TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ERDOĞAN AKDOĞDU BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/17795)
|
|
Karar Tarihi: 16/9/2020
|
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Elif ÇELİKDEMİR ANKITCI
|
Başvurucu
|
:
|
Erdoğan AKDOĞDU
|
Vekili
|
:
|
Av. Nergiz Tuba ASLAN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, kolluk kuvvetleri tarafından toplantıya
yapılan müdahale neticesinde yaralanma meydana gelmesi ve buna ilişkin
yürütülen ceza soruşturmasının etkili olmaması nedenleriyle insan haysiyetiyle
bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 20/2/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik
ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
8. 1988 doğumlu ve avukat olan başvurucu, olay tarihinde
İzmir'de yaşamaktadır.
9. Başvurucu 13/2/2015 tarihinde bazı sivil toplum
kuruluşlarının laik, bilimsel ve ana dilde eğitim konusunda ülke
genelinde düzenlediği basın toplantısı ve protesto gösterilerden İzmir'de
düzenlenen kısmına katılmıştır.
10. Anlatımına göre başvurucu, bir grup insanla basın
toplantısının yapılacağı alana yürürken kolluk kuvvetlerinin müdahalesiyle
karşılaşmış, coplanarak darbedilmiş, ardından bir arkadaşını yanına almaya
çalıştığı esnada toplumsal müdahale aracı (TOMA) içinde bulunan bir polis
memuru tarafından fark edilerek hedef alınmış ve yakın mesafeden yüzüne
basınçlı su sıkılması sonucu yaralanmıştır.
11. Göstericilerden 58 kişi olay nedeniyle yakalanarak
gözaltına alınmış ve buna ilişkin olarak kolluk tarafından tutanak
düzenlenmiştir. Olay ve Yakalama Tutanağı'nda, yapılan toplantı ve kolluğun
müdahalesi genel hatlarıyla anlatılmış; bu kişilerin ikaza rağmen dağılmamakta
ısrar etmeleri ve kolluk görevlilerine direnmeleri nedeniyle yakalandıkları
belirtilmiştir. Anılan tutanak dokuz sayfadan oluşmakta olup yedi sayfasında
tutanağı düzenleyen kolluk memurları ile yakalanan kişilerin imzaları
bulunmaktadır. Tutanakta başvurucu, yakalanan bu 58 kişi arasında sayılmamakta;
tutanağın içeriğinde ismen başvurucudan bahsedilmemekte; ayrıca başvurucunun
imzası da bulunmamaktadır.
12. Başvurucu, olay nedeniyle gözaltına alınmadığını
beyan etmektedir. Başvurucu hakkında açılan ceza davası olup olmadığına ilişkin
bilgi başvuru dosyasına yansımamıştır.
A. Sağlık
Raporları
13. Başvurucu hakkında olay tarihinde düzenlenen adli
muayene raporu -okunabildiği kadarıyla- şöyledir:
"-Olayın Öyküsü; 10 kişilik bir
grup halinde yürüyorduk. Kenardaydım. TOMA yakın mesafeden gözüme tazyikli su
sıktı. (...) Etrafımızda bizi çevreleyen polisler vardı. Sırtıma, enseme copla
vurdular dedi.
-Muayene bulguları; Ağız alt ve üst
dudaklarda kanama ve ödem. Burun kanalından epitaksis [kanama]. Sağ göz ödemli ve
hematomlu. Üst göz kapağı hematomlu.
-Sonuç; Mevcut bulgular BTT [basit tıbbi müdahale] ile
giderilemez. Hayati tehlikesi yoktur. Göz uzmanı, beyin cerrahisi uzmanı, (...)
konsültasyon gerekmektedir. Göz bulguları yönünden tekrar kontrolü ve
değerlendirilmesi uygundur. Kesin rapor uzman adli tabiplikçe
verilecektir."
14. Başvurucu hakkında düzenlenen epikriz/anamnez
raporları şu şekildedir:
- Alsancak Nevvar Salih İşgören Devlet Hastanesinin
13/2/2015 tarihli ve 8456238 protokol numaralı epikriz/anamnez raporu:
"Darp ile boyun sağda ağrı, sağ
gözde konjonktivada kızarıklık, beyin BT normal, servikal lordozda
düzleşme."
- Alsancak Nevvar Salih İşgören Devlet Hastanesinin
13/2/2015 tarihli ve 8456238 protokol numaralı epikriz/anamnez raporu:
"Travma ve darbeye bağlı olarak alt
ve üst dudaklarda kanama, şişlik ve ödem oluşmuştur. Üst dişlerde ön bölgelerde
12, 11, 21 nolu dişlerde darbeye bağlı sallanma mevcuttur. Diş kaybı söz konusu
olabilir. Dişlerde 11, 21 de oynama ve önemli çıkma vardır. Tekrar takibi
gerekmektedir."
15. Başvurucunun Türkiye İnsan Hakları Vakfı İzmir
Temsilciliğine başvurusu üzerine başvurucuya ilişkin 22/4/2015 tarihinde düzenlenen
değerlendirme raporunun sonuç kısmı şöyledir:
"-Yumuşak doku travması; Sağ göz
kapaklarında ekimoz ve ödem, konjuktivada kanama, ödem ve hiperemi, kornea
ödemi, punktite epitel defekti ve ödemi, hifema (gözde kan toplanması), ayrıca
14,13,12,11 nolu dişlerde hafif luksasyon, perküsyona duyarlılık tanıları
konulmuş olup tedavisi düzenlenmiştir.
-Kişinin olaylara dair anlatımları,
yakınmalarına ilişkin alınmış olan anamnez, yapılan fiziksel değerlendirme,
muayene bulguları, tetkik sonuçları bir arada ve bir bütünlük içinde
değerlendirildiğinde;
Kişinin bu süreçte insan eliyle
oluşturulmuş travmaya maruz kaldığı ve Dünya Sağlık Örgütünün Uluslararası
Hastalık Sınıflandırması, ICD 10 kapsamında YO7.3 kodu ile de belirtilen
işkence ve diğer zalimane, insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele kapsamı
içinde değerlendirilmesi gerektiği kanaatini bildirir değerlendirme
raporudur."
16. Adli Tıp Kurumu tarafından düzenlenen 13/4/2016
tarihli raporun sonuç kısmı şöyledir:
"Mevcut tıbbi belgelere [epikriz raporlarına] göre;
Şahısta üst dişlerde ön bölgelerde
subluksasyona neden olan yaralanma arızasının;
1-) Şahsın yaşamını tehlikeye sokan bir
durum olmadığı,
2-) Basit bir tıbbi müdahale ile
giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olmadığını bildirir rapordur."
B. Ceza
Soruşturması Süreci
17. Başvurucu kendisini yaralayan kolluk görevlileri
hakkında işkence, olay yerinde bulunan diğer kolluk görevlileri hakkında kamu
görevlisinin suçu bildirmemesi, tüm görevliler hakkında ise görevi kötüye kullanma
suçlarını işledikleri iddiasıyla İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına (Savcılık)
3/9/2015 tarihinde şikâyette bulunmuştur.
18. Savcılık tarafından şikâyete konu toplantıyı gösteren
kamera görüntüleri -MOBESE, kolluğun kaydettiği görüntüler- temin edilmiş, yedi
DVD'den oluşan görüntülerin incelenmesi amacıyla bilirkişi atanmıştır. Yapılan
inceleme neticesinde düzenlenen 7/5/2015 tarihli bilirkişi raporunun sonuç
kısmı şöyledir:
"İncelenen görüntülerde İzmir
Enternasyonel Fuarı Basmane kapısı önünde bir grupun toplandığı bu gruba Buca
Belediyesi önünde basın açıklaması yaptıktan sonra otobüslerle gelen diğer bir
grubun daha katıldığı ve fuar önünden konak meydanına doğru yürüyüş yapmak
istediği, İzmir İl Emniyet Müdürlüğü görevlilerinin ise bu yürüyüşe izin
vermeyeceklerini ve yürüyüşün yasa dışı olduğunu kendilerinin basın açıklaması
yaparak dağılmalarını polis ile karşı karşıya kalmamalarını gerek mikrofon ve
gerekse megafonlarla ilan ettikleri ve grubun bu ikaz ve uyarılara uymayarak
polislerin üzerine yürümeye başlamasıyla polisin toma araçları ve yaya polisler
ile gruba müdahale ettiği bir kısım gözaltılar yaptığı görülmüştür. Çok
kalabalık bir gruba yapılan bir müdahale söz konusu olduğundan kalabalık
arasında müşteki tespit edilememiş ve bu sebeple şikayetine konu görüntüler
bulunamamıştır."
19. Savcılık 19/9/2016 tarihinde İzmir İl Emniyet
Müdürlüğü görevlileri hakkında kovuşturma yapılmamasına karar vermiştir.
Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Toplumsal güvenliğin sağlanması
için öncelikle önleyici görevleri yerine getirme ve bundan sonuç alınamaması
halinde ise suçla mücadele etmeleri konusunda güvenlik kuvvetlerine kafi ve
etkili yetkilerin tanınması zorunlu bulunmaktadır.
Bunun doğal sonucu olarak polise zor
kullanma yetkisi verilmiştir. Zor kullanma, direnme ve saldırının mahiyetine ve
derecesine göre etkisiz hale getirilecek şekilde kademeli olarak artan nispette
bedeni kuvvet, maddi güç ve kanuni şartları gerçekleştiğinde her çeşit silah
kullanma yetkilerini ifade eder.
2559 Sayılı Polis Vazife ve Salahiyeti
Kanununun 16. maddesinde;...Polis, görevini yaparken direnişle karşılaşması
halinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor kullanmaya
yetkilidir.
Zor kullanma yetkisi kapsamında,
direnmenin mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek
şekilde kademeli olarak artan nispette bedenî kuvvet, maddî güç ve kanunî
şartları gerçekleştiğinde silah kullanılabilir.. şeklinde düzenleme mevcut
olup,
...
Müştekinin de katıldığı 13/2/2015
tarihinde yapılan yasadışı yürüyüş eylemine ilişkinikazlara rağmen grubun
dağılmaması üzerine Emniyet Güçlerince içinde müştekinin de bulunduğu gruba
müdahale sırasında zor kullanılarak gözaltına alınması esnasındamüştekide oluşan
'basit tıbbi müdahale ile giderilemez şekilde yaralanmasından' ibaret olayda;
polisin yasal yetkisini kullanması nedeniyle üzerine atılı zor kullanma
yetkisine ilişkin sınırı aşılması suretiyle kasten yaralama suçunun yasal
unsurları oluşmadığı Yargıtay Karaları (4 CD.18.06.2012 tarih ve 2010/23257
E,2012/14697 K) ve AİHM içtihatları (Murray/İngiltere,14310/88, 28 Ekim 1994)
ile tüm dosya kapsamından anlaşılmakla;
Yasal unsurları oluşmayan zor kullanma
yetkisine ilişkin sınırın aşılması suretiyle kasten yaralama suçundan
şüpheliler hakkında atılı suçlardan kovuşturmaya yer olmadığına..."
20. Başvurucu tarafından Savcılık kararına yapılan
itiraz, İzmir 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin 25/11/2016 tarihli kararıyla "savcılık
kararının usul ve yasaya uygun olduğu" gerekçesiyle reddedilmiştir. İtirazın
reddi kararı başvurucuya 20/1/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir.
21. Başvurucu 20/2/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
22. İlgili hukuk için bkz. Özge Özgürengin, B. No:
2014/5218, 19/4/2018, §§ 24, 25, 29-31; Ali Ulvi Altunelli, B. No:
2014/11172, 12/6/2018, §§ 23-26, 36-38; Mehmet Güneş B. No: 2015/16417,
11/12/2018, §§ 24-26.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
23. Mahkemenin 16/9/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
24. Başvurucu, demokratik haklarını kullanmak amacıyla
bir araya gelen ve barışçıl bir toplantı yapmak isteyen kalabalığa kolluk
kuvvetlerince orantısız müdahalede bulunulduğunu, yakın mesafeden ve hedef
gözetilerek yüzüne TOMA'yla basınçlı su sıkıldığını, copla darbedildiğini,
polis memurlarının güç kullanmasını gerektiren herhangi bir davranışı
olmamasına rağmen müdahale sonucu yaralandığını belirtmiş; ayrıca bu olay
nedeniyle şikâyeti üzerine başlayan ceza soruşturmasının etkili yapılmayarak
sorumluların cezasız kalmasına neden olunduğunu ifade etmiş, bu nedenlerle kötü
muamele yasağı ile toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. İncelemenin
Kapsamı Yönünden
25. Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve
manevî varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Kimseye işkence ve eziyet
yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi
tutulamaz."
26. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve
görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri,
(...) kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet
ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal
engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli
şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
27. İşkence ve kötü muamele yasağına ilişkin şikâyetlerin
devletin negatif ve pozitif yükümlülükleri dikkate alınarak maddi ve usul
boyutları bakımından ayrı ayrı incelenmesi gerekmektedir. Devletin negatif
yükümlülüğü bireyleri işkenceye, insanlık dışı ve aşağılayıcı muameleye ya da
cezaya tabi tutmama sorumluluğunu içerirken devletin pozitif yükümlülüğü hem bireyleri
bu tür muamelelerden korumayı (önleyici yükümlülük) hem de etkili bir
soruşturma yoluyla sorumluların tespiti ve cezalandırılması sorumluluğunu
(soruşturma yükümlülüğü) içermektedir. İşkence ve kötü muamele yasağının maddi
boyutu, negatif yükümlülük ile önleyici yükümlülüğü kapsamakta; pozitif
yükümlülüğün alanında kalan soruşturma yükümlülüğü ise usul boyutunu
oluşturmaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, §
75; Mehmet Şah Araş ve diğerleri, B. No: 2014/798, 28/9/2016, § 64; Mustafa
Rollas, B. No: 2014/7703, 2/2/2017, § 49).
28. Bu doğrultuda kural olarak başvurucunun kolluk
görevlilerince aşırı güç kullanıldığı ve darbedildiği yönündeki iddiası,
devletin negatif yükümlülüğü kapsamında kaldığından kötü muamele yasağının maddi
boyutu altında incelenmelidir. Başvurucunun söz konusu eylem nedeniyle
Savcılıkça yapılan ve kovuşturmaya yer olmadığına dair karar ile sonuçlanan
soruşturmanın etkisiz olduğu yönündeki şikâyeti ise kötü muamele yasağının usul
boyutu çerçevesinde incelenmelidir.
29. Öte yandan başvurucu, kolluk kuvvetlerinin orantısız
müdahalesiyle toplantı yapılamaması nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
30. Anayasa Mahkemesi Ali Rıza Özer ve diğerleri
([GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 62) ve Onur Cingil (B. No:
2013/7836, 16/4/2015, § 62) başvurularına dair kararlarında, kolluk kuvvetinin
orantısız güç kullanarak bir toplantıya veya gösteri yürüyüşüne müdahalede
bulunması nedeniyle hem kötü muamele yasağının hem de toplantı ve gösteri
yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği iddialarını içeren başvuruları nasıl
inceleyeceğini belirtmiştir. Anılan kararlarda kolluk kuvvetinin kötü
muamelesine maruz kalındığı şikâyeti sonrası adli makamlarca yürütülen ceza
yargılaması süreci ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlaline
ilişkin iddianın bir bütün hâlinde incelenmesi gerektiği vurgulanmıştır (Mehmet
Güneş, § 59).
31. Başvuru konusu toplantıya ilişkin görüntülerde
başvurucunun yer almadığı bilirkişi raporuyla ortaya konulmuştur. Ayrıca
toplantı nedeniyle kolluk tarafından tutulan tutanaklar ve soruşturma
makamlarının değerlendirmelerinde kalabalık içinde olduğunu ileri süren
başvurucuya yapılan müdahalenin şekli, başvurucunun müdahale öncesi ve
sonrasındaki davranışları somutlaştırılamamıştır. Bu durumda başvurucunun
beyanları dışında başvurucunun toplantı hakkına yapıldığı iddia edilen
müdahalenin özellikleri ortaya konamamıştır.
32. Başvuru formu ve ekleri ile soruşturmadaki mevcut
deliller, kolluğun müdahalesinin gerekliliği ve orantılılığı yönünden toplantı
ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına ilişkin değerlendirme yapılmasını da
mümkün kılmamaktadır. Bu nedenle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı
açısından ayrıca inceleme yapılmamıştır.
2. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
33. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Esas
Yönünden
a. İnsan
Haysiyetiyle Bağdaşmayan Muamele Yasağının Maddi Boyutunun İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
i. Genel
ilkeler
34. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkına sahip olduğu, Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına
alınmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması
amaçlanmıştır. Üçüncü fıkrasında da kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı,
kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya muameleye tabi
tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 80).
35. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu
hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen
şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal olarak zarar görmelerine neden
olmamalarını gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı
gösterme yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri,
§ 81).
36. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi tarafından
kötü muamele, kişi üzerindeki etkisi gözetilerek derecelendirilmiş ve farklı
kavramlarla ifade edilmiştir. Dolayısıyla Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasında geçen ifadeler arasında bir yoğunluk farkının bulunduğu
görülmektedir. Bu bağlamda bir muamele; işkence, eziyet ve insan haysiyetiyle
bağdaşmayan muamele kavramları ile tanımlanabilmektedir (bu kavramların
kapsamlarının belirlenmesi için bkz. Tahir Canan, §§ 22-24; Ali Rıza
Özer ve diğerleri §§ 76-80; Cezmi Demir ve diğerleri, §§ 84-91).
37. Kişileri küçük düşürebilecek ve utandırabilecek
şekilde kişide korku, elem ve aşağılanma duygusu uyandıran veya mağduru kendi
iradesine ve vicdanına aykırı bir şekilde hareket etmeye sürükleyen muameleler ise
insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele veya ceza olarak
tanımlanabilir. Uygulanan bu muamele eziyetten farklı olarak kişide
bedensel ya da ruhsal bir acı oluşturmasa da küçük düşürücü veya alçaltıcı bir
etki yaratmaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 89).
38. Bir muamelenin anılan kavramlardan hangisinin
kapsamında olduğunun belirlenebilmesi için her somut olayın kendi özel
koşulları içinde değerlendirilmesi gerekir. Aleni olarak yapılması veya
kamuoyunun bilgi sahibi olması, muamelenin aşağılayıcı niteliğinin
belirlenmesinde rol oynasa da muamelenin aleni olmadığı durumlarda kişinin
kendini değersiz hissetmesi de bu seviyedeki bir kötü muamele için yeterli
olabilir. Ayrıca muamelenin küçük düşürme ya da alçaltma kastı ile yapılıp
yapılmadığı dikkate alınmakla birlikte böyle bir amacın belirlenememesi
muamelenin kötü muamele olmadığı anlamına gelmeyecektir (Cezmi Demir ve
diğerleri, § 90).
39. Belirtilmelidir ki sadece sınırları belli bazı
durumlarda güvenlik güçleri tarafından fiziksel güce başvurulmasının kötü
muamele olmadığı kabul edilebilmektedir. Bu kapsamda toplantı ve gösteri
yürüyüşlerinde yakalamayı gerektiren durumlarda ve gösteriye katılanların kendi
tutumundan dolayı fiziksel güce başvurmak mümkündür. Ancak bu durumda dahi bu
tür bir güce sadece kaçınılmaz hâllerde ve orantılı olmak koşuluyla
başvurulabilir (Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 82).
40. Anayasa Mahkemesi Erdal İmrek (B. No:
2015/4206, 17/7/2019) kararında, gözaltı gibi kişinin tamamıyla devletin
gözetimi altında bulunduğu hâllerde olduğu kadar sıkı uygulanamayacak olmakla
birlikte kolluk güçleri tarafından kordon altına alınan sokakta yirmi gazeteci
arasında bulunan başvurucunun basit tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde
yaralanmasının nasıl oluştuğu hususunda makul bir açıklama getirme
yükümlülüğünün devlete ait olduğunu ortaya koymuş ve makul açıklamanın
yapılmadığı sonucuna ulaşarak insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının
ihlal edildiğine karar vermiştir.
ii. İlkelerin
Olaya Uygulanması
41. Başvurucu,basın açıklaması ve protesto eylemine
katılmak üzere bir grup insanla yürürken önce copla darbedildiğini, ardından
çıkan arbede sırasında TOMA'da bulunan bir kolluk görevlisi tarafından yüzü
hedef alınarak yakın mesafeden basınçlı su sıkılmak suretiyle yaralandığını ileri
sürmüştür. Başvurucu hakkında toplantı günü alınan sağlık raporları,
başvurucunun gözü dâhil olmak üzere yüzünden yaralandığını doğrulamaktadır.
42. Başvurucu aleyhine bu toplantı nedeniyle açılan bir
soruşturma veya ceza yargılaması başvuru dosyasına yansımamakla birlikte kolluk
tarafından düzenlenen Olay ve Yakalama Tutanağı'nda da başvurucuya dair hiçbir
bilgi yer almamaktadır. Buna karşın Savcılık, başvurucunun toplantıya
katıldığını ve kolluk müdahalesiyle yaralandığını kabul etmiş; başvurucunun
yaralanmasında kolluk görevlilerinin yasal yetkilerini kullanmaları
nedeniyle kasten yaralama suçunun unsurlarının oluşmadığını
değerlendirmiştir.
43. Başvurucunun toplantı esnasında kolluk müdahalesi
neticesinde yaralandığı iddiasının Savcılık tarafından kabul görmesi karşısında
başvuru dosyasına Savcılıkça ulaşılan sonuçtan farklı bir sonuca ulaşmayı
gerektirecek bir olgu yansımadığı da nazara alınarak başvurucunun toplantı
esnasında kolluk tarafından güç kullanımı sonucunda yaralandığı kabul
edilmiştir. Bu aşamadan sonra, güç kullanımının kaçınılmaz hâle geldiği ve
kullanılan gücün orantılı olduğunu kanıtlama yükümlülüğü kamu makamlarına
aittir.
44. Somut olayda başvurucunun bizzat şiddete başvurduğu
veya kolluk güçlerine direndiğine dair tutanak veya görüntü bulunmamaktadır.
Ayrıca başvurucu hakkında bu toplantı nedeniyle alınmış bir cezai önlem veya
soruşturma yapıldığı bilgisi de bulunmamaktadır. Dolayısıyla güç kullanımının
gerekliliği ve orantılığı kolluk birimlerince ortaya konulamamıştır.
45. Öte yandan Savcılıkça yapılan değerlendirmede
"ikazlara rağmen dağılmayan gruba müdahalede bulunulduğu"
belirtilmiş ise de başvurucu yönünden müdahale somutlaştırılmamış, şekli ve
süresi açıklanmamıştır. Bu durumda kullanılan gücün kaçınılmaz olduğunun tespit
edildiğini söylemek mümkün görünmemektedir.
46. Ayrıca başvurucunun kendi tutumundan dolayı fiziksel
güce başvurulduğunu düşünmeye sevk edecek bir delil soruşturma veya başvuru
dosyasına yansımamıştır. Dolayısıyla başvurucuya yönelik güç kullanılmasının
kaçınılmaz hâle geldiğinin kamu makamlarınca kanıtlanamadığı sonucuna
ulaşılmıştır.
47. Bu tespitten sonra kolluk görevlileri tarafından
gerçekleştirilen eylemin hangi boyuta ulaştığı değerlendirilmelidir. Bu
kapsamda somut olay bir bütün olarak değerlendirildiğinde eylemin insan
haysiyetiyle bağdaşmayan muamele şeklinde nitelendirilmesi mümkün
görülmüştür.
48. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele
yasağının maddi boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
b. İnsan
Haysiyetiyle Bağdaşmayan Muamele Yasağının Usul Boyutunun İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
i. Genel
İlkeler
49. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma
hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüğünün bir usul boyutu bulunmaktadır. Bu
usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı
olayının sorumlularının belirlenmesini, gerekiyorsa cezalandırılmasını
sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir
soruşturmanın temel amacı söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir
şekilde uygulanmasını güvenceye almak, kamu görevlilerinin ya da kurumlarının
karıştığı olaylarda bunların sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için
hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 110).
50. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve
cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Bu mümkün olmazsa madde,
sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve bazı hâllerde devlet
görevlilerinin fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan
kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir Canan, B.
No: 2012/969, 18/9/2013, § 25).
51. Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların
tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli
olmalıdır. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edilebilmesi için
soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve
sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplaması gerekir.
Dolayısıyla kötü muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma bağımsız bir
şekilde, hızlı ve derinlikli yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle yetkililer,
olay ve olguları ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı; soruşturmayı sonlandırmak ya
da kararlarını temellendirmek için çabuk ve temelden yoksun sonuçlara
dayanmamalıdır. Bu kapsamda yetkililer diğer deliller yanında görgü
tanıklarının ifadeleri ile kriminalistik bilirkişi incelemeleri dâhil söz
konusu olayla ilgili kanıtları toplamak için alabilecekleri bütün makul
tedbirleri almalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114).
52. Yürütülen ceza soruşturmalarının amacı, kişinin maddi
ve manevi varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde
uygulanmasını ve sorumluların ölüm ya da yaralama olayına ilişkin hesap
vermelerini sağlamaktır. Bu bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların
kullanılması yükümlülüğüdür. Diğer taraftan burada yer verilen değerlendirmeler
hiçbir şekilde Anayasa’nın 17. maddesinin başvuruculara üçüncü tarafları adli
bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı, tüm yargılamaları
mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma ödevi yüklediği
anlamına gelmemektedir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 113).
53. Soruşturma sonucunda alınan kararın soruşturmada elde
edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması,
bunun yanı sıra söz konusu kararın yaşam hakkına yönelik müdahalenin Anayasa’nın
aradığı zorunlu bir durumdan kaynaklanan ölçülü bir müdahale olup olmadığına
yönelik bir değerlendirme içermesi de gerekmektedir (Cemil Danışman, B.
No: 2013/6319, 16/7/2014, § 99).
ii. İlkelerin
Olaya Uygulanması
54. Başvurucu; şikâyet dilekçesinde, katıldığı toplantıya
kolluk görevlilerinin müdahalesi neticesinde yaralandığını belirtmiş ve buna
ilişkin sağlık raporlarını sunmuştur. Bu durumda şikâyetçi olduğu tarihte
katıldığı toplumsal olaya kolluk tarafından yapılan müdahale neticesinde başvurucunun
yaralandığına ilişkin savunulabilir bir iddiası olduğu anlaşılmaktadır. Kaldı
ki yapılan soruşturma sonunda Savcılık, başvurucunun kolluk müdahalesiyle
yaralandığı sonucuna ulaşmıştır. Dolayısıyla başvurucunun şikâyetiyle ilgili
olarak etkili ceza soruşturması yapılması yönünde meşru bir beklentisi
oluştuğunun kabulü gerekir. Bu aşamadan sonra başvurucunun şikâyetiyle ilgili
olarak etkili soruşturma yapılıp yapılmadığı denetlenmelidir.
55. Etkili bir soruşturmanın yürütülebilmesi öncelikle
mağdurların soruşturmaya katılabilmesiyle mümkündür. Soruşturmaya katılma,
sadece soruşturmanın sonucundan haberdar edilmeyle değil aynı zamanda
soruşturmanın başlangıcından itibaren şikâyet ve delillerin ayrıntılı şekilde
tespit edilerek maddi gerçeğe ulaşmayı sağlayacak nitelikteki delillerinin
toplanması için çaba gösterilmesiyle mümkündür.
56. Somut olayda soruşturma makamları, başvurucunun
şikâyet dilekçesiyle yetinerek ifadesini almamıştır. Dolayısıyla sağlıklı bir
soruşturma yürütülmesi için gerekli olan şikâyete ilişkin ayrıntıların ortaya
çıkarılması ve başvurunun delillerinin eksiksiz tespit edilmesi mümkün
olmamıştır. Kendisini copla yaraladığını iddia ettiği kolluk görevlisini teşhis
edip edemeyeceği başvurucuya sorulmamış, başvurucunun sorumlu olduklarını iddia
ettiği görevlilerin belirlenmesine yarayacak ayırt edici detaylar tespit
edilmemiştir.
57. Elbette başvurucunun iddiasına konu ettiği yaralanma
eyleminden yaklaşık altı ay sonra kamu makamlarını olaydan haberdar etmesi,
başvurucuya düşen özen yükümlülüğünün yerine getirilip getirilmemesi noktasında
değerlendirilmelidir.
58. Bu değerlendirmede başvurucunun özensiz hareketi ile
kamu makamlarını olaydan geç haberdar etmesi nedeniyle soruşturmada delillerin
en kısa sürede toplanması açısından güçlük ya da imkânsızlık ortaya çıkması
hâli gözetilmelidir. Diğer bir ifadeyle başvurucunun bu özensizliği nedeniyle
soruşturmada toplanması güç ya da imkânsız hâle gelen delillerin varlığı
durumunda kamu makamlarının yükümlülüklerini yerine getirmedikleri artık
söylenemeyecektir (Mehmet Güneş, § 55).
59. Somut olayda başvurucunun olayı kamu makamlarına altı
ay kadar geç bildirmesinin adli soruşturmada hangi delilin toplanmasında
güçlüğe ya da imkânsızlığa neden olduğu tespit edilememiştir. Kaldı ki başvurucu
hakkında darp şikâyetine bağlı olarak düzenlenen bir adli rapor olduğu hususu
da gözetildiğinde -soruşturmanın resen başlatılması gereği bakımından-
başvurucunun özensiz tutumu nedeniyle ortaya çıkabilecek delil kaybından
bahsetmek zorlaşmaktadır (benzer yöndeki karar için bkz. Mehmet Güneş, §
55).
60. Öte yandan Savcılık, başvurucunun yaralanmasına sebep
olduğunu iddia ettiği kolluk görevlilerinin belirlenmesi için çaba göstermemiş;
bu hususta herhangi bir araştırma yapmamıştır. Olay günü görevli olan polis
memurlarının kimlikleri tespit edilmemiş, bu kişilerin savunmalarına veya tanık
olarak ifadelerine dahi başvurulmamıştır.
61. Savcılıkça olayın aydınlatılması amacıyla araştırılan
tek belirleyici delilin kamera görüntüleri olduğu anlaşılmaktadır. Başvurucunun
katıldığını ifade ettiği toplantıyla ilgili kamera görüntüleri Savcılık
tarafından temin edilerek kayıtlar bilirkişiye tevdi edilmiş ise de bilirkişi
raporuna göre görüntülerde başvurucu yer almamaktadır. Bu durumda kamera
kayıtlarının başvurucunun şikâyeti yönünden delil niteliği bulunmamaktadır.
62. Toplumsal olaylarda kolluk kuvvetlerinin olaya
müdahalesinin tespiti bakımından objektif delil niteliğindeki kamera kayıtları
soruşturmaya doğrudan etki etme potansiyeline sahip ise de kamera kayıtlarıyla
belirlenemeyen maddi gerçeğin şüpheli ve şikâyetçi beyanlarının
karşılaştırılması, birden çok kişinin olay yerinde olması nedeniyle olayı görme
ihtimali bulunan tanık beyanlarına başvurulması ve sağlık raporlarıyla ortaya
konan yaralanmanın niteliğinin bu delillerle karşılaştırılarak nesnel
analizinin yapılması neticesinde bir sonucuna ulaşılması soruşturma
makamlarının özenle hareket ettiğinin ortaya konulması bakımından gereklidir.
63. Buna karşın başvuruya konu olayda kamera kayıtlarının
incelenmesiyle herhangi bir delile ulaşılamamış olmasına rağmen kimlikleri dahi
belirlenmeyen kolluk görevlilerinin Savcılık tarafından somutlaştırılmayan
eylemlerinde suç unsurunun bulunmadığı kanaatine varılmıştır. Başvurucunun
yaralanmasına ilişkin olayın oluş şekli objektif olarak ortaya konulamamıştır.
Dolayısıyla soruşturma makamlarınca kolluk görevlilerinin müdahalesinin
gerekliliğinin ve orantılılığının nasıl değerlendirildiği anlaşılmamıştır. Soruşturmadaki
eksikliler nedeniyle soruşturma makamlarınca ulaşılan sonucun nesnel bir
değerlendirme ürünü olduğunu söylemek bu aşamada güçtür. Maddi gerçeğin ortaya
çıkarılması için Savcılıkça gereken çabanın yeterli derecede gösterilmediği
değerlendirilmiştir.
64. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutu
itibarıyla ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
4. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
65. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
66. Başvurucu, yeniden soruşturma yapılmasına karar
verilmesi ile maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
67. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında
ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel
ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir
kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin
sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi
ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B.No: 2016/12506, 7/11/2019).
68. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
69. Başvuruda, kolluk güçleri tarafından orantısız güç
kullanılması nedeniyle insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi
boyutuyla, buna ilişkin etkili soruşturma yapılmaması nedeniyle de insan
haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının usul boyutuyla ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır. İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi
boyutuna yönelik ihlalin kolluk görevlilerinin eyleminden, usul boyutuna
yönelik ihlalin ise öncelikle Cumhuriyet başsavcılığının kararından
kaynaklandığı anlaşılmıştır.
70. Bu durumda insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele
yasağının usul boyutuna yönelik ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden
soruşturma, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu
kapsamda yapılması gereken iş yeniden soruşturma kararı verilerek Anayasa
Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen
ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir
örneğinin yeniden soruşturma yapılmak üzere ilgili Cumhuriyet başsavcılığına
gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
71. Öte yandan somut olayda insan haysiyetiyle bağdaşmayan
muamele yasağının ihlal edildiğinin tespit edilmesinin başvurucunun uğradığı
zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla
eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan
kaldırılabilmesi için insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlali
nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında başvurucuya net 39.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
72. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi
için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge
sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi
gerekir.
73. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harç ve
3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence
altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul
boyutu itibarıyla İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin insan haysiyetiyle bağdaşmayan
muamele yasağı ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
soruşturma yapılmak üzere İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 39.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
E. 257,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 16/9/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.