TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
ALPTEKİN DÜVEN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2017/21885)
Karar Tarihi: 22/7/2020
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Hicabi DURSUN
Muammer TOPAL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör
M. Emin ŞAHİNER
Başvurucu
Alptekin DÜVEN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, yönetim kurulu üyesinin anonim şirketin sigorta prim borçlarından sorumlu tutulması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 27/4/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu 1960 yılında İzmir'de doğmuş olup İzmir'in Bornova ilçesinde ikamet etmektedir.
9. Başvurucu, radyo yayıncılığı alanında faaliyet gösteren A. Yayıncılık A.Ş.nin (Şirket) ortağıdır. Radyo yayıncılığı alanında faaliyet göstermek üzere kurulan Şirketin 30/6/2009 tarihli Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi'nde yer alan ilana göre sermayesi 50.000 TL olup bu sermaye her biri 1 TL kıymetinde olmak üzere 50.000 hisseye ayrılmıştır.
10. Başvurucu, 28.000 hisseli ortağı olduğu Şirketin 8/11/2006 tarihinde yapılan Olağan Genel Kurul Toplantısı'nda C.K. ve Y.A. ile birlikte Şirketin Yönetim Kurulu üyeliğine üç yıllığına seçilmiştir. Bu karar 20/11/2006 tarihinde ticaret siciline tescil edilmiş ve27/11/2006 tarihli Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi'nde ilan edilmiştir.
11. Şirket Yönetim Kurulu 2/11/2007 tarihli toplantısında, ilk Olağan Genel Kurulda ortakların tasvibine sunulmak üzere başvurucunun hisselerini B.B.ye tüm hak ve vecibeleriyle devretmesine, Yönetim Kurulu üyeliğinden istifa eden başvurucu yerine yeni ortak B.B.nin Yönetim Kurulu üyeliğine seçilmesine karar vermiştir. Şirket Yönetim Kurulunun Yönetim Kurulu Toplantı Tutanağı İzmir 21. Noterliğince 29/7/2009 tarihinde onanmıştır.
12. Şirket,2007 ve 2008yıllarındaOlağanGenelKurulToplantısı'nı yapmamıştır. Müteakiben 2/11/2007 tarihli mezkûr Yönetim Kurulu kararı, 13/8/2009 tarihli Genel Kurul toplantısında onaylanmıştır. Şirket Genel Kurulunun Olağan Genel Kurul Toplantı Tutanağı İzmir 21. Noterliğince 19/8/2009 tarihinde onanmıştır. Mezkûr karar dosya kapsamından anlaşılamayan bir tarihte ticaret siciline tescil edilmiş ve 27/4/2010 tarihli Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi'nde ilan edilmiştir.
13. Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı (SGK/Kurum) İzmir İl Müdürlüğü İzmir Şubesi; 2008 yılı Nisan, Mayıs ve Ekim ile 2010 yılı Ekim ayı dönemine ait 36.929,55 TL tutarındaki sosyal güvenlik primi, gecikme zammı ve idari para cezası borçları için Yönetim Kurulu üyesi sıfatıyla başvurucuya 2013/130884, 2013/130885, 2013/130886, 2013/130887 ve 2013/13088 numaralı ödeme emirleri göndermiştir. Ödeme emirleri 1/12/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucu, ödeme emirlerine konu sosyal güvenlik prim borçlarından sorumlu olmadığı iddiasıyla İzmir 9. İş Mahkemesinde (Mahkeme) 7/12/2015 tarihinde SGK Başkanlığı aleyhine kurum işleminin iptali istemli dava açmış ve ödeme emirlerinin de iptalini talep etmiştir. Başvurucu; dava dilekçesinde, Kurumun Şirketten alacağı tahsil yönünde işlem yapmadan kendisine üst düzey yönetici olarak ödeme emri göndermesinin kanuna aykırı olduğunu iddia etmiştir. Başvurucu, dilekçesinde ayrıca kamu alacağının Şirketten tahsil imkânı kalmamış ise o takdirde üst düzey yöneticilere ödeme emrinin gönderilebileceğini, Şirketin ise taşıt aracına Kurumca haciz konulduğunu, araç satılmadan, nakde dönüştürülmeden ve Şirketin mal varlığı kalmadığı ispat edilmeden üst düzey yöneticilere ödeme emrinin tebliğ edilemeyeceğini ileri sürmüştür.
15. Mahkeme, konu hakkında bilirkişi raporu tanzim ettirmiştir. Bilirkişinin 18/4/2016 tarihli raporunda, 13/1/2011 tarihli ve 6102 sayılı Ticaret Kanunu'nun 317. maddesi ile 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun 88. maddesi birlikte değerlendirilip başvurucunun Şirkette ortak olarak imzaya yetkili Yönetim Kurulu başkanı olduğu da dikkate alındığında işvereni ile birlikte üst düzey yönetici olarak Şirket borçlarından Şirket ortaklığından ve Yönetim Kurulu başkanlığından ayrıldığı tarihe kadar müştereken ve müteselsilen sorumlu olacağı belirtilmiştir. Raporda ayrıca Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun yerleşik içtihatlarına göre üst düzey yöneticiler hakkında takip başlatılması için şirket hakkında öncelikle takip başlatılmasının şart olmadığı, sadece hissedarlar yönünden takip başlatılabilmesi için şirket ve yöneticiler hakkındaki takiplerin sonuçsuz kalması gerektiğine işaret edilmiştir. Raporda sonuç olarak başvurucunun ödeme emirlerine konu Şirketin 13/8/2009 tarihinden sonraki borçlarından sorumlu olmadığı, önceki borçlardan ise Kuruma karşı üst düzey yönetici olarak sorumlu olduğu belirtilerek2008 yılına ilişkin ödeme emirlerinin iptal edilmemesi, buna karşın 2010 yılına ilişkin ödeme emirlerinin ise iptal edilmesi gerektiği ifade edilmiştir.
16. Mahkeme; bu raporu hükme esas alarak 2/5/2016 tarihinde 2010 yılına ilişkin ödeme emirlerinin iptalini, 2008 yılına ilişkin ödeme emirlerinin ise iptal edilmesinin gerekmediğini hüküm altına almak suretiyle davanın kısmen kabulüne kısmen reddine karar vermiştir. Başvurucu anılan kararın bozulması istemiyle 3/5/2016 tarihinde temyiz yoluna başvurmuştur. Başvurucu; temyiz dilekçesinde özetle bilirkişi raporuna yönelik itirazlarının yeterince dikkate alınmadığını, istifa eden yönetim kurulu üyesi ile üst düzey yöneticilerin istifasını tescil ve ilan yükümlülüğü bulunmadığından tescil ve ilanın şirketin yeni yönetim kurulu üyesi tarafından yapılması gerektiğini ve somut olayda da somut olayda da kamu borçlarından Şirketin -istifa ettiği tarih olan- 27/11/2007 tarihinden sonraki Yönetim Kurulu üyelerinin sorumluluklarının doğduğunu belirtmiştir. Başvurucunun temyiz ettiği karar Yargıtay 21. Hukuk Dairesince 9/3/2017 tarihinde onanmıştır.
17. Nihai karar, başvurucuya 30/3/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir.
18. Başvurucu 27/4/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. Mevzuat Hükümleri
19. 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı mülga Sosyal Sigortalar Kanunu'nun "Prim alınması" kenar başlıklı 72. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"İş kazalariyle meslek hastalıkları, hastalık, analık, malüllük, yaşlılık ve ölüm sigortalarının gerektirdiği her türlü yardım ve ödemelerle her çeşit yönetim giderlerini karşılamak üzere, Kurumca bu kanun hükümlerine göre prim alınır."
20. 506 sayılı mülga Kanun'un "Primlerin ödenmesi" kenar başlıklı 80. maddesinin birinci, beşinci, on birinci ve on ikinci fıkraları şöyledir:
"İşveren, bir ay içinde çalıştırdığı sigortalıların primlerine esas tutulacak kazançlar toplamı üzerinden bu Kanun gereğince hesaplanacak prim tutarlarını ücretlerinden kesmeye ve kendisine ait prim tutarlarını da bu miktara ekleyerek en geç ertesi ayin sonuna kadar Kuruma ödemeye mecburdur.
Kurumun süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usûlü Hakkında Kanunun 51 inci, 102 nci ve 106 ncı maddeleri hariç, diğer maddeleri uygulanır. Kurum, 6183 sayılı Kanunun uygulanmasında Maliye Bakanlığı ile diğer kamu kurum ve kuruluşları ve mercilere verilen yetkileri kullanır.
Sigorta primlerini haklı sebepleri olmaksızın birinci fıkrasında belirtilen süre içerisinde tahakkuk ve tediye etmeyen kamu kurum ve kuruluşlarının tahakkuk ve tediye ile görevli kamu görevlileri mesul muhasip, sayman ve tüzel kişiliğe haiz diğer işverenlerin üst düzeyindeki yönetici veya yetkilileri kuruma karşı, işverenleri ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludur."
21. 5510 sayılı Kanun'un "Prim alınması zorunluluğu" kenar başlıklı 79. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Kısa ve uzun vadeli sigortalar ile genel sağlık sigortası için, bu Kanunda öngörülen her türlü ödemeler ile yönetim giderlerini karşılamak üzere Kurum prim almak, ilgililer de prim ödemek zorundadır."
22. 5510 sayılı Kanun'un "Primlerin ödenmesi" kenar başlıklı 88. maddesinin birinci, on altıncı ve yirminci fıkraları şöyledir:
"4 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendinde belirtilen sigortalıları çalıştıran işveren, bir ay içinde çalıştırdığı sigortalıların primlerine esas tutulacak kazançlar toplamı üzerinden bu Kanun gereğince hesaplanacak sigortalı hissesi prim tutarlarını ücretlerinden keserek ve kendisine ait prim tutarlarını da bu tutara ekleyerek en geç Kurumca belirlenecek günün sonuna kadar Kuruma öder.
Kurumun sigorta primleri ve diğer alacakları haklı bir sebep olmaksızın bu Kanunda belirtilen sürelerde ödenmez ise kamu idarelerinin tahakkuk ve tediye ile görevli kamu görevlileri, tüzel kişiliği haiz diğer işverenlerin şirket yönetim kurulu üyeleri de dahil olmak üzere üst düzeydeki yönetici veya yetkilileri ile kanuni temsilcileri Kuruma karşı işverenleri ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludur."
23. 2/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun'un "Kanuni temsilcilerin sorumluluğu" kenar başlıklı mükerrer 35. maddesinin Anayasa Mahkemesince kısmen iptal edilmeden önceki hâli şöyledir:
"Tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, vakıflar ve cemaatler gibi tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin mal varlığından tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacakları, kanuni temsilcilerin ve tüzel kişiliği olmayan teşekkülü idare edenlerin şahsi mal varlıklarından bu Kanun hükümlerine göre tahsil edilir.
Bu madde hükmü, yabancı şahıs veya kurumların Türkiye’deki mümessilleri hakkında da uygulanır.
Tüzel kişilerin tasfiye haline girmiş veya tasfiye edilmiş olmaları, kanuni temsilcilerin tasfiyeye giriş tarihinden önceki zamanlara ait sorumluluklarını kaldırmaz.
Temsilciler, teşekkülü idare edenler veya mümessiller, bu madde gereğince ödedikleri tutarlar için asıl amme borçlusuna rücu edebilirler.
(Ek fıkra: 4/6/2008-5766/4 md.) Amme alacağının doğduğu ve ödenmesi gerektiği zamanlarda kanuni temsilci veya teşekkülü idare edenlerin farklı şahıslar olmaları halinde bu şahıslar, amme alacağının ödenmesinden müteselsilen sorumlu tutulur.
(Ek fıkra: 4/6/2008-5766/4 md.) Kanuni temsilcilerin sorumluluklarına dair 213 sayılı Vergi Usul Kanununda yer alan hükümler, bu maddede düzenlenen sorumluluğu ortadan kaldırmaz."
24. 29/6/1956 tarihli ve 6762 sayılı mülga Ticaret Kanunu'nun "İdare ve temsil" kenar başlıklı 317. maddesi şöyledir:
"Anonim şirket idare meclisi tarafından idare ve temsil olunur."
25. 13/1/2011 tarihli ve 6102 sayılı Ticaret Kanunu'nun "Yönetim ve temsil" kenar başlıklı 365. maddesi şöyledir:
"Anonim şirket, yönetim kurulu tarafından yönetilir ve temsil olunur. Kanundaki istisnai hükümler saklıdır."
26. 6102 sayılı Kanun'un "Toplantılar" kenar başlıklı 409. maddesinin ilk fıkrası şöyledir:
“(1) Genel kurullar olağan ve olağanüstü toplanır. Olağan toplantı her faaliyet dönemi sonundan itibaren üç ay içinde yapılır. Bu toplantılarda, organların seçimine, finansal tablolara, yönetim kurulunun yıllık raporuna, kârın kullanım şekline, dağıtılacak kâr ve kazanç paylarının oranlarının belirlenmesine, yönetim kurulu üyelerinin ibraları ile faaliyet dönemini ilgilendiren ve gerekli görülen diğer konulara ilişkin müzakere yapılır, karar alınır.”
2. Yargıtay İçtihatları
27. İlgili Yargıtay içtihadı için bkz. Erol Kesgin [GK], B. No: 2015/11192, 30/5/2019, §§ 27-30.
B. Uluslararası Hukuk
28. İlgili uluslararası hukuk için bkz. Erol Kesgin, §§ 31-36.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
29. Mahkemenin 22/7/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
30. Başvurucu, Yönetim Kurulu başkanlığını yaptığı Şirketin Yönetim Kurulu üyeliğinden 2/11/2007 tarihinde istifa etmiş olmasına ve yerine aynı tarihte üçüncü kişinin Yönetim Kurulu üyesi ve Yönetim Kurulu başkanı seçilmesine rağmen Şirketin sigorta prim borçlarından istifa tarihinden sonraki dönemler için de sorumlu tutulmasından yakınmaktadır. Diğer bir deyişle başvurucu 8/11/2006 ile 2/11/2007 tarihleri arasında Şirketin Yönetim Kurulu üyesi olduğunu belirterek 2008 yılı ve sonrası dönemlere ilişkin olarak Şirkete ait prim borçları nedeniyle sorumlu tutulmasının haksızlık olduğunu ileri sürmektedir. Başvurucuya göre Şirket hisselerini devrederek Yönetim Kurulu üyeliğinden istifa ettiği 27/1/2007 tarihinden sonraki dönemlere ilişkin Şirket prim borçlarından sorumlu tutulması hukuka aykırıdır.
31. Başvurucu ayrıca Mahkemenin hukuk kurallarını hatalı uyguladığını, bilirkişi raporlarına etkili şekilde itiraz etme imkânı bulamadığını, bu kapsamda ek rapor talebinin de derece mahkemelerince karşılanmadığını belirtmiştir. Başvurucu son olarak kamu kurumlarınca vergi mükellefleri ile prim mükellefleri hakkında farklı uygulama tesis edilmesinin ayrımcı bir muamele oluşturduğunu ifade etmiştir. Başvurucu, bu gerekçelerle adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
32. Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."
33. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu, adil yargılanma hakkı ile eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmektedir. Ancak başvurucunun Yönetim Kurulu üyeliğinden istifa ettiği tarihten sonraki dönemlere ilişkin olarak Şirketin prim borçlarından sorumlu tutulmasının haksızlık olduğu yönündeki şikâyetinin özü itibarıyla ilgili olduğu mülkiyet hakkının ihlali iddiası kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
34. Açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek bir neden de bulunmayan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Mülkün Varlığı
35. Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir." denilmek suretiyle mülkiyet hakkı güvenceye bağlanmıştır. Anayasa'nın anılan maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Bu bağlamda mülk olarak değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan menkul ve gayrimenkul mallar ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı ayni haklar ve fikrî hakların yanı sıra icrası kabil olan her türlü alacak da mülkiyet hakkının kapsamına dâhildir (Mahmut Duran ve diğerleri, B. No: 2014/11441, 1/2/2017, § 60).
36. Somut olayda belirli bir dönem için kanuni temsilcisi olduğu Şirkete ait kamu alacağının başvurucudan tahsili amacıyla ödeme emirleri düzenlenmiştir. Ödeme emri, içeriğindeki kamu alacağının borçlu tarafından ödenmesi buyruğunu havi bir idari işlemdir. Ödeme emrinin konusu, ihtiva ettiği kamu alacağının borçlu tarafından ödenmesi buyruğudur. Ödeme emri düzenlenmesindeki amaç, içerdiği alacağın borçlunun mal varlığından -mümkünse rızasıyla değilse cebren- tahsil edilmesi/alınmasıdır. Dolayısıyla ödeme emrinin borçlunun mal varlığını etkileyen/azaltan bir işlem olduğu anlaşılmaktadır. Borçlunun mal varlığındaki eksilmenin mülk teşkil edeceği açıktır.
b. Müdahalenin Varlığı ve Türü
37. Başvurucunun borçlu Şirketin sosyal güvenlik prim ve gecikme zammı borçlarından sorumlu tutulmasının mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği hususu kuşkusuzdur. Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında; vergi ve benzeri yükümlülükler ile sosyal güvenlik prim ve katkılarını belirlemeye, değiştirmeye ve ödenmesini güvence altına almaya yönelik müdahalelerin taşıdığı amaçlar dikkate alındığında devletin mülkiyetin kamu yararına kullanımını kontrol veya düzenlenmesi yetkisi kapsamında incelenmesi gerektiği kabul edilmiştir (Arif Sarıgül, B. No: 2013/8324, 23/2/2016, § 50; Narsan Plastik San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2013/6842, 20/4/2016, § 71). Somut olayda da başvurucunun Yönetim Kurulu üyesi olduğu gerekçesiyle Şirketin sosyal güvenlik prim ve gecikme zammı borçlarından sorumlu tutulması şeklindeki müdahalenin mülkiyetin kullanılmasının kontrolü veya düzenlenmesine ilişkin üçüncü kural çerçevesinde incelenmesi gerekmektedir.
c. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
38. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
39. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken Anayasa'nın temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 62).
i. Kanunilik
40. Sosyal güvenlik prim ve gecikme zammı borçlarının kanuni dayanağı olarak derece mahkemelerince başvuruya konu olay tarihi itibarıyla yürürlükte olan 506 sayılı mülga Kanun'u ilga eden 5510 sayılı Kanun'un 88. maddesi gösterilmiştir. Bu maddede, Kurumun sigorta primleri ve diğer alacaklarının haklı bir sebep olmaksızın belirtilen sürelerde ödenmemesi hâlinde şirket yönetim kurulu üyeleri de dâhil olmak üzere üst düzeydeki yönetici ve yetkilileri ile kurum temsilcilerinin müştereken ve müteselsilen sorumlu oldukları belirtilmiştir. Diğer taraftan 6183 sayılı Kanun'un mükerrer 35. maddesinde de tüzel kişilerden tahsil edilemeyen veya tahsil edilmeyeceği anlaşılan amme alacaklarının kanuni temsilcilerin şahsi mal varlıklarından tahsil edileceği belirtilmiştir.
41. Yargıtay, sigorta borçları sorumluluğunu düzenleyen 5510 sayılı Kanun'un 88. maddesinin 6183 sayılı Kanun hükümlerine göre daha özel bir düzenleme olduğunu gerekçe göstererek şirketten tahsil edilememe koşulu aranmadan söz konusu borçlar yönünden şirket temsilcilerinin şahsi sorumluluğuna gidilebileceğini kabul etmiştir (bkz. § 30). Buna göre söz konusu kanun hükmünün ulaşılabilir, belirli ve öngörülebilir olduğu dikkate alındığında müdahalenin kanuni bir dayanağının bulunduğu sonucuna varılmıştır.
ii. Meşru Amaç
42. Vergi ve sosyal güvenlik prim borçlarının ödenmesi için gerekli tedbirlerin alınması, bu kapsamda gerekli ve uygun araçların seçilmesinde kanun koyucunun geniş bir takdir yetkisi bulunmaktadır. Somut olayda Şirketin kamu borcunun belirli bir dönem için Yönetim Kurulu üyesi olan başvurucudan tahsili amacıyla ödeme emirleri düzenlenmiştir. Müdahaleyle ulaşılmak istenen amacın kamu alacağının tahsil imkânının artırılması olduğu söylenebilir. Kamu alacağının tahsilinin güvenceye bağlanması ve tahsil imkânının artırılmasında kamu yararının bulunduğu tartışmasızdır (benzer yönde bkz. AYM, E.2014/177, K.2015/49, 14/5/2015; E.2012/87, K.2014/41, 27/2/2014; E.2014/144, K.2015/29, 19/3/2015; E.2011/42, K.2013/60, 9/5/2013; E.1992/29, K.1993/23, 24/6/1993). Bu itibarla kamu alacağının tahsili amacıyla belirli bir dönem için Şirketin ortaklarından ve yöneticilerinden biri olan başvurucunun sorumluluğuna gidilmesinde kamu yararına dayalı meşru bir amacın mevcut olduğu sonucuna ulaşılmaktadır.
iii. Ölçülülük
(1) Genel İlkeler
43. Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında dikkate alınacak ölçütlerden biri olan ölçülülük, hukuk devleti ilkesinden doğmaktadır. Hukuk devletinde hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması istisnai bir yetki olduğundan bu yetki ancak durumun gerektirdiği ölçüde kullanılması koşuluyla haklı bir temele oturabilir. Bireylerin hak ve özgürlüklerinin somut koşulların gerektirdiğinden daha fazla sınırlandırılması kamu otoritelerine tanınan yetkinin aşılması anlamına geleceğinden hukuk devletiyle bağdaşmaz (AYM, E.2013/95, K.2014/176, 13/11/2014).
44. Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir. Öngörülen tedbirin, ulaşılmak istenen kamu yararı karşısında maliki olağandışı ve aşırı bir yük altına sokması durumunda müdahalenin orantılı ve dolayısıyla ölçülü olduğundan söz edilemez (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2012/102, K.2012/207, 27/12/2012; E.2012/149, K.2013/63, 22/5/2013; E.2013/32, K.2013/112, 10/10/2013; E.2013/15, K.2013/131, 14/11/2013; E.2013/158, K.2014/68, 27/3/2014; E.2013/66, K.2014/19, 29/1/2014; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2015/43, K.2015/101, 12/11/2015; E.2016/16, K.2016/37, 5/5/2016; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).
45. Kanun koyucu, amme alacağını güvenceye almak ve tahsil imkânını artırmak bakımından sorumluluğun yaygınlaştırılması yoluna gidebileceği gibi müteselsil sorumluluk da öngörebilir (AYM, E.2014/144, K.2015/29, 19/3/2015).
46. Maddi bir varlığı bulunmayan ve hukuk düzenince tüzel kişilik vasfı tanınan ticari şirketlerin hukuki iş ve işlemleri; bunlar adına, bunların yönetim ve idaresinden sorumlu gerçek kişiler tarafından yapılır. Şirketin kanuni temsilcisi sayılan bu gerçek kişiler, temsil ettikleri tüzel kişiliğin hukuki işlemlerini yürütmek, personelini ve mal varlığını idare etmek, yatırım ve faaliyetlerinin yönünü tayin etmek, iktisadi ve mali durumunun gerektirdiği tedbirleri almak gibi imkân ve kudreti haizdir. Bununla bağlantılı olarak şirketin kamusal ödevlerini ifa etmek ve kamuya olan borçlarını kanuni süreleri içinde ödemek de kanuni temsilcinin temel ödevleri arasındadır. Kanuni temsilci, kamu alacağının doğmasına yol açan işlem veya fiilin nihai sorumluluğunu taşıyan kişi olup sahip olduğu imkân ve gücü kullanarak alacağı doğuran işlem veya fiilin ortaya çıkmasını önleyebilecek veya doğan kamu alacağının ödenmesini temin edebilecek en etkin konumdaki şirket personelidir. Bu nedenle ticari şirketleri yöneten ve şirketi temsilen iş ve işlemler yapan kanuni temsilcilerin, şirketten tahsil imkânı bulunamayan kamu alacaklarının müteselsil sorumluluk esasına göre ödemekle yükümlü kılınması yolunda yasal düzenleme yapılması mümkündür. Kanuni temsilciye tanınan yetki ve yüklenen ödevler gözetildiğinde ödenmeyen kamu borçlarından müteselsilen sorumlu tutulmasının kural olarak kanuni temsilciye aşırı ve olağanın dışında bir külfet yüklemediği anlaşılmaktadır (Ahmet Uğur Balkaner [GK],B. No: 2014/15237, 25/7/2017,§ 58).
47. Bununla birlikte kanuni temsilciye bu sıfatın tanıdığı kudret ve imkânların ötesinde bir sorumluluk yüklenmemelidir. Kanuni temsilcinin kanunda tanınan yetkiler çerçevesinde müdahale etme ve engelleme imkânına sahip olmadığı ve özellikle şirketin faaliyetleri üzerinde hâkimiyet kurmasına olanak bulunmadığı bir dönemde gerçekleşen birtakım fiil ve işlemlerden doğan kamu alacaklarının ödenmesinden sorumlu tutulması, -somut olayın koşulları çerçevesinde- kanuni temsilciye orantısız bir külfet yüklenmesi sonucunu doğurabilir (Ahmet Uğur Balkaner, § 59).
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
48. Somut olayda başvurucu, hissedar ortağı olduğu Şirketin 8/11/2006 tarihinde yapılan Olağan Genel Kurul Toplantısı'nda diğer iki kişi ile birlikte Şirket Yönetim Kurulu üyeliğine üç yıllığına seçilmiştir. Mezkûr karar 20/11/2006 tarihinde ticaret siciline tescil edilmiş ve 27/11/2006 tarihli Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi'nde de ilan edilmiştir. Müteakiben Şirket Yönetim Kurulu 2/11/2007 tarihli toplantısında, ilk Olağan Genel Kurulda ortakların tasvibine sunulmak üzere başvurucunun hisselerini B.B.ye devretmesine, Yönetim Kurulu üyeliğinden istifa eden başvurucu yerine yeni ortak B.B.nin Yönetim Kurulu üyeliğine seçilmesine karar vermiştir. Anılan toplantının tutanağı da noter tarafından 29/7/2009 tarihinde onanmıştır. Müteakiben 2/11/2007 tarihli mezkûr Yönetim Kurulu kararı, 13/8/2009 tarihli Genel Kurul Toplantısı'nda onaylanmıştır. Anılan toplantının tutanağı da noter tarafından 19/8/2009 tarihinde onanmıştır. Yine mezkûr karar dosya kapsamından anlaşılamayan bir tarihte ticaret siciline tescil edilmiş ve 27/4/2010 tarihli Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi'nde ilan edilmiştir.
49. Buna göre Şirketin 2008 yılı Nisan, Mayıs ve Ekim dönemlerine ilişkin sigorta prim borcunun olduğu ve başvurucunun bu borcun doğduğu ve ödenmesi gerektiği tarihlerde ticaret sicilinde ve Ticaret Sicili Gazetesi'nde Şirket yöneticisi olarak yer aldığı tartışmasızdır. Bununla birlikte başvurucu; esasında 2/11/2007 tarihinde hisselerini devredip Şirket Yönetim Kurulundan istifa ettiğinden anılan dönemlerde Şirketin kanuni temsilcisi olmadığını, dolayısıyla borcun ödenmesinde bir kusurunun bulunmadığını ve hisselerini devrettiği B.B.nin kanuni temsilci sıfatıyla borçtan sorumlu olması gerektiğini belirtmiştir.
50. Başvurucu, belirli bir dönem için kanuni temsilcisi bulunduğu Şirketin ödenmeyen kamu borçlarından sorumlu tutulmaktadır. Kanuni temsilcinin yönettiği şirkete ait borçlardan sorumlu tutulmasına yönelik düzenleme yapılması şirketi daha özenle yönetmesini ve şirketin kamusal yükümlülüklerini kanunlarda gösterilen usul ve esaslara uygun olarak ve zamanında yerine getirmesini temin etme amacı taşımaktadır. Diğer bir ifadeyle kanuni temsilciye mali sorumluluk yüklenmesiyle güdülen gaye, ekonomik ve ticari alanın başat aktörlerinden olan ticari şirketlerin faaliyetlerini düzenlemek ve kontrol etmektir (Ahmet Uğur Balkaner, § 49). Bu kapsamda gerek 506 sayılı mülga Kanun'un 80. maddesi gerekse 5510 sayılı Kanun'un 88. maddesi primlerin zamanında ve düzenli olarak tahsilini sağlamaya yöneliktir. Türk sosyal sigortalar sistemi, ağırlıklı olarak primli rejime dayanmaktadır. SGK'nın sosyal sigorta yardımlarını sağlaması da en önemli gelir kaynağı olan sigorta primlerinin zamanında ve eksiksiz olarak ödenmesine bağlıdır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 25/1/2017 tarihli ve E.2014/21-2323, K.2017/152 sayılı kararı).
51. Bu kapsamda prim alacaklarının etkin bir şekilde eksiksiz ve zamanında tahsilinin güvence altına alınabilmesi için tüm yönetim kurulu üyelerinin zamanında ve usulünce tahsil olmayan prim alacakları nedeniyle müştereken ve müteselsilen sorumlu tutulmalarının somut olaydaki uygulanma biçimiyle elverişli ve gerekli olduğu açıktır. Bu şekilde işverenin prim borcundan dolayı 5510 sayılı Kanun'un 88. maddesinde tanımlanan özel nitelikteki tüzel kişilerin şirket yönetim kurulu üyeleri de dâhil olmak üzere üst düzeydeki yönetici veya yetkilileri ile kanuni temsilcileri hakkında kuruma karşı işverenleri ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu olduklarına ilişkin kural getirilirken primlerin tahsilinin güvence altına alınması ve prim ödeme işinin özendirilmesi sağlanmaya çalışılmaktadır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 25/1/2017 tarihli ve E.2014/21-2323, K.2017/152 sayılı kararı).
52. Kamu alacağının doğrudan başvurucudan tahsil edilmesinin takip edilen kamu yararı amacını gerçekleştirmeye elverişli ve gerekli olduğunda kuşku bulunmadığı hususu bu şekilde tespit edildikten sonra ayrıca müdahalenin orantılı olup olmadığı da belirlenmelidir.
53. Buna göre öncelikle sosyal güvenlik prim ve gecikme zammı borçları için Yönetim Kurulu üyesi sıfatıyla başvurucuya gönderilen ödeme emirlerine karşı iddia ve savunmalarını etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağının tanınıp tanınmadığı değerlendirilmelidir. Kendisini avukat ile temsil ettiren başvurucu, ödeme emrine konu sosyal güvenlik prim borçlarından sorumlu olmadığı iddiasıyla Mahkemede SGK aleyhine kurum işleminin iptali istemli dava açmış ve ödeme emirlerinin de iptalini talep etmiş; davanın reddine ilişkin karara karşı da temyiz kanun yoluna başvurmuştur. Bu itibarla başvurucunun yargılama safhasında tüm iddia ve savunmalarını etkin bir biçimde ortaya koyabilme imkânına sahip olduğu anlaşılmaktadır.
54. Diğer yandan somut olayda başvurucu, ticaret sicili ve Ticaret Sicili Gazetesi'nde yer alan kayıtlarda yer verilen 8/11/2006 tarihli Olağan Genel Kurul kararına göre 8/11/2009 tarihine kadar Şirket Yönetim Kurulu üyesidir. Şirket Yönetim Kurulunun 2/11/2007 tarihli kararının içeriğine göre başvurucu her ne kadar hisselerini yeni Yönetim Kurulu üyesine de devretmek suretiyle Yönetim Kurulu üyeliğinden istifa etmiş olsa da anılan kararın prim borcunun doğduğu dönemlerde henüz Olağan Genel Kurulun onayına sunulmadığı görülmektedir. Üstelik mezkûr kararın alındığı toplantının tutanağı da yine başvurucunun prim borcunun doğduğu 2008 yılından sonraki bir tarihe tekabül eden 29/7/2009 tarihinde noterce onaylanmıştır. Bu arada başvurucunun hisse devri ve yöneticilikten istifa ettiği bilgisini içeren Yönetim Kurulu kararı da prim borcunun doğduğu dönemlerde henüz Olağan Genel Kurul toplanmadığı için 2008 yılında onaylanmamıştır. Bu durumda Şirketin mevzuat hükümlerine göre her hesap dönemi kapanışından sonra üç ay içinde gerçekleştirmesi gereken Olağan Genel Kurul Toplantısını süresinde de gerçekleştirmediği anlaşılmaktadır.
55. Kurumun, prim borcunun doğduğu tarihte prim borçlusunun tespiti noktasında uygulayacağı prosedürün ilk aşamasının ticaret sicili ve Ticaret Sicili Gazetesi'nde yer alan kayıtları kontrol etmek olduğu bilinmektedir. Bu noktada Kuruma prim borcunun doğduğu tarihte resmî sicil kayıtlarına yansımayan muhtemel şirket yönetici değişikliklerini Noterliklere yazı yazılması gibi farklı bilgi edinme kanallarını kullanmak suretiyle öğrenme ek yükümlülüğü yüklenemez. Kaldı ki somut olayda mezkûr Yönetim Kurulu kararının da Noterlik tarafından prim borcunun doğduğu tarihten sonrasına rastlayan 2009 yılında onaylandığı görülmektedir. Sonuç olarak somut olayda başvurucunun borcun doğduğu dönemlerde hâlâ ticaret sicili ve Ticaret Sicili Gazetesi'nde yer alan kayıtlara göre Yönetim Kurulu üyesi olarak yer aldığı ve önceki tarihli istifasının henüz Olağan Genel Kurulun tasvibine sunulmadığı dikkate alındığında Kurumun resmî kayıtlardaki bilgileri veri almak suretiyle başvurucunun sorumluluğuna gitmesinin makul karşılanması gerekir.
56. Öte yandan resmî kayıtlarda yer alan bilgilere göre sorumlu olduğu dönemler için Şirket Yönetim Kurulu üyesi sıfatıyla primlerin ödenmesinden işveren ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu olan başvurucu, hakkında yapılan takip nedeniyle takibe konu miktarı ödemiş olmakla külli halefiyet prensibi gereği idarenin yerine geçerek iç ilişkide diğer Şirket hissedarlarının payları nispetinde onlara rücu edebilecektir. Başvurucunun ayrıca kendi payına tekabül eden kısım için yaptığı ödeme için de Şirket tüzel kişiliğine rücu edebilme imkânı mevcuttur. Diğer bir deyişle başvurucunun bu imkânı ölçülülük anlamında etkili güvence teşkil etmektedir. Ayrıca yine hukuki imkân dâhilinde ve etkili bir güvence kapsamında başvurucunun, hisselerini devrettiği ve yeni Yönetim Kurulu üyesi olarak prim borcunun doğduğu dönemlerde gerçekte sorumlu olması gereken kişi olarak işaret ettiğiB.B.ye ödediği miktar itibarıyla rücu davası açabileceği hususunda da tereddüt bulunmamaktadır. Bundan başka başvurucunun Şirket yöneticiliğinden istifa ettiğine ilişkin bilgileri içeren Yönetim Kurulu kararının geç tescil edilmesinden ya da Şirket Olağan Genel Kurulunun süresinde toplanmamış olması nedeniyle mezkûr kararın onaylanamamak suretiyle resmiyet kazanamadığına ilişkin bir şikâyeti bulunmakta ise geç tescil ve Olağan Genel Kurulun süresinde toplanamamasında kusuru bulunan halihazırdaki yöneticilere karşı da dava açabileceği açıktır.
57. Sonuç olarak başvurucunun belirli bir dönem için kanuni temsilcisi bulunduğu Şirketin Yönetim Kurulu üyeliğinden ayrılmasının Ticaret Sicili Gazetesi'nde ilan edildiği tarihten sonraki döneme ait ödeme emirlerinin iptal edilmiş olduğu da gözetildiğinde, kendisinin görevde bulunduğu veya en azından üçüncü kişiler tarafından öyle kabul edilmesinin makul olduğu döneme ilişkin borçlardan sorumlu tutulmasının başvurucuya ölçüsüz bir külfet yüklemediği ve bu suretle mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kamu yararı ile malikin mülkiyet hakkı arasında gözetilmesi gereken adil dengeyi başvurucu aleyhine bozmadığı kanaatine varılmıştır.
58. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 22/7/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.