TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
TANER ŞENTÜRK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/19405)
|
|
Karar Tarihi: 22/7/2020
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Fatih HATİPOĞLU
|
Başvurucu
|
:
|
Taner ŞENTÜRK
|
Vekili
|
:
|
Av. Zeki AKARSU
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutuklama tedbirinin hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 6/4/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyon tarafından bu kararda incelenen şikâyet haricindeki şikâyetlerin kabul edilemez olduğuna karar verilmiş, bu şikâyet yönünden ise başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinde askerî darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış ve bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl ilan edilmiştir. Olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihinde son bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
9. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY ile bağlantılı olan ve aralarında yargı mensuplarının da bulunduğu çok sayıda kişi hakkında Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından soruşturma başlatılmıştır. Bu kapsamda teşebbüsün savuşturulduğu gün Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık) -aralarında Yüksek Mahkeme üyelerinin de bulunduğu- üç bine yakın yargı mensubu hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılarının bulunduğu iddiasıyla başlatılan soruşturmada bu kişilerin büyük bölümü hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirlerine başvurulmuştur (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 51, 350).
10. Ankara Adliyesinde Cumhuriyet savcısı olarak görev yapmakta olan başvurucunun Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun (HSYK) 31/8/2016 tarihli kararı ile görevden uzaklaştırılmasına karar verilmiş, sonrasında HSYK tarafından meslekten çıkarılan başvurucu hakkındaki bu karar 29/11/2016 tarihinde kesinleşmiştir.
11. Başvurucu, Başsavcılık tarafından FETÖ/PDY ile bağlantılı olarak başlatılan bir soruşturma kapsamında 12/8/2016 tarihinde gözaltına alınmıştır.
12. Başvurucunun ifadesi 16/8/2016 tarihinde Başsavcılıkta alınmıştır. Başvurucu ifadesinde özetle FETÖ/PDY ile hayatının hiçbir döneminde herhangi bir şekilde bağlantısının olmadığını ifade ederek suçlamaları kabul etmemiştir.
13. Başsavcılık, başvurucuyu terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanması istemiyle 16/8/2016 tarihinde Ankara Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir.
14. Ankara 9. Sulh Ceza Hâkimliği aynı tarihte başvurucunun sorgusunu yapmıştır. Başvurucu, sorguda Savcılıktaki ifadesine benzer beyanlarda bulunmuştur.
15. Ankara 9. Sulh Ceza Hâkimliği başvurucunun terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmasına karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"... Şüpheliler ... [diğerleri ve] Taner Şentürk'ün üzerlerine atılı bulunan silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediklerine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren dosya kapsamında somut delillerin bulunması, şüphelilerin kaçma ve delilleri karartma ihtimallerinin bulunması, şüphelilerin kaçma ve delilleri karartma ihtimallerinin olması karşısında adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı Şüphelilere isnat edilen suçun suç üstü hallerinden olması nedeni ile CMK 2/1-J ve 2802 sayılı yasanın 94. maddeleri, CMK'nın 100. maddesi ile ilgili düzenlemeler ile AİHS 5. maddesindeki tutuklama şartları kapsamında isnat olunan suç ile orantılı olarak tedbir kapsamında şüphelilerin CMK'nın 101. maddeleri uyarınca ayrı ayrı tutuklanmarına... karar verildi."
16. Başvurucunun tutuklama kararına yaptığı itiraz Ankara 1. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından 8/9/2016 tarihinde benzer gerekçelerle kesin olarak reddedilmiştir.
17. Sonraki süreçte ilgili Sulh Ceza Hâkimliklerince başvurucunun tutukluk durumu değerlendirilmiş, tahliye talepleri veya tutukluluğa ilişkin itirazları kabul edilmemiştir.
18. Bu kapsamda Ankara 8. Sulh Ceza Hâkimliği başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiş, başvurucunun anılan karara yönelik itirazını Ankara 9. Sulh Ceza Hâkimliği 27/1/2017 tarihinde kesin olarak reddetmiştir.
19. Başvurucu, nihai kararı ve tebliğ tarihini bildirmemiştir. UYAP üzerinden yapılan incelemede de anılan kararın başvurucuya tebliğine ilişkin bir kayda rastlanmamıştır.
20. Başvurucu 6/4/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
21. Başsavcılığın talebi üzerine Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliği soruşturmanın geldiği aşamayı ve mevcut delil durumunu dikkate alarak 29/5/2017 tarihinde başvurucunun tahliyesine ve hakkında yurt dışına çıkamama şeklinde adli kontrol tedbiri uygulanmasına karar vermiştir.
22. Başsavcılık 19/2/2019 tarihli iddianame ile başvurucunun terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılması istemiyle aynı yer ağır ceza mahkemesinde kamu davası açmıştır.
23. İddianamede öncelikle FETÖ/PDY'nin yapılanmasına ve faaliyetlerine ilişkin açıklamalar yapılmış, sonrasında başvurucuya yönelik suçlama ve delillere yer verilmiştir. Başsavcılık, başvurucunun FETÖ/PDY hiyerarşisi içinde yer almak suretiyle üzerine atılı suçu işlediğini iddia etmiştir. İddianamede, suçlamaya esas alınan olgular özetle şöyledir:
i. HSYK'nın başvurucuyu meslekten çıkardığı ve söz konusu kararın kesinleştiği belirtilmiştir.
ii. Başsavcılık, bir kısım tanığın beyanlarına dayanarak başvurucunun örgüt hiyerarşisi içinde yer aldığını ileri sürmüştür. Bu kapsamda;
- Tanık A.A.nın 25/7/2016 tarihli ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...Bilahare bu şahıs beni Balgat'ta minibüsün en son durağına yakın bir yerde bulunan 5-6 katlı bir apartman dairesinde katını tam olarak hatırlayamadığım ancak ortalarda bulunan bir daireye götürdü. 'Sen artık idari yargıya ve adli yargıya bu evde çalışabilirsin' dedi. Bu evde benden başka Afyonlu olarak bilidğim Kocaeli mezunu [S.Ü], Ankaralı olduğunu bildiğim Taner Şentürk, Adıyamanlı olduğunu bildiğim [İ.E.İ.], Kırıkkaleli olduğunu bildiğim [S.P. veya S.B. ] isimli şahıslar vardı ... "
- Tanık A.A.nın 9/8/2016 tarihli ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:
"... Yukarıda Gülen Cemaati'ne ait evde birlikte kaldığımı belirttiğim aynı cemaat mensubu Taner Şentürk ... 2001 yılında Kırıkkale Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun olmuştur. 'www.google.com' isimli internet sitesine yüklü kararnameler ile 'www.adalet.org' sitesindeki kişi bilgilerine bakıldığında Taner Çanakkale Çan Adliyesi'nde görev yaparken 2014 yılında Yargıtay'a tetkik hâkimi olarak atanmıştır. Taner'in adı HSYK tarafından açığa alınan hâkim ve savcılar listesinde yer almamaktadır. Kendisiyle yukarıda belirttiğim gibi hâkim ve savcılık stajı yaparken de birlikteydi. Şu an Fethullah Gülen cemaati ile bağının devam edip etmediğini bilmiyorum. Çünkü kendisiyle mesleğe atandıktan sonra irtibatım olmadı..."
- Tanık T.G.nin ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:
"... Eşimin [F.Ş.] isminde bir ablası vardır.[F.Ş.nin] eşinin yani benim bacanağımın ismi[E.Ş.dir].[E.Ş.] ...[F.Ş.] ve[E.Ş.nin] Taner isminde bir oğulları vardır. Bu çocuk daha önceleri Malatya İnönü Üniversitesi İşletme bölümünü kazanmıştı. Orada bir yıl okurken kamuoyunda abiler olarak bilinen FETÖ örgütü elemanları ile karşılaşmış. Malatya'daki ilk yılından sonra bu çocuk okulunu bırakıp 'benim hukuk okumam lazım' diyerek evnie geldi. Zaman zaman da bizim Kırıkkale'deki evimize geldiğinden ben neden okulunu bıraktın, ailenin durumu çok iyi değil diye konuştuğumda bana da 'benim hukuk okumam lazım' diye söylüyordu. Bu çocuk hiçbir dershaneye gitmeden Ankara'da abiler olarak bilinen kişilerle birlikte kalıp üniversite sınavına hazırlandı. Ben bu çocuğun abiler denilen FETÖ örgütü elemanları ile birlikte kaldığını ailesinden, annesi ve babasından birçok defa duydum. Ben Taner ile konuşurken de bana 'abilerin yanındaydım. Sınava hazırlanıyordum' diye bir çok kez söylemiştir. Neticesinde bu çocuk Kırıkkale Üniversitesi Hukuk Fakültesini kazandı ve burayı iyi bir dereceyle bitirdi. Kırıkkale'de iki teyzesi ve bir anneannesi olmasına rağmen bizim evlerimizde arada bir kalıp diğer günlerinde hep Kırıkkale'de cemaat evlerinde kalıdrdı. Ancak hangi cemaat evinde kaldığını bilmiyorum. Bu çocuk üniversiteyi bitirdikten sonra altı ay kadar Ankara'da bir hukuk bürosunda çalıştı ve sonrasında üç yıl hiçbir işte çalışmadan, abiler olarak bilinen kişiler ile birlikte sadece hâkimlik sınavına hazırlandı. Yine kendisinden 'abiler ile birlikte hâkimlik sınavına hazırlanıyorum' dediğini bir çok kez duydum. Üçüncü senesinde bu şahıs hâkimlik sınavını da kazanıp Doğuda bir ile hâkim olarak atandı. Sonrasında Çanakkale'ye tayin oldu. Şuan da Ankara'da Yargıtayda özel kalem müdürlüğünde görevli olduğunu biliyorum. Bu şahıs FETÖ örgütünün bir üyesidir. Kırıkkalede okurken eşime de Fetullah Gülen'in birkaç kez kitabını vermişti. Bizimle beraber sohbet ederken Fetullah Gülen'den hocaefendi diye bahsederdi. Tartışmalarımızda Fetullah Gülen'i övücü sözler söylerdi ..."
24. Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) 7/3/2019 tarihinde iddianamenin kabulüne karar vermiş ve Mahkemenin E.2019/129 sayılı dosyası üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır.
25. Mahkeme 12/7/2019 tarihinde yaptığı ilk duruşmada başvurucunun savunmasını almıştır. Başvurucu savunmasında özetle;
i. Tanık T.G.nin teyzesinin eşi olduğunu ve sürekli olarak teyzesine kötü davrandığını, teyzesinin -tanıdık bir avukat olarak- hukuki konularda kendisinden yardım istediğini, kendisinin de evden uzaklaştırma kararı alınması ve boşanma davası sürecinde -dilekçelerini yazmak suretiyle- teyzesine yardımcı olduğunu, bu nedenle tanık T.G.nin kendisine husumet duyduğunu ve hakkında söz konusu beyanlarda bulunduğunu belirterek tanığın beyanlarının doğru olmadığını ifade etmiştir.
ii. Tanık A.A.yı meslek stajından tanıdığını ancak onunla samimiyetinin bulunmadığını, tanığın beyanlarının çelişkili olduğunu ve muhtemelen etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanabilmek amacıyla kendisi hakkında gerçeğe aykırı şekilde beyanda bulunduğunu ifade etmiştir.
26. Mahkeme 12/7/2019 tarihli duruşmada tanık S.G.yi dinlemiştir. Tanık S.G. ifadesinde özetle başvurucunun kendisinin yeğeni olduğunu ve eşi T.G. ile sorunlar yaşaması nedeniyle evden uzaklaştırma kararı alınması ve boşanma davası sürecinde başvurucunun kendisine sürekli yardımcı olduğunu, bu olaylardan sonra eşi T.G.nin başvurucuya husumet duyduğunu ve başvurucuyu tehdit ettiğini, söz konusu ifadeleri de muhtemelen bu husumet nedeniyle başvurucuya zarar vermek amacıyla verdiğini ifade etmiştir.
27. Mahkemece talimat yazılması üzerine tanık T.G.nin 1/7/2019 tarihinde Kırıkkale 1. Ağır Ceza Mahkemesinde alınan ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Benim hakkımda da Fetö Pdy silahlı terör örgütüne üye olmaktan herhangi bir soruşturma veya kovuşturma bulunmamaktadır. Sanık Taner Şentürk benim bacanağımın oğlu olmaktadır. Yanlış hatırlamıyorsam 2001 yılında Kırıkkale Üniversitesinde Hukuk Fakültesi okurken benim evimde de kaldığı oluyordu. Ancak bizim ev dışında nerede kaldığını net olarak bilmiyorum. Bizde kaldığı dönemde bazı zamanlar dışarı çıkarken abilere gidiyorum, onun dışında sohbete gidiyorum diyordu. Bildiğim kadarıyla sanık hakimlik savcılık sınavına çalışırken Ankara'da ailesinin yanında kaldı. Ben kendisini abilerle içiçe olduğunu biliyorum. Çünkü kendisiyle zaman zaman tartışmalarımız olmuştur. Ek olarak Hukuk Fakültesini kazanmadan önce Malatya'da işletme bölümü okuyordu. Bu bölümü yarıda bırakarak daha sonra da Kırıkkale Üniversitesi Hukuk Fakültesini kazandı. Hatta bir defasında bana 'benim Hukuk Fakültesine girmem gerekiyor.' dediğini hatırlıyorum. Hatta Malatya'da okurken orada fetö ile tanışmış ve abilerle görüştüğünü bana söylemişti. Hukuk Fakültesine geçme sebebi de fetönün yönlendirmesi sebebiyle olduğunu düşünüyorum. Ek olarak mezun olduktan sonra bir dönem boşta gezdi. Hatta kendisi ile annesi de 'abileriyle birlikte hakimlik sınavına hazırlanıyor' şeklinde bana söyledikleri de olmuştur. Benim sanık Taner Şentürk'le veya anne ve babasıyla herhangi bir husumetim bulunmamaktadır. Sanığın küçüklüğünden beri fetö ile irtibatlı olduğunu biliyorum. Sanığın evlediği eşinin de aynı üniversiteden olduğunu biliyorum. Ek olarak sanık bir kaç defa fetönün kitabını benim eşime de eve getirerek vermişti ."
28. Mahkemece talimat yazılması üzerine tanık A.A.nın 10/4/2019 tarihinde Malatya 2. Ağır Ceza Mahkemesinde alınan ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:
"... Taner Şentürk'ü geçmiş dönemdeki adı ile cemaatin hakim-savcı çalışma evlerinde Ankara ili Dikmen semtinde 2005 yılında 6- 7 ay birlikte kalmamız nedeniyle tanırım. Beni cemaatten bir şahıs belirttiğim semtteki örgüte ait bir eve götürmüştü ve orada hakimlik sınavına çalışabileceğimi söylemişti. Sanık ile ilk kez orada tanışıp belirttiğim gibi 6- 7 ay birlikte ev arkadaşlığı yapmıştım. Her ikimiz de sınavı kazandık. Mesleğe atandık staj döneminde birkaç kez ayak üstü sohbet etmişliğimiz vardır. Bunun dışında 2005 yılından sonra sanığın örgüt ile bağını devam ettirip ettirmediğini bilmiyorum. Sanık ile ilgili tüm bildiklerim bu 6- 7 aylık ev arkadaşlığından ibarettir."
29. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk derece mahkemesinde derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
30. İlgili hukuk için bkz. Mustafa Özterzi [GK], B. No: 2016/14597, 31/10/2019, §§ 33-48.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
31. Mahkemenin 22/7/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım Talebi Yönünden
32. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak -UYAP üzerinden temin edilen ve sunduğu belgelerden- geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan, bireysel başvuru tarihi itibarıyla tutuklu olarak ceza infaz kurumunda bulunan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
33. Başvurucu; somut bir delil olmaksızın gerekçesiz bir kararla tutuklanmasına karar verildiğini, tutuklama kararında tutuklama nedenlerinin somut gerekçelerle açıklanmadığını, kaçma şüphesinin olmadığını, hâkimlerle ilgili öngörülen usule ilişkin güvencelerin hiçbirine riayet edilmeksizin, yetkili ve görevli olmayan mahkemece tutuklandığını, tüm bu nedenlerle tutuklanmasının hukuka aykırı olduğunu belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
34. Bakanlık görüşünde, öncelikle 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesinde düzenlenen tazminat davası açma yolu tüketilmeden başvuru yapıldığından başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemezlik kararı verilebileceği ileri sürülmüş; Anayasa Mahkemesi tarafından esastan inceleme yapılacak olması durumunda ise tutuklama kararında kuvvetli suç şüphesinin ortaya konulduğu ileri sürülerek tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar ve somut olayın özel koşulları ile Ankara Sulh Ceza Hâkimlikleri tarafından verilen kararların içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden kaçma ve delilleri etkileme tehlikesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olmadığının söylenemeyeceği belirtilmiştir.
35. Bakanlık görüşünde ayrıca soruşturma konusu suç için öngörülen yaptırımın ağırlığı, işin niteliği ve önemi de gözönünde tutulduğunda başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varılmasının keyfî olduğunun savunulamayacağı ileri sürülmüştür. Bakanlık görüşünde, bu hususlar dikkate alınarak başvurucunun tutuklanmasında herhangi bir keyfiyetin bulunmadığı hususuna vurgu yapılmış ve tutuklamanın hukuki olmadığına dair şikâyetin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilmez bulunması gerektiği ifade edilmiştir.
36. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı cevabında başvuru formundakine benzer beyanlarda bulunmuştur.
C. Değerlendirme
37. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
38. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik ... veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
39. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
40. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetinin özü, tutukluluğun hukuki olmadığına ilişkindir. Dolayısıyla başvurucunun iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
1. Uygulanabilirlik Yönünden
41. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191). Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY'nin üyesi olduğu iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi, anılan suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğunu değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir [GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 57).
42. Başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun tutuklanmasının başta Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242).
2. Kabul Edilebilirlik Yönünden
43. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden bulunmadığı anlaşılan bu iddiaların kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
44. Genel ilkeler için bkz. Mustafa Özterzi, §§ 85-90; Zafer Özer, B. No: 2016/65239, 9/1/2020, §§ 38-45.
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
45. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
46. Başvurucu, darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY'nin mensubu olduğu iddiasıyla yürütülen soruşturma kapsamında silahlı terör örgütü üyesi olma suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır.
47. Diğer taraftan başvurucu 24/2/1983 tarihli ve 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu'nda -hâkimlerle ilgili- öngörülen usule ilişkin güvencelerin hiçbirine riayet edilmeksizin, yetkili ve görevli olmayan mahkemece tutuklandığını iddia etmektedir.
48. Anayasa Mahkemesi, darbe teşebbüsünden sonraki dönemde bu teşebbüsün arkasındaki yapılanma olduğu kabul edilen FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan yürütülen soruşturmalar kapsamında yargı mensupları hakkında uygulanan tutuklama tedbirlerinin hukukiliğine ilişkin bireysel başvuruları incelediği birçok kararında, başvurucu yargı mensuplarının mesleklerinden veya görevlerinden kaynaklanan güvencelere riayet edilmeksizin tutuklandıkları ve bu nedenle tutuklamanın kanuni dayanağının bulunmadığı iddialarını incelemiştir. Anayasa Mahkemesi bu inceleme sonucunda gerek Yüksek Mahkeme üyeleri gerekse diğer yargı mensupları bakımından tutuklamaya konu olaylara ilişkin olarak soruşturma mercilerince veya tutuklamaya karar veren yargı organlarınca isnat edilen ve tutuklamaya konu olan suçların kişisel suç olduğu ve ayrıca ağır cezayı gerektiren suçüstü hâlinin bulunduğu yönündeki değerlendirmelerin olgusal ve hukuki temellerinin bulunduğu, dolayısıyla tutuklama tedbirlerinin kanuni dayanaktan yoksun olduğunun söylenemeyeceği sonucuna varmıştır. Kaldı ki -Yüksek Mahkeme üyelerinden farklı olarak- hâkim ve Cumhuriyet savcıları yönünden ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâli bulunmasa da kişisel suçlarına ilişkin olarak soruşturma yürütülmesi için bir izin şartı bulunmadığı Yargıtay Ceza Genel Kurulunun birçok kararında belirtilmiştir (Mustafa Özterzi, § 93).
49. Somut olayda anılan kararda varılan ayrılmayı gerektiren bir durum söz konusu değildir. Dolayısıyla somut olayın koşullarında başvurucunun kanuna aykırı olarak tutuklandığı iddiası yerinde değildir. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
50. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
51. Ankara 9. Sulh Ceza Hâkimliğinin tutuklama kararında, başvurucunun 15 Temmuz darbe teşebbüsünü gerçekleştiren FETÖ/PDY'nin üyesi olduğuna dair kuvvetli şüphelerin bulunduğu belirtilmiş ve başvurucu yönünden kuvvetli suç şüphesini oluşturan somut olguların bulunduğu sonucuna varılmıştır (bkz. § 15).
52. İddianamede ise başvurucunun meslekten çıkarılmasına ve haklarında FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan soruşturma yürütülen bir kısım tanığın beyanına dayanılarak başvurucunun terör örgütüne üye olma suçunu işlediği iddia olunmuştur (bkz. § 23).
53. Buna göre başvurucuya yöneltilen ve tutuklamaya konu olan suçlamanın dayanağından birisi başvurucunun meslekten ihraç edilmesidir. Anayasa Mahkemesi daha önce verdiği birçok kararda görevden uzaklaştırma veya kamu görevinden ya da meslekten çıkarma şeklindeki idari kararların niteliğini dikkate alarak bu kararların verilmesinin karara muhatap olan kişilerin suç işlediklerine dair kuvvetli belirtinin bulunduğu anlamına gelmediği sonucuna varmıştır (Mustafa Baldır, B. No: 2016/29354, 4/4/2018, § 70; Mustafa Açay, B. No: 2016/66638, 3/7/2019, § 54; E.A., B. No: 2016/78293, 3/7/2019, § 57; Ali Aktaş, B. No: 2016/14178, 17/7/2019, § 53; Mustafa Özterzi, § 104; Zafer Özer, §§ 55-58). Bu itibarla başvurucu hakkındaki görevden uzaklaştırma veya meslekten çıkarma tedbirlerine ilişkin kararlarda başvurucuyla ilgili kişisel bir tespit ve değerlendirme bulunmadığından bunların -tek başına- suç işlendiğine dair kuvvetli bir belirti olarak kabulü mümkün değildir.
54. Öte yandan Savcılık, bir kısım tanığın beyanına dayanarak başvurucunun örgüt üyesi olduğunu iddia etmiştir. Bu bağlamda tanık T.G. -başvurucudan duyduğuna göre- eşinin yeğeni olan başvurucunun meslek sınavına örgüt evlerinde çalıştığını ve başvurucunun FETÖ/PDY mensubu olduğunu; tanık A.A. ise 2005 yılında meslek sınavına hazırlandığı evde kalanlardan birisinin de başvurucu olduğunu, kendisi gibi başvurucunun da bu evde meslek sınavına hazırlandığını ve sınavı kazandıklarını ancak 2005 yılından sonra başvurucunun örgüt ile bağının devam edip etmediğini bilmediğini ifade etmişlerdir. Kovuşturma aşmasında dinlenen başvurucunun teyzesi S.G. ise eşi olan tanık T.G.nin başvurucuya duyduğu husumet nedeniyle başvurucu aleyhine beyanda bulunduğunu ifade etmiştir (tanık beyanları için bkz. §§ 23, 26-28). Başvurucu; savunmasında, tanık T.G.nin husumet nedeniyle, tanık A.A.nın ise etkinlik pişmanlıktan faydalanmak için gerçeğe aykırı beyanda bulunduğunu ifade etmiş ve hayatının hiçbir döneminde FETÖ/PDY ile herhangi bir şekilde irtibatının olmadığını belirterek suçlamaları kabul etmemiştir (ayrıntı için bkz. § 25).
55. Anayasa Mahkemesi Selçuk Özdemir kararında FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan bazı şüphelilerin ifadelerinde hâkim olarak görev yapmakta olan başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatının bulunduğuna ve bu yapılanmaya mensup olduğuna yönelik somut olgular içeren anlatımlarını başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli bir belirti olarak kabul etmiştir (Selçuk Özdemir, § 75, benzer nitelikteki tanık beyanlarının kuvvetli belirti olarak kabul edildiği diğer kararlar arasından bkz. Metin Evecen, B. No: 2017/744, 4/4/2018, §§ 47-52, Recep Uygun, B. No: 2016/76351, 12/6/2018, § 43).
56. Anayasa Mahkemesi yakın zamanda verdiği bir kısım kararında ise tanık anlatımlarının kişinin örgütsel bağlantısına veya hangi örgütsel eylemlerde bulunduğuna ya da başvurucunun örgütsel konumuna ilişkin herhangi bir vaka veya olguya dayanmaması, dolayısıyla kişisel kanaatin açıklanması niteliğinde olduğu gerekçesiyle kuvvetli suç belirtisi olarak kabul edilemeyeceği sonucuna varmıştır (Emre Altun, B. No: 2016/78293, 3/7/2019, § 59; Ali Aktaş, B. No: 2016/14178, 17/7/2019, § 56)
57. Bu bağlamda soruşturma makamlarınca başvurucunun örgütle bağlantısı olduğuna dayanak yapılan tanık T.G.nin beyanlarının duyuma dayalı ve kişisel kanaatin açıklanması niteliğinde olduğu, başvurucunun örgütsel bir eyleminden bahsetmediği ve somut olgular içermediği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla söz konusu beyanların kuvvetli belirti olarak kabulü mümkün gözükmemektedir.
58. Öte yandan diğer tanık A.A., başvurucunun 2005 yılında meslek sınavlarına hazırlanırken örgüte ait evde kaldığını ancak sonrasında başvurucunun örgüt ile bağlantısının devam edip etmediğine dair bir bilgisinin olmadığını ifade etmiştir.
59. Tespit edilen bu hususun FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlamalar bağlamında değerlendirilmesinde FETÖ/PDY'nin faaliyetlerinin ve örgütlenme şeklinin göz ardı edilmemesi gerekir. Yargı organlarınca da bu durumun FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturma ve kovuşturmalarda cezai sorumluluğun belirlenmesinde dikkate alındığı görülmektedir (ayrıntı için bkz. Mustafa Özterzi, §§ 110, 111). Bu bağlamda soruşturma makamlarınca başvurucunun 2005 yılından sonra ve özellikle FETÖ/PDY'nin illegal yönünün kamuoyuna yansımasından sonra örgütle arasında hiyerarşik anlamda bir bağ bulunduğuna dair somut olgular ortaya konulamamıştır. Dolayısıyla söz konusu beyanların kuvvetli belirti olarak kabulü mümkün gözükmemektedir
60. Sonuç olarak tutuklama kararında ve soruşturma sürecindeki belgelerde yer alan tespit ve değerlendirmeler kapsamında somut olayda tutuklama için ön koşul olan suç işlendiğine dair kuvvetli belirtinin yeterince ortaya konulamadığı sonucuna varılmıştır.
61. Varılan bu sonuç karşısında tutuklama nedenlerinin bulunup bulunmadığına ve tutuklamanın ölçülü olup olmadığına ilişkin ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
62. Açıklanan gerekçelerle suç işlediğine dair kuvvetli belirtiler ortaya konulmadan başvurucu hakkında tutuklama tedbirinin uygulanmasının kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına ilişkin olarak olağan dönemde Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan güvencelere aykırı olduğu sonucuna varılmıştır.
63. Bununla birlikte anılan tedbirin olağanüstü dönemlerde Anayasa'nın temel hak ve özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını ve sınırlandırılmasını düzenleyen 15. maddesi kapsamında meşru olup olmadığının incelenmesi gerekir.
4. Anayasa'nın 15. Maddesi Yönünden
64. Tutuklama tedbirinin uygulanması suretiyle bireylerin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına keyfî olarak müdahale edilmemesini sağlayacak güvencelerin başında suç işlendiğine dair belirtinin ortaya konulması gelmektedir. Suç işlendiğine dair belirtinin bulunması tutuklama tedbiri için ön koşul olduğundan aksi durumun kabulü, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına ilişkin tüm güvencelerin anlamsız hâle gelmesi sonucunu doğurur. Dolayısıyla -hangi nedenle benimsenmiş olursa olsun- olağanüstü yönetim usullerinin uygulandığı dönemlerde de kişilerin suç işlediklerine dair belirti bulunmadan tutuklanmaları durumun gerektirdiği ölçüde bir tedbir olarak kabul edilemez (Şahin Alpay [GK], B. No: 2016/16092, 11/1/2018, § 109; Mehmet Hasan Altan (2) [GK], B. No: 2016/23672, 11/1/2018, § 156).
65. Somut olayda Anayasa Mahkemesince soruşturma makamlarının suç işlediğine dair belirtileri somut olgularla ortaya koymadan başvurucu hakkında tutuklama tedbirine başvurdukları sonucuna varılmıştır (bkz. § 60). Bu itibarla olağanüstü hâl Anayasa'nın döneminde temel hak ve özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını ve sınırlandırılmasını düzenleyen 15. maddesinin başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik olarak Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında belirtilen güvencelere aykırı bu müdahaleyi meşru kılmadığı değerlendirilmiştir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Şahin Alpay, § 110; Mehmet Hasan Altan (2), § 157).
66. Açıklanan gerekçelerle -Anayasa'nın 15. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde de- başvurucunun Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
Serdar ÖZGÜLDÜR ve Muammer TOPAL bu görüşe katılmamışlardır.
5. 6216 sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
67. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
68. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
69. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
70. Başvurucu hakkındaki tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmiştir. Soruşturma sürecinde 29/5/2017 tarihinde başvurucunun tahliyesine karar verilmiştir ve tutukluluk hâli sona ermiştir.
71. Başvurucu, 500.000 TL maddi ve 2.500.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
72. Mahkemenin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
73. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik müdahale nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 30.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
74. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
C. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE Serdar ÖZGÜLDÜR ve Muammer TOPAL'ın karşı oyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
D. Başvurucuya net 30.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin bilgi için Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2019/129) GÖNDERİLMESİNE,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 22/7/2020 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
Bireysel Başvuru No: 2016/78293 (I. Bölüm) ve Bireysel Başvuru No: 2016/14597 (Genel Kurul) sayılı dosyalardaki karşıoylarda belirtilen hukuki neden ve gerekçelerle; 16.8.2016 tarihinde tutuklanan, soruşturma devam ederken kimi tanıklarca FETÖ bağlantısı olduğu yönünde beyanlarda bulunulan, 29.5.2017 tarihinde tahliye edilmekle birlikte 19.2.2019 tarihinde hakkında örgüt üyeliğinden iddianame düzenlenen ve yargılaması derdest olan başvurucu hakkındaki tutuklama kararında suç işlediğine dair kuvvetli belirtilerin yeterince ortaya konulduğu, derece mahkemesi kararlarının temelsiz ve keyfi olduğunun söylenemeyeceği, dolayısıyla tutuklama tedbirinin uygulanması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilmediği kanaatine vardığımızdan; çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmıyoruz.
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Muammer TOPAL
|