TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ERCAN ÖZDEMİR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/22632)
|
|
Karar Tarihi: 3/11/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Duygu KALUKÇU
|
Başvurucu
|
:
|
Ercan ÖZDEMİR
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 27/4/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca tutuklamanın hukuki olmadığı şikâyeti
dışındaki iddialar yönünden kabul edilemezlik kararı verilmiş, başvurunun
tutuklamanın hukukiliğine ilişkin kısmının kabul edilebilirlik incelemesinin
ise Bölüm tarafından yapılmasına ve başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne
karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinde askerî bir darbe
teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke
genelinde olağanüstü hâl ilan edilmesine karar verilmiş ve olağanüstü hâl
19/7/2018 tarihine kadar birçok kez uzatılmıştır. Kamu makamları ve yargı
organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok
uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör
Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen
bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri
[GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
9. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde
darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa
bile FETÖ/PDY ile bağlantılı olan ve aralarında yargı mensuplarının da
bulunduğu çok sayıda kişi hakkında Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından
soruşturma başlatılmıştır. Bu kapsamda teşebbüsün savuşturulduğu gün Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığınca -aralarında yüksek mahkeme üyelerinin de bulunduğu-
üç bine yakın yargı mensubu hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılarının bulunduğu
iddiasıyla başlatılan soruşturmada bu kişilerin büyük bölümü hakkında gözaltı
ve tutuklama tedbirlerine başvurulmuştur (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§
51, 350).
10. Başvurucu en son Erzurum Vergi Mahkemesi üyesi olarak
görev yapmakta iken Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) tarafından
16/7/2016 tarihli karar ile açığa alınmış, 24/8/2016 tarihli karar ile
meslekten ihraç edilmiş ve bu karar 29/11/2016 tarihinde kesinleşmiştir.
11. Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından FETÖ/PDY
ile bağlantılı suçlara ilişkin olarak başlatılan bir soruşturma kapsamında
başvurucu 16/7/2016 tarihinde gözaltına alınmıştır.
12. Başvurucu 19/7/2016 tarihinde Erzurum Cumhuriyet
Başsavcılığında ifade vermiştir. Başvurucunun ifade alma işlemi sırasında
müdafii de hazır bulunmuştur. Başvurucu ifadesinde özetle; lise döneminde
sadece maddi durumu nedeniyle örgüte müzahir dershaneye gittiğini, bunun
haricinde örgüt ile hiçbir temasının olmadığını, üniversite döneminde yahut
meslek hayatında örgütün evlerinde ya da yurtlarında kalmadığını,
toplantılarına katılmadığını, örgüt ile irtibatlı olduğu düşünülen banka veya
finansal kuruluşa herhangi bir para transferi yapmadığını, dernek, yurt veya
evlere dinî duygularla da olsa kurban veya bağış adı altında herhangi bir
yardımda bulunmadığını, hâkimlik eğitimi sırasında sınıf temsilciliği ya da
albüm kurulu üyeliği yapmadığını, meslek sırasında yurt dışı dil eğitimine veya
meslek ziyaretlerine gönderilmediğini belirtmiştir. Başvurucu ayrıca örgütten
kendisine herhangi bir konuda talep gelmediğini, HSYK seçimlerine dair süreçte
herhangi bir görev almadığını ve kamera çekimi yapmadığını ifade etmiştir.
13. Başvurucu, Başsavcılık tarafından Anayasal düzeni
ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçundan tutuklanması istemiyle 19/7/2016
tarihinde Erzurum 1. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk edilmiştir. Başvurucu,
müdafiinin hazır bulunmasıyla yaptığı savunmasında önceki anlatımlarına benzer
beyanlarda bulunmuş ve Hâkimlik tarafından yapılan sorgunun ardından aynı
tarihte atılı suçtan tutuklanmasına karar verilmiştir. Kararın ilgili kısmı
şöyledir:
"...
Şüpheliler ... Ercan Özdemir...
tutuklanması talebine konu suçun vehameti, 15/07/2016 tarihinde yaşanan olaylar
ve tehlikenin vehametinin halen devam ettiği, şüphelinin FETÖ/PDY silahlı terör
örgütü üyesi olduğu ve bu kapsamda Anayasa'yı ihlal, yasama organına karşı suç,
hükümete karşı suç, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine karşı silahlı isyan ve
silahlı örgüt suçlarını işlediğine ilişkin soruşturma yapılması gerektiği ve
buna ilişkin Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 3. Dairesi'nin 16/07/2016 tarih
ve 2016/7900 dosya no 2016/9052 karar nolu kararı ile HSYK başkanı tarafından
16/07/2016 tarihinde soruşturma izni verilmesine yönelik teklife olur verdiği,
15/07/2016 gecesinden bu yana meydana gelen olaylar değerlendirildiğinde yargı
içerisinde belli bir kesimin FETÖ/PDY mensubu olduğu, terör örgütü ile beraber
yapılan iş birliği doğrultusunda devletin bütünlüğüne ve beraberliğine
kastedildiği, bu doğrultuda tüm dosya kapsamı bakımından tutuklamaya sevk
maddesine konu suç bakımından kuvvetli suç şüphesine yönelik somut olguların
bulunduğu, şüphelinin üzerine atılı suçun yasada öngörülen yaptırımı, suçun
CMK'nın 100/3-a maddesinde sayılan katalog suçlardan oluşu, delillerin bu
aşamada henüz toplanmamış oluşu, adli kontrol hükümlerinin şüphelilerin kaçma
ihtimalini bertaraf edecek nitelikte olmadığı, yine AİHM'nin Ringeisen v.
Avusturya, Toması V. Fransa kararında özetle 'Adaletin işleyişine müdahale
tehlikesinin bulunması tutuklama sebebidir.' şeklindeki kararı da dikkate
alındığında tutuklama tedbirinin ölçülü olacağı kanaatine varılmakla şüpheliler
... ERCAN ÖZDEMİR... CMK 100. maddesi gereğince AYRI AYRI
TUTUKLANMALARINA...
[karar verildi.]"
14. Başvurucu hakkında devam eden soruşturma sürecinde
başvurucunun tutukluluk hâli değerlendirilmiş; bu kapsamda Erzurum 1. Sulh Ceza
Hâkimliğinin 22/7/2016, 18/8/2016, 31/8/2016, 18/10/2016, 2/2/2017, 27/2/2017,
17/3/2017; Erzurum 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin 25/8/2016, 10/10/2016; Erzurum 5.
Sulh Ceza Hâkimliğinin 18/11/2016; Ankara 8. Sulh Ceza Hâkimliğinin 5/12/2016;
Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin 6/1/2017 tarihli kararları ile tutukluluğun
devamına hükmedilmiştir. Başvurucu, Erzurum 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin 17/3/2017
tarihli tutukluluğun devamı kararına itiraz etmiş; itirazı Erzurum 2. Sulh Ceza
Hâkimliğinin 29/3/2017 tarihli kararıyla ve kesin olmak üzere reddedilmiştir.
Nihai kararın başvurucuya 30/3/2017 tarihinde tebliğ edildiği tespit
edilmiştir.
15. Başvurucu 27/4/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
16. Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığının 23/5/2017 tarihli
iddianamesiyle başvurucu hakkında silahlı terör örgütüne üye olma
suçundan cezalandırılması istemiyle kamu davası açılmıştır. İddianamede
başvurucuyla ilgili yapılan değerlendirmeler şöyledir:
"Erzurum Vergi Mahkemesi Hakimi
görev yapan Ercan ÖZDEMİR'in önce Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 3. Dairesi
tarafından 16/07/2016 tarih 2016/345 sayılı karar ile geçici süre ile açığa
alındığı, sonrasında 24/08/2016 tarih ve 2016/426 sayılı karar ile meslekten
ihraç edildiği ve 29/11/2016 tarihinde ihraç kararının kesinleştiği,
...
21/07/2016 tarihinde Bakırköy Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından tanık sıfatı ileifadesi alınan İstanbul 13.Vergi
Mahkemesi üyesi olarak görev yaptığı anlaşılan hâkim D.Ö.'nün ifadesinde; '2014
HSYK seçim döneminde o dönem cemaat (FETÖ/PDY) adayı olarak bilinen A.Ş. ve
A.B. için adliyemizde görev yapan hakimlerden S.E., Ercan ÖZDEMİR, M.Y.
bu arkadaşlar bu adaylar için oy istemeye geldiler, o dönemde bu insanlara oy
vermem hususunda yoğun bir baskı oluştu, bu baskı cemaat mensuplarına
yönelikti, olay hakkındaki görgü ve bilgim bundan ibarettir dedi' şeklinde
beyanda bulunduğu,
...
Soruşturma başlangıcında şüpheli
hakkında Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suç nedeniyle TCK 309/1 maddesinde
soruşturmaya başlanıldığı ve bu suç nedeniyle şüphelinin tutuklandığı,
soruşturmanın geldiği aşamada şüpheliye isnat edilen eylemin niteliğinin değişerek
'silahlı terör örgütüne üye olmak' suçuna dönüştüğü ve bu suçtan kamu davasının
açılmasının gerekmesi nedeniyle UYAP ortamında gerekli işlemlerin yapıldığı,
Ele geçirilen dijital malzemelerin bir
kısmı ile ilgili olarak Emniyet Müdürlüğü Siber Suçlarla Mücadele Şube
Müdürlüğündeki iş yoğunluğu nedeniyle incelemenin henüz tamamlanamadığı,
inceleme raporu geldiğinde dosyasına eklenmek üzere gönderileceği,
Tüm bu delil ve dosya kapsamında
şüphelinin FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün yargı yapılanması içerisinde yer
aldığı, üyeliğinin organik bir şekilde devam ettiği ve bu şekilde müsnet suçu
işlemiş olduğu anlaşılmıştır."
17. Erzurum 3. Ağır Ceza Mahkemesi 12/6/2017 tarihinde
iddianamenin kabulüne karar vermiş ve E.2017/245 sayılı dosya üzerinden
kovuşturma aşaması başlamıştır.
18. Başvurucu 24/8/2017 tarihli ilk duruşmada, ifade ve
sorgu sırasında yapmış olduğu savunmalarının yanı sıra ihraç kararı ve tanık
beyanına karşı beyanlarda bulunmuştur. Buna göre ihraç kararında kendisiyle
ilgili herhangi bir değerlendirme ve tespit yapılmadığını ifade eden başvurucu
bu karara karşı yargı sürecinin de devam ettiğini belirtmiştir. Başvurucu;
tanık beyanına karşı ise genel olarak tanık D.Ö.yü dönem arkadaşı olması
münasebetiyle yaklaşık on yıldır tanıdığını, kendisinden oy istemek için yanına
gitmediğini, tanık beyanının çok genel ifadeler içerdiğini, olayın nasıl
gerçekleştiğine dair bir bilgisinin olmadığını, nitekim iddia makamının da bu
ifade ile ilgili başkaca bir araştırma yapmadığını, hakkındaki iddiaları kabul
etmediğini ileri sürmüştür.
19. Mahkeme 28/9/2017 tarihli duruşmada -adli kontrol
tedbirleri uygulanmak suretiyle- başvurucunun tahliyesine karar vermiştir.
Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"sanığın tutuklu kaldığı süre,
delillerin toplanmış olması, tutukluluğun bir tedbir oluşu tutukluluktan
beklenen yararın adli kontrol ile de sağlanabileceği orantılılık ilkesi
uyarınca ileride telafisi zor zararlara yol açmamak amacıyla ve tutuklamanın
tedbir oluşu ve bu tedbirden elde edilmek istenen maksadın adli kontrol
hükümleri ile de sağlanabileceği anlaşıldığından sanığın cmk 109/3-a ve b
maddeleri uyarınca yurtdışı çıkış yasağı konulmak ve ikametinin bulunduğu kolluk
kuvvetine haftanın pazartesi ve cuma günleri imza atmak suretiyle tahliyesine
başka suçtan hükümlü ve tutuklu değil ise tahliyesi için müzekkere
yazılmasına...[karar
verildi.]"
20. Başvurucunun örgütle irtibatlı olduğunu iddia eden
tanık D.Ö.nün kovuşturma aşamasında Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS)
vasıtasıyla alınan beyanının ilgili kısmı şöyledir:
"İstanbul'da görev yapıyorduk
beraber seçim döneminde A.B.nu destekliyordu, sanıktan herhangi bir şekilde
baskı görmedim sadece oy istediklerini biliyorum onun dışında fetö ile ilgili
bir bilgim yoktur. Sanık benden direkt oy istemedi sadece A.B.nu desteklediğini
duyuyordum, konuşmalardan duyuyordum. Benden direkt oy istemedi. 2010-2014
arası dönemde üye gönderilmedi eksik çalışılıyor diye sanık A.B.nun görev
yaptığı her hsk da çıkan her kararnameyi eleştirirdi. 2013 yıllarında İstanbul
vergi mahkemesinde çalışan T. arkadaşımıza verilen not kasıtlıdır ona düşük not
veriliyor ise herkese düşük not verilmelidir şeklinde eleştirileride vardı."
21. Devam eden yargılama sürecinin nihayetinde Erzurum 3.
Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 24/4/2018 tarihli karar ile başvurucunun atılı
suçtan beraatine hükmedilmiştir. Kararın başvurucu ile ilgili kısmı şöyledir:
"...her ne kadar sanık hakkında
silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan cezalandırılması talebi ile kamu
davası açılmış ise de; sanığın örgütün haberleşme aracı olan bylock programını
kullanmadığı, talimatla bank asyaya para yatırdığına dair herhangi bir hususun
dosya kapsamında bulunmadığı, sanık savunmasının aksinin diğer delillerle ispat
edilemediği, sanığın HTS kayıtlarının incelenmesinde örgüt yöneticileri ile bir
irtibatının bulunmadığı, örgüt üyeleri ile irtibatını gösterir iletişim
tespitlerinin de örgüt üyeliğine sebebiyet vermeyeceği, zira görüşme yaptığı
kişilerin eski meslektaşları olması sebebiyle sanıktan bu kişilerin örgüt üyesi
olduğunu bilmesinin beklenemeyeceği, ayrıca içeriklerin de tespit edilmemiş
olması sebebiyle ne maksatla gerçekleştirildiğine dair bir belirlemenin dosya kapsamında
bulunmadığı, dosya kapsamında dinlenen tanık D.Ö.'ın beyanlarının sanığın örgüt
içerisinde yer alıp almadığı hususunu netleştirmediği, zira tanık beyanının
HSYK seçimlerine ilişkin olup '....... sanıktan herhangi bir şekilde baskı
görmedim sadece oy istediklerini biliyorum onun dışında fetö ile ilgili bir
bilgim yoktur. Sanık benden direkt oy istemedi sadece A.B.'nu desteklediğini
duyuyordum, konuşmalardan duyuyordum.......' şeklinde olması sebebiyle
bu beyanların sanığın örgüt üyesi olduğunu gösterecek yeterlilikte olmadığı,
bunun dışında örgüt üyeliğine dair, yoğunluluk, çeşitlilik ve süreklilik gibi
yukarıda ayrıntılı anlatılan şartları taşıdığına dair yeterli eylem ve delilin
tespit edilemediği görülmüş olup sanığın cezalandırılmasına yeterli, her türlü
şüpheden uzak, şüpheyi kanaat düzeyine vardıracak, kesin, inandırıcı ve somut
delil bulunamadığı, bu nedenle yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin
sabit olmadığı anlaşılmakla 5271 sayılı CMK’nın 223/2-e.maddesi uyarınca
beraatine karar verilmiş olup aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur."
22. Beraat kararına karşı Cumhuriyet savcısı tarafından
dijital materyallere ilişkin inceleme sonucu beklenmeden delil yetersizliği
nedeniyle kurulan hükmün kaldırılması talebiyle istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 6/5/2019 tarihli ilamı ile savcılığın talebini
reddetmiştir.
23. Yargılama, bireysel başvurunun incelendiği tarih
itibarıyla temyiz incelemesinde derdesttir.
IV. İLGİLİ
HUKUK
24. İlgili hukuk için bkz. Adem Türkel, B.
No: 2017/632, 23/1/2019, §§ 24-39; Mustafa Özterzi, [GK], B. No:
2016/14597, 31/10/2019, §§ 33-48 ve ilgili Yargıtay kararları için bkz. A.L.,
B. No: 2016/63999, 9/1/2020, §§ 33-35.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
25. Mahkemenin 3/11/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
26. Başvurucu; kuvvetli suç şüphesi olmaksızın ve
görevinden kaynaklanan güvencelere riayet edilmeksizin görevli olmayan bir
mahkeme tarafından tutuklandığını, olayda tutuklama nedenlerinin bulunmadığını,
tutuklamanın orantısız bir tedbir olduğunu ve adli kontrol tedbirinin neden
yetersiz kalacağının değerlendirilmediğini belirterek kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
27. Bakanlık görüşünde, kabul edilebilirlik yönünden
başvurucunun 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141.
maddesindeki tazminat yolunu tüketmesi gerektiği ileri sürülmüştür. Esas
yönünden yapılan değerlendirmede ise tutuklama kararına ve iddianamedeki
delillere atıf yapılarak somut olayda suç işlendiğine ilişkin kuvvetli suç
şüphesinin bulunduğu belirtilmiştir.
28. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında genel
hatlarıyla başvuru formunda belirttiği iddialarını tekrarlamıştır.
B. Değerlendirme
29. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin
sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca
Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna,
demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük
ilkesine aykırı olamaz."
30. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve
güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü
fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve
güvenliğine sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti
bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya
değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan
ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
31. Başvurucunun bu bölümdeki şikâyetlerinin Anayasa'nın
19. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında incelenmesi gerekir.
1. Uygulanabilirlik
Yönünden
32. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin
kullanılmasının durdurulması" kenar başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde,
milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun
gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen
durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı
tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda
da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin
yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din,
vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı
suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile
saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
33. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin
uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları
incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere
ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir. Buna göre olağanüstü
bir durumun bulunması ve bunun ilan edilmesinin yanı sıra bireysel başvuruya
konu temel hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden tedbirin olağanüstü durumla
bağlantılı olması hâlinde inceleme Anayasa'nın 15. maddesi uyarınca
yapılacaktır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191).
34. Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve
tutuklama tedbirine konu olan suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün
arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY üyeliği iddiasıdır. Anayasa
Mahkemesi, anılan suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla
ilgili olduğunu değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir [GK], B. No:
2016/49158, 26/7/2017, § 57).
35. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi
kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun
tutuklanmasının Anayasa'nın başta 13. ve 19. maddeleri olmak üzere ilgili
maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek,
aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu
aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve
diğerleri, §§ 193-195, 242; Selçuk Özdemir, § 58).
2. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
36. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan iddiaların kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Esas
Yönünden
a. Genel
İlkeler
37. Tutuklamanın hukukiliğinin incelenmesinde dikkate
alınacak genel ilkeler için bkz. Mustafa Özterzi, §§ 85-90; Zafer
Özer, B. No: 2016/65239, 9/1/2020, §§ 38-45.
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
38. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının
kanuni dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
39. Başvurucu, Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya
teşebbüs etme suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca
tutuklanmıştır.
40. Diğer taraftan başvurucu 24/2/1983 tarihli ve 2802
sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu'nda hâkimlerle ilgili olarak öngörülen usule
ilişkin güvencelerin hiçbirine riayet edilmeksizin yetkili ve görevli olmayan
mahkemece tutuklandığını iddia etmektedir.
41. Anayasa Mahkemesi, Yıldırım Turan ([GK], B.
No: 2017/10536, 4/6/2020, §§ 102-147) kararında ilgili kanunlar
çerçevesinde konuyu etraflıca değerlendirmiş ve Yargıtay içtihatlarına da
değinerek terör örgütüne üye olma suçunun kişisel bir suç olduğunu, yüksek
mahkeme üyelerinden farklı olarak hâkim ve Cumhuriyet savcıları yönünden ağır
ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâli bulunmasa da kişisel suçlarına
ilişkin olarak soruşturma yürütülmesi için izin şartı bulunmadığını belirterek
vergi mahkemesi üyesi (hâkim) olan başvurucunun tutuklanmasının kanuni
dayanağının bulunduğu sonucuna varmıştır.
42. Somut olayda anılan karardan ayrılmayı gerektiren bir
durum söz konusu değildir. Dolayısıyla somut olayın koşullarında başvurucunun
kanuna aykırı olarak tutuklandığı iddiası yerinde değildir. Bu itibarla
başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı
bulunmaktadır.
43. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce
tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti bulunup
bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
44. Erzurum 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin tutuklama kararında
kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut olguların bulunduğu genel
olarak belirtilmiş ve fakat bunlara ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiştir
(bkz. § 13).
45. Soruşturma kapsamında başvurucu hakkında ortaya
konulan hususların ise meslekten ihraç edilmiş olması ve tanık beyanı olduğu
anlaşılmıştır.
46. Buna göre Anayasa Mahkemesince tutuklamanın
hukukiliği bağlamında başvurucunun suç işlediğine dair kuvvetli belirtinin
bulunup bulunmadığı yönündeki incelemesinin bu olgular temelinde
gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
47. Başvurucuya yöneltilen ve tutuklamaya konu olan
suçlamanın dayanaklarından biri, hâkim olarak görev yapmakta olan başvurucunun
HSYK tarafından önce görevinden uzaklaştırılması ve sonrasında ise FETÖ/PDY ile
bağlantısı olduğu gerekçesiyle meslekten çıkarılmış olmasıdır.
48. Anayasa Mahkemesi daha önce verdiği birçok kararda
görevden uzaklaştırma veya kamu görevinden ya da meslekten çıkarma şeklindeki
idari kararların niteliğini dikkate alarak bu kararların verilmesinin karara
muhatap olan kişilerin suç işlediklerine dair kuvvetli belirtinin bulunduğu
anlamına gelmediği sonucuna varmıştır (diğerleri arasından bkz. Mustafa
Baldır, § 70; Mustafa Açay, B. No: 2016/66638, 3/7/2019, § 54; E.A.,
B. No: 2016/78293, 3/7/2019, § 57; Ali Aktaş, B. No: 2016/14178,
17/7/2019, § 53; Mustafa Özterzi, § 104, Zafer Özer, §
57). Bu itibarla başvurucu hakkındaki görevden uzaklaştırma veya meslekten
çıkarma tedbirlerine ilişkin kararlarda başvurucuyla ilgili kişisel bir tespit
ve değerlendirme bulunmadığından bunların -tek başına- suç işlendiğine dair
kuvvetli bir belirti olarak kabulü mümkün değildir.
49. Diğer taraftan soruşturma mercilerinin başvurucu
hakkında tanık D.Ö.nün vermiş olduğu beyanlara dayandığı görülmektedir. Anılan
tanık 2014 yılında yapılan HSYK üye seçimleri sırasında başvurucu ile aynı
adliyede görev yapan yargı mensuplarındandır. Tanık beyanı genel olarak
başvurucunun HSYK üye seçimleri sürecindeki tutumuna ilişkindir.
50. 2014 yılında yapılan HSYK üye seçimlerinde ilk derece
mahkemelerinde görev yapan hâkim ve savcılar da aday olmuş, oy kullanmışlardır.
Belirlenen seçim sistemi uyarınca hâkim ve savcılar adli yargıdan yedi asıl,
dört yedek; idari yargıdan üç asıl, iki yedek üyeyi seçecek olup Yargıda Birlik
Platformu (YBP) ile Yargıçlar Savcılar Birliği (YARSAV) seçimde destekledikleri
adaylarını açıklamıştır. Bu iki yargı örgütünün desteklediklerinin dışında bazı
adaylar seçime bağımsız olarak (bir başka adayla birlikte hareket
etmeden) girdiklerini ifade etmişlerdir. Kendilerini bağımsız adaylar
olarak tanımlayan ve seçim sürecinde hukuk çevrelerinde FETÖ/PDY ile
bağlantılarının olduğuna dair iddialar bulunan -ve darbe teşebbüsünden sonra bu
yapılanmaya iltisak ve bununla irtibatlarının bulunduğu gerekçesiyle meslekten
çıkarılmış olan- bu yargı mensupları lehine çok sayıda hâkim ve savcının
propaganda faaliyetinde bulunduğu ve seçim çalışmalarına destek verdiği
bilinmektedir. Nitekim yargı mensupları hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılı
suçlardan yürütülen soruşturmalar kapsamında alınan birçok şüpheli veya tanığın
ifadelerinde bu hususa yer verilmiştir. Seçim sonuçları incelendiğinde seçime bağımsız
olarak girdiğini beyan eden adli yargıdan on adayın binlerce hâkim savcıdan
blok olarak oy aldığı ve bunlardan ikisinin HSYK yedek üyeliğine seçildiği,
idari yargıdan ise beş adayın yüzlerce hâkimden blok olarak oy aldığı ve
bunlardan ikisinin HSYK asıl üyeliğine seçildiği görülmektedir (Zafer Özer, §
60).
51. Bu kapsamda anılan seçim sürecinde örgütsel ilişki
çerçevesinde söz konusu adaylar lehine propaganda faaliyetinde bulunmanın veya
seçim çalışmalarına katılmanın yargı mensupları hakkında FETÖ/PDY ile
bağlantılı suçlar bakımından yürütülen soruşturmalarda önemli bir olgu olarak
değerlendirmesi söz konusu olabilir (Zafer Özer, § 61).
52. Tanık tarafından soruşturma aşamasında verilen
beyanda çok kısa bir şekilde başvurucunun kendisinden iki aday için oy istediği
belirtilmiş ve üzerinde oy vermesi yönünde baskı oluştuğu ifade edilmiştir.
Bununla birlikte tanığın bu ifadesinde başvurucunun FETÖ/PDY ile bağlantılı
adaylara oy vermesi hususunda kendisine bir baskıda bulunduğuna dair açık bir
beyanının olduğunu söylemek de mümkün değildir. Ayrıca kovuşturma sürecinde ve
hâkim huzurunda tekrar ifadesine başvurulan tanık, başvurucunun kendisinden oy
istemediğini, sadece başvurucunun örgüt ile bağlantılı adayları desteklediğini
duyduğunu belirtmiş; başvurucu ile ilgili bilgisinin sadece duyuma dayalı
olduğunu vurgulamıştır. Buna göre tanığın beyanlarının başvurucunun örgütsel
bir ilişki içinde olduğu veya bu çerçevede HSYK seçimleriyle ilgili olarak
kendisine örgütle ilişkili adaylara oy vermesi için bir baskıda bulunduğu
iddiası bakımından tutarlı bilgiler içermediği görülmektedir.
53. Bu itibarla soruşturma belgelerinde yer alan tespit
ve değerlendirmeler kapsamında somut olayda suç işlendiğine dair kuvvetli
belirtinin yeterince ortaya konulamadığı sonucuna varılmıştır.
54. Varılan bu sonuç karşısında tutuklama nedenlerinin
bulunup bulunmadığına ve tutuklamanın ölçülü olup olmadığına ilişkin ayrıca bir
inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
55. Açıklanan gerekçelerle suç işlediğine dair kuvvetli
belirtiler ortaya konulmadan başvurucu hakkında tutuklama tedbirinin
uygulanmasının kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına ilişkin olarak olağan
dönemde Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan güvencelere
aykırı olduğu sonucuna varılmıştır.
56. Bununla birlikte anılan tedbirin olağanüstü
dönemlerde temel hak ve özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını ve
sınırlandırılmasını düzenleyen Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında meşru olup olmadığının
incelenmesi gerekir.
4. Anayasa'nın
15. Maddesi Yönünden
57. Somut olayda Anayasa Mahkemesince soruşturma
makamlarının suç işlendiğine dair belirtileri somut olgularla ortaya koymadan
başvurucu hakkında tutuklama tedbirine başvurdukları sonucuna varılmıştır. Bu
itibarla olağanüstü hâl döneminde temel hak ve özgürlüklerin
kullanımının durdurulmasını ve sınırlandırılmasını düzenleyen Anayasa'nın 15.
maddesinin, başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik 19.
maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen güvencelere aykırı bu müdahaleyi meşru
kılmadığı değerlendirilmiştir (benzer yönde bkz. Şahin Alpay [GK], B.
No: 2016/16092, 11/1/2018, § 110; Mehmet Hasan Altan (2), § 157).
58. Açıklanan gerekçelerle -Anayasa'nın 15. maddesiyle
birlikte değerlendirildiğinde de- başvurucunun Anayasa'nın 19. maddesinin
üçüncü fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine
karar verilmesi gerekir.
5. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
59. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Kararlar" kenar
başlıklı 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
" (1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında
açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya
üzerinden karar verir."
60. Başvurucu, bireysel başvuru formunda tazminat
taleplerini saklı tuttuğunu belirtmiş; bununla birlikte Bakanlık görüşüne karşı
cevap dilekçesinde miktar belirtmeksizin maddi ve manevi tazminat talebinde
bulunmuştur.
61. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında
ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel
ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir
kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin
sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi
ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
62. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
63. Başvuruda, tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle
Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiğine karar
verilmiştir. 28/9/2017 tarihinde başvurucunun tahliyesine karar verilmiş ve
başvurucunun tutukluluk hâli sona ermiştir.
64. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin
başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı
açıktır. Başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik müdahale
nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında başvurucuya net 30.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti
ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
B. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle Anayasa'nın 19.
maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 30.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
D. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
E. Kararın bir örneğinin bilgi için Erzurum 3. Ağır Ceza
Mahkemesine (E.2017/245) GÖNDERİLMESİNE,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 3/11/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.