logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Yavuz Körükçü [1.B.], B. No: 2017/23668, 29/9/2020, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

YAVUZ KÖRÜKÇÜ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2017/23668)

 

Karar Tarihi: 29/9/2020

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Burhan ÜSTÜN

 

 

Muammer TOPAL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

Raportör

:

Eşref Uğur ŞENOL

Başvurucu

:

Yavuz KÖRÜKÇÜ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, imar planında taşınmazın bir kısmının kamu hizmeti alanına ayrılması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Bireysel başvuru 15/5/2017 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu, İstanbul'un Fatih ilçesi Nevbahar Mahallesi 1785 ada 33 parsel sayılı taşınmazın malikidir.

9. 21/5/2005 tarihinde onaylanan 1/1000 ölçekli uygulama imar planında bu taşınmazın bir kısmı konut alanı, diğer kısmı da kültürel tesis alanı olarak ayrılmıştır.

10. 4/10/2012 tarihinde onaylanan Fatih ilçesi (Tarihî Yarımada) 1. derece arkeolojik sit alanı 1/1000 ölçekli koruma amaçlı uygulama imar planı ve bu planın dayanağı olan 30/12/2011 tarihli 1/5000 ölçekli koruma amaçlı nazım imar planında taşınmazın imar durumunda değişiklik yapılmıştır. Buna göre söz konusu imar planlarında taşınmazın bir kısmı yine konut alanı olarak belirlenmiş, taşınmazın diğer kısmı da park alanı vasfıyla kamu hizmeti alanına ayrılmıştır.

11. Başvurucu, anılan imar planlarının iptali istemiyle 26/4/2013 tarihinde İstanbul 5. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır. Başvurucu bu davada 13/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 18. maddesi kapsamında düzenlemeye tabi tutulan arazi ve arsalardan bir defadan fazla düzenleme ortaklık payı (DOP) kesintisi yapılamayacağını 1969 yılında parselasyon uygulaması ile kesinti yapılmasına rağmen bu imar planlarıyla ikinci defa DOP kesintisi yapıldığını ileri sürmüştür.

12. Mahkeme bilirkişi görüşüne başvurmuştur. Mahkemece bilirkişi kuruluna şu sorular yöneltilmiştir:

i. 1/1000 ve 1/5000 ölçekli planlarda dava konusu taşınmazın hangi kullanım alanına/alanlarına ayrıldığının, bu planların birbiriyle ve üst ölçekli planlara, plan kararlarına, plan bütünlüğüne uyumlu olup olmadığının tespit edilmesi,

ii. İhtilaf konusu 1/1000 ve 1/5000 ölçekli planların (başvurucunun parseline ilişkin kısmının) şehirleşme prensipleri, planlama yöntemleri ve planlama ilkeleri ile kentsel yerleşmenin mevcut ve gelecekteki durumuna uygun olup olmadığı hususlarının belirlenmesi istenmiştir.

13. Mahkemeye sunulan 7/4/2015 havale tarihli bilirkişi kurulu raporunda özetle şu tespitlere yer verilmiştir:

i. Tarihî Yarımada içinde yer alan dava konusu taşınmazın yakın çevresi ağırlıklı olarak ön bahçesiz çok katlı bitişik nizam şeklinde yapılaşmış bulunmaktadır. Bölgenin hâkim arazi kullanışı yer yer ticaret alanları olmakla birlikte genellikle konut alanları şeklindedir.

ii. Tarihî Yarımadanın özellikle konut alanlarını kapsayan bu kesiminde artan nüfus artışını dengeleyecek açık alanlar yeterince oluşturulamamıştır. Bölgenin sit alanı olması yerleşik nüfusa yönelik hizmet vermesi beklenen çeşitli donatı alanlarının elde edilmesini güçleştirmektedir.

iii. Taşınmazın da içinde yer aldığı yapı adası ve benzer karaktere sahip diğer yapı adalarının iç kısımları (ada ortaları) fiilen atıl durumda bulunduğundan yeterince verimli kullanılamamaktadır.

iv. Dava konusu planların yaklaşık 2.800 m² büyüklükteki bir yapı adasının ortasını (iç mekânını) bütünleştirerek kamusal kullanıma açtığı anlaşılmaktadır. Söz konusu planda bu park alanına batı yönünden 4 metrelik ve doğu yönünden ise 6 metrelik iki yaya yolu ile erişim sağlanmıştır.

v. Dolayısıyla park alanının konum, form ve büyüklük bakımından şehircilik ilkeleri ve planlama esasları ile uyumlu, rasyonel bir planlama kararı olduğu, söz konusu işlevin yakın çevredeki yeşil alan donatı miktarını artırıcı nitelik taşıdığından kamu yararına uygun olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

14. Mahkeme, bilirkişi raporunda yer verilen gerekçelere atıfla 29/6/2015 tarihinde davanın reddine karar vermiştir.

15. Danıştay Altıncı Dairesi 7/6/2016 tarihinde kararı onamış, başvurucunun karar düzeltme itirazı da 30/12/2016 tarihinde aynı Daire tarafından reddedilmiştir.

16. Nihai karar başvurucuya 17/4/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir.

17. Başvurucu 15/5/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Mevzuat Hükümleri

18. 3194 sayılı Kanun’un "İmar programları, kamulaştırma ve kısıtlılık hali" kenar başlıklı 10. maddesi şöyledir:

"Belediyeler; imar planlarının yürürlüğe girmesinden en geç 3 ay içinde, bu planı tatbik etmek üzere 5 yıllık imar programlarını hazırlarlar. Beş yıllık imar programlarının görüşülmesi sırasında ilgili yatırımcı kamu kuruluşlarının temsilcileri görüşleri esas alınmak üzere Meclis toplantısına katılır. Bu programlar, belediye meclisinde kabul edildikten sonra kesinleşir. Bu program içinde bulunan kamu kuruluşlarına tahsis edilen alanlar, ilgili kamu kuruluşlarına bildirilir. Beş yıllık imar programları sınırları içinde kalan alanlardaki kamu hizmet tesislerine tahsis edilmiş olan yerleri ilgili kamu kuruluşları, bu program süresi içinde kamulaştırırlar. Bu amaçla gerekli ödenek, kamu kuruluşlarının yıllık bütçelerine konulur.

İmar programlarında, umumi hizmetlere ayrılan yerler ile özel kanunları gereğince kısıtlama konulan gayrimenkuller kamulaştırılıncaya veya umumi hizmetlerle ilgili projeler gerçekleştirilinceye kadar bu yerlerle ilgili olarak diğer kanunlarla verilen haklar devam eder."

19. 3194 sayılı Kanun'un "İmar planlarında umumi hizmetlere ve kamu hizmetlerine ayrılan yerler" kenar başlıklı 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Özel hukuk kişilerinin mülkiyetinde olup uygulama imar planında düzenleme ortaklık payına konu kullanımlarda yer alan taşınmazlar;

a) Bu kullanımlardan umumi hizmetlere ayrılan alanlar öncelikle 18 inci maddeye göre arazi ve arsa düzenlemesi yapılarak,

b) 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu kapsamında sırasıyla, ilgisine göre Hazine veya ilgili idarelerin mülkiyetindeki taşınmazlar ile trampa yapılmak veya satın alınmak suretiyle,

ilgili kamu kurum ve kuruluşunca kamulaştırılarak kamu mülkiyetine geçirilir."

20. 3194 sayılı Kanun'un "Parselasyon planlarının hazırlanması" kenar başlıklı 18. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"İmar hududu içinde bulunan binalı veya binasız arsa ve arazileri malikleri veya diğer hak sahiplerinin muvafakatı aranmaksızın, birbirleri ile, yol fazlaları ile, kamu kurumlarına veya belediyelere ait bulunan yerlerle birleştirmeye, bunları yeniden imar planına uygun ada veya parsellere ayırmaya, müstakil, hisseli veya kat mülkiyeti esaslarına göre hak sahiplerine dağıtmaya ve re'sen tescil işlemlerini yaptırmaya belediyeler yetkilidir. Sözü edilen yerler belediye ve mücavir alan dışında ise yukarıda belirtilen yetkiler valilikçe kullanılır.

Belediyeler veya valiliklerce düzenlemeye tabi tutulan arazi ve arsaların dağıtımı sırasında bunların yüzölçümlerinden yeteri kadar saha, düzenleme alanındaki nüfusun kentsel faaliyetlerini sürdürebilmeleri için gerekli olan umumi hizmet alanlarının tesis edilmesi ve düzenleme dolayısıyla meydana gelen değer artışları karşılığında "düzenleme ortaklık payı" olarak düşülebilir. Ancak, bu maddeye göre alınacak düzenleme ortaklık payları, düzenlemeye tabi tutulan arazi ve arsaların düzenlemeden önceki yüzölçümlerinin yüzde kırk beşini geçemez.

...

Bu madde hükümlerine göre, herhangi bir parselden bir defadan fazla düzenleme ortaklık payı alınmaması esastır. Ancak, her türlü imar planı kararı ile yapılaşma koşulunda ve nüfusta artış olması hâlinde, artış olan parsellerden, uygulama sonucunda oluşan değerinin önceki değerinden az olmaması kaydıyla, ilk uygulamadaki düzenleme ortaklık payı oranını % 45’e kadar tamamlamak üzere ilave düzenleme ortaklık payı kesintisi yapılabilir.

...

Belediye veya valiliğin; parselasyon planlarını, imar planlarının kesinleşme tarihinden itibaren beş yıl içinde yapması ve onaylaması esastır. Parselasyon planı yapmamaları sebebiyle doğacak her türlü kamulaştırma iş ve işlemlerinden belediyeler veya valilikler sorumludur.

...

Düzenleme sonucu taşınmaz maliklerine verilecek parseller; öncelikle düzenlemeye alınan taşınmazın bulunduğu yerden, mümkün olmuyor ise en yakınındaki eşdeğer alandan verilir.

..."

21. 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'na 7/9/2016 tarihinde yürürlüğe giren 20/8/2016 tarihli ve 6745 sayılı Yatırımların Proje Bazında Desteklenmesi ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 33. maddesi ile eklenen ek 1. maddenin birinci fıkrası şöyledir:

"Uygulama imar planlarında umumi hizmetlere ve resmî kurumlara ayrılmak suretiyle mülkiyet hakkının özüne dokunacak şekilde tasarrufu hukuken kısıtlanan taşınmazlar hakkında, uygulama imar planlarının yürürlüğe girmesinden itibaren beş yıllık süre içerisinde imar programları veya imar uygulamaları yapılır ve bütçe imkânları dâhilinde bu taşınmazlar ilgili idarelerce kamulaştırılır veya her hâlde mülkiyet hakkını kullanmasına engel teşkil edecek kısıtlılığı kaldıracak şekilde imar planı değişikliği yapılır/yaptırılır. Bu süre içerisinde belirtilen işlemlerin yapılmaması hâlinde taşınmazların malikleri tarafından, bu Kanunun geçici 6 ncı maddesindeki uzlaşma sürecini ve 3194 sayılı İmar Kanununda öngörülen idari başvuru ve işlemleri tamamlandıktan sonra taşınmazın kamulaştırmasından sorumlu idare aleyhine idari yargıda dava açılabilir."

B. Danıştay İçtihadı

22. Danıştay Altıncı Dairesinin 22/4/2015 tarihli ve E.2014/9101, K.2015/2572 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"İmar planlarında kamu hizmet tesislerine tahsis edilmiş olan yerlerde kalan taşınmazlar üzerinde maliklerin tasarruf hakları kısıtlanmakta, bu yerler kamulaştırma işlemine konu teşkil edeceğinden satış değerleri düşmekte, rayiç değerinden satılamamakta, ancak kamulaştırma bedeli alınmak suretiyle yarar sağlanabilmektedir. Kamulaştırma yapılmadığı takdirde, kişilerin temel haklarından biri olan mülkiyet hakkı süresi belirsiz bir zaman diliminde kısıtlanmakta ve bu durum mülkiyet hakkının özünün zedelemesine neden olmaktadır.

Yukarıda yer verilen İmar Kanununun 10. maddesi hükmüyle, belediyelere imar planının yürürlüğe girmesinden itibaren en geç üç ay içinde imar programını hazırlama, yatırımcı kuruluşlara imar planlarında kamu hizmetine ayrılan arsaları imar programı süresi içerisinde kamulaştırma, yine yetkili idari makamlara kamulaştırmaya ilişkin ödeneği yatırımcı kuruluşun bütçesine koyma mükellefiyeti yüklenmek suretiyle kanun koyucu tarafından kamu yararı adına fedakarlığa katlanmak durumunda kalan taşınmaz maliklerinin mülkiyet haklarının ihlal edilmesi sonucunu doğuracak şekilde uzun süre taşınmazlarının imar programlarına alınmadan bekletilmesi uygun görülmemiş ve idareye herhangi bir takdir yetkisi tanınmaksızın bağlayıcı sürelerle gerekli işlemleri yapma görevi yüklenmiştir.

...

Davacıya ait uyuşmazlık konusu parselin, imar planında okul alanı olarak ayrılması nedeniyle bu parselde artık yapılaşmaya gidilemeyeceği ve bu nedenle davacının tasarruf hakkının kısıtlandığı açıktır. Bu fonksiyonun imar planına işlenmesinden itibaren beş yıldan fazla bir süre geçmiş olmasına karşın davalı idarece imar programına alınmadığı gibi, ne zaman imar programına alınacağı yahut söz konusu taşınmazın kamulaştırma kapsamına alınıp alınmayacağı yahut bölgede parselasyon uygulamasının yapılıp yapılmayacağı konusunda bir bilgi de davacıya verilmemiştir. Bu nedenle, davacının maliki olduğu parselin durumu ve mülkiyet hakkından yararlanma olanakları belirsizlik içindedir.

...

Uyuşmazlık konusu olayda da, davacının mülkiyet hakkının belirsiz bir süre ile kısıtlandığı açık olup, taşınmazın imar programına alınmayarak kamulaştırılmaması veya imar uygulaması yapılmaması nedeniyle kısıtlamanın devam ettirildiği anlaşılmaktadır.

Bu kapsamda, imar planı sonucunda taşınmaz üzerinde meydana gelen kısıtlılık halinin kamulaştırma ya da parselasyon yapılarak kaldırılmaması sonucu mülkiyet hakkının ihlal edildiği saptanmıştır.

Bu durumda, davacının taşınmaz üzerindeki kısıtlama nedeniyle, imar planının taşınmazda doğurduğu sonuçların ortadan kaldırılması yönündeki isteminin reddine dair işlemde hukuka uyarlık görülmemiştir..."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

23. Mahkemenin 29/9/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

24. Başvurucu; maliki olduğu taşınmazın 3194 sayılı Kanun'un 18. maddesi kapsamında farklı tarihlerde iki kez parselasyon işlemlerine tabi tutulduğunu, bu kapsamda birincisinde %40 ikincisinde %55 oranında DOP kesintisi yapıldığını savunmuştur. İki kez DOP kesintisi yapılmasının hukuka aykırı ve karşılıksız bir kamulaştırma işlemi olduğundan yakınan başvurucu; orantısız bir şekilde uygulanan kesinti nedeniyle taşınmazdan yararlanma, taşınmazı kullanma ve tasarruf etme haklarının önemli ölçüde kısıtlandığını belirtmiştir. Başvurucu bu nedenlerle Anayasa'nın 35., 46., 56., 57., 63. ve 65. maddelerinde teminat altına alınan ilke ve hakların ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

25. Anayasa’nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

 “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”

26. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olayda başvurucunun asıl şikâyetinin maliki olduğu taşınmazı da kapsayan alanda yapılan imar planının başvurucunun taşınmazdan yararlanma, taşınmazı kullanma ve tasarruf edebilme haklarını önemli ölçüde kısıtladığına ilişkin olduğu anlaşılmakla başvurucunun bütün şikâyetleri mülkiyet hakkının ihlali iddiası kapsamında incelenmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

27. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Mülkün Varlığı

28. Somut olayda uyuşmazlığa konu taşınmazın tapuda başvurucu adına kayıtlı olduğu anlaşıldığına göre mülkün mevcut olduğunda kuşku bulunmamaktadır.

b. Müdahalenin Varlığı ve Türü

29. Anayasa’nın 35. maddesinde bir temel hak olarak güvence altına alınmış olan mülkiyet hakkı kişiye -başkasının hakkına zarar vermemek ve yasaların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla- sahibi olduğu şeyi dilediği gibi kullanma ve ondan tasarruf etme, onun ürünlerinden yararlanma olanağı verir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 32). Dolayısıyla malikin mülkünü kullanma, mülkün semerelerinden yararlanma ve mülkü üzerinde tasarruf etme yetkilerinden herhangi birinin sınırlanması mülkiyet hakkına müdahale teşkil eder (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 53).

30. Anayasa’nın 35. maddesi ile mülkiyet hakkına temas eden diğer hükümleri birlikte değerlendirildiğinde Anayasa'nın mülkiyet hakkına müdahaleyle ilgili üç kural ihtiva ettiği görülmektedir. Buna göre Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu belirtilmek suretiyle mülkten barışçıl yararlanma hakkına yer verilmiş; ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi belirlenmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında, genel olarak mülkiyet hakkının hangi koşullarda sınırlanabileceği belirlenerek aynı zamanda mülkten yoksun bırakmanın şartlarının genel çerçevesi de çizilmiştir. Maddenin son fıkrasında ise mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı olamayacağı kurala bağlanmak suretiyle devletin mülkiyetin kullanımını kontrol etmesine ve düzenlemesine imkân sağlanmıştır. Anayasa'nın diğer bazı maddelerinde de devlet tarafından mülkiyetin kontrolüne imkân tanıyan özel hükümlere yer verilmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki mülkten yoksun bırakma ve mülkiyetin düzenlenmesi, mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, §§ 55-58).

31. Taşınmazın imar planında kamu hizmetine ayrılması, henüz bir kamulaştırma yapılmayıp fiilen de taşınmaza el atılmadığı için mülkiyet hakkından yoksun bırakma sonucu doğurmamakla birlikte malikin mülkiyet hakkından doğan yetkilerini önemli ölçüde kısıtlamaktadır. Bu kapsamda kamu hizmeti alanı olarak ayrıldığı için taşınmaz üzerinde inşaat yapılabilmesi mümkün olamadığı gibi bu durumun taşınmazın satış, bağış, ipotek ve diğer irtifak haklarının tesisi yönünden yapılacak işlemler ve rayiç değeri bakımından da olumsuz etkileri bulunmaktadır. Dolayısıyla imar uygulamalarının ve bu bağlamda taşınmazın imar durumunun kamu hizmeti alanı olarak belirlenmesinin mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği kuşkusuzdur (Hüseyin Ünal, B. No: 2017/24715, 20/9/2018, § 39).

32. İmar uygulamalarıyla mülkiyet hakkına yapılan müdahaleler, bireysel başvuru kararlarında da ifade edildiği üzere kural olarak mülkiyetin kamu yararına kullanılmasının kontrolü veya düzenlenmesi kapsamında görülmektedir (Süleyman Günaydın, B. No: 2014/4870, 16/6/2016, § 65).

33. Somut olayda da taşınmazın bir kısmı park alanı olarak kamu hizmeti alanına ayrılmış olduğundan müdahalenin mülkiyetin kamu yararına kullanılmasının kontrolü veya düzenlenmesi kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

c. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

34. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

35. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).

i. Kanunilik

36. Mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerde ilk incelenmesi gereken ölçüt kanuna dayalı olma ölçütüdür. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılacaktır. Müdahalenin kanuna dayalı olması, müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir, belirli ve öngörülebilir kanun hükümlerinin bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44; Ford Motor Company, B. No: 2014/13518, 26/10/2017, § 49; Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55).

37. Somut olayda 3194 sayılı Kanunun ilgili hükümleri kapsamında yapılan uygulama imar planıyla başvurucuya ait taşınmazın bir kısmı kamu hizmeti alanı olarak ayrılmıştır. Bu durum, mülkiyet hakkı üzerinde oluşan müdahalenin temelini oluşturmaktadır. Bu itibarla başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanunilik ölçütünü taşıdığı değerlendirilmiştir.

ii. Meşru Amaç

38. Anayasa'nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkı ancak kamu yararı amacıyla sınırlandırılabilmektedir. Kamu yararı kavramı, mülkiyet hakkının kamu yararının gerektirdiği durumlarda sınırlandırılması imkânı vermekle bir sınırlandırma amacı olmasının yanı sıra mülkiyet hakkının kamu yararı amacı dışında sınırlanamayacağını öngörerek ve bu anlamda bir sınırlama sınırı oluşturarak mülkiyet hakkını etkin bir şekilde korumaktadır. Kamu yararı kavramı, devlet organlarının takdir yetkisini de beraberinde getiren bir kavram olup objektif bir tanıma elverişli olmayan bu ölçütün her somut olay temelinde ayrıca değerlendirilmesi gerekir (Nusrat Külah, B. No: 2013/6151, 21/4/2016, §§ 53, 56; Yunis Ağlar, B. No: 2013/1239, 20/3/2014, §§ 28, 29).

39. Kamu yararı, doğası gereği geniş bir kavramdır. Yasama ve yürütme organları toplumun ihtiyaçlarını dikkate alarak neyin kamu yararına olduğunu belirlemede geniş bir takdir yetkisine sahiptir. Kamu yararı konusunda bir uyuşmazlığın çıkması hâlinde ise uzmanlaşmış ilk derece ve temyiz yargılaması yapan mahkemelerin uyuşmazlığı çözmek konusunda daha iyi konumda olduğu açıktır. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru incelemesinde kararların açıkça dayanaktan yoksun veya keyfî olduğu anlaşılmadıkça yetkili kamu organlarının kamu yararı tespiti konusundaki takdirine müdahalesi söz konusu olamaz. Müdahalenin kamu yararına uygun olmadığını ispat yükümlülüğü bunu iddia edene aittir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, §§ 34-36).

40. Bu bağlamda kamusal hizmetlerden herkesin istifade edebileceği de dikkate alındığında imar planında taşınmazın bir kısmının kamu hizmeti alanına ayrılması yoluyla gerçekleştirilen müdahalenin kamu yararına dayalı meşru bir amacının bulunduğu kabul edilmiştir.

iii. Ölçülülük

 (1) Genel İlkeler

41. Son olarak kamu makamlarınca başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahaleyle gerçekleştirilmek istenen amaç ile bu amacı gerçekleştirmek için kullanılan araçlar arasında makul bir ölçülülük ilişkisinin olup olmadığı değerlendirilmelidir.

42. Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016, § 18; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 38).

43. Orantılılık ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu adil denge, başvurucunun şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş olacaktır. Müdahalenin orantılılığını değerlendirirken Anayasa Mahkemesi; bir taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini, diğer taraftan da müdahalenin niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışlarını gözönünde bulundurarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate alacaktır (Arif Güven, B. No: 2014/13966, 15/2/2017, §§ 58, 60; Osman Ukav, B. No: 2014/12501, 6/7/2017, § 71).

44. Kamu makamlarının özellikle büyük şehirlerin gelişmeleri gibi karmaşık ve zor bir alanda kendi imar politikalarını uygulamak için geniş bir takdir alanı kullanmaları doğal olmakla birlikte belirtilen takdir yetkisinin Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkını ve Anayasa’nın 13. maddesinde yer verilen güvence ölçütlerini gözetecek şekilde kullanılıp kullanılmadığının denetlenmesi zorunludur (AYM, E.2012/100, K.2013/84, 4/7/2013). Mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kamu yararı amacına dönük olması yeterli olmayıp ayrıca ölçülü olması gerekir. Özel mülkiyette bulunan taşınmazların imar uygulamasında kamu hizmeti alanı olarak ayrılmasında kamusal yarar bulunmakla birlikte bu yolla malike aşırı ve orantısız bir külfet yüklenmemelidir (AYM, E.2009/31, K.2011/77, 12/5/2011).

 (2) İlkelerin Olaya Uygulanması

45. Somut olayda imar planında taşınmazın bir kısmının park alanına ayrılması suretiyle yapılan müdahalenin yerleşim yerlerinde planlı ve sağlıklı bir yapılaşmanın sağlanması amacını gerçekleştirmek için elverişli bir araç olduğunda tereddüt bulunmamaktadır. Müdahalenin gerekliliği bakımından ise öncelikle yukarıda da değinildiği üzere özellikle büyük şehirlerin gelişmeleri gibi karmaşık ve zor bir alanda imar politikalarını uygulamak noktasında kamu makamlarına tanınan geniş takdir yetkisi de dikkate alındığında müdahalenin gerekliliğini sorgulamayı zorunlu kılan bir durumun söz konusu olmadığı değerlendirilmiştir.

46. Somut olaydaki müdahalenin ölçülülüğünün değerlendirilmesi bakımından asıl önem taşıyan ölçüt orantılılıktır. Mülkiyet hakkına müdahalenin maliki olağan dışı ve aşırı bir yük altına sokması durumunda müdahalenin orantılı ve dolayısıyla ölçülü olduğundan söz edilemez. Bu itibarla uygulanan işlemle başvurucuya aşırı ve orantısız bir yük yüklenip yüklenmediğinin tespit edilmesi gerekmektedir.

47. Başvurucu 3194 sayılı Kanun'un 18. maddesi kapsamında farklı tarihlerde taşınmazı üzerinde parselasyon işlemi yapıldığını savunmaktadır. Buna göre başvurucu; taşınmazından birinci parselasyon işlemi ile %40, ikinci parselasyon işlemiyle de %55 oranında DOP kesintisi yapıldığını belirtmektedir. Ne var ki başvuru formu ve eklerinde taşınmazdan %55 oranında DOP kesintisi yapıldığına ilişkin parselasyon uygulamasına dair bir bilgi ya da belge bulunmamaktadır. Diğer taraftan başvuruya konu dava dosyasında da bu yönde bir bilgi yer almamaktadır.

48. Bireysel başvuruya konu edilen yargılamanın konusunun ise Fatih ilçesi (Tarihî Yarımada) 1. derece arkeolojik sit alanı koruma amaçlı uygulama imar planı ve bu planın dayanağı olan 30/12/2011 tarihli koruma amaçlı nazım imar planının iptali istemine yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Bu davada derece mahkemelerince bahse konu imar planlarına istinaden yapılmış bir parselasyon uygulaması olup olmadığının inceleme konusu yapılmadığı görülmektedir. Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporu incelendiğinde 21/5/2005 tarihli uygulama imar planında bu taşınmazın bir kısmının konut alanı diğer kısmının da kültürel tesis alanı olarak ayrıldığı, 4/10/2012 tarihli koruma amaçlı uygulama imar planıyla da imar durumunda değişiklik yapılarak taşınmazın konut alanı dışındaki kısmının park alanı vasfıyla kamu hizmeti alanına ayrıldığı ifade edilmektedir (bkz. §§ 10, 11). Buna göre somut olayda başvurucunun mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin parselasyon uygulaması ve buna bağlı yapılan DOP kesintisi değil taşınmazın bir kısmının park alanı vasfıyla kamu hizmeti alanına ayrılmasına ilişkin uygulama imar planı işlemi olduğu anlaşılmaktadır.

49. Öncelikle belirtmek gerekir ki Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kapsamında hukuk kurallarını yorumlama veya başvuruya konu olay ve olguları değerlendirme gibi bir görevi bulunmamaktadır. Bireysel başvurunun ikincilliği ilkesi gereğince delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanması derece mahkemelerinin takdirinde olup açık bir keyfîlik olmadığı veya bariz takdir hatası içermediği takdirde Anayasa Mahkemesinin bu takdir yetkisine müdahalesi söz konusu olamaz (Reis Otomotiv Ticaret ve Sanayi A.Ş. [GK], B. No: 2015/6728, 1/2/2018, § 102; İskenderun Demir ve Çelik A.Ş., § 71). Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuruda derece mahkemelerinin yorumlarının temel hak ve özgürlükler üzerindeki etki ve sonuçlarını değerlendirir.

50. Somut olayda da başvurucunun söz konusu imar planlarının hukuka aykırı olduğu, kamu yararına dönük meşru bir amaç içermediği yönündeki itirazlarının derece mahkemelerince incelenip değerlendirildiği, bu konuda uzman bilirkişilerin görüşüne başvurularak bir sonuca varıldığı görülmektedir. Nitekim Mahkemece alınan bilirkişi raporunda da iptali istenen imar planlarının şehircilik ilkeleri ve planlama esasları ile uyumlu, rasyonel bir planlama kararı olduğu, söz konusu işlevin yakın çevredeki yeşil alan donatı miktarını artırıcı nitelik taşıdığından kamu yararına uygun olduğu ifade edilmiştir. Başvurucunun kanun yolunda ileri sürdüğü itirazlar da Danıştay tarafından incelenerek sonuca bağlanmıştır. Kamu yararı taşımakla birlikte söz konusu imar planlarının iptalini gerektiren herhangi bir hukuka aykırılık bulunmadığı belirtilen derece mahkemelerinin kararlarının açık bir keyfîlik de içermediği anlaşılmaktadır.

51. Diğer taraftan mülkiyetin kamu yararına kullanımının düzenlenmesi çerçevesinde geniş bir takdir alanı bulunan kamu makamlarının özellikle büyük şehirlerin imar planlarının hazırlanması ve uygulanması gibi karmaşık ve zor bir alanda kendilerine tanınan bu takdir alanını kullanmalarının doğal olduğunu belirtmek gerekir. Ancak kamu makamlarının Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkı ve Anayasa’nın 13. maddesinde yer verilen güvence ölçütlerini gözetecek şekilde belirtilen takdir yetkilerini kullanmaları kendilerinden beklenir. Nitekim 3194 sayılı Kanun'un 13. maddesinde uygulama imar planlarında kamu hizmeti alanına ayrılan taşınmazların arazi ve arsa düzenlemesi yapılarak ya da trampa veya satın alınmak suretiyle kamulaştırılarak mülkiyetinin kamuya geçirilmesi noktasında idarelere yükümlülük yüklenmektedir.

52. Öte yandan 2942 sayılı Kanun'un ek 1. maddesine göre de bu durumdaki taşınmazların uygulama imar planlarının yürürlüğe girmesinden itibaren beş yıllık süre içinde ilgili idarelerce kamulaştırılması ya da mülkiyet hakkının kullanılmasına engel teşkil edecek kısıtlılıkların kaldırılması yönünde imar planı değişikliği yapılması gerekmektedir. Bunun yanında kamusal makamlarca bu süre içerisinde belirtilen işlemlerin yapılmaması hâlinde taşınmazların malikleri tarafından, idari başvuru ve işlemleri tamamlandıktan sonra taşınmazın kamulaştırmasından sorumlu idare aleyhine idari yargıda dava açılabilmesi de güvence altına alınmıştır. Dolayısıyla başvurucunun bu güvencelerden yararlanmak suretiyle imar planında kamu hizmeti alanına ayrılan taşınmazının kamulaştırılması amacıyla idari ve yargısal makamlara başvurabilmesinin önünde herhangi bir engel de bulunmamaktadır.

53. Sonuç olarak başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin taşıdığı kamu yararı amacı ile karşılaştırıldığında mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin başvurucuya şahsi olarak aşırı ve olağan dışı bir külfet yüklemediği, kamu yararı ile başvurucunun mülkiyet hakkı arasında olması gereken adil dengenin bozulmadığı, müdahalenin ölçülü olduğu sonucuna varılmıştır.

54. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,

D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 29/9/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal Olmadığı)
Künye
(Yavuz Körükçü [1.B.], B. No: 2017/23668, 29/9/2020, § …)
   
Başvuru Adı YAVUZ KÖRÜKÇÜ
Başvuru No 2017/23668
Başvuru Tarihi 15/5/2017
Karar Tarihi 29/9/2020

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, imar planında taşınmazın bir kısmının kamu hizmeti alanına ayrılması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Mülkiyet hakkı Kamulaştırmasız el atma İhlal Olmadığı

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 3194 İmar Kanunu 10
13
18
2942 Kamulaştırma Kanunu ek 1
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi