TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
FİKRET TOPALOĞLU BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/15403)
|
|
Karar Tarihi: 29/9/2020
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Muzaffer KORKMAZ
|
Başvurucu
|
:
|
Fikret TOPALOĞLU
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, gözaltında kolluk görevlilerinin kötü
muamelesine maruz kalma nedeniyle kötü muamele yasağının; ceza infaz kurumunda
açık görüş ve telefonla görüş haklarının sınırlandırılması ve haberleşme
araçlarının kullanımının yasaklanması nedenleriyle özel hayata ve aile hayatına
saygı hakkı ile haberleşme hürriyetinin; tutuklama tedbirinin hukuki olmaması
ve tutukluluğun makul süreyi aşması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkı ile eğitim hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 17/1/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyon tarafından başvurucunun ceza infaz kurumunda
tecrit altında tutulma nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiğine
yönelik iddiasının kabul edilemez olduğuna, diğer temel hak ve özgürlüklerin
ihlal edildiğine yönelik iddiaların kabul edilebilirlik incelemesinin ise Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Antalya Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Fetullahçı
Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) içinde yer aldığı iddiasıyla
başvurucu hakkında soruşturma başlatılmıştır.
9. Başvurucu, Antalya Cumhuriyet Başsavcılığının
talimatıyla 2/5/2016 tarihinde gözaltına alınmıştır.
10. Başvurucu, silahlı terör örgütüne üye olma suçundan
tutuklanması istemiyle Antalya 4. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk edilmiştir.
11. Hâkimlik başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma
suçundan 5/5/2016 tarihinde tutuklanmasına karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı
şöyledir:
"...Şüpheliler A.D., Fikret
Topaloğlu ve S.B.'nin üzerlerine atılı Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma suçunu
işlediklerine dair şüpheli A.D. isimli şahsın telefonda Fikret bey T ismiyle
kaydı geçen yazışma içerikleri, H.K. isimli kişinin evinde ele geçen ve söz
konusu derneğe ait bilgisayarların kırık hard diskleri, şüpheli S.'nin
beyanında söz konusu hard disklerin birinin yanlışlıkla kırıldığını
diğerlerinin ise öğrenci bilgilerinin bilinmemesi için kırdığını beyan etmesi,
ancak şüphelinin dernekte öğretmen olmasına rağmen tek başına alacağı bir
insiyatifle bilgilerin ele geçirilmemesi için kırmasının hayatın olağan akışına
aykırı oluşu, şüpheli H.K. isimli kişinin hakimlik ve savcılık ifade beyanları,
şüpheli M.Ö.'ün beyanı, müştekiler E.G. ve K.U.'nun beyanları, teşhis
tutanakları, kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin
mevcudiyeti ve yukarıda açıklanan beyanlara göre şüphelilerin delilleri ortadan
kaldırma uğraşları dikkate alındığında delillerin karartılma ihtimali, atılı
suçun CMK 100/3-a -11 hükmünde sayılan suçlardan olması sebebiyle var sayılan
kaçma saklanma ihtimali dikkate alınarak bu aşamada adli kontrol tedbirlerine
başvurulmasının yetersiz nitelik taşıyıp şüphelinin alması muhtemel cezaya
nazaran tutuklama tedbirinin ölçülü olacağı değerlendirilmesi ile CMK 100 ve
devam hükümleri uyarınca yapılan değerlendirme neticesinde Antalya Cumhuriyet
Başsavcılığının vaki talebinin kabulü ile şüphelilerin ayrı ayrı
tutuklanmalarına ... [karar
verildi.]"
12. Başvurucu, tutuklama kararına ve tutukluluğun
devamına yönelik kararlara müteaddit defa itiraz ettiğini; son olarak Antalya
2. Sulh Ceza Hâkimliğinin tutukluluk hâlinin devamına dair 29/12/2016 tarihli
kararına karşı süresinde itiraz ettiğini ancak Sulh Ceza Hâkimliğince herhangi
bir cevap verilmediğini belirtmiştir.
13. UYAP üzerinden yapılan incelemede Antalya 2. Sulh
Ceza Hâkimliğince 29/12/2016 tarihinde başvurucu hakkında verilen tutukluluk
hâlinin devamına dair karara karşı başvurucunun 4/1/2017 tarihli dilekçesiyle
itiraz ettiği görülmektedir. Buna karşılık anılan itiraza ilişkin olarak
herhangi bir karar verildiği tespit edilememiştir.
14. Başvurucu 17/1/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
15. Antalya Cumhuriyet Başsavcılığı 6/2/2017 tarihli
iddianame ile başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan
cezalandırılması istemiyle aynı yer ağır ceza mahkemesinde kamu davası
açmıştır.
16. İddianamede, başvurucunun ByLock isimli
programı kullandığına yönelik tespite ve örgütün Antalya yapılanmasının bölge
sorumlusu olup örgüt için para topladığına ilişkin tanık beyanlarına
dayanıldığı görülmüştür.
17. Antalya 8. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) iddianameyi
kabul etmiş ve E.2017/117 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşamasına
başlamıştır.
18. Mahkeme 25/4/2018 tarihinde, başvurucunun silahlı
terör örgütüne üye olma suçundan 10 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve
tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
19. Başvurucunun istinaf talebi, Antalya Bölge Adliye
Mahkemesi 2. Ceza Dairesi tarafından esastan reddedilmiştir.
20. Başvurucu bu karara karşı temyiz yoluna başvurmuş
olup yargılama temyiz aşamasında derdesttir.
IV. İLGİLİ
HUKUK
21. İlgili hukuk için bkz. Adem Türkel, B. No:
2017/632, 23/1/2019, §§ 24-39.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
22. Mahkemenin 29/9/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kötü Muamele
Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları
23. Başvurucu; gözaltı sürecinde kolluk görevlilerinin
rencide edici söz ve davranışlarına maruz kaldığını ve ifadesini vermesinden
önce elbiselerinin çıkartıldığını belirterek bu nedenlerle kötü muamele
yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
24. Bakanlık görüşünde, başvurucunun bu bölümdeki
iddialarına ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiştir.
2. Değerlendirme
25. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği
Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu
şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne
uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu
makamlara sunması, bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli
özeni göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177,
26/3/2013, § 17).
26. Bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı
ve Anayasa'nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna
ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde etkili bir soruşturmanın
yapılması gerekmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve
cezalandırılmasını da sağlamaya elverişli olmalıdır (Tahir Canan, B. No:
2012/969, 18/9/2013, § 25).
27. Devletin sahip olduğu etkili soruşturma yükümlülüğü
kapsamında, işkence veya kötü muamele olduğunu gösteren yeterli kesin
belirtiler mevcut olduğunda -kişilere müdahale üçüncü kişilerden gelmiş olsa
dahi- şikâyet ya da ihbarda bulunulmadığında bile resen soruşturma açılmasının
sağlanması gerektiği açıktır (Tahir Canan, § 25).
28. Başvuruya konu olayda başvurucu, genel olarak kamu
görevlileri tarafından kötü muameleye maruz bırakıldığını ileri sürmektedir.
Başvurucu, anılan kötü muamele iddialarını şikâyet ettiğine yönelik herhangi
bir bilgi veya belge sunmamıştır. Bu bağlamda başvurucunun iddialarının
soruşturma makamlarınca resen dikkate alınabilecek nitelikte olup olmadığı ve
somut veriler içerip içermediği hususunun dikkate alınması gerekmektedir.
Başvurucu, iddialarına ilişkin -soyut beyan dışında- delil ve belgeleri de
Anayasa Mahkemesine sunmamıştır. Dolayısıyla bu aşamada Anayasa Mahkemesinin
kötü muamele iddiasına konu olayların soruşturma makamlarınca resen harekete
geçilmesini gerektiren bir durumun bulunup bulunmadığını değerlendirmesi mümkün
gözükmemektedir (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Y.G., B. No: 2017/5933,
9/1/2020, § 113).
29. Sonuç olarak başvurucunun anılan iddiaları usulüne
uygun şekilde şikâyet konusu yaptığına veya bu şikâyetin sonuçsuz kaldığına
dair bir bilgi veya belge sunmadığı gözetildiğinde hukuk sisteminde mevcut
yargısal yolları tüketilmeksizin bireysel başvuruda bulunulduğu
anlaşılmaktadır.
30. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
B. Ceza İnfaz
Kurumundaki Uygulamalar Nedeniyle Haberleşme Hürriyetinin, Özel Hayata ve Aile
Hayatına Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Açık Görüş
Hakkının Sınırlandırılması Nedeniyle Özel Hayata ve Aile Hayatına Saygı
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
31. Başvurucu, tutuklu olarak bulunduğu ceza infaz
kurumunda açık görüş hakkının iki ayda bir olacak şekilde haksız yere
sınırlandırıldığını belirterek özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
32. Bakanlık görüşünde, başvurucunun bu bölümdeki
iddialarına ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiştir.
b. Değerlendirme
33. Başvurucunun anılan şikâyetiyle ilgili olarak
16/5/2001 tarihli ve 4675 sayılı İnfaz Hâkimliği Kanunu'nun 4. maddesinde bu
tarz uygulamalara ilişkin şikâyetleri karara bağlama konusunda infaz
hâkimliğinin görevli olduğu açıkça belirtilmiştir. Bireysel başvuru dosyası
incelendiğinde ise başvurucunun bu şikâyetine ilişkin olarak infaz hâkimliğine
başvuruda bulunduğu hususunda herhangi bir bilgi ya da belgeye rastlanmamıştır.
Bu nedenle başvurucunun hukuk sisteminde mevcut idari ve yargısal yolları
tüketmeksizin bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır (benzer yöndeki
değerlendirme için bkz. İlker Deniz Yücel, B. No: 2017/16589, 28/5/2019,
§ 142).
34. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Telefonla
Görüşme Hakkının Kısıtlanması Nedeniyle Haberleşme Hürriyetinin, Özel Hayata ve
Aile Hayatına Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
35. Başvurucu; tutuklu olarak bulunduğu belirli bir süre
boyunca telefonla görüşme hakkının iki haftada bir olacak şekilde haksız yere
sınırlandırıldığını belirterek haberleşme hürriyetinin, özel hayata ve aile
hayatına saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
36. Bakanlık görüşünde, başvurucunun bu bölümdeki
iddialarına ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiştir.
b. Değerlendirme
37. 23/7/2016 tarihli ve 29779 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun
Hükmünde Kararname'nin 6. maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi uyarınca
terör suçlarından tutuklu bulunan kişilerin olağanüstü hâlin devamı süresince
telefonla haberleşme hakkından ancak on beş günde bir ve ilgili bentte sayılan
kişilerle sınırlı olarak on dakikayı geçmemek üzere faydalanabileceklerine
ilişkin uygulama Anayasa Mahkemesince aile hayatına saygı hakkı ve haberleşme
hürriyeti kapsamında incelenmiştir (Bayram Sivri, B. No: 2017/34955,
3/7/2018, § 40).
38. Bu çerçevede olağanüstü hâl koşullarının gerektirdiği
kamu düzeninin korunması ihtiyacı ile infaz kurumunun güvenliğini ve
disiplinini sağlama amacı doğrultusunda -isnat edilen suçun ağırlığı da dikkate
alınarak- başvurucunun aile fertleriyle olan ilişkisinin sürdürülmesini
engellemeyen telefonla haberleşme hakkının sınırlandırılması şeklindeki söz
konusu müdahalede kamu makamları tarafından güdülen meşru amaç ile başvurucunun
bireysel yararı arasında adil bir dengenin kurulduğu, demokratik toplumda
gerekli olan müdahalenin ulaşılmak istenen amaçla ölçülü olduğu sonucuna
varılmıştır (Bayram Sivri, § 71).
39. Somut olayda başvurucunun şikâyeti yönünden anılan
karardan ayrılmayı gerektirecek bir husus bulunmamaktadır.
40. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
3. Haberleşme
Araçlarının Kullanımının Yasaklanması Nedeniyle Haberleşme Hürriyetinin İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
41. Başvurucu; mektup ve faks gibi haberleşme araçlarının
kullanımının yasaklanması nedeniyle haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
42. Bakanlık görüşünde, başvurucunun bu bölümdeki
iddialarına ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiştir.
b. Değerlendirme
43. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 47. maddesinin (3) ve 48.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları uyarınca bireysel başvuruda, kamu
gücünün neden olduğu iddia edilen ihlale dair olayların tarih sırasına göre
özeti yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki hakların ne şekilde ihlal
edildiği ve buna ilişkin gerekçe ile deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir, B.
No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20).
44. Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvurularda
başvuru formu titizlikle doldurulmalı, ihlal iddiasının dayanağı olan tüm
olaylar gösterilmeli, başvuruyu aydınlatacak ve hükmün esasını etkileyecek
argümanları destekleyici tüm belgeler başvuru dilekçesine eklenmelidir. Bir
belge elde edilememişse bunun da nedenleri açıklanmalıdır (Musa Yılmaz Acar,
B. No: 2013/1664, 16/7/2014, § 42).
45. Somut olayda başvurucu, başvuruya konu iddialara
ilişkin yeterli bir açıklama yapmamış ve hiçbir belge sunmamıştır. Başvurucu;
ihlal iddialarına ilişkin delillerini sunma, temel hak ve özgürlüğünün ihlal
edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunma yönündeki yükümlülüğünü yerine
getirmemiştir. Dolayısıyla başvurucu tarafından soyut olarak ileri sürülen bu
iddiaların temellendirilemediği sonucuna ulaşılmıştır.
46. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
C. Kişi
Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Tutuklamanın
Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
47. Başvurucu; suç şüphesi ve bunu haklı kılan deliller
olmamasına rağmen hakkında tutuklama kararı verildiğini, delilleri karartma
tehlikesi ve kaçma şüphesinin de somut olayda mevcut olmadığını ve tutuklanması
nedeniyle lisansüstü öğreniminin yarıda kaldığını belirterek bu nedenlerle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkı ile eğitim hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
48. Bakanlık görüşünde; başvurucu yönünden suç şüphesinin
varlığını doğrulayan belirtilerin soruşturma dosyası kapsamında bulunduğu,
tutuklama nedenlerinin varlığı ve tutuklamanın ölçülü olduğu yönündeki
değerlendirmelerin de temelsiz olmadığı belirtilmiştir.
49. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru
formundaki açıklamalarını tekrarlamış ve tutuklama kararının hukuka aykırı
olduğunu ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
50. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin
sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
51. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği"
kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci
cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve
güvenliğine sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti
bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini
önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda
gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
52. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Bu itibarla
başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü
fıkrası bağlamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi
gerekir.
i. Genel İlkeler
53. Tutuklamanın hukukiliğinin incelenmesinde dikkate
alınacak genel ilkeler için bkz. Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No:
2016/40170, 16/11/2017, §§ 110-124.
ii. İlkelerin
Olaya Uygulanması
54. Başvurucu, FETÖ/PDY'nin mensubu olduğu iddiasıyla
yürütülen soruşturma kapsamında silahlı terör örgütü üyesi olma suçlamasıyla
4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 100. maddesi
uyarınca tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
55. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce
tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti bulunup
bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
56. Başvurucu hakkında düzenlenen iddianamede ve ilk
derece mahkemesinin mahkûmiyet kararında başvurucunun FETÖ/PDY üyelerinin kendi
aralarındaki iletişimi sağladığı ifade edilen ByLock uygulamasını kullandığı
belirtilmiştir (bkz. § 16).
57. Anayasa Mahkemesi, ByLock uygulamasının
özellikleri gözönüne alındığında kişilerin bu uygulamayı kullanmalarının veya
kullanmak üzere elektronik/mobil cihazlarına yüklemelerinin soruşturma
makamlarınca FETÖ/PDY ile olan ilgi bakımından bir belirti olarak
değerlendirilebileceğini belirtmektedir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK],
B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 106, 267; M.T. [GK], 2018/10424,
4/6/2020, §§ 112-116). Bu itibarla somut olayda soruşturma makamlarınca ve tutuklama
tedbirine karar veren yargı mercilerince FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan
başvurucunun bu yapılanma tarafından örgütsel iletişimin sağlanması için
oluşturulan bir haberleşme ağı olan ByLock uygulamasını iki ayrı mobil
telefon hattı üzerinden toplamda 118.601 internet bağlantı iletişim sorgu kaydı
oluşturacak şekilde kullanmasının somut olayın koşullarına göre suçun
işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesi, anılan
programın özellikleri itibarıyla temelsiz ve keyfî bir tutum olarak değerlendirilemez.
Öte yandan başvurucunun örgütün Antalya yapılanmasında bölge sorumlusu olduğuna
ve örgüt için para topladığına ilişkin tanık beyanlarının somut olayın
koşullarına göre suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesi
de temelsiz ve keyfî bir tutum olarak değerlendirilemez (benzer yönde bkz. Selçuk
Özdemir [GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 75).
58. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir.
59. FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlara ilişkin
soruşturmalarda, delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve
soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma
tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir. Yine FETÖ/PDY'ninyüz elliyi
aşkın ülkede faaliyet göstermesi ve ciddi seviyede uluslararası ittifaklarının
bulunması, bu yapılanma ile ilgili olarak soruşturmaya tabi tutulan kişilerin
yurt dışına kaçmasını ve yurt dışında barınmasını büyük ölçüde
kolaylaştıracaktır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Yıldırım Ataş,
B. No: 2014/4459, 26/10/2016, § 60; Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 271,
272; Selçuk Özdemir, §§ 78, 79).
60. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı
terör örgütü üyesi olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar
öngörülen suç tipleri arasında olup isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda
öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir
(aynı yöndeki değerlendirme için Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405,
25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç, 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3)
numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen
suçlar arasındadır (Gülser Yıldırım (2), § 148).
61. Somut olayda Antalya 4. Sulh Ceza Hâkimliğince
başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan silahlı
terör örgütüne üye olma suçunun niteliğine, kaçma şüphesine ve delillerin
karartılması ihtimaline, suça ilişkin kanunda öngörülen yaptırımın ağırlığına
ve suçun 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan
katalog suçlar arasında olmasına dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 11).
62. Dolayısıyla somut olayın yukarıda belirtilen özel
koşulları ile Antalya 4. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği
birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden özellikle -suçun ağırlığına
atfen- kaçma şüphesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin
olduğu söylenebilir.
63. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup
olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13.
ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım (2), § 151).
64. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını
ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize
olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini
aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B.
No: 2015/9756, 16/11/2016, § 214; Devran Duran, § 64). Özellikle
FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği ile FETÖ/PDY'nin
özellikleri (gizlilik, hücre tipi yapılanma, her kurumda örgütlenmiş olma,
kendisine kutsallık atfetme, itaat ve teslimiyet temelinde hareket etme gibi)
de dikkate alındığında bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok
daha zor ve karmaşık olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 350).
65. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında Antalya 4. Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suç için öngörülen
yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde tutarak
başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol
uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz olduğu
söylenemez.
66. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın
hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık
olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tutukluluğun
Makul Süreyi Aştığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun
İddiaları
67. Başvurucu, uzun süre tutuklu kalması nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
68. Bakanlık görüşünde, başvurucunun bu bölümdeki
iddialarına ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiştir.
b. Değerlendirme
69. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen
azami süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular
bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk derece
mahkemesince mahkûmiyet hükmü verilmiş ise -hüküm kesinleşmemiş olsa da- 5271
sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının
tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Ahmet
Kubilay Tezcan, B. No: 2014/3473, 25/1/2018, §§ 24-27; Ekrem Atıcı, B.
No: 2014/15609, 8/3/2018, §§ 27-30).
70. Somut olayda bireysel başvuruda bulunduktan sonra
25/4/2018 tarihinde mahkûmiyetine karar verilen başvurucunun tutukluluğun makul
süreyi aştığına ilişkin iddiası, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında
açılacak davada incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna göre
başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi aştığının tespiti hâlinde görevli
mahkemece başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271
sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolunun başvurucunun durumuna
uygun, telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yolu olduğu ve bu olağan
başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesinin bireysel
başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.
71. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1.Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2. Açık görüş hakkının sınırlandırılması nedeniyle özel
hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Telefonla görüşme hakkının kısıtlanması dolayısıyla
haberleşme hürriyetinin, özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Haberleşme araçlarının kullanımının yasaklanması
dolayısıyla haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Tutuklamanın hukuki olmaması dolayısıyla kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
BIRAKILMASINA 29/9/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.