Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
Basri BAĞCI
|
Raportör
|
:
|
Fatih HATİPOĞLU
|
Başvurucu
|
:
|
Hakan BÜYÜKABACI
|
Vekili
|
:
|
Av. Hülya POLAT
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutuklama tedbirinin hukuki olmaması nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 3/4/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyon tarafından bu kararda incelenen şikâyet haricindeki
şikâyetlerin kabul edilemez olduğuna karar verilmiş, bu şikâyet yönünden ise
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinde askerî darbe teşebbüsüyle
karşı karşıya kalmış ve bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde
olağanüstü hâl ilan edilmiştir. Olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihinde son
bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu
teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve
son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması
(PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No:
2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
9. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde darbe
girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile
FETÖ/PDY ile bağlantılı olan ve aralarında yargı mensuplarının da bulunduğu çok
sayıda kişi hakkında Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından soruşturma
başlatılmıştır. Bu kapsamda teşebbüsün savuşturulduğu gün Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığınca (Başsavcılık) -aralarında Yüksek Mahkeme üyelerinin de
bulunduğu- üç bine yakın yargı mensubu hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılarının
bulunduğu iddiasıyla başlatılan soruşturmada bu kişilerin büyük bölümü hakkında
gözaltı ve tutuklama tedbirlerine başvurulmuştur (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 51, 350).
10. Ankara Adliyesinde Cumhuriyet savcısı olarak görev yapmakta
olan başvurucunun Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun (HSYK) 10/8/2016
tarihli kararı ile görevden uzaklaştırılmasına, sonrasında ise meslekten
çıkarılmasına karar verilmiştir. Ayrıca başvurucunun yeniden inceleme talebi
29/11/2016 tarihinde reddedilmiş ve meslekten çıkarılmasına ilişkin karar
kesinleşmiştir.
11. Başvurucu, Başsavcılık tarafından FETÖ/PDY ile bağlantılı
olarak başlatılan bir soruşturma kapsamında 11/8/2016 tarihinde gözaltına
alınmıştır.
12. Başvurucunun ifadesi 17/8/2016 tarihinde Başsavcılıkta
alınmıştır. Başvurucu ifadesinde özetle FETÖ/PDY ile hayatının hiçbir döneminde
herhangi bir şekilde bağlantısının olmadığını, sadece çocuklarının örgütle
bağlantılı bir okulda eğitim gördüğünü, bunun dışında başkaca bir irtibatının
söz konusu olmadığını, çocuklarını okula göndermesinin terör örgütü üyeliği
suçlamasına konu edilemeyeceğini, kaldı ki kendisi gibi birçok kişinin
çocuklarını bu yapının okullarına gönderdiğini ifade ederek suçlamaları kabul
etmemiştir.
13. Başsavcılık, başvurucuyu terör örgütüne üye olma suçundan
tutuklanması istemiyle 17/8/2016 tarihinde Ankara Sulh Ceza Hâkimliğine sevk
etmiştir.
14. Ankara 9. Sulh Ceza Hâkimliği aynı tarihte başvurucunun
sorgusunu yapmıştır. Başvurucu sorgudaki ifadesinde özetle FETÖ/PDY ile
hayatının hiçbir döneminde herhangi bir şekilde bağlantısının olmadığını ifade
ederek suçlamaları kabul etmemiştir.
15. Ankara 9. Sulh Ceza Hâkimliği başvurucunun terör örgütüne
üye olma suçundan tutuklanmasına
karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"... Şüpheliler ... [diğerleri
ve] Hakan Büyükabacı'nın üzerlerine atılı
bulunan silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediklerine dair kuvvetli suç
şüphesinin varlığını gösteren dosya kapsamında somut delillerin bulunması,
şüphelilerin kaçma ve delilleri karartma ihtimallerinin bulunduğu, bu
nedenlerle adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı Şüphelilere isnat
edilen suçun Ağır Cezayı gerektiren suç üstü halleri gerektiren suç olması
nedeni ile CMK 2/1-J ve 2802 sayılı Kanununun yasanın 94. maddesi ve CMK'nın
100. maddesi ile ilgili düzenlemeler ile AİHS 5. maddesindeki tutuklama
şartları kapsamında isnat olunan suç ile orantılı olarak tedbir kapsamında
şüphelilerin CMK'nın 101. maddeleri uyarınca ayrı ayrı tutuklanmasına ... karar
verildi."
16. Başvurucunun tutuklama kararına 21/8/2016 tarihinde yaptığı
itiraz Ankara 1. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından 26/8/2016 tarihinde benzer
gerekçelerle kesin olarak reddedilmiştir.
17. Sonraki süreçte ilgili Sulh Ceza Hâkimliklerince
başvurucunun tutukluk durumu değerlendirilmiş, başvurucunun tahliye talepleri
veya tutukluluğa ilişkin itirazları kabul edilmemiştir.
18. Bu kapsamda Ankara 9. Sulh Ceza Hâkimliği 3/1/2017 tarihinde
başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiş, başvurucunun anılan
karara yönelik itirazını Ankara 1. Sulh Ceza Hâkimliği 20/3/2017 tarihinde
kesin olarak reddetmiştir.
19. Başvurucu, kararı 22/3/2017 tarihinde öğrendiğini
bildirmiştir.
20. Başvurucu 3/4/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
21. Başsavcılığın talebi üzerine Ankara 7. Sulh Ceza Hâkimliği
soruşturmanın geldiği aşamayı ve mevcut delil durumunu dikkate alarak 2/5/2017
tarihinde başvurucunun tahliyesine ve hakkında yurt dışına çıkamama şeklinde
adli kontrol tedbiri uygulanmasına karar vermiştir.
22. Başsavcılık 12/4/2019 tarihli iddianame ile başvurucunun
terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılması istemiyle aynı yer ağır ceza
mahkemesinde kamu davası açmıştır.
23. İddianamede öncelikle FETÖ/PDY'nin yapılanmasına ve
faaliyetlerine ilişkin açıklamalar yapılmış, sonrasında başvurucuya yönelik
suçlama ve delillere yer verilmiştir. Başsavcılık, başvurucunun FETÖ/PDY
hiyerarşisi içinde yer almak suretiyle üzerine atılı suçu işlediğini iddia
etmiştir. İddianamede, suçlamaya esas alınan olgular özetle şöyledir:
i. HSYK'nın başvurucuyu meslekten çıkardığı ve söz konusu
kararın kesinleştiği belirtilmiştir.
ii. HSYK tarafından gönderildiği belirtilen belgelerle ilgili
olarak ''Ankara C.Başsavcılığının
2008/155145 ve 2011/60043 sayısına kayden 'suç işlemek amacıyla örgüt kurmak.
Örgüt kapsamında ihaleye fesat karıştırmak, rüşvet vermek' suçlarından
yürütülen soruşturmalarda, Adıyaman 1. ACM'nin 2011/8 esas 2012/277 karara
sayılı kararının temyizi üzerine Yargıtay 18. ceza dairesinin 29.04.2015 tarih
2015/16 esas 2015/737 karar sayılı ilamında da anıldığı üzere 5271 sayılı
CMKnın 135. maddesi uyarınca üç ay için verilen iletişimin denetlenmesi kararı
süresinin bitiminden sonra denetlemeye ilişkin kayıtların çözümlerini yapıp
huzura getirip dayanak delillerle birlikte incelemeden usul ve yasaya aykırı
şekilde dinleme kararının uzatılması talebinde bulunduğu, [O.T.] imzalı, 10.08.2016 tarihli dilekçede; Hakan
Büyükabacı'nın; FETÖ silahlı terör örgütüne üye olduğu ve 17-25 Aralıktan sonra
meslekten ihraç edilen Ankara Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlarla Mücadele Şube
Müdürü [O.Ş.K.] ile birlikte
hükümeti esas alacak şekilde Kamu İhale Kurumuna ve uzun yıllar İller
Bankasında mühendis ve bürokrat olarak çalışan 2008 yılında Kamu İhale
Kurumunda Grup Başkanı olarak çalışan müşteki [O.T.'ye] kumpas kurdukları ve usulsüz şekilde yürütülen soruşturma
nedeniyle 2012 yılından buyana müştekinin görevden uzaklaştırılmasına neden
oldukları'' şeklindeki özet değerlendirmeye yer verilmiş ve dilekçe
veren kişilerin başvurucunun da baktığı evraklarda taraf olmaları, kendi
dosyaları nedeniyle dilekçe vermiş bulunmaları, başvurucunun örgütle irtibatına
dair somut bir anlatımlarının bulunmaması ve bu dilekçelerin ayrıca HSYK
tarafından incelenmiş olması nedeniyle dilekçe sahiplerinin yeniden
dinlenmesinin soruşturmaya bir katkı sağlamayacağı değerlendirilerek adı geçen
kişilerin tanık olarak dinlenmediği belirtilmiştir.
iii. Telefon görüşme kayıtlarına ilişkin olarak düzenlendiği
belirtilen 21/3/2017 tarihli
rapora göre başvurucunun kullandığı telefon ile FETÖ/PDY ile bağlantılı
suçlardan haklarında soruşturma yürütülen bir kısım kişiyle görüşmelerinin bulunduğunun
ifade edildiği ancak bu kişilerin genellikle yargı mensubu olduğu ve örgütün
üst düzey yöneticisi olduklarına dair bir tespite de yer verilmediği
belirtilmiştir. Söz konusu raporda ayrıca başvurucunun örgüt ile iltisaklı olan
kurumlardan Bank Asya ile 59 defa, Samanyolu ile 132 defa, Kimse Yok Mu Derneği
ile 88 defa ve Turgut Özal Üniversitesi Hastanesi ile 2 defa iletişim kurduğu
tespitlerine yer verilmiştir.
iv. Başvurucudan elde edilen dijital materyallerle ilgili olarak
alınan 22/3/2019 tarihli bilirkişi raporuna göre söz konusu materyallerde
ByLock programına ait bir bulgunun veya FETÖ/PDY ile ilgili başkaca herhangi
bir verinin tespit edilemediği belirtilmiştir.
v. Tanık C.G.nin dosya kapsamında yer alan ifadesinde"...
Hakan Büyükabacı CTE [Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü] genel müdür yardımcısı olarak görev yaptığım dönemde
bana bağlı tetkik hâkimi olarak görev yaptı, önceleri açık şube, [F.T.] başka genel müdürlüğe görevlendirilince onun yerine
terör şube tetkik hâkimi olarak çalıştı, genel müdürlükte fetöcü olan ekiple
uyumlu çalışıyordu, ancak onlardan olup olmadığını bilmiyorum." şeklinde
beyanda bulunduğu belirtilmiştir.
24. Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) 29/4/2019 tarihinde
iddianamenin kabulüne karar vermiş ve Mahkemenin E.2019/236 sayılı dosyası
üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır.
25. Mahkeme 12/9/2019 tarihinde yaptığı ilk duruşmada
başvurucunun savunmasını almıştır. Başvurucu savunmasında özetle;
i. Evinin yakınında yer alması ve çocuklarının Seviye Tespit
Sınavı'nda başarı göstermeleri dolayısıyla okul ücretinde indirim yapılması
nedeniyle çocuklarını örgütle bağlantılı koleje gönderdiğini, bu nedenle Bank
Asyada hesap açtırdığını ve söz konusu hesaptan okul ücreti ödemelerini
yaptığını, hesabın FETÖ/PDY liderinin talimatından önce açılan bir hesap
olduğunu, talimatla para yatırılmasının ya da olağanüstü bir hareketliliğin söz
konusu olmadığını beyan etmiştir.
ii. İddianamede HSYK'da sadece O.T. isimli kişinin şikâyetiyle
ilgili bir dosya bulunduğu belirtilmesine rağmen A.K. isimli kişinin yaptığı ve
benzer iddiaları içeren bir dosya daha bulunduğunu, Ankara Cumhuriyet savcısı
olarak görev yaptığı dönemde yürüttüğü bir soruşturma sonunda bu kişilerin
haklarında dava açtığını ve bu nedenle mağdur olduklarını iddia ederek Hâkimler
ve Savcılar Kuruluna (HSK) şikâyet dilekçesi verdiklerini belirtmiştir.
Başvurucu; A.K. ve O.T. hakkındaki soruşturmanın Çankırı Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından başlatıldıktan sonra yetkisizlikle Başsavcılığa
gönderilen bir soruşturma olduğunu, o tarihte A.K.nın Kamu İhale Kurulu üyesi,
O.T.nin de Kamu İhale Kurulu grup başkanı olduğunu, soruşturmanın konusunun
ihaleye fesat karıştırma, rüşvet ve suç işlemek için örgüt kurma olduğunu,
dosyanın ilk savcısının M.T. olduğunu ve 2010 yılında on iki ay boyunca bu
savcı tarafından iletişimin tespiti tedbirlerinin alındığını, bu esnada A.K. ve
O.T.nin suç delili olabilecek bazı görüşmelerinin tespit edilmesi üzerine bu
kişiler hakkındaki soruşturmanın tefrik edilerek memur suçları soruşturma
bürosuna gönderildiğini, bu büroda görev yapması nedeniyle dosyanın kendisine
tevzi edildiğini, kendisinin de soruşturmayı sonuçlandırıp kamu davasını
açtığını ve yargılama sonunda Ankara 8. Ağır Ceza Mahkemesince A.K. ve O.T.nin
görevi kötüye kullanma suçundan mahkûmiyetlerine karar verildiğini ifade
etmiştir.
iii. Bu bağlamda A.K. ve O.T.nin HSK'ya verdikleri şikâyet
dilekçelerinde söz konusu soruşturmanın bir FETÖ/PDY kumpası olduğunu iddia
ettiklerini, bu kapsamda A.K.nın soruşturmada usulsüz dinlemeler yapıldığını
ileri sürerek soruşturma savcılarını ve kararı veren tüm hâkimleri şikâyet
ettiğini, O.T.nin ise benzer iddiaların yanı sıra söz konusu davanın FETÖ/PDY
kumpası olduğunu yargılama sürecinde -duruşmalarda- söylemelerine rağmen bunun
dikkate alınmadığını ileri sürerek yargılamayı yapan Ankara 8. Ağır Ceza
Mahkemesi heyetini de şikâyet ettiğini, O.T.nin iddialarıyla ilgili incelemenin
devam ettiğini, A.K.nın şikâyetleriyle ilgili olan dosyada ise ''iletişimin
tespiti, dinlenmesi, kayda alınması ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi
tedbirinin uygulanmasında hukuka aykırı bir durum bulunmadığı ve ileri sürülen
iddiaların doğrulanmadığı gerekçesiyle'' tüm şikâyet edilenler hakkında
soruşturma izni verilmemesine karar verildiğini, dolayısıyla usulsüz soruşturma
yaptığı iddiasının doğru olmadığını beyan etmiştir.
iv. Tanık C.G. ile aynı CTE'de yaklaşık iki yıl birlikte
çalıştıklarını, bu dönemde herkesle uyumlu şekilde çalıştığını, dolayısıyla
sadece FETÖ/PDY mensuplarıyla uyumlu çalıştığı gibi bir durumun söz konusu
olmadığını, hayatının hiçbir döneminde FETÖ/PDY ile herhangi bir şekilde
irtibatının olmadığını, tanığın kişisel bir yorum yaptığını beyan etmiştir.
26. Mahkeme 12/9/2019 tarihli duruşmada tanık C.G.yi
dinlemiştir. Tanık C.G. ifadesinde özetle, tetkik hâkimi olan başvurucuyla
birlikte çalıştıklarını başvurucunun FETÖ/PDY ile bağlantısı konusunda herhangi
somut bir bilgiye sahip olmadığını hatta FETÖ/PDY üyesi olmadığını düşündüğünü
beyan etmiştir. Tanık ilk ifadesinde geçen "FETÖ/PDY
ile uyumlu çalıştı." şeklindeki beyanının sorulması üzerine o
tarihte teröre bakan tetkik hâkiminin başka bir genel müdürlükte
görevlendirilmesi üzerine başvurucunun teröre bakan şubede görevlendirildiğini
ve mecburen örgüt mensuplarıyla uyumlu çalıştığını, diğer türlü başvurucunun "harcanabileceğini", dolayısıyla
uyumlu çalışmış olmasının tanığın örgütle bağlantılı olduğu anlamına
gelmediğini ifade etmiştir.
27. Mahkeme O.T.nin dinlenmesine karar vermiştir. Bireysel
başvurunun incelendiği tarih itibarıyla tanığın henüz dinlenmediği veya tanık
ifadesinin henüz dosyaya girmediği görülmektedir.
28. Mahkemece sorulması üzerine HSYK tarafından gönderilen
3/9/2019 tarihli yazı ile "[başvurucunun] FETÖ/PDY silahlı terör örgütü üyesi olduğu iddiası
ile hakkında 2016/7900 sayılı dosyada soruşturma izni, 2016/9604 sayılı dosyada
inceleme izni verildiği evrakların Teftiş Kurulu Başkanlığına gönderildiği
hâlen bu iki dosyaya ait soruşturmaların devam ettiği, 2016/12548 ve 2017/6986
sayılı dosyalarda şikâyetin işleme konulmaması kararı verildiği, 2014/2259
sayılı dosyada kısmen şikâyetin işleme konulmaması kısmen evrakın Adalet
Bakanlığına gönderilmesi kararı verildiği, 2015/5872 sayılı dosyada soruşturma
izni verilmesine yer olmadığı kararı verildiği" şeklinde cevap
verildiği görülmektedir.
29. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk
derece mahkemesinde derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
30. İlgili hukuk için bkz. Mustafa
Özterzi [GK], B. No: 2016/14597, 31/10/2019, §§ 33-48.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
31. Mahkemenin 21/7/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
32. Başvurucu; somut bir delil olmaksızın gerekçesiz bir kararla
tutuklanmasına karar verildiğini, tutuklama kararında tutuklama nedenlerinin
somut gerekçelerle açıklanmadığını, kaçma şüphesinin olmadığını, hâkimlerle
ilgili öngörülen usule ilişkin güvencelerin hiçbirine riayet edilmeksizin
yetkili ve görevli olmayan mahkemece tutuklandığını, tüm bu nedenlerle
tutuklanmasının hukuka aykırı olduğunu belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
33. Bakanlık görüşünde, öncelikle 4/12/2004 tarihli ve 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesinde düzenlenen tazminat davası
açma yolu tüketilmeden başvuru yapıldığından başvuru yollarının tüketilmemesi
nedeniyle kabul edilemezlik kararı verilebileceği ileri sürülmüş; Anayasa
Mahkemesi tarafından esastan inceleme yapılacak olması durumunda ise tutuklama
kararında kuvvetli suç şüphesinin ortaya konulduğu ileri sürülerek tutuklama
kararının verildiği andaki genel koşullar ve somut olayın özel koşulları ile
Ankara Sulh Ceza Hâkimlikleri tarafından verilen kararların içeriği birlikte
değerlendirildiğinde başvurucu yönünden kaçma ve delilleri etkileme tehlikesine
yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olmadığının söylenemeyeceği
belirtilmiştir.
34. Bakanlık görüşünde ayrıca soruşturma konusu suç için
öngörülen yaptırımın ağırlığı, işin niteliği ve önemi de gözönünde tutulduğunda
başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol
uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varılmasının keyfî olduğunun
savunulamayacağı ileri sürülmüştür. Bakanlık görüşünde, bu hususlar dikkate
alınarak başvurucunun tutuklanmasında herhangi bir keyfiyetin bulunmadığı
hususuna vurgu yapılmış ve tutuklamanın hukuki olmadığına dair şikâyetin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilmez bulunması gerektiği ifade
edilmiştir.
35. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı cevabında başvuru formundakine
benzer beyanlarda bulunmuştur.
B. Değerlendirme
36. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
37. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar
başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik ... veya olağanüstü
hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla,
durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya
tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı
tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da,
savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin
yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din,
vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı
suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile
saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
38. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini
önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda
gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
39. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki
nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi
takdir eder (Tahir Canan, B. No:
2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetinin özü, tutukluluğun hukuki
olmadığına ilişkindir. Dolayısıyla başvurucunun iddialarının Anayasa'nın 19.
maddesinin üçüncü fıkrası bağlamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
1. Uygulanabilirlik
Yönünden
40. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin
uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları
incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere
ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191).
Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan
suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu
belirtilen FETÖ/PDY'nin üyesi olduğu iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi, anılan
suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğunu
değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir
[GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 57).
41. Başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki
olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında yapılacaktır.
Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun tutuklanmasının başta Anayasa'nın
13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer maddelerinde yer alan güvencelere aykırı
olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15.
maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir
(Aydın Yavuz ve diğerleri, §§
193-195, 242).
2. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
42. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden bulunmadığı anlaşılan bu
iddiaların kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
43. Genel ilkeler için bkz. Mustafa
Özterzi, §§ 85-90; Zafer Özer, B.
No: 2016/65239, 9/1/2020, §§ 38-45.
b. İlkelerin Olaya
Uygulanması
44. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni
dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
45. Başvurucu, darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu
belirtilen FETÖ/PDY'nin mensubu olduğu iddiasıyla yürütülen soruşturma kapsamında
silahlı terör örgütü üyesi olma suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi
uyarınca tutuklanmıştır.
46. Diğer taraftan başvurucu 24/2/1983 tarihli ve 2802 sayılı
Hâkimler ve Savcılar Kanunu'nda -hâkimlerle ilgili- öngörülen usule ilişkin
güvencelerin hiçbirine riayet edilmeksizin, yetkili ve görevli olmayan
mahkemece tutuklandığını iddia etmektedir.
47. Anayasa Mahkemesi, Yıldırım
Turan kararında ilgili Türk Hukuk Mevzuatı çerçevesinde konuyu
etraflıca değerlendirmiş ve Yargıtay içtihatlarına da değinerek terör örgütüne
üye olma suçunun kişisel bir suç olduğunu, Yüksek Mahkeme üyelerinden farklı
olarak hâkim ve Cumhuriyet savcıları yönünden ağır ceza mahkemesinin görevine
giren suçüstü hâli bulunmasa da kişisel suçlarına ilişkin olarak soruşturma yürütülmesi
için izin şartı bulunmadığını belirterek Vergi Mahkemesi üyesi (hâkim) olan
başvurucunun tutuklanmasının kanuni dayanağının bulunduğu sonucuna varmıştır
(ayrıntı için bkz. Yıldırım Turan [GK],
B. No: 2017/10536, 4/6/2020, §§ 108-159).
48. Somut olayda anılan kararlardan ayrılmayı gerektiren bir
durum söz konusu değildir. Dolayısıyla somut olayın koşullarında başvurucunun
kanuna aykırı olarak tutuklandığı iddiası yerinde değildir. Bu itibarla
başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı
bulunmaktadır.
49. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair
kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
50. Ankara 9. Sulh Ceza Hâkimliğinin tutuklama kararında,
başvurucunun 15 Temmuz darbe teşebbüsünü gerçekleştiren FETÖ/PDY'nin üyesi
olduğuna dair kuvvetli şüphelerin bulunduğu belirtilmiş ve başvurucu yönünden
kuvvetli suç şüphesini oluşturan somut olguların bulunduğu sonucuna varılmıştır
(bkz. § 15).
51. İddianamede ise başvurucunun meslekten çıkarılmasına,
haklarında FETÖ/PDY ile iltisaklı olduğu belirtilen bir kısım özel kuruluş ile
telefonla görüşme kaydının bulunmasına ve tanık C.G.nin beyanına dayanılmıştır
(bkz. § 23).
52. Buna göre başvurucuya yöneltilen ve tutuklamaya konu olan
suçlamanın dayanağından birisi başvurucunun meslekten ihraç edilmesidir.
Anayasa Mahkemesi daha önce verdiği birçok kararda olağanüstü hâl döneminde uygulanan
görevden uzaklaştırma veya kamu görevinden ya da meslekten çıkarma şeklindeki
idari kararların niteliğini dikkate alarak bu kararların verilmesinin karara
muhatap olan kişilerin suç işlediklerine dair kuvvetli belirtinin bulunduğu
anlamına gelmediği sonucuna varmıştır (Mustafa
Baldır, B. No: 2016/29354, 4/4/2018, § 70; Mustafa Açay, B. No: 2016/66638, 3/7/2019,
§ 54; E.A., B. No: 2016/78293,
3/7/2019, § 57; Ali Aktaş, B. No:
2016/14178, 17/7/2019, § 53; Mustafa Özterzi,
§ 104; Zafer Özer, §§ 55-58). Bu
itibarla başvurucu hakkındaki görevden uzaklaştırma veya meslekten çıkarma
tedbirlerine ilişkin kararlarda başvurucuyla ilgili kişisel bir tespit ve
değerlendirme bulunmadığından bunların -tek başına- suç işlendiğine dair
kuvvetli bir belirti olarak kabulü mümkün değildir.
53. Savcılık, başvurucunun FETÖ/PDY ile bağlantılı özel
kuruluşlarla telefon görüşmeleri gerçekleştirdiğini belirtmiş ancak bu
görüşmelerin başvurucu ile FETÖ/PDY arasında örgütsel bağ anlamında ne ifade
ettiğini açıklamamıştır. Soruşturma makamlarınca görüşme içeriklerine yönelik
bir bilgiye yer verilmemiştir. Ayrıca söz konusu telefon görüşmelerinin
örgütsel bir ilişki çerçevesinde yapıldığı yönünde veya başvurucunun görüşme
gerçekleştirdiği kişilerin örgütün üst düzey yöneticilerinden olduklarına dair
bir tespit de yapılmamıştır. Dolayısıyla içeriği tespit edilemeyen telefon
görüşmelerinin kuvvetli suç belirtisi olarak değerlendirilmesi mümkün
görülmemiştir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Mustafa Özterzi, § 106; Zafer Özer, § 62).
54. Öte yandan Savcılık, tanık C.G.nin "başvurucunun FETÖ/PDY mensuplarıyla uyumlu çalıştığı" şeklindeki
ifadesine değinerek başvurucu ile örgüt arasında irtibat bulunduğunu iddia
etmiştir. Başvurucu; herkesle uyumlu şekilde çalıştığını, dolayısıyla sadece
FETÖ/PDY mensuplarıyla uyumlu çalıştığı gibi bir durumun söz konusu olmadığını,
hayatının hiçbir döneminde FETÖ/PDY ile herhangi bir şekilde irtibatının
olmadığını, tanığın kişisel bir yorum yaptığını ileri sürmüştür.
55. Anayasa Mahkemesi Selçuk
Özdemir kararında ve sonrasında verdiği birçok kararda FETÖ/PDY
üyesi olmakla suçlanan bazı şüphelilerin ifadelerinde hâkim olarak görev
yapmakta olan başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatının bulunduğuna ve bu
yapılanmaya mensup olduğuna yönelik somut olgular içeren anlatımlarını
başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli bir belirti olarak kabul
etmiştir (Selçuk Özdemir, § 75,
benzer nitelikteki tanık beyanlarının kuvvetli belirti olarak kabul edildiği
diğer kararlar arasından bkz. Metin Evecen, B.
No: 2017/744, 4/4/2018, §§ 47-52, Recep
Uygun, B. No: 2016/76351, 12/6/2018, § 43).
56. Anayasa Mahkemesi yakın zamanda verdiği bir kısım kararında
ise tanık anlatımlarının kişinin örgütsel bağlantısına veya hangi örgütsel
eylemlerde bulunduğuna ya da başvurucunun örgütsel konumuna ilişkin herhangi
bir vaka veya olguya dayanmaması, dolayısıyla kişisel kanaatin açıklanması
niteliğinde olduğu, bu anlamda yargı makamlarının denetim yaparak söz konusu
beyanları doğrulamasına ya da çürütmesine imkân vermediği gerekçesiyle kuvvetli
suç belirtisi olarak kabul edilemeyeceği sonucuna varmıştır (Emre Altun, B. No: 2016/78293, 3/7/2019, §
59; Ali Aktaş, B. No: 2016/14178,
17/7/2019, § 56)
57. Soruşturma makamlarınca başvurucunun örgütle bağlantısı olduğuna
dayanak yapılan tanık C.G.nin beyanlarının kişisel kanaatin açıklanması
niteliğinde olduğu, başvurucunun örgütsel bir eyleminden bahsetmediği ve somut
olgular içermediği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla söz konusu beyanların kuvvetli
belirti olarak kabulü mümkün gözükmemektedir.
58. Sonuç olarak tutuklama kararında ve soruşturma sürecindeki
belgelerde yer alan tespit ve değerlendirmeler kapsamında somut olayda
tutuklama için ön koşul olan suç işlendiğine dair kuvvetli belirtinin yeterince ortaya konulamadığı sonucuna
varılmıştır.
59. Varılan bu sonuç karşısında tutuklama nedenlerinin bulunup
bulunmadığına ve tutuklamanın ölçülü olup olmadığına ilişkin ayrıca bir
inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
60. Açıklanan gerekçelerle suç işlediğine dair kuvvetli
belirtiler ortaya konulmadan başvurucu hakkında tutuklama tedbirinin
uygulanmasının kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına ilişkin olarak olağan
dönemde Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan güvencelere
aykırı olduğu sonucuna varılmıştır.
61. Bununla birlikte anılan tedbirin olağanüstü dönemlerde
Anayasa'nın temel hak ve özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını ve
sınırlandırılmasını düzenleyen 15. maddesi kapsamında meşru olup olmadığının
incelenmesi gerekir.
4. Anayasa'nın 15. Maddesi
Yönünden
62. Tutuklama tedbirinin uygulanması suretiyle bireylerin kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkına keyfî olarak müdahale edilmemesini sağlayacak
güvencelerin başında suç işlendiğine dair belirtinin ortaya konulması
gelmektedir. Suç işlendiğine dair belirtinin bulunması tutuklama tedbiri için
ön koşul olduğundan aksi durumun kabulü, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
ilişkin tüm güvencelerin anlamsız hâle gelmesi sonucunu doğurur. Dolayısıyla
-hangi nedenle benimsenmiş olursa olsun- olağanüstü yönetim usullerinin
uygulandığı dönemlerde de kişilerin suç işlediklerine dair belirti bulunmadan
tutuklanmaları durumun gerektirdiği ölçüde
bir tedbir olarak kabul edilemez (Şahin
Alpay [GK], B. No: 2016/16092, 11/1/2018, § 109; Mehmet Hasan Altan (2) [GK], B. No:
2016/23672, 11/1/2018, § 156).
63. Somut olayda
Anayasa Mahkemesince soruşturma makamlarının suç işlediğine dair belirtileri
somut olgularla ortaya koymadan başvurucu hakkında tutuklama tedbirine
başvurdukları sonucuna varılmıştır (bkz. § 48). Bu itibarla olağanüstü hâl döneminde Anayasa'nın temel
hak ve özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını ve sınırlandırılmasını
düzenleyen 15. maddesinin başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
yönelik olarak Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında belirtilen
güvencelere aykırı bu müdahaleyi meşru kılmadığı değerlendirilmiştir (benzer
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Şahin
Alpay, § 110; Mehmet Hasan Altan
(2), § 157).
64. Açıklanan gerekçelerle -Anayasa'nın 15. maddesiyle birlikte
değerlendirildiğinde de- başvurucunun Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası
bağlamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
5. 6216 sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
65. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Kararlar" kenar başlıklı 50. maddesinin ilgili
kısmı şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir."
66. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna
varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler
belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte
ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun
ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal
edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
67. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından
söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani
ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle
ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan
karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması,
varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu
bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
68. Başvurucu hakkındaki tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle
Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiğine karar
verilmiştir. Soruşturma sürecinde 3/5/2017 tarihinde başvurucunun tahliyesine
karar verilmiştir ve tutukluluk hâli sona ermiştir.
69. Başvurucu, miktar belirtmeksizin maddi ve 8.000.000 TL
manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
70. Mahkemenin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun
uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet
bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge sunmamış olması
nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
71. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin
başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı
açıktır. Başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik müdahale
nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında başvurucuya net 30.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
72. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harç ve 3.000
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle Anayasa'nın 19.
maddesinin üçüncü fıkrası kapsamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 30.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 257,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
3.257,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için Ankara 22. Ağır Ceza
Mahkemesine (E.2019/236) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE,
21/7/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.