TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
ERCAN ÖZDEMİR BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2017/22632)
Karar Tarihi: 3/11/2020
Başkan
:
Kadir ÖZKAYA
Üyeler
Engin YILDIRIM
M. Emin KUZ
Rıdvan GÜLEÇ
Yıldız SEFERİNOĞLU
Raportör
Duygu KALUKÇU
Başvurucu
Ercan ÖZDEMİR
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 27/4/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca tutuklamanın hukuki olmadığı şikâyeti dışındaki iddialar yönünden kabul edilemezlik kararı verilmiş, başvurunun tutuklamanın hukukiliğine ilişkin kısmının kabul edilebilirlik incelemesinin ise Bölüm tarafından yapılmasına ve başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinde askerî bir darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl ilan edilmesine karar verilmiş ve olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihine kadar birçok kez uzatılmıştır. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
9. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY ile bağlantılı olan ve aralarında yargı mensuplarının da bulunduğu çok sayıda kişi hakkında Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından soruşturma başlatılmıştır. Bu kapsamda teşebbüsün savuşturulduğu gün Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca -aralarında yüksek mahkeme üyelerinin de bulunduğu- üç bine yakın yargı mensubu hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılarının bulunduğu iddiasıyla başlatılan soruşturmada bu kişilerin büyük bölümü hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirlerine başvurulmuştur (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 51, 350).
10. Başvurucu en son Erzurum Vergi Mahkemesi üyesi olarak görev yapmakta iken Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) tarafından 16/7/2016 tarihli karar ile açığa alınmış, 24/8/2016 tarihli karar ile meslekten ihraç edilmiş ve bu karar 29/11/2016 tarihinde kesinleşmiştir.
11. Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlara ilişkin olarak başlatılan bir soruşturma kapsamında başvurucu 16/7/2016 tarihinde gözaltına alınmıştır.
12. Başvurucu 19/7/2016 tarihinde Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığında ifade vermiştir. Başvurucunun ifade alma işlemi sırasında müdafii de hazır bulunmuştur. Başvurucu ifadesinde özetle; lise döneminde sadece maddi durumu nedeniyle örgüte müzahir dershaneye gittiğini, bunun haricinde örgüt ile hiçbir temasının olmadığını, üniversite döneminde yahut meslek hayatında örgütün evlerinde ya da yurtlarında kalmadığını, toplantılarına katılmadığını, örgüt ile irtibatlı olduğu düşünülen banka veya finansal kuruluşa herhangi bir para transferi yapmadığını, dernek, yurt veya evlere dinî duygularla da olsa kurban veya bağış adı altında herhangi bir yardımda bulunmadığını, hâkimlik eğitimi sırasında sınıf temsilciliği ya da albüm kurulu üyeliği yapmadığını, meslek sırasında yurt dışı dil eğitimine veya meslek ziyaretlerine gönderilmediğini belirtmiştir. Başvurucu ayrıca örgütten kendisine herhangi bir konuda talep gelmediğini, HSYK seçimlerine dair süreçte herhangi bir görev almadığını ve kamera çekimi yapmadığını ifade etmiştir.
13. Başvurucu, Başsavcılık tarafından Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçundan tutuklanması istemiyle 19/7/2016 tarihinde Erzurum 1. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk edilmiştir. Başvurucu, müdafiinin hazır bulunmasıyla yaptığı savunmasında önceki anlatımlarına benzer beyanlarda bulunmuş ve Hâkimlik tarafından yapılan sorgunun ardından aynı tarihte atılı suçtan tutuklanmasına karar verilmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"...
Şüpheliler ... Ercan Özdemir... tutuklanması talebine konu suçun vehameti, 15/07/2016 tarihinde yaşanan olaylar ve tehlikenin vehametinin halen devam ettiği, şüphelinin FETÖ/PDY silahlı terör örgütü üyesi olduğu ve bu kapsamda Anayasa'yı ihlal, yasama organına karşı suç, hükümete karşı suç, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine karşı silahlı isyan ve silahlı örgüt suçlarını işlediğine ilişkin soruşturma yapılması gerektiği ve buna ilişkin Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 3. Dairesi'nin 16/07/2016 tarih ve 2016/7900 dosya no 2016/9052 karar nolu kararı ile HSYK başkanı tarafından 16/07/2016 tarihinde soruşturma izni verilmesine yönelik teklife olur verdiği, 15/07/2016 gecesinden bu yana meydana gelen olaylar değerlendirildiğinde yargı içerisinde belli bir kesimin FETÖ/PDY mensubu olduğu, terör örgütü ile beraber yapılan iş birliği doğrultusunda devletin bütünlüğüne ve beraberliğine kastedildiği, bu doğrultuda tüm dosya kapsamı bakımından tutuklamaya sevk maddesine konu suç bakımından kuvvetli suç şüphesine yönelik somut olguların bulunduğu, şüphelinin üzerine atılı suçun yasada öngörülen yaptırımı, suçun CMK'nın 100/3-a maddesinde sayılan katalog suçlardan oluşu, delillerin bu aşamada henüz toplanmamış oluşu, adli kontrol hükümlerinin şüphelilerin kaçma ihtimalini bertaraf edecek nitelikte olmadığı, yine AİHM'nin Ringeisen v. Avusturya, Toması V. Fransa kararında özetle 'Adaletin işleyişine müdahale tehlikesinin bulunması tutuklama sebebidir.' şeklindeki kararı da dikkate alındığında tutuklama tedbirinin ölçülü olacağı kanaatine varılmakla şüpheliler ... ERCAN ÖZDEMİR... CMK 100. maddesi gereğince AYRI AYRI TUTUKLANMALARINA... [karar verildi.]"
14. Başvurucu hakkında devam eden soruşturma sürecinde başvurucunun tutukluluk hâli değerlendirilmiş; bu kapsamda Erzurum 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin 22/7/2016, 18/8/2016, 31/8/2016, 18/10/2016, 2/2/2017, 27/2/2017, 17/3/2017; Erzurum 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin 25/8/2016, 10/10/2016; Erzurum 5. Sulh Ceza Hâkimliğinin 18/11/2016; Ankara 8. Sulh Ceza Hâkimliğinin 5/12/2016; Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin 6/1/2017 tarihli kararları ile tutukluluğun devamına hükmedilmiştir. Başvurucu, Erzurum 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin 17/3/2017 tarihli tutukluluğun devamı kararına itiraz etmiş; itirazı Erzurum 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin 29/3/2017 tarihli kararıyla ve kesin olmak üzere reddedilmiştir. Nihai kararın başvurucuya 30/3/2017 tarihinde tebliğ edildiği tespit edilmiştir.
15. Başvurucu 27/4/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
16. Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığının 23/5/2017 tarihli iddianamesiyle başvurucu hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılması istemiyle kamu davası açılmıştır. İddianamede başvurucuyla ilgili yapılan değerlendirmeler şöyledir:
"Erzurum Vergi Mahkemesi Hakimi görev yapan Ercan ÖZDEMİR'in önce Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 3. Dairesi tarafından 16/07/2016 tarih 2016/345 sayılı karar ile geçici süre ile açığa alındığı, sonrasında 24/08/2016 tarih ve 2016/426 sayılı karar ile meslekten ihraç edildiği ve 29/11/2016 tarihinde ihraç kararının kesinleştiği,
...
21/07/2016 tarihinde Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından tanık sıfatı ileifadesi alınan İstanbul 13.Vergi Mahkemesi üyesi olarak görev yaptığı anlaşılan hâkim D.Ö.'nün ifadesinde; '2014 HSYK seçim döneminde o dönem cemaat (FETÖ/PDY) adayı olarak bilinen A.Ş. ve A.B. için adliyemizde görev yapan hakimlerden S.E., Ercan ÖZDEMİR, M.Y. bu arkadaşlar bu adaylar için oy istemeye geldiler, o dönemde bu insanlara oy vermem hususunda yoğun bir baskı oluştu, bu baskı cemaat mensuplarına yönelikti, olay hakkındaki görgü ve bilgim bundan ibarettir dedi' şeklinde beyanda bulunduğu,
Soruşturma başlangıcında şüpheli hakkında Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suç nedeniyle TCK 309/1 maddesinde soruşturmaya başlanıldığı ve bu suç nedeniyle şüphelinin tutuklandığı, soruşturmanın geldiği aşamada şüpheliye isnat edilen eylemin niteliğinin değişerek 'silahlı terör örgütüne üye olmak' suçuna dönüştüğü ve bu suçtan kamu davasının açılmasının gerekmesi nedeniyle UYAP ortamında gerekli işlemlerin yapıldığı,
Ele geçirilen dijital malzemelerin bir kısmı ile ilgili olarak Emniyet Müdürlüğü Siber Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğündeki iş yoğunluğu nedeniyle incelemenin henüz tamamlanamadığı, inceleme raporu geldiğinde dosyasına eklenmek üzere gönderileceği,
Tüm bu delil ve dosya kapsamında şüphelinin FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün yargı yapılanması içerisinde yer aldığı, üyeliğinin organik bir şekilde devam ettiği ve bu şekilde müsnet suçu işlemiş olduğu anlaşılmıştır."
17. Erzurum 3. Ağır Ceza Mahkemesi 12/6/2017 tarihinde iddianamenin kabulüne karar vermiş ve E.2017/245 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır.
18. Başvurucu 24/8/2017 tarihli ilk duruşmada, ifade ve sorgu sırasında yapmış olduğu savunmalarının yanı sıra ihraç kararı ve tanık beyanına karşı beyanlarda bulunmuştur. Buna göre ihraç kararında kendisiyle ilgili herhangi bir değerlendirme ve tespit yapılmadığını ifade eden başvurucu bu karara karşı yargı sürecinin de devam ettiğini belirtmiştir. Başvurucu; tanık beyanına karşı ise genel olarak tanık D.Ö.yü dönem arkadaşı olması münasebetiyle yaklaşık on yıldır tanıdığını, kendisinden oy istemek için yanına gitmediğini, tanık beyanının çok genel ifadeler içerdiğini, olayın nasıl gerçekleştiğine dair bir bilgisinin olmadığını, nitekim iddia makamının da bu ifade ile ilgili başkaca bir araştırma yapmadığını, hakkındaki iddiaları kabul etmediğini ileri sürmüştür.
19. Mahkeme 28/9/2017 tarihli duruşmada -adli kontrol tedbirleri uygulanmak suretiyle- başvurucunun tahliyesine karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"sanığın tutuklu kaldığı süre, delillerin toplanmış olması, tutukluluğun bir tedbir oluşu tutukluluktan beklenen yararın adli kontrol ile de sağlanabileceği orantılılık ilkesi uyarınca ileride telafisi zor zararlara yol açmamak amacıyla ve tutuklamanın tedbir oluşu ve bu tedbirden elde edilmek istenen maksadın adli kontrol hükümleri ile de sağlanabileceği anlaşıldığından sanığın cmk 109/3-a ve b maddeleri uyarınca yurtdışı çıkış yasağı konulmak ve ikametinin bulunduğu kolluk kuvvetine haftanın pazartesi ve cuma günleri imza atmak suretiyle tahliyesine başka suçtan hükümlü ve tutuklu değil ise tahliyesi için müzekkere yazılmasına...[karar verildi.]"
20. Başvurucunun örgütle irtibatlı olduğunu iddia eden tanık D.Ö.nün kovuşturma aşamasında Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) vasıtasıyla alınan beyanının ilgili kısmı şöyledir:
"İstanbul'da görev yapıyorduk beraber seçim döneminde A.B.nu destekliyordu, sanıktan herhangi bir şekilde baskı görmedim sadece oy istediklerini biliyorum onun dışında fetö ile ilgili bir bilgim yoktur. Sanık benden direkt oy istemedi sadece A.B.nu desteklediğini duyuyordum, konuşmalardan duyuyordum. Benden direkt oy istemedi. 2010-2014 arası dönemde üye gönderilmedi eksik çalışılıyor diye sanık A.B.nun görev yaptığı her hsk da çıkan her kararnameyi eleştirirdi. 2013 yıllarında İstanbul vergi mahkemesinde çalışan T. arkadaşımıza verilen not kasıtlıdır ona düşük not veriliyor ise herkese düşük not verilmelidir şeklinde eleştirileride vardı."
21. Devam eden yargılama sürecinin nihayetinde Erzurum 3. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 24/4/2018 tarihli karar ile başvurucunun atılı suçtan beraatine hükmedilmiştir. Kararın başvurucu ile ilgili kısmı şöyledir:
"...her ne kadar sanık hakkında silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan cezalandırılması talebi ile kamu davası açılmış ise de; sanığın örgütün haberleşme aracı olan bylock programını kullanmadığı, talimatla bank asyaya para yatırdığına dair herhangi bir hususun dosya kapsamında bulunmadığı, sanık savunmasının aksinin diğer delillerle ispat edilemediği, sanığın HTS kayıtlarının incelenmesinde örgüt yöneticileri ile bir irtibatının bulunmadığı, örgüt üyeleri ile irtibatını gösterir iletişim tespitlerinin de örgüt üyeliğine sebebiyet vermeyeceği, zira görüşme yaptığı kişilerin eski meslektaşları olması sebebiyle sanıktan bu kişilerin örgüt üyesi olduğunu bilmesinin beklenemeyeceği, ayrıca içeriklerin de tespit edilmemiş olması sebebiyle ne maksatla gerçekleştirildiğine dair bir belirlemenin dosya kapsamında bulunmadığı, dosya kapsamında dinlenen tanık D.Ö.'ın beyanlarının sanığın örgüt içerisinde yer alıp almadığı hususunu netleştirmediği, zira tanık beyanının HSYK seçimlerine ilişkin olup '....... sanıktan herhangi bir şekilde baskı görmedim sadece oy istediklerini biliyorum onun dışında fetö ile ilgili bir bilgim yoktur. Sanık benden direkt oy istemedi sadece A.B.'nu desteklediğini duyuyordum, konuşmalardan duyuyordum.......' şeklinde olması sebebiyle bu beyanların sanığın örgüt üyesi olduğunu gösterecek yeterlilikte olmadığı, bunun dışında örgüt üyeliğine dair, yoğunluluk, çeşitlilik ve süreklilik gibi yukarıda ayrıntılı anlatılan şartları taşıdığına dair yeterli eylem ve delilin tespit edilemediği görülmüş olup sanığın cezalandırılmasına yeterli, her türlü şüpheden uzak, şüpheyi kanaat düzeyine vardıracak, kesin, inandırıcı ve somut delil bulunamadığı, bu nedenle yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmadığı anlaşılmakla 5271 sayılı CMK’nın 223/2-e.maddesi uyarınca beraatine karar verilmiş olup aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur."
22. Beraat kararına karşı Cumhuriyet savcısı tarafından dijital materyallere ilişkin inceleme sonucu beklenmeden delil yetersizliği nedeniyle kurulan hükmün kaldırılması talebiyle istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 6/5/2019 tarihli ilamı ile savcılığın talebini reddetmiştir.
23. Yargılama, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla temyiz incelemesinde derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
24. İlgili hukuk için bkz. Adem Türkel, B. No: 2017/632, 23/1/2019, §§ 24-39; Mustafa Özterzi, [GK], B. No: 2016/14597, 31/10/2019, §§ 33-48 ve ilgili Yargıtay kararları için bkz. A.L., B. No: 2016/63999, 9/1/2020, §§ 33-35.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
25. Mahkemenin 3/11/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
26. Başvurucu; kuvvetli suç şüphesi olmaksızın ve görevinden kaynaklanan güvencelere riayet edilmeksizin görevli olmayan bir mahkeme tarafından tutuklandığını, olayda tutuklama nedenlerinin bulunmadığını, tutuklamanın orantısız bir tedbir olduğunu ve adli kontrol tedbirinin neden yetersiz kalacağının değerlendirilmediğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
27. Bakanlık görüşünde, kabul edilebilirlik yönünden başvurucunun 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesindeki tazminat yolunu tüketmesi gerektiği ileri sürülmüştür. Esas yönünden yapılan değerlendirmede ise tutuklama kararına ve iddianamedeki delillere atıf yapılarak somut olayda suç işlendiğine ilişkin kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu belirtilmiştir.
28. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında genel hatlarıyla başvuru formunda belirttiği iddialarını tekrarlamıştır.
B. Değerlendirme
29. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
30. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
31. Başvurucunun bu bölümdeki şikâyetlerinin Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında incelenmesi gerekir.
1. Uygulanabilirlik Yönünden
32. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
33. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir. Buna göre olağanüstü bir durumun bulunması ve bunun ilan edilmesinin yanı sıra bireysel başvuruya konu temel hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden tedbirin olağanüstü durumla bağlantılı olması hâlinde inceleme Anayasa'nın 15. maddesi uyarınca yapılacaktır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191).
34. Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY üyeliği iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi, anılan suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğunu değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir [GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 57).
35. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun tutuklanmasının Anayasa'nın başta 13. ve 19. maddeleri olmak üzere ilgili maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242; Selçuk Özdemir, § 58).
2. Kabul Edilebilirlik Yönünden
36. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan iddiaların kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
37. Tutuklamanın hukukiliğinin incelenmesinde dikkate alınacak genel ilkeler için bkz. Mustafa Özterzi, §§ 85-90; Zafer Özer, B. No: 2016/65239, 9/1/2020, §§ 38-45.
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
38. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
39. Başvurucu, Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır.
40. Diğer taraftan başvurucu 24/2/1983 tarihli ve 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu'nda hâkimlerle ilgili olarak öngörülen usule ilişkin güvencelerin hiçbirine riayet edilmeksizin yetkili ve görevli olmayan mahkemece tutuklandığını iddia etmektedir.
41. Anayasa Mahkemesi, Yıldırım Turan ([GK], B. No: 2017/10536, 4/6/2020, §§ 102-147) kararında ilgili kanunlar çerçevesinde konuyu etraflıca değerlendirmiş ve Yargıtay içtihatlarına da değinerek terör örgütüne üye olma suçunun kişisel bir suç olduğunu, yüksek mahkeme üyelerinden farklı olarak hâkim ve Cumhuriyet savcıları yönünden ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâli bulunmasa da kişisel suçlarına ilişkin olarak soruşturma yürütülmesi için izin şartı bulunmadığını belirterek vergi mahkemesi üyesi (hâkim) olan başvurucunun tutuklanmasının kanuni dayanağının bulunduğu sonucuna varmıştır.
42. Somut olayda anılan karardan ayrılmayı gerektiren bir durum söz konusu değildir. Dolayısıyla somut olayın koşullarında başvurucunun kanuna aykırı olarak tutuklandığı iddiası yerinde değildir. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
43. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
44. Erzurum 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin tutuklama kararında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut olguların bulunduğu genel olarak belirtilmiş ve fakat bunlara ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiştir (bkz. § 13).
45. Soruşturma kapsamında başvurucu hakkında ortaya konulan hususların ise meslekten ihraç edilmiş olması ve tanık beyanı olduğu anlaşılmıştır.
46. Buna göre Anayasa Mahkemesince tutuklamanın hukukiliği bağlamında başvurucunun suç işlediğine dair kuvvetli belirtinin bulunup bulunmadığı yönündeki incelemesinin bu olgular temelinde gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
47. Başvurucuya yöneltilen ve tutuklamaya konu olan suçlamanın dayanaklarından biri, hâkim olarak görev yapmakta olan başvurucunun HSYK tarafından önce görevinden uzaklaştırılması ve sonrasında ise FETÖ/PDY ile bağlantısı olduğu gerekçesiyle meslekten çıkarılmış olmasıdır.
48. Anayasa Mahkemesi daha önce verdiği birçok kararda görevden uzaklaştırma veya kamu görevinden ya da meslekten çıkarma şeklindeki idari kararların niteliğini dikkate alarak bu kararların verilmesinin karara muhatap olan kişilerin suç işlediklerine dair kuvvetli belirtinin bulunduğu anlamına gelmediği sonucuna varmıştır (diğerleri arasından bkz. Mustafa Baldır, § 70; Mustafa Açay, B. No: 2016/66638, 3/7/2019, § 54; E.A., B. No: 2016/78293, 3/7/2019, § 57; Ali Aktaş, B. No: 2016/14178, 17/7/2019, § 53; Mustafa Özterzi, § 104, Zafer Özer, § 57). Bu itibarla başvurucu hakkındaki görevden uzaklaştırma veya meslekten çıkarma tedbirlerine ilişkin kararlarda başvurucuyla ilgili kişisel bir tespit ve değerlendirme bulunmadığından bunların -tek başına- suç işlendiğine dair kuvvetli bir belirti olarak kabulü mümkün değildir.
49. Diğer taraftan soruşturma mercilerinin başvurucu hakkında tanık D.Ö.nün vermiş olduğu beyanlara dayandığı görülmektedir. Anılan tanık 2014 yılında yapılan HSYK üye seçimleri sırasında başvurucu ile aynı adliyede görev yapan yargı mensuplarındandır. Tanık beyanı genel olarak başvurucunun HSYK üye seçimleri sürecindeki tutumuna ilişkindir.
50. 2014 yılında yapılan HSYK üye seçimlerinde ilk derece mahkemelerinde görev yapan hâkim ve savcılar da aday olmuş, oy kullanmışlardır. Belirlenen seçim sistemi uyarınca hâkim ve savcılar adli yargıdan yedi asıl, dört yedek; idari yargıdan üç asıl, iki yedek üyeyi seçecek olup Yargıda Birlik Platformu (YBP) ile Yargıçlar Savcılar Birliği (YARSAV) seçimde destekledikleri adaylarını açıklamıştır. Bu iki yargı örgütünün desteklediklerinin dışında bazı adaylar seçime bağımsız olarak (bir başka adayla birlikte hareket etmeden) girdiklerini ifade etmişlerdir. Kendilerini bağımsız adaylar olarak tanımlayan ve seçim sürecinde hukuk çevrelerinde FETÖ/PDY ile bağlantılarının olduğuna dair iddialar bulunan -ve darbe teşebbüsünden sonra bu yapılanmaya iltisak ve bununla irtibatlarının bulunduğu gerekçesiyle meslekten çıkarılmış olan- bu yargı mensupları lehine çok sayıda hâkim ve savcının propaganda faaliyetinde bulunduğu ve seçim çalışmalarına destek verdiği bilinmektedir. Nitekim yargı mensupları hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan yürütülen soruşturmalar kapsamında alınan birçok şüpheli veya tanığın ifadelerinde bu hususa yer verilmiştir. Seçim sonuçları incelendiğinde seçime bağımsız olarak girdiğini beyan eden adli yargıdan on adayın binlerce hâkim savcıdan blok olarak oy aldığı ve bunlardan ikisinin HSYK yedek üyeliğine seçildiği, idari yargıdan ise beş adayın yüzlerce hâkimden blok olarak oy aldığı ve bunlardan ikisinin HSYK asıl üyeliğine seçildiği görülmektedir (Zafer Özer, § 60).
51. Bu kapsamda anılan seçim sürecinde örgütsel ilişki çerçevesinde söz konusu adaylar lehine propaganda faaliyetinde bulunmanın veya seçim çalışmalarına katılmanın yargı mensupları hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlar bakımından yürütülen soruşturmalarda önemli bir olgu olarak değerlendirmesi söz konusu olabilir (Zafer Özer, § 61).
52. Tanık tarafından soruşturma aşamasında verilen beyanda çok kısa bir şekilde başvurucunun kendisinden iki aday için oy istediği belirtilmiş ve üzerinde oy vermesi yönünde baskı oluştuğu ifade edilmiştir. Bununla birlikte tanığın bu ifadesinde başvurucunun FETÖ/PDY ile bağlantılı adaylara oy vermesi hususunda kendisine bir baskıda bulunduğuna dair açık bir beyanının olduğunu söylemek de mümkün değildir. Ayrıca kovuşturma sürecinde ve hâkim huzurunda tekrar ifadesine başvurulan tanık, başvurucunun kendisinden oy istemediğini, sadece başvurucunun örgüt ile bağlantılı adayları desteklediğini duyduğunu belirtmiş; başvurucu ile ilgili bilgisinin sadece duyuma dayalı olduğunu vurgulamıştır. Buna göre tanığın beyanlarının başvurucunun örgütsel bir ilişki içinde olduğu veya bu çerçevede HSYK seçimleriyle ilgili olarak kendisine örgütle ilişkili adaylara oy vermesi için bir baskıda bulunduğu iddiası bakımından tutarlı bilgiler içermediği görülmektedir.
53. Bu itibarla soruşturma belgelerinde yer alan tespit ve değerlendirmeler kapsamında somut olayda suç işlendiğine dair kuvvetli belirtinin yeterince ortaya konulamadığı sonucuna varılmıştır.
54. Varılan bu sonuç karşısında tutuklama nedenlerinin bulunup bulunmadığına ve tutuklamanın ölçülü olup olmadığına ilişkin ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
55. Açıklanan gerekçelerle suç işlediğine dair kuvvetli belirtiler ortaya konulmadan başvurucu hakkında tutuklama tedbirinin uygulanmasının kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına ilişkin olarak olağan dönemde Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan güvencelere aykırı olduğu sonucuna varılmıştır.
56. Bununla birlikte anılan tedbirin olağanüstü dönemlerde temel hak ve özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını ve sınırlandırılmasını düzenleyen Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında meşru olup olmadığının incelenmesi gerekir.
4. Anayasa'nın 15. Maddesi Yönünden
57. Somut olayda Anayasa Mahkemesince soruşturma makamlarının suç işlendiğine dair belirtileri somut olgularla ortaya koymadan başvurucu hakkında tutuklama tedbirine başvurdukları sonucuna varılmıştır. Bu itibarla olağanüstü hâl döneminde temel hak ve özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını ve sınırlandırılmasını düzenleyen Anayasa'nın 15. maddesinin, başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik 19. maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen güvencelere aykırı bu müdahaleyi meşru kılmadığı değerlendirilmiştir (benzer yönde bkz. Şahin Alpay [GK], B. No: 2016/16092, 11/1/2018, § 110; Mehmet Hasan Altan (2), § 157).
58. Açıklanan gerekçelerle -Anayasa'nın 15. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde de- başvurucunun Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
5. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
59. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Kararlar" kenar başlıklı 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
" (1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
60. Başvurucu, bireysel başvuru formunda tazminat taleplerini saklı tuttuğunu belirtmiş; bununla birlikte Bakanlık görüşüne karşı cevap dilekçesinde miktar belirtmeksizin maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
61. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
62. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
63. Başvuruda, tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmiştir. 28/9/2017 tarihinde başvurucunun tahliyesine karar verilmiş ve başvurucunun tutukluluk hâli sona ermiştir.
64. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik müdahale nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 30.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 30.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
D. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
E. Kararın bir örneğinin bilgi için Erzurum 3. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2017/245) GÖNDERİLMESİNE,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 3/11/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.