logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Sebahat Tuncel (3) [2.B.], B. No: 2017/23601, 10/10/2018, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

SEBAHAT TUNCEL BAŞVURUSU (3)

(Başvuru Numarası: 2017/23601)

 

Karar Tarihi: 10/10/2018

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

 

 

Recai AKYEL

Raportör

:

Fatih HATİPOĞLU

Başvurucu

:

Sebahat TUNCEL

Vekili

:

Av. Ramazan DEMİR

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, bir siyasi partinin eş genel başkanı hakkında uygulanan yakalama, gözaltına alma ve tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması, tutukluluğun makul süreyi aşması ve soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; tutuklamaya konu suçlamaların ifade özgürlüğü ve siyasi faaliyet kapsamındaki eylemlere ilişkin olması nedenleriyle ifade özgürlüğü ve siyasi faaliyette bulunma haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 18/5/2017 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:

A. Genel Bilgiler

6. PKK'nın terör örgütü olduğu ulusal ve uluslararası makamlar tarafından kabul edilmiş tartışmasız bir olgudur. Anılan örgütün gerçekleştirdiği terörist şiddet; bölücü amaçları dolayısıyla anayasal düzene, millî güvenliğe, kamu düzenine, kişilerin can ve mal emniyetine yönelik ağır tehdit oluşturmaktadır. Bu yönüyle ülkenin toprak bütünlüğünü hedef alan PKK kaynaklı terör, onlarca yıldır Türkiye'nin en hayati sorunu hâline gelmiştir (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, §§ 7-18).

7. Bununla birlikte kamuoyunda "Demokratik açılım süreci", "Çözüm süreci" ve "Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi" gibi farklı isimlerle ifade edilen süreç içinde 2012 yılının son döneminden itibaren PKK tarafından gerçekleştirilen terör saldırıları önemli ölçüde azalmıştır. Ancak Suriye'de son yıllarda yaşanan iç savaşın Türkiye'nin güvenliği üzerinde etkileri olmuş, PKK ve DAEŞ kaynaklı terör olayları yeniden artmaya başlamıştır. Kamuoyunda 6-7 Ekim olayları ve hendek olayları olarak bilinen terör eylemleri bunların başında gelmektedir (Gülser Yıldırım (2), §§ 19-27).

8. Hendek olayları kapsamında PKK tarafından birçok yerleşim yerinde cadde ve sokaklara hendekler kazılıp barikatlar kurularak ve bu barikatlara bomba ve patlayıcılar yerleştirilerek teröristler tarafından şehirlerin bir kısmında öz yönetim adı altında hakimiyet sağlanmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda çok sayıda terörist, halkın bu yerlere giriş ve çıkışını engellemek istemiştir. Güvenlik güçleri, hendeklerin kapatılması ve barikatların kaldırılması suretiyle yaşamın normale dönmesini sağlamak amacıyla operasyonlar yapmış ve teröristlerle çatışmaya girmiştir. Aylarca devam eden bu operasyon ve çatışmalar sırasında çok sayıda güvenlik görevlisi hayatını kaybetmiş, tonlarca bomba ve patlayıcı imha edilmiştir (Gülser Yıldırım (2), §§ 28-30).

9. Terör saldırılarının gittikçe yoğunlaştığı ve ülkenin birçok bölgesine yayıldığı bu dönemde, hem güvenlik güçleri hem de siviller hedef alınmıştır. Bu bağlamda PKK tarafından (başvurucunun seçim bölgesi olan Hakkari, konuşma yaptığı Şırnak ve Diyarbakırillerinde) 6/9/2015 tarihinde Yüksekova'da askeri karakola, 28/11/2015 tarihinde Sur'da güvenlik görevlilerine, 13/1/2016 tarihinde Diyarbakır'ın Çınar ilçesinde polis lojmanlarına,24/3/2016 tarihinde Sur'da askerî karakola, 31/3/2016 tarihinde Bağlar'da polis aracına, 11/4/2016 tarihinde Hani'de askerî karakola, 15/4/2016 tarihinde Şırnak'ta güvenlik görevlilerine, 1/5/2016 tarihinde Dicle'de jandarma binasına, 10/5/2016 tarihinde Bağlar'da polis aracına, 12/5/2016 tarihinde Sur'da doğrudan sivillere, aynı gün İstanbul'da askerî servis aracına, 29/5/2016 tarihinde Kulp'ta güvenlik görevlilerine, 30/5/2016 tarihinde Silopi'de polis aracına, 28/6/2016 tarihinde Dicle'de polis aracına, 10/8/2016 tarihinde Sur'da polis ekiplerine, 15/8/2016 tarihinde Bismil'de bölge trafik müdürlüğüne, 9/10/2016 tarihinde Şemdinli'de askerî kontrol noktasına ve 4/11/2016 tarihinde Bağlar'da emniyete ait hizmet binalarına yönelik silahlı ve/veya bombalı saldırılar düzenlenmiş; ayrıca bombalı intihar saldırıları gerçekleştirilmiştir. Bu saldırılarda 60 güvenlik görevlisi ve -aralarında üç çocuk ve Diyarbakır Baro Başkanı'nın da bulunduğu- 51 sivil hayatını kaybetmiş, 308 güvenlik görevlisi ve 289 sivil yaralanmıştır.

B. Başvurucunun Tutuklanmasına İlişkin Süreç

10. Başvurucu 22/7/2007 tarihinde yapılan seçimlerde Demokratik Toplum Partisinden (DTP) ve 12/6/2011 tarihinde yapılan seçimlerde ise Barış ve Demokrasi Partisinden (BDP) İstanbul milletvekili seçilmiştir. Başvurucu daha sonra Demokratik Bölgeler Partisine (DBP) katılmış ve bu partinin eş genel başkanı olmuştur. Başvurucu tutuklandığı tarihte ve hâlen milletvekili değildir.

11. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık) yürütülen soruşturma kapsamında Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı S.D. ve bazı milletvekilleri hakkında uygulanan gözaltı kararlarını protesto etmek için 4/11/2016 tarihinde Diyarbakır'da Adliye binası önünde toplanan kalabalığın içinde bulunan başvurucu, çıkan olaylar esnasında terör örgütü propagandası yapmak suçlamasıyla gözaltına alınmış ve hakkında soruşturma başlatılmıştır.

12. Başvurucunun iddiasına göre Başsavcılık, soruşturma dosyasına ilişkin olarak müdafiinin dosya içeriğini incelemesinin ve belgelerden örnek almasının kısıtlanmasına karar vermiştir.

13. Başvurucunun savunması 6/11/2016 tarihinde Cumhuriyet savcısı tarafından alınmıştır. Başvurucunun savcılıktaki ifade alma işlemi sırasında müdafii de hazır bulunmuştur. İfade tutanağında belirtildiğine göre başvurucuya ifade alma işlemi öncesinde isnat edilen suçlamalar açıklanmıştır.

14. Başvurucu, savunmasında özetle soruşturma konusu eylemlerin ifade ve düşünce özgürlüğü kapsamında yaptığı açıklamalar olduğunu belirterek suçlamaları kabul etmemiştir.

15. Başvurucunun müdafii ise özetle suçlama konusu yapılan ses kayıtlarının hukuka aykırı olarak elde edildiğini ve açıklamaların siyasi faaliyet kapsamında yapılan açıklamalar olduğunu belirterek başvurucunun serbest bırakılmasını talep etmiştir.

16. Başsavcılık 6/11/2016 tarihinde başvurucuyu "silahlı terör örgütüne üye olma" suçundan tutuklanması istemiyle Diyarbakır 2. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir. Tutuklama talep yazısının ilgili kısmı şöyledir:

"...

... şüpheli beyanı ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde;

1-PKK terör örgütü elebaşısı Abdullah Öcalan'ın 4 ayaklı paradigmasının ayaklarından 3. ayağını oluşturan DTK (Demokratik Toplum Kongresi): Silahlı Terör Örgütü PKK'nın üst çatı oluşumu olan KCK yapılanmasını düzenleyen, KCK sözleşmesinde de açıkça yer verildiği üzere KCK'nın temsil ve karar organıdır. Gizli tanık Bahar'ın 'Sebahat Tuncel DTK üyesidir, bir dönem Kandilde eğitim aldı, halen milletvekilidir' şeklindeki beyanı ve N.A. isimli şahsın '... demokratik özerkliğin ilan edildiği kongreye katılan şahıslardan ismen tanıdığım şahıslar şunlardır; ... Sebahat Tuncel BDP İstanbul Milletvekili ..' şeklindeki beyanı, 26/12/2015 tarihli Demokratik Toplum Kongresi olağanüstü genel kurulu toplantısında yapılan konuşması ile teknik araçlarla izleme ve dinleme çözüm tutanakları dikkate alındığında DTK çatısı altında demokratik özerkliği inşa etmek amacıyla örgütsel çalışmaların yürütüldüğü Diyarbakır Belediyesi Konuk Evi olarak adlandırılan yere birçok kez gelip gittiği ve burada yapılan toplantılara katıldığı,

2-Şüpheli şahsın farklı tarihlerdeki söylemleri, basın açıklamaları ve örgüte müzahir gösteri ve yürüyüşteki konuşmaları incelendiğinde, söylemlerinin demokratik hakların geliştirilmesine yönelik politik taleplerden ibaret olmadığı, söylemlerin sahibinin kendisi, bölgede yaşayan vatandaşlarımız ya da bölgede siyaset yapan partiler değil, aksine terör örgütünün bizzat kendisi olduğu, zira; örgütün Birleşik Bağımsız Kürdistan kurma hedefine yönelik son dönemdeki stratejisinin temel dayanak noktasını bahse konu söylemlerin ve taleplerin teşkil ettiği anlaşılmakla,

Şüpheli şahsın PKK/KCK terör örgütünün propaganda faaliyetleri üzerinden ulaşmaya çalıştığı amaç doğrultusunda hareket ederek halk tabanında terör örgütüne desteği yükseltmek, terör örgütünün ve faaliyetlerinin sözde meşru olarak algılanmasını sağlamak maksadıyla örgütsel mahiyette açıklamalara ve paylaşımlara yer vererek terör örgütünün propagandasını yaptığı ve PKK/KCK terör örgütünün temsil ve karar organı olan Demokratik Toplum Kongresinde aktif bir şekilde yer aldığı değerlendirilmektedir.

... şüphelinin üzerine atılı suçu işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve tutuklama nedeninin bulunduğu anlaşılmakla;

Şüphelinin üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti ile mevcut delil durumu dikkate alınarak 5271 sayılı CMK’nın 100. vd. maddeleri uyarınca ... [tutuklanmasına karar verilmesi talep olunur.]"

17. Anılan talep yazısı, sorgu işlemi öncesinde Diyarbakır 2. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından başvurucuya okunmuştur. Sorgu tutanağında, başvurucuya isnat edilen suçların okunup anlatıldığı da belirtilmiştir. Bu sırada başvurucunun üç avukatı da hazır bulunmuştur. Başvurucunun Hâkimlikteki savunmasının ilgili kısmı şöyledir:

"...

Türkiye'de siyasi bir darbe ile karşı karşıyayız, özellikle Türk siyasetçilerin sesi olan HDP['ye] yönelik darbe'yi kınadığımı beyan ederim,

Eş başkanlar ve milletvekillerinin tutuklanması bu darbenin en belirgin örneğidir, darbeye karşı direnmek darbeye karşı durmak her kesimin hakkıdır, bu darbe karşısında kaybeden HDP olmayacaktır, kaybeden Türkiye demokrasisi ve siyaseti olacaktır,Türkiye'de siyaset ne yazık ki yargı eli ile dizayn ediliyor, biz bir kez daha bununla karşı karşıya kaldık, bu gelenek devam etmektedir ... Bu gün DBP'ye yönelik tutum kati bir ispatıdır,karşınızda olmam hukuki değildir, Kürt halkının sesini kısma Kürt halkının nefesini kesme amaçlanmıştır, sonucu belli bir karardır, Ankara'da bu karar verilmiştir, bunun böyle olduğunun altını çizmek istiyorum, iki dönem milletvekilliği yaptım, yapmış olduğum bütün açıklamalar faaliyetler benim var oluş sebebimdir, bunların yargı konusu olması Türkiye demokrasi çerçevesinde vahim bir tablodur,özellikle Kürt sorununda bu bir çözüm değildir, ... bu bir hukuki dava değildir, siyasi bir davadır, bu nedenle mahkemenizden hiçbir kişisel ... talebim yoktur,

... Ben siyasetçi'yim Türkiye'de savaşın ortadan kaldırılması için bir takım çabalarım olmuştur, siyaseti kapattığınız andan itibaren savaş ortaya çıkmaktadır, buna ilişkin yaşam ölüyor, doğa ölüyor, biz bunların önüne geçmek için siyaset yapmaktayız."

18. Başvurucunun müdafileri, başvurucunun soruşturma konusu konuşmaları siyasi kimliği gereği yaptığını ve tamamen düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında kalan konuşmalar olduğunu ifade ederek yapılan işlemlerin hukuka uygun olmadığını belirtip başvurucunun serbest bırakılmasını talep etmişlerdir.

19. Diyarbakır 2. Sulh Ceza Hâkimliği 6/11/2016 tarihinde, başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmasına karar vermiştir. Kararın ilgili bölümü şöyledir:

"...

Şüphelinin üzerine atılı silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediğine dair kuvvetli suç varlığını gösterir somut delillerin (şüphelinin PKK/KCK terör örgütü kurucusu ve yöneticisi olmak suçundan hükümlü Abdullah Öcalan isimli şahsın terör örgütünün amaçları doğrultusunda faaliyet yürütmesi için kurulması talimatını verdiği, legal yapı altına örgütlenerek illegal faaliyet yürüten DTK isimli yapının toplantılarına katılması, bu yapıya üye olduğuna dair dosyada 1 adet gizli tanık, ve 1 adet şüpheli beyanının bulunması, DTK isimli yapının terör örgütünün talimatına istinaden kurulduğuna dair örgüt lideri Abdullah Öcalan'ın avukatları ile yapmış olduğu görüşmelerde yapının kurulmasına yönelik vermiş olduğu talimatlara ilişkin tutanaklar, dinleme, teknik ve fiziki takip tutanaklarının içeriği, şüphelinin 13/12/2015, 26/12/2015, 08/06/2016, 20/06/2016, 25/06/2016, 30/06/2016, 23/07/2016,31/07/2016, 11/08/2016 ve 15/08/2016 tarihli açıklamaları bir bütün olarak değerlendirildiğinde yapmış olduğu konuşmalarda, şüphelinin PKK terör örgütünü ve hükümlü liderini övdüğü, PKK'nın şiddet içeren eylemlerini direniş şeklinde tanımladığı, ölen terör örgütü mensuplarını şehit olarak adlandırdığı, ve yine söz konusu dönemlerde terör örgütünün hendek kazmak suretiyle özerk yönetimler oluşturma doğrultusunda başlattığı yasa dışı eylemleri direniş olarak adlandırdığı ve meşru gösterdiği, şüphelinin örgütün çağrıları doğrultusunda ölen örgüt mensuplarının cenazelerine katıldığı, yine katılmış olduğu kanun dışı eylemlerde kolluk kuvvetlerine karşı tehdit içeren söylemlerde bulunduğu dikkate alındığında,Yargıtay 16. Ceza dairesinin terör örgütü üyeliği suçunun unsurlarının oluşması bakımından eylemlerde aradığı süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk unsurlarının bir arada bulunabileceği,) mevcut olması,

Şüpheli Sebahat Tuncelhakkında 5271 Sayılı CMK’[nın] 100/1. maddesinde belirtilen 'kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin', Anayasanın 19/3. maddesinde belirtilen 'kuvvetli belirti'nin (şüphe) ve AİHS'in 5/1-c. maddesinde belirtilen 'makul şüphenin' bulunduğuna dair hakimliğimizi ikna edebilecek bilgi ve somut deliller[in] var olduğu. (Sözleşme'nin 5. maddesinin 1. fıkrasının c) bendi, bir ceza yargılaması çerçevesinde bir kişinin ancak hakkında suç işlediğine dair inandırıcı nedenlerin bulunması halinde mahkeme önüne çıkarılması amacıyla tutuklanmasına karar verilebileceğini düzenlediğini hatırlatmaktadır (Jėčius/Litvanya, No. 34578/97, § 50, AİHM 2000-IX ve Wloch/Polonya, No. 27785/95, § 108, AİHM 2000-XI ve Poyraz/Türkiye (kabul edilebilirlik hakkında karar) No. 21235/11, § 53, 17 Şubat 2015). Tutukluluk kararının dayandırılması gereken 'inandırıcı olma' kavramı Sözleşme'nin 5. maddesinin 1. fıkrasının c) bendi tarafından getirilen korumanın temel unsurunu teşkil etmektedir. İnandırıcı nedenler, söz konusu kişinin, atılı suçu işlediğine dair objektif bir gözlemciyi ikna etmeye uygun olguların ve bilgilerin varlığını gerektirmektedir. Bununla birlikte, inandırıcı olarak kabul edilebilecek durumlar somut olayın koşullarının bir bütün olarak değerlendirilmesine bağlıdır (Fox, Campbell ve Hartley/Birleşik Krallık, 30 Ağustos 1990, § 32, A Serisi no.182; O’hara/Birleşik Krallık, No. 37555/97, § 34, AİHM 2001-X; Korkmaz ve diğerleri/Türkiye, No. 35979/97, 21 Mart 2006, § 24; Süleyman Erdem/Türkiye, No. 49574/99, 19 Eylül 2006, § 37 ve Çiçek/Türkiye (kabul edilebilirlik hakkında karar), No. 72774/10, § 62, 3 Mart 2015).

Şüphelininüzerine atılı silahlı terör örgütüne üye olma suçunun nitelik itibarıyla 5271 Sayılı CMK'nın 100/3-a11. maddesinde belirtilen katalog suçlar içerisinde yer alması, kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunduğuna yönelik yukarıda yapılan açıklamalar dikkate alındığında isnat edilen suçlamanın işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin bulunduğu anlaşılmakla; şüpheli hakkında CMK'nın 100/3-a11. maddesinde belirtilentutuklama nedeni[nin] var olduğu;

Anayasa Mahkemesinin 27/10/2011 Tarih 2010/71 Esas, 2011/143 Karar ve 27/12/2012 Tarih 2012/35 Esas 2012/203 Karar sayılı kararlarında belirtildiği üzere ölçülülük ilkesi; 'elverişlilik', 'gereklilik' ve 'orantılılık' ilkelerini içerip; şüpheliye isnat edilen suçlamanın niteliği, suçlamanın kanunda yazılı hapis cezasının alt ve üst sınırı, işin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri göz önüne alındığında tutuklama kararının ulaşılmak istenen amaç için elverişli olduğu, tutuklama kararının ulaşılmak istenen amaç bakımından gerekli olduğu ve verilen tutuklama kararı ile ulaşılmak istenen amaç arasında olması gereken ölçünün (orantı) bulunduğu, tutuklama zorunluluğu gerektiren nedenlerin var olduğu, bu itibarla tutuklama tedbirine başvurularak elde edilmesi beklenen yarar ile şüpheliler açısından ortaya çıkacak zarar karşılaştırılarak, tutuklama tedbirinin uygulanmasının gerekli olduğu sonucuna varıldığı, adli kontrol hükümlerinin uygulanması ile bu amaca ulaşılamayacağı, adli kontrole ilişkin hükümler değerlendirildiğinde ... yeterli olmayacağının düşünüldüğü, bu nedenlerle Anayasanın 13. ve 5271 Sayılı CMK'nın 100/1. maddesinde bilirtilen ölçülülük ilkesine göre tutuklama kararının ölçülü olacağı, açıklanan tüm bu hususlar dikkate alındığında adli kontrol tedbirlerinin yetersiz kalacağı, şüpheliler hakkında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin var olduğu, bir tutuklama nedeninin bulunduğu ve ölçülülük ilkesinin gerçekleştiği anlaşıldığından; Anayasanın 19. maddesi, AİHS'nin 5. maddesi ve 5271 Sayılı CMK['nın] 100. maddesinde belirtilen tutuklama nedenlerinin var olduğu. Ayrıca AİHS'in 5/1. maddesi uyarınca özgürlükten yoksun bırakmanın yasalara uygun olup, 5271 Sayılı CMK['nın] 100. maddesinin de AİHS'in tüm maddelerinin özünde var olanhukukun üstünlüğü ilkesi ile uyumlu olduğu anlaşılmakla; Şüpheli[nin] ... CMK['nın] 100. ve devamı maddeleri gereğince TUTUKLANMASINA ... [karar verildi] "

20. Başvurucu 8/11/2016 tarihinde tutuklama kararına itiraz etmiştir.

21. Diyarbakır 3. Sulh Ceza Hâkimliği 16/11/2016 tarihinde "...delil durumunda herhangi bir değişiklik olmadığı... verilen kararda herhangi bir isabetsizlik görülmediği, verilen kararın usul ve yasaya uygun olduğu" şeklindeki gerekçe ile itirazın kesin olarak reddine karar vermiştir.

22. Başvurucu 14/11/2016 tarihinde tahliye talebinde bulunmuş, Diyarbakır 2. Sulh Ceza Hâkimliği 16/11/2016 tarihinde "... delil durumunda herhangi bir değişiklik olmadığı, Hakimliğimizin 06/11/2016 tarih ve 2016/575 sorgu ile verilen karar[ın]da herhangi bir isabetsizlik görülmediği, kararda belirtilen gerekçeler dikkate alındığında kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşılmakla ..." şeklindeki gerekçeyle talebi reddetmiş; bu karara yapılan itirazı ise Diyarbakır 3. Sulh Ceza Hâkimliği 17/11/2016 tarihinde "... delil durumunda herhangi bir değişiklik olmadığı, Diyarbakır 2. Sulh Ceza Hâkimliği'nin 06/11/2016 tarih ve 2016/575 sorgu ile verilen karar[ın]da herhangi bir isabetsizlik görülmediği, verilen kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşılmakla ..." şeklindeki gerekçeyle reddetmiştir.

23. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının 22/11/2016 tarihli iddianamesi ile başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma ve terör örgütü propagandası yapma suçlarını işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle aynı yer Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır. İddianamede başvurucunun farklı zaman ve yerlerde yaptığı konuşmaları suçlamaya konu edilmiştir. İddianamede öncelikle PKK/KCK silahlı terör örgütünün kuruluş sürecinden, yapısından -özellikle Demokratik Toplum Kongresinin (DTK) kuruluş ve amacından- ve nasıl faaliyet gösterdiğinden bahsedildikten sonra başvurucunun suçlamaya konu edilen konuşma ve eylemlerine yer verilmiştir.

24. Başvurucunun iddianameye konu edilen eylemleri şöyledir:

i. Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 29/6/2011 tarihli kararı doğrultusunda 14/7/2011 tarihinde Diyarbakır'ın Merkez Bağlar ilçesinde bulunan BDP Diyarbakır il binasında görüntü ve ses kaydı yapılmıştır. Başvurucunun bu karar uyarınca tespit edilen14/7/2011 tarihli konuşmasının ilgili bölümleri şöyledir:

"...

.. bugün 14 Temmuz kürdistan tarihi açısından önemli bir gündem ... direnişin başlangıç tarihi. Kemal PİR’in bir sözü var; ... diyor ki; 'artık sizin baskınız ve zulmünüz bize hiç gelir. Çünkü biz bugün ölüm orucu kararı aldık. Kendi irademizle bu karan aldık'. İşte aslında o gün bir tarih yazıldı ve Kemal PİR yani büyük bir devrimci aynı zamanda Kürdistan halkının özgürlüğünün ... Bu önemli bir başlangıç diye düşünüyorum. Yani tarih yazmak çok kolay değil Kürdistan tarihi açısından.[aralarında Kemal Pir'in de bulunduğu PKK terör örgütü üyeleri 14 Temmuz 1982'de Diyarbakır Cezaevinde ölüm orucu eylemi başlatmışlardır.] Çok büyük bedeller ödedi arkadaşlarımız katledildi. Hepsi çok büyük bedeller ödedi. Bence tam da burada yatıyor. Yani kendi irademizi bir başlangıç yapacak mıyız, yapmayacak mıyız? Önderlik diyor ki; tarih bir hükümdür, 5000 yılın toplamıdır. Yani başlamıştır ancak bitmemiştir. Dolayısıyla biz bu tarihi süreci Demokratik Toplum Kongresi olarak önemli bir cümle diyoruz. Kürdistan halkının tarihi açısından, bir tarihi yazılanlar vardır, bir tarih yazanlar vardır. Diyoriz ki bugüne kadar kürdistan halkının bir tarihi yazılmıştır. Yazılan bu tarihte biz yokuz ... İşte bu bizim tarihimizi yazanlara karşıdır devrimcilerin direnişi, bedel ödeyişi. Öyle ki; öyle bir direniş tarihi yazmışlar ki şimdi zalimler, katiller kendi tarihleri içinde tutsak kaldılar. İşte Diyarbakır'a her geldiğinde Başbakan'ın 'şu Diyarbakır'ın dili olsa da konuşsa' diye ifade etmesi tam da zalimlerin zalimliğinden utandığı andır ... biz bu tarihi süreci, tarihi yazmışız, olgunlaştırmışız, belli bir düzeye getirmiş bu mücadelede bir cümle ekleyecek miyiz, eklemeyecek miyiz? ... aslında özerkliğin ilanı konusunda ... hiç kimsenin bir sorunu yok ... İşin tam da zamanıdır dedik ... sorun sadece o ekonomik kriz değil, sistem krizidir. İkinci kriz ekolojik krizdir .... Bu mücadelenin ... peki kürdistan halkı 30 yıldır kesintisiz özgürlük mücadelesi veren kürdistan halkı, 'kürt özgürlük hareketi' bu gelişimin dışında kalabilir mi? biz bu değişimin dışında kalırsak tekrar böyle bir tarihi fırsatı yaratabilir miyiz? İşte tamda zamanıdır ... İşte bugün burada ifade edeceğimiz şey yeni Anayasada nasıl yerimizi alacağımız. Biz seçim döneminde ... Bunun bir özerk Kürdistan'ın ilanı olacağını ifade etmiştik ... İşte bu süreç buna bir kez daha biz an azadi, an azadi diye başladıysak ya özgürlük ya özgürlük beni böyle kabul edeceksiniz. Ben böyle bir özgürlüğü istiyorum. Böyle bir özgürlük dışında, böyle bir özgürlük dışında yaşamı kabul etmiyorum. Kürdistan halkı 90 yıllarda farklı iklimler taşır. ... 90 yıllarda ... Kürdistanda yaşanan savaşın vahşetini. Bizler kendi Gerillalarımıza sahip çıkamadık ... Kendi şehidine sahip çıkamayan bir gerçeklikten ... Halkımız hazır, Hareket hazır, Önderiniz ne diyor; ... 12 yıldır biz kendi işimizi Önderliğin omuzlarına yıkıyoruz. İşte tam da ... omzuna yüklediğimiz yükün birazını almak, kendimize düşen payı almak görev ve yetkilerimizi yapmak açısından bu tarihi bir an ... halkımızdirenme kararı açığa çıkarmıştır ... Sonuçta bu süreç ... bizim görevimizdir ... Yarın halkımıza gideceğiz ... bu özerkliğin ilanını herkese anlatmak zorundayız ..."

ii. İddiaanmede başvurucunun bu konuşmasında; 14 Temmuz'un Kürdistan tarihi açısından direnişin başlangıç tarihi olduğunu ve PKK terör örgütünün kurucularından olan Kemal Pir'in "artık sizin baskınız ve zulmünüz bize hiç gelir. Çünkü biz bugün ölüm orucu kararı aldık. Kendi irademizle bu kararı aldık." şeklindeki sözünü okuyarak o gün tarih yazıldığını ve önderlik diye sahiplendiği terör örgütü liderinin "tarih bir hükümdür, 5000 yılın toplamıdır. Yani başlamıştır ancak bitmemiştir." şeklindeki sözüne vurgu yaparak Ortadoğu'da şekillenen yeni düzende Kürt özgürlük hareketi olarak adlandırdıkları yapılanmalarının bunun dışında kalamayacağını söylediği, seçim döneminde özerk Kürdistan kuracaklarını halka anlattıklarını ve burada karara bağlayacaklarını dile getirdiği, 1990'lı yıllarda kendilerinin Kürdistan diye tabir ettiği bölgede -PKK terör örgütü mensuplarını kastederek- "gerillalarımız" diye özdeşleştirdiği terör örgütü üyelerine sahip çıkamadıklarını ifade ettiği, anılan toplantıda bulunan ve (sözde) özerklik ilanına imza atacak delegasyonun kendilerinin tamamladığı devrim sürecini kurumsallaştıracağına değindiği, halkın ve hareket diye belirttiği terör örgütünün [buna] hazır olduğunu söyleyerek önderlik diye sahiplendiği terör örgütü liderinin yükünün hafifletilmesi gerektiğine vurgu yaptığı ve sözde özerklik ilanının halka anlatılması gerektiğine işaret ettiği belirtilmiştir.

iii. Bu bağlamda başvurucunun PKK terör örgütü lideri Abdullah Öcalan'ın talimatları doğrultusunda kurulan ve dört ayaklı paradigmasının üçüncü ayağını oluşturan DTK'ya katıldığı, demokratik özerkliği inşa etmek amacıyla örgütsel çalışmalar içinde hareket ettiği, PKK terör örgütünün talimatları doğrultusunda özerk Kürdistan kurulması çalışmalarına katkı sağlamak ve çalışmalarda aktif olarak rol almak üzere Diyarbakır Belediyesi Konuk Evi olarak adlandırılan yere birçok kez gelip gittiği ve burada yapılan toplantılara DTK üyesi olarak katıldığının tespit edildiği belirtilmiştir.

iv. Başvurucunun 4/5/2012 tarihinde PKK terör örgütü güdümünde yayın yapan bir internet sitesindeki çağrılar doğrultusunda -24/4/2012 ile 25/4/2012 tarihlerinde Bingöl'ün Genç ilçesi Yolçatı köyü Toklu mezrasında güvenlik güçleri ile PKK terör örgütü mensupları arasında çıkan çatışmada ölü olarak ele geçirilen- İ.K., K.I. ve H.K. isimli terör örgütü mensuplarının cenazelerine katıldığı belirtilmiştir.

v. 4/7/2012 tarihinde Diyarbakır'ın İstasyon Meydanı'nda "Kürt sorununa demokratik çözüm" adı altında yapılmak istenen açık hava toplantısına izin verilmemesi üzerine PKK terör örgütü güdümünde faaliyet gösteren internet siteleri ve basın yayın organlarından Diyarbakır'ın genelinde eylemler yapılması ve İstasyon Meydanı'na gidilmesi çağrılarının yapıldığı, yapılan bu çağrılar sonunda toplananların İstasyon Meydanı ve Ofis Semti başta olmak üzere Diyarbakır il merkezinin birçok yerinde araçları yaktığı, yollara barikatlar kurarak güvenlik görevlilerine taş, molotof ve EYP ile saldırılar gerçekleştirdiği, PKK'yı ve liderini sahiplenici sloganların atıldığı kanunsuz eylemler gerçekleştirildiği, eylemlere destek için toplananlar arasında başvurucunun da bulunduğu tespit edilmiştir.

vi. Başvurucu 13/12/2015 tarihinde Diyarbakır Merkez'de gerçekleştirilen DEM-GENÇ Kongresinde bir konuşma yapmıştır. Konuşmanın içeriği şöyledir:

"Merhaba başkan Apo'nun yoldaşları merhaba Kürdistanlı devrimciler ... Bugün Amed'de [Diyarbakır] direnişin başkentinde Türkiye devrim mücadelesi açısından Kürdistan devrim mücadelesi açısından yeni bir gün doğuyor ... Bugün 13 Aralık Türkiye devrim mücadelesi açısından 12 Eylül karanlığına karşı direnenlere gözdağı vermek açısından önemli bir gün. Bugün 17 yaşında kalan ve hiç büyümeyen Erdal Eren'in ölüm yıl dönümü ... Mazlum DOĞAN [PKK terör örgütü kurucularından olması nedeniyle 1979 yılında tutuklanarak Diyarbakır Cezaevi'ne konulmuştur. 21/3/1982'de cezaevindeki hücresinde kendisini yakarak intihar etmiştir.] ... o sözünü o zaman söyledi 'teslimiyet ihanete, direniş zafere götürür' ... Mahirlerin, Denizlerin, İboların, başkan Apoların ortaya çıkardığı bu devrimci mücadeleyi ileriye taşıma zamanıdır ... şimdi bize bu yolu açan başkan Apoya güçlü bir selam gönderelim ... var mısınız başkan Apoya güçlü bir selam vermeye, selam olsun başkan Apoya diyoruz [salondaki topluluk ] 'selam, selam İmralıya bin selam ve Biji Serok Apo'[şeklinde slogan atıyor]. Ben şimdi başkan Aponıın bu sesi bu çığlığı çok güçlü duyduğunu görüyorum ve şöyle diyordur; 'yoldaşlarım, benim sorumluluklarımı omuzlamış durumda, halkımızın özgürlüğü için artık her zamankinden daha güçlüyüz, şimdi geleceğe daha güçlü bakabiliriz'. Biraz önce eş başkanlarımız İmralı heyetimiz çok net olarak görevlerimizi söyledi ama; ben bir kez daha ifade etmek istiyorum, tarihi bir dönemeçteyiz ... Ortadoğu’da yeni bir devrim süreci var ve kürdistan devrimcileri bu devrim sürecinin öncülüğünü yapıyor ... Rojava’da, Şengal’de, kürdistanda ortaya çıkan bu enternasyonalist mücadeleyi büyütmek dünya devrimcileri ile yan yana durmak demokratik özerk kürdistanı ve demokratik Cumhuriyeti inşa etmek ve demokratik 'Ortadoğu Konfedaralizmini' inşa etmek sizlerin bizlerin omuzundadır. Şimdi görevimiz çok daha ağırdır ... Kemal Pir'in dediği gibi çalışmak durumundayız başka seçenek yok 'ya kazanacağız ya kazanacağız' faşizmi yenilgiye uğratacağız ... şimdi bizim omuzlarımızdadır özgürlük sorumluluğu. Halklarımıza, Türkiye halklarına, kürdistan halkına, Ortadoğu halklarına sözümüzdür. En çok da bu uğurda mücadele ederken toprağa düşen şehitlerimize sözümüzdür, biz mutlaka ve mutlaka halklarımıza başarıyı armağan edeceğiz. Bir kez daha Rojava’da, Şengal’de, kürdistanın her yerinde demokrasi ve özgürlük mücadelesi yürüten ve bunun bedelini ödeyen bu uğurda şehit düşen başkan Apo’nun yoldaşlarına ..."

vii. Başvurucunun 26/12/2015 ile 27/12/2015 tarihlerinde Diyarbakır'da gereçekleştirilen DTK Olağanüstü Genel Kurulunun 26/12/2015 tarihli toplantısında yaptığı konuşmanın ilgili bölümü şöyledir:

"... Bugün yapacağım [tartışma] kürdistanı Kürtleri ilgilendiren bir tartışma değil bugün yapacağımız tartışma ... biz burada Türkiye'ye bir teklif sunacağız Kürtlere değil ...defalarca ilan ettik bunu demokratik Özerk Kürdistan demokratik Cumhuriyet Biz ancak bu koşullarda birlikte yaşayabiliriz ve bunun için mücadele ediyoruz dedik ve demeye de devam edeceğiz ... Seyit Rıza idam sehpasına giderken, 'ben sizin oyunlarınız ile baş edemedim, bu da [bana dert] oldu. Ama ben de size diz çökmedim Bu da size dert olsun' demiştir Şeyh Sait idama, giderken çocukları için bizler için onurlu bir gelecek bırakmak için başı dik gitmiştir ... Eğer bir devlet yurttaşlarına ... savaş açmışsa yaşam hakkını elinden alıyorsa buna karşı direnmek en temel insan hakkıdır ... Türkiye'de ciddi bir kriz var savaş var çatışma var kürdistan'a görkemli bir direniş var buna karşı ama ... görüşmeler başladığında Ocak başında 9 Ocakta Sakine Cansız [9/1/2013'te Pariste öldürülen PKK terör örgütü üyesi] katledildi Kürt halk lideri Sayın Öcalano zaman ne dedi ha Sakineyi katletmişsiniz ha bizi bu bir Dersim katliamıdır diye ifade ettiğinde Aslında, birileri bu sürecin başlamasını engellemek istiyordu Ama buna rağmen sayın Öcalan Türkiye halkarının geleceği için ısrar etti ... arkadaşlar ya özgürlük için mücadele edeceğiz direneceğiz kazanacağız ya kazanacağız Bunun dışında bir seçenek ne yazık ki bize sunulmuş değil ... Kürt halkının kendi kendisini yönetme hakkı en temel insan hakkıdır ... Unutmayın ki ... dostlar yoldaşlar tarih bize şunu göstermiştir tarihi katliamı yapanlar değil direnenler yazar her dönemde direnenler kazanmıştır bir kez daha direnenler tarih yazıyor. Selam olsun diyoruz direnenlere ..."

viii. Bu bağlamda iddianamede başvurucunun DTK üyeliğiyle ilgili olarak -Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturmalar kapsamındaelde edilen bilgilere göre- E.B. isimli şahsın 23/7/2012 tarihinde aralarında milletvekillerinin de bulunduğu birçok kişiye gönderdiği "DTK Başkanlık Divanı, DTK Genel Kuruluna İlişkin Genelgedir " başlıklı mail içeriğinde ve C.C. isimli şahsın kullandığı mail adresinde tespit edilen veriye göre başvurucunun DTK üyesi olarak belirlendiğinin belirtildiği, şüpheli sıfatıyla ifade veren N.A.nın 14/7/2011 tarihinde demokratik özerkliğin ilan edilmesinden sonra başvurucunun BDP Siirt milletvekili olarak DTK'ya katıldığını beyan ettiği, bir gizli tanığın da "Sebahat Tuncel DTK üyesidir, bir dönem Kandil'de siyasi eğitim aldı, halen milletvekilidir." şeklinde beyanlarda bulunduğu belirtilmiştir.

ix. Başvurucunun 25/3/2016 tarihinde Diyarbakır'da yayın yapan yerel bir televizyon kanalına yaptığı açıklamalar şöyledir:

" ... hükümeti[n] özellikle Rojova kürdistanına yönelik yaklaşımı Rojova devrimini boğmak için çetelerle El Nusra. Daiş gibi çete örgütleriyle işbirliği yapmaktan geri durmamıştır. Halen bu ülkenin Cumhurbaşkanı bütün dünyanın terör örgütü olarak gördüğü El Nusrayı aklamak için çaba içerisindedir ... Sınırdan geçirdikleri tırları unutmadık bunların kime yardım olduğunu neye yardım olduğunu çok net biliyoruz ... Demirci Kavalar çıkıp devrimci bir öncülük yaptılarsa dönemin zalimlerine karşı döneminde dehaklarına karşı da Demirci kavalar gibi devrimciler çıkacaktır ve çıkıyor özyönetim alanlarında ortaya çıkan direnişi bundan bağımsız ele alamazsınız ... halkımızın kendi geleceği için kendi kaderini belirlemek için kendi mücadele hakkını belirlemesini istiyoruz. Biz demokratik bölgeler Partisi olarak en azından halkımızın varlığına karşı geliştirilen bu saldırı politikası karşısında direniş konumunda olduğumuzu çok net ifade etmek istiyoruz. Bu direnişi büyüterek örgütlü olduğumuz her yerde mücadeleyi yükselterek faşizmi geriletip halkımızın özgürlüğünü mutlaka sağlayacağız o açıdan buradaki arkadaşlarımızın öyle moralini bozmadan mücadeleyi büyüterek Zafer'e yakın olduğumuzu bilerek hatta hiç olmadığı kadar Zafer'e yakın olduğumuzu bilerek sürece asılması ve mücadeleyi yükseltmesinin zamanıdır sevgili arkadaşlar bir omuz verirsek Zafer bizim Olacak o kadar yakın O yüzden bunlar bu kadar Evet çok ağır bedeller verdik çok zor bir süreçten geçtik ama İnanın ki ilk kez Ortadoğu'da Kiirdistan halkının statüsü açısından kürdistan halkının geleceği açısından yeni bir dönem başlıyor ..."

x. Başvurucunun 8/6/2016 tarihinde DBP Diyarbakır il binasında gerçekleştirilen parti meclisi toplantısındaki konuşmasının ilgili bölümleri şöyledir:

"... Gördük özyönetim direnişleri sırasında Cizre'yi gördük. Sur'u gördük, Nusaybin'i gördük. Gever'i gördük, insanları diri diri yakan bir devlet gerçekliğiyle karşı karşıyayız ... Sayın Öcalan’a .... Dolayısıyla bu defa sadece egemenlerin söz söyleyeceği, kâğıt üzerinde coğrafyamızı bölüp parçalayacağı yerler değil bizzat sahada mücadele yürüterek kendi geleceği üzerinde karar vereceğimiz bir süreç. Rojava devrimi, Rakka hamlesi, Münbiç hamlesi aslında bu açıdan da çok büyük bir umut, çok büyük bir moral veriyor bize. Bunun mutlaka Türkiye siyasetine yansımaları olacaktır mutlaka Kürdistan siyasetine yansımaları olacaktır."

xi. Başvurucu 20/6/2016 tarihinde bir televizyon kanalında açıklamalarda bulunmuştur. Konuşmanın ilgili bölümleri şöyledir:

"... Hükümeti'nin İŞİD'le kurduğu ilişki. EL-NUSRA'yla ya da EL-KAİDE'ye bağlı örgütlerle kurduğu ilişkinin aslında sonuçlarını yaşıyoruz. Türkiye'yi bir transit ülke haline getirdiler. Çetelerin burada geçişine izin verdiler. Sadece çetelerin geçişine değil ekonomik kaynaklarını DAİŞ'e sundular ... bugüne kadar devletin, bizzat MİT'in içerisinde olduğu, birlikte hareket ettiği durumlar yansımıştır. Amed patlaması. Suruç. Ankara Patlamasında bizzat aslında devletin bilgisi dâhilinde gerçekleştiği çok net ortaya çıkmıştır. Dikkat ederseniz bunları DAİŞ resmi olarak da üstlenmedi. Aslında bu işbirliğinin ortaya çıkması açısından ciddi bir durum ..."

xii. Başvurucunun 30/6/2016 tarihinde düzenlediği -ve bir televizyon kanalında da yayımlanan- basın toplantısında yaptığı açıklamaların ilgili bölümleri şöyledir:

" ... bu girişimler Kürt halkına yönelik imha, inkâr ve soykırımı destekleyen düşük yoğunluklu savaş anlayışına ve bu anlayışın yol açtığı büyük insani felaketler çığırına bütün sonuçlarıyla birlikte geri dönmekte olduğunu, kuşku bırakılmıyor ... Sayın Öcalan ... kuşatma altındaki kürdistan kentlerinde ... özgün mücadele ve örgütlenme yöntemleri ortaya koyarak ... bu savaş planı Türkiye’yi giderek yalnızlaştırdı metnimizde de olduğu gibi aslında kendi kırmızı çizgilerini aşındıran bir noktaya getirdi ama Türkiye'yi de savaşın içine çekmiş oldu. Rojava devrimini boğmak için desteklediği IŞİD [DEAŞ] çeteleri bombalarını şimdi Türkiye'de patlatmaya başladılar ... Lice yanıyor bu açıklamayı yaparken Uyuşturucu ile mücadele ediyoruz adı altında gerçeği gizleyen hakikati öldüren bir durumla karşı karşıyayız. Dünyanın neresinde uyuşturucu ile mücadele edenler yaşam alanlarını bombalarlar, sivil insanların hayatına kast ederler, insanların geleceğini idame ettirebilmesi için ekinlerini yakarlar. Böyle bir şey yok yani şuan Lice’nin adeta her yeri bombalanıyor ... Şırnak ve Nusaybin'de 3 Haziranda operasyonlar bittiği halde sokağa çıkma yasağı kaldırılmış değil orada hala yıkım devam ediyor ..."

xiii. Başvurucunun 23/7/2016 tarihinde Diyarbakır Merkez Kayapınar ilçesi DBPbinasında yağtığı konuşmanın ilgili bölümleri şöyledir:

"... kürdistandaki savaş politikalarında bunu çok net olarak görüyoruz. 7 Haziran sonrası ortaya konulan savaş politikası, bugün 15 Temmuz'da ortaya çıkan darbe girişimine zemin sunmuştur, zemin hazırlamıştır. Bölgede görev yapan bütün komuta kademesi bugün darbeci olarak gözaltına alınmıştır, bir kısmı tutuklanmıştır, bir kısmı da hala gözaltında tutulmaktadır. Bu bile aslında yaşananları çok net olarak gösteriyor. Son bir yılda Sur, Cizre, Nusaybin, Şırnak, Gever başta olmak üzere Kürt illerinde yürütülen savaş politikası ... Bu bağlamda ... İmralı Adası'nda Kürt halk önderi sayın Öcalan’a yönelik son dönemlerde ortaya atılan iddialar, aslında bu söylediğimiz darbe dinamiğinin hangi çerçevede devreye konulduğunu da çok net olarak gösteriyor ..."

xiv.Başvurucunun 31/7/2016 tarihinde Diyarbakır'da bir meydanda yaptığı konuşma içeriği şöyledir:

"... selam olsun başkan Apo'nun yoldaşlarına ... direndiniz, mücadele ettiniz bu günleri yarattınız selam olsun direnenlere Surdan Cizreye, Kobaniye selam olsun ... Selam olsun ki onlar bize ölümü zulmü reva görenlere karşı görkemli bir direniş geleneği yarattılar. Selam olsun sevgili arkadaşlar bugünleri yaratanlara selam olsun Başkan Apo'nun yoldaşlarına ... Sur'da, Cizre'de, Nusaybin'de, Gever'de ... bu ülkede demokratik özerk kürdistanı ... inşa edeceğiz ... başkan Apo'nun en iyi yoldaşları kadınlara sesleniyorum ... Başkan Apo'nun genç yoldaşlarına sesleniyorum gençliğe sesleniyorum ... Amed halkına sesleniyorum, direnişin kenti Amed'e 14 Temmuz ruhuyla, Sur ruhuyla, direniş ruhuyla gelin faşizmi parçalayalım, halkımızın özgürlük yolunda hep birlikte mücadele edelim, yan yana duralım ve Kürt halkı önderi Sayın Öcalan'ı özgürlüğüne kavuşturalım ..."

xv. Başvurucunun 11/8/2016 tarihinde Diyarbakır Merkez Bağlar ilçesinde faaliyet gösteren bir dernek binasında yaptığı konuşmanın ilgili bölümleri şöyledir:

" ...Bazen savaş alanlarına gittiler canlı kalkan oldular gerilla ile asker arasına, bazen gittiler savaş alanında kimsenin alamadığı cenazelerimizi aldılar omuzlayıp getirdiler. Bu anneler ... Kürt halk önderi sayın Öcalan'la müzakere olsun ... 40 yıllık mücadelemize baksınlar. Çok büyük şeyler yaşadı bu coğrafya ne büyük acılar yaşadık 40 yıllık yürütülen özgürlük mücadelesinde ... Son bir yıldır kürdistanda bütün savaşı şehirlere taşıdı yaşam alanlarımızı yerle bir etti, Sur’da, Cizre'de, Nusaybin'de, Gever'de halkımızın evini başına yıktı..."

xvi. Başvurucunun 15/8/2016 tarihinde Diyarbakır Merkez Yenişehir ilçesinde yaptığı basın açıklamasının ilgili bölümleri şöyledir:

" ...Bu torba yasa ... kürdistanda yerel yönetimlere nasıl el koyabilirizin bir yansımasıdır. Bu kadar açık ve net, baştan şunu söyleyelim. Bu yasa çıksın ya da çıkmasın demokratik bölgeler partisi olarak bu yasa bizim açımızdan yok hükmündedir ... demokratik hakların genişletilmediği, demokrasi alanının daraldığı dönemlerde şiddet devreye girmiştir... Eğer Türkiye'de Kürt sorununun çözümü konusunda demokrasi ve özgürlükler genişletilmezse, daraltırsak bu çatışmayı, kaosu giderek derinleştirir ... bu yeni çatışmanın, yeni sorunların, yeni krizlerin ateşlenmesi demektir..."

xvii. Başvurucunun 30/10/2016 tarihinde Diyarbakır Merkez Kayapınar ilçesinde bir toplantıda yaptığı konuşmanın ilgili bölümleri şöyledir:

"...2 tane konun hükmünde karar name yayımlandı ... ve 15’e yakın basın kuruluşu ve kürdistanda faaliyet yürüten basın kuruluşu kapatıldı. Sadece kadın haberleri yapan ve Türkiye’deki bir ilk olan JİNHA kapatıldı. Yani bu aslında bu kadın özgürlüğüne yönelik biraz önce Kamuran başkanın ifade ettiği KJA şahsında söylediği şey sadece KJA değil kadınlar sesini duyurmaya yönelik basın ajansına yönelik bir saldırıya neden oldu ...

... Ama mücadelenin direnişin olduğu bir dönem özellik Diyarbakır'da halk iradesine yönelik geliştirilen saldırı karşısında başta kadınlar olmak üzere halkımızın ortaya koyduğu direnç aslında bu süreç nerde olmamız gerektiğini çok net gösteriyor ... Dün 2 gerillanın nasıl infaz edildiğine dair görüntüleri kamuoyuyla paylaşmak kürdistan halkını Kürt gençliğini Kürtleri tahrik etmekten başka bir anlam ifade etmez ... Özgür gündemi kapatmışlar bir daha kapmışlar. Bunu çok anlayamadım yani zaten mühür vurmuşlardı. Genel yayın yönetmenleri, sahibi tutuklu ama dünkü kanun hükmündeki kararnameyle kapatmışlar demek ki ya unuttular ya da başka hesapları var. Tek Türkiye'de Kürtçe yayın yapan AZADIYA Welat gazetesi kapatıldı. Zar ok Tv ile uğraşırken Çocuklarımızdan ne istiyorlar diye çok şey yaparken şimdide AZADIYA Welat yani Türkiye'nin belki de tek yüz akı yani kürdistan halkının 20 milyondan fazla Kürt halkının tek sesi olan AZADIYA Welat'ın kapatılması herhalde bu ülkenin en temel ayıbıdır ..."

xviii. Başvurucunun 31/10/2016 tarihinde Diyarbakır Merkezde DBP genel merkez danışma bürosunda yaptığı konuşmanın ilgili bölümleri şöyledir:

" ... iktidarı için bütün toplumu esir almış durumda, rehin almış durumda. Dolayısıyla bütün bu yaşananlara burdan bakmak lazım ve adını da net koymak lazım. Bu bir darbedir darbeye karşı direnmek, darbeye karşı durmak meşrudur ... Partimize yönelik aslında bu saldırı, partimize yönelik özel bir politikanın olduğunu biliyoruz. Niye? Çünkü Demokratik Bölgeler partisi kürdistanda siyaset yapıyor ve Kürt halkının eşitlik, özgürlük, adalet ve barış talepleri için mücadele ediyor. Kürt halkının kendi geleceğini kurması için, kendi kendini yönetmesi için siyaset yapıyor ve bu Türkiye'ye öneride bulunuyor. Biz kürdistanlılar olarak sizinle bu koşullarda yaşarız diyor. Demokratik Özerk Kürdistan demokratik Cumhuriyet önermesi aynı zamanda bir özgürlük önermesidir, barış önermesidir, Türkiye nin krizden, kaostan çıkış önermesidir diyor ... 20 yıllık legal siyasetimizle onlarca arkadaşımız şehit düştü ... ama bu siyasi geleneğimizden asla ve asla geri dönmek, asla ve asla mücadelemizden vazgeçmek olmadı ... Kürdistan da yürütülen bu savaş politikası, devletin Kürtlere karşı uyguladığı bu savaş stratejisi bütün Türkiye'yi esir almış durumda. Türkiye'de bütün özgürlükler askıya alınmış durumda ... İşte sadece Kürdistan basınını söyleseniz. Daha iki gün önce kanun hükmünde kararnameyle 15 basın kuruluşu kapatıldı ... kürdistandaki bu savaş politikasını ortadan kaldırmadığı sürece ... Türkiye'nin krizden kaostan çıkması mümkün değildir. Türkiye kamuoyunun artık yüzünü kürdistan'a dönmesi gerekir ... ama bizim yoldaşlarımız ve biz Bizler burada olacağız ve hesap soracağız Biz olmasak bile bizim arkadaşlarımız gelecek bunun hesabını soracak ...".

xix.Başvurucunun 4/11/2016 tarihinde HDP Eş Genel Başkanı S.D., HDP Eş Genel Başkanı F.G. ve bazı HDP milletvekillerinin gözaltına alınmasıyla ilgili olarak uydu üzerinden yayın yapan bir televizyon kanalında yaptığı açıklamalarının ilgili bölümleri şöyledir:

"... kürdistan halkının özgürlüğüne ... Halkımız bulunduğu her yerde kürdistanda ve Türkiye'de sadece kürdistan halkı değil, bu gidişata dur demek isteyen tüm halkımızın buna cevap vermesi gerekir. Buna tepki vermesi gerekir ... Eş Başkanlarımız, Milletvekili arkadaşlarımız, Milletvekili arkadaşlarımızın bir kısmı Hakkâri'de, bir kısmı Bingöl'de ve Şırnak'ta olmak üzere dört yerde adliyedeler. Halkımızın Adliyelerin olduğu, arkadaşlarımız adliyede olduğu yerde adliyelerin etrafında kenetlenmesi, diğer yerlerde de HDP etrafında kenetlenerek bu hukuksuzluğa, bu haksızlığa ses çıkarmaları gerekiyor. Başka seçenek yok arkadaşlar. Ya özgürlük ... Özgürlüğü sağlayabilmek için de bizim bulunduğumuz her yerde demokrasi ve özgürlük mücadelesini yürütmemiz gerek. Buna sessiz kalma onaylamak demektir, hiç kimsenin buna sessiz kalmadığının altını çizmek istiyorum ... Sabah itibariyle de ne yazık ki burada bir bomba patladı ve yüzlerce arkadaşımız, yüzlerce yurttaşımız ... yaşamını yitirenler var ... Bu çok dikkat çekici bir durumdur. Bir yandan arkadaşlarımızı gözaltına ... alırken, bir yandan da sabah iş saati sırasında bombanın patlaması dikkat çekicidir. Birileri aslında kaosu, krizi iç savaşı devreye koymak istiyor ve bu konuda ... kendi iktidarı için Türkiye'yi savaşa sokmaktan geri durmayan, Türkiye'yi kaosa sokan İktidar karşısında herkesin tavır göstermesi gerekir ..."

xx. Başvurucunun 10/07/2016 tarihinde Diyarbakır DBP il binasında düzenlenen basın toplantısında yaptığı konuşmanın ilgili bölümleri şöyledir:

"... bugün 10 Temmuz ...Vedat Aydın'ın ölüm yıldönümü ve Vedat Aydın Konferans Salonunda toplantımızı gerçekleştiriyoruz, onu bir kez daha onun şahsında tüm devrim şehitlerini saygıyla sevgiyle anıyor onların mücadelesinin takipçisi olacağımızı bir kez daha ifade etmek istiyorum ... Ortadoğu da yaşanan gelişmeler kürdistan halkının ortaya koyduğu direnç Kürt halkının artık statüsüz yaşamak istememesi hem Ortadoğu da hem Türkiye'de hem de kürdistanda yeni gelişmeleri de beraberinde getiriyor, artık eskisi gibi olmayacak hiçbir şey yeni bir dönemdeyiz yeni bir zamandayız ve bu zamanda bizim zamanımız yeter ki bunun farkında olup bunun örgütsel gücünü yaratıp bunun üzerinden yeni yaşamı birlikte inşa edelim ... demokratik özerk kürdistan demokratik cumhuriyet, bizim Ortadoğuda yaşanan kriz ve kaosa çözüm perspektifimiz ... bu sadece Türkiye Kürdisitanı açısından değil Türkiye için değil bütün Ortadoğu ülkeleri açısından dört parça Kürdistan açısından da geçerli bir çözüm. Demokratik Özerk Kürdistan Demokratik Cumhuriyet Demokratik Ortadoğu Konfederasyonu diye ifade edeceğimiz bu perspektif ... bu projenin mimarı hiç kuşkusuz kim sayın Abdullah Öcalan'dır ... bayramda biz İdil'e gittik Cizre'ye gittik Silopi'ye gittik işte arkadaşlarımız burada, Sur'u da ziyaret ettiler. Direniş alanlarına gittiğimizde halkımız neyin ne olduğunu çok iyi biliyor yani, bunun farkında. Şimdi biz halkımızın ortaya koyduğu bu direnişi sahiplenme, buna öncülük etme ve yeni yaşamı inşa etme konusundaki görev ve sorumluluklarımızı yerine getirme zamanıdır, zaman bizimse o zaman bu zamanı örgütlemek hayata geçirmek bizim görev ve sorumluluklarımız ... tabi ki Türkiye'de kalıcı barışın olması için Hatip başkanda ifade etti; Kürt halkı önderi Sayın Öcalan'ın özgürlüğü olmazsa olmaz koşuludur ..."

xxi. PKK terör örgütü güdümünde yayın yapan bir internet sitesinden yapılan çağrılar üzerine 5/8/2016 tarihinde Diyarbakır'da gerçekleştirilen -ve PKK terör örgütü güdümünde yayın yapan bir televizyon kanalından da canlı olarak yayımlanan- basın açıklaması esnasında; PKK silahlı terör örgütü lideri Abdullah Öcalan'ın konuşmasının da yer aldığı örgütsel sinevizyon izletildiği, "biji serok apo (yaşasın başkan apo)", "be serok jiyan nabe (başkansız yaşam olmaz)" şeklinde sloganlar atılarak terör örgütü liderinin fotoğrafının sinevizyon izletilen alana asıldığı, daha sonra yapılan görüntü incelemesinde basın açıklamasına katılan ve belirtilen şekilde slogan atan ve "önderliğime (PKK terör örgütü lideri Abdullah Öcalan kastediliyor), toprağıma, özgürlüğüme sahip çıkıyorum." ibareli cümleyi söyleyen şahsın başvurucu olduğunun tespit edildiği belirtilmiştir.

25. Savcılığın başvurucuya yöneltilen eylemlere ilişkin hukuki değerlendirmesi şöyledir:

"...

...izah edilen yüksek mahkeme kararları, yapılan takipler, şüpheli ve tanık beyanları ile açık kaynak araştırmaları bir bütün olarak değerlendirildiğinde şüphelinin PKK/KONGRA-GEL terör örgütünün 5. Genel Kurulunun sonuç bildirisinde ilan edilen KCK terör örgütü yapılanmasının amacı doğrultusunda tabana yayılma faaliyeti olarakve ileride kurulacak sözde özerk kürdistan’ın bir nevi ulusal kurucu meclisi olarak kabul gören DTK’nın üyesi olduğu, Demokratik Özerkliği inşa etmek amacıyla örgütsel faaliyette bulunduğu, PKK/KCK terör örgütünü talimatları doğrultusunda 'Özerk Kürdistan' kurulması amacına yönelik çalışmalara DTK üyesi olarak aktif olarak katıldığı DTK merkezi olarak kullanılan Diyarbakır Belediyesi Konuk Evi olarak adlandırılan yere de birçok kez gelip gittiği ve burada yapılan toplantılara katıldığının tespit edildiği, ŞüphelininPKK/KCK yapılanması içerisinde yer alan'özerkKürdistan' amacına yönelik faaliyetlerde bulunanDTK üyesi olduğu, DTK üyesi olarak Şüpheli tarafından özellikle son dönemde Sur, Nusaybin, Cizre, Şırnak, Yüksekova ve başka il ve ilçelerde PKK/KCK bölücü terör örgütü tarafından sözde özerk bölge oluşturma amacıyla yoğun şekilde gerçekleştirilen hendek kazma, bomba tuzaklama, güvenlik güçlerine yönelik silahlı ve roketli saldırıların sahiplenildiği ve bu saldırıların direniş/mücadele olarak nitelendirildiği, saldırılara yönelik gerçekleştirilen operasyonların toplu katliam ve abluka olarak, etkisiz hale getirilen silahlı bölücü terör örgütü mensuplarının şehit olarak dile getirildiği, bu şekilde bölücü terör örgütüne açıkça destek verildiği ve örgüt mensuplarının, barikat ve hendeklerin açıkça sahiplenildiği gibi bölücü terör örgütüne yönelik güvenlik güçlerince gerçekleştirilen operasyonlarla ilgili olumsuz bir algı da oluşturulmaya çalışıldığı, silahlı örgüt mensuplarının masum gösterilmeye çalışıldığı,bölücü terör örgütünün çıkarları doğrultusunda ülkemizin bölünmez bütünlüğü aleyhine açıklamalar yapıldığı, KCK örgütlenmesinin sözde kürdistan devleti kurma amacının bir ayağı olan öz yönetim ilanlarının meşru gösterilmeye çalışıldığı, Şüphelinin PKK/KCK terör örgütünün hiyerarşisi içerisinde silahlı terör örgütünün emir talimatları ile PKK/KCK terör örgütünün temsil ve karar organı olan Demokratik Toplum Kongresi (DTK)bünyesindePKK/KCK örgütüyesi olarak hareket ettiği,

Şüpheli şahsın PKK/KCK terör örgütünün propaganda faaliyetleri üzerinden ulaşmaya çalıştığı amaç doğrultusunda hareket ederek halk tabanında terör örgütüne desteği yükseltmek, terör örgütünün ve faaliyetlerinin sözde meşru olarak algılanmasını sağlamak maksadıyla örgütsel mahiyette açıklamalara ve paylaşımlara yer vererek terör örgütünün propagandasını yaptığı Şüphelinin 04/05/2012 tarihinden 04/11/2016 tarihine kadar gerçekleştirmiş olduğu terör örgütünün propagandası niteliğindeki eylemleri açısından 5237 sayılı TCK nın 43. maddesinde belirtilen “Bir suç işleme kararının icrası kapsamında” hükmünün uygulanamayacağı, yaklaşık 4 yıllık bir zaman zarfında farklı farklı olaylar kapsamında bahsi geçeneylemlerin gerçekleştirildiği, her ne kadar mağduru belli olmayan suçlar açısından da bu hükmün uygulanacağı belirtilmiş ise de birbirinden bağımsız niteliğe haiz propaganda suçu açısından tek bir cezaya hükmedilmesinin kabul edilemeyeceği, etkin, sürekli ve yoğun (16 Kez) şekildeki propaganda niteliğideki her suç için ayrı ayrı cezaya hükmedilmesigerekeceği,

Yukarıda açıklanan gerekçelerle şüphelinin suçtan kurtulmaya yönelik savunmasına itibar edilmediği, üzerine atılı atılı suçları işlediği tüm dosya kapsamındaki delillerden ... [anlaşılmıştır.]"

26. Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesi 30/11/2016 tarihinde iddianamenin kabulüne karar vermiş ve E.2016/5 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır. Mahkeme, dosyayı 2/12/2016 tarihli kararı ile aralarında hukuki irtibat bulunan aynı Mahkemenin E.2016/3 sayılı dosyası ile birleştirmiş ve güvenlik nedeniyle davanın nakli için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) başvurmuştur. Bakanlığın talebi üzerine Yargıtay 5. Ceza Dairesi 19/1/2017 tarihinde davanın Malatya Ağır Ceza Mahkemesine nakline karar vermiştir.

27. Bunun üzerine yargılamaya dava dosyasının gönderildiği Malatya 1. Ağır Ceza Mahkemesinde E.2017/145 sayılı dosya üzerinden devam olunmuştur. Davanın ilk duruşması 21/4/2017 tarihinde yapılmıştır. Duruşma, Sesli ve Görüntülü Bilişim Sistemi (SEGBİS) üzerinden kayıt altına alınmıştır. Başvurucu savunmasında özetle:

i. İddianameye konu soruşturma dosyalarının daha önceden FETÖ/PDY ile bağlantılı kişilerce hazırlanan KCK dosyalarının güncellenmiş hâli olduğunu ve iddianamede daha çok PKK/KCK'ya yer verilerek siyasi partinin bunlarla zorla irtibatlandırılmaya çalışıldığını, Türkiye'de parti program ve tüzüğü çerçevesinde her partinin kendi siyasi perspektifini örgütleme, yayma ve propagandasını yapmasının yasal güvence altında olduğunu ancak hakkında düzenlenen iddianamenin tüm bu yasal güvenceleri ortadan kaldırdığını ileri sürmüştür.

ii. DTK'nın kurulduğu 2007 yılından bu güne kadarki on yıllık sürede hiçbir hukuki süreç yaşamadığını, birçok kez Türkiye Büyük Millet Meclisine resmî olarak davet edildiğini hem çözüm sürecinde hem de Meclis çalışma komisyonlarında muhatap alındığını ve tüm faaliyetlerinin kamuya açık yapıldığını ifade etmiştir. Başvurucu ayrıca DTK'da derneklerde veya siyasi partilerde olduğu gibi bir üyeliğin söz konusu olmadığını ancak iki yılda bir olağan kongre yaptığını, yine DTK'nın herhangi bir denetim organının bulunmadığını ifade etmiştir.

iii. Öz yönetim ve demokratik özerklik sisteminin dünyada birçok örneğinin bulunduğunu ve barışçıl çözümlere katkı sunduğunu, Türkiye'de de bunun tartışıldığını ve yerel yönetimlerin güçlendirilmesi yönünde çalışmalar yapıldığını, ayrıca özerk yönetim modelinin parti programında bulunduğunu ve programın da Yargıtay tarafından onaylandığını, dolayısıyla parti programının propogandasını yapmalarının Anayasal bir hak olduğunu ileri sürmüştür.

iv. Başvurucu iddianameye konu edilen konuşmalarının suç unsuru taşımadığını, suçlamaları ve gizli tanığın beyanını kabul etmediğini belirtmiştir.

28. Başvurucu müdafiileri özetle başvurucunun hâlen bir siyasi partinin eş genel başkanı olduğunu, öncesinde ise iki dönem milletvekili olarak görev yaptığını, dolayısıyla başvurucunun suçlamaya konu edilen konuşmalarının siyasi faaliyetler esnasında yaptığı konuşmalar olduğunu, bu nedenle daha özgürlükçü bir yorum yapılması gerektiğini ifade ederek konuşma içeriklerinin suç unsuru taşımadığını belirtmişlerdir. Başvurucu müdafileri ayrıca -konuşmaların yapıldığı zaman ve mekândan bağımsız olarak değerlendirilmemesi gerektiğini- özellikle çözüm süreci döneminde yapılan konuşmaların o günün şartları gözönüne alınarak değerlendirilmesi gerektiğini ifade etmişlerdir. Başvurucu müdafiileri somut olayda kuvvetli suç şüphesinin ve tutuklama nedenlerinin bulunmadığını ileri sürerek başvurucunun tahliyesine karar verilmesini talep etmişlerdir.

29. Malatya 1. Ağır Ceza Mahkemesi 21/4/2017 tarihli celsede başvurucunun tutukluluk halinin devamına karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

"...

Sanıklar ... Sebahat TUNCEL'in üzerlerine atılı suçu işlediklerine dair; olay tutanakları, gizli tanık beyanları, tanık beyanları, teknik takip tutanakları, olay yeri görüntü inceleme tespit tutanakları, basın haberleri, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma dosyası gibi kuvvetli suç şüphesini gösteren delillerin mevcudiyeti, atılı terör örgütü suçunun CMK'nın 100/3. maddesinde yazılı tutuklama nedeninin var sayılacak suçlardan oluşu, şüphelilerin üzerlerine atılı suçların alt ve üst sınırları, delillerin tamamen toplanılmamış olması, delillerin karartılma şüphesi, aynı nedenlerle adli kontrol uygulamasının bu aşamada hukuken ve fiilen yetersiz kalacağı kanaati ile sanıkların tutukluluk hallerinin devamına ... [karar verildi]."

30. Başvurucunun tutukluluğun devamı kararına yaptığı itirazı Malatya 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 2/5/2017 tarihli kararı ile reddedilmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

"...

Terör örgütü propagandası yapma, kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama, silahlı terör örgütü kurma veya yönetme suçlarından Sebahat Tuncel ve ... hakkında Malatya 1.Ağır Ceza Mahkemesine kamu davası açıldığı, Malatya 1.Ağır Ceza Mahkemesinin 2017/145 Esas sayılı dava dosyasının 21/04/2017 tarihinde yapılan duruşmasında sanıkların tutukluluk halinin devamına karar verildiği, incelenen dosya kapsamına göre; sanıklarınüzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, sanıkların iddianame konusu eylemi gerçekleştirmiş olabileceği yönünde somut delillere dayanan kuvvetli suç şüphesinin bulunması, kanundan kaynaklanan tutuklama sebeplerinin varlığı, sanıkların tutuklulukta geçirdiği süre, yasada öngörülen cezanın alt ve üst sınırına göre tutukluluğun ölçülü bulunması, belirtilen sebeplerle sanıklar hakkında tutuklama şartlarının oluşup devam ettiği, sanıklar hakkında CMK 109. maddesinde belirtilen adli kontrol tedbirlerinin yetersiz kalacağı kanaati ile CMK 100. ve devamı maddeleri gereğince sanıkların tutukluluk halinin devamına karar verilmesi gerekerek[miştir]."

31.Başvurucu 18/5/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

32. Malatya 1. Ağır Ceza Mahkemesi değişik tarihlerde resen ya da başvurucunun itirazı üzerine yaptığı incelemeler sonunda başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına ve itirazının reddine karar vermiştir. Karar gerekçeleri şöyledir:

"Tutuklu sanıklar ... ve Sebahat Tuncel'in işlemiş oldukları iddia edilen suçların vasıf ve mahiyeti, CMK’nın 100/3 maddesi uyarınca katalog suçlardan oluşu, tutuklu sanığın cezalandırılması istenen yasa maddesinde ön görülen özgürlüğü bağlayıcı cezanın üst sınırı, tutuklulukta geçirilen süre, kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren dosyada mevcut Diyarbakır İl Emniyet Müdürlüğünce düzenlenen fezleke içerikleri, gizli tanık Bahar'ın beyanları, 17/10/2008, 18/10/2008, 19/10/2008, 23/12/200818/04/2008, 14/07/2011, 31/08/2011, 03/09/2011, 26/09/2011, 26/12/2011, 14/10/2011, 12/02/2012, 13/02/2012, 16/02/2012, 18/02/2012, 14/03/2012, 23/03/2012, 30/03/2012, 05/05/2012, 09/05/2012, 18/06/2012, 29/06/2012, 06/05/2012, 11/03/2012, 11/04/2012, 18/05/2012, 14/06/2012, 18/06/2012, 01/07/2012, 09/07/2012, 11/07/2012, 26/07/2012, 29/07/2012, 04/08/2012, 23/08/2012, 16/09/2012, 21/09/2012, 23/10/2012, 06/11/2012, 08/11/2012, 10/11/2012, 07/12/2012, 11/12/2012, 23/02/2012, 17/11/2012, 18/11/2012, 05/03/2013, 20/04/2013, 21/04/2013, 05/05/2013, 09/06/2013, 01/09/2013, 14/11/2013, 19/11/2013, 24/11/2013, 20/04/2013, 11/03/2013 13/01/2014 23/01/2014 tarihli teknik araçlarla izleme ve dinleme ve çözüm tutanakları, dosya kapsamındaki tüm görüntü inceleme ve tespit tutanakları, Sabah gazetesinin "Gültan Kışanak Örgüt Denetlemesinde" başlıklı haberi ve bu habere istinaden Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma başlatıldığına ilişkin 03/10/2011 tarihli tutanak, CMK’nın 100. maddesinde ön görülen tutuklama şartlarının halen devam ediyor olması ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı nedenleriyle sanıkların tutukluluk hallerinin devamına ... [karar verildi]"

"Mahkememizce sanık Sebahat Tuncel'in işlemiş olduğu iddia edilen suçların vasıf ve mahiyeti, CMK’nın 100/3 maddesi uyarınca katalog suçlardan oluşu, tutuklu sanığın cezalandırılması istenen yasa maddesinde ön görülen özgürlüğü bağlayıcı cezanın üst sınırı, tutuklulukta geçirilen süre, kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren dosyada mevcut Diyarbakır İl Emniyet Müdürlüğünce düzenlenen fezleke içerikleri, gizli tanık Bahar'ın beyanları, 17/10/2008, 18/10/2008, 19/10/2008, 23/12/200818/04/2008, 14/07/2011, 31/08/2011, 03/09/2011, 26/09/2011, 26/12/2011, 14/10/2011, 12/02/2012, 13/02/2012, 16/02/2012, 18/02/2012, 14/03/2012, 23/03/2012, 30/03/2012, 05/05/2012, 09/05/2012, 18/06/2012, 29/06/2012, 06/05/2012, 11/03/2012, 11/04/2012, 18/05/2012, 14/06/2012, 18/06/2012, 01/07/2012, 09/07/2012, 11/07/2012, 26/07/2012, 29/07/2012, 04/08/2012, 23/08/2012, 16/09/2012, 21/09/2012, 23/10/2012, 06/11/2012, 08/11/2012, 10/11/2012, 07/12/2012, 11/12/2012, 23/02/2012, 17/11/2012, 18/11/2012, 05/03/2013, 20/04/2013, 21/04/2013, 05/05/2013, 09/06/2013, 01/09/2013, 14/11/2013, 19/11/2013, 24/11/2013, 20/04/2013, 11/03/2013 13/01/2014 23/01/2014 tarihli teknik araçlarla izleme ve dinleme ve çözüm tutanakları, dosya kapsamındaki tüm görüntü inceleme ve tespit tutanakları, CMK’nın 100. maddesinde ön görülen tutuklama şartlarının halen devam ediyor olması ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı nedenleriyle sanığın tutukluluk halinin devamına karar verildiği; tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde mahkememiz kararının değiştirilmesini gerektiren herhangi bir durumun söz konusu olmadığı sonucuna varıldığından itirazın reddine dair aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir."

"Mahkememizce Sanıklar ... ve Sebahat Tuncel'in üzerlerine atılı suçu işlediklerine dair; olay tutanakları, gizli tanık beyanları, tanık beyanları, teknik takip tutanakları, olay yeri görüntü inceleme tespit tutanakları, basın haberleri, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma dosyası gibi kuvvetli suç şüphesini gösteren delillerin mevcudiyeti, atılı terör örgütü suçunun CMK'nın 100/3 maddesinde yazılı tutuklu nedeninin var sayılacak suçlardan oluşu, şüphelilerin üzerlerine atılı suçların alt ve üst sınırları, delillerin tamamen toplanılmamış olması, delillerin karartılma şüphesi, aynı nedenlerle adli kontrol uygulamasının bu aşamada hukuken ve fiilen yetersiz kalacağı nedenleriyle sanıkların tutukluluk hallerinin devamına karar verildiği; tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde mahkememiz kararının değiştirilmesini gerektiren herhangi bir durumun söz konusu olmadığı sonucuna varıldığından itirazın reddine dair aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir."

33. Malatya 2. Ağır Ceza Mahkemesi başvurucunun tutukluluk hâlinin devamı kararına karşı değişik tarihlerde yaptığı itirazlarını benzer gerekçelerle reddetmiştir. Karar gerekçeleri şöyledir:

"Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma suçlarından Sebahat Tuncel hakkında Malatya 1. Ağır Ceza Mahkemesine kamu davası açıldığı, Malatya 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 2017/145 Esas sayılı dava dosyasının 22/03/2017 tarihinde yapılan duruşmasında sanığın tutukluluk halinin devamına karar verildiği, İncelenen dosya kapsamına göre; Sanığınüzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, sanığın iddianame konusu eylemi gerçekleştirmiş olabileceği yönünde somut delillere dayanan kuvvetli suç şüphesinin bulunması, kanundan kaynaklanan tutuklama sebeplerinin varlığı, sanığın tutuklulukta geçirdiği süre, yasada öngörülen cezanın alt ve üst sınırına göre tutukluluğun ölçülü bulunması, belirtilen sebeplerle sanık hakkında tutuklama şartlarının oluşup devam ettiği, sanık hakkında CMK 109. maddesinde belirtilen adli kontrol tedbirlerinin yetersiz kalacağı kanaati ile CMK 100. ve devamı maddeleri gereğince sanığın tutukluluk halinin devamına karar verilmesi gerekerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur."

34. Bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla dosya ilk derece mahkemesinde derdesttir ve başvurucunun tutukluluk hâli devam etmektedir.

IV. İLGİLİ HUKUK

35. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk için bkz. Gülser Yıldırım (2), §§ 64-89.

V.İNCELEME VE GEREKÇE

36. Mahkemenin 10/10/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar

1. Yakalama ve Gözaltına Almanın Hukuka Aykırı Olduğu İddiası

a. Başvurucunun İddiaları

37. Başvurucu, şartları bulunmadığı hâlde hakkında yakalama ve gözaltı tedbirlerinin uygulandığını ve bu tedbirlerin ölçülü olmadığını belirterek Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

b. Değerlendirme

38. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi şöyledir:

"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."

39. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."

40. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).

41. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun tazminat isteminin düzenlendiği 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan, kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilenler ile kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen kişilerin maddi ve manevi her türlü zararlarını devletten isteyebileceklerine ilişkin hükümlerin bu hususta bir başvuru mekanizması öngördüğü görülmektedir. Aynı Kanun'un tazminat isteminin koşullarının düzenlendiği 142. maddesinin (1) numaralı fıkrasında da karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabileceği belirtilmektedir (Zeki Orman, B. No: 2014/8797, 11/1/2017, § 27).

42. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı süresinin aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet Karaca, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47).

43. Bir suç isnadıyla gözaltına alınan ve daha sonra tutuklanan kişinin gözaltına alınmasının hukuka aykırı olduğu iddiasıyla yaptığı bireysel başvuruda ihlal sonucuna varılmasının -özgürlükten mahrum kalmanın sona ermesi bağlamında- başvurucunun kişisel durumuna bir etkisinin olması mümkün görünmemektedir. Zira gözaltına alma kararı hukuka aykırı da olsa kişi hâkim tarafından tutuklandığından gözaltı kararının hukuka aykırı olduğu yönündeki bir tespit ve ihlal kararı tutuklu kişinin serbest kalmasına tek başına imkân vermeyecektir. Dolayısıyla bireysel başvuru kapsamında verilecek muhtemel bir ihlal kararı, ancak -talep etmesi hâlinde- başvurucu lehine tazminata hükmedilmesi sonucunu doğurabilecektir (Günay Dağ ve diğerleri, § 147; İbrahim Sönmez ve Nazmiye Kaya, § 44).

44. Somut olayda başvurucu hakkında verilen gözaltı kararının hukuka uygun olup olmadığı 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak davada incelenebilir. Nitekim Yargıtay uygulaması (Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 1/10/2012 tarihli ve E.2012/21752, K.2012/20353 sayılı kararı; Günay Dağ ve diğerleri, § 145) da bu kapsamdaki taleplerle ilgili olarak davanın esasının sonuçlanmasına gerek olmadığı yönündedir. Bu madde kapsamında açılacak dava yoluyla gözaltı kararının hukuka aykırı olduğu tespit edildiğinde başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir.

45. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolunun başvurucunun durumuna uygun telafi kabiliyetini haiz etkili bir hukuk yolu olduğu ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.

46. Kaldı ki yakalanan veya gözaltına alınan kişi, 5271 sayılı Kanun'un 91. maddesinin(5) numaralı fıkrası uyarınca yakalama işlemine veya gözaltına almaya ilişkin Cumhuriyet savcısının yazılı emrine karşı hemen serbest bırakılmayı sağlamak amacıyla sulh ceza hâkimine başvurabilmektedir. Kanun, bu başvurunun yakalanan kişinin yanı sıra müdafii veya kanuni temsilcisi, eşi ya da birinci veya ikinci derecede kan hısmı tarafından da yapılmasına izin vermektedir. Başvuru formu ve eklerinde, başvurucunun yakalama işlemine veya gözaltı emrine karşı sulh ceza hâkimliğine başvuruda bulunduğuna ve bu başvurusunun sonuçsuz kaldığına dair herhangi bir bilgi ya da belgeye yer verilmemiştir.

47. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun hukuka aykırı olarak yakalandığı ve gözaltına alındığı iddiasıyla ilgili olarak yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Tutuklamanın Hukuki Olmadığı İddiası

a. Başvurucunun İddiaları

48. Başvurucu; suçlamaya konu eylemlerinin siyasi faaliyetler esnasında yaptığı konuşmalar olduğunu, kuvvetli suç şüphesinin ve tutuklama nedenlerinin bulunmadığını belirterek eylemlerinin ifade özgürlüğü ve siyasi faaliyette bulunma hakkı kapsamında olması nedeniyle tutuklanmasının hukuki olmadığını, bu nedenlerle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

49. Başvurucu; tutuklama, tutukluluğa itirazın reddi adli kontrol tedbirlerinin neden yetersiz kaldığının açıklanmadan ve tutuklama nedenlerine ilişkin bir gerekçeye yer verilmeden özgürlüğünden yoksun bırakıldığını iddia etmiştir.

50. Başvurucu; soruşturmanın amacının muhalefeti susturmak olduğunu belirterek tutuklama tedbirinin Anayasa'da öngörülenin dışında siyasi saiklerle uygulandığını, bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkıyla bağlantılı olarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 18. maddesinin de ihlal edildiğini iddia etmiştir.

b. Değerlendirme

51. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

52. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:

"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.

...

Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."

53. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.

i. Genel İlkeler

54. Genel ilkeler için bkz. Gülser Yıldırım (2), §§ 110-124.

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

55. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu, PKK silahlı terör örgütünün üyesi olma suçundan 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.

56. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.

57. Kamuoyunda hendek olayları olarak bilinen terör olaylarının yaşandığı dönemde PKK -aralarında başvurucunun birçok konuşma yaptığı ve protesto eylemine katıldığı Diyarbakır'ın Sur ilçesi ile başvurucunun seçim bölgesi olan Hakkari'nin de bulunduğu- Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki bazı yerleşim yerlerinde cadde ve sokaklara hendekler kazıp barikatlar kurmak ve bu barikatlara bomba ve patlayıcılar yerleştirmek suretiyle şehirlerin bir kısmında hâkimiyet sağlamaya çalışmıştır. Güvenlik görevlileri; bu hendeklerin kapatılması ve barikatların kaldırılması, böylelikle yaşamın normale dönmesini sağlamak amacıyla operasyonlar yapmıştır. Bu kapsamda Sur, Silopi ve Yüksekova ilçelerinde de operasyonlar gerçekleştirilmiş, bu operasyonlarda çok sayıda ağır silah ve patlayıcı madde ele geçirilmiş, hendekler kapatılmış, barikatlar kaldırılmış ve ayrıca çok sayıda terörist etkisiz hâle getirilmiştir (Gülser Yıldırım (2), §§ 28-30).

58. Başvurucunun tutuklanmasına karar veren Diyarbakır 2. Sulh Ceza Hâkimliği, başvurucuyla ilgili bazı olgu ve olaylara değinerek PKK silahlı terör örgütünün üyesi olma suçu yönünden kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu sonucuna varmıştır (bkz. § 20).

59.Soruşturma makamlarınca yapılan tespitlere göre başvurucunun;

i. 13/12/2015 tarihli konuşmasında "Merhaba başkan Apo'nun yoldaşları merhaba Kürdistanlı devrimciler ... Bugün Amed'de [Diyarbakır] direnişin başkentinde Türkiye devrim mücadelesi açısından Kürdistan devrim mücadelesi açısından yeni bir gün doğuyor ... ben bir kez daha ifade etmek istiyorum, tarihi bir dönemeçteyiz ... Ortadoğu’da yeni bir devrim süreci var ve kürdistan devrimcileri bu devrim sürecinin öncülüğünü yapıyor ... Rojava’da, Şengal’de, kürdistanda ortaya çıkan bu enternasyonalist mücadeleyi büyütmek dünya devrimcileri ile yan yana durmak demokratik özerk kürdistanı ve demokratik Cumhuriyeti inşa etmek ve demokratik 'Ortadoğu Konfedaralizmini' inşa etmek sizlerin bizlerin omuzundadır. Şimdi görevimiz çok daha ağırdır ... Halklarımıza, Türkiye halklarına, kürdistan halkına, Ortadoğu halklarına sözümüzdür. En çok da bu uğurda mücadele ederken toprağa düşen şehitlerimize sözümüzdür, biz mutlaka ve mutlaka halklarımıza başarıyı armağan edeceğiz ..."

ii. 26/12/2015 tarihli konuşmasında "... defalarca ilan ettik bunu demokratik özerk kürdistan demokratik cumhuriyet biz ancak bu koşullarda birlikte yaşayabiliriz ve bunun için mücadele ediyoruz dedik ve demeye de devam edeceğiz ...Eğer bir devlet yurttaşlarına ... savaş açmışsa yaşam hakkını elinden alıyorsa buna karşı direnmek en temel insan hakkıdır ... Türkiye'de ciddi bir kriz var savaş var çatışma var kürdistan'a görkemli bir direniş var buna karşı ... tarihi katliamı yapanlar değil direnenler yazar her dönemde direnenler kazanmıştır bir kez daha direnenler tarih yazıyor. Selam olsun diyoruz direnenlere ..."

iii. 25/3/2016 tarihli konuşmasında "... Biz demokratik bölgeler Partisi olarak en azından halkımızın varlığına karşı geliştirilen bu saldırı politikası karşısında direniş konumunda olduğumuzu çok net ifade etmek istiyoruz. Bu direnişi büyüterek örgütlü olduğumuz her yerde mücadeleyi yükselterek faşizmi geriletip halkımızın özgürlüğünü mutlaka sağlayacağız o açıdan buradaki arkadaşlarımızın öyle moralini bozmadan mücadeleyi büyüterek Zafer'e yakın olduğumuzu bilerek hatta hiç olmadığı kadar Zafer'e yakın olduğumuzu bilerek sürece asılması ve mücadeleyi yükseltmesinin zamanıdır sevgili arkadaşlar bir omuz verirsek Zafer bizim Olacak o kadar yakın O yüzden bunlar bu kadar Evet çok ağır bedeller verdik çok zor bir süreçten geçtik ama İnanın ki ilk kez Ortadoğu'da Kiirdistan halkının statüsü açısından kürdistan halkının geleceği açısından yeni bir dönem başlıyor ..."

iv. 8/6/2016 tarihli konuşmasında "... Gördük özyönetim direnişleri sırasında Cizre'yi gördük. Sur'u gördük, Nusaybin'i gördük. Gever'i gördük, insanları diri diri yakan bir devlet gerçekliğiyle karşı karşıyayız ... Sayın Öcalan’a .... Dolayısıyla bu defa sadece egemenlerin söz söyleyeceği, kâğıt üzerinde coğrafyamızı bölüp parçalayacağı yerler değil bizzat sahada mücadele yürüterek kendi geleceği üzerinde karar vereceğimiz bir süreç ..."

v. 10/7/2016 tarihli konuşmasında "... Ortadoğu da yaşanan gelişmeler kürdistan halkının ortaya koyduğu direnç Kürt halkının artık statüsüz yaşamak istememesi hem Ortadoğu da hem Türkiye'de hem de kürdistanda yeni gelişmeleri de beraberinde getiriyor, artık eskisi gibi olmayacak hiçbir şey yeni bir dönemdeyiz yeni bir zamandayız ve bu zamanda bizim zamanımız yeter ki bunun farkında olup bunun örgütsel gücünü yaratıp bunun üzerinden yeni yaşamı birlikte inşa edelim ..."

vi. 31/7/2016 tarihli konuşmasında "... selam olsun başkan Apo'nun yoldaşlarına ... direndiniz, mücadele ettiniz bu günleri yarattınız selam olsun direnenlere Surdan Cizreye, Kobaniye selam olsun ... Selam olsun ki onlar bize ölümü zulmü reva görenlere karşı görkemli bir direniş geleneği yarattılar. Selam olsun sevgili arkadaşlar bugünleri yaratanlara selam olsun Başkan Apo'nun yoldaşlarına ... Sur'da, Cizre'de, Nusaybin'de, Gever'de ... bu ülkede demokratik özerk kürdistanı ... inşa edeceğiz ... gelin faşizmi parçalayalım, halkımızın özgürlük yolunda hep birlikte mücadele edelim, yan yana duralım ve Kürt halkı önderi Sayın Öcalan'ı özgürlüğüne kavuşturalım ..." şeklinde beyanlarda bulunduğu tespit edilmiştir.

60. Bu bağlamda Mahkeme; başvurucunun PKK/KCK silahlı terör örgütü lideri Abdullah Öcalan'ın terör örgütünün amaçları doğrultusunda faaliyet yürütmesi için kurulması talimatını verdiği -legal görünüm altında illegal faaliyetler yürüten- DTK isimli yapının toplantılarına katıldığını ve bu yapıya üye olduğunu, 13/12/2015, 26/12/2015, 25/3/2016, 8/6/2016, 10/7/2016 ve 31/7/2016 tarihlerinde yaptığı konuşmalarda PKK terör örgütünü ve liderini övdüğünü, PKK'nın şiddet içeren eylemlerini direniş şeklinde tanımladığını, ölen terör örgütü mensuplarını şehit olarak adlandırdığını ve yine konuşmaların yapıldığı dönemlerde terör örgütünün hendek kazmak suretiyle özerk yönetimler oluşturma doğrultusunda başlattığı terör eylemlerini direniş olarak adlandırarak meşru gördüğünü belirtmiş ve kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu sonucuna varmıştır.

61. Demokratik bir toplumda kişilerin ve özellikle siyasetçilerin terör propagandası niteliği taşımadıkça terör operasyonlarının yapılış şeklini eleştirmesi meşru görülebilir. Bununla birlikte anılan bu konuşma, toplantı ve yürüyüşlerin -başvurucunun seçim bölgesi olan Hakkari de dâhil olmak üzere- ülkenin birçok bölgesinde terör saldırılarının ve PKK'dan kaynaklanan terörist şiddetin ülke güvenliği üzerindeki tehdidinin arttığı bir dönemde ve şiddet olaylarının yaşandığı bölgede gerçekleştirildiği anlaşılmıştır.

62. Bu itibarla soruşturma mercilerinin başvurucunun siyasi konumunu, söz konusu konuşmaların yapıldığı dönemi ve yeri, konuşmaların içeriğini ve bağlamını birlikte dikkate alarak yukarıda yer verilen sözlerin güvenlik güçleriyle çatışma hâlinde olan terör örgütü mensuplarını ve eylemlerini sahiplenerek öven ve meşru gösteren nitelikte olduğu yönündeki değerlendirmelerinin ve bu konuşmaların yapılmasını suç işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul etmelerinin temelsiz olduğu söylenemez.

63. Sonuç olarak başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli belirtilerin bulunmadığının kabulü mümkün değildir.

64. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan ve kuvvetli suç şüphesinin bulunması şeklindeki ön koşulu yerine gelmiş olan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir.

65. Diyarbakır 2. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan silahlı terör örgütüne üye olma suçunun vasıf ve mahiyetine, mevcut delil durumuna, suç için Kanun'da öngörülen yaptırımın ağırlığına, suçun 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan katalog suçlar arasında olmasına dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 20).

66. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör örgütü üyesi olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar öngörülen suç tiplerindendir. İsnat edilen suça ilişkin kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir (Aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan silahlı terör örgütü üyesi olma suçu, 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve Kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar arasındadır.

67. Sonuç olarak başvurucu hakkında verilen tutuklama kararında açıklanan ve kaçma şüphesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin bulunduğu anlaşılmaktadır.

68. Öte yandan başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülü olup olmadığının belirlenmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınmalıdır (Benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, § 268; Selçuk Özdemir [GK], B. No:2016/49158, 26/7/2017, § 76).

69. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (Aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, § 214; Devran Duran [GK], § 64).

70. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate alındığında Diyarbakır 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suç için öngörülen cezanın miktarını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde tutarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.

71. Ayrıca tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak yukarıda yer alan tüm açıklamalar karşısında başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin siyasi amaçlarla gerçekleştirildiği iddiasının incelenmesini gerektiren bir durum söz konusu değildir.

72. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

3. Tutukluluğun Makul Süreyi Aştığı İddiası

a. Başvurucunun İddiaları

73. Başvurucu; uzun süredir tutuklu olduğunu, tutukluluğun devamına ve itirazın reddine dair kararların tutukluluğun devamını meşru kılacak yeterli gerekçe içermediğini belirterek Anayasa’nın 19. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

b. Değerlendirme

74. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin yedinci fıkrası şöyledir:

"Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye bağlanabilir."

75. Başvurucunun şikâyetlerinin Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrası çerçevesinde değerlendirilmesi gerekir.

i. Genel İlkeler

76. Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrasında, bir ceza soruşturması kapsamında tutuklanan kişilerin makul sürede yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme haklarına sahip olduğu belirtilmiştir (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 60; Halas Aslan, § 66).

77. Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan serbest bırakılmayı isteme hakkı uyarınca, bir ceza soruşturması veya kovuşturması kapsamında tutuklu olan kişiler ilgili yargı mercilerinden serbest bırakılmalarına karar verilmesini talep edebilirler. Yargı organlarınca tutukluluğun her aşamasında gerek kişinin serbest bırakılma talebi üzerine gerekse resen yapılan incelemelerde tutulmanın meşru nedenlerinin açıklanması Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının bir gereğidir (Halas Aslan, § 67).

78. Anılan maddede ayrıca tutuklanan kişilerin makul sürede yargılanmayı isteme hakkına sahip olduğu ifade edilmiştir. Hürriyeti kısıtlanarak yargılanan kişinin yargılamanın makul sürede bitirilmesindeki menfaati, işin doğası gereği diğerlerine göre daha fazladır. Buna göre başta savcılıklar ve mahkemeler olmak üzere tüm kamu organları, tutuklu olarak sürdürülen soruşturma/kovuşturma süreçlerinin -adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelere riayet edilmek koşuluyla- süratli bir şekilde sonuçlandırılması için özenli davranmalıdırlar (Halas Aslan, §§ 68-71).

79. Öte yandan tutukluluk süresinin makul olup olmadığı konusunun genel bir ilke çerçevesinde değerlendirilmesi mümkün değildir. Bir kişinin tutuklu kaldığı sürenin makul olup olmadığı her davanın kendi özelliklerine göre değerlendirilmelidir (Murat Narman, § 61). Makul sürenin hesaplanmasında sürenin başlangıcı, başvurucunun ilk kez yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu tarih; doğrudan tutuklandığı durumlarda ise tutuklanma tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı ya da ilk derece mahkemesince hüküm verildiği tarihtir (Murat Narman, § 66).

80. Bir ceza soruşturması veya kovuşturması kapsamında sürdürülen tutukluluğun makul süreyi aşıp aşmadığı öncelikle tutukluluğa ilişkin kararların gerekçeleri üzerinden tespit edilebilir. Tutukluluğa ilişkin kararların gerekçelerinde tutuklamanın ön şartı olan kişinin suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunduğunun, tutuklama nedenlerinin ve tutuklamanın neden ölçülü olduğunun ortaya konulması gerekmektedir (Halas Aslan, §§ 74, 75).

81. Başlangıçtaki bir tutuklama için kuvvetli suç şüphesinin bulunduğunun tüm delilleriyle birlikte ortaya konulması her zaman mümkün olmasa da belirli bir süre geçtikten sonraki tutukluluğun devamına ilişkin kararlarda, kuvvetli suç şüphesinin bulunduğunun somut olgularla birlikte açıklanması gerekir (Halas Aslan, § 76). Ayrıca belirli bir süreyi aşan tutukluluğa ilişkin devam kararlarında tutuklama nedenlerinin soyut olarak belirtilmesi yeterli değildir (Hanefi Avcı, B. No: 2013/2814, 18/6/2014, § 70). Son olarak tutukluluğun devamına ilişkin kararlarda tutuklamanın ölçülü olduğuna ilişkin olguların, özellikle tutuklamaya göre temel hak ve özgürlüklere daha hafif etkide bulunan adli kontrol tedbirlerinin neden yetersiz kaldığının ortaya konulması gerekir(Halas Aslan, § 78).

82. Tutukluluğun uzun sürdüğü veya makul süreyi aştığı şikâyetiyle yapılan bireysel başvurularda, tutukluluğa ilişkin gerekçelerin ilgili ve yeterli olmadığı veya tutuklu olarak sürdürülen soruşturma/kovuşturma süreçlerinin kamu organlarının özen yükümlülüğü ile bağdaşmayan tutumları nedeniyle tamamlanmadığı kanaatine varılırsa tutukluğun makul süreyi aştığı sonucuna ulaşılacaktır (Halas Aslan, §§ 82, 83).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

83. Somut olayda başvurucu 6/11/2016 tarihinde tutuklanmıştır. Mahkeme 27/4/2018 tarihinde yaptığı sekizinci duruşmada başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına ve sonraki duruşmanın 13/7/2018 tarihinde yapılmasına karar vermiştir. Buna göre başvurucunun özgürlüğünden yoksun kaldığı süre 1 yıl 11 ay 6 gündür.

84. Derece mahkemelerinin gerekçelerinde yer alan tutuklama nedenlerine ilişkin açıklamalar incelendiğinde (bkz. §§ 19-22, 29-33), öncelikle suçun 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve Kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar arasında olmasına değinildiği, ayrıca suçun niteliğine, suça ilişkin Kanun'da öngörülen cezanın süresine ve tutuklama tedbirinin ölçülü olmasına dayanıldığı görülmektedir. Kişinin mahkûmiyeti hâlinde alacağı hapis cezanın ağırlığı, kaçma şüphesinin varlığına işaret eden durumlardan biridir. Kanun'da silahlı terör örgütü üyeliği için belirlenen hapis cezasının süresi de dikkate alındığında tutukluluğun devamı kararlarındaki gerekçelerin tutukluluğun devamının hukuka uygunluğunu ve tutulmanın meşruluğunu haklı gösterecek özen ve içerikte olduğu, dolayısıyla tutukluluk hâlinin devamına ilişkin bu gerekçelerin tutukluluk süresi dikkate alındığında ilgili ve yeterli olduğu sonucuna varılmıştır.

85. Öte yandan başvurucunun yargılandığı davada, Malatya 1. Ağır Ceza Mahkemesince genellikle birer veya ikişer aylık aralıklarla olmak üzere toplam sekiz duruşma yapıldığı, bu duruşmalarda başvurucunun ve diğer sanığın dinlendiği, bilirkişi raporu alındığı, tanık dinlendiği ve diğer delillerin toplandığı görülmektedir. Bu itibarla genel olarak davanın yürütülmesinde derece mahkemelerince hareketsiz kalınan bir dönem olmadığı gibi yargılamada özensizlik gösterildiği de tespit edilmemiştir.

86. Başvurucu hakkındaki tutukluluğun devamına ilişkin derece mahkemelerince açıklanan gerekçelerin hürriyetten yoksun bırakılmanın meşru nedenlerinin belirtilmesi bakımından ilgili ve yeterli olması, davanın yürütülmesinde bir özensizliğin bulunmaması dikkate alındığında 1 yıl 11 ay 6 günlük tutukluluk süresinin somut olayın koşullarında makul olduğu sonucuna varılmıştır.

87. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

4. Soruşturma Dosyasına Erişimin Kısıtlandığı İddiası

a. Başvurucunun İddiaları

88. Başvurucu, gözaltına alınma ve ifade alma süreçlerinde suçlamalara dair yeterince bilgilendirilmediğini, soruşturma dosyasını inceleme talebinin kısıtlama kararı gerekçe gösterilerek kabul edilmediğini; bu nedenlerle kendisine yönelik suçlamaları ve bunların delillerini öğrenemediğini ileri sürmüştür. Ayrıca başvurucu; kısıtlama kararının kanunda öngörülen kapsamı aşılarak yorumlandığını, bu bağlamda incelemeye ve örnek almaya yetkili olduğu belgelere yönelik erişiminin de engellendiğini belirterek soruşturma mercilerinin bu tutumunun silahların eşitliği ilkesiyle bağdaşmadığını, sonuç olarak tutuklamaya karşı etkili bir şekilde itirazda bulunma imkânından yoksun bırakıldığını, bu nedenlerle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

b. Değerlendirme

89. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:

"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."

90. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.

i. Genel İlkeler

91. Genel ilkeler için bkz. Gülser Yıldırım (2),§§ 169-174.

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

92. Başvurucu, hakkındaki soruşturma dosyasına ilişkin olarak müdafiinin dosya içeriğini inceleme veya belgelerden örnek alma yetkisinin kısıtlanmasına karar verildiğini belirtmiştir.

93. Kısıtlama kararı ve bu kararın daha sonra kaldırılıp kaldırılmadığı hususunda herhangi bir belge veya bilgi bulunmamakla birlikte Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesince iddianamenin kabulüne karar verildiği 30/11/2016 tarihi itibarıyla 5271 sayılı Kanun'un 153. maddesinin (4) numaralı fıkrası uyarınca kısıtlama kendiliğinden sona ermiş bulunmaktadır.

94. Başvurucuya yöneltilen ve tutuklamaya konu olan suçlamalar ile buna ilişkin olguların tutuklama talep yazısında ve sorgu esnasında başvurucuya sorulan sorularda açıklandığı, başvurucunun da ifadesinde anılan suçlamalarla ilgili ayrıntılı bir şekilde beyanda bulunduğu görülmektedir (bkz. §§ 17-20).

95. Öte yandan tutukluluğa itiraz dilekçesinde başvurucu müdafileri tarafından usul ve esasa ilişkin ayrıntılı bir şekilde savunma yapılmıştır. Dolayısıyla başvurucunun ve müdafilerinin isnat edilen suçlamalara ve tutukluluğa temel teşkil eden bilgilere gerek sorgu öncesinde gerekse sorgu sonrasında erişimlerinin olduğu anlaşılmaktadır.

96. Bu itibarla suçlamalara dayanak olan temel unsurların ve tutmanın hukukiliğinin değerlendirilmesi için esas olan bilgilerin başvurucuya veya müdafilerine bildirilmiş, başvurucuya bunlara karşı savunma ve itirazlarını ileri sürme imkânı verilmiş olması dikkate alındığında yaklaşık birkaç ay devam eden soruşturma aşamasında uygulanmış olan kısıtlama nedeniyle başvurucunun tutukluluğa karşı etkili bir şekilde itirazda bulunamadığının kabulü mümkün görülmemiştir.

97. Diğer taraftan başvurucu kısıtlama kararının kapsamında bulunmayan belgelere erişiminin kısıtlanması nedeniyle tutukluluğa etkili bir şekilde itirazda bulunamadığını ileri sürmüş ise de başvurucu açıkça hangi belgelere erişemediğini belirtmemiştir. Soruşturma makamlarınca suçlama konusunun başvurucuya bildirildiği, tutuklama kararında da bu olgulara yer verildiği görülmektedir. Dolayısıyla bir kısım belgelerin başvurucunun erişimine açılmamasının tutukluluğa etkili bir şekilde itirazda bulunmayı güçleştirdiği söylenemez.

98. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun kısıtlama kararı nedeniyle tutukluluğa etkili bir şekilde itirazda bulunamadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. İfade Özgürlüğü ve Siyasi Faaliyette Bulunma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar

1. Başvurucunun İddiaları

99. Başvurucu; tutuklamaya dayanak oluşturan konuşma ve açıklamalarının siyasi faaliyet kapsamında yaptığı düşünce açıklamaları olduğunu, bu nedenle ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

100. Anayasa Mahkemesi tutuklama tedbirinin ifade ve basın özgürlükleri, dernek kurma hürriyeti, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakları gibi diğer temel hak ve özgürlükler üzerindeki etkisini incelerken öncelikle tutuklamanın hukuki olup olmadığını ve/veya tutukluluğun makul süreyi aşıp aşmadığını değerlendirmekte; daha sonra tutuklamanın hukukiliğine ya da tutukluluğun süresinin makullüğüne ilişkin vardığı sonucu da dikkate alarak diğer temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilip edilmediğini belirlemektedir (Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No: 2015/18567, 25/2/2016, §§ 92-100; HidayetKaraca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 111-117; Mehmet Baransu (2), B. No: 2015/7231, 17/5/2016, §§ 157-164; Günay Dağ ve diğerleri, §§ 191-203; Mehmet Haberal, B. No: 2012/849, 4/12/2013, §§ 105-116; Mustafa Ali Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, §§ 120-134; Kemal Aktaş ve Selma Irmak, B. No: 2014/85, 3/1/2014, §§ 61-75; Faysal Sarıyıldız, B. No: 2014/9, 3/1/2014, §§ 61-75; İbrahim Ayhan, B. No: 2013/9895, 2/1/2014, §§ 60-74; Gülser Yıldırım, B. No: 2013/9894, 2/1/2014, §§ 60-74).

101. Somut olayda başvurucunun tutuklanmasının hukuki olmadığı iddiası incelendiğinde başvurucunun suç işlemiş olabileceğinden şüphelenilmesi için inandırıcı delillerin bulunduğu, ayrıca olayda tutuklama nedenlerinin mevcut olduğu ve tutuklamanın ölçülü olduğunun söylenebileceği sonucuna varılmıştır (bkz. §§ 48-72). Bu kapsamda yapılan değerlendirmeler dikkate alındığında başvurucunun yalnızca ifade özgürlüğü ve siyasi faaliyette bulunma hakları kapsamında kalan eylemleri nedeniyle soruşturmaya maruz kaldığı ve tutuklandığı iddiası yönünden farklı bir sonuca varılmasını gerekli kılan bir durum bulunmamaktadır.

102. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklanmasının ifade özgürlüğü ve siyasi faaliyette bulunma haklarını ihlal ettiği iddialarına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

A. 1. Yakalama ve gözaltına almanın hukuka aykırı olması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

4. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

5. Tutuklanma dolayısıyla ifade özgürlüğü ile seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 10/10/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Sebahat Tuncel (3) [2.B.], B. No: 2017/23601, 10/10/2018, § …)
   
Başvuru Adı SEBAHAT TUNCEL (3)
Başvuru No 2017/23601
Başvuru Tarihi 18/5/2017
Karar Tarihi 10/10/2018

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, bir siyasi partinin eş genel başkanı hakkında uygulanan yakalama, gözaltına alma ve tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması, tutukluluğun makul süreyi aşması ve soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; tutuklamaya konu suçlamaların ifade özgürlüğü ve siyasi faaliyet kapsamındaki eylemlere ilişkin olması nedenleriyle ifade özgürlüğü ve siyasi faaliyette bulunma haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı Yakalama, gözaltı Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
Tutukluluk (suç süphesi ve tutuklama nedeni) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Tutukluluk (süre) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Tutulan kişinin yargı merciine başvuru hakkı (hakim önüne çıkarılma) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
İfade özgürlüğü Terör örgütünün propagandasını yapma Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Seçme, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı Seçme, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5271 Ceza Muhakemesi Kanunu 91
100
101
109
141
142
153
5237 Türk Ceza Kanunu 214
314
3713 Terörle Mücadele Kanunu 1
2
3
5
6755 Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler ile Bazı Kurum ve Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun 3
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi