TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
GÖKHAN GÜNDÜZ BAŞVURUSU (3)
(Başvuru Numarası: 2017/32051)
Karar Tarihi: 3/11/2020
Başkan
:
Kadir ÖZKAYA
Üyeler
Engin YILDIRIM
M. Emin KUZ
Rıdvan GÜLEÇ
Yıldız SEFERİNOĞLU
Raportör
Sinan ARMAĞAN
Başvurucu
Gökhan GÜNDÜZ
Vekili
Av. Engin GÖKOĞLU
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ceza infaz kurumunda protesto eylemine yapılan müdahale neticesinde meydana gelen yaralanma ve bu olaya ilişkin ceza soruşturmasının etkili yürütülmemesi nedeniyle eziyet yasağının ihlal edildiğine ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular 17/8/2017 ve 7/11/2017 tarihlerinde yapılmıştır.
3. Başvurular, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Başvurucu, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün (İçtüzük) 73. maddesi uyarınca kırılan kolu için fizik tedavi uygulanması konusunda tedbir kararı verilmesini talep etmiştir.
5. Başvurucunun sağlık hizmetlerine erişim imkânına sahip olduğunu değerlendiren Komisyonca tedbir talebi reddedilmiştir.
6. Komisyonca başvurucunun adli yardım talebi kabul edilmiş, ayrıca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
7. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
8. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Bakanlık görüşüne karşı başvurucu beyanda bulunmuştur.
9. 2017/37364 numaralı başvuru dosyasının kişi ve konu yönünden hukuki irtibat nedeniyle 2017/32051 numaralı başvuru dosyası ile birleştirilmesine, incelemenin 2017/32051 numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden yapılmasına ve diğer dosyanın kapatılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
10. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
A. Genel Bilgiler
11. Başvurucu, 1970 doğumlu olup olay tarihinde Kırıkkale F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda (İnfaz Kurumu) hükümlü olarak tutulmaktadır.
12. Başvurucu 25/5/2017 tarihinde İnfaz Kurumundaki bazı uygulamaları protesto etmek amacıyla kantinin önünde başka hükümlülerle birlikte oturma eylemi başlatmıştır. Eyleme infaz koruma memurları müdahale etmiş ve başvurucuyu oturduğu yerden kaldırarak götürmek istemiştir.
13. Bireysel başvuru formunda başvurucu; bu müdahale sırasında R.Ş. isimli infaz koruma memuru tarafından yere yıkıldığını, kafasının beton zemine vurulduğunu, daha sonra kolunun kırılana kadar büküldüğünü, kırık kolundan tutulmak suretiyle sürüklenerek götürüldüğünü belirtmiştir.
14. Başvurucu aynı gün İnfaz Kurumu tarafından Acil Servisle Kırıkkale Yüksek İhtisas Hastanesine (İhtisas Hastanesi) sevk edilmiştir.
15. Başvurucu hakkında düzenlenen 25/5/2017 tarihli adli muayene raporunda sol ön kolda hareket kısıtlılığı bulunduğu, yaralanmanın basit tıbbı müdahale ile giderilemeyeceği, hayati tehlike riskinin olmadığı tespitine yer verilmiş ve kati raporun ortopedi uzmanı tarafından verilmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
16. Adli raporu düzenleyen acil tıp uzmanı İnfaz Kurumunun düzenlediği hasta sevk kâğıdı üzerine imzasını atarak şu ibareyi yazmıştır:
"Dirsekte fraktürü olan hasta ortopedi ile konsülte edildi. Uzun kol atele alındı. 1 hafta sonra ortopedi polk. [okunamadı] önerisiyle taburcu edildi."
17. Başvurucu bazı tıbbi test ve tetkikler için 8/6/2017 tarihinde İhtisas Hastanesine sevk edilmiştir. 29/6/2017 tarihinde düzenlenen kati raporda şu tespitler yer almaktadır:
"Ulna koronoid procesde kırık kaynamış. Kırığın hayati fonksiyonlarına etkisi 3 (üç) derecedir. Hayati tehlike geçirmemiştir. Basit tıbbi müdahale ile düzelmez olduğunu bildirir hekim raporudur."
B. İnfaz Koruma Memurları Hakkında Yürütülen İdari Disiplin Soruşturması
18. Başvurucunun kolunun kırılmasına ilişkin olarak beş infaz koruma memuru ve nöbetçi müdür tarafından olayın yaşandığı gün bir tutanak düzenlenmiştir. Tutanakta başvurucunun, kantin önünde oturma eylemi yapmaya başlayınca eylemine son vermesi konusunda uyarıldığı fakat uyarıyı dikkate almadığı ve slogan atmaya başladığı, bunun üzerine mahkûm taşıma teknikleri kullanılarak yerden kaldırılıp götürülmeye çalışıldığı, bu esnada da slogan atmaya devam ettiği belirtilmiştir. Tutanakta başvurucunun koğuş şebekesi girişine getirildiğinde kapının açılması beklenirken kasten kolunun üzerine gelecek şekilde kendisini sertçe yere attığı, yere düştükten sonra "Kolumu kırdınız şerefsizler" şeklinde diyerek diğer hükümlüleri galeyana getirdiği ve toplu şekilde slogan atmaya sebebiyet verdiği ifade edilmiştir.
19. Olayla ilgili tutanağı hazırlayan dört infaz koruma memuru hakkında disiplin soruşturması yapılmıştır.
20. Muhakkikin yürüttüğü soruşturma kapsamında yazılı savunma veren üç infaz koruma memuru tutanakta (bkz. § 18) belirtildiği gibi başvurucunun kendisini yere atması sonucu kolunun zarar gördüğünü ifade etmişlerdir. V.T. isimli dördüncü infaz koruma memuru ise başvurucunun odasına götürüldüğü sırada kendisinin görev almadığını, bağırışmalar üzerine olayın yaşandığı yere gittiğini, kamera görüntüleri incelendiğinde durumun anlaşılacağını söylemiştir. Tutanakta imzası bulunan ve hakkında soruşturma açılmayan infaz başmemuru Ö.M. tanık olarak verdiği ifadede eyleme orantılı şekilde zor kullanılarak son verilmesi talimatı verdiğini söylemiş, bu aşamadan sonrasına ilişkin bir anlatımda bulunmamıştır.
21. İnfaz koruma memurları dışında tutanakta imzası bulunan ve tanık olarak dinlenen ikinci müdür İ.K.nın olayla ilgili olarak görgüye dayalı bir bir bilgisinin olmadığı görülmüştür. Soruşturmada başkaca bir tanık dinlenmemiştir.
22. Muhakkik, soruşturma sonucu hazırladığı raporda 25/5/2017 tarihli kamera kaydından bahsetmiş ise de görüntülerin içeriğine ilişkin kendisi veya bilirkişi tarafından hazırlanmış herhangi bir çözümleme tutanağından söz etmemiştir. Raporun sonuç kısmında başvurucunun koğuş şebeke girişine gelindiğinde kasıtlı olarak kendisini kolunun üzerine bıraktığının kamera görüntülerinden ve ifade tutanaklarından anlaşıldığı belirtilmiştir.
23. Disiplin soruşturması sonucunda 13/7/2017 tarihinde dört infaz koruma memuru hakkında disiplin cezası verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
C. Başvurucu Hakkında Yürütülen Disiplin Soruşturması
24. Başvuru konusu olaya karışan infaz korumu memurlarından ikisi 25/5/2017 tarihinde düzenledikleri tutanakta başvurucunun mahkemeye gittikten sonra odasına döneceği sırada "İşkenceler bizi yıldıramaz. İşkencecilere ölüm. Kimse bize işkence yapamaz." şeklinde slogan atarak oturma eylemi yaptığı, uyarmaları üzerine başvurucunun "Eyleme devam edeceğim" dediği belirtilmiştir. Tutanakta başvurucunun eylemini sürdürmekte ısrar etmesi üzerine zor kullanılarak odasına götürüldüğü ifade edilmiştir. Başvurucu dışında üç hükümlü hakkında da aynı tutanaktan hazırlanmıştır.
25. Başvurucuya, söz konusu tutanakta belirtilen olay nedeniyle disiplin soruşturması başlatıldığı belirtilerek üç gün içinde savunma vermesi, aksi takdirde savunma hakkından vazgeçmiş sayılacağı yazıyla ihtar edilmiştir. Başvurucu yazılı veya sözlü ifade vermemiştir.
26. Disiplin soruşturması sonunda başvurucuya gereksiz olarak marş söyleme veya slogan atma eylemi nedeniyle bir ay haberleşme veya iletişim (mektup) araçlarından yoksun bırakma veya kısıtlama cezası verilmiştir. Başvurucuyla beraber hakkında soruşturma açılan diğer üç hükümlü de hücreye koyma veya ziyaretçi kabulünden yoksun bırakma gibi cezalarla cezalandırılmıştır.
D. Başvurucunun Şikâyetine İlişkin Adli Soruşturma Süreci
27. İçeriği aynı iki dilekçeyle başvurucuyla birlikte toplam beş kişi, Kırıkkale Cumhuriyet Başsavcılığına (Savcılık) suç duyurusunda bulunmuş; 12/6/2017 tarihli dilekçelerle, 25/5/2017 tarihinde infaz koruma memurlarının saldırdıklarını, bu sırada canavarca bir hisle ve planlı bir şekilde başvurucunun kolunun kırıldığını ileri sürmüştür. Şikâyetçiler ayrıca -bireysel başvuru konusu dışında kalmakla birlikte- yazdıkları mektupların yasaklandığını da belirtmişlerdir.
28. Suç duyurusuna ilişkin dilekçeler İnfaz Kurumu aracılığıyla Savcılığa gönderilmiştir. Yazı ekinde hastane sevk evrakı, disiplin cezası kararları ve adli muayene formu da bulunmaktadır. Bunlar dışında bireysel başvuru konusu olmayan hükümlü mektubu şikâyetiyle ilgili evrak da mevcuttur. İnfaz Kurumu yazıda ayrıca olayla ilgili süreci anlatarak bilgilendirmede bulunmuştur.
29. Savcılık başvurucunun kolunun kırıldığı şikâyetiyle ilgili araştırma yapmaksızın -İnfaz Kurumundan gelen belgelere göre- bir sonuca ulaşmıştır. 21/6/2017 tarihli kovuşturmaya yer olmadığı kararında, şikâyet dilekçelerinin gönderildiği üst yazıdaki bilgilere yer verilmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"...
Kırıkkale F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü'nün konuya ilişkin olarak vermiş olduğu cevabi yazıda;
...
Ayrıca DHKP/C Silahlı Terör Örgütü Üyesi hükümlülerin şikayetine istinaden Kırıkkale Cumhuriyet Başsavcılığınca Adli Soruşturma personel hakkında da Kurumumuzca İdarri Tahkikat başlatılmış olup halen devam etmektedir.
Adı geçenin kolunun kırıldığını iddia etmesi üzerine aynı gün Kuruma 112 acil servis çağırılmış ve akabinde Kırıkkale Yüksek İhtisas Hastanesi Acil Polikliniğine sevk edilmiş olup burada yapılan muayene ve düzenlenen Adli Muayene Rapor Formunda kolunda hareket kısıtlığının bulunduğu belirtilmiş, kolu atele alınarak hakkında geçici doktor raporu düzenlenmiş ve 1 hafta sonra Ortopedi Polikliniğinde kontrolü önerilerek taburcu edilmiş olup raporda kolunun kırıldığına dair herhangi bir ibare bulunmamaktadır. Adı geçenin muayene edilmesi ve hakkında kati rapor düzenlenmesi hususunda 07/06/2017 günü Kırıkkale Yüksek İhtisas Hastanesi Ortopedi Polikliniğine sevk edilmiş ve muayene sonucunda 19/06/2017 tarihine randevu verilmiş olup henüz hakkında kati doktor raporu düzenlenmemiştir.
Daha önce yazmış oldukları dilekçelerde de 'istediklerini alıncaya kadar eylemlerini artırarak devam edeceklerini' belirttikleri göz önüne alındığında bu tür eylemlere müdahale eden ve son çare olarak zor kullanma yetkisini kullanan personeli ise işkence yaptıkları iddiaları ile yıldırma amacı içerisinde olduklarının değerlendirildiğinin' belirtildiği,
Müştekilerin iddiaları ile ilgili kurum görevlilerinin; herhangi bir kusur, ihmal ve suç işleme kasıtlarının bulunmadığı gibi haklarında kamu davası açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil de elde edilemediği, yapılan işlemlerin mevzuata uygun olduğu dosya kapsamından anlaşılmakla;
Açıklanan nedenlerle iddialar ve şüpheliler hakkında kamu adına KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA...[karar verildi.]"
30. Başvurucunun Savcılık kararına itirazı, Kırıkkale Sulh Ceza Hâkimliğinin (Hâkimlik) 24/7/2017 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Anılan karar, başvurucuya 26/7/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir.
31. Başvurucu 17/8/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
32. Birleştirilen 2017/37364 numaralı dosyanın konusunu başvurucunun kolunun kırılmasına ilişkin sonraki tarihli bir şikâyet oluşturmaktadır. Buna göre başvurucu, İhtisas Hastanesinin 29/6/2017 tarihli raporunu (bkz. § 17) 2/8/2017 tarihinde Savcılığa sunarak yeniden şikâyette bulunmuştur. Başvurucunun şikâyet dilekçesinin içeriği 12/6/2017 tarihli dilekçesiyle benzer şekildedir. Başvurucunun şikâyeti üzerine Savcılık 21/6/2017 tarihli kararından (bkz. § 29) bahsederek şikâyetin mükerrer nitelikte olduğunu değerlendirmiş ve kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Verilen karar Hâkimliğin 18/10/2017 tarihli kararıyla kesinleşmiştir.
33. Hâkimliğin kararı 20/10/2017 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu 7/11/2017 tarihinde yeniden bireysel başvuruda bulunmuştur.
34. Başvurucu 2017/37364 numaralı dosyada ilk bireysel başvuru dosyasındaki iddialarla aynı mahiyette şikâyetlerde bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
35. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Kasten yaralama" kenar başlıklı 86. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması halinde, mağdurun şikayeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur.
(3) Kasten yaralama suçunun;
d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
İşlenmesi hâlinde, şikayet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında artırılır."
36. 5237 sayılı Kanun'un "Zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması" kenar başlıklı 256. maddesi şöyledir:
"(1) Zor kullanma yetkisine sahip kamu görevlisinin, görevini yaptığı sırada, kişilere karşı görevinin gerektirdiği ölçünün dışında kuvvet kullanması halinde, kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır."
37. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi" kenar başlıklı 160. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar."
B. Uluslararası Hukuk
38. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 3. maddesi şöyledir:
"Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlere tabi tutulamaz."
39. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme'nin 3. maddesi ile ilgili içtihatlarında kötü muamele yasağının demokratik toplumların en temel değeri olduğunu vurgulamış; terörle ya da organize suçla mücadele gibi en zor şartlarda dahi mağdurların davranışlarından bağımsız olarak işkence, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlerin Sözleşme'yle yasaklandığını belirtmiştir. AİHM, kötü muamele yasağının Sözleşme'nin 15. maddesinde belirtilen toplum hayatını tehdit eden kamusal tehlike hâlinde dahi hiçbir istisnaya yer vermediğine ilişkin içtihatlarını hatırlatmıştır (Selmouni/Fransa, B. No: 25803/94, 28/7/1999, § 95; Labita/İtalya [BD], B. No: 26772/95, 6/4/2000, § 119).
40. Öte yandan bir muamele veya cezanın kötü muamele olduğunun söylenebilmesi için eylemin minimum ağırlık eşiğini aşması beklenir (Raninen/Finlandiya, B. No: 20972/92, 16/12/1997, § 55; Erdoğan Yağız/Türkiye, B. No: 27473/02, 6/3/2007 §§ 35-37; Gafgen/Almanya [BD], B. No: 22978/05, 1/6/2010, §§ 88-90; Costello-Roberts/Birleşik Krallık, B. No: 13134/87, 25/3/1993, § 30).
41. AİHM'e göre ceza infaz kurumundaki bir kişi üzerinde fiziksel güce başvurulması -bu kişinin kendi eylemi kesinlikle gerekli kılmadığı sürece- insan onuruna zarar verir ve prensip olarak Sözleşme'nin 3. maddesini ihlal eder (Satık ve diğerleri/Türkiye, B. No: 31866/96, 10/10/2000, § 54).
42. AİHM, Sözleşme'nin 3. maddesinin tartışılabilir ve makul şüphe uyandıran kötü muamele iddialarının etkin biçimde soruşturma yükümlülüğü getirdiğine dikkat çekmektedir (Labita/İtalya, § 131; Tepe/Türkiye, B. No: 31247/96, 21/12/2004, § 48). AİHM’in içtihadında tanımlanan etkinlik için minimum standartlar soruşturmanın bağımsız, tarafsız ve kamu denetimine açık olmasını, yetkili makamların titizlikle ve süratli biçimde çalışmasını gerektirmektedir (Mammadov/Azerbaycan, B. No: 34445/04, 11/1/2007, § 73; Çelik ve İmret/Türkiye, B. No: 44093/98, 26/10/2004, § 55).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
43. Mahkemenin 3/11/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kolun Kırılmasına İlişkin İddialar
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
44. Başvurucu; infaz görevlileri tarafından kolu kırılmasına rağmen kati sağlık raporu düzenlenmeden, tanık ifadelerine başvurulmadan, şüphelilerin ifadeleri alınmadan, kamera görüntüleri ve diğer deliller toplanmadan İnfaz Kurumunun yazısı doğrultusunda karar verildiğini, itirazının da gerekçesiz şekilde reddedildiğini belirterek etkili soruşturma yapılmadığını iddia etmiştir. Başvurucu ayrıca kırılan kolu nedeniyle fizik tedaviye ihtiyacı olmasına rağmen bu tedavinin uygulanmadığını da belirterek kötü muamele yasağı ile adil yargılanma ve etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
45. Bakanlık görüşünde özetle; başvurucunun örgütsel irade ile İnfaz Kurumu içinde birçok defa düzeni bozucu eylem ve faaliyette bulunduğu, olay sırasında infaz koruma memurlarının görevleri gereği Kurumun düzenini sağlamak amacıyla başvurucuya ölçülü müdahalede bulunarak oturma eylemini sonlandırdıkları ve başvurucuyu koğuşuna götürdükleri, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın sonuç kısmında da zaten kanuna aykırı ve kasıtlı yahut ihmale dayalı hareketle gerçekleşen bir eylemin bulunmadığının değerlendirildiği belirtilmiştir. Görüş yazısında ayrıca başvurucunun olayla ilgili dilekçesinde genel ifadeler kullandığı, olayın örgüsü ve detaylarından bahsetmediği, meydana gelen yaralanmanın İnfaz Kurumu personeli tarafından gerçekleştirildiği yönündeki iddialarının inandırıcılığına dair uygun ve kabul edilebilir deliller sunmadığı, 25/5/2017 tarihinde gerçekleştiğini iddia ettiği olayla ilgili olarak 12/6/2017 tarihinde İnfaz Kurumuna başvuru dilekçesi vermek suretiyle özen yükümlülüğüne aykırı davrandığı, bu hususların yapılacak değerlendirmede gözönünde tutulması gerektiği ifade edilmiştir.
46. Başvurucu Bakanlığın görüş yazısına ilişkin beyan dilekçesinde bireysel başvuru formundaki iddialarını tekrarlamıştır.
2. Değerlendirme
47. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun adil yargılanma ve etkili başvuru haklarının ihlal edildiğine yönelik iddiaları kötü muamele yasağına ilişkin olarak devletin etkili soruşturma yapma sorumluluğu kapsamında kaldığından söz konusu haklar yönünden ayrıca bir inceleme yapılmamıştır.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
48. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
49. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, … maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.
...”
50. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, … kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
51. Kötü muamele yasağına ilişkin şikâyetlerin incelenmesinde yasağın maddi ve usul boyutlarının ayrı ayrı ele alınması gerekmektedir. Bu bağlamda yasağın maddi boyutu sadece bireyleri işkence ya da insanlık dışı veya aşağılayıcı muameleye ya da cezaya tabi tutmama sorumluluğunu (negatif yükümlülük) içermemektedir. Ayrıca bireylerin bu tür muameleye maruz kalmasını engelleyecek etkili önleyici mekanizmaların kurulması yönünde pozitif bir yükümlülük de içermektedir.
52. Kötü muamele yasağının usul boyutu ise bu yasağın ihlal edildiğine yönelik tartışılabilir ve makul şüphe uyandıran iddiaların sorumlularının tespitini ve cezalandırılmasını sağlayacak etkili bir soruşturma yapılması sorumluluğunu (pozitif yükümlülük) içermektedir.
53. Başvurucu öncelikle kolluk görevlileri tarafından kasıtlı olarak kolunun kırıldığını iddia etmekte, sonrasında ise maruz kaldığı olayın aydınlatılması için etkili bir soruşturma yürütülmediğini belirtmektedir. Bu nedenle başvurucunun şikâyetlerinin kötü muamele yasağının hem maddi hem usul boyutu açısından ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekir.
i. Anayasa’nın 17. Maddesinin Maddi Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia
(1) Genel İlkeler
54. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmıştır. Üçüncü fıkrasında da kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır.
55. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamasını gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 81).
56. Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen hak kapsamında ayrıca devletin -pozitif bir yükümlülük olarak- yetki alanında bulunan tüm bireylerin maddi ve manevi varlığını koruma hakkını gerek kamusal makamların ve diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır. Devlet bireyin maddi ve manevi varlığını her türlü tehlikeden, tehditten ve şiddetten korumakla yükümlüdür (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 51).
57. Anılan koruma yükümlülüğü devlete, söz konusu kişilerin işkence ve eziyete ya da insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir ceza veya muameleye maruz bırakılmalarını engelleyecek tedbirler alma ödevini yüklemektedir. Anılan yükümlülük işkence ve kötü muamele yasağının maddi boyutunun bir unsurunu, devletin kişilerin fiziksel ve ruhsal bütünlüklerini idari ve yasal mevzuat aracılığıyla koruma hususundaki pozitif yükümlülüğünü oluşturmaktadır. Koruma doğrultusunda yetkililerin bildikleri ya da bilmeleri gereken bir kötü muamele tehlikesinin gerçekleşmesini engellemek için makul tedbirleri almamaları durumunda devletin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası anlamında sorumluluğu ortaya çıkabilecektir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 82).
58. Tüm adli kovuşturmaların mahkûmiyet veya belirli bir hüküm alma ile sonuçlanmasına yönelik kesin bir zorunluluk bulunmamakla birlikte mahkemeler hiçbir koşul altında yaşamı tehdit eden suçların, fiziksel ve ruhsal bütünlüğe yapılan ağır saldırıların cezasız kalmasına, af ya da zamanaşımına uğramasına izin vermemelidir. Adli makamların yetki alanları kapsamındaki kişilerin yaşamları ile fiziksel ve ruhsal bütünlüklerini korumak üzere çıkarılan kanunların koruyucuları olarak sorumlu olanlara yaptırım uygulamakta kararlı olmaları ve suçun ağırlık derecesi ile verilen ceza arasında açık bir orantısızlığa izin vermemeleri gerekir. Aksi hâlde devletin kişilerin fiziksel ve ruhsal bütünlüklerini idari ve yasal mevzuat aracılığıyla koruma hususundaki pozitif yükümlülüğü yerine getirilmemiş olacaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 77).
59. Öte yandan bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının kapsamına girebilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış olması gerekmektedir. Bu asgari eşik göreceli olup her olayda asgari eşiğin aşılıp aşılmadığı somut olayın özellikleri dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu bağlamda muamelenin süresi, fiziksel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler önem taşımaktadır (Tahir Canan, § 23). Değerlendirmeye esas alınacak bu unsurlara muamelenin amacı ve ardındaki saik de eklenebilir. Ayrıca kötü muamelenin heyecanın ve duyguların yükseldiği durumda meydana gelip gelmediği de dikkate alınması gereken diğer bir faktördür (Cezmi Demir ve diğerleri, § 83).
60. Anayasa ve Sözleşme tarafından kötü muamele, kişi üzerindeki etkisi gözetilerek derecelendirilmiş ve farklı kavramlarla ifade edilmiştir. Dolayısıyla Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında geçen ifadeler arasında bir yoğunluk farkının bulunduğu görülmektedir. Bir muamelenin işkence olarak nitelendirilip nitelendirilmeyeceğinin belirlenebilmesi için anılan fıkrada geçen eziyet ve insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele kavramları ile işkence arasındaki ayrıma bakmak gerekmektedir. Bu ayrımın Anayasa tarafından, özellikle çok ağır ve zalimane acılara neden olan kasti insanlık dışı muamelelerdeki özel duruma işaret etmek ve bir derecelendirme yapmak amacıyla getirildiği ve anılan ifadelerin 5237 sayılı Kanun’da düzenleme altına alınmış olan işkence, eziyet ve hakaret suçlarının unsurlarından daha geniş ve farklı bir anlam taşıdığı anlaşılmaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 84).
61. Buna göre anayasal düzenleme bağlamında kişinin maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne en fazla zarar veren muamelelerin işkence olarak belirlenmesi mümkündür (Tahir Canan, § 22). Muamelelerin ağırlığının yanı sıra İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin 1. maddesinde işkence teriminin özellikle bilgi almak, cezalandırmak veya yıldırmak amacıyla ya da ayrımcı bir nedenle kasten ağır acı veya ızdırap vermeyi kapsadığı belirtilerek kasıt unsuruna da yer verilmiştir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 85).
62. İşkence seviyesine varmayan fakat yine de önceden tasarlanmış, uzun bir dönem içinde saatlerce uygulanmış ve fiziki yaralanmaya, yoğun maddi veya manevi ızdıraba sebep olan insanlık dışı muameleler eziyet olarak tanımlanabilir (Tahir Canan, § 22). Bu hâllerde meydana gelen acı, meşru bir muamele ya da cezada kaçınılmaz bir unsur olarak bulunan acının ötesine geçmelidir. İşkenceden farklı olarak eziyette, ızdırap verme kastının belli bir amaç doğrultusunda yapılması şartı aranmaz. Fiziksel saldırı, darp, psikolojik sorgu teknikleri, kötü şartlarda tutma, kişiyi kötü muamele göreceği bir yere sınır dışı ya da iade etme, devletin gözetimi altında kişinin kaybolması, kişinin evinin yok edilmesi, ölüm cezasının infazının uzunca bir süre beklenmesinin doğurduğu korku ve sıkıntı, çocuk istismarı gibi muameleler Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında eziyet olarak nitelendirilebilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 88).
63. Mağdurları küçük düşürebilecek ve utandırabilecek şekilde kendilerinde korku, küçültülme, elem ve aşağılanma duygusu uyandıran veya mağduru kendi iradesine ve vicdanına aykırı bir şekilde hareket etmeye sürükleyen, aşağılayıcı nitelikteki daha hafif muamelelerin ise insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele veya ceza olarak tanımlanması mümkündür (Tahir Canan, § 22). Burada eziyetten farklı olarak kişi üzerinde uygulanan muamele, fiziksel ya da ruhsal acıdan öte küçük düşürücü veya alçaltıcı bir etki oluşturmaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 89).
64. Bir muamelenin bu kavramlardan hangisini oluşturduğunun belirlenebilmesi için her somut olay kendi özel koşulları içinde değerlendirilmelidir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 90).
65. Ayrıca AİHM'in birçok kararında vurgulayıp Yurtsever ve diğerleri/Türkiye (B. No: 22965/10, 8/7/2014) kararında da tekrarladığı -olayın fail ya da faillerinin cezai sorumluluğu ile devletlerin Sözleşme kapsamındaki sorumluluğunun farklı olduğu yönündeki- ilkeye özellikle dikkat çekmek gerekir. AİHM, anılan kararında bu ilkeye açıkça vurgu yapmış ve ceza hukuku anlamında suçluluk ya da masumiyet konusunda kararlar vermenin kendi yetki alanına girmediğini ifade etmiştir (Yurtsever ve diğerleri/Türkiye, § 68).
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
66. Başvurucu, hükümlü olarak tutulduğu ceza infaz kurumundaki oturma eylemine yapılan müdahale neticesinde infaz koruma görevlileri tarafından kolunun kırılarak kötü muameleye maruz kaldığını iddia etmektedir.
67. Anayasa Mahkemesi, asgari eşik seviyesini aştığı varsayılan kötü muamele iddialarının makul şüphe kalmayacak şekilde kanıtlanması şartını aramakta ve başvurularda öncelikle bu konudaki kanıtlama sorununu ele almaktadır (Beyza Metin, B. No: 2014/19426, 12/12/2018, § 45).
68. Somut olayda kötü muamele iddialarının fiziki bulguları açısından doktor raporlarının önem arz ettiği açıktır. Başvurucunun İnfaz Kurumundan sevk edildiği İhtisas Hastanesi tarafından ilk adli muayene raporunda kolundaki hareket kısıtlılığı tespit edilmiş, uzman doktor tarafından dirsekte kırık izlendiği belirtilmiştir (bkz. §§ 15, 16). Kaldı ki kati raporda da başvurucunun kolunda kırık olduğu ortaya konulmuştur. Bu durumda ceza infaz kurumunda hükümlü olmasından dolayı devletin gözetimi ve sorumluluğu altında bulunan başvurucunun fiziksel bir saldırıya maruz kaldığına ilişkin iddianın soruşturulması için yeterli delilin var olduğu kabul edilmelidir.
69. Bir kişinin devletin gözetimi altında bulunduğu bir zaman diliminde yaralandığının tespiti hâlinde söz konusu yaralanmanın nasıl oluştuğu hususunda makul bir açıklama getirme yükümlülüğü devlete aittir (Sinan Işık, B. No: 2013/2482, 13/4/2016, § 87).
70. İnfaz koruma memurlarının düzenlediği tutanakta (bkz. § 18) başvurucunun kendini yere atarak yaraladığı iddia edilmektedir. Başvurucunun şikâyeti üzerine açılan adli soruşturmada ise Savcılık yaralanmanın ne şekilde meydana geldiğine ilişkin bir açıklama yapmamış, sadece kamu görevlilerine atfedilecek bir kusur olmadığını veya bu kişilerin suç işleme kasıtlarının bulunmadığını belirtmiştir. Ancak kararında İnfaz Kurumunun yazısındaki (bkz. § 28) bilgilere olduğu gibi yer veren Savcılığın başvurucunun kolundaki kırığa ilişkin bir kabulde bulunup bulunmadığı dahi anlaşılamamıştır.
71. İddia konusu olayla ilgili olarak infaz koruma memurları hakkında açılan disiplin soruşturmasına ilişkin dosyadan, olay yerine ilişkin kamera görüntülerinin olduğu anlaşılmaktadır. Bununla birlikte disiplin soruşturmasında muhakkik, adli soruşturmada da Cumhuriyet savcısı tarafından kamera görüntülerinin içerikleri ortaya konulmamış ve infaz koruma memurlarının beyanlarının görüntülerle uyumlu olup olmadığı tespit edilmemiştir. Dolayısıyla bu görüntüleri çözümleyerek gerçekte neler yaşandığını ortaya koyup olayı aydınlatabilecek imkâna sahip olan soruşturma makamlarının bu konuda sessiz kalması, onlara düşen -açıklama yapma şeklindeki- ispat yükümlülüğüne aykırılık oluşturmaktadır. Bu durumda başvurucunun iddiaları doğrultusunda kamu görevlileri tarafından kolunun bükülerek kırıldığının kabulü gerekmektedir.
72. Somut olayın gerçekleşme koşulları, başvurucunun kolunda meydana gelen kırığın niteliği ve bu durumun başvurucu üzerindeki muhtemel fiziksel etkileri birlikte değerlendirildiğinde eylemin eziyet olarak nitelendirilmesi mümkündür.
73. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun kolunun kırılmasıyla neticelenen müdahale nedeniyle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan eziyet yasağının maddi -negatif yükümlülük- boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
ii. Anayasa’nın 17. Maddesinin Usul Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia
74. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüğünün usul boyutu da bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve kamu görevlilerinin ya da kurumlarının karıştığı olaylarda bunların sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 110).
75. Buna göre bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde Anayasa’nın 17. maddesi -“Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında- etkili bir resmî soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Soruşturma etkili olmadığında anılan madde, sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve bazı durumlarda devlet görevlilerinin fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir Canan, § 25).
76. Usul yükümlülüğünün bir olayda gerektirdiği soruşturma türünün bireyin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının esasına ilişkin yükümlülüklerin cezai bir yaptırım gerektirip gerektirmediğine bağlı olarak tespiti gerekmektedir. Kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana gelen ölüm ve yaralama olaylarına ilişkin davalarda Anayasa’nın 17. maddesi gereğince devletin ölümcül ya da yaralamalı saldırı durumunda sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte cezai soruşturmalar yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda yürütülen idari ve hukuki soruşturmalar ve davalar sonucunda sadece tazminat ödenmesi, bu hak ihlalini gidermek ve mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 55).
77. Yürütülen ceza soruşturmalarının amacı, kişinin maddi ve manevi varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların ölüm ya da yaralama olayına ilişkin hesap vermelerini sağlamaktır. Bu, bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 56).
78. Etkili soruşturma yükümlülüğünün yerine getirilmiş olduğunun kabulü için;
- Yetkili makamların olaydan haberdar olur olmaz resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmeleri (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114),
- Soruşturmanın kamu denetimine açık olması ve mağdurların meşru menfaatlerini korumak için soruşturmaya gerekli olduğu ölçüde etkili katılımlarının sağlanması (Cezmi Demir ve diğerleri, § 115),
- Soruşturmadan sorumlu olan ve incelemeleri yapan kişilerin olaylara karışan kişilerden bağımsız olması (Cezmi Demir ve diğerleri, § 117),
- Soruşturmaların makul özen ve süratle yürütülmesi (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114),
- Soruşturma sonucunda alınan kararın soruşturmada elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması gerekir (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 99) gerekmektedir.
79. Başvurucu, dört kişiyle birlikte yazdığı şikâyet dilekçesinde infaz koruma memurları tarafından kolunun kırıldığını iddia etmiş; söz konusu dilekçeyi İnfaz Kurumu aracılığıyla diğer evrakla birlikte (bkz. § 28) Savcılığa göndermiştir. Başvurucunun İhtisas Hastanesine sevkine ilişkin evraka uzman doktor tarafından dirsekte fraktür tespit edildiği yazılması karşısında başvurucunun iddiasının savunulabilir olduğu söylenmelidir. Bu noktada soruşturma makamlarının başvurucunun iddiaları konusunda etkili bir soruşturma yapma yükümlülüğünün doğduğu kabul edilmelidir.
80. Soruşturmanın etkililiğini sağlayan en alt seviyedeki inceleme, her soruşturmanın kendine özgü koşullarına göre değişir. Bu koşullar, ilgili bütün olay ve olgular temelinde ve soruşturmanın pratik gerçekleri dikkate alınarak değerlendirilir. Bu nedenle soruşturmanın etkililiği bakımından her olayda geçerli olmak üzere bir asgari soruşturma işlemler listesi veya benzeri bir asgari ölçüt belirlemek mümkün değildir (Fahriye Erkek ve diğerleri, B. No: 2013/4668, 16/9/2015, § 68). Buna bağlı olarak soruşturmaya özgü değeri bulunan ilke ve araçların olayın aydınlatılmasını temin edecek şekilde yargısal mercilerce işlevselleştirilip işlevselleştirilmediği ortaya konmalıdır (Tuna Ayçiçek, B. No: 2014/6526, 24/01/2018, § 83).
81. Başvurucunun kamu görevlileri tarafından kolunun kırıldığını ileri sürmesine karşın infaz koruma memurlarının başvurucunun kendisinin kolunu kırdığını iddia ettiği dikkate alındığında, olay yerindeki kamera kayıtlarının incelenmesi, varsa tanıkların dinlenilmesi ve ilgililerin ifadelerinin alınması gibi birtakım soruşturma işlemlerinin yapılması gerektiği açıktır.
82. İnfaz koruma memurları hakkında yürütülen disiplin soruşturmasında kamera kayıtlarının varlığından söz edilmiş ise de bu görüntülerin tarafsız kişilerce çözümlenmesinin yapıldığına ilişkin bir tutanak veya rapor bulunmamaktadır. Dolayısıyla görüntülerin hangi beyanları doğrular nitelikte olduğu disiplin veya adli soruşturmadan anlaşılamamıştır. Başvurucunun şikâyet dilekçesi vermesi üzerine olayı öğrenen Savcılığın iddialarla ilgili olarak başvurucunun veya infaz koruma memurlarının beyanlarını almadığı, ayrıca herhangi bir inceleme ve araştırma yapmadığı görülmektedir.
83. Savcılık, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda İnfaz Kurumunun bilgilendirme yazısı ve içeriği üzerinden bir sonuca ulaşmış; herhangi bir soruşturma işlemi yapmamıştır. Öte yandan Savcılığın kararından, başvurucuda bir yaralanma meydana gelip gelmediği veya geldiği kabul edilse dahi söz konusu yaralanmanın kamu görevlilerinin müdahalesi sonucunda mı gerçekleştiği hususunda açık bir değerlendirme bulunmadığı anlaşılmaktadır. Diğer bir deyişle yaralanmanın niteliği ve nasıl gerçekleştiği aydınlatılmış değildir. Dolayısıyla soruşturmadaki eksiklikler ve ulaşılan sonuç Savcılığın gerçeği ciddiyetle öğrenme çabası içinde olduğu konusunda kuşku uyandırmaktadır.
84. Tüm bu eksiklikler birlikte değerlendirildiğinde başvurucuya karşı kötü muamele oluşturduğu iddia edilen eylemlere yönelik olayın aydınlatılması amacıyla etkili bir ceza soruşturması yürütülmediği sonucuna ulaşılmıştır.
85. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan eziyet yasağının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Ceza İnfaz Kurumunda Fizik Tedavi Uygulanmadığına İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
86. Başvurucu, kırılan kolu nedeniyle fizik tedaviye ihtiyaç duyduğunu fakat bu konuda kendisine tedavi imkânı sağlanmadığını iddia etmiştir.
87. Bakanlık bu konuda görüş bildirmemiştir.
88. Anayasa Mahkemesi ceza infaz kurumlarında hükümlülere sağlık hizmetlerinin hiç veya gereği gibi sağlanmamasından kaynaklanan kötü muamele iddialarına ilişkin olarak infaz hâkimliğine şikâyet yolunu, tüketilmesi gereken etkili bir iç hukuk yolu olarak gördüğünü çeşitli kararlarında belirtmiştir (birçok karar arasından bkz. Süleyman Araç, B. No: 2015/7985, 20/9/2018, §§ 24-29).
89. Başvurucu söz konusu şikâyetlerini infaz hâkimliği önüne taşıdığına dair herhangi bir bilgi ya da belge sunmamıştır. Dolayısıyla somut olayda, anılan kararlarda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
90. Açıklanan gereklerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Ayrımcılık Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
91. Başvurucu; uzun yıllardır hükümlü olmasına karşın kovuşturmaya yer olmadığına dair kararında örgüt mensubu olarak gösterildiğini, kullanılan ifadeler nedeniyle ayrımcılığa uğradığını belirterek eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
92. Bakanlık bu konuda görüş bildirmemiştir.
93. Anayasa'nın 10. maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesi ve Sözleşme'nin 14. maddesinde düzenlenen ayrımcılık yasağının ihlal edildiğine yönelik iddiaların soyut olarak değerlendirilmesi mümkün olmayıp mutlaka Anayasa ve Sözleşme kapsamında yer alan diğer temel hak ve özgürlüklerle bağlantılı olarak ele alınması gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 33).
94. Somut olayda, eşitlik ilkesinin ihlal edildiği ileri sürülmekte ise de söz konusu ihlal iddiasının hangi temel hak ve özgürlüğe yönelik olarak gerçekleştiği belirtilmemiştir.
95. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
96. 30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
97. Başvurucu ihlalin tespit edilmesini istemiş ve tazminat talebinde bulunmuştur.
98. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
99. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
100. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66-67).
101. İncelenen başvuruda eziyet yasağının maddi ve usul boyutu itibarıyla ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin Savcılığın kovuşturmaya yer olmadığına dair kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
102. Bu durumda eziyet yasağının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeni soruşturma ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş, yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden soruşturma yapılmak üzere Kırıkkale Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
103. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için eziyet yasağının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 70.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
104. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Eziyet yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Gerekmesine rağmen fizik tedavi uygulanmadığına ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Ayrımcılık yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan eziyet yasağının maddi ve usule ilişkin boyutlarının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin eziyet yasağının usule ilişkin boyutunun ihlalinin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere Kırıkkale Cumhuriyet Başsavcılığına (ihlal kararı Savcılığın 2017/6616 numaralı soruşturma dosyasıyla ilgilidir.) GÖNDERİLMESİNE,
D. Eziyet yasağının maddi ve usul boyutunun ihlali nedeniyle net 70.000 TL manevi tazminatın başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 3/11/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.