TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ATEŞ TURAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/15617)
|
|
Karar Tarihi: 15/9/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
Basri BAĞCI
|
Raportör
|
:
|
Elif ÇELİKDEMİR ANKITCI
|
Başvurucu
|
:
|
Ateş TURAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Oya Meriç EYÜBOĞLU
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru; kolluk görevlilerinin toplantıya müdahalesi
neticesinde meydana gelen yaralanma ile buna ilişkin açılan ceza
soruşturmasının etkili yürütülmemesi nedenleriyle kötü muamele yasağının,
soruşturmanın makul süratle sonuçlandırılmamasına ilişkin açılan tazminat
davasının uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğine ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 16/2/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. 1977 doğumlu olan başvurucu, olay tarihinde İstanbul'da
ikamet etmektedir.
9. Başvurunun anlatımına göre 12/10/2003 tarihinde siyasi
bir partinin düzenlediği basın açıklamasına katılmak üzere diğer parti
üyeleriyle birlikte açıklamanın yapılacağı Kadıköy İskelesi'ne doğru yürürken
kolluk güçlerinin müdahalesiyle karşılaşmış, yakın mesafeden yüzüne gaz
sıkılmış, tekmelenmiş ve kolu üç ayrı yerden parçalı kırık oluşacak şekilde
darbedilmiştir.
10. Olay basına yansımış, başvurucunun yaralanma anına
ilişkin görüntü ve haberler ulusal görsel ve yazılı medyada yer almıştır.
11. Kadıköy Cumhuriyet Başsavcılığı (Savcılık) basına
yansıyan görüntüleri ihbar kabul ederek kolluk görevlileri hakkında resen
soruşturma başlatmış, başvurucunun kolluk memurları ve amirleri hakkındaki
15/10/2003 tarihli şikâyet dilekçesi de başlatılan soruşturmaya dâhil
edilmiştir.
12. 12/1/2004 tarihinde başvurucuyu yaraladığı isnadıyla
bir polis memuru hakkında Savcılıkça dava açılmış, kolluk amirleri hakkında suç
unsuru bulunmaması nedeniyle kovuşturma yapılmamasına karar verilmiştir.
13. Kadıköy 6. Asliye Ceza Mahkemesince (Mahkeme) yapılan
yargılama sonunda 24/5/2005 tarihinde, hakkında dava açılan polis memurunun
başvurucuyu yaralayan kişi olmadığı kanaatine varılarak polis memurunun
beraatine hükmedilmiştir. Mahkeme tarafından ayrıca suç tarihinde başvurucunun
kolunun kırılmasına sebebiyet veren görevli polis memurunun tespit edilip
hakkında işlem yapılması bakımından karar kesinleştikten sonra dosyanın ihbar
mahiyetinde Savcılığa gönderilmesine karar verilmiştir.
14. Başvurucu, mahkeme kararını temyiz etmiştir. Yargıtay
4. Ceza Dairesi, temyiz süreci içinde dava zamanaşımının dolduğu gerekçesiyle
9/6/2010 tarihinde davanın düşürülmesine karar vermiştir.
15. 23/5/2012 tarihinde Bakanlığa (İdare) başvuran
başvurucu; kolluk memurları tarafından yaralanmasına rağmen soruşturma
sürecinin uzun sürmesi nedeniyle sorumluların tespit edilip cezalandırılması
için gereken dava zamanaşımı süresinin dolduğunu, bu nedenle adalet hizmetinin
kötü ve yetersiz işlediğini belirterek manevi tazminat ödenmesini talep
etmiştir.
16. Bakanlık 30/5/2012 tarihli cevabında aleyhine
hükmedilmiş ve kesinleşmiş mahkeme ilamı bulunmadığından herhangi bir işlem
yapılmadığını bildirmiştir.
17. Başvurucu 7/9/2012 tarihinde İdare aleyhine Ankara 8.
İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) tazminat davası açarak ceza
soruşturmasının dava zamanaşımının dolması gerekçesine istinaden düşürülmesi
nedeniyle adalet hizmetinin kötü ve yetersiz işlediğini ileri sürerek manevi
tazminat talep etmiştir.
18. İdare Mahkemesi 18/10/2012 tarihinde davanın görev
yönünden reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...idare mahkemelerinde ancak,
idari eylem veya işlemden dolayı hakları muhtel olanlar tarafından ve idari
yargı mercileri tarafından verilen kararlara göre işlemde veya eylemde
bulunmayan hallerde bu duruma maruz kalanlar tarafından tazminat davası
açılabilmesi olanaklıdır.
Mahkemelerin yargısal faaliyetleri
sırasında adli hata yaptıkları iddiasıyla açılacak tazminat davalarının ise
ortada idari işlem veya eylem bulunmaması nedeniyle idare mahkemelerince görüm
ve çözümü olanaksızdır.
Bu tür tazminat istemlerinin ancak adli
yargı mercileri nezdinde açılacak tazminat davalarında incelenmesi mümkündür.
Nitekim benzer bir konuda Danıştay
Onuncu Dairesince verilen 10.4.2003 tarih ve E.2002/4697, K:2003/1300 sayılı
karar da aynı doğrultudadır.
Açıklanan nedenlerle davanın 2577 sayılı
İdari Yargılama Usulü Yasasının 15/1-a. maddesi hükmü uyarınca görev yönünden
reddine..."
19. İdare Mahkemesi kararına başvurucu tarafından yapılan
itiraz, Ankara Bölge İdare Mahkemesi 1. Kurulunun (Bölge İdare Mahkemesi)
18/3/2013 tarihli kararıyla kabul edilmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
"Uyuşmazlıkta; davacı tazminat
istemini, adalet teşkilatının örgütlenmesindeki aksaklıklar dolayısıyla adalet
hizmetinin yetersiz ve kötü işlemesi sonucunda oluşan gecikmeden mütevellit
davanın zamanaşımı nedeniyle düşürülmesinde hizmet kusuru bulunduğu iddiasına
dayandırdığından, davanın yargılama faaliyeti ile ilgisi bulunmamaktadır.
Bu itibarla; mahkemece, dava konusu
olayda, 2992 sayılı Kanun ile davalı idareye verilen adalet hizmetinin yerine
getirilmesinde hizmet kusurunun bulunup bulunmadığı yönünde bir araştırma
yapılarak tazminat istemi hakkında esas yönünden bir karar verilmesi
gerekirken, davanın görev yönünden reddine karar verilmesinde hukuku isabet
görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, davacı itirazının
kabulü ile Ankara 8. İdare Mahkemesinin ... kararın bozulmasına, uyuşmazlığın
çözümünün idari yargının görev alanına girdiği gözetilerek işin esası hakkında
karar verilmek üzere 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 45/4 maddesi
uyarınca dava dosyasının Mahkemesine iadesine..."
20. İtirazın kabul kararına karşı Bakanlığın karar
düzeltme istemi 25/9/2013 tarihinde reddedilmiştir.
21. Karar düzeltme isteminin reddi sonrasında İdare
Mahkemesi 7/5/2014 tarihinde davanın esastan reddine karar vermiştir. Karar
gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...Dosyanın incelenmesinden, davacının 12.10.2003
tarihinde yapılan [...] basın açıklamasına katılmak istemesi sebebiyle
üç çevik kuvvet memuru tarafından kolu kırılması sonucunda ameliyat olduğu, bu
kişilere karşı fiilden itibaren üç ay içinde 12.01.2004 tarihinde dava açıldığı,
açılan davanın yerel mahkeme tarafından 24.05.2005 tarihinde beraat kararı
verilerek karara bağlandığı, verilen kararın temyiz edilmesine karşın
Yargıtay'da karar verilmeyerek dosyanın zamanaşımı sebebiyle düştüğü, manevi
zararın tazmini istemiyle yapılan başvurunun reddi üzerine bakılan davanın
açıldığı anlaşılmaktadır.
Dava dilekçesinde davacı tarafından, söz
konusu zararın doğma nedeninin yargıcın kusuruna bağlanmadığı, zararın idarenin
gerekli yargısal örgütlenmeyi (mahkemelerin açılması, teşkilatının kurulması,
adalet hizmetlerinin yürütülmesinin davalı idarenin görevlerinden olduğu
belirtilmek suretiyle) kuramamasına, hizmeti kusurlu işletmesine bağlandığı, bu
nedenle idarenin sorumluluğu yoluna gidilmesi gerektiğinden bahisle davanın
açıldığı anlaşılmaktadır.
Dava konusu olayda davacı tarafından
yargısal faaliyetin mahkemelerce (temyizde geçen süre dahil) zamanaşımı süresi
içinde sonuçlandırılması gerekirken geç karar verilmesi nedeniyle dosyanın
zamanaşımı nedeniyle düştüğü belirtilmiş olsa da, zamanaşımı süresinin
dolmasının esasen yargısal faaliyetten kaynaklandığı anlaşılmış olduğundan, bu
anlamda davalı idarenin gerekli yargı teşkilatını kurmadığı ve kusurlu
olduğunun kabulü mümkün değildir.
Açıklanan nedenlerle, davanın
reddine..."
22. İkinci karara başvurucu tarafından yapılan itiraz,
İdare Mahkemesi kararının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesine istinaden
Ankara Bölge İdare Mahkemesi 4. Kurulunun 22/1/2016 tarihli kararıyla
reddedilmiştir.
23. Anılan kararın karar düzeltme istemi 14/12/2016
tarihinde reddedilmiştir. Ret kararı başvurucuya 17/1/2017 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
24. Başvurucu 16/2/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
25. Mahkemenin 15/9/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kötü Muamele
Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları
26. Başvurucu; kolluk görevlileri tarafından
darbedildiğini, ağır yaralandığını, buna karşın kendisini yaralayan görevliler
hakkında etkili ve makul süratle soruşturma yapılmadığını, faillerin cezasız
bırakıldığını belirterek kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür. Ayrıca başvurucu, adalet hizmetinin kötü işlemesi nedeniyle açılan
tazminat davasının reddedildiğinden, kötü muamele yasağının ihlal edilmesine
rağmen manevi zararlarının tazmin edilmediğinden şikâyetçi olmuştur.
2. Değerlendirme
27. Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve
manevî varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Kimseye işkence ve eziyet
yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi
tutulamaz."
28. Bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı
olarak ve Anayasa'nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi
tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde etkili bir
soruşturma yapılması gerekir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve
cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır (Tahir Canan, § 25).
Kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana gelen ölüm ve yaralama
olaylarına ilişkin davalarda Anayasa’nın 17. maddesi gereğince devletin ölümcül
ya da yaralamalı saldırı durumunda sorumluların tespitine ve
cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte cezai soruşturmalar yürütme yükümlülüğü
bulunmaktadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752,
17/9/2013, § 55).
29. Maddi olayın ortaya çıkarılması, olayda sorumluluğu
bulunanların tespiti ve cezalandırılması şeklinde makul bir başarı şansı
sunabilecek ve bir çözüm sağlayabilecek nitelikteki yolun etkili bir ceza
soruşturması yürütülmesi yolu olduğu anlaşılmaktadır (Zeki Güngör, B.
No: 2013/8491, 31/3/2016, § 40).
30. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un geçici 1. maddesinin (8)
numaralı fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin
başlangıcı 23/9/2012 olup bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar
aleyhine yapılan bireysel başvurular incelenebilir (Zafer Öztürk, B. No:
2012/51, 25/12/2012, § 17).
31. Somut olayda, başvuru konusu kötü muamele iddialarına
ilişkin ceza davasının zamanaşımı dolduğu gerekçesine istinaden Anayasa
Mahkemesinin yetkisinin başladığı tarihten önce 9/6/2010 tarihinde Yargıtay 4.
Ceza Dairesi tarafından düşürülmesiyle kesin olarak sonuçlandığı
anlaşılmaktadır. Dolayısıyla kolluk görevlilerince yaralanma ve bu olay
nedeniyle yürütülen ceza yargılamasına yönelik şikâyetlerin Anayasa
Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi dışında kaldığından incelenmesi mümkün görünmemektedir.
32. Diğer taraftan başvurucunun daha sonra idari yargı
yolunda açtığı tam yargı davası, sadece sorumlular hakkında makul sürede
yargılanma yapılmamasından dolayı adalet hizmetinin eksik veya kusurlu işlemesi
sebebine dayanmaktadır. Bu durumda yargı makamlarınca yapılan inceleme,
yaralanma olayı nedeniyle açılan ceza davasının düşmesinde idarenin hizmet
kusurunun bulunup bulunmadığıyla sınırlıdır.
33. Her ne kadar tazminat davasının özü, kötü muamele
yasağının etkili soruşturma yapma yükümlülüğü kapsamında kalan makul süratle
soruşturmanın sonuçlandırılması ilkesine dayanmakta ise de kötü muamele
yasağına ilişkin şikâyetlerin incelemesinde anılan tazminat yolunun etkili
başvuru yolu olarak kabulü mümkün değildir. Sonuç olarak Anayasa Mahkemesinin
zaman bakımından yetki sınırları içinde kalmayan başvuruların etkili olmayan
yollara başvurulması suretiyle yetki alanına dâhil edilmesi olanaksızdır.
34. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin zaman bakımından
yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların
İddiaları
35. Başvurucu, açılan tam yargı davasının 4,5 yılı aşkın sürede
tamamlanması nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
36. Anayasa’nın "Hak arama hürriyeti"
kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
37. Bireysel başvuru yapıldıktan sonra, 31/7/2018 tarihli
ve 30495 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 25/7/2018 tarihli
ve 7145 sayılı Kanun'un 20. maddesiyle 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle
Çözümüne Dair Kanun'a geçici madde eklenmiştir.
38. 6384 sayılı Kanun'a eklenen geçici maddeye göre
yargılamaların uzun sürmesi ve yargı kararlarının geç veya eksik icra edilmesi
ya da icra edilmemesi şikâyetiyle Anayasa Mahkemesine yapılan ve bu maddenin
yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Anayasa Mahkemesi önünde derdest olan
bireysel başvuruların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle verilen kabul
edilemezlik kararının tebliğinden itibaren üç ay içinde yapılacak müracaat
üzerine Bakanlık İnsan Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığı (Tazminat Komisyonu)
tarafından incelenmesi öngörülmüştür.
39. Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018)
kararında Anayasa Mahkemesi yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı ya
da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği
iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara
ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru imkânının getirilmesine ilişkin
yolu ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama
kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden inceleyerek bu yolun etkililiğini
tartışmıştır (Ferat Yüksel, §§ 27-36).
40. Ferat Yüksel kararında özetle anılan başvuru
yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması ve başvuruda kolaylık sağlaması
nedenleriyle ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli itibarıyla ihlal iddialarına
makul bir başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum olmadığı ve tazminat
ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında başka türlü telafi
olanakları sunması nedenleriyle potansiyel olarak yeterli giderim sağlama
imkânına sahip olduğu hususunda değerlendirmelerde bulunulmuştur. Bu gerekçeler
doğrultusunda Anayasa Mahkemesi, ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal
iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi
olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan
başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile
bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 27-36)
41. Mevcut başvuruda, söz konusu karardan ayrılmayı
gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
42. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
BIRAKILMASINA 15/9/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.