TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/22818)
|
|
Karar Tarihi: 8/9/2020
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Ali KOZAN
|
Başvurucu
|
:
|
Mustafa Sezgin TANRIKULU
|
Vekili
|
:
|
Av. Mervan Eren GÜL
|
I. BAŞVURU KONUSU
1. Başvuru, internet üzerinden paylaşılan hakaret içerikli
yazıların kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğu şikâyetiyle yapılan suç
duyurusu sonrasında etkili bir soruşturma yapılmaması nedeniyle kişinin şeref
ve itibarının korunması hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular 14/4/2017 ve 27/4/2017 tarihlerinde yapılmıştır.
3. Başvurular, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan
ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin
Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvuruların kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Kişi ve konu yönünden hukuki irtibat nedeniyle 2017/23169
numaralı başvuru dosyasının 2017/22818 numaralı başvuru dosyası ile
birleştirilmesine, incelemenin 2017/22818 numaralı başvuru dosyası üzerinden
yürütülmesine ve diğer dosyanın kapatılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir.
8. Milletvekili olan başvurucu, Twitter isimli sosyal paylaşım
aracını kullanmaktadır. Başvurucu, M.Ç. isimli kişinin Twitter hesabından
kendisi hakkında hakaret içerikli ve aslı olmayan paylaşımlarda bulunduğu
iddiasıyla 3/1/2017 ve 5/1/2017 tarihlerinde suç duyurusunda bulunmuştur.
Başvurucu; şikâyet dilekçesinde, M.Ç.nin hakaret içerikli ve aslı olmayan
ithamlar içeren paylaşımda bulunarak kendisi hakkında olumsuz algı oluşturmaya
çalıştığını, M.Ç.nin açık kimliğine ve adresine IP numarasından ulaşılabileceğini
ifade etmiştir. Başvurucu, açık kimlik bilgileri tespit edilerek M.Ç. hakkında
hakaret suçundan iddianame düzenlenmesini talep etmiştir.
9. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı anılan şikâyetler hakkında
yetkisizlik kararı vererek dosyayı İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına
göndermiştir. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı her iki suç duyurusu hakkında
26/1/2017 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir. Kararın
gerekçesinde; sosyal medya üzerindeki sosyal paylaşım sitelerinde bulunan kullanıcı
profillerinin herhangi bir sınırlamaya tabi olmaksızın, istenen bilgiler
girilmek suretiyle kişiler tarafından oluşturulabildiği, açık kaynaklı bu
bilgilerin gerçek sahibine ait olup olmadığının tespitinin kullanıcının IP
numarası üzerinden internet servis sağlayıcısından alınan bilgi ile mümkün
olduğu ifade edilmiştir. Twitter isimli sosyal paylaşım sitesinin bağlı olduğu
elektronik servis hizmetlerinin Amerika Birleşik Devletleri kaynaklı olduğu,
kullanıcı bilgilerinin bu ülkede yer alan sunucularda tutulduğu belirtilmiştir.
Aynı mahiyetteki şikâyetler ile ilgili olarak daha önce anılan ülkenin yetkili
birimlerine kullanıcı bilgilerinin paylaşılması yönünde yazılan talimatlardan
sadece terörizm, şiddet suçları, organize işlenen suçlar gibi önemli suçlarla
ilgili olanların cevaplandırıldığı vurgulanmıştır. Başvurucunun ilgili şirkete
başvurarak içeriğin kaldırılmasını talep etme hakkı olduğu, ayrıca ifadesinde
ve dilekçe ekinde ibraz ettiği bilgi ve belgelerde şüphelinin kimliğini tespit
etmeye yarar bir bilgi bulunmadığı belirtilmiştir.
10. Başvurucu, anılan karara itirazında sosyal medya
aracılığıyla işlenen suçlarda şüphelinin suçun işlendiği sosyal paylaşım
hesabındaki fotoğraf ve kişisel bilgilerinden tespit edilebildiğini
belirtmiştir. Hakaret içerikli mesajları gönderen kişinin gerçek isminin M.Ç.
olduğu konusunda şüphe bulunmadığını, M.Ç.nin Twitter hesabında kullandığı
fotoğraf ve bilgileri Facebook hesabında da kullandığını belirten başvurucu,
M.Ç. hakkında tespit ettiği çalıştığı şirket, mesleği ve öğrenim gördüğü okul
gibi bilgileri itiraz merciine sunduğunu, Cumhuriyet Başsavcılığının hiçbir
araştırma yapmadan kovuşturmaya yer olmadığına karar verdiğini vurgulamıştır.
İstanbul 7. Sulh Ceza Hâkimliği 6/3/2017 tarihinde, İstanbul 10. Sulh Ceza Hâkimliği
ise 6/3/2017 tarihinde, itiraz edilen kararların dayandığı gerekçelerin
soruşturmanın kapsamına, usul ve kanuna uygun olduğu gerekçesiyle itirazların
reddine karar vermiştir.
11. Nihai kararlar 16/3/2017 ve 28/3/2017 tarihlerinde
başvurucuya tebliğ edilmiştir.
12. Başvurucu 14/4/2017 ve 27/4/2017 tarihlerinde bireysel
başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
13. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun "Hakaret" kenar başlıklı 125.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Bir kimseye onur, şeref ve
saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat
eden... bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki
yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır...
(2) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli,
yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkrada
belirtilen cezaya hükmolunur."
14. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “Sorumluluk” kenar başlıklı 49. maddesi
şöyledir:
“Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille
başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.
Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı
bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu
zararı gidermekle yükümlüdür.”
V. İNCELEME VE GEREKÇE
15. Mahkemenin 8/9/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
16. Başvurucu; hakaret suçuna maruz kaldığını, yaptığı şikâyetle
ilgili olarak ülkemizde sosyal paylaşım sitesinin servis sağlayıcısının
olmaması ve şüphelinin kimliğinin tespitini sağlayacak bilgi bulunmaması
gerekçeleriyle bir araştırma yapılmaksızın kovuşturmaya yer olmadığına karar
verildiğini belirtmiştir. Anılan karara itiraz dilekçesinde, şüphelinin
kimliğinin belirlenmesi için deliller sunmasına rağmen itirazının
reddedildiğini vurgulayarak etkili bir soruşturma yapılmadığını belirtmiştir.
Başvurucu, bu nedenlerle adil yargılanma hakkı ile özel hayata ve aile hayatına
saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
17. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun tüm iddiaları şeref ve itibar
hakkı kapsamında incelenmiştir.
1. Genel İlkeler
18. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak "Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi
varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddi ve manevi
varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir. ..."
19. Kişinin itibarına yapılan saldırının belli bir ağırlık
düzeyine erişmiş olduğu hâllerde Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında
mündemiç negatif yükümlülüğe, bireyin maddi ve manevi varlığına etkin bir
saygının sağlanması için gerekli pozitif yükümlülükler eklenir. Pozitif
yükümlülükler, kişilerin birbirleri ile olan ilişkilerini de kapsayacak şekilde
kişisel itibara saygının güvence altına alınması amacıyla birtakım tedbirler
alınmasını gerektirir (İlhan Cihaner (2),
B. No: 2013/5574, 30/6/2014, § 47; Kadir
Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617, 8/4/2015, § 40).
20. Öte yandan bireyin şeref ve itibarı, Anayasa’nın 17.
maddesinde yer alan "manevi
varlık" kapsamında yer almaktadır. Devlet, bireylerin manevi
varlığının bir parçası olan şeref ve itibara keyfî olarak müdahale etmemek ve
üçüncü kişilerin saldırılarını önlemekle yükümlüdür. Ancak devletin bireylerin
maddi ve manevi varlığına yönelik olarak üçüncü kişilerce yapılan müdahalelere
karşı etkili mekanizmalar kurma çerçevesindeki pozitif yükümlülüğü, mutlaka
cezai soruşturma ve kovuşturma yapılmasını gerekli kılmaz. Üçüncü kişilerin
haksız müdahalelerine karşı bireyin korunması hukuk muhakemesi yoluyla da
mümkündür. Nitekim üçüncü kişilerce şeref ve itibara yapılan müdahaleler için
ülkemizde hem cezai hem de hukuki koruma öngörülmüştür. Hakaret ceza hukuku
anlamında suç, özel hukuk anlamında ise haksız fiil olarak nitelendirilmekte ve
tazminat davasına konu edilebilmektedir. Dolayısıyla bireyin üçüncü kişilerce
şeref ve itibarına müdahale edildiği iddiasıyla hukuk davası açarak da bir
giderim sağlaması mümkündür (Adnan Oktar (3),
B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 35).
21. Bir ihlal iddiasına ilişkin olarak başvurulabilecek birden
fazla etkili başvuru yolunun bulunması durumunda kural olarak başvurucunun aynı
amacı taşıyan başvuru yollarının tamamını tüketmesi beklenemez (S.S.A., B. No: 2013/2355, 7/11/2013, § 30;
Halkevleri Derneği ve İlknur Birol,
B. No: 2013/577, 30/6/2014, § 28). Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin
yerleşik hâle gelen içtihatları uyarınca kimliği belirli üçüncü kişilerce şeref
ve itibara yapılan müdahalelerle ilgili olarak yalnızca ceza muhakemesi yoluna
başvurulmuş olması Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunulabilmesi için
şart olan tüm başvuru yollarının tüketilmesi koşulunun yerine getirildiği
anlamına gelmez (Adnan Oktar (3),
§ 36).
22. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında koruma altına
alınan şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edildiği iddiasına yönelik
uyuşmazlıklar açısından hukuki tazmin yolu daha yüksek başarı şansı
sunabilecek, kullanılabilir ve etkili bir başvuru yoludur (S.S.A., § 31; Halkevleri Derneği ve İlknur Birol, § 29).
23. Öte yandan Anayasa Mahkemesinin Sinem Hun (B. No: 2013/5356, 8/5/2014) daha sonra da Fetullah Gülen (B. No: 2014/12225, 14/7/2015) kararlarında
ifade ettiği gibi hoşgörünün ve bütün insanların onuruna aynı düzeyde saygının
demokratik, çoğulcu bir toplumun temellerini oluşturduğu gerçeğinden hareketle formaliteleri, koşulları, kısıtlamaları
veya müeyyideleri izlenen meşru
amaçla orantılı olmak kaydıyla hoşgörüsüzlük temelinde nefreti yayan, buna
teşvik eden, yücelten veya haklı gösteren tüm ifade çeşitlerini önlemek hatta
bunları cezalandırmak gerekli görülebilir (Sinem
Hun, § 32; Fetullah Gülen [GK], § 36).
24. Bu nedenle nefret
söylemi kullanılarak hakaret edildiği iddiasını içeren başvurular açısından
başvuruya konu olayın kendine özgü koşulları da dikkate alınmak kaydıyla
bireysel başvuru öncesinde hukuk yoluna gidilmeksizin sadece ceza muhakemesi
yolunun tamamlanmış olması yeterli görülebilir (Sinem Hun, § 32; Fetullah
Gülen, § 37). O hâlde mevcut başvuruda yapılması gereken ilk iş
başvurucunun iddiaları çerçevesinde başvuru yollarının tüketilip tüketilmediğini
tespit etmektir.
2. İlkelerin Olaya
Uygulanması
25. Somut olayda başvurucu bireysel başvuru formunda, üçüncü
kişinin kendisine yönelik hakaret içerikli mesajları nedeniyle şeref ve
itibarının zedelendiğinden şikâyetçi olmuştur. Başvurucunun Cumhuriyet
Savcılığına verdiği şikâyet dilekçesinde sosyal paylaşım ağı üzerinden mesaj
gönderen kişinin M.Ç. isimli kişi olduğunu bildirdiği, Cumhuriyet Savcılığının
kovuşturmaya yer olmadığına dair kararına itirazında da hakaret içerikli
paylaşım yapan kişinin M.Ç. isimli şahıs olduğu ve sosyal paylaşım sitelerinde
gerçek ismini kullandığından emin olduğunu belirterek anılan kişinin çalıştığı
yer, bitirdiği okul gibi kişisel bilgilerine yer verdiği görülmüştür. Bu
durumda başvurucunun kişilik haklarına saldırıda bulunduğunu iddia ettiği
kişinin kimliğini bilmediği, dolayısıyla hakaret içerikli paylaşımları yapan
kişinin kimliğinin meçhul olduğu söylenemez.
26. Öte yandan başvurucunun kendisine sosyal paylaşım sitesi
üzerinden gönderilen mesajların nefret söylemi içerdiğine dair bir açıklama
yapmadığı görülmüştür. Ayrıca mesaj içeriklerinin hoşgörüsüzlüğe dayalı nefret
biçimlerini yayan, kışkırtan, buna teşvik eden veya meşrulaştıran ifadeler
olmadığı, dolayısıyla nefret söylemi
olarak nitelendirilemeyeceği değerlendirilmiştir.
27. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, bireysel başvuruda
bulunulmadan önce ihlal iddiasının dayanağı olan işlem, eylem ya da ihmal için
kanunda öngörülmüş olan idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının
tüketilmiş olması gerektiği belirtilmiştir. Temel hak ihlallerini öncelikle
derece mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması, kanun yollarının tüketilmesi
koşulunu zorunlu kılar (Necati Gündüz ve
Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 19-20; Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 26).
28. Açıklamalar çerçevesinde başvuru konusu olayda kimliği
başvurucu tarafından bilindiği anlaşılan üçüncü kişi tarafından şeref ve
itibara yapılan müdahale ile ilgili olarak başvurucunun yalnızca ceza
muhakemesi yoluna başvurmuş olduğu ve somut başvuru açısından daha etkili bir
giderim yolu olan hukuk davası açma imkânını kullanmaksızın bireysel başvuruda
bulunduğu nazara alındığında Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda
bulunulabilmesi için tüm başvuru yollarının tüketilmesi koşulunun yerine
getirilmediği anlaşılmaktadır.
29. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
Serdar ÖZGÜLDÜR ve Selahaddin MENTEŞ bu görüşe katılmamıştır.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kişinin şeref ve itibarının korunması hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA Serdar
ÖZGÜLDÜR ve Selahaddin MENTEŞ'in karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 8/9/2020
tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. M.Ç. adlı şahıs kendi twitter hesabından 3.1.2017 ve 5.1.2017
tarihlerinde (iki kez) milletvekili olan başvurucu hakkında iftira, hakaret ve
tehdit teşkil ettiği bariz olan galiz paylaşımlarda bulunmuş; başvurucunun
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına yaptığı suç duyurusu üzerine anılan
Başsavcılıkça, anılan sosyal paylaşım sitesinin Amerika Birleşik Devletleri
(ABD) merkezli olması ve evvelce yapılan şikâyetler üzerine bu ülkeye yapılan
başvurularda, anılan şirketin kullanıcı bilgisi paylaşmaması nedeniyle,
şüphelinin kimliğinin tespitinin mümkün olamayacağı gerekçesiyle anılan suç
duyuruları bakımından Kovuşturmaya Yer Olmadığına (KYOK) karar verilmiş;
başvurucunun yaptığı araştırma sonunda şüpheli M.Ç.nin aynı zamanda “Facebook”
adlı sosyal paylaşım sitesinde kullanıcı olduğunu ve açık kimliğini tespite
esas teşkil edecek fotoğraf, medeni durumu, çalıştığı yer, tahsil durumu vb.
hakkında bu sitede yeterli bilgiler bulunduğunu belirterek, bu konudaki görsel
tespitlerini de ekleyerek anılan KYOK kararına itiraz etmesi üzerine de, itiraz
mahkemesince verilen kararın hukuka uygun olduğu belirtilerek itirazın reddine
karar verildiği anlaşılmaktadır.
2. Anılan paylaşımlar dikkate alındığında, başvurucuya sadece
hakarette bulunulmadığı; terör örgütü üyesi olmak, yaptıklarının hesabının
sorulacağı şeklindeki ibarelerle de iftira ve tehdit teşkil edebilecek fillerin
de işlenmiş olduğu açıkça görülmektedir. Dolayısiyle, gerekçenin temelini
teşkil eden “hakaret” olgusunun yanısıra diğer suçlarında mevcudiyeti
karşısında, kararda işaret edilen kararların, bu başvuruya emsal teşkil
edebilmesi mümkün değildir.
3. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) “Bir suçun işlendiğini
öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi” başlıklı 160 ıncı maddesinde “Cumhuriyet
Savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir
hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek
üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.” denilmektedir. Başvurucunun
yaptığı suç duyuruları üzerine hiçbir soruşturma ve araştırma yapılmaksızın,
salt ABD merkezli Twitter’den bu konuda bilgi verilmediği, dolayısiyle failin
kimliğinin saptanmasının mümkün olmadığı gerekçesiyle KYOK kararı verilmiştir.
Bu aşamada başvurucu, failin kimliğinin tespitine esas teşkil edecek şekilde
şüpheli M.Ç.’nin “Facebook” adlı sosyal paylaşım sitesinde aynı ad ve
fotoğrafla kullanıcı olduğunu belirlemiş, ayrıca aynı kişinin evlilik, tahsil,
çalıştığı işyeri vb. bilgilerin çıktısını da alarak, anılan KYOK kararına
itirazında, bu bilgileri de itiraz mahkemesine sunmuştur. Derece mahkemesi ise
bu açık ve net bilgi ve belgeler karşısında anılan kararı kaldırması
gerekirken, gerekçesiz biçimde anılan kararın doğru olduğunu belirterek,
başvurucunun itirazını reddetmiştir. Gerçekte ise artık failin kimliğinin
tespitine esas yeterli bilgi ve belgeler ortaya çıktığına göre, itiraz
mahkemesince itirazın kabulü ile verilen KYOK kararının kaldırılması,
Cumhuriyet Savcılığınca da bu bilgi ve belgeler ışığında M.Ç.’nin ifadesinin
alınarak, ortaya çıkan bilgi ve belgeler ışığında CMK 160 ıncı maddesi uyarınca
“işin gerçeğinin araştırılmaya başlanması” gerekli bulunmaktaydı. Başvurunun
somutunda ise bu lazimeye hiç riayet edilmediği ve yargı yerlerince (Cumhuriyet
Savcılığınca ve itiraz mahkemesince) başvurucunun ciddi ve esaslı iddialarının
dikkate alınmadan ve kanunun öngördüğü manada işin gerçeğinin araştırılmadığı
açıkça görülmektedir.
4. Başvurucu başvuru formunda bu konuda açıkça talepte
bulunmasına rağmen, adil yargılanma, özel ve aile hayatına saygı haklarının
ihlâl edilip edilmediği konularında bir inceleme yapılmayarak, incelemenin
sadece “şeref ve itibar hakkı” bakımından yapılması da doğru değildir.
5. Açıklanan nedenlerle, işin esasına girilerek başvurucunun
adil yargılanma ile şeref ve itibar haklarının ihlâline karar verilmesi
gerektiği kanaatine vardığımızdan; başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olduğu
gerekçesiyle kabul edilemez olduğuna dair çoğunluk kararına katılmıyoruz.
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Selahaddin MENTEŞ
|