TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
KAĞAN OSMAN KARAMANOĞLU BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/21063)
|
|
Karar Tarihi: 15/1/2020
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Şermin BİRTANE
|
Başvurucu
|
:
|
Kağan Osman KARAMANOĞLU
|
Vekili
|
:
|
Av. Burçin ASLAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, nüfus kaydının kapalı olduğu gerekçesine dayanılarak
isim tashihi talebinin reddedilmesi nedeniyle özel hayata saygı hakkının ihlal
edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 10/4/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu 10/3/1978 tarihinde Viyana'da dünyaya gelmiştir.
Başvurucunun ismi Türk nüfus kütüğüne Kağan
Osman Karamanoğlu olarak kayıt edilmiştir.
9. Başvurucunun Türkiye ve Avusturya vatandaşlığı mevcut iken
çifte vatandaşlık imkânı ortadan kalktığı için başvurucu İçişleri Bakanlığının
izin kararı ile Türk vatandaşlığından çıkmıştır. 29/5/2009 tarihli ve 5901
sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu’nun 28. maddesi gereğince mavi kart sahibi olan
başvurucu, yalnızca Avusturya vatandaşıdır ve Avusturya'da yaşamaktadır.
10. Başvurucu 17/6/2013 tarihinde; Avusturya resmî makamları
tarafından verilen belgelerde yalnızca Kağan
ön isminin bulunduğunu, Osman
isminin kullanılmadığını, bu durumun resmî ve özel kurum ve kuruluşların
kayıtlarında karışıklığa sebep olması nedeniyle özel ve iş hayatında zorluklar
yaşadığını belirterek nüfus kayıtlarında Kağan
Osman olarak geçen isminin Kağan
olarak değiştirilmesi talebiyle İstanbul Sulh Hukuk Mahkemesine başvurmuştur.
11. İstanbul 12. Sulh Hukuk Mahkemesi (Mahkeme) 11/11/2014
tarihinde davanın kabulüne karar vermiştir. Bu karar Yargıtay 18. Hukuk
Dairesinin 1/10/2015 tarihli kararıyla bozulmuştur. Yargıtay 18. Hukuk
Dairesinin karar gerekçesinde başvurucunun Avusturya vatandaşlığına geçmek
suretiyle Türk vatandaşlığından çıkartıldığı ve kaydının kapatıldığı, kapalı
kayıtlar üzerinde işlem yapılmasının 25/4/2006 tarihli ve 5490 sayılı Nüfus
Hizmetleri Kanunu’nun 14. maddesine göre mümkün bulunmadığı belirtilmiştir.
12. Bozma kararına uyan Mahkeme 28/1/2016 tarihli kararıyla davayı
reddetmiştir. Bu karar Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 9/2/2017 tarihli kararıyla
onanmıştır. Söz konusu karar başvurucuya 17/3/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir.
13. Başvurucu 10/4/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
14. İlgili hukuk için bkz. Aslan
Faruk Toprak, B. No: 2013/2957, 24/3/2016, §§ 17-20.
15. Milletlerarası Ahvali Şahsiye Komisyonunca imzaya açılan,
Türkiye tarafından 21/5/1975 tarihinde onaylanan ve 16/2/1977 tarihinde
yürürlüğe giren 13/9/1973 tarihli ve 15226 sayılı Ad ve Soyadlarının Nüfus
Kütüklerine Yazılış Şekline İlişkin Sözleşme’nin 6. maddesi şöyledir:
“Âkit Taraflar makamlarınca nüfus kütüğüne
düşürülen iki veya daha fazla kayıtta, aynı kimsenin, değişik ad veya
soyadlarla gösterilmesi halinde, her Âkit Tarafın yetkili makamları,
gerektiğinde farklılıkların giderilmesi için tedbirler alacaktır.
Âkit Devlet makamları, bu amaçla aralarında
doğrudan doğruya yazışabilirler.”
V. İNCELEME VE GEREKÇE
16. Mahkemenin 15/1/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
17. Başvurucu; 5901 sayılı Kanun gereğince mavi kart sahibi
olması nedeniyle Türkiye ile resmî ilişkilerinin devam ettiğini, zorlayıcı
nedenlere rağmen Türk nüfus kütüğündeki ismi üzerinde değişiklik yapılmasına
izin verilmemesinin iki ülke kayıtlarında karışıklığa sebep olduğunu,
pasaportunda yazılı isim ile nüfus kayıtlarının birbirini tutmaması nedeniyle
özel ve iş hayatında zorluklar yaşadığını belirtmiştir. Bu nedenlerle başvurucu
kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve özel hayata saygı haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
18. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa'nın
20. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, özel hayatına ... saygı
gösterilmesini isteme hakkına sahiptir..."
19. Anayasa’nın “Milletlerarası
andlaşmaları uygun bulma” kenar başlıklı 90. maddesinin beşinci
fıkrası şöyledir:
"Usulüne göre yürürlüğe konulmuş
milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya
aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle:
7/5/2004-5170/7 md.) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere
ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi
nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas
alınır."
20. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Anayasa'nın 20. maddesinin birinci
fıkrasında herkesin özel hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip
olduğu düzenlenmiştir. Bireyin yaşamıyla özdeşleşen ve kişiliğinin ayrılmaz bir
unsuru hâline gelen, birey olarak kimliğin belirlenmesinde en önemli
unsurlardan biri ve vazgeçilmez, devredilmez, kişiye sıkı surette bağlı bir
kişilik hakkı olan isim hakkının da kişinin özel hayatının bir unsuru olduğu
açıktır. Dolayısıyla cinsiyet, doğum kaydı gibi kimlik bilgileri ve aile
bağlarıyla ilgili bilgiler ile bunlarda değişiklik ve düzeltme yapılmasını
isteme hakkının yanı sıra isim hakkı da Anayasa'nın 20. maddesi kapsamında
değerlendirilmelidir (Hacı Ahmet Eskikanbur,
B. No: 2015/2944, 9/1/2019, § 27).
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
21. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan özel
hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
22. Anayasa’nın 20. maddesi, koruma alanının kişilerin isimleri
üzerinde tasarrufta bulunmasının gerekli olduğu durumlarda geniş
yorumlanmalıdır. Bu yorum, isim hakkı konusunda mevzuat oluşturulurken ve
uyuşmazlıklar çözümlenirken konu ile ilgili olan ve taraf olunan uluslararası
sözleşmelerde yer alan koruyucu hükümlerin asgari düzeyde hayata geçirilmesini
de kapsamalıdır (Aslan Faruk Toprak,
B. No: 2013/2957, 24/3/2016, § 43). Anayasa Mahkemesi içtihadında belirtildiği
üzere isim üzerinde belirli koşullar altında değişiklikler yapılabilmesinin
bireylerin özel hayatlarının bir unsuru olan kimliğin belirlenmesi açısından
bir gereklilik olduğu hususu idari ve yargısal makamlar tarafından gözardı
edilmemelidir (Aslan Faruk Toprak,
§ 44). Koşulları oluştuğu durumlarda Anayasa'nın 90. maddesinin beşinci
fıkrasının son cümlesi dikkate alınmalı ve bir çatışma olduğunda ya da bir
düzenlemenin yorumlanması gerektiğinde temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmeler esas alınarak
uyuşmazlıkların çözümlenmesi yoluna gidilmelidir (bkz. § 28).
23. Devletin vatandaşlarına sunduğu nüfus hizmetleri, temel
niteliklerini medeni hukuk düzenlemelerinden ve devletlerarası özel hukuk
düzenlemelerinden alan hukuki ve teknik bir hizmettir. Bu hizmetin yerine
getirilmesi, kişilerin kimliklerinin her zaman doğru şekilde belirlenmesini
gerekli kıldığından aynı zamanda bir yükümlülüktür.
24. Kimliğin belirlenmesinde en önemli unsurlarından olan ismin
vazgeçilemezlik, devredilemezlik ve kişiye sıkı surette bağlı olma
niteliklerinin kişinin mevcut statüsünü etkilemesi muhakkak olduğundan kişinin
isminin korunması ve kamu düzenini bozmadığı müddetçe değiştirilmesine imkân
tanıması yönünde devletin pozitif yükümlülüklerinin bulunduğu
değerlendirilmektedir. Söz konusu pozitif yükümlülükler, somut olayın
özellikleri gözönünde bulundurularak idari ve yargısal karar vericiler
tarafından kişilerin bu yöndeki makul taleplerinin karşılanmasını veya
taleplerin reddi durumunda buna ilişkin ilgili ve yeterli gerekçeler
sunulmasını gerektirir.
25. İsim hakkının, kamu düzeninin işleyişine engel olmayan isim
değişikliği taleplerinin kamusal makamlarca karşılanmasını da içerdiği hususu
konuyla ilgili içtihadın oluştuğu Anayasa Mahkemesinin Aslan Faruk Toprak kararında
vurgulanmıştır. Kararda kamusal makamlarca isim değişikliği taleplerinin ileri
sürülebilmesine ve incelenmesine olanak sağlayan idari ya da yargısal başvuru
yollarının oluşturulması, kapsamı belirli ulusal ve uluslararası düzenlemeler
çerçevesinde uygun görülen taleplerin karşılanması gerektiği belirtilmiştir (Aslan Faruk Toprak, § 39).
26. Anılan kararda Anayasa Mahkemesi, isim değişikliği gibi kişi
hâlleri ile ilgili ulusal düzenlemeler hayata geçirilirken meselenin yalnızca
düzenlemeyi yapan ülke vatandaşlarının hukukunu ilgilendirdiği kabulüyle dar
bir çerçevede ele alınmaması gerektiğini ifade etmiş ve uluslararası
sözleşmelerle taahhüt altına girilen durumlara ilişkin açıklamalara yer
vermiştir. Anayasa Mahkemesi, isim değişikliği taleplerinin hangi koşullar
altında olumlu karşılanacağı ve bu tür taleplerin hangi usullerle inceleneceği
hususunda kullanılan takdir hakkının isim değişikliği taleplerinin
değerlendirilmesi yolunu tamamen kapatacak ve sonuç alabilmeyi mümkün kılmayacak
şekilde kullanılmaması gerektiğini önemle vurgulamıştır. Bu bağlamda
uluslararası sözleşmelerin getirdiği güvencelerin gözetilmesi ve isim
değişikliği taleplerinin dile getirilebildiği ve sonuç alınabildiği etkili,
ulaşılabilir, öngörülebilir yolların oluşturulması gerekir. Bu yollar
vatandaşların yanında belirli ve sınırlı durumlarda yabancılar için de
sağlanmalıdır (Aslan Faruk Toprak,
§§ 39, 40).
27. Anayasa Mahkemesi, kamusal makamlarca takdir hakkı
kullanılırken Milletlerarası Ahvali Şahsiye Komisyonuna üye devletler
tarafından kişi hâlleri üzerine imzalanan uluslararası sözleşmelerin içerdiği
yükümlülüklerin ve kişilere tanıdığı güvencelerin dikkate alınması
gerekliliğinin üzerinde durmuştur (Aslan
Faruk Toprak, § 41).Kişilerin vatandaşlık ve nüfus kayıtlarında
meydana gelecek değişikliklerin izlenmesi, sorunların çözümünün sağlanması ve
kişi hâllerinin korunması amacı doğrultusunda 1950 yılında kurulan ve
Türkiye’nin 1953 yılında üye olduğu Milletlerarası Ahvali Şahsiye Komisyonunun
imzaya açtığı uluslararası sözleşmelerden olan ve ülkemizde 16/2/1977 tarihinde
yürürlüğe giren 13/9/1973 tarihli ve 15226 sayılı Ad ve Soyadlarının Nüfus
Kütüklerine Yazılış Şekline İlişkin Sözleşme, nüfus kayıtlarının tutulmasına
ilişkin uluslararası standartların belirlendiği ve uygulanması konusunda taraf
devletleri yükümlülük altına sokan birtakım hükümler içermektedir. Söz konusu
Sözleşme ile kişinin kimliğinin belirlenmesinde temel olan isim ve soy
isimlerin kişi hâllerine ilişkin her türlü işlem ve belgelerde aslına uygun
olarak yazılıp kaydedilmesi, isim ve soy isimlerin yazılışında birliğin
sağlanması amaçlanmıştır (Aslan Faruk Toprak,
§ 59).
28. Türkiye'nin taraf olduğu Ad ve Soyadlarının Nüfus
Kütüklerine Yazılış Şekline İlişkin Sözleşme'nin 6. maddesinde; ilgili ulusal
makamlar tarafından nüfus kütüğüne işlenen iki veya daha fazla kayıtta, bir
kişi hakkında değişik ad veya soyadlarının belirtildiği durumda yetkili ulusal
makamların söz konusu farklılığın giderilmesi için gerekli hâllerde tedbirler
alacağı ve bu doğrultuda taraf devletlerin aralarında doğrudan doğruya
yazışabilecekleri vurgulanmaktadır. Anılan hüküm, aynı kişi hakkında açılmış
birden fazla nüfus kütüğünde ad veya soyadlarının birbirinden farklı
gösterildiği durumlarda bu kişilere uluslararası düzeyde asgari bir güvence
sağlamaktadır. Söz konusu sözleşme, somut olayın koşullarının isim
farklılıkların giderilmesini gerekli kılan bir hâl içerip içermediğinin taraf
devletlerce irdelenmesini gerektirmektedir. Bu bağlamda gerekli bir hâlin varlığının
tespit edilmesi durumunda isim farklılıklarının giderilmesine yönelik olarak
taraf devletlerin yükümlülüklerini yerine getirmesi beklenir. Bununla birlikte
devletlerin somut olayın özelliklerine uygulanacak yöntemin belirlenmesi
konusunda takdir yetkileri vardır. Ancak söz konusu takdir yetkisi, devletlerin
farklılıkların giderilmesi için tedbir almaları yükümlülüğünü ortadan
kaldıracak şekilde yorumlanamaz (Hacı Ahmet
Eskikanbur, § 36).
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
29. Somut olayda Türk olan ve Avusturya vatandaşlığı taşıyan
başvurucunun her iki ülkenin nüfus kaydında farklı isminin bulunduğu
anlaşılmaktadır. Başvurucu, doğumundan itibaren yaşadığı ülke olan Avusturya
resmi kayıtlarında isminin sadece Kağan
olarak yer aldığını, Türkiye nüfus kayıtlarında ise Kağan Osman olarak belirtildiğini, bu durumun özel ve iş
hayatında zorluklara sebep olduğunu belirterek Türkiye nüfus kayıtlarında
düzeltme yapılmasını talep etmiştir.
30. Başvurucunun talebi derece mahkemeleri tarafından “nüfus kayıtları kapalı olan kişilerin kişisel
durumlarında meydana gelen değişiklerin ancak kaydın yeniden açılmasıyla
işlenebileceği, kapalı kayıttaki bilgileri değiştirecek mahiyette değişiklik
yapılmasının mümkün olmadığı” şeklindeki gerekçeyle reddedilmiştir.
31. Anayasa Mahkemesi aynı konuya ilişkin verdiği Aslan Faruk Toprak kararında 5490 sayılı
Kanun’un 14. maddesinin başvuru konusu somut olaydaki şekliyle yorumlanması
durumunda, vatandaşlıktan çıkan kişilerin kapatılan nüfus kayıtları üzerinde
isim değişikliği talebinde bulunabilmeleri imkânının tamamen ortadan
kaldırılmış olacağını, bu durumun söz konusu kişiler açısından mağduriyetlere
neden olduğunu vurgulamıştır. Kararda, derece mahkemeleri tarafından katı
yorumdan kaçınılması, ulusal ve uluslararası düzenlenmeler dikkate alınarak
nüfus kayıtları arasındaki farklılıkların giderilmesine ve şikâyetin çözümüne
imkân sağlayacak şekilde adımlar atılması gereğine dikkat çekilmiştir (Aslan Faruk Toprak, § 58,§§ 66-67).
32. Başvuru konusu yargılamada başvurucunun mağduriyetinin
giderilmesine imkân veren güvenceleri içeren Ad ve Soyadlarının Nüfus
Kütüklerine Yazılış Şekline İlişkin Sözleşme’nin 6. maddesinin dikkate
alınmadığı ve isim farklılığının giderilmesini gerekli kılan bir hâlin bulunup
bulunmadığı hususu irdelenmeden davanın reddine karar verildiği
anlaşılmaktadır. Dolayısıyla derece mahkemelerinin somut olaydaki yorum ve
yaklaşımının başvurucunun mağduriyetini gidermediği, usulüne göre yürürlüğe
girmiş temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşme hükümlerinin
mahkeme kararlarında gözönünde bulundurulmadığı görülmektedir. Söz konusu
yargısal yaklaşımın bu hâliyle kamunun ve bireyin çatışan çıkarları karşısında
ölçülü ve adil bir denge kurmadığı açıktır.
33. Buna göre isim konusundaki farklılıkların giderilmesine
yönelik olarak gerekli bir hâlin var olup olmadığı hususu irdelenmeksizin ve
temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmeler dikkate alınmaksızın
derece mahkemeleri tarafından başvurucunun isim tashihi talebinin reddedilmesi
nedeniyle özel hayata saygı hakkı yönünden devletin pozitif yükümlülüklerinin
yerine getirilmediği sonucuna ulaşılmıştır.
34. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 20.
maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine
karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
35. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının ilgili kısmı ve (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
36. Başvurucu ihlalin tespitini istemiş ve yargılamanın
yenilenmesine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
37. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Doğan kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan
kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018,
[GK]). Mahkeme diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının
yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı
anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle
sonuçlanacağına da işaret etmiştir(Aligül
Alkaya ve diğerleri, B.No: 2016/12506, 7/11/2019).
38. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin, yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§
55, 57).
39. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda Anayasa
Mahkemesi, 6216 sayılı Kanunun 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile
İçtüzük’ün 79. maddesinin 1 numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın
bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme,
usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan
kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya
özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi
tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde,
usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili
mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir
takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan
mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden
ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir. (Mehmet Doğan, §§ 58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri, §§ 57-59,
66-67).
40. İncelenen başvuruda temel hak ve özgürlüklere ilişkin
uluslararası sözleşmeler dikkate alınmaksızın derece mahkemeleri tarafından
başvurucunun soyadı değişikliği talebinin reddedilmesi nedeniyle özel hayata
saygı hakkı yönünden devletin pozitif yükümlülüklerinin yerine getirilmediği
sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı
anlaşılmaktadır.
41. Bu durumda özel hayata saygı hakkının ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü
düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına
göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda
yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini
ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere
uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin
yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 12. Sulh Hukuk Mahkemesine
gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
42. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harç ve 3.000
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata
saygı hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin özel hayata saygı hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere
İstanbul 12. Sulh Hukuk Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE (E.2015/1377, K.2016/81
sayılı dava dosyasıyla ilgilidir.),
D. 257,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
3.257,50 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için YASAL FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
15/1/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.