TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
KAYHAN ERCİYEŞ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/23696)
|
|
Karar Tarihi: 29/9/2020
|
R.G. Tarih ve Sayı: 3/11/2020-31293
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Fatma Burcu NACAR YÜCE
|
Başvurucu
|
:
|
Kayhan ERCİYEŞ
|
Vekili
|
:
|
Av. Hüseyin Enis DİNÇEROĞLU
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, ödeme emrinin iptali istemiyle açılan davanın
dava şartı yokluğundan kesin olarak reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim
hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 16/5/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan
ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucunun rektör olarak çalışmış olduğu İzmir
Üniversitesi, Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması ile iltisaklı
olduğundan bahisle Bakanlar Kurulunca 22/7/2016 tarihinde kararlaştırılan,
23/7/2016 tarihli ve 29779 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 667 sayılı
Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname
(KHK) ile kapatılmıştır.
10. 667 sayılı KHK kapsamında İzmir Üniversitesinin tüm
banka hesaplarına 23/7/2016 tarihinde bloke konulmuş, sigorta prim borçları
ödenememiştir.
11. İzmir Üniversitesinden tahsil edilemeyen sigorta prim
borçları dolayısıyla başvurucu hakkında 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre icra takibi
başlatılmıştır.
12. Söz konusu davaya konu 2016/151382 takip sayılı ve
79,15 TL, 2016/151383 takip sayılı ve 24,50 TL, 2016/151315 takip sayılı ve
118,50 TL tutarlarında olan takip dosyalarındaki ödeme emirleri 11/8/2016 ve
9/9/2016 tarihlerinde başvurucuya elden tebliğ edilmiştir.
13. Başvurucunun üzerine kayıtlı tüm taşınır ve taşınmaz
mal varlığı kayıtlarına haciz şerhi işlenmiştir.
14. Başvurucu 23/9/2016 tarihli dilekçesinde, ödeme emri
tebliğ edilmeden mal varlığına haciz işlemi uygulandığını belirterek Sosyal
Güvenlik Kurumu (SGK) aleyhine ödeme emrinin iptali istemiyle İzmir 12. İş
Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır.
15. Dava tarihi öncesinde 15/8/2016 tarihli ve 670 sayılı
Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler Hakkında KHK 17/8/2016
tarihli Resmî Gazete'de, 3/10/2016 tarihli ve 675 sayılı Olağanüstü Hal
Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında KHK da 29/10/2016 tarihli Resmî
Gazete'de yayımlanarak aynı tarihlerde yürürlüğe girmiştir.
16. Anılan 675 sayılı KHK'nın 16. maddesinde "...kapatılan
kurum, kuruluş, ... ile bunların sahibi gerçek veya tüzel kişiler veya
kapatılma ya da resen terkin üzerine Maliye Bakanlığı ile Vakıflar Genel
Müdürlüğü aleyhine 17/8/2016 tarihi dahil bu tarihten sonra açılan davalar ile
icra ve iflas takipleri hakkında, 670 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 5 inci
maddesi gereğince dava veya takip şartının bulunmaması nedeniyle davanın
reddine veya takibin düşmesine kararı...." verileceği belirtilmiştir.
Mahkeme kararında; davacının 670 sayılı KHK'da belirtilen usule uygun olarak
ilgili idari makama tebliğ tarihinden itibaren otuz günlük hak düşürücü süre
içinde başvurabileceğine yer verildiği, idari başvuru üzerine idari merci
tarafından verilecek karar aleyhine idari yargıda dava açılabileceği, idari
yargının verdiği kararın kesin olduğu ve uyuşmazlığın adli yargıda hiçbir
şekilde dava konusu yapılamayacağı ifade edilmiştir.
17. Mahkeme 22/2/2017 tarihli kararıyla, söz konusu
KHK'lar doğrultusunda SGK'ya açılan davada dosya üzerinde yapılan inceleme
sonucu istinaf kanun yolu açık olmak üzere dava şartı yokluğu nedeniyle ret
kararı vermiştir. Kararda 675 sayılı KHK'nın 16. maddesinin (4) numaralı
fıkrası gereğince davacının 670 sayılı KHK'nın 5. maddesinde belirtilen usule
uygun olarak idari makama tebliğ tarihinden itibaren otuz günlük hak düşürücü
süre içinde başvuruda bulunabileceği açıklanmıştır.
18. Başvurucu, anılan kararın usul ve yasaya aykırı
olduğunu belirterek istinaf kanun yoluna başvurmuştur. İzmir Bölge Adliye
Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi 3/4/2017 tarihli kararında, karar tarihi itibarıyla
davanın reddine konu miktarın 1.000 TL'lik istinaf incelemesi için gerekli olan
sınırı geçmediğini belirterek istinaf dilekçesinin reddine karar vermiştir.
19. Nihai karardan 17/4/2017 tarihinde haberdar olduğunu
bildiren başvurucu 16/5/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. Kanun Hükümleri
20. 18/10/2016 tarihli ve 6749 sayılı Kanun'un 29/10/2016
tarihli ve 29872 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmesi sonucu
kanunlaşan 667 sayılı KHK'nın "Kapatılan kurum ve kuruluşlara ilişkin
tedbirler" kenar başlıklı 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili
kısmı şöyledir:
"(1) Milli güvenliğe tehdit
oluşturduğu tespit edilen Fethullahçı Terör Örgütüne (FETÖ/PDY) aidiyeti,
iltisakı veya irtibatı belirlenen;
a) Ekli (I) sayılı listede yer alan özel
sağlık kurum ve kuruluşları,
...
ç) Ekli (IV) sayılı listede yer alan
vakıf yükseköğretim kurumları,
...
kapatılmıştır."
21. 8/2/2018 tarihli ve 7091 sayılı Kanun'un 8/3/2018
tarihli ve 30354 mükerrer sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmesi
sonucu kanunlaşan 670 sayılı KHK'nın "Devir işlemlerine ilişkin
tedbirler" kenar başlıklı 5. maddesinin (1) ve (4) numaralı fıkraları
şöyledir:
"(1) 20/7/2016 tarihli ve 2016/9064
sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla ülke genelinde ilan edilen olağanüstü hal
kapsamında yürürlüğe konulan Kanun Hükmünde Kararnameler gereğince kapatılan ve
Vakıflar Genel Müdürlüğüne veya Hazineye devredilen kurum, kuruluş, özel radyo
ve televizyonlar, gazete, dergi, yayınevi ve dağıtım kanallarının her türlü
taşınır, taşınmaz, malvarlığı, alacak ve hakları ile belge ve evraklarının
(devralınan varlık);her türlü tespit işlemini yapmaya, kapsamını belirlemeye,
idare etmeye, avans dahil her türlü alacak, senet, çek ve diğer kıymetli evraka
ilişkin olarak dava ve icra takibi ile diğer her türlü işlemi yapmaya,
devralınan varlıklarla ilgili olup kanaat getirici defter, kayıt ve belgelerle
tevsik edilen borç ve yükümlülükleri tespite ve hiçbir şekilde devralınan
varlıkların değerini geçmemesi, ek mali külfet getirmemesi, kefaletten
doğmaması ve Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ/PDY)’ne aidiyeti, iltisakı veya
irtibatı olmayan kişilerle gerçek mal veya hizmet ilişkisine dayanması şartıyla
bu varlıkların değerlendirilmesi suretiyle bunları uygun bir takvim dahilinde
ödemeye, kapatılan kurum ve kuruluşların taahhüt ve garanti ettiği ancak
vermediği mal ve hizmet bedellerinin ödemesini durdurmaya veya ödemeye, tahsili
mümkün olmadığı anlaşılan veya tahsilinde ve takibinde yarar bulunmayan hak ve
alacaklar ile taahhüt ve garantilerin tahsilinden vazgeçmeye, her türlü sulh
işlemini yapmaya, devralınan varlıklarla ilişkili kredi veya gerçek bir mal
veya hizmet ilişkisine dayanan borçlar nedeniyle konulmuş ve daha önce
kaldırılmış takyidatları kredinin veya borcun ödenebilmesini sağlamak amacıyla
kaldırıldığı andaki koşullarla tekrar koydurmaya ve ihyaya, menkul rehinleri
dikkate almaya, devralınan varlıklara konulan takyidatların sınırlarını
belirlemeye ve kaldırmaya, finansal kiralama dahil sözleşmelerin feshine veya
devamına karar vermeye, devralınan varlıkların idaresi, değerlendirilmesi,
elden çıkarılması için gerekli her türlü tedbiri almaya, gerektiğinde
devralınan varlıkların tasfiyesi veya satışı amacıyla uygun görülen kamu kurum
ve kuruluşlarına devretmeye, devir kapsamında olmadığı belirlenen varlıkları
iadeye, kapatılanların gerçek kişiye ait olması halinde devralınacak
varlıkların kapsamını belirlemeye, tereddütleri gidermeye, uygulamaları
yönlendirmeye, bütün bu işlemleri yapmak amacıyla usul ve esasları belirlemeye,
vakıflar yönünden Vakıflar Genel Müdürlüğü, diğerleri yönünden Maliye Bakanlığı
yetkilidir.
...
(4) Birinci fıkra kapsamında tespite
konu edilebilecek borç ve yükümlülüklere ilişkin olarak hak iddiasında
bulunanlarca bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altmış günlük hak
düşürücü süre içerisinde ilgili idaresine kanaat getirici defter, kayıt ve
belgelerle müracaat edilir. Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten sonra
yapılacak kapatma işlemlerinde ise altmış günlük süre kapatma tarihinden
itibaren başlar..."
22. 6/2/2018 tarihli ve 7082 sayılı Kanun'un 8/3/2018
tarihli ve 30354 mükerrer sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmesi
sonucu kanunlaşan 675 sayılı KHK'nın "Dava ve takip usulü"
kenar başlıklı 16. maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkraları şöyledir:
"(3)20/7/2016 tarihli ve
2016/9064 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla ülke genelinde ilan edilen
olağanüstü hal kapsamında yürürlüğe konulan kanun hükmünde kararnameler
gereğince kapatılan kurum, kuruluş, özel radyo ve televizyonlar, gazete, dergi,
yayınevi ve dağıtım kanalları ile bunların sahibi gerçek veya tüzel kişiler
veya kapatılma ya da resen terkin üzerine Maliye Bakanlığı ile Vakıflar Genel
Müdürlüğü aleyhine 17/8/2016 tarihi dahil bu tarihten sonra açılan davalar ile
icra ve iflas takipleri hakkında 670 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 5 inci
maddesi gereğince dava veya takip şartının bulunmaması nedeniyle davanın
reddine veya takibin düşmesine karar verilir.
...
(4) Birinci ve ikinci fıkralar uyarınca
verilen kararlarda davacı veya alacaklının 670 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin 5 inci maddesinde belirtilen usule uygun olarak ilgili idari
makama, tebliğ tarihinden itibaren otuz günlük hak düşürücü süre içinde
başvurabileceği belirtilir. İdari başvuru üzerine idari merci tarafından
verilecek karar aleyhine idari yargıda dava açılabilir. İdari yargının verdiği
karar kesin olup, uyuşmazlık adli yargıda hiçbir şekilde dava konusu yapılamaz."
2. Yargı Kararları
23. Başvuru konusu davaya benzer bir davada İzmir 1. İş
Mahkemesinin aynı konuda dava şartı yokluğu nedeniyle verdiği 10/5/2017 tarihli
ve E.2016/469, K.2017/171 sayılı kararı, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk
Dairesi 15/2/2018 tarihli ve E.2017/1674, K.2018/264 sayılı kararıyla
kaldırmıştır. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"...
Prim borçlusu kuruluş tüzel kişiliğinin
Kanun Hükmünde Kararname ile sona erdirilmesi nedeniyle ifanın imkansızlaştığı
yaklaşımıyla, el konulan tüzel kişiliklerin yönetici ve ortakları hakkında da
675 sayılı KHK’nin 16. maddesi uyarınca takip yapılamayacağı ve haklarındaki takip
ve takiplere ilişkin davaların, dava şartı yokluğundan reddi gereğine ilişkin
Dairemiz(İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi 2017/10-65 sayılı
kararındaki) yaklaşımı; “Müteselsil borçlulukta alacaklı, alacağının tamamını
veya bir kısmını karşısındaki borçlulardan dilediği birinden isteyebilmek
imkânına sahip bulunduğu gibi, borçlular da alacaklıya karşı borç sona erinceye
kadar hep birlikte sorumlu olmakta devam ederler. Borçlulardan birinin borç
ödemeden aciz haline düşmesinin veya iflas etmesinin alacaklı için her hangi
bir tehlikesi yoktur; zira diğer borçlulardan her biri borcun tamamını ifa
etmek yükümlülüğü altında bulunmaktadır. Müteselsil borçluluk alacaklıya,
borçluların içinden ödeme gücü en yüksek olanı seçerek edimin tamamını ondan isteyebilme
yetkisini tanır.” (Yargıtay 10. Hukuk Dairesi, 06.03.2017 t, 2016/12578 E.,
2017/1726K.) içerikli Yargıtay içtihatlarındaki uygulamayla uyumlu
bulunmadığından; bu kapsamdaki davaların esasına girilerek çözümlenmesi yasal
zorunluluğu doğmuştur.
Sıralanan maddi ve hukuki olgular
gözetildiğinde, tarafların iddia ve savunmaları kapsamında ileri sürdükleri
kanıtlar toplanıp; tüzel kişiliği sonlandırılarak mal varlığı Hazineye
devredilen kuruluş malvarlığından takip konusu borçların tahsil edilip edilmediği
ve bu konuyla görevli KHK işlemleri bürosu tarafından bu yönde ne gibi işlemler
yapıldığı konusundaki bilgiler de getirtildikten sonra, tarafların iddia ve
savunmaları ışığında yapılacak inceleme sonucunda davanın esası hakkında bir
karar verilmesi gerekirken; davanın esasına ilişkin hiç bir kanıt toplanmadan
ve davanın esasına ilişkin irdeleme yapılmadan, dava şartı yokluğundan red
kararı verilmiş olması usul ve yasaya aykırı bulunduğundan; esası
incelenmeksizin kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için
dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine, duruşma yapılmaksızın HMK
353/1-(a)-4, 6. maddesi uyarınca karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki hüküm
fıkrası oluşturulmuştur.
..."
B. Uluslararası
Hukuk
24. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes davasının, medeni hak ve
yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ... konusunda karar verecek olan,... bir
mahkeme tarafından ... görülmesini isteme hakkına sahiptir..."
25. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme'nin 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının açık bir biçimde mahkeme veya yargı merciine
erişim hakkından söz etmese de -maddede kullanılan terimler bir bütün olarak
bağlamıyla birlikte dikkate alındığında- mahkemeye erişim hakkını da garanti
altına aldığı sonucuna ulaşıldığını belirtmiştir (Golder/Birleşik Krallık
[GK], B. No: 4451/70, 21/2/1975, §§ 28-36). AİHM'e göre mahkemeye erişim hakkı
Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında mündemiçtir. Bu çıkarsama,
Sözleşmeci devletlere yeni yükümlülük yükleyen genişletici bir yorum olmayıp 6.
maddenin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin lafzının Sözleşme'nin amaç
ve hedefleri ile hukukun genel prensiplerinin gözetilerek birlikte okunmasına
dayanmaktadır. Sonuç olarak Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası,
herkesin medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili iddialarını mahkeme önüne getirme
hakkına sahip olmasını kapsamaktadır (Golder/Birleşik Krallık, § 36).
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
26. Mahkemenin 29/9/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
27. Başvurucu, sigorta prim borcu nedeniyle düzenlenen
ödeme emirlerinin iptali istemiyle açtığı davanın 670 sayılı KHK uyarınca dava
şartı yokluğundan reddedilmesi nedeniyle Anayasa'nın 10., 35. ve 36.
maddelerinde güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
28. Bakanlık, başvurucunun başvurunun yapıldığı tarih
itibarıyla hukuk sisteminde mevcut idari ve yargısal yolları tüketmeksizin
bireysel başvuruda bulunması nedeniyle başvurunun kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerektiği yönünde görüş bildirmiştir.
29. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanında SGK
tarafından düzenlenen ödeme emirlerinin iptali için yürürlükteki mevcut tüm
yasal yolların tüketildiğini belirtmiştir.
B. Değerlendirme
30. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak
alınacak “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin
birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma (Değişik ibare: 3.10.2001-4709/14 md.) ile adil yargılanma hakkına
sahiptir.”
31. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucu eşitlik ilkesi ile mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüşse de başvurucunun yargılama yapılmak suretiyle toplanacak deliller
çerçevesinde davanın esası hakkında bir sonuca varılmamasına yönelik bir
şikâyeti olduğundan başvurunun mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmesi
gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
32. Somut olayda ilk derece mahkemesinin kararına yönelik
istinaf isteği kararın miktar itibarıyla kesin olduğu ve karara karşı herhangi
bir kanun yolunun bulunmadığı gerekçesiyle reddedilmişse de ilk derece
mahkemesi anılan kararda istinaf yolunu açık olarak göstermiştir. Dolayısıyla
başvurucunun buna güvenerek istinaf kanun yoluna başvurduğu ve istinaf
kararının tebliğinden itibaren otuz günlük süre içinde bireysel başvuruda
bulunduğu nazara alındığında bireysel başvurunun süresi içinde yapıldığının kabulü
gereklidir.
33. Başvuru konusu davada uyuşmazlık konusu miktar,
Anayasa Mahkemesinin içtihadında kabul edilen kişisel önem kriterini
karşılamamakta ise de başvuru konusu olaya benzer davalar ile ilgili uygulamada
oluşan hatalardan kaynaklı yapısal sorunların giderilmesine yönelik olması
nedeniyle başvurunun anayasal öneme sahip olduğu anlaşılmıştır.
34. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
a. Müdahalenin
Varlığı ve Hakkın Kapsamı
35. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında
herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve
savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim
hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün
bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma
ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası
sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine
dâhil edildiği vurgulanmıştır. AİHM, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel
Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017,
§ 34).
36. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak
arama özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve
özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan
en etkili güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından
görülebilmesi ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden
faydalanabilmesi için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının
tanınması gerekir. Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının
sağladığı güvencelerden yararlanmak mümkün olamaz (Mohammed Aynosah, B.
No: 2013/8896, 23/2/2016, § 33).
37. Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuru kapsamında
yaptığı değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme
önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına geldiğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No:
2012/791, 7/11/2013, § 52).
38. Öte yandan Anayasa'nın 36. maddesinin ikinci
fıkrasında hiçbir mahkemenin görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan
kaçınamayacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda adil yargılanma hakkı, koşulları
bulunduğu takdirde kişilere davanın görüldüğü mahkemeden uyuşmazlığın esasının
incelenmesini isteme güvencesini de sağlar.
39. Somut olayda davanın esası hakkında bir inceleme
yapılmadan dava şartı yokluğu dolayısıyla verilen ret kararı başvurucunun
mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahalede bulunulduğu görülmektedir.
b. Müdahalenin
İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
40. Adil yargılanma hakkının görünümlerinden biri olan
mahkemeye erişim hakkı, mutlak bir hak olmayıp bu hakkın sınırlandırılması
mümkündür. Ancak mahkemeye erişim hakkına müdahalede bulunulurken Anayasa'nın
temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri
düzenleyen 13. maddesinin gözönünde bulundurulması gerekmektedir.
41. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
42. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa'nın 13. maddesinde
belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa'nın 36. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple müdahalenin Anayasa'nın 13. maddesinde
öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir
sebebe dayanma (meşru amaç) ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına
uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
43. Hak ve özgürlüklerin, bunlara yapılacak müdahalelerin
ve sınırlandırmaların kanunla düzenlenmesi bu haklara ve özgürlüklere keyfî
müdahaleyi engelleyen, hukuk güvenliğini sağlayan demokratik hukuk devletinin
en önemli unsurlarından biridir (Tahsin Erdoğan, B. No: 2012/1246,
6/2/2014, § 60).
44. Müdahalenin kanuna dayalı olması öncelikle şeklî manada
bir kanunun varlığını zorunlu kılar. Şeklî manada kanun, Türkiye Büyük Millet
Meclisi (TBMM) tarafından Anayasa'da belirtilen usule uygun olarak kanun adı
altında çıkarılan düzenleyici yasama işlemidir. Hak ve özgürlüklere müdahale
edilmesi ancak yasama organınca kanun adı altında çıkarılan düzenleyici
işlemlerde müdahaleye imkân tanıyan bir hükmün bulunması şartına bağlıdır. TBMM
tarafından çıkarılan şeklî anlamda bir kanun hükmünün bulunmaması hakka yapılan
müdahaleyi anayasal temelden yoksun bırakır (Ali Hıdır Akyol ve diğerleri [GK],
B. No: 2015/17510, 18/10/2017, § 56).
45. İlke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu
yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi,
hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince
uyuşmazlık konusunda varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel
başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin
tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık bir keyfîlik
içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve
özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351,
18/9/2013, § 42).
46. Somut olayda, Üniversiteye ait sigorta prim
borçlarının ödenmemesi dolayısıyla hakkında icra takibi başlatılarak mal
varlığına el konulan başvurucunun ödeme emrinin iptali istemiyle açmış olduğu
davada Mahkeme olayı 670 sayılı KHK'nın 5. maddesine göre KHK kapsamında
kapatılan kurumlara karşı açılan dava çerçevesinde değerlendirerek dava şartı
yokluğu nedeniyle ret kararı vermiştir.
47. Ancak davanın SGK aleyhine açıldığı, dolayısıyla
olayın 670 sayılı KHK kapsamında değerlendirilmesinin mümkün olmadığı, bu
açıdan açık bir hata sonucu verilen kararın kanunilik unsuru taşımayacağı
açıktır.
48. Buna göre somut olayda Mahkemenin kanuni bir dayanağı
olmadan, ilgili idari makama başvurma yolunun açık olduğunu belirterek, önüne
gelen bir uyuşmazlığın esası hakkında inceleme yapmadan davayı dava şartı
yokluğu nedeniyle reddetmesinin başvurucunun mahkemeye erişim hakkının ihlali
sonucunu doğurduğu anlaşılmıştır.
49. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
50. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
51. Başvurucu, ihlalin tespit edilmesini istemiş ve
tazminat talebinde bulunmuştur.
52. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ( [GK], B.
No: 2014/8875, 7/6/2018). kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl
ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi
diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine
getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına
geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret
etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
53. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
54. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya
mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı
Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün
79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın
bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme,
usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan
kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya
özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi
tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde
usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili
mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir
takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı
mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden
ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet
Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
55. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun ödeme emrinin iptali
istemiyle açmış olduğu davada idari bir organın görevi kapsamında kaldığı
gerekçesiyle karar verilmesine yer olmadığı yönünde karar verilmesinin mahkemeye
erişim hakkını ihlal ettiği sonucuna varmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme
kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
56. Bu durumda mahkemeye erişim hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü
düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına
göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda
yapılması gereken, yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal
sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun
yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin
yeniden yargılama yapılmak üzere İzmir 12. İş Mahkemesine gönderilmesine karar
verilmesi gerekir.
57. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat
talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
58. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harç ve
3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin Anayasa'nın 36. maddesinde
güvenceye bağlanan mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İzmir 12. İş Mahkemesine
(E.2016/478, K.2017/53) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
E. 257,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 29/9/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.