TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MURAT KALKAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/21904)
|
|
Karar Tarihi: 11/12/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Ceren Sedef EREN
|
Başvurucu
|
:
|
Murat KALKAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutukluluk sırasında bir din görevlisiyle görüşme
isteğinin kabul edilmemesi nedeniyle din özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 25/4/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Başvurucunun
Şikâyetine İlişkin Olaylar
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu, anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme
ve Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet
Yapılanmasına (FETÖ/PDY) üye olma suçlarından 17/7/2016 tarihinde
tutuklanmıştır. Başvurucu, başvuru tarihinde Osmaniye 1 No.lu T Tipi Kapalı
Ceza İnfaz Kurumunda (İnfaz Kurumu) anılan suçlardan tutuklu olarak
bulunmaktadır.
10. Ceza ve Tevkifevleri Genel
Müdürlüğünün (Genel Müdürlük) 28/7/2016 tarihliyazısı
ile ceza infaz kurumlarında FETÖ/PDY ile ilgili suçlardan tutuklu olarak
bulunanların ikinci bir talimata kadar bir din adamıyla görüşmeden yararlanma
imkânlarının durdurulması uygun görülmüştür.
11. Genel Müdürlüğün söz konusu yazısı uyarınca İnfaz Kurumu
İdare ve Gözlem Kurulu (Kurul) tarafından 9/8/2016 tarihinde, kurum güvenliği,
asayişi ve işleyişi dikkate alınarak diğer terör örgütü üyeleriyle
haberleşmelerinin engellenmesi amacıyla FETÖ/PDY üyeliğinden tutuklu
bulunanların ikinci bir talimata kadar bir din adamıyla görüşmeden yararlanma
imkânlarının durdurulmasına karar verilmiştir.
12. Başvurucu, tutuklu olarak bulunduğu süre içinde İslam
dininin Hanefi mezhebine mensup bir din adamıyla görüşmek, iletişim kurmak ya
da onlarca ziyaret edilmek istediğini Kurum idaresine ilettiğini belirtmiştir.
Başvurucu; söz konusu taleplerinin 9/8/2016 tarihli Kurul kararı gerekçe
gösterilerek sözlü olarak reddedildiğini, taleplerinin reddine dair yazılı
karar isteğinin de idarece kabul edilmediğini ifade etmiştir.
13. Başvurucu söz konusu talebinin sözlü olarak reddedilmesi
üzerine 13/3/2017 tarihinde Osmaniye İnfaz Hâkimliğine (Hâkimlik) şikâyette
bulunmuştur. Başvurucu şikâyet dilekçesinde, Anayasa'nın 24. maddesi uyarınca
dinini daha iyi öğrenebilmek için öncelikle Hanefi mezhebine mensup bir din
adamıyla görüşmek istediğini belirtmiştir.
14. Hâkimlik 14/3/2017 tarihinde şikâyeti reddetmiştir.
Hâkimlik, FETÖ/PDY ilgili suçlardan tutuklu bulunanların sayıca fazla olduğunu,
mevzuat gereği bir, üç ve yedi kişilik odalara yerleştirildiklerini, bu
kapsamda Kurumda güvenlik ve asayişin sağlanması amacıyla gerek aynı suç
grubuna mensup hükümlü ve tutuklular gerekse diğer hükümlü ve tutuklularla yan
yana getirilmemesi adına ikinci bir talimata kadar başvurucunun din adamı ile
görüştürülme talebinin reddine karar verildiğini belirtmiştir.
15. Başvurucu, Hâkimliğin ret kararına itiraz etmiştir. Osmaniye
2. Ağır Ceza Mahkemesi 4/4/2017 tarihinde itirazı reddetmiştir. Mahkeme şikâyet
konusu uygulamanın Kurumun güvenlik, asayiş ve işleyişi dikkate alınarak
FETÖ/PDY silahlı terör örgütü üyelerinin birbirleriyle haberleşmelerinin
engellenmesi amacıyla gerçekleştirildiğini belirtmiştir.
16. Başvurucu 25/4/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. Başvuru Tarihinden Sonra
Gelişen Olaylar
17. Genel Müdürlüğün 7/6/2018 tarihli yazısıyla, ceza infaz
kurumlarında FETÖ/PDY ile ilişkili tutuklu ve hükümlülerin din adamıyla
görüşmesi faaliyetlerine ilgili mevzuat kapsamında devam edilmesi gerektiği
bildirilmiştir. Bu doğrultuda söz konusu yazıda, hükümlü ve tutukluların suç ve
cezaları ile örgütsel konumlarının ceza infaz kurumu idareleri tarafından
dikkatli bir şekilde değerlendirilmesi vegerek
duyulması hâlinde ilgili faaliyete -örgütsel iletişime meydan vermeyecek şekilde-
personel nezaretinde veya kamera bulunan bölümlerde gerçekleştirilmesi
suretiyle devam edilmesi gerektiği belirtilmiştir.
18. Kurul 25/6/2018 tarihinde, ilgili mevzuat uyarınca İnfaz
Kurumunda bulunan her oda için ayrı ayrı belirlenen gün ve saatlerde, iki infaz
koruma memuru eşliğinde yapılmak suretiyle tüm hükümlü ve tutukluların Diyanet
İşleri Başkanlığı tarafından görevlendirilen din adamıyla görüşmeleri
uygulamasına devam edilmesine karar vermiştir. Anılan kararda iki infaz koruma
memuru eşliğinde yapılması gereken bu uygulamanın, kurumda terör örgütü üyeliği
suçundan sayıca fazla tutuklu bulunduğu ve bunların birbirleriyle
haberleşmelerinin engellenmesi, ayrıca kurumda yangın çıkarma, rehin alma,
isyan çıkarma ya da kurumdan firar etme gibi olası girişimlerin önüne geçilmesi
amaçlarıyla gerçekleştirildiği belirtilmiştir.
19. Bu kapsamda başvurucunun İnfaz Kurumunda bulunduğu odada İl
Müftülüğü tarafından görevlendirilen din adamı ile 5/7/2018 tarihinde saat
14.30 ile 15.30 arasında görüşme gerçekleştirdiği tutanak altına alınmıştır.
C. Olağanüstü Hâl
Durumuna İlişkin Olaylar
20. Türkiye 15 Temmuz 2016 gecesi silahlı darbe teşebbüsüyle
karşı karşıya kalmış ve Bakanlar Kurulu tarafından ülke genelinde 21/7/2016
tarihinden itibaren doksan gün süreyle olağanüstü hâl ilan edilmesine karar
verilmiştir. Olağanüstü hâl, 19/7/2018 tarihinde son bulmuştur (darbe
teşebbüsüne ilişkin süreç, olağanüstü hâlilanı ve
olağanüstü hâl döneminin gerektirdiği tedbirlere ilişkin detaylı açıklamalar
için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-20,
47-66).
21. Başvurucunun talepte bulunduğu tarihe kadar olağanüstü hâl
kapsamında, FETÖ/PDY ile ilişkili oldukları gerekçesiyle Diyanet İşleri
Başkanlığından 1.997 kamu görevlisi ihraç edilmiştir. Anılan tarihten İnfaz
Kurumunda din adamıyla görüşmelerin tekrar başladığı 25/6/2018 tarihine kadar
ise aynı gerekçeyle Diyanet İşleri Başkanlığının 1.093 personeli daha
olağanüstü hâl kapsamında ihraç edilmiştir.
22. Ayrıca başvurucunun talepte bulunduğu tarihe kadar ve
sonraki süreçte olağanüstü hâl kapsamında tutukluların ve hükümlülerin
güvenliğini, muhafazasını ve eğitimlerini sağlamakla görevli toplam 2.972 ceza
infaz kurumu personeli, FETÖ/PDY ile ilgileri nedeniyle kamu görevinden ihraç
edilmiştir.
23. Başvurucunun din adamıyla görüşme talebinin reddedilmesi
üzerine Hâkimliğe şikâyette bulunduğu tarihte, İnfaz Kurumunun 1.328 olan
toplam hükümlü ve tutuklu sayısının 656'sı FETÖ/PDY kapsamında tutukludur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
24. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfaz Hakkında Kanun'un "Din
ve vicdan hürriyeti" kenar başlıklı 70. maddesi şu şekildedir:
“(1)
Hükümlü, ceza infaz kurumunda, mensup bulunduğu dinin ibadetlerini, düzeni
bozmayacak ve çalışmayı engellemeyecek biçimde serbestçe yerine getirebilir ve
ibadette kullanılan eşyayı, dinî yaşamı bakımından zorunlu olan kitap ve
eserleri temin ve bulunduğu yerlerde muhafaza edebilir.
(2) Hükümlünün, mensup bulunduğu dinin görevlilerince
ziyaret edilmesine ve onlarla iletişim kurmasına, kurum güvenliğini tehlikeye
düşürmemek koşuluyla izin verilir. ”
25. 17/6/2005 tarihli ve 25848 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanarak yürürlüğe giren Hükümlü ve Tutukluların Ziyaret Edilmeleri
Hakkında Yönetmelik'in "Din adamları
tarafından ziyaret" kenar başlıklı 39. maddesi şu şekildedir:
"Türkiye Cumhuriyetinin
yetkili makamları tarafından faaliyetleri kabul edilmiş dinlerin resmî
temsilcileri veya din adamları, kendi dinlerine mensup hükümlü ve tutuklularla
istekleri halinde ve ceza infaz kurumunun güvenliğini tehlikeye düşürmemek
kaydıyla, Cumhuriyet başsavcılığının izniyle görüşebilir."
26. Bakanlık ile Diyanet İşleri Başkanlığı arasında 10/2/2011
tarihinde imzalanan Tutuklu ve Hükümlülerin Dinî ve Ahlaki Gelişimlerini
Sağlamaya Yönelik Protokol (Dinî Eğitim Protokolü) uyarınca ceza infaz
kurumlarında, din adamlarıyla görüşmeler de dâhil olmak üzere İslam dinine
mensup tutuklu ve hükümlülerin din hizmetleri ve ahlaki gelişim faaliyetleri
Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından görevlendirilen uzmanlarca
gerçekleştirilmektedir.
B. Uluslararası Hukuk
27. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Poltoratskiy/Ukrayna (B. No: 38812/97, 29/4/2003) ve Kuznetsov/Ukrayna (B. No: 39042/97, 29/4/2003) kararlarında, ceza infaz kurumunda mahkûm
olarak bulunan başvurucuların dinî inançları gereği bir rahiple görüşme
isteklerinin kabul edilmemesi şikâyetini Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin
(Sözleşme) 9. maddesinde öngörülen düşünce, vicdan
ve din özgürlüğü kapsamında incelemiştir (Poltoratskiy/Ukrayna, § 164; Kuznetsov/Ukrayna, § 144 ).
28. AİHM anılan kararlarda, başvuru tarihinde yürürlükte bulunan
mevzuata göre ölüm cezasına mahkûm edilmiş hükümlülerin bir rahiple
görüştürülüp görüştürülemeyeceklerine dair hiçbir hüküm öngörülmediğini
belirtmiş; bu nedenle başvuru konusu müdahalelerin kanunilik koşulunu
karşılamadığına, başvurucuların düşünce, vicdan ve din özgürlüklerinin ihlal
edildiğine karar vermiştir. Başvuru tarihinden yaklaşık iki yıl sonra ilgili
mevzuat değiştirilerek, ölüm cezasına mahkûm edilen hükümlülerin ibadet
etmelerine, dini kaynakları okumalarına ve bir rahiple görüşmelerine imkân
tanınmış olmasına rağmen AİHM başvuru tarihlerinde ve ilgili mevzuat değişene
kadar yaklaşık iki yıl boyunca başvurucuların rahiple görüşme taleplerinin
reddedilmesi şeklindeki müdahaleler yönünden kanunilik şartının gerçekleşmemiş
olmasını ihlal için yeterli görmüştür (Poltoratskiy/Ukrayna, §§ 169-171; Kuznetsov/Ukrayna, §§ 149-151 ).
29. AİHM, Mozer/Moldova Cumhuriyeti ve Rusya ([BD], B. No: 11138/10, 23/2/2016) kararında da
çalıştığı şirketi dolandırma suçundan tutuklu olarak ceza infaz kurumunda
bulunan başvurucunun dinî inancı kapsamında rahiple görüşme isteğinin iki kez
reddedilmesinin, izin verildiğinde ise yanlarında zorunlu olarak bir kurum
personeli bulundurulmasının düşünce, vicdan ve din özgürlüğünü ihlal ettiği
sonucuna ulaşmıştır (M, § 199).
30. AİHM söz konusu kararda, başvurucunun rahiple
görüştürülmemesi şeklindeki müdahalenin kanunilik şartını karşılayıp
karşılamadığının somut olay koşullarında açıkça belirlenemediğini ifade
etmiştir. Buna rağmen AİHM somut olayda, rahiple görüştürülmeme ve
görüştürüldüğünde yanlarında zorunlu olarak kurum görevlisi bulundurma şeklindeki
müdahalelerin meşru bir amaca yöneldiği ve amaçla orantılı olup olmadığı
konusunda yetkili otoriteler tarafından hiçbir sebep gösterilmediğini ve
değerlendirme yapılmadığını belirtmiştir (Mozer/Moldova Cumhuriyeti ve Rusya, §§ 197-199).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
31. Mahkemenin 11/12/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım Talebi
Yönünden
32. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler
dikkate alınarak, geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin yargılama
giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça
dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi
gerekir.
B. Din ve Vicdan
Özgürlüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
33. Başvurucu, tutuklu olarak bulunduğu ceza infaz kurumundayken
İslam dininin Hanefi mezhebine mensup bir din görevlisiyle görüşme isteğinin
reddedilmesi nedeniyle din özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
34. Bakanlık görüşünde, somut başvuru incelenirken öncelikle
15/7/2016 tarihinde FETÖ/PDY tarafından gerçekleştirilen darbe girişimi sonrası
ülkede olağanüstü hâl ilan edildiği ve bu süreçte ulusal güvenliğe yönelik
tehdit ile ülkenin içinde bulunduğu koşulların da değerlendirmede gözönünde tutulması gerektiği belirtilmiştir. Bakanlık, söz
konusu girişim sonrası birçok tutuklama gerçekleştirildiğini ve ceza infaz
kurumlarına FETÖ/PDY ile ilgili suçlardan birçok tutuklunun sevk edildiğini, bu
kapsamda söz konusu tutukluların moral ve motivasyonlarını yüksek tutarak
örgütsel bağlantılarını devam ettirmeye çalışabileceklerinin
değerlendirildiğini ifa etmiştir. Bakanlığa göre tutukluların kurumlarda her an
yangın, isyan, firar gibi toplu eylemlere zemin hazırlamak çabası içinde de
olabilecekleri dikkate alınmış ve başvuru konusu uygulama da dâhil olmak üzere
bazı tedbirler alınmıştır.
35. Bakanlık ayrıca, darbe girişimi sonrası dönemde ceza infaz
kurumu personeli ile din adamı olarak görevlendirilen Diyanet İşleri Başkanlığı
personelinin de aralarında bulunduğu birçok kamu görevlisinin FETÖ/PDY ile
ilişkili bulunduğu gerekçesiyle ihraç edildiğini ifade etmiştir. Bu kapsamda
Bakanlık, dönemin özelliği itibarıyla başvuru tarihinde söz konusu personelin
güvenilirliği hakkında yeterli bilgi bulunmaması nedeniyle örgütsel faaliyetin
ve iletişimin engellenmesi, devam eden soruşturmaların selameti ve ceza infaz
kurumlarının güvenliğini sağlamak amacıyla bu tür önlemlere başvurulduğunu
belirtmiştir.
2. Değerlendirme
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
36. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan din özgürlüğünün
ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı
37. 5275 sayılı Kanun'un 70. maddesinin (2) numaralı fıkrasında,
hükümlülerin mensup bulundukları dinin görevlilerince ziyaret edilmesine ve
onlarla iletişim kurmasına kurum güvenliğini tehlikeye düşürmemek koşuluyla
izin verileceği hükme bağlanmıştır. Bu kapsamda, İslam dinine mensup olduğu
anlaşılan başvurucunun bir din adamıyla görüşme talebinin, İslam dininin açığa
vurulabilir nitelikte bir yönünü oluşturup oluşturmadığı konusunda bir
değerlendirme yapılmasına gerek olmaksızın Anayasa'nın 24. maddesi kapsamında
kaldığının kabul edilmesi gerekir (bu konuda bir değerlendirme için bkz. Tuğba Arslan [GK], B. No: 2014/256,
25/6/2014, §§ 62-74). Dolayısıyla başvuru tarihinde ceza infaz kurumunda
tutuklu olarak bulunan başvurucunun bir din adamıyla görüşme talebinin Kurum
idaresince reddedilmesiyle başvurucunun din özgürlüğüne müdahalede
bulunulmuştur.
38. Başvurunun incelenmesinde dikkate alınacak Anayasa'nın 24.
maddesi şu şekildedir:
" Herkes, vicdan, dinî
inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir.
14 üncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dinî âyin ve törenler serbesttir.
Kimse, ibadete, dinî âyin
ve törenlere katılmaya, dinî inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dinî
inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz.
Din ve ahlâk eğitim ve öğretimi Devletin
gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlâk öğretimi ilk ve
ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun
dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de
kanunî temsilcisinin talebine bağlıdır.
Kimse, Devletin sosyal, ekonomik, siyasî veya
hukukî temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasî
veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun,
dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve
kötüye kullanamaz. "
ii. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
39. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar
başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya
olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl
edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin
kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen
güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen
ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne
dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz
ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu
mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
40. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin
uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları
incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere
ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191).
Başvuru konusu olayda, ceza infaz kurumunda tutuklu olarak bulunan başvurucunun
bir din adamıyla görüşme talebinin reddine ilişkin müdahalenin, olağanüstü hâl
ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğu değerlendirilmiştir.
41. Bu itibarla başvurucunun din adamıyla görüşme talebinin
reddedilmesine ilişkin inceleme Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında
yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle sınırlamanın Anayasa'nın 13. ve
24. maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek,
aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu
aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı bağlamında bkz. Aydın Yavuz
ve diğerleri, §§ 193-195, 242; eğitim hakkı bağlamında bkz. Mehmet Ali Eneze, B. No: 2017/35352,
23/5/2018, § 31; aile hayatına saygı hakkı ve haberleşme hürriyeti bağlamında
bkz. Bayram Sivri, B. No:
2017/34955, 3/7/2018, § 47 ).
42. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel
hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili
maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir.
Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve
lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
43. Sınırlamanın Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ve somut
başvuruya uygun düşen kanun tarafından öngörülme, Anayasa'nın 24. maddesinde
belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma ve demokratik
toplum düzeninin gereklerine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
44. Müdahaleye dayanak olan 5275 sayılı Kanun'un 70. maddesinin
(2) numaralı fıkrasının kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna
varılmıştır.
(2) Meşru
Amaç
45. Başvuru konusu olayda, başvurucunun din özgürlüğüne yapılan
müdahalenin amacının ceza infaz kurumunun güvenliğini sağlamak olduğu açıktır.
Söz konusu amacın anayasal bakımdan meşru olduğu değerlendirilmiştir (Ahmet Sil, B. No: 2017/24331, 9/5/2018, § 30).
(3) Demokratik
Toplum DüzenininGereklerine Uygunluk
(a) Genel
İlkeler
(i) Demokratik
Toplum Düzeninde Din ve Vicdan Özgürlüğü
46. Din ve vicdan özgürlüğü, Anayasa'nın 2. maddesinde ifadesini
bulan demokratik devletin vazgeçilmez unsurlarındandır. Din ve vicdan
özgürlüğünün demokratik toplumun temellerinden biri olmasının kökeninde dinin
hem bir dine bağlı olan bireyler tarafından hayatı anlama ve anlamlandırmada
başvurdukları temel kaynaklardan biri olması hem de toplumsal yaşamın şekillenmesinde
önemli bir işlev görmesi bulunmaktadır. Bu işlev sebebiyle uluslararası
düzlemde dinlerin özgürlükler karşısındaki konumlarından bağımsız olarak
bireylerin belli ölçüler içinde din özgürlüğüne sahip olduğu kabul edilmiştir.
Diğer özgürlükler gibi din özgürlüğü de uzun ve zorlu bir sürecin sonucunda
belli yasal ve anayasal güvencelere sahip kılınmıştır. Nitekim din özgürlüğü,
evrensel ve bölgesel düzeyde insan haklarına ilişkin uluslararası bildiri ve
sözleşmelerin birçoğunda korunan bir haktır (Tuğba
Arslan, § 52; Esra Nur Özbey,
§ 44).
47. Anayasa'nın 24. maddesinin koruduğu hakkın vazgeçilmez
olması, din özgürlüğünün hukukun üstünlüğüne dayanan, etkili ve anlamlı bir
demokrasinin temellerinin kurulması ve sürdürülmesi için hayati öneme sahip
olması nedeniyledir. Öte yandan din özgürlüğü ancak tanıma, çoğulculuk ve
tarafsızlık anlayışı ile temellendirilen bir demokraside korunabilir (Tuğba Arslan, § 53; Esra Nur Özbey, § 45).
48. Anayasa’nın 24. maddesi, kişinin herhangi bir inanca sahip olmasını
veya olmamasını, inancını serbestçe değiştirebilmesini, inancını açıklamaya
zorlanamamasını, bunlardan dolayı kınanmamasını ve baskı altına alınmamasını
güvence altına alarak din ve vicdan özgürlüğünün içsel alanını koruma altına
almıştır. Aynı şekilde söz konusu hükümde öğretim, uygulama, tek başına veya
topluca ibadet ve ayin yapmak suretiyle dinini ya da inancını açığa vurma
hakkının öngörülmesiyle din ve vicdan özgürlüğünün dışsal alanı da tanınarak
koruma altına alınmıştır (Tuğba Arslan,
§ 57).
(ii) Hükümlü
ve Tutukluların Din ve Vicdan Özgürlüğü
49. Hükümlü ve tutuklular, Anayasa'da korunan temel hak ve
hürriyetlerin tamamına kural olarak sahiptir (Mehmet
Reşit Arslan ve diğerleri, B. No: 2013/583, 10/12/2014, § 65; Hüseyin Sürensoy,
B. No: 2013/749, 6/10/2015, § 44; Ahmet
Temiz (6), B. No: 2014/10213, 1/2/2017, § 33). Bu bağlamda tutuklu
olarak ceza infaz kurumunda bulunan başvurucunun bir din adamıyla görüşme
talebi deAnayasa'nın 24. maddesi uyarınca din ve
vicdan özgürlüğünün dışsal alanı kapsamında koruma altındadır.
(iii) Müdahalenin
Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygun Olması
50. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik
toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal
ihtiyacı karşılaması ve orantılı bir müdahale olması gerekir. Açıktır ki bu
başlık altındaki değerlendirme, sınırlamanın amacı ile bu amacı gerçekleştirmek
üzere başvurulan araç arasındaki ilişki üzerinde temellenen ölçülülük
ilkesinden bağımsız yapılamaz. Çünkü Anayasa’nın 13. maddesinde demokratik toplum düzeninin gereklerineaykırı
olmama ve ölçülülük ilkesine
aykırı olmama biçiminde iki ayrı kritere yer verilmiş olmakla
birlikte bu iki kriter bir bütünün parçaları olup aralarında sıkı bir ilişki
vardır (Ahmet Sil, B. No:
2017/24331, 9/5/2018, §§ 32, 33 ; AYM, E.2007/4,
K.2007/81, 18/10/2007).
51. Zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığından
bahsedilebilmesi için din ve vicdan özgürlüğü üzerindeki sınırlamanın
demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına
yönelik ve istisnai nitelikte olması gerekir. Müdahaleyi oluşturan tedbirin
zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca
ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en
hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir. Amaca ulaşmaya yardımcı
olmayan veyaulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir
biçimde ağır olan bir müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı
söylenemeyecektir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Ahmet Sil, § 37).
52. Anayasa Mahkemesinin bir görevi de bireylerin din ve vicdan
özgürlüğü ile müdahalenin yöneldiği meşru amaçlar arasında adil bir dengenin
sağlanıp sağlanamadığını denetlemektir. Meşru amaçların bir olayda varlığının
hakkı ortadan kaldırmadığı vurgulanmalıdır. Önemli olan bu meşru amaçla hak
arasında olayın şartları içinde bir denge kurmaktır (bazı farklılıklarla
birlikte bkz. Ahmet Sil, § 38, Esra Nur Özbey, § 77).
53. Orantılılık ise sınırlamayla ulaşılmak istenen amaç ile
başvurulan sınırlama tedbiri arasında aşırı bir dengesizlik bulunmamasına
işaret etmektedir. Diğer bir ifadeyle orantılılık, bireyin hakkı ile kamunun
menfaatleri veya müdahalenin amacı başkalarının haklarını korumak ise diğer
bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir dengeninkurulmasına
işaret etmektedir. Dengeleme sonucu müdahalede bulunulan hakkın sahibine
terazinin diğer kefesinde bulunan kamu menfaati veya diğer bireylerin
menfaatine nazaran açıkça orantısız bir külfet yüklendiğinin tespiti hâlinde
orantılılık ilkesi yönünden bir sorunun varlığından söz edilebilir. Kamu gücünü
kullanan organların din ve vicdan özgürlüğünün dışsal alanına müdahale ederken
anılan özgürlüğün kullanılmasından kaynaklanan yarardan daha ağır basan
korunması gereken bir menfaatin ve kişiye yüklenen külfeti dengeleyici
mekanizmaların varlığını somut olgulara dayanarak göstermeleri gerekir (bazı
farklılıklarla birlikte bkz. Ahmet Sil,
§ 39, Esra Nur Özbey, § 98).
54. Buna göre din ve vicdan özgürlüğüne yapılan bir müdahale,
zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya dazorunlu
bir toplumsal ihtiyacı karşılamakla birlikte orantılı değilse demokratik toplum
düzeninin gereklerine uygun bir müdahale olarak değerlendirilemez.
(b) İlkelerin
Olaya Uygulanması
55. Somut olayda başvurucu, tutukluluğu süresince bir din
adamıyla görüşme talebinde bulunduğunu ve bu taleplerinin Kurul tarafından
reddedildiğini belirtmiştir. Buna karşılık başvuru formunda söz konusu
taleplerin hangi tarihlerde olduğuna ilişkin bir açıklamada bulunulmadığı gibi
İnfaz Hâkimliğine şikâyet başvuru dilekçesinde de bu durumdan bahsedilmediği
anlaşılmaktadır. Dolayısıyla somut başvurunun incelenmesinde başvurucunun İnfaz
Hâkimliğine şikâyet başvurusunda bulunduğu 13/3/2017 tarihinde mevcut olan
koşullar bağlamında değerlendirme yapılacaktır.
56. Başvurucunun talepte bulunduğu tarihte ülkede olağanüstü hâl
şartları söz konusudur. Anılan terör örgütüne yönelik olarak ülke çapında
birçok soruşturma yürütülmekte, örgütle ilişkili olduğu gerekçesiyle kamu
görevlisi birçok personelin ihracı ya da açığa alınması süreci de devam
etmektedir Bu kapsamda Dinî Eğitim Protokolü uyarınca İslam dinine mensup
tutuklu ve hükümlülerin görüşme hakkına sahip oldukları din adamlarını görevlendirmekle
yükümlü Diyanet İşleri Başkanlığından da gerek talep tarihine kadar gerekse
talep tarihinden sonra çok sayıda kamu görevlisi FETÖ/PDY ile ilişkili
oldukları gerekçesiyle ihraç edilmiştir (bkz. § 21).
57. FETÖ/PDY üyesi şüphelisi çok sayıda tutuklunun konulduğu
Ceza İnfaz Kurumunda (bkz. § 23) bulunan başvurucunun bir din adamı ile görüşme
talebi, terör örgütü üyelerinin bir araya gelmelerinin ve haberleşmelerinin
engellenmesi, kurum güvenliği ve düzeninin korunması amaçlarıyla reddedilmiştir.
Dolayısıyla talep tarihinde hem İnfaz Kurumunda FETÖ/PDY kapsamında tutuklu
bulunanların sayıca fazlalığı hem de din adamı görevlendirmekle yükümlü Diyanet
İşleri Başkanlığında aynı gerekçeyle gerçekleştirilen ihraç süreci, kamu düzeni
ile kurum güvenliğini ve düzenini bozmadan İnfaz Kurumunda bulunan hükümlü ve
tutukluların din adamıyla görüşme hakkından yararlanma imkânlarını organize
etmeyi oldukça zorlaştırmıştır.
58. Öte yandan somut olayda, başvurucunun din adamıyla görüşme
talebinin reddedilmesi yerine -olağanüstü hâl koşulları da dikkate alınarak-
hakka daha az müdahalede bulunulmasını sağlayacak bir alternatif olup olmadığı
da tartışılmalıdır. Başvurucunun din adamıyla görüşme talebinin reddedilmesi
yerine görüşmenin örgüt üyelerinin haberleşmelerini engellemek üzere İnfaz
Kurumunca görevlendirilecek personel nezaretinde yaptırılması, hakka daha az
müdahale edilmesine olanak veren bir yol olarak düşünülebilir.
59. Bununla birlikte başvurucunun talepte bulunduğu tarihte
tutukluların ve hükümlülerin güvenliğini, muhafazasını ve eğitimlerini
sağlamakla görevli, yüksek sayıda ceza infaz koruma personelinin de FETÖ/PDY
ile olan ilgileri nedeniyle kamu görevinden çıkarılma süreçlerinin devam ettiği
görülmektedir (bkz.§ 22). Bu nedenle somut olayın koşullarında başvurucunun din
adamıyla görüşme talebinin reddedilmesinin, kurum güvenliği ve düzeninin
sağlanması yönünden zorunlu bir sosyal ihtiyaca karşılık geldiği kabul
edilmelidir.
60. Son olarak başvuru konusu müdahalenin orantılılığı da değerlendirilmelidir.
Başvurucu, İnfaz Hâkimliğine yaptığı şikâyet başvurusunda dinini daha iyi
öğrenebilmek için Hanefi mezhebine mensup bir din adamıyla görüşmek istediğini
belirtmiştir. Buna göre başvuru formunda da aksine bir açıklamada bulunulmadığı
gözetilerek başvurucunun din adamıyla görüşme isteğini mensubu olduğu dine göre
zorunlu olarak yerine getirilmesi gereken bir ibadet olarak ileri sürmediği,
yalnızca dinini daha iyi öğrenebilmek amacıyla bir din adamıyla görüşme
gerçekleştirmeyi talep ettiği anlaşılmaktadır.
61. Bu kapsamda kurum güvenliği ve düzeni karşısında
başvurucunun katlanması gereken külfet, mensup olduğu dinin emrettiğini
düşündüğü bir ibadeti gerçekleştirememenin değil dinini daha iyi öğrenebilmek
adına başvurabileceği birçok yoldan birine, somut olayın koşullarında Anayasa
Mahkemesince makul kabul edilen bir süre boyunca ulaşamamasının kendisinde
yarattığı manevi yükten ibarettir. Bu bağlamda başvuru konusu müdahalenin
izlenen meşru amaçla orantılı olmadığı da söylenemez.
62. Açıklanan gerekçelerle din adamıyla görüşme talebinin
reddedilmesi nedeniyle başvurucunun din özgürlüğünün ihlal edilmediğine karar
verilmesi gerekir.
63. Buna göre başvurucunun din özgürlüğüne yapılan müdahalenin
bu hakka dair Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan güvencelere aykırılık
oluşturmadığı görüldüğünden Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler
yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Gizlilik talebinin REDDİNE,
B. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
C. Din özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
D. Anayasa’nın 24. maddesinde güvence altına alınan din
özgürlüğünün İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
E. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi
mağduriyetine neden olacağından başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten
TAMAMEN MUAF TUTULMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
11/12/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.