TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
ÖMER ULUKAPI BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2017/17771)
Karar Tarihi: 17/7/2018
Başkan
:
Serdar ÖZGÜLDÜR
Üyeler
Hicabi DURSUN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Kadir ÖZKAYA
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör Yrd.
Murat GÜVEN
Başvurucu
Ömer ULUKAPI
Vekili
Av. Mehmet Turgay BİLGE
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, gözaltı sürecindeki bazı uygulamalar ve tutukluluk koşulları nedeniyle kötü muamele yasağının, hukuka aykırı bir şekilde meslekten çıkarma kararı verilmesi ve mal varlığına el konulması nedeniyle mülkiyet hakkının, arama kararları ve yargılama sürecinde avukatla yeterince görüşme imkânı tanınmaması ve itiraz haklarının kısıtlanması nedeniyle adil yargılanma hakkının, yurt dışına çıkış tedbiri uygulandığı gerekçesi ile seyahat hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 2/2/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
6. Türkiye 15/7/2016 tarihinde askerî bir darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl ilan edilmesine karar verilmiş ve olağanüstü hâl bugüne kadar birçok kez uzatılmıştır. Kamu makamları, soruşturma mercileri ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
7. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından, darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY'nin kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık, ticaret, sivil toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmasına yönelik soruşturmalar yürütülmüş ve çok sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri uygulanmıştır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 51, Mehmet Hasan Altan (2) [GK], B. No: 2016/23672, 11/01/2018, § 12).
8. Anılan süreçte FETÖ/PDY'nin Üniversiteler alanındaki örgütlenmesine yönelik olarak Konya Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen bir soruşturma kapsamında Konya 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin 27/8/2016 tarihli kararıyla başvurucu hakkında da tutuklama tedbiri uygulanmıştır. Kararın ilgili bölümü şöyledir:
"Şüpheliler...
Ömer Ulukapı,
... üzerlerine atılı Fetö Silahlı Terör Örgütüne üye olma suçunun vasıf ve mahiyeti, şüphelilerin üyesiyada mensubu olduğu iddia edilen FETÖörgütünün milli güvenlik kurulu tarafından terör örgütü olarak tespit edilmesi, FETÖ terör örgütünün mensubu olduğu belirtilen TSK da görevli bir kısım askeri unsurların mevcut anayasal düzeni değiştirmeye ve TC. Hükümetini ortadan kaldırmaya yönelik silahlı darbe girişimi, şüphelilerin üyesi olduğu iddia edilen örgütün çok gizli ve sistematik bir şekilde bir çok kamu kurumunda örgütlenmesi, şüpheliler ile ilgili olarak iddia edilen suçlamaya bağlı tüm delillerin henüz tam olarak toplanmamış oluşu, olayla ilgili olarak düzenlenen tutanaklar,şüphelilerin beyanı, görgü tespit ,arama ve yakalama tutanakları, mevcut dosya kapsamı gözönüne alınarak kuvvetli suç şüphesinin varlığına ilişkin tutuklama sebebinin varlığı, atılı suçun CMK.nun 100/ 11. maddelerde sayılmış katolog suçlardan olması ve iş bu suçun adı geçen maddenin amir hükmü gereğince bir özel tutuklama sebebinin varlığına kanuni karine olarak kabul etmesinden kaynaklanan özel tutuklama sebeplerininvarlığı, Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde bulunan Fetullahçı Terör örgütü mensuplarınca gerçekleştirilen Türkiye Cumhuriyeti anayasal düzenine cebren değiştirmeye teşebbüs etmek, cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ve meclisini ortadan kaldırmaya teşebbüs etmek suçları nedeniyle Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturmaya başlanmış olupaynı örgüt yapılanması içerisinde şüphelinin de üye olarak yer aldığının iddia edilmiş olması, adli kontrol tedbirinin uygulanması suretiyle serbest bırakılması halinde haklarındaki delilleri karatma ihtmalinin görülmesi, ayrıca şüphelilerin tutuklama yerine adli kontrol yükümlülüğü altına konulmasının bu kurumun şüphelilerin ihtiyarına bağlı olarak işlemesi, şüphelilerin dilediğinde bu kurumun kurallarına riayet etmeme iktidarının bulunupbu kurallara riayet edeceği yönünde vicdani kanaatin oluşmaması nedeniyle şüpheliler hakkında adli kontrol altına alınma tedbirinin yeterli görülmemesi, şüphelilerin üzerlerine atılı silahlı terör örgütüne üye olmak suçunun ihtiva ettiği cezanın alt ve üst sınırları gözetilerek tutuklama tedbirine müracaat etmede ölçüsüzlük görülmediğinden, şüpheliler ve şüpheliler müdafilerinin serbest bırakılma taleplerinin reddi ile, şüphelilerin, silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan dolayı, CMK 100 ve devamı maddeleri gereğince ayrı ayrıTUTUKLANMALARINA... karar verildi."
9. Başvurucu, tutuklama kararına itiraz etmiş; Konya 2. Sulh Ceza Hâkimliği 27/9/2016 tarihinde itirazın reddine karar vermiştir.
10. Başvurucu, anılan kararı ve tutukluluğa itiraz taleplerinin reddedilmesine yönelik verilen kararların tebliğ tarihi ile ilgili herhangi bir bildirimde bulunmamıştır.
11. Başvurucu 2/2/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
12. Konya Cumhuriyet Başsavcılığının 19/4/2017 tarihli iddianamesi ile başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle hakkında aynı yer Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır.
13. İddianamede ilk olarak FETÖ/PDY'nin kuruluşuna ve tarihçesine, hangi amaç ve saikle kurulduğuna, hangi alanlarda faaliyet gösterdiğine, hiyerarşik yapısına ve hangi tür hukuka aykırı eylemlerde bulunduğuna değinilmiştir. Devamında ise örgütün yargı yapılanmasına ilişkin unsurlara yer verilmiştir.
14. İddianamede, başvurucunun gerek organik olarak gerekse örgütsel nitelikli eylemleri bakımından FETÖ/PDY hiyerarşisi içinde yer aldığı ileri sürülmüştür. Bu suçlamalara esas alınan olgular şöyle özetlenebilir:
i. Müşteki İ.H.K.nın beyanında, başvurucunun da aralarında bulunduğu hocaların örgüt mensubu olmadığı ve örgüte sempati duymadığı için düşman gördükleri şahsını Memurluktan Çıkarma Cezası vermek suretiyle usule ve yasaya aykırı olarak mağdur ettiğini ifade etmesi,
ii. Cumhuriyet savcısı olarak görev yapan S.O.nun müşteki sıfatıyla alınan beyanında; başvurucunun görev yaptığı okulda yazdığı yüksek lisans tezinin bilinçli olarak reddedildiğini ve başvurucunun da aralarında bulunduğu birçok hocanın kendi düşüncelerine yakın olmayan kişilerin akademik kariyer yapmalarına engel olduğunu ifade etmesi,
iii. M.Ü.nün müşteki sıfatıyla alınan beyanında, araştırma görevliliği için yapılan ve başvurucunun da kurul üyesi olduğu sözlü sınavda kendisine çok düşük bir puan verilerek sınavda başarısız gösterilmesine karşın daha sonra örgütle bağı olduğu tespit edilen kişilerin sözlü sınavda başarılı sayıldıklarını ifade etmesi,
iv. Başvurucu ile aynı üniversitede öğretim üyesi olarak görev yapan Ş.A.nın tanık sıfatıyla alınan beyanında, başvurucunun da Yayın Kurulu üyesi olarak bulunduğu fakülte dergisinde örgüt ile bağı olan kişiler dışında makale yayımlanmadığını ifade etmesi,
v. Başvurucu ile aynı üniversitede öğretim üyesi olarak görev yapan H.M.nin tanık sıfatıyla alınan beyanında, başvurucu ile birlikte örgüt üyeliği nedeniyle görevden alınan hocaların çok yakın ilişkide olduğunu gözlemlediğini, bu kişilerin üniversitede hoca olan eşleri vasıtasıyla örgütün üniversitedeki kadın yapılanmasını kurduğunu ifade etmesi,
vi. Başvurucu ile aynı üniversitede öğretim üyesi olarak görev yapan C.B.nin tanık sıfatıyla alınan beyanında, başvurucunun da aralarında bulunduğu öğretim üyelerinin sistamatik bir biçimde örgüte yakın olan kişileri kendi kürsülerinde gözettiklerini ve araştırma görevlisi olarak alınan birçok kişinin örgüte mensup olduğunun daha sonra anlaşıldığını ifade etmesi,
vii. Başvurucu ile aynı üniversitede öğretim üyesi olarak görev yapan M.O.C.nin tanık sıfatıyla alınan beyanında, başvurucunun örgüt mensubu olduğu sonradan anlaşılan birçok kişi ile kendi alanında olmasa bile yurt dışı konferanslara katıldığını ifade etmesi,
viii. Başvurucu ile aynı üniversitede öğretim üyesi olarak görev yapan Ş.A.nın tanık sıfatıyla alınan beyanında, başvurucunun genel sekreter olarak görev yaptığı dönemde üniversiteye hâkim olabilmek için neredeyse bütün kurullarda örgüte yakın kişilerin görev aldığını ifade etmesi,
ix. Başvurucu ile aynı üniversitede öğretim üyesi olarak görev yapan M.A.nın tanık sıfatıyla alınan beyanında, başvurucunun yönetici olarak görev yaptığı dönemde alınan birçok araştırma görevlisinin örgüt mensubu olduğunun daha sonra tespit edildiğini ifade etmesi,
x. Başvurucu ile aynı üniversitede öğretim üyesi olarak görev yapan M.O.T.nin tanık sıfatıyla alınan beyanında, başvurucunun dekan olduğu dönemde ders vermesinin engellendiğini ifade etmesi,
xi. Başvurucu ile aynı üniversitede öğretim üyesi olarak görev yapan B.B.S.nin tanık sıfatıyla alınan beyanında, başvurucunun yönetici olduğu dönemde kendisine ders verilmediğini ve başka bir üniversitede çalışmaya zorlandığını ifade etmesi,
xii. Başvurucu ile aynı üniversitede öğretim üyesi olarak görev yapan Y.Y.nin tanık sıfatıyla alınan beyanında, başvurucunun yönetici olduğu dönemde kendisine kadro verilmediğini ve kadro verilen kişilerin daha sonra örgüt mensubu olduklarının ortaya çıktığını ifade etmesi,
xiii. H.K.nın tanık beyanında, başvurucunun yönetici olduğu dönemde kendisine kadro verilmediği ve kadro verilenlerin daha sonra örgüt mensubu olduklarının ortaya çıktığını ifade etmesi,
xiv. Başvurucunun daha sonra örgüte ait olması nedeniyle kapatılan bir özel üniversitede ders verdiğinin tespit edilmesi,
xv. Başvurucunun Selçuk Üniversitesi eski rektörü olan ve FETÖ/PDY yöneticisi olma suçundan şüpheli sıfatı bulunan H.G.nin aday olduğu 2011 yılı rektörlük seçiminde onu destekleyerek seçim bürosunu ziyaret etmek, fakülteye destek için geldiğinde ona bizzat eşlik edip onun adına oy istemek, şüpheli H.G. tarafından düzenlenen iftar yemeği vs. şeklindeki seçim çalışmalarına bizzat katılmak suretiyle örgüt adına seçim faaliyetinde bulunduğunun tespit edilmesi,
xvi. Başvurucunun çocuklarını örgüt ile irtibatlı olan Meram Abdullah Aymaz İlköğretim Okuluna göndermek ve FETÖ/PDY'nin yayın organlarından olan Zaman gazetesine abone olmak suretiyle örgüte maddi katkı sağladığı ve örgüt yayın organını takip ettiği, ayrıca başvurucunun FETÖ/PDY'ce sohbet adı verilen örgütsel toplantılara hiyerarşik çatı altında ve düzenli olarak katıldığının tespit edildiği belirtilmiştir.
15. İddianamede başvurucuya yöneltilen eylemlere ilişkin olarak yapılan hukuki değerlendirmenin ilgili bölümü şöyledir:
"...Şüphelinin FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün üniversite yapılanmasında birinci öncelikli olarak önem ve değer atfettiği Hukuk Fakültesinde, örgütün üniversite kadrolaşmasının en yoğun olduğu dönemler olan 2002 - 2009 yılları arasında 'Üniversitesinde Genel Sekreterliği' görevini; 2010 – 2016 yılları arasında da üst düzey yöneticiliklerden olan “Dekanlık” görevini” üstlenmesi, örgüt üyelerinin akademik olarak yükselebilmeleri için gerekli olan “akademik yayınların” yer aldığı fakülte dergisinin yayın kurulunda uzun yıllar görev alması ve böylece örgüt üyesi akademisyenlerin eserlerinin yayınlanmasını sağlaması, Hukuk Fakültesindeki FETÖ/PDY kadrolaşmasını temin edebilmek adına M. D., İ. C., S.A. vs. gibi aynı suçtan yargılanan örgüt üyelerine kadro açarak oluşturduğu hatırlı jürilerle onları asistan yapıp fakülte kadrosuna alması, örgüt üyesi olmayan doktora öğrencilerinin ise yine kurduğu hatırlı jüriler ve atadığı danışmanlar eliyle mezun olmalarını ve akademik kadroya geçmelerini engellemesi, Konya ilindeki örgüt yapılanmasının önde gelen isimlerinden olan Av. M.O. ve Eczacı A.A. gibi örgüt üyeleriyle sıkı bir ilişki içinde olması, yöneticilik gücünü kullanarak örgüt üyesi olmayan akademisyenler üzerinde baskı kurup mobbing uygulayarak, gayri hukuki idari soruşturmalar açarak, fakülteden ayrılmalarına dahi sebep olacak ölçüde akademik yükselmelerine ve çalışmalarına engel olması, örgüt üyesi olan akademisyenleri ise kollayıp koruması, örgüt üyelerinin Konya Adliyesinde görülmekte olan iflasın ertelenmesi davalarında örgüt üyesi Av. M. O. ile işbirliği yaparak bilirkişilik kurumunu kullanmak suretiyle davaların örgüt lehinde sonuçlanmasını sağlaması, örgütün yurtdışı faaliyetleri kapsamında ülkemizde de faaliyet gösteren Raoul Wallenberg isimli enstitünün fakültedeki faaliyetlerini bizzat organize etmesi ve katılması, ayrıca adı geçen enstitü tarafından sözde örgüt liderinin bulunduğu ve örgütün yönetildiği yer olan Amerika Birleşik Devletlerine gönderilmesi, örgüt evlerinde düzenlenen sohbet adı altındaki örgüt toplantılarına katılması, FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne ait eğitim kurumlarından olup 667 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hümüde Kararnameyle kapatılan Mevlana Üniversitesinde derslere girmesi, Rektörlük seçiminde aynı suçtan tutuklu H. G.yi aktif olarak desteklemesi, çocuklarını örgütün okullarına göndermesi ve örgütün yayın organlarını takip etmesi hususları birlikte değerlendirildiğinde şüphelinin FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün Hukuk Fakültesindeki örgüt faaliyetlerini bizzat yönetip düzenlemek suretiyle üzerine atılı Silahlı Terör Örgütü Yönetme suçunu işlediği anlaşılmıştır."
16. Başvurucu; kovuşturma aşamasındaki savunmasında özetle görev yaptığı dönemde usule ve yasaya uygun işlem yaptığını, örgüte üye olmadığını, hakkındaki iddiaların gerçeği yansıtmadığını ve hakkında herhangi bir somut delil olmadan tutulmasının hukuka aykırı olduğunu ifade etmiştir.
17. Başvurucu 25/10/2017 tarihinde tahliye edilmiş olup bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla dava ilk derece mahkemesinde derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
18. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Tutuklama nedenleri" kenar başlıklı 100. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
...
11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
..."
19. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama kararı" kenar başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir."
20. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili bölümü şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;
a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
j) Eşyasına veya diğer malvarlığı değerlerine, koşulları oluşmadığı halde elkonulan veya korunması için gerekli tedbirler alınmayan ya da eşyası veya diğer malvarlığı değerleri amaç dışı kullanılan veya zamanında geri verilmeyen,
Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler."
21. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat isteminin koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabilir."
22. 6/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Silâhlı örgüt" kenar başlıklı 314. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir."
23. 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun "Cezaların artırılması" kenar başlıklı 5. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"3 ve 4 üncü maddelerde yazılı suçları işleyenler hakkında ilgili kanunlara göre tayin edilecek hapis cezaları veya adlî para cezaları yarı oranında artırılarak hükmolunur."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 17/7/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
25. Başvurucu; suç şüphesi olmaksızın keyfî olarak tutuklandığını, olayda tutuklama nedenlerinin bulunmadığını ve tutuklamanın ölçüsüz bir tedbir olduğunu belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
26. Başvurucu, isnat edilen suçla bir ilgisinin bulunmadığını ve suç işlediğine dair hiçbir somut delil olmadan tutuklandığını iddia etmiştir. Başvurucu; silahlı terör örgütü üyeliğine ilişkin ceza kanunlarındaki hükümlerin keyfî olarak uygulanması veya öngörülemez biçimde yorumlanması sonucunda suçun işlendiğine dair delil olduğunun kabul edildiği ve bunların tutuklamaya dayanak yapıldığı, böylelikle keyfî olarak hürriyetinden yoksun bırakıldığı düşüncesindedir.
27. Başvurucu; tutukluluğa yönelik itirazlarının da gerekçesiz olarak reddedildiğini, tutukluluğun devamına dair kararların gerekçelerinin matbu olduğunu, aynı gerekçelerin tekrarlanması suretiyle tutukluluğunundevam ettirildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
28. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
29. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
30. Başvurucunun iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
31. Öte yandan başvurucu tutukluluğa ilişkin kararların gerekçesiz olarak verildiğini belirtmişse de Anayasa Mahkemesince ilk tutuklama kararına ilişkin olağan itiraz kanun yolu tüketildikten sonra yapılan bireysel başvuruda Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında tutuklamanın hukukiliği ile sınırlı bir inceleme yapılması gerektiği sonucuna varılmıştır (Aynı yöndeki değerlendirme için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, § 155).
a. Uygulanabilirlik Yönünden
32. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
33. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191). Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY üyesi olduğu iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi, anılan suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğunu değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir [GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 57).
34. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun tutuklanmasının başta Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242; Selçuk Özdemir, § 58).
b. Genel İlkeler
35. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak ortaya konduktan sonra ikinci ve üçüncü fıkralarında, şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
36. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik bir müdahale olarak tutuklamanın Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ve tutuklama tedbirinin niteliğine uygun düşen; kanun tarafından öngörülme, Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir (Halas Aslan, B. No: 2014/4994, 16/2/2017, §§ 53, 54).
37. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasına göre tutuklama ancak suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler bakımından mümkündür. Bir başka anlatımla tutuklamanın ön koşulu, kişinin suçluluğu hakkında kuvvetli belirtinin bulunmasıdır. Bunun için suçlamanın kuvvetli sayılabilecek inandırıcı delillerle desteklenmesi gerekir (Mustafa Ali Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 72).
38. Öte yandan Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında, tutuklama kararının kaçmayı ya da delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek amacıyla verilebileceği belirtilmiştir. 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesine göre de şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olguların bulunması, şüpheli veya sanığın davranışlarının delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli şüphe oluşturması hâllerinde tutuklama kararı verilebilecektir. Maddede ayrıca işlendiği konusunda kuvvetli şüphe bulunması şartıyla tutuklama nedeninin varsayılabileceği suçlara ilişkin bir listeye yer verilmiştir (Halas Aslan, §§ 58, 59).
39. Diğer taraftan Anayasa'nın 13. maddesinde temel hak ve özgürlüklere yönelik sınırlamaların ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda dikkate alınacak hususlardan biri tutuklama tedbirinin isnat edilen suçun önemi ve uygulanacak olan yaptırımın ağırlığı karşısında ölçülü olmasıdır (Halas Aslan, § 72).
40. Her somut olayda tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin olup olmadığının, tutuklama nedenlerinin bulunup bulunmadığının ve tutuklama tedbirinin ölçülülüğünün takdiri öncelikle anılan tedbiri uygulayan yargı mercilerine aittir. Zira bu konuda taraflar ve delillerle doğrudan temas hâlinde olan yargı mercileri Anayasa Mahkemesine kıyasla daha iyi konumdadır (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, § 123). Bununla birlikte yargı mercilerinin belirtilen hususlardaki takdir aralığını aşıp aşmadığı Anayasa Mahkemesinin denetimine tabidir. Anayasa Mahkemesinin bu husustaki denetimi, somut olayın koşulları dikkate alınarak özellikle tutuklamaya ilişkin süreç ve tutuklama kararının gerekçeleri üzerinden yapılmalıdır (Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No: 2015/18567, 25/2/2016, § 79; Selçuk Özdemir, § 76; Gülser Yıldırım (2), § 124).
c. İlkelerin Olaya Uygulanması
41. Başvurucu, 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
42. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
43. Somut olayda başvurucu hakkında verilen tutuklama ve tutukluluğa itirazın reddi kararlarında suç şüphesinin varlığına ilişkin olarak dosyada somut delillerin olduğu ifade edilmiş (bkz. § 8) fakat buna ilişkin herhangi bir bilgiye yer verilmemiştir.
44. Başvurucu hakkında hazırlanan iddianamede; başvurucunun FETÖ/PDY yapılanmasıyla irtibatının olduğuna dair tanık anlatımlarına, görev yaptığı dönemde örgütle irtibatlı olduğu tespit edilen rektör ve diğer yöneticiler ile yakın ilişkide olduğunun tespit edildiğine, örgüte ait olduğu tespit edilen bir üniversitede ders verdiğine, çocuklarını örgütle iltisaklı bir okula gönderdiğine ve örgütün yayın organlarına abone olduğu olgularına dayanılmıştır (bkz. § 14).
45. Öte yandan soruşturma kapsamında, başvurucunun yönetici olarak görev yaptığı dönemde örgütün aktif olarak üniversitede faaliyet gösterdiği ve başvurucunun da eylem ve işlemleri ile örgütün üniversitede hâkim olabilmesi için görev yaptığı sonucuna varılmıştır.
46. Soruşturma mercilerince başvurucunun örgüt üyesi olduğuna dair birçok tanık ve müşteki beyanının varlığı, başvurucunun görev yaptığı dönemde örgütün amaç ve hedefleri doğrultusunda hareket ettiği hususunda kanaat uyandırmıştır. Bu itibarla başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli belirtilerin bulunduğu görülmektedir.
47. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar göz ardı edilmemelidir. Darbe teşebbüsü sonrasında teşebbüsle veya FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlara ilişkin soruşturmalarda delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir. Yine FETÖ/PDY ile bağlantılı kişilerin teşebbüs sırasında veya sonrasında ortaya çıkan kargaşadan yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha fazladır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 271, 272; Selçuk Özdemir,§§ 78, 79).
48. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör örgütüne üyelik suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar öngörülen suç tipleri arasında olup isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir (Aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç, 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar arasındadır.
49. Tutuklama kararına neden olarak suçun vasıf ve mahiyeti, şüphelilerin üyesi olduğu iddia edilen örgütün çok gizli ve sistematik bir şekilde birçok kamu kurumunda örgütlenmesi, tüm delillerin henüz tam olarak toplanmamış oluşu, delilleri karatma ihtmalinin görülmesi, atılı suçun 5271 sayılı Kanun'un 100/11. maddelerde sayılmış katolog suçlardan olması, şüpheliler hakkında adli kontrol altına alınma tedbirinin yeterli görülmemesi, suça ilişkin cezanın alt ve üst sınırları karşısında tutuklamanın ölçülü olması olgularına dayanıldığı görülmüştür. Somut olayda Konya 1. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken somut olguların varlığı nedeniyle tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve bu nedenle adli kontrol kararının yetersiz kalabileceğine dikkat çekildiği görülmektedir. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Konya 1. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden dayanılan tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olduğu söylenebilir.
50. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım (2), § 151). Öncelikle terör suçlarının soruşturulması, kamu makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (Aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Devran Duran, § 64). Özellikle darbe teşebbüsüyle veya FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği ile FETÖ/PDY'nin özellikleri de dikkate alındığında bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 350).
51. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate alındığında Konya 1.Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suç için öngörülen yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde tutarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.
52. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
53. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin bu hakka dair Anayasa'da (13. ve 19. maddelerde) yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
B. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia Yönünden
54. Başvurucu insani olmayan gözaltı koşullarında kasti bir şekilde tutulduğunu ve tutuklu kaldığı ceza infaz kurumundaki şartların asgari koşulları sağlamadığından kötü muamele yasağının ihlal edildiğiniiddia etmiştir.
a. Gözaltında Kötü Muameleye Maruz Kalındığına İlişkin İddia
55. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara sunması, bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
56. Bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı ve Anayasa'nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde etkili bir soruşturma yapılması gerekmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya da elverişli olmalıdır (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 25).
57. Devletin sahip olduğu etkili soruşturma yükümlülüğü kapsamında, işkence veya kötü muameleyi gösteren yeterli, kesin belirtiler mevcut olduğunda -kişilere müdahale üçüncü kişilerden gelmiş olsa dahi- şikâyet ya da ihbarda bulunulmadığında bile resen soruşturma açılmasının sağlanması gerektiği açıktır (Tahir Canan, § 25).
58. Başvuruya konu olayda başvurucu, genel olarak insani olmayan gözaltı koşullarında kasti bir şekilde tutulduğunu ve gözaltı süresince kamu görevlileri tarafından kötü muameleye maruz bırakıldığını ileri sürmektedir. İddialar bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun yakalandığı andan itibaren kamu görevlilerinin kendisine kötü muamelede bulunduğundan şikâyetçi olduğu görülmektedir. Başvurucunun anılan iddialarını herhangi bir adli ve/veya idari bir merciye ilettiğine dair bilgi veya belge sunmadığı da gözetildiğinde hukuk sisteminde mevcut başvuru yollarını tüketmeksizin bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.
59. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Ceza İnfaz Kurumunda Kötü Muameleye Maruz Kalındığına İlişkin İddia
60. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi, idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 16).
61. Bu nedenle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin yetkili idari ve yargısal mercilerce düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, § 17).
62. Somut olayda Anayasa Mahkemesinin benzer yöndeki bir başvuru olan Mehmet Baransu (B. No: 2015/8046, 19/11/2015 §§12-18) başvurusunda belirttiği üzere başvurucunun şikâyetlerini iletebileceği ve yapıldığını iddia ettiği kötü muameleye derhâl son verilmesini isteyebileceği idari ve yargısal mercilerin bulunduğu görülmektedir. İlgili hükümler kapsamında başvurucu, şikâyetlerini öncelikle yetkili bu idari ve yargısal mercilere iletip tutulma yeri ve koşulları sebebiyle kötü muameleye maruz bırakıldığını ileri sürebilecek ve bu koşulların en kısa zamanda uygun hâle getirilmesini ve/veya kötü muamele iddiasına konu işlemin infazının durdurulmasını ya da ertelenmesini isteyebilecek iken bu yollara başvurmamıştır.
63. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemezliğine karar verilmesi gerekir.
C. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiği İddiası Yönünden
1. Başvurucunun İddiası
64. Başvurucu, hukuka aykırı bir şekilde meslekten çıkarma kararı verilmesi vemal varlığına el konulması nedenleriyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
a. Mal Varlığına Tedbir Konulması Yönünden
65. Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir." denilmek suretiyle mülkiyet hakkı güvenceye bağlanmıştır. Anayasa'nın anılan maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20).
66. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 4/7/2013 tarihli ve E.2013/8830, K.2013/18335 sayılı; 23/9/2013 tarihli ve E.2013/14435, K.2013/21106 sayılı ve 14/12/2015 tarihli ve E.2014/19906, K.2015/19237 sayılı ilamlarından da anlaşıldığı üzere 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde düzenlenen yol, bir yandan başvurucunun maruz kaldığı el koyma işleminin hukuka aykırılığının tespitini, diğer yandan da uğradığı zararın tazmini imkânını sağlamaktadır. Bu nedenle 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesi ile öngörülen hukuk yolu başvurucunun şikâyetleri açısından erişilebilir ve elverişli bir çözüm olanağı ile makul ölçüde bir başarı imkânı sunmaktadır (Mehmet Ali Aslan, B. No: 2013/2429, 30/3/2016, § 28).
67. Somut olayda başvurucu hakkında FETÖ/PDY üyeliği suçlamasıyla yürütülen ceza soruşturması kapsamında başvurucunun taşınır ve taşınmaz mal varlığına 23/8/2017 tarihindetedbir konulmuş ve söz konusu tedbir işlemi 7/11/2017 tarihinde kaldırılmıştır. Bu doğrultuda başvurucunun mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddialarını 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesi ile öngörülen hukuk yolunda ileri sürmeden bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmıştır.
68. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Meslekten Çıkarma Kararı Verilmesi Yönünden
69. Başvurucu, mesleğinden ihraç edilmesi nedeniyle alamadığı maaş ve ek gelirlerin mülkiyet hakkını ihlal ettiği gerekçesi ile tazminat talebinde bulunmuştur.
70. Başvurucu, ihraç edilmesi işlemine karşı 30/9/2019 tarihinde Anayasa Mahkemesine farklı bir başvuruda bulunmuş ve Anayasa Mahkemesi 2016/44218 başvuru numaralı ve 24/7/2017 tarihli Komisyon kararı ile başvuru hakkında başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir.
71. Başvurucu mevcut başvurusunda tazminat talebinde bulunduğu gerekçesi ile her ne kadar farklı bir başvuru yaptığını iddia etse de ihlal iddiası, ihraç kararının hukuka uygunluğunun tespiti ile mümkün olup mevcut başvurunun mülkiyet hakkının ihlal edildiğine yönelik bu iddiasının 2016/44218 başvuru numaralı başvuru ile mükerrer nitelikte olduğu açıktır.
72. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının mükerrer başvuru niteliğinde olması nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.
D. Savunma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
73. Başvurucu; gözaltı sürecinde ve tutuklu bulunduğu sürede avukatı ile yeterli ölçüde görüşemediğini, gözaltı ve tutukluluk kararlarına zamanında itiraz edemediğini ve hukuki süreci ile ilgili tebligatların zamanında kendisine iletilmemesinden dolayı hak düşürücü sürelere takılmasının savunmasını olumsuz açıdan etkilemesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
74. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı gösterilmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriği, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesi çerçevesinde belirlenmelidir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
75. Savunma hakkı Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenmiş olup ceza yargılamasında savunma hakkının güvence altına alınması demokratik toplumun temel bir ilkesidir. Bu sebeple hakkaniyete uygun bir yargılamanın gerçekleştirilebilmesi için savunma hakkının tam ve etkili bir biçimde kullanılmasının sağlanması gerekir (Erol Aydeğer, B. No: 2013/4784, 7/3/2014, § 32).
76. Adil yargılanma hakkı kapsamında dile getirilen ihlal iddialarının bireysel başvuruya konu olabilmesi için yargılamanın hakkaniyetinin zedelenecek olması ve bu ihlallerin yargılama sürecinin ileriki aşamalarında telafi edilemeyecek nitelik taşıması gerekir. Belirtilen koşulların oluşmaması hâlinde ikincillik ilkesi gereği adli süreç sonunda verilecek nihai karardan sonra bireysel başvuruda bulunulmalıdır (Afitap Salman [GK], B. No: 2013/2105, 11/11/2015, § 22).
77. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, § 17).
78. Somut olayda başvurucu, savunma hakkının kısıtlanması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Bu aşamada başvurucunun ihlal iddialarına ilişkin yargılamanın derece mahkemesinde devam ettiği tespit edilmiştir. Bu kapsamda derece mahkemesinde yargılamada gelinen aşamaya kadar geçen süre ve bu sürede soruşturma ile yargılama makamlarınca yapılan işlemler dikkate alındığında yargılama tamamlanmadan iddiaların bireysel başvuruda incelenmesini gerektirecek bir durumun varlığından söz edilemez. Dolayısıyla başvuru konusu olayla ilgili yürütülen yargılamanın devam ettiği ve yargılamanın etkisiz kabul edilmesine neden olacak belirtilerin gösterilmediği dikkate alındığında somut başvuruya ilişkin başvuru yollarının tüketilmediği anlaşılmaktadır.
79. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
E. Arama İşleminin Hukuka Uygun Olarak İcra Edilmediğine İlişkin İddia
80. Başvurucu; evinde yapılan aramanın usule ve yasaya aykırı bir biçimde gerçekleştiğini, kendisinin de baroya kayıtlı bir avukat olduğunu ve arama işlemlerinin avukatlara yönelik uygulanan kurallara bağlı olarak yapılmadığı gerekçesi ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
81. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara sunması, bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir(İsmail Buğra İşlek, § 17).
82. Anayasa Mahkemesi, ceza soruşturması veya kovuşturması sırasında soruşturma mercilerince ya da yargı organlarınca şüphelilerle ilgili olarak uygulanan arama tedbirinin hukuka aykırı olduğu iddialarına ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl soruşturma/kovuşturma sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Alaaddin Akkaşoğlu ve Akis Yayıncılık San. ve Tic. A.Ş., B. No: 2014/18247, 20/12/2017, §§ 18-30).
83. Somut olayda Konya Cumhuriyet Başsavcılığının yazılı talimatı uyarınca başvurucunun konutunda, işyerinde ve aracında arama yapılmıştır. Bu aramaların hukuka uygun olup olmadığı 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak davada incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava yoluyla söz konusu aramaların hukuka aykırı olduğu tespit edildiğinde başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolunun başvurucunun durumuna uygun telafi kabiliyetini haiz etkili bir hukuk yolu olduğu ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.
84. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
F. Seyahat Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
85. Başvurucu, hakkında yurt dışına çıkma yasağı verilmesi ve pasaportunun iptal edilmesi nedeniyle seyahathakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
86. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre bireysel başvurunun incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme ve Türkiye’nin taraf olduğu Sözleşme'ye ek protokoller kapsamına da girmesi gerekir. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan hak ihlali iddiasını içeren başvurular bireysel başvurunun kapsamında değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
87. Anayasa’nın 23. ve Sözleşme'ye ek 4 No.lu Protokol’ün 2. maddesinde, ülke içinde seyahat özgürlüğü bulunmakla birlikte kişilerin bulunduğu ülkeden ayrılma özgürlüğü de bulunmaktadır. Ancak anılan Protokol’e Türkiye taraf olmadığından Anayasa’nın 23. maddesinde yer alan seyahat özgürlüğüne yönelik başvurular bireysel başvuru kapsamında değildir (Sebahat Tuncel, B. No: 2012/1051, 20/2/2014, §§ 47, 53).
88. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
A. 1. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddia yönünden başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Mal varlığına tedbir konulması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Meslekten çıkarma kararı verilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın mükerrer başvuru olması nedeniyle REDDİNE,
5. Savunma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Arama işleminin hukuka uygun olarak icra edilmediğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
7. Seyahat hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
8. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 17/7/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.