logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Bayram Kaya [2.B.], B. No: 2017/26981, 28/11/2018, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

BAYRAM KAYA BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2017/26981)

 

Karar Tarihi: 28/11/2018

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Recai AKYEL

Raportör Yrd.

:

Yusuf Enes KAYA

Başvurucu

:

Bayram KAYA

Vekili

:

Av. İrem DANACIOĞLU

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, uygulanan gözaltı ve tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması, soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması, tutukluluğun makul süreyi aşması, tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapılması, tahliye taleplerinin ve tutukluluğun devamı kararlarına yapılan itirazların kısa sürede karara bağlanmaması, tutukluluğa itirazların incelenmemesi, tutukluluk incelemeleri yapan mahkemelerin kanunla kurulmuş, tarafsız ve bağımsız mahkeme ilkelerine aykırı olması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; basın kartının iptal edilmesi nedeniyle de ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvurular 16/6/2017 ve 29/3/2018 tarihlerinde yapılmıştır.

3. Başvurular, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Konu yönünden hukuki irtibat nedeniyle 2017/26981 numaralı bireysel başvuru dosyasının 2018/8626 numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine, incelemenin 2017/26981 numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden yürütülmesine karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

6. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:

7. Türkiye, 15 Temmuz 2016 gecesi askerî bir darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış; bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl ilan edilmesine karar verilmiştir. Kamu makamları ve soruşturma mercileri -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).

8. Bu kapsamda FETÖ/PDY'nin kamu kurumlarındaki ve eğitim, sağlık, ticaret, sivil toplum, medya gibi farklı alanlardaki yapılanmalarına yönelik soruşturmalar yapılmış; çok sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri uygulanmıştır.

9. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başvurucu hakkında FETÖ/PDY'nin medya yapılanmasıyla bağlantılı olarak soruşturma başlatılmıştır.

10. İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliği 24/7/2016 tarihli kararı ile başvurucu hakkındaki soruşturma dosyasına ilişkin olarak "soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebileceği" gerekçesiyle 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 153. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca başvurucunun müdafiinin dosya içeriğini incelemesinin ve belgelerden örnek almasının kısıtlanmasına karar vermiştir.

11. Başvurucu, bu soruşturma kapsamında İstanbul 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin verdiği 24/7/2016 tarihli yakalama emrine binaen 25/7/2016 tarihinde gözaltına alınmıştır.

12. Başvurucuya yöneltilen soruların temel dayanağını oluşturan ve kolluk görevlilerince düzenlenmiş olan "Açık Kaynak Kodlu Tespit Raporu" isimli belgede, başvurucunun erişimi engelleme kararı verilen aktifhaber adlı internet haber sitesinde ve Zaman gazetesinde güvenlik muhabiri olduğuna değinilmiş; başvurucunun Twitter adlı sosyal paylaşım sitesinde yaptığı paylaşımlara ve yazdığı kitapların adlarına yer verilmiştir. Başvurucunun evinde yapılan aramada üzerinde Fethullah Gülen'e ait resim bulunan "Huzurdan Esintiler- 3" isimli ve V.A tarafından yazılan "Darbe Oyunu" isimli kitapların ele geçirildiği belirtilmiştir.

13.29/7/2016 tarihli Savcılık ifadesinde başvurucu suçlamaları anladığını belirtmiş ve müdafiinin hazır bulunmasıyla ifade vermiştir. İfadesinde "Ben kesinlikle FETÖ/PDY olarak ifade edilen örgütün üyesi değilim, sadece gazetecilik yaptım. Evimde yapılan aramada bulunan Fetullah Gülen'in resminin olduğu kitap, [A.K.] tarafından kaleme alınan ve gazeteci sıfatım nedeniyle yayın evi tarafından bana gönderilen birkitaptır, aynı şekilde [V.A.] tarafından kaleme alınan Darbe Oyunu isimli kitap da tarafıma yayın evi tarafından gazeteci sıfatım nedeniyle gönderilen bir kitaptır. Ben 11 Temmuz 2016 Pazartesi günü saat 13:00 'de ailem ile birlikte eşimin kuzeninin hem kınası hem de 16 Temmuz 2016 tarihinde olacak nikahı için Çankırı'ya gittim. Çankırı'da kayınpederimin evinde 17 Temmuz'a kadar kaldım. Bu süre zarfından herhangi bir sosyal medya paylaşımım söz konusu değildir...tarafıma okunan ve gösterilen, açık kaynaktan elde edildiği belirtilen paylaşımları yaptığım doğrudur, ancak tarihlerin doğru olmadığını düşünüyorum. Bahoz Erdal konusunda yaptığım paylaşımda, gazeteci [A.S.]'nin bu konudaki kaynağının sağlam olduğuna işaret ettim ... hükümete yakın Yeni Şafak, Star, Akşam gibi gazetelerde o günlerde TSK ile ilgili haberler yapıldı ve bu haberlerde TSK'nın paralelyapı adı altında tasfiye edileceği ifade edildi. Ben de bir gazeteci olarak bununla ilgili paylaşımlar yaptım. Burada hiçbir art niyet ve kastım yoktur, zaten açık kaynaklarda bu bilgiler yer almış olup, herkes tarafından tartışılmıştır ... ben izinde bulunduğum sırada gazete yöneticileri tarafından Ankara Emniyet Müdürlüğünce yapılan operasyon kapsamında haber derlemem istendi, ben de konuya müdahil olan ve şüpheli müdafii olarak görev yapan avukatlarla görüşüp bilgi aldım, bu bilgi çerçevesinde haberi kaleme aldım, ben bir muhabirim, benden sonra bu haber beş-altı incelemeden daha geçer ve bunun sonucunda gazetede yayınlanır. Yayınlanacak başlık ve içerikle ilgili yayın yönetiminin istediği tasarrufu yapabilir. Ben çıkacak haberi ancak bir gün sonra bayilerde görebilirim. Yazmış olduğum tüm haberlerle ilgili yorum yapabilirim. Çünkü ben bir gazeteciyim, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ve Ekonomi Gazeteciler Derneğinin üyesiyim, gazetecilik haricinde hiçbir faaliyetim söz konusu olamaz. Tarafıma okunan paylaşımlarım herkes tarafından ulaşılabilecek, kamuoyunda yer alan ve tartışılan konulardan ibarettir. Bu paylaşımlarda hiçbir suç kastıyla hareket etmedim. Yapılan soruşturmaları itibarsızlaştırma ya da kamuoyu algısını oluşturma kastım kesinlikle olmamıştır, kimseyi yönlendirme amacı gütmedim. Ben bir muhabirim, muhabirlik gazetecilik mesleğinin başlangıcıdır, bir muhabirin tek başına algı oluşturma ya da itibarsızlaştırma yetkisinin olması mümkün değildir, evimin geçimi için ekmeğimi gazetecilikten kazanan bir kişiyim, suçlamaları kesinlikle kabul etmiyorum ... FuatAvni isimli kullanıcıyı ben de kamu oyu gibi merak ediyorum. Devletin güvenlik birimlerinin de bunu ortaya çıkartmasını bekliyorum." şeklinde beyanda bulunmuştur.

14. Başvurucu 29/7/2016 tarihinde tutuklanması talebiyle sulh ceza hâkimliğine sevk edilmiştir. Tutuklamaya sevk yazısında kolluk tespiti, arama tutanakları ve açık kaynak araştırmaları dikkate alındığında suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve tutuklama nedeninin bulunduğu belirtilmiştir.

15. Başvurucu sorgusunda suçlamaları anladığını belirtmiş ve müdafiinin hazır bulunmasıyla ifade vermiştir. Başvurucu sorgusunda "Benim herhangi bir AK Parti ya da başka bir siyasi oluşumu devirmeye yönelik ya da bir örgüt içerisinde olmam söz konusu değildir, çünkü ben ve ailem yıllardan beri söz konusu hükümetin oy vermiş bir şahsın ve şu anda da ailemden onlarca kişi AK Partiye oyunu vermektedir, ben hükümeti devirmeye teşebbüs etmek yada başka darbe teşebbüsü iddialarını kabul etmiyorum... ben bir muhabirim bir muhabirin bir gazetede yada bir başka yerde hiçbir yetkisi ... idari hiçbir yetkisi yoktur ... muhabir en alt seviyede bir kişidir, muhabirin yazmış olduğu haberi kendisinin değerlendirmesi söz konusu değildir, muhabir bir haber paylaşımında bulunur, değerlendirecek kişi gazetenin genel yayın yönetmenidir, muhabirden bir haber çıktıktan sonra yaklaşık 5-6 aşamadan çıkar ve bu 5-6 aşama içerisinde muhabirin hiçbir şeyden haberi söz konusu olmaz, bir muhabir haberinin yayımlandığını bir gün sonrasında görür, ayrıca haberin yayınlanması ya da yayınlanmaması kararı tamamen yayın kurulunun yetkisindedir. Benim gazetecilik dışında hiçbir gelirim yoktur, ben 2007 yılından itibaren gelirimi gazetecilikten sağlıyorum... benim başka hiçbir şey bir oluşumdan bir örgütten ücret almam ya da onların propagandasını yapmam, bunun karşılığında bir ücret almam söz konusu değildir ... ayrıca benim bir örgüt mensubu olarak birilerini yönlendirme ya da bir kamuoyu konustuıma durumu söz konusu değildir, olamaz da çünkü bir muhabirin hiçbir normal gazeteciler de bunu çok iyi bilir efendim hiçbir değeri hiçbir hükmü yoktur, yani bir gazetecinin tek başına 75 milyonluk bir ülkede kamuoyu oluşturması söz konusu değildir ... ben de şu ana kadar gazetecilik mesleği haricinde hiçbir oluşumun içerisinde olmamaya ve sadece mesleğimi yapmaya çalıştım ...bir muhabir olarak hiçbir zaman karar verme pozisyonunda bulunmadım. Bulunma talebinde de olmadım, Savcılık makamında önümüze konulan sosyal paylaşımlar ise kamuoyuna mâl olmuş bilgilerdir, bu bilgilerde özel bir paylaşım söz konusu değildir, burada devletimize ve milletimize hedef olabilecek bir paylaşım söz konusu değildir ... yine son olarak şunu da ifade edeyim, 17 Aralık 2013 tarihinde bağışlayın, yolsuzluk operasyonundan sonra bu dönemden itibaren yani yaklaşık 3 yıl boyunca Zaman çalışanı hiçbir muhabir devletin kamu ve kurumlarına ayak dahi basamamıştır, yani bizim aktif bir bilgi almamız söz konusu değildir, aktif bir bilgi alamayan bir muhabirin de bu kadar etkin haber ya da kamuoyu oluşturması söz konusu olamaz." şeklinde beyanda bulunmuştur.

16. Başvurucu, İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin 29/7/2016 tarihli kararıyla silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmıştır. Tutuklama kararının gerekçesinin ilgili bölümü şöyledir:

"FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünnn faaliyetlerini yürüttüğü süre zarfında birden fazla yayın organına sahip olduğu, bu bağlamda şüphelilerhı çalıştıkları haber yaptıkları , köşe yazısı yazdıkları, Bugün gazetesi, Özgür Bugün , Özgür Düşünce , Zaman Gazetesi, Millet Gazetesi, Aksiyon Dergi, Yeni Hayat Gazetesi ile Samanyolu TV, Kanaltürk, Bugün TV'nin de anılan terör örgütünürı yayın organlarından olduğu kamuoyunca bilinen bir gerçektir. Zaman Gazetesinin Genel Yayın Müdürü [E.D.] hakkında Silahlı Terör Örgütü üyeliği suçundan soruşturma yürütüldüğüve çıkarıldığı Hakimlik tarafından hakkında yurt dışına çıkmasının yasaklanması adli kontrol tedbiri uygulanarak serbest bırakıldığı da bilinmektedir. Şüphelilerinde içinde. olduğu, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2016/85057 soruşturma Sayılı dosyasının diğer şüphelileri hakkında gözaltı ve yakalama kararı çıkarıldığı halde aradan geçen zamana rağmen yakalanamadıkları ve firari durumda oldukları anlaşılmıştır.

...

Şüphelilerin FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün basın ayağı olarak adlandırılan yapılanması içerisinde yer alan anılan gazete, dergi ve, televizyonların da örgüte bağlılık ve sadakat ilkesi çerçevesinde görevlerini ifa ettikleri ve kamuoyunda 17 / 25 Aralık Soruşturma dosyaları olarak bilinen silahlı terör örgütünün Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engelleme suçuna iştirak eden emniyet görevlilerini, yargı mensuplarını haberleştirerek örgütün amaçları doğrultusunda propaganda faaliyetleri yürüttükleri nitekim şüphelilerin sosyal paylaşım sitelerinden de bu yönde paylaşımlarda bulundukları görülmüştür. Fethullahçı terör örgütünün yargı ve emniyet mensuplarının görevlerine son verilmesi ve akabinde emniyet mensuplarının haklarında soruşturma açılması üzerine örgütün yayın organlarının örgüt mensuplarını sahiplendikIeri ve lehlerine kamuoyunda algı oluşmasına sebebiyet verdikleri de müşahade edilmiştir. Fethullahçı terör örgütünün yayın organı olan veya yayın organı haline dönüşen bilahere 668 sayılı kanun hükmünde kararname ile kapatılan gazete, dergi ve televizyonların çalışanları, köşe yazarları olan şüphelilerin FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün üyeleri oldukları yönünde kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut deliller bulunduğu hakimliğimizce değerlendirilmiştir.

Yüklenen Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma suçunun yasada öngörülen ceza miktarı işlendiği iddia dilen suçun önemli ve ciddi sayılan katalog suçlardan olması nedeniyle tutuklama nedeni kanun gereğince var sayılmıştır.

...

Soruşturma dosyasında yakalama ve gözaltı kararları bulunan diğer şüphelilerin arandıkları yerlerde bulunamadıkları gibi anılan örgüte üye olan gazeteci ve yazarların bir kısmının da yurtdışına 15 Temmuz 2016 tarihinden önce ve sonrasında çıkış yaptıkları değerlendirildiğinde şüphelilerin bırakılmaları ve almaları muhtemel ceza göz önüne alındığında kaçma şüphelerinin bulunduğu kanaatine varılmıştır.

Soruşturmanın henüz tamamlanmaması nedeniyle şüphelilerin delilleri yok etme, gizleme, tanıklar üzerinde baskı oluştunna şüphesinin bulunduğu, işin önemi, verilmesi beklenen ceza veyagüvenlik önlemi değerlendirildiğinde, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasmın 13. maddesinde ifade olunan ölçülülük ilkesi uyarınca, daha hafif koruma önlemi olan adli kontrol tedbiriuygulanmasının bu aşamada soruşturmaya konu suç ve bu şüpheliler açısından yetersiz kalacağı ve amaca hizmet etmeyeceği kanaatine varılarak şüpheliler ve müdafiilerinin serbest bırakılma istemlerinin reddi ile şüphelilerin üzerlerine atılı olan FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 5271 sayılı CMK'nın 100 ve devamı maddeleri uyarınca ayrı ayrı tutuklanmalarına [karar verildi]."

17. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan 16/1/2017 tarihli iddianameyle başvurucu hakkında terör örgütüne üye olma suçlamasıyla kamu davası açılmıştır.

18. İddianamede, başvurucunun aktifhaber isimli internet haber sitesinde ve Zaman gazetesinde güvenlik muhabiri olarak çalıştığı; "Sakıncalı Bürokratlar", "Babam Sağolsun" ve "Kördüğüm" isimli kitapları yazdığı belirtilmiştir. İddianamede başvurucunun kitaplarından alıntılara, açık kaynak tespit raporunda da ortaya konulan sosyal medya paylaşımlarına yer verilmiştir. Bu kapsamda "Babam Sağolsun" adlı kitabın içeriğindeki bölümlerde özellikle Bilal Erdoğan'ı itibarsızlaştırmaya çalıştığı ve örgütün 17-25 Aralık süreci ile ilgili kara propagandasını yaptığı, "Sakıncalı Bürokratlar" kitabında "Cumhuriyet tarihinden bu güne kadar yüzlerce kişi, Necip Fazıl Kısakürek, Bediüzzaman Said Nursi, Nazım Hikmet ve benzeri kişilerin eserlerini okudukları için fişlendi. Bu kişiler kimi zaman komünist kimi zaman irticacı, kimi zaman da aşırı milliyetçi olmakla itham edildi. Bu üstatların takipçileri hayatları boyunca ciddi bir takibe tabii tutuldu. Devletin ve derin odakların sıcak nefeslerini her zaman enselerinde hissetti. Kimi zaman da haklarında düzenlenen yasal olmayan fişlemelerle yıllarca dört duvar arasına mahkûm edildi. Yakın dönemde derin kulaklar' tarafından fişlenen ve hukuksuzluğa uğrayan o kadar çok kişi var ki. Bunlar arasında Ergenekon, Balyoz ve 28 Şubat sanıklarının ev ve işyerlerinde yapılan aramalarda elde edilen fişleme belgeleri ise fişleme hastalığının boyutlarını gözler önüne seriyor. Bu kapsamda 28 Şubat ve sonrasındaki süreçte ülke genelinde yaklaşık 6 milyon sivilin fişlenmeye maruz bırakılması, hukuksuzluğun ne kadar alenen yapıldığını da gösteriyor." şeklinde yazarak örgüt tarafından Ergenekon süreci ile ilgili yapılan meşrulaştırma çabaları ve kara propaganda yönünde faaliyette bulunduğu, "Kördüğüm" kitabında ise "Ermeni asıllı Türk vatandaşı gazeteci Hrant Dink, yıllarca devletin istihbarat teşkilatları tarafından adım adım izlendi. Hakkında TCK'nın 301. maddesi uyarınca 'Türklüğe hakaret" suçlamasıyla dava açıldı. Valilik makamında iki MİT mensubu tarafından tehdit edildi. En sonunda menfur bir saldırı sonucunda hayatını kaybetti. Ancak aradan geçen 8 yıla rağmen, cinayet aydınlatılamadı. Milliyetçi duygularla işlenmiş bir cinayet olarak kayıtlara geçti. Saldırının arkasındaki karanlık eller, ortaya çıkarılamadı. Devletin derinlerinin bilgisi dahilinde işlendiği iddia edilen bir cinayet 2014'te Gülen cemaatinin üzerine yıkılmaya çalışıldı. 'Kördüğüm / 21 Numaralı Suikast Yolcusu' isimli bu kitapta, cinayetin perde arkasına ilişkin önemli detaylarla birlikte birçok soru ve cevapları da yer alıyor....." şeklinde yazdığı yazılarla sonradan örgütün kontrolünde işlendiği yönünde kamu davaları açılan olay ile ilgili örgütü aklamaya ve kamuoyu oluşturmaya çalıştığı, İzmir askerî casusluk davası ile ilgili olarak örgüt faaliyetlerini kamuoyunda meşrulaştırmak için yoğun faaliyet gösterdiği ve bu kapsamda paylaşımlarda bulunduğu ileri sürülmüştür. 14 Temmuz 2016 tarihli "Sözde paralel yapı altında yaş öncesinde tasfiye amaçlanıyor. TSK, bu tarz ihbarlara fırsat vermemeli.", "Bu kapsamda öncelikli olarak İzmir'de düğmeye basıldı. Bazı kurmay asker ve Paşalar hedef haline getirildi.", "Ağustos'ta yapılacak YAŞ toplantıları öncesinde TSK'da tasfiye amaçlanıyor. Bu kapsamda istihbarat yamaklari devreye sokuldu." şeklinde paylaşımlarda bulunduğu, 14 Temmuztarihli bu paylaşımlarının darbe girişiminden bir gün önce yapılmasının ve Türk Silahlı Kuvvetlerini müdaheleye çağırıcı nitelikte olmasının dikkat çekici olduğu belirtilmiştir. Yine devamla 14/7/2016 tarihinde "Hamile, engelli demeden gözaltına alıyorlar." şeklinde, 8/7/2016 tarihinde "Milletin vergileri ile ayakta duran TRT, karapropaganda filmiyle Hizmet Hareketi'ni kötülüyor. Kamuoyunda yeni bir algı girişimi..." şeklinde, 9/7/2016 tarihinde "-PARALEL PARANOYA- Tutuklu polisin dedesi kızını nufusundan çıkardı.. posatmedya.com" şeklinde, 25/6/2016 tarihinde "Asker ve polisimizi şehit eden hainlere operasyon yapamayanlar, yine masum insanları gözaltına almışlar." şeklinde,21/6/2016 tarihinde "Polis memuru Muhittin Zenit, kurulan kumpası iki gündür deşifre ediyor. Asıl kumpas yakında ortaya çıkacak..birilerinin de foyası çıkacak!" şeklinde, 25/6/2016 tarihinde "Emekli emniyet müdürü E.T. havuzun yalanlarına sağlam cevap vermiş. Gerçi amaç iftira at izi kalsın." şeklinde,25/6/2016 tarihinde "Ben de geçen hafta; iki istihbarat yamağı Ankara'da ne yapıyor diye soru soruyordum. Demek ki yamaklar, cemaate iftira atmak için gelmişler." şeklinde, 9/7/2016 tarihinde "Paralel yalanlarıyla anne-baba ve kardeşleri birbirine düşman ettiler...Aileler arasına nifak tohumu attılar. Toplumsal huzuru bozdular..." şeklinde, 7/7/2016 tarihinde "Türkiye @TarikToros'u masum insanların gazete ve televizyonlarına 'kayyum' atandığında gösterdiği cesaretle yeniden tanıdı.Yapılan zulümdür..." şeklinde, 26/6/2016 tarihinde "Nur talebeleri tasfiye ediliyormuş! Vatan evlatları, tasfiye edilirken sesiniz çıkmıyordu! Birbirlerine düştüler..." şeklinde, 26/6/2016 tarihinde "Hizmet Hareketi'ni İsrail ajanligi ile suçlayanlar biraz olsun utanir mi acaba? Arşivleriniz o kadar kirli ki! Umarim birgün utanirsiniz! .." şeklinde, 25/6/2016 tarihinde "TUSKON Başkanı Meral, iş dünyasında beyefendi kişiliğiyle bilinir. MÜSİAD, TÜSİAD ve DEİK Başkanları da bunu iyi bilirler..." şeklinde, 12/6/2016 tarihinde "Terör örgütü PKK ve IŞİD sempatizanlarının şirketine kayyum atandığını gördünüz mü? Ancak Hizmet Hareketi'nin 280 şirketinde kayyum var." şeklinde, 12/6/2016 tarihinde "Bir avuç insanın özgür yayın yapmasına bile tahammülleri kalmadı. @CanEnzincan_TV de kapanırsa ülkenin fişini çekelim...Kapatma." şeklinde, 4/6/2016 tarihinde "Paralel safsatalarına sadece Türkiye'de bir güruh inanıyor. Dünya ülkeleri gülüp geçiyor. Belçikalı Bakan gibi." şeklinde;28/5/2016 tarihinde "Sizler Stadyumlari Türkçe Olimpiyatları için kapattiniz. Ancak Avrupa ülkeleri Gönüllerini açtı. Onlarca ülkede kültür Festivali kutlanıyor." şeklinde paylaşımlarda bulunduğu belirtilmiştir. Son olarak evinde yapılan aramada üzerinde Fethullah Gülen'e ait resim bulunan "Huzurdan Esintiler-3" isimli ve V.A. tarafından yazılan "Darbe Oyunu" isimli kitapların ele geçirildiği ifade edilmiştir.

19. İddianame İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilmiş ve dava Mahkemenin E.2017/67 sayılı dosyası üzerinden yürütülmeye başlanmıştır. Başvurucunun savunması 27/3/2017 tarihinde yapılan ilk duruşmada alınmıştır.

20. İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesince yapılan yargılamanın ilk duruşması 27/3/2017 tarihinde başlamış 31/3/2017 tarihine kadar devam etmiştir. 31/3/2017 tarihinde Cumhuriyet savcısı başvurucu da dâhil on üç sanığın tahliyesine karar verilmesini talep etmiştir. İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesi başvurucu dâhil yirmi bir sanığın tahliyesine karar vermiştir. Tahliye kararının gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Sanıklar .. Bayram Kaya'nın üzerilerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, suç vasfının ileride sanıklar lehine değişme ihtimali, sabit ikametgah sahibi olmaları ve tüm dosya kapsamı dikkate alınarak sanıklar ve müdafilerinin tahliye taleplerinin kabulü ile başka suçtan tutuklu ve hükümlü değiller ise bu suçtanBİHAKKIN TAHLİYELERİNE, bu hususun temin için Cezaevi Müdürlüğüne müzekkere yazılmasına, tahliyelerine karar verilen sanıklar hakkında CMK.nun 109-3-a maddesi kapsamında yurt dışına çıkış yasağı adli kontrol hükümlerinin uygulanmasına [karar verildi.]"

21. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 31/3/2017 tarihinde tahliye kararına itiraz etmiştir. İtirazda başvurucu ve tahliyesine karar verilen diğer sanıkların 17-25 Aralık sürecinde örgüt lehine algı operasyonu amacıyla yayınlar yaptıkları, yine aynı amaçla sosyal medyada çok sıklıkla paylaşımlarda bulundukları, örgütün sosyal medya algı operasyonunun önemli ayağını oluşturan Fuatavni Twitter hesabı ile ilgili sıklıkla paylaşımlar yaparak algı operasyonları yaptıkları, sanıklardan bazılarının özellikle 15 Temmuz darbe girişimi öncesi darbenin gerçekleşeceği anlamına gelen paylaşımlar yaptıkları, darbe girişimi sonrası örgüt lehine ve darbe girişiminin örgüt ile ilgisinin olmadığı şeklinde kamuoyu algısı oluşturmak amacıyla yine sosyal medyada paylaşımlarda bulundukları, sanıklar bakımından örgüt üyeliğini gösterir devamlılık, suç kastı ve eylem yoğunluğunun bulunduğu, dosyada mevcut açık kaynak araştırmalarının, tanık beyanlarının ve elde edilen diğer delillerin bu hususu gösterdiği, sanıklar hakkındaki delillerin şu aşamada tam olarak toplanmadığı ve bu yönüyle tahliye kararlarının usul ve yasaya aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

22.İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığının itirazını kabul ederek başvurucu hakkında yakalama emri çıkartılmasına karar vermiştir.

23. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi 1/4/2017 tarihinde başvurucunun tutuklanmasına karar vermiştir. Tutuklama kararının gerekçesinin ilgili bölümü şöyledir:

"...üzerlerine atılı suçların vasıf vemahiyetleri, atılı suçların işlendiğini gösterir kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin mevcut olması, sanıkların atılı suçu gerçekleştirme şekilleri ve kasıtlarının yoğunluğu, yasada söz konusu suçlara ilişkin düzenlenen cezaların alt ve üst sınırları itibari ile ve sanıkların kaçma şüphelerinin bulunması hususları bütün olarak değerlendirildiğinde sanıkların CMK 100 madde gereğince ayrı ayrı tutuklanmalarına [karar verildi]."

24. Başvurucu 25/5/2017 tarihli tutukluluk hâlinin gözden geçirilmesine ilişkin karar üzerine 16/6/2017 tarihinde 2017/26981 sayılı başvuruyu yapmıştır.

25. Savcılık 6/2/2018 tarihli duruşmada esas hakkındaki mütalaasını sunmuştur. Mütalaada, örgüt lideri tarafından verilen Bank Asyaya para yatırılmasına dair genel talimat sonrasında başvurucunun 4/2/2014 tarihinde 500 TL, 26/6/2014 tarihinde 3600 TL, 4/9/2014 tarihinde 547 TL parayı anılan Bankaya yatırdığı; yapılan aramada elde edilen cep telefonu üzerinde mahkeme kararına dayalı olarak yapılan inceleme sonucunda düzenlenen bilirkişi raporunda belirtildiği üzere "bayramkaya019@g.mail.com" isimli google kimliği tanımlanmış olan mobil cihazla FETÖ/PDY mensuplarının kullanmaları amacıyla oluşturulan, münhasıran bu suç örgütünün mensupları tarafından kullanılan, örgüt talimatı ile dâhil olunan ve gizliliği sağlamak için haberleşme amacıyla kullanılan bir ağ olan ByLock uygulamasını satın aldığı, FETÖ/PDY'nin lideri olan Fetullah Gülen'in vaazlarını içeren çok sayıda video görüntülerinin tespit edildiği; FETÖ/PDY üyesi olmak suçundan ifadesi alınan S.G.nin başvurucuyu erkek öğrenci yurdunda düzenlenen periyodik sohbet toplantılarına katılan ve 1,5 yıl bu toplantılara devam eden kişi olarak teşhis ettiği; içerik ayrıntıları iddianamede yazılı olan söylemleri ile örgüt adına sistematik olarak algı faaliyetlerinde bulunduğu belirtilmiştir.

26. 6/2/2018 tarihli duruşmada başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir. Başvurucunun bu karara yaptığı itiraz, İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesinin 22/2/2018 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Bu karar, başvurucuya 28/2/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.

27.Başvurucu 29/3/2017 tarihinde 2018/8626 sayılı başvuruyu yapmıştır.

28. İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesi 8/3/2018 tarihli kararıyla başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 6 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hükümle birlikte tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir. Kararın ilgili bölümü şöyledir:

"Sanığa ait digital materyale ilişkin bilirkişi raporunda, sanık tarafından izlenilmiş çok sayıda Fethullah Gülen videosu bulunduğu, ByLock, Kakao ve Eagle haberleşme uygulamalarının indirilmiş uygulamalar arasında yer aldığı belirtilmiştir.

Bilirkişi raporu ve gelen kayıtlara göre sanığın FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün finansman kaynağı olan Bank Asya’nın Balgat, Etlik, Şişli, Ümraniye ve Yenibosna şubelerinde hesaplarının olduğu, Balgat şubesindeki hesaba BDDK’nun Bank Asya’nın imtiyazlı hisselerindeki ortaklık haklarının TMSF’ye devredildiği 04.02.2014 tarihinde ve sonraki zamanlarda çok yüksek olmayan miktarlarda vadeli para yatırıldığı ve tümünün vadesinden önce çekildiği anlaşılmıştır.

Sanığın iddianamede kısmen alıntı yapılan kitaplarında ağırlıklı olarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın oğlu Bilal Erdoğan'ı itibarsızlaştırmaya çalıştığı, örgütün 17-25 Aralık süreci ile ilgili propagandasını yaptığı, örgüt tarafından Ergenekon süreci ile ilgili yapılan meşrulaştırma çabaları ve kara propaganda yönünde faaliyette bulunduğu, örgütün kontrolünde işlendiği yönünde kamu davaları açılan Hrant Dink suikastı ile ilgili olarak örgütü aklamaya ve kamuoyu oluşturmaya çalıştığı görülmektedir.

Sanığın iddianamede belirtilen ve kendisine aidiyeti sanık tarafından inkar edilmeyen çok sayıda twit şeklindeki paylaşımlarında FETÖ/PDY silahlı terör örgütünü övücü, hükümeti ve Cumhurbaşkanını çok sert bir dille eleştirir içerikler bulunduğu, darbeyi çağrıştırır, gerekli ve meşru gösterir şekilde ifadelerde bulunduğu, sanığın anılan örgütün fikir ve ideolojisine paralel olarak örgüte destek verdiği, özellikle; (bu kısımda yukarıda yer verilen paylaşımlarına yer verilmiştir.)

...

Sanık Bayram KAYA, FETÖ/PDY’ye aidiyeti nedeniyle kapatılan Zaman gazetesinde 2007 yılından 2016 yılı ortalarına kadar muhabiri olarak çalışmış, yine FETÖ/PDY’ye aidiyeti nedeniyle erişime engellenen www.aktifhaber.com isimli web sitesinde görev almıştır. Gizliliği, tedbirli hareketi temel davranış biçimi kabul eden, kuruluşundan itibaren örgütlenme ve varlığını sürdürmede temel hareket tarzı olarak gizliliği, sızmayı esas alan örgütün, medya organlarının ana gövdesini oluşturan kadrosunun bütünüyle örgüt doktrinini ve stratejisinibenimseyen, ideolojik motivasyonu üst seviyede olan velideri tarafından gösterilen nihai hedefe odaklanmış örgüt üyelerindenoluştuğu, kamu kurumlarına, sivil toplum örgütlerine, siyasi partilere, kısacası tüm toplumsal alanlara farklı görünümler altında, hukuk dışı yöntemleri de kullanarak üyelerini sızdıran, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne ve Türk Halkı’nın bütününe ait kurumları ele geçirmeyitemel hareket tarzı olarak kabul eden örgütün kendisine ait kurumlara ve yapılaradaimi çalışanolarak örgüt dışından birilerinin girmesine izin vermesinin beklenemeyeceği,bu anlamdazaafiyet içerisinde olmasının örgütün ilk günlerinden bu güne kadar geçen sürede izlediği yol ve yöntemlere, tüm toplumun gözü önünde gerçekleşen olgulara ve hayatın doğal akışına aykırı olduğu, FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü içerisinde faaliyet göstermeyen, örgüt üyesi olmayan bir kişinin örgütün medya yapılanması içerisinde ve özellikle en yaygın, en uzun süreli medya organlarındauzun süreli istihdam edilmeyeceği, profesyonel çalışma hayatlarının tamamını ya da önemli bir kısmını bu medya organlarında geçiren, dönüp dolaşıp yine örgütün medyasında çalışan sanıkların örgütün varlığını bilmeden veörgüt ile organikbağları olmadanklasik bir işveren ve çalışan durumunda oldukları yönündeki savunmalarına itibar edilmesinin mümkün olmadığı, bunun yanısıra sanığın örgütün finans kaynağı olan Bank Asya hesabını aktif olarak kullandığı ve birden fazla hesabının olduğu, terör örgütü elebaşısının çağrı tarihinden sonra BDDK’nun Bank Asya’nın imtiyazlı hisselerindeki ortaklık haklarının TMSF’ye devredildiği 04.02.2015 tarihinde ve sonrasında para artışının gerçekleştiği, çok sayıda örgüt üyesinin yaptığı gibi sanığın Bank Asya’ya daha fazla yardımda bulunmak amacıyla vadeyi bozarak faizi bankaya bıraktığı,incelenen digital materyallerinde çok sayıda Fethullah Gülen videosu bulunduğu, örgüt tarafından gizli haberleşmede kullanıldığı bilinen ByLock, Kakao ve Eagle haberleşme uygulamalarının indirilmiş uygulamalar arasında yer aldığı, yukarıya alıntı yapılan yazılarında örgütün temel amaç ve fikirleri doğrultusunda hükümeti ve Cumhurbaşkanı’nı halk nezdinde küçük düşürmeyi, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini teröre destek verir gibi göstererek Uluslararası platformda zor duruma düşürmeyi, örgütü ve örgüt liderini sempatik, darbeyi gerekli ve meşru göstermeyi amaçladığı, tüm delillerin sanığın örgüt hiyerarşisi içerisinde bulunduğunu desteklediği görülmektedir.

Yukarıda açıklanan deliller ışığında sanık Bayram KAYA’nın, örgüt üyeliği açısından eylemlerinde süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk unsurlarının gerçekleştiği, sanığın FETÖ/PDY’nin fikir ve ideolojisini benimseyerek bu doğrultuda faaliyetler içerisinde olduğu, silahlı terör örgütü FETÖ/PDY’nin etkin bir üyesi olduğunun kabulü gerektiği kanaatiyle sanığın TCK’nun 314/2maddesi uyarınca cezalandırılmasına karar verilmiştir.

29.Mahkûmiyet kararına karşı istinaf yoluna başvurulmuş olup istinaf incelemesi devam etmektedir.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

30. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama nedenleri" kenar başlıklı 100. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.

 (2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:

a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.

b) Şüpheli veya sanığın davranışları;

1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,

2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,

Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.

 (3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:

a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;

...

11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),

..."

31. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama kararı" kenar başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.

 (2) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;

a) Kuvvetli suç şüphesini,

b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,

c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,

gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir."

32. 5271 sayılı Kanun'un "Adlî kontrol" kenar başlıklı 109. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Bir suç sebebiyle yürütülen soruşturmada, 100 üncü maddede belirtilen tutuklama sebeplerinin varlığı halinde, şüphelinin tutuklanması yerine adlî kontrol altına alınmasına karar verilebilir.

 (3) Adlî kontrol, şüphelinin aşağıda gösterilen bir veya birden fazla yükümlülüğe tabi tutulmasını içerir:

a) Yurt dışına çıkamamak.

b) Hâkim tarafından belirlenen yerlere, belirtilen süreler içinde düzenli olarak başvurmak.

c) Hâkimin belirttiği merci veya kişilerin çağrılarına ve gerektiğinde meslekî uğraşlarına ilişkin veya eğitime devam konularındaki kontrol tedbirlerine uymak.

...

f) Şüphelinin parasal durumu göz önünde bulundurularak, miktarı ve bir defada veya birden çok taksitlerle ödeme süreleri, Cumhuriyet savcısının isteği üzerine hâkimce belirlenecek bir güvence miktarını yatırmak.

g) Silâh bulunduramamak veya taşıyamamak, gerektiğinde sahip olunan silâhları makbuz karşılığında adlî emanete teslim etmek.

...

j) Konutunu terk etmemek.

k) Belirli bir yerleşim bölgesini terk etmemek.

l) Belirlenen yer veya bölgelere gitmemek."

33. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;

...

d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen,

...

Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler."

34. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat isteminin koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabilir."

35. 5271 sayılı Kanun'un "Müdafiin dosyayı inceleme yetkisi" kenar başlıklı 153. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(2) Müdafiin dosya içeriğini inceleme veya belgelerden örnek alma yetkisi, soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebilecek ise Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim kararıyla kısıtlanabilir. Bu karar ancak aşağıda sayılan suçlara ilişkin yürütülen soruşturmalarda verilebilir:

a) 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;

...

7. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315, 316),

...

 (3) Yakalanan kişinin veya şüphelinin ifadesini içeren tutanak ile bilirkişi raporları ve adı geçenlerin hazır bulunmaya yetkili oldukları diğer adli işlemlere ilişkin tutanaklar hakkında, ikinci fıkra hükmü uygulanmaz."

 (4) Müdafi, iddianamenin mahkeme tarafından kabul edildiği tarihten itibaren dosya içeriğini ve muhafaza altına alınmış delilleri inceleyebilir; bütün tutanak ve belgelerin örneklerini harçsız olarak alabilir."

36. 6/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Silâhlı örgüt" kenar başlıklı 314. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

"(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

 (2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir."

37. 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun "Cezaların artırılması" kenar başlıklı 5. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:

"3 ve 4 üncü maddelerde yazılı suçları işleyenler hakkında ilgili kanunlara göre tayin edilecek hapis cezaları veya adlî para cezaları yarı oranında artırılarak hükmolunur."

38.6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun "İdari dava türleri ve idari yargı yetkisinin sınırı" kenar başlıklı 2. maddesi şöyledir:

"1. İdari dava türleri şunlardır:

a) İdarî işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlâl edilenler tarafından açılan iptal davaları ..."

B. Uluslararası Hukuk

1. Sözleşme Metinleri

39. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Özgürlük ve güvenlik hakkı" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"1. Herkes özgürlük ve güvenlik hakkına sahiptir. Aşağıda belirtilen haller dışında ve yasanın öngördüğü usule uygun olmadan hiç kimse özgürlüğünden yoksun bırakılamaz:

...

c) Kişinin bir suç işlediğinden şüphelenmek için inandırıcı sebeplerin bulunduğu veya suç işlemesine ya da suçu işledikten sonra kaçmasına engel olma zorunluluğu kanaatini doğuran makul gerekçelerin varlığı halinde, yetkili adli merci önüne çıkarılmak üzere yakalanması ve tutulması;

...

(4) Yakalama veya tutulma yoluyla özgürlüğünden yoksun kılınan herkes, tutulma işleminin yasaya uygunluğu hakkında kısa bir süre içinde karar verilmesi ve eğer tutulma yasaya aykırı ise, serbest bırakılması için bir mahkemeye başvurma hakkına sahiptir.

..."

2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı

40. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM); Sözleşme'nin 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) bendi uyarınca yalnızca bir ceza soruşturması veya kovuşturması çerçevesinde kişinin suç işlediğine dair şüphenin bulunması hâlinde yetkili adli makamın huzuruna çıkarılması amacıyla tutuklanabileceği yönündeki içtihadını (Jecius/Litvanya, B. No: 34578/97, 31/7/2000, § 50; Wloch/Polonya, B. No: 27785/95, 19/10/2000, § 108) yakın dönemde verdiği Buzadji/Moldova ([BD], B. No: 23755/07, 5/7/2016, §§ 92-102) kararında geliştirmiştir. Buna göre ilk tutuklama kararından itibaren suçun işlendiğine ilişkin makul şüphenin varlığı yanında tutuklamaya ilişkin nedenlerin bulunduğunun ilgili ve yeterli gerekçelerle ortaya konması gerekir.

41. AİHM'e göre ilk tutuklama için yeterli görülen makul şüphenin varlığı; elde edilen deliller ve somut olayın kendine özgü koşulları da dikkate alındığında olaylara dışarıdan bakan, tamamen objektif bir gözlemciyi ikna edecek yeterlilikte olmalıdır. Toplanan deliller objektif bir gözlemciye sunulduğunda şüpheli ya da sanığın atılı suçu işlemiş olabileceği yönünde bir kanaat oluşturmaya yeterli ise somut olayda makul şüphe vardır. Diğer bir ifade ile inandırıcı neden ya da makul şüphe; suçlanan kişinin üzerine atılı suçu işlemiş olabileceğine dair objektif bir gözlemciyi ikna etmeye yeterli olay, olgu veya bilginin varlığını gerektirmektedir (Fox, Campbell ve Hartley/Birleşik Krallık, B. No: 12244/86 ..., § 32; O'Hara/Birleşik Krallık, B. No: 37555/97, 16/10/2001, § 34).

42. AİHM, tutukluluğu meşru kılan makul dört temel neden belirlemiştir. Bunlar sanığın duruşmaya çıkmama (kaçma) tehlikesi (Stögmüller/Avusturya, B. No: 1602/62, 10/11/1969, hukuki gerekçe bölümü, § 15), sanığın serbest bırakıldıktan sonra adaletin iyi idaresine zarar verecek tarzda önlemler alabilecek olma tehlikesi (Wemhoff/Almanya, B. No: 2122/64, 27/6/1968, hukuki gerekçe bölümü, § 14), tekrar suç işleme tehlikesi (Matznetter/Avusturya, B. No: 2178/64, 10/11/1969, hukuki gerekçe bölümü, § 7) ve kamu düzenini bozma tehlikesidir (Letellier/Fransa, B. No: 12369/86, 26/6/1991, § 51).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

43. Mahkemenin 28/11/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar

1. Tutuklamanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiaları

44. Başvurucu; kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut olgular ve tutuklama nedenleri bulunmadan ifade ve basın özgürlükleri kapsamındaki eylemleri nedeniyle tutuklandığını, tahliye kararından sonra dosyaya yeni bir delil konulmadan tekrar tutuklanmasının hukuka aykırı olduğunu, tutuklama kararında adli kontrol tedbirinin neden yetersiz kalacağının açıklanmadığını ileri sürmüştür. Başvurucu, ceza yasalarının geniş yorumlanması suretiyle temel haklar kapsamında olan, kanunda suç olarak düzenlenmemiş faaliyetleri ile açıklamalarının suç olarak değerlendirildiğini ve tutuklamaya konu edildiğini belirterek suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.

b. Değerlendirme

45. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

46. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar başlıklı 15. maddesi şöyledir:

"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.

Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."

47. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:

"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.

...

Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."

i. Uygulanabilirlik Yönünden

48. Anayasa Mahkemesi Aydın Yavuz ve diğerleri (§§ 187-191) kararında, olağanüstü yönetim usullerinin uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir. Buna göre olağanüstü bir durumun bulunması ve bunun ilan edilmesinin yanı sıra bireysel başvuruya konu temel hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden tedbirin olağanüstü durumla bağlantılı olması hâlinde inceleme Anayasa'nın 15. maddesi uyarınca yapılacaktır.

49. 15 Temmuz 2016 tarihinde yaşanan darbe teşebbüsünden sonra Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu 21/7/2016 tarihinde olağanüstü hâl ilan edilmesine karar vermiştir. Olağanüstü hâl ilanı nedenlerinin başında darbe teşebbüsü gelmektedir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 224, 226). Olağanüstü hâl ilanı ile darbe teşebbüsünden kaynaklanan tehlikenin yanı sıra bu teşebbüsün arkasında olduğu değerlendirilen FETÖ/PDY'den kaynaklanan tehdit ve tehlikenin de bertaraf edilmesinin amaçlandığı görülmektedir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 48, 229). Nitekim darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanmanın FETÖ/PDY olduğuna ilişkin olarak kamu makamlarınca ve soruşturma mercilerince yapılan değerlendirmeler olgusal temellere dayanmaktadır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 216).

50. Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY üyeliği iddiasıdır (bkz. §§ 17, 20, 25). Anayasa Mahkemesi, anılan suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğunu değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir [GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 57).

51. Bu itibarla olağanüstü hâl ilanına sebebiyet veren olaylar kapsamında bir suçlamayla tutuklanan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun tutuklanmasının başta Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242).

ii. Kabul Edilebilirlik Yönünden

 (1) Genel İlkeler

52. Tutuklamanın hukukiliğinin incelenmesinde dikkate alınacak genel ilkeler için bkz. Şahin Alpay, [GK] B.No: 2016/16092, 11/1/2018, §§ 77-91.

 (2) İlkelerin Olaya Uygulanması

53. Başvurucu, darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY üyeliği iddiasıyla yürütülen soruşturma kapsamında silahlı terör örgütü üyesi olma suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.

54. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.

55. Başvurucuyla ilgili esas hakkındaki mütalaada ve mahkûmiyet kararında başvurucunun FETÖ/PDY üyelerinin kendi aralarındaki iletişimi sağladığı ifade edilen ByLock uygulamasını indirdiğibelirtilmiştir (bkz. §§ 25, 28).

56. Anayasa Mahkemesi, ByLock uygulamasının özellikleri gözönüne alındığında kişilerin bu uygulamayı kullanmalarının veya kullanmak üzere elektronik/mobil cihazlarına yüklemelerinin soruşturma makamlarınca FETÖ/PDY ile olan ilgileri bakımından bir belirti olarak değerlendirilebileceğini belirtmektedir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 106, 267). Buna göre soruşturma makamlarınca ve tutuklama tedbirine karar veren hâkimliklerce FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan başvurucunun ByLock uygulamasını kullanmasının somut olayın koşullarına göre suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesi, anılan programın özellikleri itibarıyla temelsiz ve keyfî bir tutum olarak değerlendirilemez (Selçuk Özdemir, § 74). Diğer deliller yönünden bir değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir.

57. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar gözardı edilmemelidir.

58. Darbe teşebbüsü sonrasında teşebbüsle bağlantılı veya doğrudan teşebbüsle olmasa da FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlara ilişkin soruşturmalarda, delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir. Yine FETÖ/PDY ile bağlantılı kişilerin teşebbüs sırasında veya sonrasında ortaya çıkan kargaşadan yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha fazladır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 271, 272; Selçuk Özdemir, §§ 78, 79).

59. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör örgütü üyesi olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar öngörülen suç tipleri arasında olup (bkz. §§ 36) isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç, 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar arasındadır (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, § 148).

60. Somut olayda İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliğince ve İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan silahlı terör örgütüne üye olma suçunun niteliğine, suça ilişkin Kanun'da öngörülen yaptırımın ağırlığına ve suçun 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan katalog suçlar arasında olmasına dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 16, 23).

61. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile İstanbul Sulh Ceza Hâkimliği ve Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden özellikle -suçun ağırlığına atfen- kaçma şüphesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olduğu söylenebilir.

62. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım (2), § 151).

63. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, § 214; Devran Duran, § 64). Özellikle darbe teşebbüsüyle veya FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği ile FETÖ/PDY'nin özellikleri de -gizlilik, hücre tipi yapılanma, her kurumda örgütlenmiş olma, kendisine kutsallık atfetme, itaat ve teslimiyet temelinde hareket etme gibi- dikkate alındığında bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 350).

64. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate alındığında İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin ve İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin isnat edilen suç için öngörülen yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde tutarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının (bkz. § 16, 23) keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.

65. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

66. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin bu hakka dair Anayasa'da (13. ve 19. maddelerde) yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek bulunmamaktadır.

67.Başvurucu sadece ifade ve basın özgürlükleri kapsamında olabilecek eylemleri nedeniyle tutuklanmadığı için tutuklama nedeniyle ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın ayrıca incelenmesine gerek görülmemiştir.

2. Gözaltına Alınma İşleminin Hukuka Aykırı Olduğuna ve Gözaltı Süresinin Makul Olmadığına İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiaları

68. Başvurucu; gözaltına alınmasının ceza yargılama usullerine aykırı olduğunu, tahliye edilmeden tekrar gözaltına alındığını, uzun süre gözaltında tutulduğunu ileri sürmüştür.

b. Değerlendirme

69. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı süresinin aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47).

70. Öte yandan Anayasa Mahkemesi, olağanüstü hâl şartları altında geçici bir süre için azami olarak otuz güne kadar uygulanan gözaltı süresinin uzunluğunun makul olup olmadığı hususunu incelemiş ve bu konuda 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Neslihan Aksakal, B. No: 2016/42456, 26/12/2017, §§ 30-37).

71. Somut olayda başvurucu yönünden gözaltı tedbirlerinin hukuki olmadığına ve/veya kanunda öngörülen gözaltı süresinin aşıldığına ya da gözaltında tutulma süresinin makul olmadığına ilişkin iddialarla ilgili olarak anılan kararlarda varılan sonuçlardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.

72. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

3. Soruşturma Dosyasına Erişimin Kısıtlandığına İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiaları

73.Başvurucu; dosyada gizlilik kararı olduğu için savunma hakkının kısıtlandığını, bu durumun çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkesine aykırı olduğunu, tutukluluğa etkili bir şekilde itiraz etme hakkını kullanamadığını ileri sürmüştür.

b. Değerlendirme

74. Anayasa Mahkemesi, soruşturma dosyalarına erişime yönelik olarak verilen kısıtlama kararlarının tutuklu kişilerin özgürlüklerinden mahrum bırakılmalarına karşı itirazda bulunma hakkı üzerindeki etkisini birçok kararında incelemiştir. Bu kararlarda, öncelikle yakalanan veya tutuklanan kişiye yakalama ya da tutuklama sebeplerinin ve hakkındaki iddiaların bildirilmesi gerektiği ancak buradaki bildirim yükümlülüğünün isnat edilen suçlamalara esas tüm bilgi ve delilleri kapsamadığı belirtilmiş; bu bağlamda başvurucunun tutuklamaya konu suçlamalara ilişkin temel unsurları bilip bilmediği dikkate alınmıştır (Günay Dağ ve diğerleri, §§ 168-176; Hidayet Karaca, §§ 105-107; Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, §§ 248-257).

75. Somut olayda ifade ve sorgu tutanakları, tutukluluğa ilişkin kararlar, başvurucu veya müdafileri tarafından verilen tutukluluğa ilişkin dilekçeler ve soruşturma dosyasındaki bilgi ve belgeler incelendiğinde başvurucunun tutukluluğuna temel teşkil eden bilgi ve belgelerden haberdar olduğu, bunların içeriği hakkında yeterli bilgiye sahip bulunduğu, tutukluluk durumuna karşı itirazlarını sunma konusunda kendisine yeterli imkânın tanındığı görülmektedir.

76. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

77.Somut olayda uygulanabilir nitelikte olan ve Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek bulunmamaktadır.

4. Tutukluluğun Makul Süreyi Aştığına İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiaları

78. Başvurucu, ilgili ve yeterli olmayan gerekçelerle tutukluluğunun devam ettirildiğini, tutukluluğunun makul süreyi aştığını ileri sürmüştür. Tutukluluğa itirazlarının gerekçesiz bir şekilde reddedildiğini, itiraz dilekçelerinde ileri sürdüğü hususlara cevap verilmediğini, bu suretle tutukluluğa etkili bir şekilde itiraz edemediğini belirterek Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

b. Değerlendirme

79. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının özü tutukluluğun ilgili ve yeterli olmayan gerekçelerle devam ettirilmesine ilişkindir. Bu itibarla başvurucunun Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.

80. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).

81. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk derece mahkemesince mahkûmiyet hükmü verilmiş ise -hüküm kesinleşmemiş olsa da- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Ahmet Kubilay Tezcan, B. No: 2014/3473, 25/1/2018, §§ 24-27; Ekrem Atıcı, B. No: 2014/15609, 8/3/2018, §§ 27-30).

82.Bireysel başvuruda bulunduktan sonra 8/3/2018 tarihinde mahkûmiyetine karar verilen başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi aştığına ilişkin iddiası, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak davada incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna göre başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi aştığının tespiti hâlinde görevli mahkemece başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolu; başvurucunun durumuna uygun telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yoludur ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmamaktadır.

83. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

5. Tutukluluk İncelemelerinin Hâkim/Mahkeme Önüne Çıkarılmaksızın Yapıldığına İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiaları

84. Başvurucu, tutukluluk incelemelerinin makul olmayan aralıklarla mahkeme önüne çıkarılmaksızın gerçekleştirildiğini ileri sürmüştür.

b. Değerlendirme

85. Anayasa Mahkemesi Aydın Yavuz ve diğerleri (§§ 326-359) kararında; 15 Temmuz 2016 tarihinde yaşanan darbe teşebbüsü ve sonrasında ilan edilen olağanüstü hâl döneminde ortaya çıkan koşulları dikkate alarak darbe teşebbüsü, FETÖ/PDY ve terörle ilgili suçlardan dolayı tutuklanan kişilerin tutukluluk incelemelerinin belirli bir süre duruşmasız olarak yapılmasının Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasıyla bağdaşmasa da olağanüstü yönetim usullerinin benimsendiği dönemde temel hak ve özgürlüklerin güvence rejimini düzenleyen Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında meşru görülebileceğini belirtmiştir. Anayasa Mahkemesi Erdal Tercan ([GK], B. No: 2016/15637, 12/4/2018, § 246) kararında, bu kapsamda yaptığı incelemede darbe teşebbüsünden sonraki süreçte darbe teşebbüsü ve teşebbüsün arkasındaki yapılanma olan FETÖ/PDY veya terörle bağlantılı suçlardan tutuklanan kişilerin tutukluluk incelemelerinin on sekiz aya kadar hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapılmasının olağanüstü hâl döneminde kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını ihlal etmediği sonucuna varmıştır.

86. Somut olayda başvurucu 29/7/2016 tarihinde tutuklanmış, yaklaşık 8 ay sonra 27/3/2017 tarihinde hâkim önüne çıkarılmıştır. 27/3/2017 tarihinden sonra 27/4/2017, 6/7/2017, 24/10/2017, 4/12/2017, 5/12/2017, 6/2/2018, 22/2/2018, 8/3/2018 tarihlerinde yapılan duruşmalara başvurucunun müdafiiyle birlikte katıldığı ve bu duruşmalarda tutukluluk durumunun incelendiği görülmektedir. Tutuklama konusu suçun niteliği ve tutukluluğun hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın devam ettirildiği süreler dikkate alındığında anılan karardaki sonuçtan ayrılmayı ve farklı bir değerlendirme yapmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.

87. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

6. Tahliye Taleplerinin ve Tutukluluğun Devamı Kararlarına Yapılan İtirazların Kısa Sürede Karara Bağlanmadığına İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiaları

88. Başvurucu, tahliye taleplerinin ve tutukluluğun devamı kararlarına yaptığı itirazların kısa sürede karara bağlanmadığını ileri sürmüştür.

b. Değerlendirme

89. Somut olayda başvurucunun şikâyet ettiği tahliye talepleri ve itirazın reddi kararları üzerinden bir inceleme yapılmıştır.

i. Tahliye Talebi Yönünden

90. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası gereği bireysel başvurunun başvuru yollarının tüketildiği, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.

91. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik tahliye talebinin kısa sürede karara bağlanmaması şeklindeki müdahale tahliye talebinin reddedilmesiyle birlikte sona erer. Bu nedenle bireysel başvurunun tahliye talebinin reddedilmesinden itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.

92. Somut olayda başvurucunun 21/9/2016 tarihli tahliye talebi 28/9/2016 tarihinde, 24/10/2016 tarihinde yaptığı tahliye talebi 28/10/2016 tarihinde, 21/11/2016 tarihinde yaptığı tahliye talebi 29/11/2016 tarihinde reddedilmiştir. Başvurucunun tahliye taleplerinin geç incelendiği hususunu, bu tahliye talebinin reddi kararlarına itiraz ettiği sırasıyla 6/10/2016, 14/11/2016, 12/12/2016 tarihlerinde öğrendiğinin kabul edilmesi gerekir. Ancak başvurucu bu tarihlerden itibaren otuz günlük başvuru süresi geçtikten sonra 16/6/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

93. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

ii. 12/8/2016, 9/9/2016, 11/10/2016, 21/11/2016, 22/12/2016, 12/1/2017, 6/9/2017,20/9/2017, 24/10/2017, 20/12/2017, 25/1/2018 Tarihli Tutukluluğa İtirazın Reddi Kararları Yönünden

94. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik tutukluluğun devamı kararına yapılan itirazın kısa sürede karara bağlanmaması şeklindeki müdahale, tutukluluğa itirazın reddedilmesiyle birlikte sona erer. Bu nedenle bireysel başvurunun tutukluluğa itirazın reddedilmesinden itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.

95. Somut olayda 12/8/2016, 9/9/2016, 11/10/2016, 21/11/2016, 22/12/2016, 12/1/2017 tarihlerinde tutukluluğunun devamı kararlarına yapılan itirazlar reddedilmiştir.Somut olayda anılan itirazın reddi kararlarının başvurucuya ne zaman tebliğ edildiği tespit edilememekle birlikte başvurucunun itirazın reddi kararlarından en geç tekrar tutuklandığı 1/4/2017 tarihinde haberdar olduğunun kabul edilmesi gerekir. Zira tekrar tutuklanmış olmakla başvurucu, itirazlarının olumlu sonuçlanmadığını anlamış olmaktadır. Ancak başvurucu 1/4/2017 tarihinden itibaren otuz günlük başvuru süresi geçtikten sonra 16/6/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. İkinci başvuruya konu olan 6/9/2017, 20/9/2017, 24/10/2017, 20/12/2017, 25/1/2018 tarihli itirazın reddi kararlarının da başvurucuya ne zaman tebliğ edildiği tespit edilememekle birlikte başvurucunun anılan itirazlarının reddedildiğinden en geç tutukluluk hâlinin devamına karar verildiği 6/2/2018 tarihli duruşmada haberdar olduğunun kabul edilmesi gerekir. Zira tekrar tutukluluğuna devam kararı verilmiş olmakla başvurucu, itirazlarının olumlu sonuçlanmadığını anlamış olmaktadır. Ancak başvurucunun bu tarihten itibaren otuz günlük başvuru süresi geçtikten sonra 29/3/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

96. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

iii.22/2/2018 Tarihli İtirazın Reddi Kararı Yönünden

97. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası uyarınca hürriyeti kısıtlanan bir kimsenin kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı hâlinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkı bulunmaktadır. Burada belirtilen bir yargı merciine başvurma hakkı, suç isnadıyla hürriyetinden yoksun bırakılan kimseler bakımından tahliye talebinin yanı sıra tutuklama, tutukluluğun devamı ve tahliye talebinin reddi kararlarına karşı yapılan itirazların incelenmesi sırasında da uygulanması gereken bir güvencedir (Mehmet Haberal, B. No: 2012/849, 4/12/2013, §§ 122, 123).

98. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).

99. Somut olayda başvurucu 6/2/2018 tarihli tutukluluğun devamına ilişkin karara 13/2/2018 tarihinde itiraz etmiş, itiraz dokuz gün sonra 22/2/2018 tarihinde reddedilmiştir. Söz konusu dokuz günlük sürenin Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası ile düzenlenen kısa sürede karar verilmesi zorunluluğu ile uyumlu olduğu anlaşılmaktadır.

100. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

101. Somut olayda uygulanabilir nitelikte olan, Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek bulunmamaktadır.

7. Tutukluluğun Devamı Kararlarına Yapılan İtirazların İncelenmediğine İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiaları

102. Başvurucu; tutukluluğun devamı kararlarına yaptığı itirazların bir kısmının mahkemesince üst mahkemeye gönderilmediğini, tahliye talebi olarak nitelendirilip reddedildiğini ileri sürmüştür.

b. Değerlendirme

103. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının özü tutukluluğun devamı kararlarına yaptığı itirazların incelenmemesine ilişkindir.

104. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§ 16, 17).

105. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (k) bendi, yakalanan veya tutuklanan kişilerin yakalama ve tutuklama işlemine karşı kanunda öngörülen başvuru imkânlarından yararlandırılmamaları durumunda maddi ve manevi her türlü zararlarının tazminini isteyebilmelerine imkân sağlamaktadır. Anayasa Mahkemesi, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla tahliyesine karar verilen başvurucular yönünden anılan yolun tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Cafer Yıldız, B. No: 2014/9308, 9/1/2018, §§ 37-40; Yaşar Saçlı, B. No: 2014/9311, 24/1/2018, §§ 37-40). Mahkûmiyet kararıyla birlikte tahliye kararında olduğu gibi tutukluluk hâli sona erdiği için 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davasının bu durumda da etkili bir yol olduğu kabul edilmelidir.

106. Bireysel başvuruda bulunduktan sonra mahkûmiyet kararı verilen başvurucunun tutukluluk incelemeleri sonucunda verilen kararların kendisine tebliğ edilmemesi nedeniyle tutuklama işlemine karşı başvuru imkânlarından yararlandırılmadığına ilişkin iddiası, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak davada incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna göre başvurucunun tutukluluğa karşı başvuru imkânlarından yararlandırılmadığının tespiti hâlinde görevli mahkemece başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolu; başvurucunun durumuna uygun telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yoludur ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmamaktadır.

107. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

8. Tutukluluk İncelemeleri Yapan Mahkemelerin Kanunla Kurulmuş, Tarafsız ve Bağımsız Mahkeme İlkelerine Aykırı Olduğuna İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiaları

108. Başvurucu; tutukluluğa ilişkin karar veren ve bu kararlara itirazı inceleyen ağır ceza mahkemelerinin siyasi amaçlarla kurulduğunu, kurulduğu tarihten önce işlenmiş siyasi suçları kovuşturmakla yetkilendirildiğini, üyelerinin siyasi bir kurum olan HSK tarafından özel olarak seçildiğini, tahliye kararı veren hâkimlerin görevden alındığını belirterek bu mahkemelerin kanunla kurulmuş, tarafsız ve bağımsız mahkeme ilkelerine aykırı olduğunu ileri sürmüştür.

b. Değerlendirme

109. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, § 24).

110. Somut olayda genel bir kanuni düzenlemeye dayanılarak ve HSYK tarafından yapılan atama sonucunda ilgili hâkimlerin anılan görevleri yaptıkları anlaşılmaktadır. Bu nedenle gerçekliği ve niteliği kesin olarak tespit edilemeyen olgulardan, siyasi tartışmalarda ortaya konulan değerlendirme ve yorumlardan hareketle başvurucuya yönelik somut ön yargılı bir işlem ve tutum gösterilmeksizin ilgili hâkimlerin siyasal veya kişisel nedenlerle bağımsız ve tarafsız davranmadıklarını kabul etmek mümkün değildir. Öte yandan bu mahkemelerin ihtilafın doğmasından sonra kurulan mahkemeler olmayıp görev ve yetkileri daha önceden kanunla belirlenmiş mahkemeler olduğu dikkate alındığında başvurucunun iddiasının makul ve kabul edilebilir olmadığı, dolayısıyla bu iddia yönünden açık ve görünür bir ihlalin bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

111. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

112. Somut olayda uygulanabilir nitelikte olan Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek bulunmamaktadır.

B. Basın Kartının İptal Edilmesi Nedeniyle İfade ve Basın Özgürlüklerinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

113. Başvurucu; sarı basın kartının iptal edilmesinin yasal dayanağı olmadığını, çalıştığı basın kurumunun yayınları nedeniyle ayrımcı bir şekilde basın kartının iptal edildiğini belirterek ifade ve basın özgürlüklerinin iptal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

114. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§ 16, 17).

115. Sarı basın kartlarının iptali, Basın-Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü tarafından gerçekleştirilmektedir. Bu iptal işleminin idari bir işlem niteliğinde olduğu açıktır. 2577 sayılı Kanun'un 2. maddesinde; idari işlemlerin yetki, sebep, şekil, konu ve amaç yönlerinden biri ile hukuka aykırı olması nedeniyle menfaatleri ihlal edilenler tarafından iptal davası açılabileceği belirtilmiştir. Ayrıca idari yargıdaki yerleşik uygulamaya göre idari işlemin iptal edilmesi hâlinde hukuka aykırı olan idari işlem geriye yürür biçimde ortadan kalkar ve hukuka aykırı işlemin yapılmasından önceki duruma dönülür (benzer yönde Danıştay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 9/7/1966 tarihli ve E.1965/21, K.1966/7 sayılı kararı). Bu durumda 2577 sayılı Kanun'un 2. maddesi dikkate alındığında başarı şansı sunma, yeterli giderim sağlama kapasitesini haiz ve ulaşılabilir olduğu görülen iptal davası başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelemesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna varılmıştır.

116. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Gözaltına alınma işleminin hukuka aykırı olduğuna ve gözaltı süresinin makul olmadığına ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

4. Tutukluğun makul süreyi aştığına ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

5. Tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapıldığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

6. Tahliye taleplerinin ve tutukluluğun devamı kararlarına yapılan itirazların kısa sürede karara bağlanmadığına ilişkin iddianın tahliye talepleri yönünden süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

7. Tahliye taleplerinin ve tutukluluğun devamı kararlarına yapılan itirazların kısa sürede karara bağlanmadığına ilişkin iddianın 12/8/2016, 9/9/2016, 11/10/2016, 21/11/2016, 22/12/2016, 12/1/2017, 6/9/2017, 20/9/2017,24/10/2017, 20/12/2017, 25/1/2018,tarihli tutukluluğa itirazın reddi kararları yönünden süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

8. Tahliye taleplerinin ve tutukluluğun devamı kararlarına yapılan itirazların kısa sürede karara bağlanmadığına ilişkin iddianın 22/2/2018 tarihli itirazın reddi kararı yönünden açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

9. Tutukluluğun devamı kararlarına yapılan itirazların incelenmediğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

10. Tutukluluk incelemeleri yapan mahkemelerin kanunla kurulmuş, tarafsız ve bağımsız mahkeme ilkelerine aykırı olduğuna ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

11. Basın kartının iptal edilmesi nedeniyle ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 28/11/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Bayram Kaya [2.B.], B. No: 2017/26981, 28/11/2018, § …)
   
Başvuru Adı BAYRAM KAYA
Başvuru No 2017/26981
Başvuru Tarihi 16/6/2017
Karar Tarihi 28/11/2018
Birleşen Başvurular 2018/8626

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, uygulanan gözaltı ve tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması, soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması, tutukluluğun makul süreyi aşması, tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapılması, tahliye taleplerinin ve tutukluluğun devamı kararlarına yapılan itirazların kısa sürede karara bağlanmaması, tutukluluğa itirazların incelenmemesi, tutukluluk incelemeleri yapan mahkemelerin kanunla kurulmuş, tarafsız ve bağımsız mahkeme ilkelerine aykırı olması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; basın kartının iptal edilmesi nedeniyle de ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı Tutukluluk (suç süphesi ve tutuklama nedeni) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Yakalama, gözaltı Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
Tutulan kişinin yargı merciine başvuru hakkı (hakim önüne çıkarılma) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
Süre Aşımı
Tutukluluk (süre) Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
İfade özgürlüğü Terör örgütüne üye olma (TCK.314) Başvuru Yollarının Tüketilmemesi

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5271 Ceza Muhakemesi Kanunu 100
101
109
141
142
153
5237 Türk Ceza Kanunu 314
3713 Terörle Mücadele Kanunu 5
2577 İdari Yargılama Usulü Kanunu 2
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi