logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Ahad Alperen Bulut ve diğerleri [2.B.], B. No: 2017/24417, 13/10/2020, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

AHAD ALPEREN BULUT VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2017/24417)

 

Karar Tarihi:13/10/2020

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

M.Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Basri BAĞCI

Raportör

:

Cafiye Ece YALIM

Başvurucular

:

1. Ahad Alperen BULUT

 

 

2. Ahmet Turan BULUT

 

 

3. Ayla BULUT

 

 

4. Edanur BULUT

 

 

5. Elvan Tarık BULUT

 

 

6. Faruk BULUT

 

 

7. Şefika BULUT

 

 

8. Yağmur BULUT

Başvurucular Vekili

:

Av. Fahri BAHADIR

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, ceza infaz kurumunda hükümlüler arasında çıkan tartışmada kamu makamlarınca gerekli önlemlerin alınmamasından dolayı başvurucuların yakınının öldürülmesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 18/5/2017 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden ulaşılan ceza soruşturması ve yargılama dosyası, ayrıca Sivas İdare Mahkemesinden (İdare Mahkemesi) temin edilen yargılama dosyasındaki bilgi ve belgelere göre olaylar özetle şöyledir:

9. Olayda vefat eden, başvurucuların yakını olan 1970 doğumlu C.B.nin 26/1/2003 tarihinde M.G.nin işlediği kasten adam öldürme suçuna iştirak etme suçundan Sivas 1. Ağır Ceza Mahkemesince iki kere 6 yıl 3 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiş, karar kesinleşmiş, kapalı ceza infaz kurumunda geçirmesi gereken sürenin dolmasıyla Sivas Açık Ceza İnfaz Kurumuna (Açık Ceza İnfaz Kurumu) ayrılmıştır. M.G. ise kasten adam öldürme suçundan iki kere 15 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmış, ceza infaz kurumunda geçirmesi gereken sürenin dolmasıyla C.B.den yaklaşık üç yıl sonra Açık Ceza İnfaz Kurumuna ayrılmıştır.

10. 27/2/2010 tarihinde, M.G. Açık Ceza İnfaz Kurumunun tost ocağına girerek tezgâhın üstündeki bıçağı almış, tost ocağında görevli olan bir başka hükümlü olan E.D. durumu fark ederek bıçağın tost ocağı dışına çıkarılmasının yasak olduğunu söylemiş, bunun üzerine M.G. elindeki bıçakla E.D.yi hayati tehlike geçirecek şekilde ağır yaralamıştır. Bu sırada olay yerinde bulunan B.A.nın M.G.yi engellemesi için çağırdığı C.B.nin olay yerine gelmesi üzerine M.G. elindeki bıçakla C.B.yi boynundan yaralayarak ölümüne sebebiyet vermiştir.

11. C.B.ye yönelik olarak gerçekleştirdiği kasten adam öldürme suçundan yapılan yargılama sonucunda M.G.nin müebbet hapis cezasına mahkûmiyetine karar verilmiştir. Sivas 1. Ağır Ceza Mahkemesinin (Mahkeme) 14/5/2012 tarihli kararının ilgili kısmı şu şekildedir:

"... Sanık [M.G.nin] Sivas 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 2003/46 Esas, 2005/409 Karar sayılı dosyasında yargılamaya konu olmuş şekilde, 26/01/2003 tarihinde dosyamız maktulü [C.B.] ile birlikte suç işlediği, sonucunda Sanık [M.G.nin] 2 ayrı öldürme eyleminden dolayı 5237 Sayılı TCK.nun 81, 29 ve 62. maddeleri uyarınca 2 kez 15 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verildiği, maktul [C.B.nin] ise sanık [M.G.nin] asli fail olarak katıldığı öldürme eylemlerine iştirak ettiğinden bahisle TCK.nun 81, 39/1, 29 ve 62 maddeleri uyarınca 2 kez 6 yıl 3 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verildiği, kararın kesinleştiği ve suç tarihinde de gerek sanığın gerekse maktulün bu cezalarından kaynaklı Sivas Açık Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü statüsünde bulundukları,

Tüm dosya kapsamı ve dinlenen cezaevinde kalmakta olan hükümlü tanıkların anlatımları ve sanığın savunmalarında ismini verdiği Tanık [R.Ö.nün] beyanları ile cezaevi görevlisi tanıkların anlatımları da dikkate alındığında, maktulün sanıktan daha evvel Açık Ceza İnfaz Kurumuna geldiği, suç tarihine yakın zaman diliminde ise sanığın da Açık Ceza Evine geldiği, birlikte kaldıkları 10-15 günlük süre zarfında aralarında her hangi bir sorun yaşanmadığı, aksine zaman zaman bir arada oldukları, her hangi bir tartışma ya da kavgalarının kesinlikle söz konusu olmadığı, sanığın katılan [E.D.] ile ise hiç bir husumetinin mevcut olmadığı, Katılan [E.nin] de hükümlü olarak cezaevinin büfe kısmında görev yaptığı, bu şartlar altında sebebi tespit edilemeyecek biçimde, olay tarihinde maktulün birlikte oturduğu diğer hükümlülerle kendilerine köfte sipariş ettikleri, sanığın ise yanlarında olmadığı, maktulün tanıklar [Ö.S.] ve [B.A.] ile birlikte oturduğu, tanık [B.nin] köfteleri almak için tost ocağına gittiği, sanığın tost ocağının bulunduğu yere sürgülü yarım boy kapının sürgüsünü açarak girdiği, bu sırada Katılan [E.nin] köfte pişirmekle meşgul olduğu, ancak sanığın elinin ocağın tezgahına uzandığını gördüğü, sanığın bilahare ocak içerisinde bulunan sandalyeye oturduğu, Katılan [E.nin] ocak tezgahına baktığında orada bulunması gereken ekmek bıçağının tezgah üzerinde bulunmadığını farkettiği, bunun üzerine sanığın bıçağı aldığını anladığı ve sanığa bıçağı bırakmasını söylediği, sanığın ise sandalyeden kalkarak 'benim işim var bana karışma' diyerek tost ocağından çıkmaya çalıştığı, ancak Katılanın bıçakla tost ocağından çıkmanın yasak olduğunu söyleyerek sanığa engel olduğu, bu sırada Tanık [B.nin] tost ocağına geldiği ve sanıkla Katılan [E.nin] arasındaki tartışmayı gördüğü, keza maktul ile birlikte oturmayan ancak tost ocağı yakınında bulunan tanık [T.nin] da bundan sonra yaşananlara tanıklık ettiği, sanıkla katılan [E.] arasında bu konuşmalar geçerken Tanık [D.nin] Katılandan köftelerin hazır olup olmadığını sorduğu, bunun üzerine [E.nin] hazır olduğunu söyleyerek köfteleri ekmek arasına koymaya başladığı, tanık [B.nin] ise sanıkla katılan [E.] arasında yaşanan bu tartışmayı görünce, suç arkadaşı olduğunu bildiğinden bir olay olursa engellemesi için maktule giderek tartışmadan bahsettiği, bu sırada sanığın ise, tost ocağından çıkmasını engellediği için elindeki bıçakla kendisine arkası dönük olan Katılan [E.ye] vurmaya başladığı, ATK 2. İhtisas Kurulunun 07/07/2010 tarihli raporuna göre Katılanın vücudunda sol memenin 10 cm alt dış tarafında 1 adet, sol memenin 10 cm üst dış tarafında 1 adet, sol deltoid adale bölgesinde 1 adet olmak üzere katılanın vücudunun 3 ayrı yerinden yaralandığı, bunlardan sol memenin 10 cm alt dış tarafındaki toraksa nafiz kesici delici alet yaralanmasının katılanın hayatını tehlikeye soktuğu, diğer 2 yaranın ise hayati tehlikeye sebebiyet vermediği, BTM ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte oldukları, katılanın almış olduğu bıçak darbeleri üzerine tost ocağı içerisinde yere düştüğü, katılanın sanık tarafından gerçekleştirilen eyleme her hangi bir müdahale imkanı bulmamasına rağmen sanığın katılana öldürmeye elverişli bıçakla toplam 3 kez ve birisi toraksa nafiz olacak biçimde, toplamda ikisi hayati bölgeleri hedef alır şekilde vurduğu, bu suretle ortaya çıkan kastının öldürmeye yönelik olup, neticenin gerçekleşmediği, Bu sırada kendisine haber verilen maktulün olay yerine geldiği ve mağdurun ocağın içinde yatmakta olduğunu görünce arkadaşı olan sanığa '[M.] sen ne yapıyorsun' diyerek mağduru dışarı çıkartmak için tost ocağına adımını atıp eğildiği sırada, sanığın bu kez elindeki bıçağı maktulün boynuna vurduğu, bunun üzerine maktulün yanındakilerin onu arkadan tutarak tost ocağından dışarı çektikleri, sanığın ise elinde bıçakla tost ocağında kaldığı, maktulün kesici delici alet yaralanmasına bağlı büyük damar ve sinir yaralanmaları sonucu iç ve dış kanama ve buna bağlı komplikasyonlar sonucunda öldüğü, olayın bu şekilde gerçekleştiğinin tüm dosya kapsamı ile sabit olduğu yönünde Mahkememizce tam bir kanuni ve vicdani kanaate varılmıştır.

12. Mahkemenin anılan kararı Yargıtay tarafından onanarak kesinleşmiştir.

13. Olay tarihinde Açık Ceza İnfaz Kurumunda görevli infaz ve koruma memurları hakkında başlatılan disiplin soruşturması sonucunda olayın meydana gelmesinde ihmali veya kusuru bulunan herhangi bir ceza infaz kurumu personeli tespit edilemediğinden 8/3/2010 tarihinde "disiplin işleminin yapılmasına yer olmadığına" karar verilmiştir.

14. Başvurucular Bakanlığa başvurarak maddi ve manevi zararlarının karşılığı olarak toplam 174.000 TL tazminat ödenmesi talebinde bulunmuşlardır. Bakanlık 25/8/2010 tarihinde, idarenin herhangi bir kusuru bulunmadığından tazminat talebini reddetmiştir.

15. Başvurucular gerekli güvenlik önlemlerinin alınmaması nedeniyle C.B.nin ölümünde hizmet kusuru bulunduğu iddiasıyla idare mahkemesinde 170.000 TL manevi, 4.000 TL maddi tazminat talebiyle tam yargı davası açmışlardır.

16. Bakanlığın 28/10/2010 tarihli cevap dilekçesinde idarenin hukuki sorumluluğundan söz edilebilmesi için ortada bir zararın bulunması ve bu zararın idareye yüklenebilen bir işlem veya eylemden doğması, başka bir deyişle zarar ile idari faaliyet arasında illiyet bağı bulunması gerektiği, davacıların yakını C.B.nin daha önce de aynı suçtan yargılandığı yani suç ortağı olan M.G. tarafından kesici aletle yaralanması neticesinde hayatını kaybettiği, suç ortakları olan C.B. ile M.G. arasında dava konusu olay öncesinde herhangi bir husumet veya anlaşmazlık olduğu yönünde bir bilgi bulunmadığından bu hususta idarenin önlem almasını gerektirecek bir durumun olmadığı belirtilmiştir. Bakanlık sonuç olarak olayın meydana gelmesinde idareye atfı kabil herhangi bir kusurun bulunmadığını, ani olarak gerçekleşen, sebebi tam olarak anlaşılamayan, idarenin işleyişi ve yürütülen kamu hizmeti ile ilişkilendirilemeyen bu olay nedeniyle idarenin tazminat yükümlülüğünün bulunmadığını ifade etmiştir.

17. İdare Mahkemesi 13/5/2011 tarihli kararıyla olaya dair ceza ve disiplin soruşturmalarını da inceleyerek davanın reddine karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"...Dosyanın incelenmesinden, davacıların yakını olan [C.B.nin] kasten adam öldürmeden dolayı 12 yıl 6 ay hapis cezası aldığı, ilgili yönetmelik hükümlerinde belirtilen şartları taşıması sebebiyle 27.08.2007 tarihinde Sivas Açık Ceza İnfaz Kurumuna naklinin yapıldığı, [M.G.] isimli tutuklunun kasten adam öldürmeden dolayı 30 yıl hapis cezası aldığı, 02.02.2010 tarihinde anılan yönetmelik hükümlerinde belirtilen şartları taşıması sebebiyle Sivas Açık Ceza İnfaz Kurumuna naklinin yapıldığı, 27.02.2010 tarihinde, [M.G.nin] infaz kurumunun kantininden zorla aldığı bıçakla kantinde çalışan başka bir hükümlüyü yaraladığı, yaralanan şahsa müdahale ederek yardım etmeye çalışan davacıların yakını [C.B.yi] arkadan bıçaklayarak öldürdüğü, ölüm olayından kaynaklı olarak da bakılmakta olan tazminat davasının açıldığı anlaşılmaktadır.

Prensip olarak, idarenin bir eylem ya da işleminden dolayı tazminatla yükümlü kılınabilmesi için o olayda hizmet kusurunun ya da kusursuz sorumluluğunun bulunması zorunludur. İdarenin hukuki sorumluluğundan sözedebilmek içinse, bir zararın mevcut olması ve bu zararın idari bir işlem veya eylemden meydana gelmesi, diğer bir deyişle, oluşan zararla idari işlem ve eylem arasında illiyet bağının kurulabilmesi gerekmektedir. İdarenin hukuki sorumluluğu belirtilen biçimlerde oluşmakla birlikte; zararın varlığının ve niceliğinin ortaya konulmasında, maddi olayın tüm unsurlarıyla incelenmesi ve tazmin sorumluluğu açısından bir tesbitin yapılması da yargının görevidir.

Olayda, dava konusu uyuşmazlığın meydana geldiği yerin açık ceza infaz kurumu olduğu, bu kurumların anılan kanun uyarınca firara karşı engelleri ve dış güvenlik görevlisi bulunmayan, güvenlik bakımından kurum görevlilerinin gözetim ve denetimi ile yetinilen yerler olduğu, hükümlülerin kurum dışındaki iş alanlarında çalıştırılabildiği ve olaya karışan kişilerin açık ceza infaz kurumlarına nakillerine ilişkin işlemlerde bir hukuka aykırılık bulunmadığı dikkate alındığında; ölen [C.B.] ile sanık [M.G.] arasında bir husumet bulunduğu, davacıların akrabası olan ölen kişinin öldüren kişiyle aynı yerde kalmasının can güvenliğini tehdit ettiği yolunda idarenin bilgisine giren bir durum söz konusu olmadığı gibi ani gelişen bir olay nedeniyle idarenin yürüttüğü güvenlik hizmetinin kusurlu olduğundan bahsedilemeyeceği açıktır. Bu itibarla, olayda davalı idarenin hizmet kusuru bulunmadığından davanın reddi gerekmektedir. Açıklanan nedenlerle, davanın reddine..."

18. Başvurucular, İdare Mahkemesinin anılan kararına karşı temyiz yoluna başvurmuşlardır.

19. Danıştay Onuncu Dairesi (Daire) 20/5/2015 tarihli kararıyla İdare Mahkemesinin kararının usul ve yasaya uygun olduğunu belirterek onanmasına karar vermiştir.

20. Başvurucuların karar düzeltme talebi üzerine Dairenin 6/3/2017 tarihli kararıyla, karar düzeltme talebinin reddine karar verilerek anılan karar kesinleşmiştir.

21. Nihai karar başvuruculara 20/4/2017 tarihinde tebliğ edilmiş ve başvurucular 18/5/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

22. 13/12/2004 tarihli 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un “Hapis cezalarının infazında gözetilecek ilkeler” kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (f) bendi şöyledir:

 “Ceza infaz kurumlarında hükümlülerin yaşam hakları ile beden ve ruh bütünlüklerini korumak üzere her türlü koruyucu tedbirin alınması zorunludur."

23. 5275 sayılı Kanun’un “Açık ceza infaz kurumları” kenar başlıklı 14. Maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Açık ceza infaz kurumları, hükümlülerin iyileştirilmelerinde, çalıştırılmaları ve meslek edindirilmelerine öncelik verilen, firara karşı engelleri ve dış güvenlik görevlisi bulunmayan, güvenlik bakımından kurum görevlilerinin gözetim ve denetimi ile yetinilen kurumlardır ..."

24. 5275 sayılı Kanun’un “Kurum dışında çalıştırma” kenar başlıklı 30. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

"(1) Açık ceza infaz kurumlarında bulunanlar ile kapalı ceza infaz kurumlarında bulunup da açık ceza infaz kurumlarına ayrılmaya hak kazanmış hükümlüler, kurum dışındaki iş alanlarında çalıştırılabilirler.

 (2) Açık ceza infaz kurumlarında bulunanlar ceza infaz kurumu görevlileri gözetiminde, kapalı ceza infaz kurumunda bulunanlar ise iç ve dış güvenlik görevlilerince alınacak tedbirler altında çalıştırılırlar."

B. Uluslararası Hukuk

1-  Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi

25. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Yaşam hakkı" kenar başlıklı 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Herkesin yaşam hakkı yasayla korunur... "

2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı

26. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarında Sözleşme'nin 2. maddesinin ilk cümlesinin devletlerin yalnızca kasti ve hukuka aykırı ölüme sebebiyet vermekten kaçınmasını değil aynı zamanda kendi egemenlik yetkileri içinde bulunan kişilerin yaşamlarını korumak için gerekli tedbirleri almalarına dair devletlere pozitif yükümlülük yüklediği de hatırlatılmaktadır (L.C.B/İngiltere, B. No: 23413/94, 9/6/1998, § 36).

27. AİHM’e göre Sözleşme’nin 2.maddesidevletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında can kaybının bulunduğu durumlarda devlete, elindeki tüm imkânları kullanarak yaşama hakkını korumak için oluşturulan yasal ve idari çerçevenin gereği gibi uygulanmasını ve bu hakka yönelik ihlallerin durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak, yeterli yargısal veya diğer tedbirleri alma görevi yüklemektedir (Osman/İngiltere [BD], B. No: 23452/94, 28/10/1998, § 115; Paul ve Audrey Edwards/İngiltere, B. No: 46477/99, 14/3/2002, § 54). AİHM, bu yükümlülüğün -kamusal olsun veya olmasın- yaşama hakkının tehlikeye girebileceği her türlü faaliyet bakımından da geçerli olduğu kanaatindedir (Öneryıldız/Türkiye [BD], B. No: 48939/99, 31/11/2004, § 71).

28. Ancak AİHM'e göre Sözleşme’nin 2. maddesi kapsamında yetkililerin pozitif yükümlülükleri mutlak değildir. Yaşama yönelik varsayılan her tehdit yetkilileri riski önlemek için özel önlemler almaya zorlamaz. Özel önlemler alma yönünde bir görev, sadece yetkililerin yaşama yönelik gerçek ve yakın bir riskin bulunduğunu bildikleri ya da bilmeleri gerektiği ve yetkililerin durum üzerinde belirli derecede hâkimiyetlerinin bulunduğu hâllerde ortaya çıkar (Finogenov ve diğerleri/Rusya, B. No: 18299/03, 27311/03, 20/12/2011, § 209).

29. Diğer taraftan söz konusu pozitif yükümlülük, modern toplumların güvenliğini sağlamadaki zorluklar, insan davranışlarının öngörülemezliği ve belirli bir faaliyete ilişkin tercihlerin önceliklere ve kaynaklara göre yapılması gerektiği akılda tutularak yetkililere imkânsız veya aşırı bir sorumluluk yüklemeyecek şekilde yorumlanmalıdır (Finogenov ve diğerleri, § 209; Makaratzis/Yunanistan [BD], B. No: 50385/99, 20/12/2004, § 69).

30. AİHM, tutuklu ve hükümlülerle ilgili olarak onların korunmasız ve zayıf durumda olmaları nedeniyle yetkililerin bu kişilerin fiziksel esenliklerini korumakla sorumlu olduklarını belirtmiştir (Keenan/Birleşik Krallık, B. No: 27229/95, 3/4/2001, § 91; Tarariyeva/Rusya, B. No: 4353/03, 14/12/2006, § 73; Vlademir/Romanov/Rusya, B. No: 41461/02, 24/7/2008, § 57).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

31. Mahkemenin 13/10/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü

32. Başvurucular; yakınları C.B.nin tahliyesine altı gün kala öldürüldüğünü, idarenin hükümlülerin yaşam hakkını korumakla yükümlü olduğunu, ceza infaz kurumundaki hükümlülerin öldürücü bir alete ulaşmaları nedeniyle ölüm olayının meydana gelmesinde idarenin hizmet kusuru bulunduğunu, açtıkları tam yargı davasının reddedilmesi nedeniyle yaşam hakkının ve etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

33. Bakanlık görüşünde, başvurucuların yakınının ölümüne sebep olan olayların aniden geliştiğini, insan davranışlarının öngörülemezliği göz önünde bulundurulduğunda, tehlikenin varlığından önceden haberdar olmayan ve haberi olduğunda olaya ivedilikle müdahale ederek yaralıların hastaneye sevk işlemini gerçekleştiren ve olayın şüphelisinin yakalanmasını sağlayan idarenin somut olayda sorumluluğunun bulunmadığını değerlendirmiştir.

34. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarında genel itibarıyla başvuru formundaki iddialarını tekrarlamışlardır.

B. Değerlendirme

35. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir."

36. Anayasa'nın “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Devletin temel amaç ve görevleri, …Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”

37. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların iddialarının özü yakınlarının yaşamının korunması için gerekli tedbirlerin alınmaması, açtıkları tam yargı davasının da haksız olarak reddedilmesi nedeniyle yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal edildiğine ilişkindir. Bu itibarla başvurucuların iddialarının yaşam hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

38. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, bu hakka yönelik bir başvuru ancak ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41). Başvuru konusu olayda müteveffa; başvuruculardan Ayla Bulut'un eşi, Ahad Alperen Bulut, Edanur Bulut, Yağmur Bulut'un babaları, Ahmet Turan Bulut, Elvan Tarık Bulut, Faruk Bulut'un kardeşleri, Şefika Bulut'un ise oğludur. Bu nedenle başvuruda, başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.

39. Başvurucuların yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal edildiği iddiaları bakımından da yaşam hakkının pozitif yükümlülüğüne ilişkin bir inceleme yapılacaktır.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

40. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan yaşam hakkının pozitif yükümlülüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddialarının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Genel İlkeler

41. Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşama hakkı, Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete negatif yükümlülükler yanında pozitif yükümlülükler de yükler (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 50).

42. Pozitif yükümlülükler kapsamında devletin yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını kamu görevlilerinin, diğer bireylerin ve hatta kişinin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma ödevi vardır. Devlet, öncelikle yaşama hakkına yönelen tehdit ve risklere karşı caydırıcı ve koruyucu yasal düzenlemeler yapmalı ve bununla da yetinmeyerek gerekli idari tedbirleri almalıdır. Bu ödev ayrıca bireyin yaşamını her türlü tehlike, tehdit ve şiddetten koruma yükümlülüğünü de içerir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 51).

43. Devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında can kaybının gerçekleştiği durumlarda kamu makamlarının Anayasa'nın 17. maddesi gereğince öncelikle yetkileri dâhilinde tüm imkânları kullanarak yaşama hakkına yönelen tehdit ve risklere karşı etkili yasal ve idari tedbirleri oluşturmaları gerektiği ifade edilmelidir. Bu kapsamda anılan yasal ve idari tedbirler, yaşama hakkına yönelik ihlalleri durdurmayı ve gerektiğinde faillerin cezalandırılmasını sağlayacak nitelikte olmalıdır. Bu yükümlülük, yaşama hakkının tehlikeye girebileceği her durum bakımından geçerlidir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 52).

44. Bir kişinin yaşamına yönelik gerçek ve yakın bir tehlikenin bulunduğunun kamu makamlarınca bilindiği ya da bilinmesi gereken durumlarda makul ölçüler çerçevesinde kamu makamlarının bu tehlikenin gerçekleşmesini önleyebilecek şekilde önlem alması gerekir. Ancak özellikle insan davranışlarının öngörülemezliği, öncelikler ve kaynaklar değerlendirilerek yapılacak işlem veya yürütülecek faaliyet tercihi dikkate alındığında pozitif yükümlülük kamu makamları üzerinde aşırı yük oluşturacak şekilde yorumlanamaz (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 53).

45. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın ileri sürüldüğü tazminat ve tam yargı davalarında, derece mahkemelerinin Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği özende bir inceleme yapma yükümlülüğü bulunmaktadır. Bununla birlikte söz konusu özen yükümlülüğü, yaşam hakkı ile ilgili her davada mutlaka mağdurlar lehine bir sonuca varılmasını garanti altına almamaktadır (Aysun Okumuş ve Aytekin Okumuş, B. No: 2013/4086, 20/4/2016, § 73).

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

46. Başvurucular, yaşam hakkının kamu görevlilerince kasten ihlal edildiğini ileri sürmemiştir. Müteveffanın ceza infaz kurumunda çıkan tartışmada başka bir hükümlü tarafından bıçakla yaralanarak öldüğü sabittir.

47. Bu durumda somut başvuruda öncelikle Açık Ceza İnfaz Kurumu yetkililerinin Kurumda tartışma çıkacağı ve mahkûmların hayatlarının tehlikeye gireceği riskini bilip bilmediklerinin veya bilmelerinin gerekip gerekmediğinin ele alınması, yetkililerin riski bildikleri veya bilmeleri gerektiği sonucuna varılması hâlinde ise müteveffanın yaşam hakkının korunması yönünden gerekli, makul ve önleyici tedbirleri alıp almadıklarının tespiti gerekmektedir.

48. C.B. öldürüldüğü tarihte açık ceza infaz kurumunda hükümlü olarak bulunmaktadır yani devletin kontrolü altındayken öldürülmüştür. Kamu makamlarının ceza infaz kurumundaki kişilerin hayatlarının tehlikeye atılmasını önleyici tedbirler alma yükümlülükleri bulunmaktadır.

49. Olay tarihinde M.G. ile başvurucuların yakını C.B. birlikte işledikleri kasten öldürme suçundan aldıkları hapis cezasının infazı için ceza infaz kurumunda bulunmaktadırlar. Açık Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olarak bulunan C.B ile daha sonra Açık Ceza İnfaz Kurumuna ayrılan M.G. arasında herhangi bir husumet olmadığı tanık beyanları ve Ceza İnfaz Kurumu yetkililerinin beyanlarıyla açık bir biçimde ortaya konmuştur. Olay günü Açık Ceza İnfaz Kurumunda tost ocağı olarak tabir edilen yerde çalışan E.D. isimli hükümlü, M.G.nin tezgâhın üstündeki bıçağı aldığını fark ederek M.G.yi uyarmış, bıçağın ocaktan dışarı çıkmasının yasak olduğunu belirtmiştir. Bu sırada E.D.nin sipariş soran bir başka hükümlüye döndüğü sırada M.G., elindeki bıçakla E.D.yi hayati tehlike geçirecek şekilde ağır yaralamış; olay anında orada bulunan tanıklardan B.A. isimli hükümlünün aynı suçtan hükümlü olduklarını bildiği C.B.yi, M.G.yi engellemesi için çağırması üzerine olay yerine gelen C.B.yi de boynundan bıçakla yaralayarak öldürmüştür.

50. Açık Ceza İnfaz Kurumunun tost ocağında bulunan bıçakla hayati tehlike geçirmesine neden olacak şekilde yaralanan E.D. ile başvurucuların yakını C.B.nin M.G. ile aralarında bir husumet olmadığı gibi olay öncesinde de herhangi bir tartışma ya da bir gerginlik yaşanmadığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla yetkililerin tartışma çıkacağından haberdar olduklarını söylemek mümkün görünmemektedir.

51. Bu durumda C.B.nin yaşamına yönelik gerçek bir riskin varlığını öngöremeyecek durumda olan Ceza İnfaz Kurumu yetkililerinin müteveffanın yaşam hakkının korunması için gerekli, makul ve önleyici tedbirleri almadığı söylenemez. Dolayısıyla öngörülemez nitelikte olduğu anlaşılan somut olayda idarenin sorumluluğunun bulunduğunu kabul etmek kamu makamlarının üzerine aşırı yük yükleyen bir yaklaşıma sebebiyet verecektir.

52. Açıklanan gerekçelerle somut olayda yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

C. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA,

D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 13/10/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal Olmadığı)
Künye
(Ahad Alperen Bulut ve diğerleri [2.B.], B. No: 2017/24417, 13/10/2020, § …)
   
Başvuru Adı AHAD ALPEREN BULUT VE DİĞERLERİ
Başvuru No 2017/24417
Başvuru Tarihi 18/5/2017
Karar Tarihi 13/10/2020

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, ceza infaz kurumunda hükümlüler arasında çıkan tartışmada kamu makamlarınca gerekli önlemlerin alınmamasından dolayı başvurucuların yakınının öldürülmesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Yaşam hakkı Üçüncü kişiler arası eylemler sonucu ölüm/Ağır yaralanma - Usul yükümlülüğü İhlal Olmadığı

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5275 Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun 6
14
30
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi