TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
EMRE KARAKURUM VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2017/23503)
Karar Tarihi: 14/10/2020
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Burhan ÜSTÜN
Hicabi DURSUN
Selahaddin MENTEŞ
Raportör
Umut FIRTINA
Başvurucular
1. Emre KARAKURUM
2. Eren KARAKURUM
3. Ergin KARAKURUM
4. Yücel KARAKURUM
Başvurucular Vekili
Av. Kerami GÜRBÜZ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, taşınmazın koruma amaçlı uygulama imar planında arkeolojik sit alanı olarak belirlenmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 11/5/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucuların murisi H.K. Samsun'un İlkadım ilçesine bağlı Kılıçdede Mahallesi'nde bulunan 4134 ada 12 parsel sayılı 11.104 m2 yüz ölçümlü taşınmazın 2/16 payının malikidir. Muris dışında taşınmazda sekiz kişinin daha hissesi bulunmaktadır.
9. Muris H.K. 2016 yılında vefat etmiş olup mirası başvuruculara intikal etmiştir.
10. Başvuruya konu taşınmazın beyanlar hanesine 20/6/1975 tarihinde ''Eski eserler sahası olduğundan mülkiyet hakkı takyitlidir satılmaz.'' şerhi konulmuştur.
11. Trabzon Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunun 17/5/1991 tarihli kararı ile taşınmazın 1. ve 2. derece arkeolojik sit alanı ilan edilen Dündartepe (Öksürüktepe) Höyüğü sınırlarında kaldığı tespit edilmiştir.
12. Söz konusu taşınmazın bulunduğu alanı kapsayacak şekilde düzenlenen koruma amaçlı imar planı 6/2/2001 tarihinde Samsun Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu (Koruma Bölge Kurulu) tarafından onaylanmıştır.
13. 6/10/2010 tarihinde taşınmazın beyanlar hanesine ''Korunması gerekli taşınmaz kültür varlığıdır.'' şerhi eklenmiştir.
14. Alana ilişkin koruma amaçlı 1/1.000 ölçekli imar planı tadilatı Koruma Bölge Kurulunun 14/1/2011 tarihli kararıyla uygun bulunmuştur.
15. Başvurucular, taşınmazlarının 1975 yılından bu yana kamulaştırılmaması ve üzerindeki kısıtlamalar yüzünden uğradıkları maddi zararlarının tazmini için 21/1/2016 tarihinde Kültür ve Turizm Bakanlığına (Bakanlık) başvurmuştur.
16. Bakanlığın 2/2/2016 tarihli cevabında, taşınmazın diğer bazı maliklerince de benzer taleplerde bulunulduğu ancak ödeneğin yetersiz olması nedeniyle kamulaştırma işleminin gerçekleştirilemediği bildirilmiştir. Kesin inşaat yasağı bulunan taşınmazda malikler tarafından trampa istenmesi hâlinde koruma amaçlı imar planında taşınmazın yolda kalan kısmının ifraz edilerek terkinin yapılması durumunda trampa programına alınabileceğini belirtilmiştir.
17. Başvurucular 22/2/2016 tarihinde Samsun 2. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) tazminat davası açmıştır. Başvurucular bu davada, hissedar oldukları taşınmazın 1/1000 ölçekli uygulama imar planında 1. ve 2. derece arkeolojik sit alanı olarak belirlendiğini, taşınmaza inşaat yasağı getirildiğini ve uzun süre kamulaştırılmadığını ileri sürerek uğradıkları zararın giderilmesini istemiştir.
18. Mahkeme 28/3/2017 tarihinde yasa yolu kapalı olarak davayı reddetmiştir. Kararda 7/9/2016 tarihinde yürürlüğe giren 20/8/2016 tarihli ve 6745 sayılı Yatırımların Proje Bazında Desteklenmesi ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'la 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'na birtakım hükümler eklendiği vurgulanmıştır. Bu bağlamda uygulama imar planlarında umumi hizmetlere ve resmî kurumlara ayrılan taşınmazların kamulaştırılması için öngörülen beş yıllık sürenin 2942 sayılı Kanun'a eklenen geçici 11. madde gereğince bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren başlayacağı ve bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce açılan ancak henüz karara bağlanmayan veya kararı kesinleşmeyen davalara da bu madde hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir.
19. Nihai karar 18/4/2017 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiştir.
20. Başvurucular 9/5/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Mevzuat Hükümleri
21. Konu ile ilgili hukuk için bkz. Hüseyin Ünal, B. No: 2017/24715, 20/9/2018, §§ 17-29.
22. Konu ile ilgili hukuk için bkz. Ahmet Bölge, B. No: 2014/13133, 28/9/2016, §§ 24-28.
B. Danıştay İçtihadı
23. Danıştay Altıncı Dairesinin 26/10/2017 tarihli ve E.2017/4323, K.2017/8356 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Dosyanın incelenmesinden, davacıların anılan taşınmazı 08.06.1962 tarihinde edindikleri, söz konusu taşınmazın da bulunduğu alanın Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulunun 14.12.1974 tarihli, 8172 sayılı kararıyla doğal sit alanı olarak ilan edildiği, ve aynı Kurulun 24.06.1983 tarihli, 15175 sayılı kararı ile sınırları belirlenen ve 1/5000 ile 1/1000 ölçekli imar planlarına göre Boğaziçi Sahil Şeridi ve Öngörünüm Bölgesinde kaldığı, taşınmazın da bulunduğu bu alanda; korunması gereken eserler ve yapılar dışında hiçbir şekilde yapı yapılamayacağı kuralı olduğu, dava konusu taşınmaz üzerinde ekonomik değer taşıyan hiçbir yapı olmadığı ve davacılar tarafından bahçe olarak kullanıldığı, taşınmazın 22.07.1983 onanlı 1/1000 ölçekli Boğaziçi Öngörünüm Bölgesi Uygulama İmar Planında, "konut alanı" kullanımında kaldığı, ancak taşınmaza Boğaziçi Kanunu'nun geçici 4. maddesi uyarınca yeşil alan statüsü uygulandığı, bu kullanımlara ayrılan parsellerde korunması gerekli kültür varlığı dışında hiçbir yapı yapılamayacağı anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlıkta, davaya konu taşınmaz için yapılaşma izni verilmesinin yasal olarak mümkün olmadığı, zira taşınmazın baştan beri Boğaziçi Öngörünüm bölgesinde olması ve doğal sit alanında kalması nedeniyle zaten konumu gereği kısıtlı bir taşınmaz olduğu, kamulaştırmasız el atma davalarının, üzerinde yapılaşma imkanı bulunan taşınmazların sonradan kamu hizmetine ayrılması sonucunda taşınmazda meydana gelen hukuki kısıtlamalar nedeniyle açılabileceği, buna karşın, bulunduğu alan veya bölge gereği doğal olarak kısıtlılık halini bünyesinde barındıran taşınmazlarda 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun uygulanamayacağı, yukarıda yer verilen 2863 sayılı Kanunun ilgili şartları sağlanarak "takas" talebinde bulunulabilecek olup bu talebin de somut olaya göre değerlendirileceği sonucuna ulaşılmaktadır.
Bu durumda, idarelerin sit alanlarında kamulaştırma yapma zorunluluğunun bulunmadığı, ancak bu statüde bulunan taşınmazlar için hazine taşınmazlarıyla takas imkanının sunulması için koruma amaçlı imar planı bulunması gerektiği, koruma amaçlı imar planı yapımı için idarelere sit ilanından bu yana belli bir yasal süre tanındığı, esasen uyuşmazlığa konu taşınmazın kısıtlılığının 2960 sayılı Kanundan kaynaklandığı ve kamulaştırılması zorunlu bir statüde bulunmadığı, bu nedenle kamulaştırmasız el atma nedeniyle oluşan bir zarardan da bahsedilemeyeceğinden davanın reddine karar verilmesi gerekmekte iken dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına ilişkin kararda isabet bulunmamaktadır."
24. Danıştay Altıncı Dairesinin 12/12/2017 tarihli ve E.2017/3161, K.2017/10690 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Dosyanın incelenmesinden, davacının anılan taşınmazı 30.06.2014 tarihinde intikal yoluyla edindiği, söz konusu taşınmazın da bulunduğu alanın Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulunun 14.12.1974 tarihli, 8172 sayılı kararıyla doğal sit alanı olarak ilan edildiği, ve aynı Kurulun 24.06.1983 tarihli, 15175 sayılı kararı ile sınırları belirlenen ve 1/5000 ile 1/1000 ölçekli imar planlarına göre Boğaziçi Sit Alanı Geri görünüm ve Etkilenme Bölgesinde kaldığı, taşınmazın da bulunduğu bu alanda; korunması gereken eserler ve yapılar dışında hiçbir şekilde yapı yapılamayacağı kuralı olduğu, taşınmazın, 24.02.1984 onay tarihli 1/5000 Ölçekli Boğaziçi Doğal ve Tarihi Sit Değerlerini İçeren Nazım İmar Planında yeşil alanda ve 22.07.1983 onay tarihli 1/1000 ölçekli Boğaziçi Öngörünüm Bölgesi Uygulama İmar Planının Boğaziçi İmar Yüksek Koordinasyon Kurulunun 13.06.2011 tarihli, 2011/2 sayılı kararı ile sayısallaştırılmış paftasında kent bütününe hizmet eden yeşil alanda kaldığı, taşınmazın koruya katılacak alan olarak düzenleneceği kararı alınmış olduğu, bu kullanımlara ayrılan parsellerde korunması gerekli kültür varlığı dışında hiçbir yapı yapılamayacağı anlaşılmaktadır.
Bu durumda, idarelerin sit alanlarında kamulaştırma yapma zorunluluğunun bulunmadığı, ancak bu statüde bulunan taşınmazlar için hazine taşınmazlarıyla takas imkanının sunulması için koruma amaçlı imar planı bulunması gerektiği, koruma amaçlı imar planı yapımı için idarelere sit ilanından bu yana belli bir yasal süre tanındığı, esasen uyuşmazlığa konu taşınmazın kısıtlılığının 2960 sayılı Kanundan kaynaklandığı ve kamulaştırılması zorunlu bir statüde bulunmadığı, bu nedenle kamulaştırmasız el atma nedeniyle oluşan bir zarardan da bahsedilemeyeceğinden davanın reddine karar verilmesi gerekmekte iken dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına ilişkin kararda isabet bulunmamaktadır.
Öte yandan, bozma kararı üzerine verilecek kararda, husumet bakımından da yeniden bir değerlendirme yapılacağı açıktır."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
25. Mahkemenin 14/10/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
26. Başvurucular, imar planında arkeolojik sit alanı olarak ayrılan taşınmaza ilişkin olarak açtıkları tazminat davası hakkında imar mevzuatındaki değişiklik nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesinden şikâyetçidir. Karar aşamasında olan davaya mevzuat değişikliği ile müdahale edildiğini ifade eden başvurucular, kazanılmış haklarının ellerinden alındığını belirtmiştir. Başvurucular, bu gerekçelerle kanunların geriye yürümezliği ilkesi ile mülkiyet haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
B. Değerlendirme
27. Anayasa’nın 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.''
28. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucular, mülkiyet hakkı dışında kanunların geriye yürümezliği ilkesinin de ihlal edildiğini ileri sürmektedir. Ancak başvurucuların asıl şikâyetinin taşınmazın arkeolojik sit alanı olarak tescil edilmesi nedeniyle maliki oldukları taşınmazından diledikleri gibi yararlanamadıklarına, taşınmazı kullanamadıklarına ve tasarruf edemediklerine yönelik olduğu anlaşıldığından başvurucuların bütün şikâyetleri mülkiyet hakkının ihlali iddiası kapsamında incelenmiştir.
29. Somut olayda başvurucuların hissedarı olduğu taşınmaz koruma amaçlı imar planında arkeolojik sit alanı olarak belirlenmiştir. Başvurucuların taşınmazın uzun süre kamulaştırılmadığını ileri sürerek uğradıkları zararın giderilmesi istemiyle açtığı tazminat davası da derece mahkemesince 2942 sayılı Kanun'a eklenen geçici 11. madde gereğince reddedilmiştir.
30. Anayasa Mahkemesi aynı konu ile ilgili şikâyetleri daha önce incelemiş ve uygulanacak ilkeleri ortaya koymuştur (Hüseyin Ünal, §§ 34-62). Anayasa Mahkemesi 3/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanunu hükümleri ile 2942 sayılı Kanun'a eklenen geçici 11. maddeye dayalı olan müdahalenin kanunilik ölçütünü taşıdığını değerlendirmiş, ayrıca taşınmazın kamu hizmetine tahsis edilmesine yönelik müdahalenin kamu yararına dayalı meşru bir amacının bulunduğunu açıklamıştır (Hüseyin Ünal, §§ 44-50). Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin 28/3/2018 tarihli ve E.2016/196, K.2018/34 sayılı kararı ile anılan madde iptal edilmiştir. Bu çerçevede ölçülülük yönünden yapılan değerlendirmede ise uygulama imar planının onaylanmasından itibaren beş yıldan fazla süre geçmesine rağmen imar planında kamu hizmetine ayrılan taşınmazın kamulaştırılmaması ve herhangi bir tazminat da ödenmemesinin başvurucuya şahsi olarak aşırı bir külfet yüklediği kanaatine ulaşılmıştır. Bu sebeple başvurucunun mülkiyet hakkının korunması ile kamunun yararı arasında olması gereken adil dengenin başvurucu aleyhine bozulduğu ve müdahalenin ölçülü olmadığı kabul edilmiştir (Hüseyin Ünal, §§ 51-62).
31. Bununla birlikte somut olay çeşitli yönleriyle Hüseyin Ünal başvurusundan farklı özellikler taşımaktadır. Hüseyin Ünal başvurusuna konu olayda taşınmaz uygulama imar planı ile kamu hizmet alanına ayrılmış, başvurucu tarafından taşınmazın rayiç bedelinin ödenmesi istemiyle açılan tam yargı davasında derece mahkemesi uygulama imar planlarında umumi hizmetlere ve resmî kurumlara ayrılan taşınmazların kamulaştırılması için öngörülen beş yıllık sürenin 2942 sayılı Kanun'a eklenen geçici 11. madde gereğince bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren başlayacağını belirterek uyuşmazlığın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar vermiştir. Başvuru konusu olayda ise taşınmaz koruma amaçlı uygulama imar planı ile arkeolojik sit alanı olarak belirlenmiş, derece mahkemesi ise yine aynı Kanun hükmüne esas alarak uyuşmazlığın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına hükmetmiştir.
32. Konu ile ilgili Danıştay içtihadında kamulaştırmasız el atma davalarının üzerinde yapılaşma imkânı bulunan taşınmazların sonradan kamu hizmetine ayrılması sonucunda taşınmazda meydana gelen hukuki kısıtlamalar nedeniyle açılabileceği açıklanmıştır. Buna karşın bulunduğu alan ve bölge gereği doğal olarak kısıtlılık hâlini bünyesinde barındıran taşınmazlarda 2942 sayılı Kanun'un uygulanamayacağı, 21/7/1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'ndaki şartlar sağlanarak takas talebinde bulunulabileceği, bu talebin de somut olaya göre değerlendirileceği ifade edilmiştir. İdarelerin sit alanlarında kamulaştırma yapma zorunluluklarının bulunmadığı, bu statüde bulanan taşınmazlara hazine taşınmazlarıyla takas imkânı sunulması için koruma amaçlı imar planı bulunması gerektiği, koruma amaçlı imar planı yapımı için idarelere sit alanı ilanından itibaren belirli bir yasal sürenin tanındığı belirtilmiştir. Taşınmazdaki kısıtlılığın 18/11/1983 tarihli ve 2960 sayılı Boğaziçi Kanunu'ndan kaynaklandığı, kamulaştırılması zorunlu bir statüde bulunmadığı dile getirilmiştir. Bu nedenle kamulaştırmasız el atma nedeniyle oluşan bir zarardan söz edilemeyeceğinden davanın reddine karar verilmesi gerekirken uyuşmazlığın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına hükmedilmesinde isabet bulunmamaktadır (bkz. §§ 23, 24).
33. Somut olayda koruma amaçlı imar planında arkeolojik sit alanı olarak belirlenen başvurucuların hissedarı oldukları taşınmazın kamu hizmet alanına ayrılması söz konusu değildir. Konuyla ilgili Danıştay içtihadında da sit alanı olarak belirlenen taşınmazlar hakkında 2942 sayılı Kanun'un uygulanamayacağı, 2863 sayılı Kanun'un uygulanması gerektiği ifade edilmiştir.
34. Anayasa Mahkemesi aynı konu ile ilgili şikâyetleri daha önce incelemiş ve uygulanacak ilkeleri ortaya koymuştur (Ahmet Bölge, §§ 41-65).
35. Konuyla ilgili olarak Anayasa Mahkemesince ölçülülük yönünden yapılan değerlendirmede malikin taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkının devam ettiği, ilgili mevzuata uygun hareket edildiği sürece 2863 sayılı Kanun'un maliklere tanıdığı hak, muafiyet ve kolaylıklardan yararlanılabileceği ifade edilmiştir. Diğer taraftan yapılan müdahaleye karşı yetkili makamlar önünde etkin bir biçimde itiraz edebilme olanağının malike tanındığına değinilmiştir. Buna göre müdahalenin ortaya çıkardığı durumun malikin mülkiyet hakkının korunması ile kamusal menfaatin gerekleri arasında sağlanması gereken dengeyi bozmadığı ve malik açısından meşru sayılamayacak ferdî ve aşırı nitelikte bir yük oluşturmadığı sonucuna varılmıştır (Ahmet Bölge, §§ 57-65).
36. Somut başvuruda da başvuruculara ait taşınmaz arkeolojik sit alanı olarak tespit ve tescil edilmiştir. Buna göre başvurucuların 2863 sayılı Kanun'un maliklere tanıdığı hak, muafiyet ve kolaylıklardan yararlanabilmeleri, yapılan müdahaleye karşı idari ve yargısal makamlar önünde etkin bir biçimde itiraz edebilmeleri mümkündür. Ne var ki başvurucuların Koruma Bölge Kurulu kararlarına karşı itiraz yolu açık olmasına rağmen bu yola başvurduklarına ilişkin bir beyanlarının olmadığı görülmektedir. Öte yandan başvurucuların kendilerine sağlanan hak ve kolaylıklardan yararlanamadıkları yönünde somut bir şikâyetlerinin olmadığı da açıktır. Bu durumda somut başvuruda Anayasa Mahkemesinin yukarıda anılan içtihadından ayrılmayı gerektirecek bir neden bulunmamaktadır.
37. Sonuç olarak mülkiyet haklarına yapılan müdahalenin taşıdığı kamu yararı amacı ile karşılaştırıldığında yapılan müdahalenin başvuruculara şahsi olarak aşırı ve olağan dışı bir külfet yüklemediği, kamu yararı ile başvurucuların mülkiyet hakkı arasında olması gereken adil dengenin bozulmadığı sonucuna varılmıştır.
38. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA 14/10/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.