TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
OSMAN ŞANAL BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/22051)
|
|
Karar Tarihi:18/11/2020
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Elif ÇELİKDEMİR ANKITCI
|
Başvurucu
|
:
|
Osman ŞANAL
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru; ceza infaz kurumunda tek kişilik odada
tutulma nedeniyle kötü muamele yasağının, disiplin cezasıyla cezalandırılması
kararına ilişkin kanun yoluna başvuru hakkının süre aşımı gerekçesiyle
reddedilmesi nedeniyle de adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim
hakkının ihlâl edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 26/4/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne
karar verilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, Anayasa Mahkemesinin önceki
kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş
bildirmemiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinde tespit edilen şekliyle ilgili olaylar
özetle şöyledir:
9. Başvurucu, silahlı Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel
Devlet Yapılanmasına (FETÖ/PDY) üye olduğu şüphesiyle tutuklanmış ve Düzce T
Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna (İnfaz Kurumu) yerleştirilmiştir.
10. Başvurucu, diğer bazı hükümlü ve tutuklularla kaldığı
odada (koğuş) tutulmakta iken 25/11/2016 tarihinde İnfaz Kurumu İdare ve Gözlem
Kurulunun kararıyla tek kişilik odaya alınmış olup inceleme tarihi itibarıyla
burada tutulmaktadır.
11. Başvurucu, tek kişilik odaya alınmasının hukuka
aykırı ve gerekçesiz olduğunu belirterek Düzce İnfaz Hâkimliğine (İnfaz
Hâkimliği) uygulamayı şikâyet etmiştir. İnfaz Hâkimliği 14/12/2016 tarihli
kararı ile başvurucunun talebini reddetmiştir. İnfaz Hâkimliği gerekçesinde,
tutuklu hakkında yapılan uygulamanın ceza infaz kurumu kurallarına ve mevzuata
uygun olduğunu açıklamıştır.
12. Başvurucunun anılan karara karşı yaptığı itiraz
31/3/2017 tarihinde Düzce 2. Ağır Ceza Mahkemesince İnfaz Hâkimliği kararının
usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle reddedilmiştir. Nihai karar,
başvurucuya 5/4/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir.
13. Anayasa Mahkemesince, başvurucunun tek kişilik odada
tutulduğu sürece ilişkin olarak İnfaz Kurumundan ayrıntılı bilgi talep edilmesi
üzerine Ceza İnfaz Kurumunun gönderdiği yazılı cevaba göre;
i. Kurumda başvurucunun tutulduğu oda yaklaşık 11,25 m2 büyüklüğündedir. Odalarda havalandırma penceresi, mutfak
tezgâhı, duş ve tuvalet bulunmaktadır.
ii. Başvurucu, Kurumda bulunduğu süreler içinde avukatı
ve yakınları ile çok sayıda açık ve kapalı görüş gerçekleştirmiştir.
iii. Kurumda bulunduğu süreler içinde başvurucunun süreli
ve süresiz yayınlardan faydalanma hakkını kullanabilmiştir.
iv. Başvurucu havalandırma bahçesinden günde en az 1 saat
olmak üzere her gün inceleme tarihi itibarıyla tek başına yararlanmıştır.
v. Başvurucu Kurumda bulunduğu süre içinde kardeşinin
ölümü nedeniyle psikologla görüşmüş, ayrıca düzenli olarak Devlet Hastanesinin
Psikiyatri Bölümünden anksiyete (kaygı bozukluğu) tanısıyla tıbbi yardım
almıştır. İnceleme tarihi itibarıyla başvurucunun iki veya üç ayda bir
psikiyatri uzmanı doktor kontrolünden geçirilmek suretiyle ilaç tedavisine
-azaltılarak- devam edildiği anlaşılmaktadır. Başvurucunun tek kişilik odada
kalmasının tıbbi olarak sakıncalı olduğu yönünde alınmış bir rapor veya görüş
bulunmamaktadır.
vi. Başvurucunun farklı tarihlerde ve farklı tıbbi
bölümlerce muayene edildiği ve ilaç tedavisi gördüğü anlaşılmıştır.
14. Diğer taraftan başvurucu, bir saatlik havalandırma
hakkının tam olarak kullandırılmadığını iddia etmiş, bu nedenle infaz
görevlileri ile arasında 11/12/2016 tarihinde bir anlaşmazlık yaşandığını ileri
sürmüştür.
15. İnfaz Kurumunca, yaşanan olaydan dolayı 23/12/2016
tarihinde başvurucunun Kurum görevlilerine karşı uygunsuz söz sarf etmek veya
davranışta bulunma suçunu işlediği kanaatiyle bir ay bazı etkinliklerden
alıkoyma cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiştir.
16. Başvurucu İnfaz Kurumunca verilen cezaya itiraz
etmiş, İnfaz Hâkimliğinin 20/2/2017 tarihli kararıyla itirazı reddedilmiştir.
İnfaz Hâkimliği kararının gerekçesi kısaca şöyledir:
"...itiraz edilen kararın Düzce
T/Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu'nun 23/12/2016 tarih 2016/1723 sayılı Ceza
verme kararı olduğu, Disiplin Kurulu Başkanlığının 23/12/2016 tarihli kararı ve
kararındaki gerekçelerle 40/2 (e) maddesi uyarınca itiraz eden hakkında 1 ay
bazı etkinliklere katılmaktan alıkoyma cezası verildiği, dosya içerisinde
bulunan tutanak, muhakkik soruşturma raporu, tanık anlatımları, ceza verme
kararı, kamera kayıtlarını içerir CD, dilekçeler, iddia, savunma ile tüm dosya
kapsamı bir kül halinde incelendiğinde dosyadaki kabul ve oluşa göre; yapılan
disiplin soruşturması sonucu oluşan kanaatin disiplin kurulunun ceza verme kararı
doğrultusunda olduğu, disiplin soruşturmasının usulüne uygun yürütüldüğü,
tutukluya verilen cezanın eylemine uygun olduğu, disiplin kurulu başkanlığının
ceza verme kararındaki gerekçelerinin yeterli ve yerinde görüldüğü
anlaşılmakla, usul ve yasaya uygun olan ceza verme kararına yapılan itirazın
reddine..."
17. Başvurucu, İnfaz Hâkimliği kararının kendisine
22/2/2017 tarihinde tebliğ edildiğini belirterek 1/3/2017 tarihinde ret
kararına itiraz etmiştir. İnfaz Hâkimliğinin 8/3/2017 tarihinde verdiği ek kararla
başvurucunun itirazı süre yönünden reddedilmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
"...verilen kararın ceza infaz
kurumu aracılığıyla tutukluya 21/02/2017 tarihinde tebliğ edildiği, tutuklunun
Hakimliğimize Ceza İnfaz Kurumu aracılığı göndermiş olduğu itiraz dilekçesinin
01/03/2017 tarihli olduğu ve 7 günlük itiraz süresi geçirildikten sonra
verildiği anlaşılmakla..."
18. İnfaz Hâkimliği dosyası içinde bulunan Hâkimlik
kararının başvurucuya tebliğ edildiği belgede tebliğ tarihinin 21/2/2017 olarak
hazırlandığı, buna karşın tarihin 22/2/2017 olarak el yazısıyla düzeltildiği
tespit edilmiştir.
19. İnfaz Hâkimliğinin ek kararına başvurucu tarafından
yeniden itiraz edilmiştir. Düzce 2. Ağır Mahkemesince incelenen itiraz,
başvurunun süresinde yapılmadığına yönelik İnfaz Hâkimliği kararının usul ve
yasaya uygun olduğu şeklinde değerlendirilerek 31/3/2017 tarihinde
reddedilmiştir.
20. Başvurucu 26/4/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
21. Kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiası
hakkındaki ilgili hukuk için bkz. Raşit Konya, B. No: 2017/26780,
28/6/2018, §§ 15-30; Timur Demir, B. No: 2018/33190, 9/5/2019, §§ 14-31.
22. 16/5/2001 tarihli ve 4675 sayılı İnfaz Hâkimliği
Kanunu'nun "İnfaz hâkimliğince şikâyet üzerine verilen kararlar"
kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"İnfaz hâkiminin kararlarına karşı
şikâyetçi veya ilgili Cumhuriyet savcısı tarafından, tebliğden itibaren yedi
gün içinde Ceza Muhakemesi Kanunu hükümlerine göre itiraz yoluna
gidilebilir."
23. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu'nun "İtiraz olunabilecek kararlar" kenar başlıklı 267.
maddesi şöyledir:
"Hâkim kararları ile kanunun
gösterdiği hâllerde, mahkeme kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir."
24. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun
"İtiraz usulü ve inceleme mercileri" kenar başlıklı 268.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"Hâkim veya mahkeme kararına karşı
itiraz, kanunun ayrıca hüküm koymadığı hâllerde 35 inci maddeye göre
ilgililerin kararı öğrendiği günden itibaren yedi gün içinde kararı veren
mercie verilecek bir dilekçe veya tutanağa geçirilmek koşulu ile zabıt kâtibine
beyanda bulunmak suretiyle yapılır. Tutanakla tespit edilen beyanı ve imzayı
mahkeme başkanı veya hâkim onaylar. 263 üncü madde hükmü saklıdır.
Kararına itiraz edilen hâkim veya
mahkeme, itirazı yerinde görürse kararını düzeltir; yerinde görmezse en çok üç
gün içinde, itirazı incelemeye yetkili olan mercie gönderir."
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
25. Mahkemenin 18/11/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kötü Muamele
Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları
26. Başvurucu; Ceza İnfaz Kurumundaki koğuşta
barındırılmakta iken talebi olmamasına ve disiplin cezası almamasına rağmen
ilgili mevzuata aykırı şekilde tek kişilik odaya alındığını, söz konusu işlemin
hücre cezası olduğunu ve bu nedenle hukuk devleti ilkesi ile işkence yasağının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
27. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki tavsifi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki
nitelendirmesini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969,
18/9/2013, § 16). Somut olayda ihlal iddiaları özü itibarıyla kötü muamele
yasağı kapsamında değerlendirilmiştir.
28. Anayasa’nın "Maddî ve manevî varlığın
koruması ve geliştirmesi hakkı" kenar başlıklı 17. maddesinin üçüncü
fıkrası şöyledir:
“Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz;
kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”
29. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu
hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen
şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını
gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme
yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri,
B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 81).
30. Diğer taraftan Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrası ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 3. maddesi herhangi
bir sınırlama öngörmemekte ve işkence, insanlık dışı ve onur kırıcı muamele ve
cezaların yasaklanmasının mutlak mahiyetini belirtmektedir. Kötü muamele yasağının
mutlak mahiyeti Anayasa’nın 15. maddesi kapsamında belirtilen savaş veya ulusun
varlığını tehdit eden başka bir genel tehlike hâlinde dahi istisna
öngörmemiştir. Aynı şekilde Sözleşme’nin 15. maddesi benzer bir düzenleme ile
kötü muamele yasağına ilişkin herhangi bir istisna öngörmemiştir (Turan
Günana, B. No: 2013/3550, 19/11/2014, § 33).
31. Tutulma koşulları, tutulanlara yapılan uygulamalar,
ayrımcı davranışlar, devlet görevlileri tarafından sarf edilen hakaretamiz
ifadeler, kişiye normal olmayan bazı şeyleri yedirme, içirme gibi muameleler
kötü muamele olarak ortaya çıkabilir (Cezmi Demir ve diğerleri, §
90). Mahpuslar, Anayasa’nın 19. maddesi kapsamında hukuka uygun olarak kişi
özgürlüğü ve güvenliği hakkından mahrum bırakılabilirken (İbrahim Uysal,
B. No: 2014/1711, 23/7/2014, §§ 29-33) genel olarak Anayasa ve Sözleşme’nin
ortak alanı kapsamında kalan diğer temel hak ve hürriyetlere sahiptir. Bununla
birlikte ceza infaz kurumunda tutulmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun
önlenmesi ve disiplinin sağlanması gibi ceza infaz kurumunda güvenliğin
sağlanmasına yönelik kabul edilebilir, makul gerekliliklerin olması durumunda
sahip olunan haklar sınırlanabilir. Dolayısıyla verilen bir mahkûmiyet
veya tutuklama kararının infazında mahkûmlar veya tutuklular için sağlanacak
şartlar insan onuruna saygıyı koruyacak nitelikte olmalıdır (Turan Günana,
§§ 35, 36).
32. Ceza infaz kurumlarında kötü muamele olarak kabul
edilecek hususlar farklı şekillerde tezahür edebilir. Bunlar ceza infaz kurumu
idaresi ve görevlilerinin kasıtlı davranışlarından kaynaklanabileceği gibi
yönetimsel hatalar veya yetersiz kaynaklar sebebiyle de ortaya çıkabilir. Ceza
infaz kurumlarındaki yaşam, mahpuslara sunulan aktivitelerin genişliğinden
mahpuslar ve ceza infaz görevlileri arasındaki ilişkilerin genel durumuna kadar
geniş bir alanda değerlendirilmelidir. İnfazın yöntemi ve infaz sürecindeki
davranışların mahpusları özgürlükten mahrum kalmanın doğal sonucu olan
kaçınılmaz elem seviyesinden daha fazla sıkıntılı veya eziyetli bir duruma
sokmaması gerekir (Turan Günana, §§ 37, 39).
33. Yukarıda ifade edilen tüm hususların yanında ilave
olarak bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının kapsamına
girebilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış olmasının gerektiğini
ifade etmek gerekir.Her olayda asgari eşiğin aşılıp aşılmadığı somut olayın
özellikleri dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu bağlamda muamelenin
süresi, fiziksel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık
durumu gibi faktörler önem taşımaktadır (Tahir Canan, § 23).
34. Ceza infaz kurumlarında hükümlü ya da tutuklu
statüsüyle tutulan kişilerin hücre hapsine alınmasının ya da diğer
tutulanlardan ayrılmasının tek başına Anayasa'nın 17. maddesine aykırı bir
durum oluşturmadığı Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında belirtilmiştir.
Buna göre disiplinin sağlanması, güvenlik gerekçesi veya ayrı tutulan kişiyi
diğer tutulan kişilerden korumak kaygısıyla bu tür uygulamalar yapılması
mümkündür (Turan Günana § 43; Ahmet Yeter, B. No: 2014/5100,
16/2/2017, § 39). Ayrıca tek başına tutma tedbirinin sadece güvenlik veya
disiplini sağlama kaygısıyla değil mahpusların devam eden soruşturmalarda
hileli iş birliği yapmalarını veya dışarıdakilerle yeni bir suç işlemek için iş
birliği yapmalarını önleme gibi amaçlarla uygulanması da mümkündür (Raşit
Konya, B. No: 2017/26780, 28/6/2018, § 44).
35. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi, Anayasa'nın 17.
maddesinin üçüncü fıkrası çerçevesinde ceza infaz kurumlarında tutulma
koşullarını değerlendirirken başvurucular tarafından ileri sürülen somut
olaylara ilişkin iddialarla birlikte koşulların bir bütün olarak gözetilmesi ve
bu kapsamda önlemlerin şiddeti, süresi, amacı ve bireyler için sonuçlarının
birlikte değerlendirilmesi gerektiğini de kabul etmiştir (Turan Günana,
§ 38). Dolayısıyla her başvuruda somut olayın özel koşulları, alınan tedbirin
niteliği ve süresi, amacı ve söz konusu kişi üzerindeki etkisi
değerlendirilmelidir.
36. Ceza infaz kurumlarında kötü muamele olarak kabul
edilecek hususlar farklı şekillerde tezahür edebilir. Bu bağlamda tek kişilik
bir odada tutulmaya ilişkin koşullar olayın kendine özgü koşullarına göre kötü
muamele yasağı kapsamında gerçek bir sorun olarak ortaya çıkarabilir. Bununla
birlikte bu koşulların söz konusu uygulamanın niteliğinden kaynaklanan ve
özgürlükten mahrum kalmanın doğal sonucu olan kaçınılmaz elem seviyesinin
ötesinde asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış olması gerekmektedir (Raşit
Konya, § 50).
37. Somut olayda başvurucu, terör örgütü üyesi olduğu
iddiasıyla tutuklanarak ilgili düzenlemeler gereğince Düzce T Tipi
Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna yerleştirilmiştir. Başvurucunun tutulduğu odanın
hücre statüsünde bir oda olmadığı, büyüklüğü, havalandırma penceresi, tuvalet
ve duş için ayrılmış uygun ve yeterli bölümleri olması gibi özellikleri dikkate
alındığında Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından kabul edilen Avrupa
Cezaevi Kurallarına (bkz. Raşit Konya, §§ 14-27) uygun koşullarda
bulunduğu anlaşılmaktadır.
38. Ayrıca başvurucu, açık havaya çıkma imkânından günde
ortalama bir saat -inceleme tarihi itibarıyla- tek başına faydalandırılmıştır.
Anayasa Mahkemesi Halil Tarkan (B. No: 2016/70779, 26/2/2020) kararında,
tek kişilik odada 3 yıl 5 ay tutulan başvurucunun havalandırma imkânından diğer
tutuklu veya hükümlülerle birlikte yararlandırılmamasının tek başına kötü
muamele yasağını ihlal etmeyeceğine karar vermiştir. Somut başvuruda da
karardan ayrılmayı gerektiren bir olgu bulunmamaktadır.
39. Diğer yandan başvurucu, tek başına tutulduğu süre
boyunca ailesi avukatı ile çok sayıda açık ve kapalı görüş gerçekleştirmiştir.
Sonuç olarak yaklaşık 4 yıl süre ile tek kişilik odada barındırılmış olmakla
birlikte ailesiyle, dış dünyayla ve diğer tutulanlarla iletişimi bütünüyle
kesilmeyen başvurucunun duyusal ve sosyal olarak izole edildiği sonucuna bu
aşamada ulaşılması mümkün görünmemiştir.
40. Tek kişilik odada kalma süresinin uzunluğu ve bu
sürenin tutulan kişi üzerindeki etkilerinin kötü muamele yasağı açısından
aranan asgari eşik seviyesine ulaşıp ulaşmadığı hususu, somut olaya özgü
koşullar çerçevesinde her başvurucuya veya aynı başvurucunun her başvurusuna
göre ayrı değerlendirilmektedir. Somut olayda başvurucunun şikâyet ettiği
tutulma koşulları ve süresi bakımından ise söz konusu asgari eşik derecesinin
aşılmadığı sonucuna varılmıştır. Başvurucunun zaman zaman psikolojik
değerlendirmeye tabi tutulduğu da nazara alındığında tek kişilik odaya
alınmasının diğer tutuklu/hükümlülerden farklı olarak psikolojik rahatsızlığını
artırdığına ve uygulamanın asgari eşik seviyesine ulaştığına ilişkin somut bir
veriye ulaşılamamıştır.
41. Açıklanan gerekçelerle kötü muamele yasağına ilişkin
bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Adil
Yargılanma Hakkı Kapsamındaki Mahkemeye Erişim Hakkının İhlâl Edildiğine
İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları
42. Başvurucu; Ceza İnfaz Kurumu tarafından verilen
disiplin cezasının hukuka uygun olmadığını buna karşın İnfaz Hâkimliğince verilen
süre aşımı kararın hatalı olması nedeniyle cezanın kesinleştiğini, ayrıca İnfaz
Hâkimliği kararına süresinde itiraz etmesine karşın itirazının incelenmeksizin
süre aşımı nedeniyle reddedildiğini ifade ederek Anayasa'nın 36. ve 38.
maddelerinde güvence altına alınan haklarının ihlâl edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
43. Anayasa’nın "Hak arama hürriyeti"
kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşrû vasıta ve
yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
44. Başvurucunun şikâyetinin özü, hakkında verilen
disiplin cezasının hakkaniyete aykırı olduğu ve cezanın iptali amacıyla
başvurduğu yargı sürecinde İnfaz Hâkimliği kararına süresinde itiraz etmesine
rağmen Mahkemece hatalı yorum yapılarak itirazının değerlendirilmemesidir. Bu
itibarla başvurucunun şikâyetlerinin adil yargılanma hakkı kapsamında
incelenmesi gerekmektedir. Öncelikle incelenmesi gereken mesele, başvurucunun İnfaz
Hâkimliğince verilen karara itirazının süre aşımı nedeniyle reddedilmesinden
dolayı adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan mahkemeye erişim
hakkıdır.
a. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
45. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas
Yönünden
i. Hakkın
Kapsamı ve Müdahalenin Varlığı
46. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında,
herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve
savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim
hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün
bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma"
ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası
sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine
dâhil edildiği vurgulanmıştır. Sözleşme'yi yorumlayan Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi (AİHM) Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye
erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur.
San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34).
47. Mahkemeye erişim hakkı bir uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına gelmektedir (Özkan Şen, B. No: 2012/791,
7/11/2013, § 52). Öte yandan mahkemeye erişim hakkı ilk derece mahkemesine dava
açma hakkının yanı sıra itiraz, istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına
başvurma imkânı tanınmış ise anılan yollara başvurma hakkını da içerir (Ali
Atlı, B. No: 2013/500, 20/3/2014, § 49).
48. Anayasa Mahkemesinin birçok kararında tutuklu veya
hükümlülerin ceza ve tutukevlerindeki disiplin cezaları nedeniyle yaptığı
şikâyetin infaz hâkimliği tarafından incelenmesinin medeni hak ve
yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlık kapsamında kaldığı ve dolayısıyla Anayasa’nın
36. maddesinin uygulanmasının mümkün olduğu belirtilmiştir (Cihan Yeşil,
B. No: 2013/8635, 6/5/2015; Emrah Yayla [GK], B. No: 2017/38732,
6/2/2020).
49. Somut olayda başvurucunun İnfaz Hâkimliği kararına
itirazının süresinde yapılmadığı gerekçesiyle reddedilerek itirazın esasının
incelenmemesinin başvurucunun mahkemeye erişim hakkına müdahale oluşturduğu
açıktır.
ii. Müdahalenin
İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
50. Anayasa'nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca
Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
51. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 36. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple müdahalenin somut başvuruya ilişkin
olarak Anayasa’nın 13. maddesinde düzenlenmiş olan kanun tarafından öngörülme,
haklı bir sebebe dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun
olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
52. Başvurucunun İnfaz Hâkimliği kararına karşı yaptığı
itirazın süre aşımı gerekçesiyle reddedilmesine ilişkin ek kararın 4675 sayılı
Kanun'un 6. maddesinin atfı doğrultusunda 5271 sayılı Kanun'un 267. ve 268.
maddelerine dayandığı görülmektedir. Bu kapsamda somut olayda başvurucunun
mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin kanuni dayanağının mevcut olduğu
anlaşılmıştır.
(2) Meşru Amaç
53. Yargı kararlarının tabi kılınacakları bir kanun yolu incelemesi
neticesinde ortadan kaldırılma ihtimalinin hukuk düzeni içinde sürekli olarak
gündemde tutulması hukuki güvenlik ve istikrar ilkeleriyle bağdaşmaz.
Yargılamaların sürüncemede kalmasını engellemek, uyuşmazlıkların mümkün olan en
kısa süre içinde nihai çözüme kavuşturulmasını, hukuk aleminde etki ve
sonuçlarını doğurması beklenen kesin hükmün bir an önce teminini sağlamak
düşüncesiyle yargı kararlarına karşı üst mahkemeler nezdinde yapılması
öngörülen kanun yolu başvuruları kanunlarla belli sürelere bağlanmıştır. Bu
itibarla kanun yoluna başvurma hakkının belli bir süre koşuluna bağlanması,
yukarıda belirtilen sakıncaları bertaraf ederek hukuki güvenlik ve istikrarın
sağlanması gibi önemli ve meşru bir amaca hizmet eder (Ertuğrul Dalbaş,
B. No: 2014/7805, 25/10/2017, § 59).
(3) Ölçülülük
(a) Genel İlkeler
54. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan
mahkemeye erişim hakkı mutlak olmayıp sınırlamalara konu olabilir. Ancak
Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi uyarınca anılan
sınırlamaların mahkemeye erişimi imkânsız hâle getirmemesi ya da aşırı derecede
zorlaştırmaması gerekir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen hukuki veya
fiilî sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, §
52).
55. Mahkemelerin usul kurallarını uygularken yargılamanın
hakkaniyetine zarar getirecek ölçüde katı şekilcilikten kaçınmaları gerektiği
gibi kanunla öngörülmüş usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak ölçüde
aşırı esneklikten de kaçınmaları gerekir (Kamil Koç, B. No: 2012/660,
7/11/2013, § 65).
56. Bu kapsamda mevzuatta öngörülen dava açma süresine
ilişkin kuralların hukuka açıkça aykırı olarak yanlış uygulanması veya bu
sürelerin hatalı hesaplanması nedenleriyle kişilerin dava açma ya da kanun
yollarına başvuru haklarını kullanmasına engel olunması mahkemeye erişim
hakkını ihlal edebilir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd.
Şti., § 38).
(b) İlkelerin
Olaya Uygulanması
57. Başvurucunun bir ay bazı etkinliklerden alıkonulması
cezasına karşı İnfaz Hâkimliğine yaptığı itiraz 20/2/2017 tarihinde
reddedilmiştir. Başvurucu, anılan ret kararına itiraz etmiş ancak İnfaz
Hâkimliğinin 8/3/2017 tarihli ek kararıyla itirazın süresinde yapılmadığı
gerekçesiyle başvurucunun talebi reddedilmiştir.
58. Başvuruya konu İnfaz Hâkimliğinin 20/2/2017 tarihli
kararının başvurucuya hangi tarihte tebliğ edildiği hususunda yargı
makamlarının kabulü ile başvurucu beyanları arasında farklılık bulunmaktadır.
Başvurucu 22/2/2017 tarihinde tebligatı aldığını ifade etmesine karşın İnfaz
Hâkimliği ve süre aşımı kararını inceleyen Ağır Ceza Mahkemesi başvurucuya
kararın 21/2/2017 tarihinde tebliğ edildiğini açıklamıştır.
59. Başvurucuya karar tebliği İnfaz Kurumu aracılığıyla
yapılmıştır. İnfaz Hâkimliği dosyasının içinde bulunan tebliğ evrakı
incelendiğinde tebliğ tarihinin 21/2/2017 olarak hazırlanmasına rağmen el
yazısıyla düzeltilerek 22/2/2017 olarak değiştirilmiş olduğu ve bu hâliyle
başvurucu tarafından imzalandığı anlaşılmaktadır. Ayrıca İnfaz Kurumunun
tebliğe ilişkin olarak İnfaz Hâkimliğine ilettiği üst yazı tarihinin de
22/2/2017 olduğu görülmektedir. Bu tebliğ evrakına rağmen tebliğ tarihinin
Mahkemelerce 21/2/2017 tarihi olarak yorumlanmasının gerekçesi kararda yer
almadığından anlaşılamamıştır.
60. Bu durumda başvurucuya tebliğin 22/2/2017 tarihinde
yapıldığı öngörülmüştür. En azından iddia edildiği gibi tebliğin 22/2/2017
tarihinde yapıldığına ilişkin güçlü bir karine mevcuttur. Dolayısıyla
başvurucunun bu tarihten itibaren yedi günlük yasal süresi içinde itiraz hakkını
kullandığı iddiasına ilişkin mevcut karinenin çürütülmeksizin başvurucunun
itirazının süre aşımı gerekçesiyle reddedilmesinden dolayı başvurucunun kanun
yoluna başvuru hakkını kullanmasının engellendiği değerlendirilmiştir.
61. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
62. Diğer taraftan başvurucunun İnfaz Hâkimliğinin
disiplin cezasının esası hakkında hakkaniyete aykırı karar verildiği yönündeki
şikâyetlerin mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
nedeniyle itiraz mercii tarafından inceleneceği dikkate alındığında bu aşamada
Anayasa Mahkemesince değerlendirilmesi mümkün görülmemiştir.
C. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
63. 30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin
ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
64. Başvurucu ihlalin tespit edilmesini istemiş ve 10.000
TL tazminat talebinde bulunmuştur.
65. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında ihlal
sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel
ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir
kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin
sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi
ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
66. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
67. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya
mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı
Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili
mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki
benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla
yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim
yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına
bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki
yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden
yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi
bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal
yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı
nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını
gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§
58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66-67).
68. Somut olayda başvurucunun ceza infaz kurumunda
tutulma koşullarına ilişkin şikâyetinin İnfaz Hâkimliğince esastan incelenmemiş
olması nedeniyle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla ihlalin
mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmıştır.
69. Bu durumda mahkemeye erişim hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü
düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına
göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda
yapılması gereken iş, yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini
ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere
uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin
yeniden yargılama yapılmak üzere Düzce İnfaz Hâkimliğine gönderilmesine karar
verilmesi gerekmektedir.
70. Öte yandan başvurucu tazminat talebinde bulunmuş ise
de ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın
yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine
karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak
üzere Düzce İnfaz Hâkimliğine (E.2017/165) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
18/11/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.