TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
HÜSEYİN EKİNCİ BAŞVURUSU (2)
(Başvuru Numarası: 2017/29200)
Karar Tarihi: 9/1/2020
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Hicabi DURSUN
Kadir ÖZKAYA
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör
Ali Rıza SÖNMEZ
Başvurucu
Hüseyin EKİNCİ
Vekili
Av. Ali TOKUL
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; gözaltı ve tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması, tutuklama ve tutukluluğun devamı kararlarının gerekçesiz olması, tutukluluk hâlinin makul süreyi aşması, tutukluluğun devamı ve itirazın reddine dair kararların bağımsız ve tarafsız olmayan bir hâkimlik tarafından verilmesi, tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapılması, soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması, tutukluluk incelemeleri öncesinde sunulan savcılık talebinin ve tutukluluk incelemesi sırasında alınan savcılık görüşünün bildirilmemesi, mesleği nedeniyle hakkında öngörülen özel soruşturma usulünün uygulanmaması, tahliye ve tutukluluğun devamı kararlarına itiraz taleplerinin değerlendirilmemesi, tutukluluk incelemeleri ile itiraz sonucu verilen kararların tebliğ edilmemesi nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, yargılamayı yürüten ağır ceza mahkemesinin doğal hâkim ilkesine aykırı olması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 29/6/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca kabul edilebilirlik konusunda oybirliği sağlanamadığından kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Türkiye 15/7/2016 tarihinde askerî darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış ve bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl ilan edilmiştir. Olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihinde son bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
9. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY ile bağlantılı olan ve aralarında yargı mensuplarının da bulunduğu çok sayıda kişi hakkında Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından soruşturma başlatılmıştır. Bu kapsamda teşebbüsün savuşturulduğu gün Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca -aralarında Yüksek Mahkeme üyelerinin de bulunduğu- üç bine yakın yargı mensubu hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılarının bulunduğu iddiasıyla başlatılan soruşturmada bu kişilerin büyük bölümü hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirlerine başvurulmuştur (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 51, 350).
10. İstanbul Anadolu Adliyesinde hâkim olarak görev yapan başvurucu hakkında 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından ağır cezalık suçüstü hâli bulunduğu değerlendirilerek FETÖ/PDY'nin hiyerarşik yapılanmasında yer aldığı iddiasıyla soruşturma başlatılmıştır.
11. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) İkinci Dairesi 16/7/2016 tarihinde başvurucunun görevden uzaklaştırılmasına, HSYK Genel Kurulu ise 24/8/2016 tarihinde başvurucunun meslekten çıkarılmasına karar vermiştir.
12. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının HSYK kararıyla görevden uzaklaştırılanlar hakkında soruşturma işlemlerinin yapılması yönündeki yazısı üzerine başvurucu, İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığının talimatıyla 18/7/2016 tarihinde gözaltına alınmıştır.
13. Başvurucu 18/7/2016 tarihinde, tutuklanması istemiyle İstanbul Anadolu 1. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk edilmiştir. İstanbul Anadolu 1. Sulh Ceza Hâkimliği 21/7/2016 tarihli kararıyla başvurucunun anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme ve silahlı terör örgütüne üye olma suçlarından ayrı ayrı tutuklanmasına karar vermiştir.
14. Başvurucu tutuklama kararına itiraz etmiş, İstanbul Anadolu 2. Sulh Ceza Hâkimliği 3/8/2016 tarihinde itirazı kesin olarak reddetmiştir.
15. İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı, soruşturmanın Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülmesi gerektiğini belirterek 19/8/2016 tarihinde yetkisizlik kararı vermiştir.
16. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, 6/1/2017 tarihli ve 29940 Mükerrer sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 680 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin 7. maddesi ile 24/2/1983 tarihli ve 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu'nun 93/1. maddesinde, hâkim ve savcıların kişisel suçları hakkında soruşturma yapma yetkisinin ilgilinin görev yaptığı yerin bağlı olduğu bölge adliye mahkemesinin bulunduğu yerdeki il Cumhuriyet başsavcılığına ait olduğu şeklinde değişiklik yapılmış olması gerekçesiyle 12/1/2017 tarihinde yetkisizlik kararı vererek dosyayı İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir.
17. İstanbul 8. Sulh Ceza Hâkimliği 28/4/2017 tarihinde, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 27/4/2017 tarihli talebi üzerine başvurucunun tutukluluk durumunu incelemiş ve tutukluluğun devamına karar vermiştir.
18. Başvurucu anılan karara 8/5/2017 tarihinde itiraz etmiş, İstanbul 9. Sulh Ceza Hâkimliğince 18/5/2017 tarihinde itirazın kesin olarak reddine karar verilmiştir.
19. Başvurucu, anılan kararı 30/5/2017 tarihinde öğrenmiştir.
20. Başvurucu 29/6/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
21. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 25/9/2017 tarihli iddianame ile başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle İstanbul 35. Ağır Ceza Mahkemesinde (Mahkeme) kamu davası açmıştır.
22. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca başvurucu hakkında anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçundan 25/9/2017 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesinin yanı sıra aynı gün başvurucunun anılan suçtan 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 103. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre resen tahliyesine de karar verilmiştir.
23. Mahkeme 4/10/2017 tarihinde iddianamenin kabulüne karar vermiştir. Başvurucu hakkındaki yargılama, Mahkemenin E.2017/53 sayılı dosyası üzerinden sürdürülmüştür.
24. Mahkemece 13/11/2018 tarihli duruşmada başvurucunun tahliyesine karar verilmiştir.
25. Yapılan yargılama sonunda Mahkemenin 8/1/2020 tarihli kararıyla başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 7 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına hükmedilmiştir. Anılan karara karşı istinaf yoluna başvurulmuş olup bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla yargılama dosyası ilk derece mahkemesindedir.
26. Başvurucu; hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki olmaması, tutuklama ve tutukluluğun devamı kararlarının gerekçesiz olması, tutukluluk hâlinin makul süreyi aşması,tutukluluğun devamı ve itirazın reddine dair kararların bağımsız ve tarafsız olmayan bir hâkimlik tarafından verilmesi, tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapılması, soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması, tutukluluk incelemeleri öncesinde sunulan Savcılık talebinin ve tutukluluk incelemesi sırasında alınan Savcılık görüşünün bildirilmemesi, mesleği nedeniyle hakkında öngörülen özel soruşturma usulünün uygulanmaması, tahliye ve tutukluluğun devamı kararlarına itiraz taleplerinin değerlendirilmemesi nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini belirterek Anayasa Mahkemesine muhtelif tarihlerde bireysel başvuruda (B. No: 2016/69931, 2017/23784, 2017/32952, 2017/35542, 2017/37749, 2018/6698, 2018/10178) bulunmuştur.
27. Anayasa Mahkemesi, yukarıda sayı numaraları belirtilen bireysel başvuru dosyalarının aralarında kişi ve konu yönünden hukuki irtibat bulunması nedeniyle birleştirilmesine ve incelemenin 2016/69931 numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden yapılmasına 8/6/2018 tarihindekarar vermiştir.
28. Anayasa Mahkemesi İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonca 27/7/2018 tarihinde yapılan inceleme sonucunda tutuklamanın hukuki olmadığına, soruşturma dosyasına erişimin kısıtlandığına, tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapıldığına, sulh ceza hâkimliklerinin yapısına ve mesleği nedeniyle özel soruşturma usulü uygulanmamasına ilişkin iddialar yönünden açıkça dayanaktan yoksun olması, tutukluluk incelemeleri öncesinde sunulan Savcılık talebinin ve tutukluluk incelemesi sırasında alınan Savcılık görüşünün bildirilmediğine ilişkin iddia yönünden anayasal ve kişisel önemden yoksun olması, tahliye ve tutukluluğun devamı kararlarına itiraz taleplerinin değerlendirilmediği iddiası yönünden ise başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle başvurunun kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir (B. No: 2016/69931).
IV. İLGİLİ HUKUK
29. İlgili hukuk için bkz. Salih Sönmez (B. No: 2016/25431, 28/11/2018, §§ 33-56) başvurusu hakkında verilen karar.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
30. Mahkemenin 9/1/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım Talebi Yönünden
31. Başvurucu,bireysel başvuru harç ve masraflarını karşılayacak geliri olmadığını beyan ederek adli yardım talebinde bulunmuştur.
32. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Gözaltına Almanın Hukuka Aykırı Olduğuna İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
33. Başvurucu, şartları oluşmadığı hâlde hakkında gözaltı tedbiri uygulanması nedeniyle Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
34. Bakanlık, adli mercilerce gerekçeleri belirtilmek suretiyle başvurucu hakkında gözaltına alma kararı verildiğinden anılan tedbirin uygulanmasının keyfî olmadığını belirtmiştir.
35. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı cevabında özetle gözaltına alma tedbirinin somut bir delil ve suçüstü hâli olmaksızın hukuka aykırı bir biçimde uygulandığını ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
36. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).
37. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı süresinin aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47).
38. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolunun başvurucunun durumuna uygun, telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yolu olduğu ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.
39. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun hukuka aykırı olarak gözaltına alındığı iddiasıyla ilgili olarak yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tutukluluğun Makul Süreyi Aştığına İlişkin İddia
40. Başvurucu; tutukluluk hâlinin hukuka aykırı bir şekilde uzatıldığını,tutukluluğun devamına ilişkin kararların gerekçeden yoksun olduğunu, bu kararlarda tutuklama nedenlerinin somut olgulara dayalı olarak açıklanmadığını, kendisi yönünden bir kişiselleştirme yapılmadığını ve adli kontrolün yetersiz kalma nedenlerinin gösterilmediğini, tutukluluğa yönelik itirazlarının da gerekçesiz bir şekilde reddedildiğini, dolayısıyla somut hiçbir neden gösterilmeden matbu gerekçelerle sürdürülen tutukluluğun makul süreyi aştığını ve cezaya dönüştüğünü belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
41. Bakanlık görüşünde özetle başvurucu hakkında verilen tutukluluğa ilişkin tüm kararlarda gösterilen gerekçeler incelendiğinde başvurucunun tutukluluğunun keyfî olarak devam ettirildiğinin savunulamayacağı belirtilmiştir.
42. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında özetle tamamen matbu gerekçelerle tutukluluk hâlinin sürdürüldüğünü belirterek Bakanlık görüşünü kabul etmediğini ifade etmiştir.
43. Bireysel başvuru yolunun ikincillik niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§ 16, 17).
44. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucu tahliye edilmiş ise asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Erkam Abdurrahman Ak, B. No: 2014/8515, 28/9/2016, §§ 48-62; İrfan Gerçek, B. No: 2014/6500, 29/9/2016, §§ 33-45).
45. Somut olayda bireysel başvuruda bulunduktan sonra 13/11/2018 tarihinde tahliyesine karar verilen başvurucunun tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin iddiası, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak davada incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna göre başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi aştığının tespiti hâlinde görevli mahkemece başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolu başvurucunun durumuna uygun, telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yoludur ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmamaktadır.
46 Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluğun makul süreyi aştığı iddiasına ilişkin olarak yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Tutukluluk İncelemesi Sonunda Verilen Kararların Tebliğ Edilmediğine İlişkin İddia
47. Başvurucu, hakkında resen verilen tutukluluğun devamına ilişkin kararların kendisine tebliğ edilmediğini ileri sürmüştür.
48. Bakanlık, bu konuda görüş bildirmemiştir.
49. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanında, 2016 yılının Kasım ve Aralık ayları ile 2017 yılının Ocak ayında tutukluluğun devamına ilişkin verilen kararların kendisine tebliğ edilmemesi nedeniyle anılan kararlara karşı süresinde itiraz edebilme ve kararların hukuki denetimi için başvuru yollarına müracaat imkânının engellendiğini ifade etmiştir.
50. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini öncelikle yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara sunması ve bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir(İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
51. Suç isnadına bağlı olarak tutuklanan kişilerin tutukluluğun devamına yönelik bir kısım kararın tebliğ edilmediği iddiasının başvurucunun tahliyesine ya da mahkûmiyetine karar verilmesi hâlinde asıl davanın sonuçlanmasını beklemeden 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi hükümlerine göre tazminat talep etmesi mümkündür (Salih Sönmez, §§ 161-177; Özgür Arıbaş, B. No: 2015/2394, 31/10/2018, §§ 55-61). Anayasa Mahkemesi, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla tahliyesine karar verilen başvurucular yönünden anılan yolun tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Cafer Yıldız, B. No: 2014/9308, 9/1/2018, §§ 37-40; Yaşar Saçlı, B. No: 2014/9311, 24/1/2018, §§ 37-40).
52. Bireysel başvuruda bulunduktan sonra 13/11/2018 tarihinde tahliyesine karar verilen başvurucunun tutukluluk incelemeleri sonucunda verilen kararların kendisine tebliğ edilmemesi nedeniyle tutuklama işlemine karşı başvuru imkânlarından yararlandırılmadığına ilişkin iddiası 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak davada incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna göre başvurucunun tutukluluğa karşı başvuru imkânlarından yararlandırılmadığının tespiti hâlinde görevli mahkemece başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolu başvurucunun durumuna uygun, telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yoludur ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmamaktadır.
53. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
54. Başvurucu; hakkında isnat edilen suçtan dolayı yargılamanın, kanun hükmünde kararname ile yapılan değişiklik sonrasında görev yaptığı yerin bağlı olduğu bölge adliye mahkemesinin bulunduğu yerdeki il ağır ceza mahkemesine ait olması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
55. Bakanlık, bu konuda görüş bildirmemiştir.
2. Değerlendirme
56. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§ 16, 17).
57. Somut olayda, UYAP üzerinden yapılan inceleme sonucunda ihlal iddialarına konu olan davanın -bireysel başvuruyu inceleme tarihi itibarıyla-istinaf aşamasında derdest olduğu, bu anlamda işlemleri devam eden yargılama açısından hukuk sisteminde mevcut yargısal yolları tüketmeksizin bireysel başvuruda bulunulduğu anlaşılmaktadır.
58. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Diğer Hak İhlali İddiaları Yönünden
1. Başvurucunun İddiaları
59. Başvurucu; tutuklama tedbirinin hukuki olmaması, tutukluluğun devamı ve itirazın reddine dair kararların bağımsız ve tarafsız olmayan bir hâkimlik tarafından verilmesi, tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapılması, soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması, tutukluluk incelemeleri öncesinde sunulan Savcılık talebinin ve tutukluluk incelemesi sırasında alınan Savcılık görüşünün bildirilmemesi, mesleği nedeniyle hakkında öngörülen özel soruşturma usulünün uygulanmaması, tahliye ve tutukluluğun devamı kararlarına itiraz taleplerinin değerlendirilmemesi nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
60. Başvurucu, bu şikâyetlerini daha önce Anayasa Mahkemesine yaptığı bireysel başvurularda da dile getirmiştir (bkz. § 26).
61. Başvuru konusu somut olayda ileri sürülen bahse konu ihlal iddialarıyla ilgili olarak başvurucunun daha önce bireysel başvuruda bulunduğu ve anılan şikâyetlerine ilişkin 2016/69931 sayılı dosya üzerinden İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonca yapılan inceleme sonunda 27/7/2018 tarihinde kabul edilemezlik kararı verildiği (bkz. § 28) tespit edildiğinden başvurunun bu şikâyetler yönünden mükerrer başvuru niteliğinde olduğu anlaşılmıştır.
62. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısımlarının mükerrer başvuru niteliğinde olması nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. 1. Gözaltı tedbirinin hukuki olmaması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutukluluğun makul süreyi aşması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Tutukluluk incelemesi sonunda verilen kararların tebliğ edilmemesi dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Doğal hâkim güvencesi ilkesine aykırı işlem yapılması dolayısıyla adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Diğer hak ihlali iddiaları yönünden başvurunun mükerrer başvuru olması nedeniyle REDDİNE,
B. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 9/1/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.