TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
NUSRET KES BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/20830)
|
|
Karar Tarihi: 12/6/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Yakup MACİT
|
Başvurucu
|
:
|
Nusret KES
|
Vekili
|
:
|
Av.Nazım İLTER
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; iş kazasından kaynaklanan tazminat davasında,
birleşen davanın zaman aşımından dolayı reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim
hakkının, yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle de adil
yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 19/4/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
6. Başvurucu, özel bir şirkette işçi olarak çalışmakta iken
13/2/2001 tarihinde meydana gelen bir iş kazasında %77 oranında daimî iş gücü
kaybına uğramıştır.
7. Başvurucu, olay nedeniyle sorumlular hakkında Osmaniye 1.
Asliye Hukuk Mahkemesinde tazminat davası açmıştır.
8. Yargılama sırasında alınan bilirkişi raporlarında tespit edilen
zarar miktarına göre başvurucu davayı ıslah etmiş; Mahkeme 13/10/2008 tarihli
kararında, kaza nedeniyle başvurucunun %77 oranında iş gücü kaybına uğradığını
belirterek ıslah doğrultusunda başvurucunun maddi ve manevi tazminat talebini
kısmen kabul etmiştir.
9. Davalı tarafın temyizi üzerine karar, Yargıtay 13. Hukuk
Dairesinin 26/3/2010 tarihli kararıyla onanmıştır.
10. Karar düzeltme talebi üzerine Daire 8/7/2010 tarihli
kararıyla onama ilamını kaldırarak davaya iş mahkemesinin bakması gerektiği
gerekçesiyle Mahkeme hükmünü bozmuştur.
11. Dosya, Osmaniye İş Mahkemesine (Mahkeme) gönderilmiş; bu
arada başvurucu tarafından iş kazası sırasında yanında çalıştığı işverene karşı
19/6/2012 tarihinde açtığı tazminat davası (Mahkemenin E.2012/765 sayılı
dosyası) başvuru konusu dava dosyası ile birleştirilmiştir.
12. Mahkeme 20/2/2013 tarihli kararında, hesap bilirkişisi
tarafından düzenlenen 26/3/2012 tarihli rapora göre sigorta tarafından ödenen
miktarın mahsubundan sonra ek dava açılarak esas dosyada hüküm altına alınan
kısmın dışında kalan bakiye 81.679,12 TL'nin başvurucu tarafından birleşen
davada talep edildiğini, başvurucunun bu talebinde hukuki yararının
bulunduğunu, zararın Adli Tıp Kurumunun 28/8/2006 tarihli raporuyla
öğrenildiğini, dolayısıyla bu tarihe göre zamanaşımı süresinin dolmadığını
belirterek asıl davada 44.640,93 TL maddi, 9.000 TL manevi tazminata hükmetmiş;
birleşen davada 81.679,12 TL maddi tazminatın davalı İ.Ç. İnşaattan tahsiline
karar vermiştir.
13. Temyiz üzerine Yargıtay 21. Hukuk Dairesi (Daire) 18/3/2014
tarihli kararında, asıl davada usule ilişkin kazanılmış hak nedeniyle davalılar
yararına hükmedilen miktarı aşacak şekilde birleşen davada kabul kararı verilemeyeceğini,
ayrıca başvurucunun sürekli iş göremezliğinin 1/2/2002 ve 19/3/2002 tarihli
Kurul raporlarıyla tespit edildiğini, bedensel zararın değişen ve gelişen bir
durum arz etmediğini, dolayısıyla zararın Kurul raporlarıyla öğrenildiğinin
açık olduğunu, bu açıdan Kanun'da yer alan on yıllık zamanaşımı süresinin
birleşen dava tarihi itibarıyla sona erdiğini belirterek hükmü bozmuştur.
14. Bozma kararına uyan Mahkeme 5/6/2015 tarihli kararında bozma
gerekçesini yineleyerek asıl davayı 44.640,93 TL maddi, 9.000 TL manevi
tazminat üzerinden kısmen kabul etmiş; birleşen davayı zamanaşımı nedeniyle
reddetmiştir.
15. Karar, Dairenin 27/3/2017 tarihli ilamıyla onanmıştır.
16. Onama kararı 18/4/2017 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş,
19/4/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Mahkemenin 12/6/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
18. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddiaları, mahkemeye erişim
hakkı ile makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiası başlıkları
altında incelenmiştir.
A. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
19. Başvurucu; davanın açıldığı tarihte zarar miktarının tespit
edilmesinin mümkün olmadığını, Mahkeme tarafından resen gözetilmesi gereken bu
kuralın göz ardı edilerek birleşen davanın zamanaşımı nedeniyle reddedildiğini
belirterek Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
20. Anayasa Mahkemesi; bireysel başvuru kapsamında yaptığı
değerlendirmelerinde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına geldiğini, kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya
mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını
önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamaların mahkemeye erişim hakkını ihlal
edebileceğini (Özkan Şen, B. No:
2012/791, 7/11/2013, § 52), mutlak nitelikte olmayan bu hakkın
sınırlandırılması hususunda devletlerin takdir hakkı gereği bazı düzenlemeler
yapabileceğini, bununla birlikte getirilecek sınırlandırmaların hakkın özünü
zedeleyecek nitelikte olmaması, meşru bir amaç izlemesi, açık ve ölçülü olması
ve başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmaması gerektiğini belirtmiştir (Mesut Güzel, B. No: 2014/5876, 22/9/2016,
§ 31).
21. Başvuru konusu olayda başvurucu 13/2/2001 tarihinde meydana
gelen bir iş kazasında yaralanmış ve %77 oranında daimî iş gücü kaybına
uğramıştır. Başvurucu asıl davada bir kısım davalı aleyhine talep ettiği maddi,
manevi tazminatın yanında işverene karşı 19/6/2012 tarihinde ek dava açmış ve
bu dava, asıl dava dosyası ile birleştirilmiştir. Mahkeme, birleşen dava ile
ilgili olarak başvurucuda meydana gelen yaralanmanın niteliğine göre mevcut
durumunu tespit eden ve sürekli iş göremezliğin belirlenmesinde esas alının
1/2/2002 ve 19/3/2002 tarihli sağlık kurulu raporları ile birlikte zararın
başvurucu tarafından öğrenildiğini belirtmiştir. Mahkeme 22/4/1926 tarihli ve
818 sayılı mülga Borçlar Kanunu'nun 125. maddesi ve 12/1/2011 tarihli ve 6098
sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 146. maddesi gereğince somut olayda uygulanması
gereken zamanaşımı süresinin on yıl olduğunu, iş kazasının 27/12/2001 tarihinde
meydana geldiğini, birleşen davanın ise 19/6/2012 tarihinde açıldığını
belirterek davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar vermiştir.
22. Anayasa Mahkemesi, ıslah yoluyla artırılan ya da ek davayla
talep edilen alacaklarla ilgili talebin zamanaşımından dolayı reddedilmesi
nedeniyle ileri sürülen ihlal iddialarını mahkemeye erişim hakkı kapsamında
incelemiştir. Anılan başvurularda Anayasa Mahkemesinin temel yaklaşımı, aynı
hukuki sebepten kaynaklanan ve ıslah ya da ek dava yoluyla sonradan ileri
sürülen taleplere karşı zamanaşımı def’inin ileri sürülebileceği hususundaki
mevzuat ve Yargısal içtihatların avukatla temsil edilen başvurucular açısından
öngörülmeyecek nitelikte bir hukuki belirsizlik taşımadığı, dolayısıyla kanuni
dayanağı bulunan ve meşru amaca yönelik getirilen bu nitelikteki sınırlamaların
mahkemeye erişim hakkına orantısız bir müdahale teşkil etmediği yönündedir (Ali Rıza Akgün, B. No: 2014/6723,
20/7/2017;Yavuz Murat Yağmur, B.
No: 2014/10723, 8/11/2017).
23. Somut başvuru açısından Anayasa Mahkemesinin bu temel
yaklaşımından ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Başvurucunun ek
dava yoluyla talep etmiş olduğu miktarın zamanaşımı defî
nedeniyle reddine karar verilmesi mahkemeye erişim hakkına müdahale teşkil
eder. Bu müdahale davanın açıldığı tarihte yürürlükte olan 818 sayılı mülga
Kanun'un 125. maddesine dayanmaktadır ve bu suretle müdahalenin kanuni bir
dayanağının bulunduğu anlaşılmaktadır. Bunun yanında Anayasa'nın 2. maddesinde
yer alan hukuk devleti ilkesinin temel unsurlarından olan hukuki güvenlik ve
hukuki belirlilik ilkeleri gereği mahkemeye erişim hakkına, haksız fiilden
kaynaklanan bir hak nedeniyle muhatabın sürekli bir biçimde dava açılma tehdidi
altında kalmasını engellemek, uyuşmazlıkların kısa sürede ve sağlıklı bir
biçimde çözümünü sağlamak amacıyla belirli sınırlamalar getirilmesi mümkündür.
24. Başvuru konusu davanın açıldığı tarihte yürürlükte olan
mevzuat ve yargısal uygulamalara göre başvuru konusu davaya benzer nitelikteki
davalarda zamanaşımı süresinin on yıl olduğu ve zamanaşımının hangi tarihten
başlayacağına yönelik benzer değerlendirmelerin söz konusu olduğu
anlaşılmaktadır. Esasen başvurucunun bu yönde aksi bir düzenleme ya da yargısal
uygulama olduğuna dair somut bir açıklaması da yoktur. Bu yönüyle başvurucunun
alacak talebine karşı zamanaşımı defînin ileri
sürülebileceğine ilişkin kanundan ve yerleşik yargısal içtihatlardan
kaynaklanan uygulamanın da avukatla temsil edilen başvurucu açısından
öngörülmeyecek nitelikte bir hukuki belirsizlik taşımadığı anlaşılmıştır.
25. Yukarıda açıklanan tespitler ışığında somut davada
başvurucunun birleşen davadaki tazminat talebinin zamanaşımı nedeniyle
reddedilmesine ilişkin uygulamanın kanuni bir dayanağının bulunduğu ve meşru
bir amaca yönelik olduğu, Mahkemece ulaşılan sonucun hukuki güvenlik ve
belirlilik ilkeleri bağlamında öngörülebilirlik sınırları içinde gözetilen
meşru amaç ile korunmak istenen hak açısından orantılı olduğu, yapılan yorumun
başvurucunun mahkemeye erişim hakkını zedelemediği sonucuna ulaşılmıştır.
26. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
27. Başvurucu, yargılamanın uzaması nedeniyle makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
28. Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018)
kararında Anayasa Mahkemesi yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı ya
da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği
iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara
ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru imkânının getirilmesine ilişkin
yolu ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama
kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden inceleyerek bu yolun etkililiğini
tartışmıştır.
29. Anılan kararda özetle; anılan başvuru yolunun kişileri mali
külfet altına sokmaması ve başvuruda kolaylık sağlaması nedenleriyle
ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli itibarıyla ihlal iddialarına makul bir
başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum olmadığı ve tazminat ödenmesine imkân
tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında başka türlü telafi olanakları sunması
nedenleriyle potansiyel olarak yeterli giderim sağlama imkânına sahip olduğu
hususunda değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat Yüksel, §§ 27-34). Bu gerekçeler doğrultusunda Anayasa
Mahkemesi ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal iddialarıyla ilgili başarı
şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen Tazminat
Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin
bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak
başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı
vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 35, 36).
30. Mevcut başvuruda, söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren
bir durum bulunmamaktadır.
31. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
12/6/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.