TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MUTLU BULUT BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/20749)
|
|
Karar Tarihi: 26/9/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Selahaddin
MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Murat
BAŞPINAR
|
Başvurucu
|
:
|
Mutlu BULUT
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, Cumhuriyet savcısı olarak görev yapan başvurucu
hakkında darbe teşebbüsüyle bağlantılı olarak yürütülen soruşturmada uygulanan
yakalama, gözaltı ve tutuklama tedbirinin hukuki olmaması, tutukluluğun makul
süreyi aşması, tutukluluğa ilişkin kararların bağımsız ve tarafsız olmayan sulh
ceza hâkimliklerince karara bağlanması, gizlilik kararı nedeniyle hakkındaki
belgeleri inceleyememesi, tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne
çıkarılmaksızın yapılması, tutukluluğun devamı kararlarına karşı yaptığı
itirazların ve alınan savcılık görüşünün tebliğ edilmemesi nedenleriyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının; usule aykırı şekilde yürütülen bir kısım
soruşturma işlemi nedeniyle adil yargılanma hakkı ve
masumiyet karinesinin; gözaltı sürecindeki uygulamalar ve ceza infaz
kurumundaki kısıtlamalar nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 10/4/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
A. Genel Bilgiler
8. Türkiye 15/7/2016 tarihinde askerî darbe teşebbüsüyle karşı
karşıya kalmış ve bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl
ilan edilmiştir. Olağanüstü hâl süresi 19/7/2018 tarihinde yeniden
uzatılmayarak son bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal
temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır
faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı
Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak
isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No:
2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
9. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde darbe
girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile
FETÖ/PDY ile bağlantılı olan ve aralarında yargı mensuplarının da bulunduğu çok
sayıda kişi hakkında Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından soruşturma
başlatılmıştır. Bu kapsamda teşebbüsün savuşturulduğu gün Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığınca -aralarında Yüksek Mahkeme üyelerinin de bulunduğu- üç bine
yakın yargı mensubu hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılarının bulunduğu iddiasıyla
başlatılan soruşturmada bu kişilerin büyük bölümü hakkında gözaltı ve tutuklama
tedbirlerine başvurulmuştur (Aydın Yavuz ve
diğerleri, §§ 51, 350).
10. Bakanlık verilerine göre yüz altmıştan fazla Yüksek Mahkeme (Anayasa
Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay) üyesi hakkında tutuklama tedbiri uygulanmış,
bunlardan bir kısmı sonradan tahliye edilmiştir. Soruşturma ve/veya kovuşturma
mercilerince kaçak olduğu değerlendirilen yaklaşık otuz Yüksek Mahkeme üyesi
hakkında ise yakalama emri çıkarılmıştır.
11. Türk yargı organları yakın dönemde verdikleri birçok kararda
FETÖ/PDY'nin silahlı bir terör örgütü olduğunu kabul
etmişlerdir. Bu kapsamda Yargıtay Ceza Genel Kurulu 26/9/2017 tarihinde
(E.2017/16.MD-956, K.2017/370) ve -terör suçlarına ilişkin davaların temyiz
mercii olan- Yargıtay 16. Ceza Dairesi 24/4/2017 ve 14/7/2017 tarihlerinde
verdiği kararlarda (Selçuk Özdemir
[GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, §§ 20, 21) FETÖ/PDY'nin
silahlı bir terör örgütü olduğu sonucuna varmışlardır.
12. FETÖ/PDY'nin (genel özelliklere
ilişkin olarak bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri,
§ 26) yargı kurumlarındaki örgütlenmesine ve faaliyetlerine ilişkin olarak
soruşturma ve kovuşturma belgeleri ile tedbir/disiplin kararlarında yer alan,
başta haklarında soruşturma yürütülen yargı mensuplarının beyanları olmak üzere
maddi olgulara dayalı bulunan iddia ve tespitler Selçuk Özdemir kararında geniş olarak açıklanmıştır (Selçuk Özdemir, § 22).
B. Başvurucuya İlişkin
Süreç
13. Cumhuriyet savcısı olarak görev yapmakta olan başvurucu,
Burdur Cumhuriyet Başsavcılığınca FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan yürütülen
bir soruşturma kapsamında 17/7/2016 tarihinde Burdur İl Emniyet Müdürlüğünce
gözaltına alınmıştır.
14. Başvurucunun ilk ifadesi 19/7/2016 tarihinde Burdur
Cumhuriyet Başsavcılığında alınmıştır. Başvurucunun ifade alma işlemi sırasında
müdafii de hazır bulunmuştur. Başvurucu ifadesinde
özetle FETÖ/PDY ile bir ilgisinin bulunmadığını savunmuştur.
15. Burdur Cumhuriyet Başsavcılığı aynı tarihte tutuklanması
istemiyle başvurucuyu Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir. Tutuklama talep
yazısının ilgili kısmı şöyledir: "FETÖ/PDY
isimli silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan mevcutlu olarak
gönderildiği" belirtilerek
"HSYK 2. Dairesinin kararından ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının
talimatlarından da anlaşılacağı üzere kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu, AHİM
kararlarına göre de şüphelinin salıverilmesi halinde adaletin işleyişine zarar
verecek faaliyette bulunma tehlikesinin varlığı tutuklama nedenidir şeklinde
kararların bulunduğu, Cumhurbaşkanlığı ve Genel Kurmay Başkanlığınca Fetullahçı Terör Örgütünün artçı kalan üyelerinin yeniden
bir darbeye kalkışma ihtimallerinin bulunduğu yönünde açıklamalar yapıldığı,
şüphelilere atılı suçların niteliği, atılı suçun ağırlığı, adli kontrol
hükümlerinin yetersiz kalacak olması, haklarında soruşturma açılan birçok hakim
savcının yurt dışına kaçmış olması, şüphelilerin de bu soruşturma ya da benzer
eylemde bulunma olasılıkları, suça dair yasada yazılı cezanın üst
haddi..."
16. Başvurucunun sorgusu Burdur Sulh Ceza Hâkimliğince 20/7/2016
tarihinde yapılmıştır. Sorgu sırasında başvurucunun müdafii
de hazır bulunmuştur.
17. Başvurucunun sorgu sırasındaki ifadesinin ilgili kısımları
şöyledir:
"...Hakkımda yapılan arama gözaltı ve
sair işlemler hukuka aykırıdır. Bu bağlamda elde edilen delillerde hukuka
aykırıdır. Tarafıma istan edilen eylemin ne olduğu ve
ne şekilde darbeye teşebbüs olduğu, darbenin hangi aşamasında ne şekilde görev aldığımbelirtilmemiştir. ...Ben sekiz yıldır C. Savcısı
olarak görev yapıyorum. Benim emrimde çalışan sadece adli kolluk vardır oda
sadece CMK'da belirtilen talimatlarımı yerine
getirmekle yükümlüdür. Bunun dışında benim talimatımla hareket edecek silahlı
kuvvet emrimde yoktur. ...Darbeye teşebbüs eden 3.000 civarında asker göz
altına alındı,benim bu terör
örgütü ile her hangi bir ilgimin bağlantımın olması mümkün değildir,
şansızlığım darbeye teşebbüs sırasında Ankara'da meslektaşımın düğününde
bulunmamdır, ancak bu düğün sırasında sağımda ve solumda iki HSYK müfettişi
olan E.P. ve M.A.A. ile Siirt Ak Parti il teşkilatından avukat arkadaşlarım
bulunmaktaydı, bu koşullar altında benim darbe planına katılmamdan söz
edilemez. ...CMK ya göre şüphelinin üzerine atılı suç açıklanır, tarafıma isnat
edilen eylemin ne olduğu belli değil dosyada buna ilişkin hiç bir somut delil
yok, darbenin planınımı yapmışım, teşebbüs aşamasına
mı katılmışım,darbeden sonra
görev listesinde adım mı varmış, bu konular da tarafıma verilecek hiç bir cevapve gösterilecek hiç bir somut delil yoktur, olması
mümkün değildir ...
Silahlı terör örgütüne üye olmak suçu yönünden
suçun oluşması için öncelikle bir örgütün varlığı, örgüt mensupları arasında
hiyerarşik bir bağın bulunması, bu hiyerarşik bağ içerisinde kimin ne şekilde
hangi eylemleri yapacağının belirlenmiş olması gerekir bu bizzat Ceza Genel
kurulu kararıdır. Örgüt üyeliği için emir ve talimatı veren örgüt mensubunun
kim olduğu, emir ve talimatın konusu, emiri alan kişi, emrin ne şekilde yerine getirildiği
hususlarınında açık olması gerekiyor. Bu hususta
Yargıtay 9.Ceza Dairesinin ve ceza genel kurulunun kararlarında belirtilmiştir.
Dosyada buna ilişkin hiç bir somut veri yoktur. Fason
bir istihbarat raporu söz konusudur o raporda kesin bilgi ve iddia içermiyor bu
kişi şu dur diyemiyor, değerlendirilmiştir şeklinde belirtiyor. AİHM
içtihatlarına göre istihbarat raporlarına dayanılarak hüküm kurulumaz
hakkımdaki iddialar adliyede yer alan jurnalci dediğimiz dedikoducu meslektaş
tarafından dile getirilmiştir. ...Terör örgütünün hiç bir
zaman hiç bir yapısına dahil olmadım evlerinde, okullarında kalmadım. Hiç bir şekilde bunlarla bağlantılı dernek, vakıflara
(himmet deniyormuş) himmet adı altında bağışta bulunmadım. Hesap hareketlerim
incelendiğinde de bu ortaya çıkacaktır..."
18. Burdur Sulh Ceza Hâkimliği başvurucunun silahlı terör
örgütüne üye olma ve anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs suçlarından
tutuklanmasına karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"...suçların vasıf ve mahiyeti, mevcut
delil durumu, şüphelilerinüzerlerine atılı suçları
işledikleri hususunda haklarında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren
somut olguların bulunması, delillerin henüz tam olarak toplanmamış olması, işin
önemi ve verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile de ölçülü olacağı ve
adli kontrol uygulamasının şu aşamada yeterli olmayacağı anlaşıldığından CMK
100 maddeleri gereğince tutuklanmasına... [karar
verildi.]"
19.Başvurucu müdafii 21/7/2016
tarihinde tutuklama kararına itiraz etmiş, Isparta Sulh Ceza Hâkimliğince
itirazın kesin olarak reddine karar verilmiştir.
20. Burdur Cumhuriyet Başsavcılığı 21/7/2016 tarihli kararıyla
başvurucu hakkında yürüttüğü soruşturmada yetkisizlik kararı vererek dosyayı
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir.
21. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 11/1/2017 tarihli kararıyla
başvurucu hakkında yürüttüğü soruşturmada yetkisizlik kararı vererek dosyayı
Antalya Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir.
22. Antalya 2. Sulh Ceza Hâkimliği 8/3/2017 tarihinde yaptığı
inceleme sonucunda başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir.
"...atılı suçu işlediğine dair kuvvetli
şüphenin devam ediyor olması, tutukluluk nedenlerinin ortadan kalkmamış olması,
suçun vasıf ve mahiyeti, kanuni cezası ve tutuklulukta geçirdiği süre gözönüne alınarak CMK 108. maddesi uyarınca tutukluluk
hallerinin devamına... [karar verildi.]"
23. Başvurucu, anılan kararın kendisine 15/3/2017 tarihinde
tebliğ edildiğini ve itiraz etmesine karşın itiraz sonucunun kendisine tebliğ
edilmediğini beyan etmiştir.
24. Başvurucu 10/4/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
25. Antalya Cumhuriyet Başsavcılığının 8/12/2017 tarihli
iddianamesi ile başvurucunun silahlı terör örgütü üyesi olma suçunu
işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle aynı yer ağır ceza mahkemesinde
dava açılmıştır. FETÖ/PDY'ye ve ByLock programına ilişkin açıklamaların
yer aldığı iddianamede başvurucu hakkında yapılan değerlendirme özetle
şöyledir:
" ...FETÖ/PDY silahla terör örgütünün
hiyerarşik yapısına dahil olan şüphelinin;
1) Şüpheli Mutlu BULUT'a
ait 0506...07 numaralı gsm hattı üzerinde Antalya İl
Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü
görevlilerince yapılan inceleme neticesinde tanzim edilen 4/10/2017 tarihli HTS
raporu,
2) Burdur İl Emniyet Müdürlüğü görevlilerince
tanzim edilen 4/7/2016 tarihli rapor,
3) Ankara İl Emniyet Müdürlüğünden gönderilen
şüpheli Mutlu BULUT'a ait 12/5/2017 tarihli tespit ve
değerlendirme tutanağı,
4) Şüphelinin FETÖ/PDY örgüt üyesi olduğunu
gösterir olay ve davranışlarını anlatan etkin pişmanlık kapsamında ifade veren
şüpheliler U.D. ve A.N.D.nin beyanları ve teşhis
tutanakları,
6) Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Üçüncü
Dairesinin 26/11/2015 tarih 2015/14559 sayılı kararı,
7) Şüphelinin FETÖ/PDY örgüt üyesi olduğunu
gösterir olay ve davranışlarını anlatan etkin pişmanlık kapsamında ifade veren
şüpheliler A.K.,M.O.,Ö.E.Y.nin
beyanları ve tüm soruşturma kapsamında elde edilen deliller gözetildiğinde
FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün üyesi olduğu anlaşılmıştır. "
26. İddianamede, yukarıdaki değerlendirmeye esas olmak üzere
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığından gönderilen veriler üzerinde yapılan inceleme
neticesinde 197695 İD numaralı ByLock kullanıcısı
olduğu belirtilen başvurucu hakkında tanık beyanları bulunduğu ileri
sürülmüştür. Bu kapsamda başvurucuyla ilgili olarak ifadeleri alınan tanık
beyanlarının ilgili kısımları şöyledir:
- U.D. beyanında; Siirt merkezde savcı olan Mutlu Bulut ile
görüşmeye başladığını, bu görüşmelerin H.S.K. ve bazen de C.Ü.nün evinde olduğunu, bu görüşmelerinde Kur'an
okunması, namaz kılınması, sohbet edilmesi şeklinde faaliyetlerin olduğunu
ifade etmiş ve başvurucuyu teşhis etmiştir.
- A.N.D. beyanında; kura çekmeden önce kura çektikleri yerde
kendileriyle irtibata geçileceğinin söylendiğini, daha sonra kendisinin Siirt
merkeze gittiğini, Siirt'te görev yaptığı sırada kendisiyle FETÖ/PDY
yapılanmasından H.S.K. isimli şahsın irtibata geçtiğini, kendisine ve eşine
ailece tanışacaklarını, küçük grupları olacağını, grup hâlinde görüşeceklerini
söylediğini, grup sorumlusunun H.S.K. olduğunu, bu grupta kendisi ve eşiyle
birlikte H.S.K. ile eşi G.K., Mutlu Bulut ile eşi E.B., C.Ü. ile eşi F.Ü.nün olduğunu ifade etmiş ve başvurucuyu teşhis
etmiştir.
- A.K. beyanında; Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu seçim günü
sandık başında cemaatçiler adına çalışan, sandık başında bekleyen ve seçimi
takip edenlerin Hâkim C.K. ve Savcı Mutlu Bulut olduğunu, Siirt Ağır Ceza
Başkanı Z.G.nin sözde bağımsız adaylara açıktan
çalıştığını, kendisinden oy isteyip istemediğini hatırlamadığını ancak ismini
verdiği bu üç adayın bağımsız adaylar için yani cemaatin adayları için açıktan
çalıştığını ifade etmiştir.
- M.O. beyanında; Mutlu Bulut'un tutuklandığını duyunca geçmiş
dönemlerde hem Sayın Cumhurbaşkanı'na hem de Ak Parti Siirt İl Başkanı F.Ö.Ç.ye
Twetter üzerinden hakaret eden ve o dönem Siirt İl
Jandarma Alay Komutanlığında istihbarat binbaşı olarak görev yapan E.M. isimli
kişinin aklına geldiğini, bu binbaşıyı bir keresinde Mutlu Bulut'un odasında gördüğünü
ve bu duruma anlam veremediğini, Mutlu Bulut'un ihraç olduğunu öğrenince bu
tanışıklığın FETÖ'den olduğunu düşünmeye başladığını
ifade etmiştir.
- Ö.E.Y. beyanında; hazırlanmış olduğu 2006 Kasım sınavının
iptal edildiğini, birkaç aylık bir boşluk olunca memleketine gittiğini,
sonrasında Ankara'ya döndüğünü, Sokullu semtinde, Yargıtay lojmanlarına yakın
bir bölgede, açık adresini hatırlayamadığı bir apartman dairesinde çalışmaya
devam ettiğini, bu çalışma evinde Mutlu Bulut, H.S.K., N.T. ve soy ismini
hatırlayamadığı, sınavı kazanamayıp avukatlığa devam eden Ankaralı M. ile
birlikte kaldıklarını, murakıp olarak idari yargı hâkim adayı olan, ismini İ.
olarak hatırladığı şahsın evlerine gelip gittiğini, 2007 yılı Mart ayında yapılansınava kadar bu şekilde çalıştıklarını ifade
etmiştir.
27. Antalya 8. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) 3/1/2018 tarihinde iddianamenin kabulüne karar
vermiş, E.2018/3 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması başlamış, aynı gün
yapılan tensip incelemesinde "sanık
Mutlu BULUT’un savunması, Bylock
tespit ve değerlendirme tutanağı,tanık beyanları,
arama el koyma tutanakları, HTS analiz raporları ile tüm dosya kapsamı göz
önüne alındığında, sanığın üzerine atılı silahlı terör örgütüne üye olma suçunu
işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin
bulunması, silahlı terör örgütüne üye olma suçunun 5271 Sayılı CMK.’nın 103/3 maddesinde düzenlenen katalog suçlardan olması,
sanığa yüklenen suçun 5237 Sayılı TCK'da öngörülen cezasının alt ve üst sınırları,sanığın tutuklulukta geçirdiği süre dikkate
alındığında Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 13. maddesinde yer alan ve
ölçülülük ilkesi uyarınca daha hafif koruma önlemi olan adli kontrol tedbirinin
uygulanmasının bu aşamada davaya konu suç ve sanık açısından yetersiz
kalacağı" şeklindeki gerekçeyle tutukluluğunun devamına karar
verilmiştir.
28. Mahkemece 16/2/2018 tarihinde yapılan duruşmada başvurucunun
savunması alınmış ve benzer gerekçelerle tutukluluk hâlinin devamına karar
verilmiştir. 3/4/2018, 15/5/2018/, 11/7/2018, 6/9/2018, 7/11/2018, 9/1/2019,
15/2/2019 tarihli duruşmalarda da benzer gerekçelerle başvurucunun tutukluluk
hâlinin devamına karar vermiştir.
29. Antalya 8. Ağır Ceza Mahkemesi 8/3/2019 tarihli kararıyla
başvurucunun silahlı terör
örgütüne üye olma suçundan 7 yıl 6 ay hapis cezasıyla
cezalandırılmasına ve tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir. Kararın ilgi
kısımları şöyledir:
"...
...sanığın FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün
bir üyesi olarak, örgütün ideolojisi ve stratejisi doğrultusunda hareket
ettiği, ByLock iletişim sisteminin, yukarıda
açıklanan somut delillerle kanıtlandığı üzere, FETÖ/PDY silahlı terör örgütü
mensuplarının kullanmaları amacıyla oluşturulan ve münhasıran bu suç örgütünün
bir kısım mensupları tarafından kullanılan bir ağ olması nedeniyle; örgüt
talimatı ile bu ağa dahil olunduğu anlaşılan ve gizliliği sağlamak için
haberleşme amacıyla kullanıldığının her türlü şüpheden uzak, kesin kanaata ulaştıracak teknik verilerle tespit eden Yargıtay
16. Ceza Dairesi 14.07.2017 T. 2017/1443 E., 2017/4758 K. sayılı emsal
içtihadında da açıklandığı üzere, kişinin örgütle bağlantısını gösteren somut
delil niteliğinde olduğu, sanığın üzerine atılı FETÖ-PDY silahlı terör örgütüne
üye olma suçunu işlediği mahkememizce kabul edilmiş, sanığın inkara yönelik
savunmasına, yukarıda açıklandığı üzere delillerin mahiyeti ve ispat gücü
anlamında mahkememizde bir tereddüt bulunmadığından itibar edilmemiştir."
30. Başvurucunun hükme karşı yaptığı istinaf talebi Antalya
Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesinin 10/7/2019 tarihli kararıyla esastan
reddedilmiştir. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla
Yargıtay'da temyiz aşamasındadır ve başvurucunun tutukluluk durumu devam
etmektedir.
IV. İLGİLİ HUKUK
31. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk için bkz. Salih Sönmez (B. No: 2016/25431,
28/11/2018, §§ 33-56) başvurusu hakkında verilen karar.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
32. Mahkemenin 26/9/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddialar
1. Başvurucunun İddiaları
33. Başvurucu; soruşturma sürecinde suç teşkil eden fiil ve
eylemlerinin açıklanmadığını, yasak sorgu yöntemleri kullanılarak ifadesinin
alındığını ve savunma hakkının kısıtlandığını belirterek adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
34. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
35. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
36. Yukarıda belirtilen Anayasa ve Kanun hükümleri gereğince
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece
mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, §§ 16, 17).
37. Somut olayda başvurucu, soruşturma süreci devam ederken
bireysel başvuruda bulunmuş; sonrasında hakkında kamu davası açılmıştır.
Anayasa Mahkemesince bireysel başvurunun karara bağlandığı tarih itibarıyla
başvurucu hakkındaki kovuşturmanın devam ettiği görülmektedir. Başvurucunun
başvuru formunda dile getirdiği şikâyetlerini yargılamada ve sonrasında
istinaf/temyiz aşamalarında ileri sürebilme ve bu aşamalarda inceletme imkânı
bulunmaktadır. Bu çerçevede derece mahkemelerinin yargılama ve istinaf/temyiz
süreçleri beklenmeden soruşturma sürecindeki adil yargılanma hakkı ihlali
şikâyetlerinin başvurucu tarafından bireysel başvuruya konu edildiği
görülmüştür.
38. Açıklanan gerekçelerle ilk derece mahkemeleri ve
istinaf/temyiz mercileri önünde devam eden başvuru yolları tüketilmeden temel
hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddiasının bireysel başvuru konusu
yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Kötü Muamele Yasağının
İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Gözaltında Kötü
Muameleye Maruz Kalındığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
39. Başvurucu; halkın yoğun olduğu sağlık kuruluşlarında vatan
haini imajı verilerek elleri kelepçeli bir şekilde teşhir edildiğini belirterek
gözaltına alındıktan sonra tutuklanıncaya kadar kendisine yapılan bazı
uygulamalar nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
40. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının
tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini
öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak
iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara
sunması, bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni
göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra İşlek,
B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
41. Bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı ve
Anayasa'nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna
ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde etkili bir soruşturma
yapılması gerekmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve
cezalandırılmasını sağlamaya da elverişli olmalıdır (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 25).
42. Devletin sahip olduğu etkili soruşturma yükümlülüğü
kapsamında, işkence veya kötü muameleyi gösteren yeterli, kesin belirtiler
mevcut olduğunda -kişilere müdahale üçüncü kişilerden gelmiş olsa dahi- şikâyet
ya da ihbarda bulunulmadığında bile resen soruşturma açılmasının sağlanması
gerektiği açıktır (Tahir Canan, §
25).
43. Başvuruya konu olayda başvurucu, genel olarak insani olmayan
gözaltı koşullarında kasti bir şekilde tutulduğunu ve gözaltı süresince kamu
görevlileri tarafından kötü muameleye maruz bırakıldığını ileri sürmektedir.
İddialar bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun yakalandığı andan
itibaren kamu görevlilerinin kendisine kötü muamelede bulunduğundan şikâyetçi
olduğu görülmektedir. Bu kapsamda başvurucu, gözaltında tutma koşullarının
yetersizliğinden bahsetmişse de maruz kaldığını ileri sürdüğü kötü muamelenin
kamu görevlilerinin kasıt ve/veya ihmalinden mi yoksa salt tutulma
koşullarından mı kaynaklandığını açıkça belirtmemiştir. Dolayısıyla söz konusu
iddiaların Anayasa Mahkemesince doğrudan incelenebilmesi için yeterli bilgi ve
belge bulunmadığı anlaşılmıştır. Bu bağlamda somut olayın koşullarının
başvurucunun anılan iddialarının kamu görevlilerinin kasıt ve/veya ihmalinden
kaynaklanıp kaynaklanmadığına dair adli ve/veya idari bir soruşturmayla ortaya
konması gerekmektedir. Başvurucunun anılan iddialarını herhangi bir adli
ve/veya idari bir merciye ilettiğine dair bilgi veya
belge sunmadığı da gözetildiğinde hukuk sisteminde mevcut yargısal yolları
tüketmeksizin bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır (Benzer yöndeki bir
karar için bkz. Alparslan Altan [GK],
B. No: 2016/15586, 11/1/2018, § 183).
44. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Ceza İnfaz Kurumunda
Kötü Muameleye Maruz Kalındığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
45. Başvurucu, tutuklandıktan sonra ceza infaz kurumunda
odaların kapasitesi üzerinde, kötü ve kısıtlı şartlarda kaldıklarını belirterek
tutuklandıktan sonraki bazı uygulamalar nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
46.Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının
anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak
ihlallerinin düzeltilmesi, idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle
temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiğine ilişkin iddiaların öncelikle derece
mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve
bir çözüme kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, § 16).
47. Bu nedenle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia
edilen hak ihlallerinin yetkili idari ve yargısal mercilerce düzeltilmemesi
hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru
yolunun ikincil niteliği gereği, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda
bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu
ilke uyarınca başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini
öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak
iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara
sunması, aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli
özeni göstermiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, § 17).
48. Somut olayda, benzer yöndeki bir başvuru olan Mehmet Baransu
(B. No: 2015/8046, 19/11/2015 §§ 12-18) başvurusunda Anayasa Mahkemesince
belirtildiği üzere başvurucunun şikâyetlerini iletebileceği ve yapıldığını
iddia ettiği kötü muameleye derhâl son verilmesini isteyebileceği idari ve
yargısal mercilerin bulunduğu görülmektedir. İlgili hükümler kapsamında
başvurucu, şikâyetlerini öncelikle yetkili bu idari ve yargısal mercilere
iletip tutulma yeri ve koşulları sebebiyle kötü muameleye maruz bırakıldığını
ileri sürebilecek, bu koşulların en kısa zamanda uygun hâle getirilmesini
ve/veya kötü muamele iddiasına konu işlemin infazının durdurulmasını ya da
ertelenmesini isteyebilecekken bu yollara başvurmamıştır.
49. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul
edilemezliğine karar verilmesi gerekir.
C. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Yakalama ve Gözaltının
Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
50. Başvurucu; suçüstü hâli bulunmamasına karşın yetkisiz
mercilerce hukuka aykırı olarak hakkında yakalama ve gözaltı kararı verildiğini
belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
b. Değerlendirme
51. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek
için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, §§ 16, 17).
52. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı süresinin
aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına
ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava
sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 4/12/2004
tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesinde öngörülen tazminat
davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna
varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK],
B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet
Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No:
2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim
Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47).
53. Somut olayda, başvurucu yönünden yakalama ve gözaltı
tedbirlerinin hukuki olmadığına ilişkin iddialarla ilgili olarak anılan
kararlarda varılan sonuçlardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
54. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
55. Başvurucu; suç şüphesi ve bunu haklı kılan deliller
olmamasına rağmen hakkında tutuklama kararı verildiğini, delilleri karartma
tehlikesi ve kaçma şüphesinin de somut olayda mevcut olmadığını belirterek kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
56. Başvurucu ayrıca görevinden kaynaklanan güvencelere riayet
edilmeksizin tutuklandığını iddia etmiştir. Başvurucuya göre tutuklanmasına
karar verildiği tarihte Cumhuriyet savcısı olması dolayısıyla hakkında
soruşturma veya kovuşturma yapılabilmesi için 24/2/1983 tarihli ve 2802 sayılı
Hakimler ve Savcılar Kanunu'na göre gerekli özel şartlar oluşmadan soruşturma
yürütülmüş, yetkisiz ve görevsiz mercilerce hukuka aykırı olarak
tutuklanmıştır.
57. Bakanlık görüşünde; başvurucunun şikâyetlerine yönelik
incelemenin Anayasa’nın 15. maddesi kapsamında yapılması ve bu kapsamda
yapılacak incelemede olağanüstü hâl şartlarının dikkate alınması gerektiği,
şikâyetin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğu
belirtilmiştir.
58. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında özetle hakkında
uygulanan tutuklama tedbirinin koşullarının bulunmadığını belirterek başvuru
dilekçesindeki iddialarını tekrar etmiş ve Bakanlık görüşünü kabul etmediğini
ifade etmiştir.
b. Değerlendirme
59. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
60. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla
tutuklanabilir."
61. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19.
maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
62. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar
başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya
olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek
kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması
kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen
güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen
ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne
dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz
ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu
mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
63. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin
uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları
incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere
ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191).
Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan
suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu
belirtilen FETÖ/PDY üyesi olduğu iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi anılan
suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğunu
değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir,
§ 57).
64. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi
kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun
tutuklanmasının başta Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer
maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek,
aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu
aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242;
Selçuk Özdemir, § 58).
ii. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
(1) Genel
İlkeler
65. İlgili genel ilkeler için bkz. Salih Sönmez (aynı kararda bkz. §§ 99-104).
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
66. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni
dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu, darbe
teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY mensubu olduğu
iddiasıyla yürütülen soruşturma kapsamında silahlı terör örgütü üyesi olma
suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır.
67. Diğer taraftan başvurucu, 2802 sayılı Kanun'da Cumhuriyet
savcılarıyla ilgili olarak öngörülen usule ilişkin güvencelerin hiçbirine
riayet edilmeksizin, yetkili ve görevli olmayan mahkemece tutuklandığını iddia
etmektedir.
68. Anayasa Mahkemesi, birçok kararında bu şikâyetleri
incelemiştir. Bu kararlarda kanuna aykırı olarak tutuklandığı iddiası yerinde
görülmeyerek uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunduğu kabul
edilmiştir (Adem Türkel, B. No: 2017/632, 23/1/2019, §§
53-59; Salih Sönmez, §§ 107-121).
Somut başvuruda da aynı mahiyetteki iddialara ilişkin olarak anılan kararlarda
varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
69. Yukarıda yer verilen veya atıf yapılan kararlarda da
belirtildiği üzere başvurucunun 15/7/2016 tarihinde başlayan ve ertesi gün de
devam eden darbe teşebbüsünün savuşturulması sonrasında hakkında çıkarılan
yakalama kararı uyarınca yakalanarak, gözaltına alınıp darbe teşebbüsünün
arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen ve yargı makamlarınca silahlı bir terör
örgütü olduğuna karar verilen FETÖ/PDY üyesi olma suçundan tutuklandığı dikkate
alındığında başvurucuya isnat edilen silahlı terör örgütü üyesi olma suçu
yönünden suçüstü hâlinin bulunduğu yönünde soruşturma mercilerince yapılan
değerlendirmelerin olgusal ve hukuki temelden yoksun ve keyfî olduğunun kabulü
mümkün görülmemiştir. 2802 sayılı Kanun'un 94. maddesi gereğince soruşturmanın
genel hükümlere göre yapılacağı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bu soruşturmada
tutuklama tedbirine genel yetkili yargı organı olarak sulh ceza hâkimliklerince
karar verilebilecektir. Bu durumda başvurucunun görev yaptığı yerdeki sulh ceza
hâkimliğince tutuklanmasının olgusal ve hukuki temelden yoksun ve keyfî
olduğunun kabulü mümkün görülmemiştir.
70. Dolayısıyla somut olayın koşullarında başvurucunun
Cumhuriyet savcısı olması nedeniyle Anayasa veya 2802 sayılı Kanun'dan
kaynaklanan güvenceler uygulanmaksızın kanuna aykırı olarak tutuklandığı
iddiası yerinde değildir. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
71. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair
kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
72. Başvurucu hakkında düzenlenen iddianame ve mahkemelerce
verilen tutukluluk hâlinin değerlendirilmesine dair kararlarda, başvurucunun
FETÖ/PDY üyelerinin kendi aralarındaki iletişimi sağladığı ifade edilen ByLock
uygulamasının kullanıcısı olduğu ve hakkında tanık beyanları bulunduğu
belirtilmiştir (bkz. §§ 25-27).
73. Anayasa Mahkemesi ByLock uygulamasının özellikleri gözönüne alındığında kişilerin bu uygulamayı
kullanmalarının veya kullanmak üzere elektronik/mobil cihazlarına
yüklemelerinin soruşturma makamlarınca FETÖ/PDY ile olan ilgi bakımından bir
belirti olarak değerlendirilebileceğini belirtmektedir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 106, 267).
Buna göre soruşturma makamlarınca ve tutuklama tedbirine karar veren
mahkemelerce FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan başvurucunun ByLock
uygulamasını kullanmasının somut olayın koşullarına göre suçun işlendiğine dair
kuvvetli belirti olarak kabul
edilmesi, anılan programın özellikleri itibarıyla temelsiz ve keyfî bir tutum
olarak değerlendirilemez (Selçuk Özdemir;
§ 74, Neslihan Aksakal, B. No:
2016/42456, 26/12/2017, § 57).
74. Soruşturma ve kovuşturma dosyasında, beyanda bulunan
tanıklarca başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatının olduğuna ve bu yapılanmaya
mensup olduğuna yönelik anlatımlarda bulunulduğu görülmektedir (bkz. § 26). Bu
itibarla başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli belirtilerin
bulunduğu görülmektedir. Nitekim Anayasa Mahkemesi Selçuk Özdemir başvurusunda FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan
bazı şüphelilerin ifadelerinde hâkim olarak görev yapmakta olan başvurucunun
FETÖ/PDY ile irtibatının olduğuna ve bu yapılanmaya mensup olduğuna yönelik
anlatımlarını başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli bir belirti
olarak kabul etmiştir (Selçuk Özdemir,
§ 75; benzer yöndeki karar için bkz. Metin
Evecen, B. No: 2017/744, 4/4/2018, § 58).
75. Soruşturma mercilerince başvurucu hakkındaki FETÖ/PDY
yapılanmasıyla irtibatının olduğuna dair somut olgu isnadı barındıran tanık
anlatımlarının ve başvurucunun ByLock uygulamasını kullanmasının somut olayın
koşullarına göre suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul
edilmesinin de temelsiz ve keyfî olduğu söylenemez.
76. Sonuç olarak başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan
kuvvetli belirtilerin bulunmadığının kabulü mümkün değildir.
77. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu
değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar gözardı edilmemelidir.
78. Darbe teşebbüsü sonrasında teşebbüsle bağlantılı veya
doğrudan teşebbüsle olmasa da FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlara ilişkin
soruşturmalarda delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve
soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma
tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir. Yine FETÖ/PDY ile
bağlantılı kişilerin teşebbüs sırasında veya sonrasında ortaya çıkan kargaşadan
yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi
ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha fazladır (bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 271-272; Selçuk Özdemir,§§ 78-79).
79. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör
örgütü üyesi olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar
öngörülen suç tipleri arasında olup (bkz. § 31) isnat edilen suça ilişkin
olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden
durumlardan biridir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016,
§ 61; Devran Duran [GK], B. No:
2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç, 5271 sayılı Kanun'un 100.
maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar
arasındadır (bkz. § 19; Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170,
16/11/2017, § 148).
80. Somut olayda Burdur Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun
tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan silahlı terör örgütüne
üye olma suçunun niteliğine, suça ilişkin olarak kanunda öngörülen yaptırımın
ağırlığına, delillerin karartılması ile kaçma şüphesinin varlığına dayanıldığı
görülmektedir (bkz. § 18).
81. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel
koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Burdur Sulh
Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde
başvurucu yönünden özellikle -suçun ağırlığına atfen- kaçma şüphesine ve
delilleri karartma ihtimaline yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal
temellerinin olduğu söylenebilir.
82. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup
olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13.
ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım
(2), § 151).
83. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını
ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize
olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini
aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756,
16/11/2016, § 214; Devran Duran,
§ 64). Özellikle darbe teşebbüsü veya FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların
kapsamı ve niteliği ile FETÖ/PDY'nin özellikleri
(gizlilik, hücre tipi yapılanma, her kurumda örgütlenmiş olma, kendisine
kutsallık atfetme, itaat ve teslimiyet temelinde hareket etme gibi) de dikkate
alındığında bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve
karmaşık olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve
diğerleri, § 350).
84. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında Burdur Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suç için öngörülen
yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde
tutarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli
kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının (bkz. § 18) keyfî
ve temelsiz olduğu söylenemez.
85. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
86. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin bu hakka dair Anayasa'da (13. ve 19.
maddeler) yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden
Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme
yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
3. Tutukluluğun Makul
Süreyi Aştığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
87. Başvurucu; tahliye taleplerinin kabul edilmediğini,
tutukluluğun devamına ilişkin kararların gerekçeden yoksun olduğunu, bu
kararlarda tutuklama nedenlerinin somut olgulara dayalı olarak açıklanmadığını,
kendisi yönünden bir kişiselleştirme yapılmadığını ve adli kontrolün yetersiz
kalma nedenlerinin gösterilmediğini, tutukluluğa yönelik itirazlarının da
gerekçesiz bir şekilde reddedildiğini, dolayısıyla somut hiçbir neden
gösterilmeden matbu gerekçelerle sürdürülen tutukluluğun makul süreyi aştığını
belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
b. Değerlendirme
88.Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrası şöyledir:
"Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde
yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme
hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır
bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye
bağlanabilir."
89. Başvurucunun tutukluluğunun uzun sürdüğü ve makul süreyi
aştığına ilişkin şikâyetinin Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
90. Bireysel başvuru yolunun ikincillik niteliği gereği, Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§ 16, 17).
91. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami
süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular bakımından
bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk derece mahkemesince
mahkûmiyet hükmü verilmiş ise -hüküm kesinleşmemiş olsa da- 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi
gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Ahmet Kubilay Tezcan, B. No: 2014/3473,
25/1/2018, §§ 24-27; Ekrem Atıcı, B.
No: 2014/15609, 8/3/2018, §§ 27-30).
92. Bireysel başvuruda bulunduktan sonra 8/3/2019 tarihinde mahkûmiyetine karar verilen (bkz. § 29)
başvurucunun tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin iddiası, 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak davada incelenebilir. Bu madde
kapsamında açılacak dava sonucuna göre başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi
aştığının tespiti hâlinde görevli mahkemece başvurucu lehine tazminata da
hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen
dava yolu; başvurucunun durumuna uygun telafi kabiliyetini haiz, etkili bir
hukuk yoludur ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel
başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik
niteliği ile bağdaşmamaktadır.
93. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
4. Soruşturma Dosyasına Erişimin Kısıtlandığına
İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
94. Başvurucu; tutuklanması ve devamındaki süreçte gizlilik
kararı gerekçe gösterilerek dosyaya erişiminin engellendiğini, tarafına hiçbir
bilgi, belge ve tanık beyanı verilmemek suretiyle savunma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
95.Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
96. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Bu itibarla başvurucuların bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
97. Anayasa Mahkemesi, soruşturma dosyalarına erişime yönelik
olarak verilen kısıtlama kararlarının tutuklu kişilerin özgürlüklerinden mahrum
bırakılmalarına karşı itirazda bulunma hakkı üzerindeki etkisini birçok
kararında incelemiştir. Bu kararlarda, öncelikle yakalanan veya tutuklanan
kişiye yakalama ya da tutuklama sebeplerinin ve hakkındaki iddiaların
bildirilmesi gerektiği ancak buradaki bildirim yükümlülüğünün isnat edilen
suçlamalara esas tüm bilgi ve delilleri kapsamadığı belirtilmiş; bu bağlamda
başvurucunun tutuklamaya konu suçlamalara ilişkin temel unsurları bilip
bilmediği dikkate alınmıştır (Günay Dağ ve
diğerleri, §§ 168-176; Hidayet
Karaca, §§ 105-107; Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, §§ 248-257).
98. Somut olayda ifade ve sorgu tutanakları, tutukluluğa ilişkin
kararlar, başvurucu veya müdafileri tarafından verilen tutukluluğa ilişkin
dilekçeler ve soruşturma dosyasındaki bilgi ve belgeler incelendiğinde
başvurucunun tutukluluğuna temel teşkil eden bilgi ve belgelerden haberdar
olduğu, bunların içeriği hakkında yeterli bilgiye sahip bulunduğu, tutukluluk
durumuna karşı itirazlarını sunma konusunda kendisine yeterli imkânın tanındığı
görülmektedir.
99. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
5. Tutukluluğun Devamı
Yönündeki Kararlara Karşı İtiraz Sonucunda Verilen Kararların Tebliğ
Edilmediğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
100. Başvurucu, tutukluluğun devamı kararlarına karşı yaptığı
itiraz sonucunda verilen kararların tebliğ edilmediğini belirterek kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
101. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Başvurucunun bu başlık altındaki şikâyetlerinin Anayasa'nın 19.
maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında
incelenmesi gerekmektedir.
102. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği, Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§ 16, 17).
103. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (k) bendi, yakalanan veya tutuklanan kişilere yakalama ve tutuklama
işlemine karşı kanunda öngörülen başvuru imkânlarından yararlandırılmamaları
durumunda maddi ve manevi her türlü zararlarının tazminini isteyebilmelerine
imkân sağlamaktadır. Anayasa Mahkemesi bireysel başvurunun incelendiği tarih
itibarıyla tahliyesine karar verilen başvurucular yönünden anılan yolun
tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Cafer Yıldız, B. No: 2014/9308, 9/1/2018,
§§ 37-40; Yaşar Saçlı, B. No:
2014/9311, 24/1/2018, §§ 37-40).
104. Kişi serbest bırakılmadan yargılanmakta olduğu davada ilk
derece mahkemesi kararıyla mahkûm olmuşsa mahkûmiyet tarihi itibarıyla kişinin
tutukluluk hâli sona erer (Korcan Polatsü, B. No:
2012/726, 2/7/2013, § 33). Başvurucu hâlihazırda tahliye olmuş ya da hükümlü
hâle gelmiş ise tutukluluğa ilişkin kararların tebliğ edilmemesi dolayısıyla
Anayasa Mahkemesince verilecek bir ihlal kararı başvurucunun serbest kalması
sonucunu doğurmayacak, ayrıca serbest bırakma talebine ilişkin başvuru hakkı
bakımından da bir etki sağlamayacaktır. Bu durumda yalnızca hak ihlalinin
tespiti ve gerekiyorsa belli bir miktar tazminata hükmedilmesiyle yetinilecektir.
Dolayısıyla bu tür ihlal iddiaları bakımından öncelikle aynı giderim imkânını
sağlayan başvuru yollarının tüketilmesi ve bunlardan sonuç alınamaması hâlinde
bireysel başvuruda bulunulması gerekir.
105. Anayasa Mahkemesi, yukarıda atıf yapılan Cafer Yıldız
ve Yaşar Saçlı
kararlarında kişinin tahliye edilmesi hâlinde asıl dava sonuçlanmamış da olsa
bu şikâyetler bakımından 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen
tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu
sonucuna varmıştır. Somut olayda başvurucu tahliye edilmemiş ancak ilk derece
mahkemesinin 8/3/2019 tarihli kararıyla mahkûm edilmiştir. Mahkûmiyet kararıyla
birlikte tahliye kararında olduğu gibi tutukluluk hâli sona erdiği için 5271
sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davasının bu durumda da
etkili bir yol olduğu kabul edilmelidir. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141.
maddesinde belirtilen dava yolu başvurucunun durumuna uygun, telafi
kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yoludur ve bu olağan başvuru yolu
tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmamaktadır.
106. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
6. Tutukluluğa İtiraz
İncelemesinde Alınan Savcılık Görüşünün Bildirilmediğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
107. Başvurucu, tutukluluğun devamı kararlarına karşı yaptığı
itirazların incelenmesi sırasında alınan Savcılık görüşlerinin kendisine tebliğ
edilmediğini belirterek silahların eşitliği ilkesi bağlamında kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
108. Anayasa Mahkemesi,
Devran Duran (aynı kararda bkz. §§ 106-112) kararında; tutukluluk
incelemeleri sırasında alınan savcılık görüşünün şüpheli veya sanıklara
bildirilmemesinin anayasal önem taşımadığını, içeriğinde başvurucunun cevap
vermesini gerektirmeyen ve daha önce ileri sürülmemiş yeni bir olgudan
bahsedilmeyen durumlarda savcılık görüşünün başvurucuya bildirilmemesinin
önemli bir zarara da neden olmadığını ifade etmiştir.
109. Somut olayda, tutukluluk incelemeleri sırasında alınan
savcılık görüşünün bildirilmediği ileri sürülmüşse de başvuru formu ve
eklerinde başvurucu, bu görüş yazısında kendisinin cevap vermesini gerekli
kılan ve daha önce haberdar olmadığı yeni bir olgu bulunduğunu dile getirmemiştir.
Ayrıca tutukluluğun devamı kararlarının Savcılık görüşüne dayanılarak verildiği
yönünde bir tespit de bulunmamaktadır. Dolayısıyla başvurucunun iddiaları
bakımından anılan karardan ayrılmayı gerektiren bir durum mevcut değildir.
110. Açıklanan gerekçelerle
anayasal ve kişisel önemden yoksun olması nedeniyle başvurunun bu
kısmının kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
7. Tutukluluk
İncelemelerinin Hâkim/Mahkeme Önüne Çıkarılmaksızın Yapıldığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
111. Başvurucu; tutuklanmasına karar verildiği tarihten itibaren
kendisi ve müdafii dinlenilmeden, tutukluluk
incelemelerinin dosya üzerinden yapıldığını belirterek kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
112. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak
ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek
ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği
gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle
olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt,
§§ 16, 17).
113. Anayasa Mahkemesi, tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme
önüne çıkarılmaksızın yapıldığına ilişkin başvurular bakımından bireysel
başvurunun incelendiği tarih itibarıyla kişi hâkim/mahkeme önüne çıkarılmış ise
-ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141.
maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili
bir hukuk yolu olduğunu kabul etmiştir (Salih
Sönmez, §§ 166-177).
114. Somut olayda bireysel başvuruda bulunduktan sonra 16/2/2018
tarihinde mahkeme önüne çıkarılan başvurucunun tutukluluk incelemelerinin
hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapıldığına ilişkin iddiası, 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak davada incelenebilir. Bu madde
kapsamında açılacak dava sonucuna göre başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi
aştığının tespiti hâlinde görevli mahkemece başvurucu lehine tazminata da
hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen
dava yolu, başvurucunun durumuna uygun, telafi kabiliyetini haiz, etkili bir
hukuk yoludur ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel
başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik
niteliği ile bağdaşmamaktadır.
115. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluk
incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapıldığına ilişkin iddiası
ile ilgili olarak yargısal başvuru yolları tüketmeden bireysel başvuru yaptığı
anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları
yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının
tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
8. Tutuklamaya Karşı
İtiraz Hakkının Etkin Olarak Kullanılamadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
116. Başvurucu; tutuklama kararını ve tutukluluğa itirazın reddi
kararını veren sulh ceza hâkimliklerinin bağımsız, tarafsız ve etkili bir başvuru
mercii olmadığını, bu nedenle tutuklamaya karşı etkili başvuru hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
117. Sulh ceza hâkimliklerinin doğal hâkim güvencesini
sağlamadıkları, tarafsız ve bağımsız mahkeme olmadıkları ve tutukluluğa
itirazın bu yargı mercilerince karara bağlanmasının hürriyetten yoksun
bırakılmaya karşı etkili bir itirazda bulunmayı imkânsız hâle getirdiğine
ilişkin iddialar Anayasa Mahkemesince birçok kararda incelenmiş, bu kararlarda
sulh ceza hâkimliklerinin yapısal özellikleri dikkate alınarak söz konusu
iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri, §§ 101-115; Mehmet Baransu (2), B. No: 2015/7231,
17/5/2016, §§ 64-78, 94-97).
118. Somut başvuruda, aynı mahiyetteki iddialara ilişkin olarak
anılan kararlarda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum
bulunmamaktadır.
119. Başvurucu, ayrıca tutukluluğa karşı yaptığı itirazın etkili
olmayan merci tarafından makul süre incelemesi aşılarak reddedildiğini iddia
etmiştir. Ancak buna ilişkin herhangi bir tarih ve mahkeme zikretmemiş,
dolayısıyla bu şikâyetin soyut olarak yapıldığı anlaşılmıştır.
120. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun iddialarına ilişkin
olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Masumiyet Karinesinin
İhlal Edildiğine İlişkin İddia Yönünden
1. Başvurucunun İddiaları
121. Başvurucu; yetkililerin yaptığı açıklamalarla suçlu ilan
edildiğini, hakkında bir hüküm ya da henüz bir dava yokken suçluluk algısı
oluşturulduğunu belirterek masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
2. Değerlendirme
122. Masumiyet (suçsuzluk) karinesi, kişinin suç işlediğine dair
kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence
altına alır. Bunun sonucu olarak kişinin masumiyeti asıl olduğundan suçluluğu ispat külfeti iddia makamına ait
olup kimseye suçsuzluğunu ispat mükellefiyeti yüklenemez. Ayrıca hiç kimse,
suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri
tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz.
Bu çerçevede masumiyet karinesi kural olarak hakkında bir suç isnadı bulunan ve
henüz mahkûmiyet kararı verilmemiş kişileri kapsayan bir ilkedir (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, §§ 26, 27).
123. Anılan karine, bir kimsenin suçluluğu hükmen sabit oluncaya
kadar kamu yetkilileri tarafından suçlu ilan edilmesine karşı koruma
sağlamaktadır. Öte yandan Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan
ifade özgürlüğü, bilgi edinme ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu nedenle
Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında güvence altına alınan masumiyet
karinesi, yürütülmekte olan bir ceza soruşturması hakkında yetkililerin
kamuoyuna bilgi vermesini engellemez. Ancak masumiyet karinesine saygı gösterilmesi
söz konusu olduğundan Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü fıkrası, bilginin
gereken bütün dikkat ve ihtiyat gösterilerek verilmesini gerekli kılar (Nihat Özdemir [GK], B. No: 2013/1997, 8/4/2015, § 22).
124. Darbe teşebbüsünün devam ettiği sırada yapılan bazı
açıklamalarda, darbe teşebbüsünde bulunan FETÖ/PDY ile irtibatı olan ve
aralarında hâkimler ile diğer kamu görevlilerinin de bulunduğu kişiler hakkında
gözaltı kararlarının verildiği belirtilmiştir. Anılan açıklamada başvurucunun
ismine yer verildiği yönünde bir iddia dile getirilmediği gibi bu yönde bir
olgu da tespit edilememiştir.
125. Somut olayda -başvurucunun ismini zikretmeksizin- darbe
teşebbüsünün yaşandığı sırada bu teşebbüs kapsamındaki faaliyetlerle ve
teşebbüsün arkasındaki yapılanma olduğu değerlendirilen FETÖ/PDY mensubu
kişilerle ilgili olarak soruşturma başlatıldığının ve bazı şüpheliler hakkında
gözaltına alma kararı verildiğinin kamuoyuna açıklamasının başvurucunun suçlu
olarak nitelendirilmesi veya suçlu muamelesine tabi tutulması olarak kabulü
mümkün değildir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Mustafa Başer ve Metin Özçelik, B. No: 2015/7908, 20/1/2016, §§ 115-117; Süleyman Bağrıyanık ve
diğerleri, §§ 180, 181). Kaldı ki bir kişi hakkında soruşturma
başlatıldığının kamuoyuna duyurulması, tek başına masumiyet karinesine
aykırılık teşkil etmez (Erdal Tercan,
B. No: 2016/15637, 12/4/2018, § 81).
126. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun masumiyet karinesinin
ihlal edildiği iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin olmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının da açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. 1. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Yakalama ve gözaltı kararının hukuka aykırı olması nedeniyle
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
6. Tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
7. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
8. Tutukluluğun devamı kararlarına karşı itiraz sonucu verilen
kararların tebliğ edilmemesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
9. Tutukluluğa itiraz incelemesinde alınan savcılık görüşünün
bildirilmemesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın anayasal ve kişisel önemden
yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
10. Tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne
çıkarılmaksızın yapılması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
11. Tutuklamaya karşı itiraz hakkının etkin olarak
kullanılamaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2)
numaralı fıkrası uyarınca başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN
MUAF TUTULMASINA 26/9/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.