TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
EMRE KARAKURUM VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/23503)
|
|
Karar Tarihi: 14/10/2020
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Umut FIRTINA
|
Başvurucular
|
:
|
1. Emre KARAKURUM
|
|
|
2. Eren KARAKURUM
|
|
|
3. Ergin KARAKURUM
|
|
|
4. Yücel KARAKURUM
|
Başvurucular Vekili
|
:
|
Av. Kerami GÜRBÜZ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, taşınmazın koruma amaçlı uygulama imar
planında arkeolojik sit alanı olarak belirlenmesi nedeniyle mülkiyet hakkının
ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 11/5/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucuların murisi H.K. Samsun'un İlkadım ilçesine
bağlı Kılıçdede Mahallesi'nde bulunan 4134 ada 12 parsel sayılı 11.104 m2 yüz ölçümlü taşınmazın 2/16 payının malikidir. Muris
dışında taşınmazda sekiz kişinin daha hissesi bulunmaktadır.
9. Muris H.K. 2016 yılında vefat etmiş olup mirası
başvuruculara intikal etmiştir.
10. Başvuruya konu taşınmazın beyanlar hanesine 20/6/1975
tarihinde ''Eski eserler sahası olduğundan mülkiyet hakkı takyitlidir
satılmaz.'' şerhi konulmuştur.
11. Trabzon Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Kurulunun 17/5/1991 tarihli kararı ile taşınmazın 1. ve 2. derece arkeolojik
sit alanı ilan edilen Dündartepe (Öksürüktepe) Höyüğü sınırlarında kaldığı
tespit edilmiştir.
12. Söz konusu taşınmazın bulunduğu alanı kapsayacak
şekilde düzenlenen koruma amaçlı imar planı 6/2/2001 tarihinde Samsun Kültür ve
Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu (Koruma Bölge Kurulu) tarafından
onaylanmıştır.
13. 6/10/2010 tarihinde taşınmazın beyanlar hanesine ''Korunması
gerekli taşınmaz kültür varlığıdır.'' şerhi eklenmiştir.
14. Alana ilişkin koruma amaçlı 1/1.000 ölçekli imar
planı tadilatı Koruma Bölge Kurulunun 14/1/2011 tarihli kararıyla uygun
bulunmuştur.
15. Başvurucular, taşınmazlarının 1975 yılından bu yana
kamulaştırılmaması ve üzerindeki kısıtlamalar yüzünden uğradıkları maddi
zararlarının tazmini için 21/1/2016 tarihinde Kültür ve Turizm Bakanlığına
(Bakanlık) başvurmuştur.
16. Bakanlığın 2/2/2016 tarihli cevabında, taşınmazın
diğer bazı maliklerince de benzer taleplerde bulunulduğu ancak ödeneğin
yetersiz olması nedeniyle kamulaştırma işleminin gerçekleştirilemediği
bildirilmiştir. Kesin inşaat yasağı bulunan taşınmazda malikler tarafından
trampa istenmesi hâlinde koruma amaçlı imar planında taşınmazın yolda kalan
kısmının ifraz edilerek terkinin yapılması durumunda trampa programına
alınabileceğini belirtilmiştir.
17. Başvurucular 22/2/2016 tarihinde Samsun 2. İdare
Mahkemesinde (Mahkeme) tazminat davası açmıştır. Başvurucular bu davada,
hissedar oldukları taşınmazın 1/1000 ölçekli uygulama imar planında 1. ve 2.
derece arkeolojik sit alanı olarak belirlendiğini, taşınmaza inşaat yasağı
getirildiğini ve uzun süre kamulaştırılmadığını ileri sürerek uğradıkları
zararın giderilmesini istemiştir.
18. Mahkeme 28/3/2017 tarihinde yasa yolu kapalı olarak
davayı reddetmiştir. Kararda 7/9/2016 tarihinde yürürlüğe giren 20/8/2016
tarihli ve 6745 sayılı Yatırımların Proje Bazında Desteklenmesi ile Bazı Kanun
ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'la 4/11/1983
tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'na birtakım hükümler eklendiği
vurgulanmıştır. Bu bağlamda uygulama imar planlarında umumi hizmetlere ve resmî
kurumlara ayrılan taşınmazların kamulaştırılması için öngörülen beş yıllık
sürenin 2942 sayılı Kanun'a eklenen geçici 11. madde gereğince bu maddenin
yürürlüğe girdiği tarihten itibaren başlayacağı ve bu maddenin yürürlüğe
girdiği tarihten önce açılan ancak henüz karara bağlanmayan veya kararı kesinleşmeyen
davalara da bu madde hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir.
19. Nihai karar 18/4/2017 tarihinde başvuruculara tebliğ
edilmiştir.
20. Başvurucular 9/5/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Mevzuat
Hükümleri
21. Konu ile ilgili hukuk için bkz. Hüseyin Ünal, B. No:
2017/24715, 20/9/2018, §§ 17-29.
22. Konu ile ilgili hukuk için bkz. Ahmet Bölge, B.
No: 2014/13133, 28/9/2016, §§ 24-28.
B. Danıştay
İçtihadı
23. Danıştay Altıncı Dairesinin 26/10/2017 tarihli ve E.2017/4323,
K.2017/8356 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Dosyanın incelenmesinden,
davacıların anılan taşınmazı 08.06.1962 tarihinde edindikleri, söz konusu
taşınmazın da bulunduğu alanın Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek
Kurulunun 14.12.1974 tarihli, 8172 sayılı kararıyla doğal sit alanı olarak ilan
edildiği, ve aynı Kurulun 24.06.1983 tarihli, 15175 sayılı kararı ile sınırları
belirlenen ve 1/5000 ile 1/1000 ölçekli imar planlarına göre Boğaziçi Sahil
Şeridi ve Öngörünüm Bölgesinde kaldığı, taşınmazın da bulunduğu bu alanda;
korunması gereken eserler ve yapılar dışında hiçbir şekilde yapı yapılamayacağı
kuralı olduğu, dava konusu taşınmaz üzerinde ekonomik değer taşıyan hiçbir yapı
olmadığı ve davacılar tarafından bahçe olarak kullanıldığı, taşınmazın
22.07.1983 onanlı 1/1000 ölçekli Boğaziçi Öngörünüm Bölgesi Uygulama İmar
Planında, "konut alanı" kullanımında kaldığı, ancak taşınmaza
Boğaziçi Kanunu'nun geçici 4. maddesi uyarınca yeşil alan statüsü uygulandığı,
bu kullanımlara ayrılan parsellerde korunması gerekli kültür varlığı dışında
hiçbir yapı yapılamayacağı anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlıkta, davaya konu taşınmaz için
yapılaşma izni verilmesinin yasal olarak mümkün olmadığı, zira taşınmazın
baştan beri Boğaziçi Öngörünüm bölgesinde olması ve doğal sit alanında kalması
nedeniyle zaten konumu gereği kısıtlı bir taşınmaz olduğu, kamulaştırmasız el
atma davalarının, üzerinde yapılaşma imkanı bulunan taşınmazların sonradan kamu
hizmetine ayrılması sonucunda taşınmazda meydana gelen hukuki kısıtlamalar nedeniyle
açılabileceği, buna karşın, bulunduğu alan veya bölge gereği doğal olarak
kısıtlılık halini bünyesinde barındıran taşınmazlarda 2942 sayılı Kamulaştırma
Kanununun uygulanamayacağı, yukarıda yer verilen 2863 sayılı Kanunun ilgili
şartları sağlanarak "takas" talebinde bulunulabilecek olup bu talebin
de somut olaya göre değerlendirileceği sonucuna ulaşılmaktadır.
Bu durumda, idarelerin sit alanlarında
kamulaştırma yapma zorunluluğunun bulunmadığı, ancak bu statüde bulunan
taşınmazlar için hazine taşınmazlarıyla takas imkanının sunulması için koruma
amaçlı imar planı bulunması gerektiği, koruma amaçlı imar planı yapımı için
idarelere sit ilanından bu yana belli bir yasal süre tanındığı, esasen
uyuşmazlığa konu taşınmazın kısıtlılığının 2960 sayılı Kanundan kaynaklandığı
ve kamulaştırılması zorunlu bir statüde bulunmadığı, bu nedenle kamulaştırmasız
el atma nedeniyle oluşan bir zarardan da bahsedilemeyeceğinden davanın reddine
karar verilmesi gerekmekte iken dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına
ilişkin kararda isabet bulunmamaktadır."
24. Danıştay Altıncı Dairesinin 12/12/2017 tarihli ve
E.2017/3161, K.2017/10690 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Dosyanın incelenmesinden,
davacının anılan taşınmazı 30.06.2014 tarihinde intikal yoluyla edindiği, söz
konusu taşınmazın da bulunduğu alanın Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar
Yüksek Kurulunun 14.12.1974 tarihli, 8172 sayılı kararıyla doğal sit alanı
olarak ilan edildiği, ve aynı Kurulun 24.06.1983 tarihli, 15175 sayılı kararı
ile sınırları belirlenen ve 1/5000 ile 1/1000 ölçekli imar planlarına göre
Boğaziçi Sit Alanı Geri görünüm ve Etkilenme Bölgesinde kaldığı, taşınmazın da
bulunduğu bu alanda; korunması gereken eserler ve yapılar dışında hiçbir
şekilde yapı yapılamayacağı kuralı olduğu, taşınmazın, 24.02.1984 onay
tarihli 1/5000 Ölçekli Boğaziçi Doğal ve Tarihi Sit Değerlerini İçeren Nazım
İmar Planında yeşil alanda ve 22.07.1983 onay tarihli 1/1000 ölçekli Boğaziçi
Öngörünüm Bölgesi Uygulama İmar Planının Boğaziçi İmar Yüksek Koordinasyon
Kurulunun 13.06.2011 tarihli, 2011/2 sayılı kararı ile sayısallaştırılmış
paftasında kent bütününe hizmet eden yeşil alanda kaldığı, taşınmazın koruya
katılacak alan olarak düzenleneceği kararı alınmış olduğu, bu kullanımlara
ayrılan parsellerde korunması gerekli kültür varlığı dışında hiçbir yapı
yapılamayacağı anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlıkta, davaya konu taşınmaz için
yapılaşma izni verilmesinin yasal olarak mümkün olmadığı, zira taşınmazın
baştan beri Boğaziçi Öngörünüm bölgesinde olması ve doğal sit alanında kalması
nedeniyle zaten konumu gereği kısıtlı bir taşınmaz olduğu, kamulaştırmasız el
atma davalarının, üzerinde yapılaşma imkanı bulunan taşınmazların sonradan kamu
hizmetine ayrılması sonucunda taşınmazda meydana gelen hukuki kısıtlamalar nedeniyle
açılabileceği, buna karşın, bulunduğu alan veya bölge gereği doğal olarak
kısıtlılık halini bünyesinde barındıran taşınmazlarda 2942 sayılı Kamulaştırma
Kanununun uygulanamayacağı, yukarıda yer verilen 2863 sayılı Kanunun ilgili
şartları sağlanarak "takas" talebinde bulunulabilecek olup bu talebin
de somut olaya göre değerlendirileceği sonucuna ulaşılmaktadır.
Bu durumda, idarelerin sit alanlarında
kamulaştırma yapma zorunluluğunun bulunmadığı, ancak bu statüde bulunan
taşınmazlar için hazine taşınmazlarıyla takas imkanının sunulması için koruma
amaçlı imar planı bulunması gerektiği, koruma amaçlı imar planı yapımı için
idarelere sit ilanından bu yana belli bir yasal süre tanındığı, esasen
uyuşmazlığa konu taşınmazın kısıtlılığının 2960 sayılı Kanundan kaynaklandığı
ve kamulaştırılması zorunlu bir statüde bulunmadığı, bu nedenle kamulaştırmasız
el atma nedeniyle oluşan bir zarardan da bahsedilemeyeceğinden davanın reddine
karar verilmesi gerekmekte iken dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına
ilişkin kararda isabet bulunmamaktadır.
Öte yandan, bozma kararı üzerine
verilecek kararda, husumet bakımından da yeniden bir değerlendirme yapılacağı
açıktır."
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
25. Mahkemenin 14/10/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
26. Başvurucular, imar planında arkeolojik sit alanı
olarak ayrılan taşınmaza ilişkin olarak açtıkları tazminat davası hakkında imar
mevzuatındaki değişiklik nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına karar
verilmesinden şikâyetçidir. Karar aşamasında olan davaya mevzuat değişikliği
ile müdahale edildiğini ifade eden başvurucular, kazanılmış haklarının
ellerinden alındığını belirtmiştir. Başvurucular, bu gerekçelerle kanunların
geriye yürümezliği ilkesi ile mülkiyet haklarının ihlal edildiğini iddia
etmiştir.
B. Değerlendirme
27. Anayasa’nın 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras
haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla,
kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum
yararına aykırı olamaz.''
28. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucular, mülkiyet hakkı dışında kanunların geriye yürümezliği
ilkesinin de ihlal edildiğini ileri sürmektedir. Ancak başvurucuların asıl
şikâyetinin taşınmazın arkeolojik sit alanı olarak tescil edilmesi nedeniyle
maliki oldukları taşınmazından diledikleri gibi yararlanamadıklarına, taşınmazı
kullanamadıklarına ve tasarruf edemediklerine yönelik olduğu anlaşıldığından
başvurucuların bütün şikâyetleri mülkiyet hakkının ihlali iddiası kapsamında
incelenmiştir.
29. Somut olayda başvurucuların hissedarı olduğu taşınmaz
koruma amaçlı imar planında arkeolojik sit alanı olarak belirlenmiştir.
Başvurucuların taşınmazın uzun süre kamulaştırılmadığını ileri sürerek
uğradıkları zararın giderilmesi istemiyle açtığı tazminat davası da derece
mahkemesince 2942 sayılı Kanun'a eklenen geçici 11. madde gereğince
reddedilmiştir.
30. Anayasa Mahkemesi aynı konu ile ilgili şikâyetleri
daha önce incelemiş ve uygulanacak ilkeleri ortaya koymuştur (Hüseyin Ünal, §§
34-62). Anayasa Mahkemesi 3/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanunu hükümleri
ile 2942 sayılı Kanun'a eklenen geçici 11. maddeye dayalı olan müdahalenin
kanunilik ölçütünü taşıdığını değerlendirmiş, ayrıca taşınmazın kamu hizmetine
tahsis edilmesine yönelik müdahalenin kamu yararına dayalı meşru bir amacının
bulunduğunu açıklamıştır (Hüseyin Ünal, §§ 44-50). Bununla birlikte
Anayasa Mahkemesinin 28/3/2018 tarihli ve E.2016/196, K.2018/34 sayılı kararı
ile anılan madde iptal edilmiştir. Bu çerçevede ölçülülük yönünden yapılan
değerlendirmede ise uygulama imar planının onaylanmasından itibaren beş yıldan
fazla süre geçmesine rağmen imar planında kamu hizmetine ayrılan taşınmazın
kamulaştırılmaması ve herhangi bir tazminat da ödenmemesinin başvurucuya şahsi
olarak aşırı bir külfet yüklediği kanaatine ulaşılmıştır. Bu sebeple
başvurucunun mülkiyet hakkının korunması ile kamunun yararı arasında olması
gereken adil dengenin başvurucu aleyhine bozulduğu ve müdahalenin ölçülü
olmadığı kabul edilmiştir (Hüseyin Ünal, §§ 51-62).
31. Bununla birlikte somut olay çeşitli yönleriyle Hüseyin
Ünal başvurusundan farklı özellikler taşımaktadır. Hüseyin Ünal
başvurusuna konu olayda taşınmaz uygulama imar planı ile kamu hizmet alanına
ayrılmış, başvurucu tarafından taşınmazın rayiç bedelinin ödenmesi istemiyle
açılan tam yargı davasında derece mahkemesi uygulama imar planlarında umumi
hizmetlere ve resmî kurumlara ayrılan taşınmazların kamulaştırılması için
öngörülen beş yıllık sürenin 2942 sayılı Kanun'a eklenen geçici 11. madde
gereğince bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren başlayacağını
belirterek uyuşmazlığın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar
vermiştir. Başvuru konusu olayda ise taşınmaz koruma amaçlı uygulama imar planı
ile arkeolojik sit alanı olarak belirlenmiş, derece mahkemesi ise yine aynı
Kanun hükmüne esas alarak uyuşmazlığın esası hakkında karar verilmesine yer
olmadığına hükmetmiştir.
32. Konu ile ilgili Danıştay içtihadında kamulaştırmasız
el atma davalarının üzerinde yapılaşma imkânı bulunan taşınmazların sonradan
kamu hizmetine ayrılması sonucunda taşınmazda meydana gelen hukuki kısıtlamalar
nedeniyle açılabileceği açıklanmıştır. Buna karşın bulunduğu alan ve bölge
gereği doğal olarak kısıtlılık hâlini bünyesinde barındıran taşınmazlarda 2942
sayılı Kanun'un uygulanamayacağı, 21/7/1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve
Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'ndaki şartlar sağlanarak takas talebinde
bulunulabileceği, bu talebin de somut olaya göre değerlendirileceği ifade
edilmiştir. İdarelerin sit alanlarında kamulaştırma yapma zorunluluklarının
bulunmadığı, bu statüde bulanan taşınmazlara hazine taşınmazlarıyla takas
imkânı sunulması için koruma amaçlı imar planı bulunması gerektiği, koruma
amaçlı imar planı yapımı için idarelere sit alanı ilanından itibaren belirli
bir yasal sürenin tanındığı belirtilmiştir. Taşınmazdaki kısıtlılığın
18/11/1983 tarihli ve 2960 sayılı Boğaziçi Kanunu'ndan kaynaklandığı,
kamulaştırılması zorunlu bir statüde bulunmadığı dile getirilmiştir. Bu nedenle
kamulaştırmasız el atma nedeniyle oluşan bir zarardan söz edilemeyeceğinden
davanın reddine karar verilmesi gerekirken uyuşmazlığın esası hakkında karar
verilmesine yer olmadığına hükmedilmesinde isabet bulunmamaktadır (bkz. §§ 23,
24).
33. Somut olayda koruma amaçlı imar planında arkeolojik
sit alanı olarak belirlenen başvurucuların hissedarı oldukları taşınmazın kamu
hizmet alanına ayrılması söz konusu değildir. Konuyla ilgili Danıştay
içtihadında da sit alanı olarak belirlenen taşınmazlar hakkında 2942 sayılı
Kanun'un uygulanamayacağı, 2863 sayılı Kanun'un uygulanması gerektiği ifade
edilmiştir.
34. Anayasa Mahkemesi aynı konu ile ilgili şikâyetleri
daha önce incelemiş ve uygulanacak ilkeleri ortaya koymuştur (Ahmet Bölge, §§
41-65).
35. Konuyla ilgili olarak Anayasa Mahkemesince ölçülülük
yönünden yapılan değerlendirmede malikin taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkının
devam ettiği, ilgili mevzuata uygun hareket edildiği sürece 2863 sayılı
Kanun'un maliklere tanıdığı hak, muafiyet ve kolaylıklardan yararlanılabileceği
ifade edilmiştir. Diğer taraftan yapılan müdahaleye karşı yetkili makamlar
önünde etkin bir biçimde itiraz edebilme olanağının malike tanındığına
değinilmiştir. Buna göre müdahalenin ortaya çıkardığı durumun malikin mülkiyet
hakkının korunması ile kamusal menfaatin gerekleri arasında sağlanması gereken
dengeyi bozmadığı ve malik açısından meşru sayılamayacak ferdî ve aşırı
nitelikte bir yük oluşturmadığı sonucuna varılmıştır (Ahmet Bölge, §§
57-65).
36. Somut başvuruda da başvuruculara ait taşınmaz
arkeolojik sit alanı olarak tespit ve tescil edilmiştir. Buna göre
başvurucuların 2863 sayılı Kanun'un maliklere tanıdığı hak, muafiyet ve
kolaylıklardan yararlanabilmeleri, yapılan müdahaleye karşı idari ve yargısal
makamlar önünde etkin bir biçimde itiraz edebilmeleri mümkündür. Ne var ki
başvurucuların Koruma Bölge Kurulu kararlarına karşı itiraz yolu açık olmasına
rağmen bu yola başvurduklarına ilişkin bir beyanlarının olmadığı görülmektedir.
Öte yandan başvurucuların kendilerine sağlanan hak ve kolaylıklardan
yararlanamadıkları yönünde somut bir şikâyetlerinin olmadığı da açıktır. Bu
durumda somut başvuruda Anayasa Mahkemesinin yukarıda anılan içtihadından
ayrılmayı gerektirecek bir neden bulunmamaktadır.
37. Sonuç olarak mülkiyet haklarına yapılan müdahalenin
taşıdığı kamu yararı amacı ile karşılaştırıldığında yapılan müdahalenin
başvuruculara şahsi olarak aşırı ve olağan dışı bir külfet yüklemediği, kamu
yararı ile başvurucuların mülkiyet hakkı arasında olması gereken adil dengenin
bozulmadığı sonucuna varılmıştır.
38. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde
güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde
BIRAKILMASINA 14/10/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.