını ve suç oluşturmadığını ileri
sürmüştür. Savcılığın ve Mahkemenin etkin, tarafsız bir soruşturma ve
kovuşturma yürütmediğini ifade eden başvurucu; keyfî bir şekilde karar
verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkı, ifade özgürlüğü ve eşitlik ilkesinin
ihlal edildiğini iddia etmiştir.
22. Bakanlık görüşünde, demokratik bir toplumda bireylere yargı
sistemi ve ona dâhil olan kamu görevlilerini eleştirme ve onlar hakkında yorum
yapma hakkı tanınmış olmakla birlikte bu eleştirilerin kişilerin şeref ve
itibarlarının korunmasını isteme haklarını ihlal eder boyuta ulaşmaması
gerektiği belirtilmiştir. Bakanlık görüşüne göre avukatların yargı içindeki
özel yeri, kamu hizmeti niteliği, savunma görevini üstlenmeleri ve adaletin
gerçekleşmesine katkıları gözönünde bulundurularak belli sınırları aşmamak
koşuluyla yargının işleyişine ilişkin eleştiride bulunma haklarıyla
dengelenerek değerlendirilme yapılmalıdır.
B. Değerlendirme
23. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan, B.
No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının bir bütün olarak
Anayasa'nın 26. maddesi kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
24. Anayasa’nın
"Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti" kenar başlıklı 26.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz,
yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma
hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya
fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...
Bu hürriyetlerin kullanılması,... başkalarının
şöhret veya haklarının,... korunması ... amaçlarıyla sınırlanabilir…"
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
25. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade
özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Müdahalenin Varlığı
26. Başvurucunun sosyal medyada paylaştığı sözler nedeniyle
13.680 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Söz konusu
mahkeme kararı ile başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale
yapılmıştır.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
27. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, ...yalnızca
Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ...demokratik toplum düzeninin
...gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
28. Yukarıda anılan müdahale Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde
öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme,
Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir
veya daha fazlasına dayanma, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve
ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
29. 5237 sayılı Kanun'un 125. maddesinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı
sonucuna varılmıştır.
ii. Meşru Amaç
30. Başvurucunun adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin
kararın başkalarının şöhret veya haklarının
korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç
taşıdığı sonucuna varılmıştır.
iii. Demokratik Toplum
Düzeninin Gereklerine Uygunluk
(1) Genel İlkeler
(a) Demokratik Toplumda İfade Özgürlüğünün
Önemi
31. Anayasa Mahkemesi ifade özgürlüğü bağlamında demokratik toplum düzeninin gerekleri
ifadesinden ne anlaşılması gerektiğini daha önce pek çok kez açıklamıştır.
İfade özgürlüğü kişinin haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe
ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanmaması, bunları tek başına
veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi,
anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına
gelir. Çoğunluğa muhalif olanlar da dâhil olmak üzere düşüncelerin her türlü
araçla açıklanması, açıklanan düşünceye paydaş sağlanması, düşünceyi
gerçekleştirme ve gerçekleştirme konusunda başkalarını ikna etme çabaları ve bu
çabaların hoşgörüyle karşılanması çoğulcu demokratik düzenin gereklerindendir.
Dolayısıyla toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak her türlü düşüncenin
barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır. Bu itibarla düşünceyi
açıklama ve yayma özgürlüğü demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151,
4/6/2015, §§ 33-35; Mehmet Ali Aydın
[GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 42, 43; Tansel
Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, §§ 35-38).
(b)İfade Özgürlüğünün
Kullanımında Ödev ve Sorumluluklar
32. Anayasa'nın 12. maddesinin kişilerin sahip oldukları temel
hak ve hürriyetleri kullanırken sahip oldukları ödev ve sorumluluklara gönderme
yapan "Temel hak ve hürriyetler,
kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da
ihtiva eder." biçimindeki ikinci fıkrası çerçevesinde;
Anayasa'nın 26. maddenin ikinci fıkrasında yer alan sınırlamalara uyma
yükümlülüğü, ifade özgürlüğünün kullanımına herkes için geçerli olan bazı görev ve sorumluluklar getirmektedir
(benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Erdem
Gül ve Can Dündar [GK], B. No: 2015/18567, 25/2/2016, § 89; R.V.Y. A.Ş., B. No: 2013/1429, 14/10/2015,
§ 35; Fatih Taş, § 67; Önder Balıkçı, B. No: 2014/6009,
15/2/2017, § 43). Söz konusu sorumlulukların kapsamı, başvurucunun koşullarına
ve ifade özgürlüğünü kullandığı vasıtalara göre değişir. Anayasa Mahkemesi, bir
cezanın demokratik bir toplumda gerekli
olup olmadığını incelerken meselenin bu yönünü görmezden gelmeyecektir.
33. Anayasa'nın 26. maddenin ikinci fıkrasında yer alan
sınırlamalara uyma yükümlülüğü kapsamında; kamusal bir tartışmaya katkı sunma
kapasitesi olmaksızın başkaları için temelsiz biçimde yaralayıcı nitelik
taşıyan, saldırgan ve yakışıksız ifadelerden kaçınma yükümlülüğü söz konusudur.
(c)Müdahalenin Demokratik Toplum Düzeninin
Gereklerine Uygun Olması
34. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik
toplum düzeninin gereklerine uygun
kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı
bir müdahale olması gerekir (Bekir Coşkun,
§§ 53-55; Mehmet Ali Aydın, §§
70-72; AYM, E.2018/69, K.2018/47, 31/5/2018, § 15; AYM, E.2017/130, K.2017/165,
29/11/2017, § 18).
35. İfade özgürlüğü üzerindeki sınırlamanın demokratik bir
toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik ve
istisnai nitelikte olması gerekir. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir
toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya
elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem
olarak kendisini göstermesi gerekmektedir. Amaca ulaşmaya yardımcı olmayan veya
ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağır olan bir müdahalenin
zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı söylenemeyecektir (bazı
farklılıklarla birlikte bkz. Bekir Coşkun,
§ 51; Mehmet Ali Aydın, § 68; Tansel Çölaşan, § 51).
36. Orantılılık ise sınırlamayla ulaşılmak istenen amaç ile
başvurulan sınırlama tedbiri arasında aşırı bir dengesizlik bulunmamasına
işaret etmektedir. Diğer bir ifadeyle orantılılık, bireyin hakkı ile kamunun
menfaatleri veya müdahalenin amacı başkalarının haklarını korumak ise diğer bireylerin
hak ve menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulmasına işaret etmektedir
(bazı farklılıklarla birlikte bkz. Bekir
Coşkun, § 57; Tansel Çölaşan, §§
46, 49, 50; Hakan Yiğit, §§ 59,
68).
(2) İlkelerin Olaya
Uygulanması
37. Somut olayda dönemin Adalet Bakanı S.E.ye basın mensupları çözüm süreci ile ilgili sorular sormuştur.
Başvurucu, Bakan'ın yaptığı açıklamanın ertesi günü sosyal medya hesabından "'Adalet Bakanı' barış istemek suçsa ben bu suçu
isteyerek işliyorum' demiş. Ben de bu suçu işliyorum Mardin'in niteliksiz ve
seviyesiz hâkim ve savcılarına büyük bir zevk ile duyurulur." şeklinde
bir yazı paylaşmıştır.
38. İlk derece mahkemesi, başvurucunun paylaşımında geçen "...Mardin'in niteliksiz ve seviyesiz hâkim ve
savcılarına büyük bir zevk ile duyrulur..." şeklindeki
ifadelerin müştekileri hedef aldığı ve hakaret suçunun sübuta erdiği sonucuna
ulaşmış ve başvurucunun adli para cezası ile cezalandırılmasına karar
vermiştir.
39. İlk derece mahkemesi başvurucunun sarf ettiği sözlerde
matufiyet unsurunun gerçekleştiğini kabul etmiştir. Olayın geçtiği tarihte
Mardin merkez nüfusu yaklaşık 100.000 olan, toplam yirmi dokuz hâkim ve
savcının görev yaptığı bir ildir. Başvurucu ise aynı ilde avukatlık
yapmaktadır. Matufiyetin kabulü için hedef alınan kişi ya da kişilerin adından
açıkça söz edilmesi, konumlarının gösterilmesi veya bunlardan bahsedilmese dahi
sarf edilen sözlerden bu kişilerin kastedildiğinin, sözlerin bu kişilere
yönelik olduğunun anlaşılması veya anlaşılabilir olması gerekir. Başvurucu, avukat
olması nedeniyle sayısı fazla olmayan hâkim ve savcıları bilebilecek
durumdadır. Bunun yanı sıra nüfusu itibarıyla küçük bir il olan Mardin'de hâkim
ve savcıların tanınırlığı diğer illere göre çok daha yüksektir. Bu sebeplerle
ilk derece mahkemesinin takdir aralığı da gözetildiğinde matufiyetin
gerçekleştiği yönündeki kabulüne katılmamak için bir neden görülmemiştir.
40. Somut olayda kamu görevlisi olan hâkim ve savcıların
itibarlarının korunması söz konusudur. Adalet sisteminin düzgün işlemesi için
görev yapan hâkim ve savcılar diğer kamu görevlileri gibi kamunun güvenine
sahip olmalıdırlar. Bu sebeple adalet sisteminde görev alan hâkimler ve
savcılarla birlikte diğer yargı çalışanlarını sebepsiz saldırılardan korumak
devletin görevlerindendir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. İlhan Cihaner (3), B. No: 2013/5298,
20/5/2015, §§ 26, 27). Başvurucunun hâkim ve savcı olan müştekilere yönelik
sözlerinin onları toplum içinde küçük düşürme amacı taşıdığı, ifadelerin
müştekilerle kişisel anlaşmazlık çıkarmaya yönelik bir tutumun parçası olduğu
değerlendirilmiştir. Başvurucu tarafından sarf edilen sözlerin yaralayıcı ve
yakışıksız bir nitelik taşıdığı, müştekilere yönelik sebepsiz saldırı teşkil
ettiği kanaatine ulaşılmıştır.
41. Sonuç olarak ilk derece mahkemesi başvurucunun ifade
özgürlüğü karşısında müştekilerin şeref ve itibar hakkının korunmasına ilişkin
bir dengeleme yapmıştır. İlk derece mahkemesinin kararında, Anayasa Mahkemesi,
içtihatlarında ortaya konulan kriterleri herkesi tatmin edecek derecede
ayrıntılı olarak ele aldığı söylenemez. Ancak Anayasa Mahkemesinin vardığı
sonuçlarla birlikte değerlendirildiğinde Mahkemenin başkalarının şöhret veya
haklarının korunması amacı temelinde başvurucu hakkında verilen mahkûmiyeti
haklı göstermek için sunduğu gerekçeler uygun ve yeterli kabul edilmiştir.
42. İfade özgürlüğünün kullanımında sahip olduğu görev ve
sorumluluklara uygun hareket etmeyen başvurucunun ilgili sözler nedeniyle
cezalandırılmasının kişilerin itibarının korunması, yargının tarafsızlık ve
otoritesinin sağlanması açısından zorunlu toplumsal ihtiyacı karşıladığı ve
dolayısıyla demokratik bir toplumda gerekli
olduğu kanaatine ulaşılmıştır.
43. Başvurucu aleyhine hükmedilen cezanın gözetilen amaç ile
makul bir orantılılık ilişkisi içinde olup olmadığı da değerlendirilmelidir. Bu
çerçevede somut olayın koşullarında başvurucunun olay tarihinde Mardin'de görev
yapan yirmi dört hâkim ve savcının şikâyetçi olduğu sözleri kapsamında
zincirleme suç hükümleri uygulanmak suretiyle 13.680 TL adli para cezasına
hükmedilmesinin başvurucunun mesleği, hürriyeti bağlayıcı bir cezaya
hükmedilmemiş olması, söz konusu konuşmanın ağırlığı ve hedef aldığı kişi
sayısıyla karşılaştırıldığında ulaşılmak istenen amaç ile birlikte orantısız
olduğu değerlendirilmemiştir.
44. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 26. maddesinde güvence
altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade
özgürlüğünün İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
29/1/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.